AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| ODATV'YE SALDIRI | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: ODATV'YE SALDIRI Ptsi Şub. 14, 2011 3:42 pm | |
| Konunun ilk mesajı :
Odatv neden basıldı
Son yaptıkları haberde, Ergenekon denilerek Türkün kültürüne, orduculuğuna yapılan saldırının organizasyonunu bizzat ABD eliyle yapıldığını ve bu saldırıda kullanılan polislerin coniler tarafından eğitildiğini isbat eden video kayıtlarını yayınladıkları için.
Evet, emri veren Bush, eğitimi veren coni, uygulayan BOP Eşbaşkanı ve Fetullahi örgütün polis içindeki uzantıları.
İşte, ODATV'nin basılmasına sebep haber:
İŞTE AMERİKALILAR’IN ERGENEKON POLİSLERİNE VERDİĞİ EĞİTİMİN BELGESİ
İngilizce kursuna zaman ayıramıyor musunuz? Tıklayın!
Bu görüntüler Ergenekon Davası’nın kaderini değiştirecek
14.02.2011 01:31
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
Yarbay Mustafa Dönmez, Zir Vadisi’nde bulunan askeri mühimmatın sorumlusu olarak 2 yıldan beri tutuklu. Ergenekon üyesi olmakla suçlanıyor. Dönmez bugün savunma yapmaya başlayacak.
Aşağıda Dönmez’in yargılandığı davayla ilgili olarak sizi şok edecek 3 video bulacaksınız.
Ancak videolardan önce bugün davada savunmaya başlayacak yarbay ile ilgili önemli bilgiler verelim…
SAKINCALI PİYADE
Yarbay Mustafa Dönmez, TSK’nın içindeki “sakıncalı piyade”lerden. 68 kuşağından gelen bir babanın çocuğu olan Dönmez, 1980’de ODTÜ’de öğrenciydi. Üniversitede sol görüşe yakın olan Dönmez, bir eylemde yaralandı. Bundan sonra okulu bıraktı. Ailesinin desteği ile Kara Harp Okulu sınavlarına girdi. Sınavda 6. oldu. Harp Okulu’na girdi ve 1985 yılında mezun oldu.
Mustafa Dönmez, muharip değildi. Karargahta görev yapıyordu. Tutuklandığında “ikmal subayı” olan Dönmez, bugüne kadar milyonlarca liralık satın alma gerçekleştirdi ve bilinen usulsüzlüğü olmadı. Aziz Nesin’den Attila İlhan’a kadar pek çok isimle tanışıklığı olan Dönmez’in kendisinin de pek çok dergi de yazısı çıktı. Dönmez’in son yazısının başlığı “Mustafa Kemal ve Tam Bağımsız Türkiye”. Dönmez’in yazdığı dergi, tutuklanmasının ardından kapatıldı.
Peki Dönmez’in başına bunların gelmesini sağlayan başka bir özelliği var mı?
TSK’DAKİ CEMAATE KARŞI
Mustafa Dönmez, orduda cemaate karşı kişiliği ile biliniyor. Cemaate mensup pek çok subayı deşifre eden Dönmez, TSK içinde mevcut yapılanmanın ev toplantıları ile örgütlendiğini ortaya çıkardı. Cemaate alternatif olarak TSK’da kültür çalışmaları yapan Dönmez’in hayatı 2009 yılının Ocak ayında önce Sapanca’daki yazlık evinde, ardından da orada bulunan bir kroki aracılığıyla Zir Vadisi’nde askeri mühimmat bulunduğu iddiasıyla değişti. Dönmez bu nedenle tutuklandı.
Şimdi size Dönmez’in adının gündeme gelmesine neden olan Zir Vadisi kazılarıyla ilgili üç görüntü izletelim…
AMERİKALILAR KURS VERDİ
İlki Zir Vadisi’nde bulunan bir mühimmat ile ilgili. Bombanın adı “datasheet” okunuşu “detaşit”. Zir Vadisi’nde bulunan malzemenin içinde çıkan bu bomba türünü Türk polisi tanımaz diyebilirsiniz. Gerçekten de polisin bu bombayı aldığı eğitimle tanıması mümkün değil. Ancak aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde bu bombayı tanıma konusunda polisin Zir Vadisi kazısından sadece 2 gün önce Amerikalı uzmanlardan eğitim aldığını bizzat polislerin ifadesi ile izleyeceksiniz.
İzlemek için görseli tıklayın
İnsan sormadan edemiyor. Polis iki gün önce ABD’lilerin aldığı eğitim sayesinde tanıdığı bombayı iki gün sonraki kazıda nasıl buluyor? Bu ne tesadüf. Mustafa Dönmez de kazının olduğu gün Zir Vadisi yakınlarındaki 5 ABD’li istihbaratçının ne işi olduğunu soruyor haklı olarak?
Bu kadar değil…
YOUTUBE’A BİZDEN ÖNCE KOYMA
Aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde ise polis, Amerikalı eğitmenlerine “Abi” diye hitap ediyor. Ve içlerinden biri cep telefonuyla mühimmatın görüntülerini çekiyor. Bir diğer polis çeken polisi uyarıyor: “Youtube’a bizden önce atmayın!” (Mühimmatlarla ilgili bir başka polis videosu haberimiz için tıklayın )
İzlemek için görseli tıklayın
Mühimmat ile ilgili olarak ilginç bir ayrıntı verelim. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenlerin bir benzeri Yarbay Mustafa Dönmez’in de başına geliyor. Polisin gönderdiği belgelerde Dönmez’de bulunduğu hakkında rapor verilen 472 adet merminin, gerçekte Dönmez’de bulunmadığını Emniyet mahkemeye yazdığı yazıyla kabul ediyor. Kısacası 473 mermi “sehven” Mustafa Dönmez’de bulunuyor.
MALZEME “SIFIR”
Son görüntülerimiz ise Zir Vadisi’nde bizzat kazıların yapıldığı noktadan. Kazıya tanık olan bir binbaşı ile bir başçavuşun konuşması. İkili arasında geçen konuşmadan hem bulunan malzemenin hem de kutularının “sıfır” olduğu anlaşılıyor. 7 Ocak 2009 günü yapılan konuşmada yapılan tespit, bulunan mühimmatın henüz kar görmediği hatta hiç ıslanmadığı. Sadece bir hafta önce Ankara’da okulların kar nedeniyle tatil edildiği hatırlanırsa bu biraz garip bir durum. Buradan hareketle iki asker malzemelerin “en fazla iki günlük” olduğu sonucuna varıyor. Malzemenin üzerindeki gazetelere bakıldığında ise gazetelerin de yeni olduğu görülüyor. Binbaşı kazıyı inandırıcı bulmadığını “eski kitaplar bunlar” sözleriyle gösteriyor.
İzlemek için görseli tıklayın
KAZILAR NEDEN GECE YAPILIYOR
Son olarak şunu söyleyelim. CMK’nın 118. Maddesi yapılan aramalar için şu kısıtı koyuyor: “(1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. (2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz. (CMK 118. Madde)” Bu kazılarda 2. Fıkraya dair hallerin olmadığı açıkça ortada olmasına rağmen, polis bu aramaların tamamını gece yapmayı tercih ediyor. Aramaların gündüz gözüyle yapılmasını nedense uygun bulmuyor.
Bugün savunmasını yapmaya başlayacak “sakıncalı piyade” Mustafa Dönmez, ne zaman ağzını açsa kendisine bir “polis komplosu” yapıldığını anlatıyor, TSK ve emniyette cemaat örgütlenmesine vurgu yapıyor.
Görüntülere bakınca Mustafa Dönmez’e “haksızsın” demek mümkün mü?
Barış Terkoğlu
Odatv.com
| |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Paz Mart 13, 2011 7:59 pm | |
| DOĞAN GRUBU ARTIK ÜLKER’İN
Haberler 13 Mart 2011 Doğan Grubunun ‘yılan hikâyesine’ dönen satışında imzalar atıldı. Edinilen bilgilere göre üç yabancı grubun yarıştığı satışta ipi Amerikalı KKR (Kohlberg Kravis Roberts & CO) ile Ülker Grubu’ndan (Yıldız Holding) oluşan konsorsiyum göğüsledi. Resmi açıklamanın önümüzdeki hafta, büyük olasılıkla pazartesi günü yapılması bekleniyor…
Aydın Doğan’ın medya imparatorluğu dağılıyor mu? Ulaşılan bilgilere göre; bu sorunun yanıtı ‘evet’. Geçen yılın sonunda başlayan ve artık yılına hikayesine dönen satışta imzalar atıldı ve Doğan Grubunun bazı şirketleri resmen el değiştirdi. Hangi şirketlerin satıldığı şimdilik belirsizliğin korusa da, kulislerde bunların Kanal D, Cnntürk ve Star televizyonları, Milliyet, Vatan ve Posta gazeteleri olduğu konuşuluyor.
Doğan Grubunda bu olayı teyid eden çok ilginç bir olay yaşandı. Cumartesi günü beklenmeyen bir şekilde Doğan Yayın Holding yönetimi toplu olarak Bağcılar’daki Doğan Medya Center’ı ziyaret etti. Oldukça duygulu olduğu gözlemlenen şirket yöneticilerinin tavırları çalışanları da şaşırttı. Ayrıca Aydın Doğan’ın yakın çevresine devirle ilgili açıklamayı 14 Mart haftası yapacağını söylediği öğrenildi.
Vergi cezasıyla sarsılmıştı
AKP iktidarının ilk beş yılında hükümetle son derece uyumlu hareket eden Aydın Doğan’ın, Erdoğan ile arası kapatma davasıyla açılmıştı. Doğan Grubunun yayınlarıyla kapatma davasına zemin hazırlaması Başbakan Erdoğan’ın büyük tepkisine neden olmuş ve taraflar arasındaki ipler germişti.
Maliye Bakanlığı’nın 5.8 milyar liralık vergi cezasıyla sarsılan Doğan Grubu, geçen yılın son çeyreğinde elinde bulunan bazı medya kuruluşlarını satışa çıkarmıştı. Grubun varlıklarına ilk teklif veren isim Bugün gazetesi ve Kanaltürk Televizyonlarının sahibi işadamı Akın İpek olmuştu. Eylül başında başlayan pazarlıklar kasım ortasına kadar devam etmiş ve taraflar hemen hemen her konuda el sıkışmıştı. Ancak bu süreçte beklenmeyen bir şey olmuş ve taraflar son anda anlaşma masasından kalkmıştı.
Bu durum “Aydın Doğan medya şirketlerini gerçekten satmak istemiyor, sadece vakit kazanmaya çalışıyor” yorumlarını beraberinde getirse de Doğan Yayın Holding CFO’su Soner Gedik, satış sürecinin devam ettiğini açıklayarak bu konuda kararlı olduklarını bildirmişti. Doğan’ın satışa çıkardığı Milliyet, Vatan, Posta ve Star televizyonuna Amerikalı TPG, KKR ve Time Warner Gruplarının talip olduğunu açıklanırken, satışın uzaması tartışmaları yeniden alevlendirmişti. Zira ilgili şirketlerden yapılan ilk açıklamalar sonrasında kamuoyunda satışın Şubat ortasına kadar gerçekleşeceği yönünde bir beklenti oluşturmuştu. Ancak yabancı yatırımcıların medya sahipliği konusundaki yasal düzenlemelerin gecikmesi devir sürecinin uzamasına neden oldu. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Ptsi Mart 14, 2011 7:33 pm | |
| MUHAKEME USULÜNE DAİR:
Ergenekonla Gelen Faşizm 14.03.2011 - 07:30 Haberlerime ekle Yazdır Arkadaşına gönder Hukuk siyasetin yumuşatılmış, kılıfına uydurulmuş biçimidir. Yumuşamanın derecesini sınıfsal güç dengeleri belirler.
Ergenekon süreci, siyasetle hukuk arasındaki mesafenin ne kadar daralabildiğini, bu ikisinin birbirinin içine ne kolay geçebildiğini çok net gösteriyor.
Birazcık yöntem kullanabilen herkesin üzerinde anlaşabileceği gibi; Ergenekon’u ülkeyi, siyasi rejimi, iktidar biçimini, muhalefeti, kontrgerillayı, solu ve Kürt hareketini yeniden yapılandırmak için planladılar, yaşama geçirdiler.
Bu bakımdan insan hakları ihlalleri, demokrasideki gerilik, Kürt sorunu, faili meçhuller bol malzeme sunuyordu. Hrant Dink cinayetinin Ergenekon’a yol vermek üzere planlandığı bugün daha net anlaşılabiliyor.
Ergenekon, seçkinlerin iktidarı, demokratikleşme önündeki engeller, devletin derinlerine çöreklenmiş çeteler, vesayet rejimiydi. AKP bütün bunlarla Türkiye’yi AB standartlarına taşımak adına mücadele ediyor ve üstelik bunu kelle koltukta yapıyordu.
Sürecin başında, işe, ne oldukları herkes tarafından bilinen, eski rejimin artığı ve artık AKP vizyonunu yerine getirmekte tamamen devre dışı kalmış kontrgerillacıları deşifre ederek ve tutuklayarak başladılar.
Bu, liberallerin ve liberal solun önüne atılmış yemdi. O çevreleri böyle avladılar. Akıllarının başlarına gelmesi için, sıranın yazarlara, gazetecilere, kendi meslek gruplarına gelmesi gerekiyormuş.
Sonraki operasyonların her birisine eski çete artıklarıyla birlikte, AKP’nin Türkiye vizyonuna, Türkiye’nin dini kurallarla dizayn edilmesine, BOP-GOP üzerinden AKP’ye verilen misyona karşı çıkan herkesi, önem sırasına göre dahil ettiler.
Kemalistler, ordu komutanları, askerler, rektörler ve nihayet gazeteciler, yazarlar, bilim insanları.
Sosyalistler dışındakilerin, özellikle Kürt sorunuyla bağlantılı biçimde, devletin derin işlevlerini onayladıkları biliniyor.
Ancak Kürt sorunu ABD ve rejim tarafından yeniden yorumlanırken, eski derin devlet işlevsizleşiyor, milli güvenlik belgesinde tehditler yeniden tanımlanıyor ve yeni bir derin devlete olan ihtiyaç kendisini hissettiriyordu.
Bu tabloda Kemalist’lere, hele biraz sol tarafta yer alanlarına hiç yer yoktu. Onlar ulusalcı, laik karakterleriyle ılımlı İslam modelinin önündeki en kitlesel engeli oluşturuyorlardı.
Rejimin tehdit unsurlarını bir zamanlar kendileri sıralayanlar şimdi sıraya konulmuşlardı.
AKP’nin “demokratikleşme” söylemi liberallerin Ergenekon’a destek vermeleri, “sonuna kadar gidilsin” demeleri için yeterli oldu.
Kısa süre içinde sözü edilen sonun faşizm olduğu açığa çıktı. AKP muhaliflerini ezerek güçlenirken, güçlendikçe saldırısının şiddet ve kapsamını artırırken liberallerin ve kimi sol çevrelerin bunun farkına varmasının önemi azalıyor.
ABD elçisinin, AB İlerleme Raporu’nun AKP’nin özgürlüklere müdahale ettiği uyarısında bulunmalarının da önemi bulunmuyor. Bu canavarı kendileri yarattılar. Ortadoğu’nun emperyalist çıkarlar doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi sürecinde AKP budur. Büyük senaryoda Türkiye’nin AB’ye üyeliği zaten yoktur.
CHP’nin, AB’cilerin, liberallerin, halen AB’den, Batı’dan medet ummaları, bazı sosyalistlerin Ergenekon’un amacından saptığı saptamasında bulunmaları meseleyi hiç anlamadıklarını gösterir.
Ortadoğu’da yeni rollere soyunan AKP, şimdi, bir zamanlar kendisine rol verenleri kendisine mecbur kılmaya oynuyor. Bunun için iktidarını sağlamlaştırması, bütün muhalefet odaklarını dağıtması ve bütün sağı kendisinde birleştirmesi gerekiyor. Artık siyaset ve ideoloji yetmiyor ve Türkiye’nin rol model olabilmesi faşizmle olanaklı olabiliyor.
Ancak tam burası senaryonun kırılgan noktasını da oluşturuyor: Faşizme kilitli politika tarzı, içeride tepki yaratırken, “belirsiz” bir sürece girmiş bulunan Arap dünyasına Türkiye’nin model olarak sunulmasının önünde güçlük de barındırıyor.
Türkiye’de kimi sosyalist sol bölmelerin Ergenekon’a uzun süre yanlış tanı koymalarının nedeni sınıfsal bakamamalarıydı. Emperyalizmle bu denli içli dışlı bir sermaye partisinin kontrgerillayı tasfiye edeceği beklentisi içinde olmak en azından saflıktı. Devletin sınıfsal karakterini, kapitalizmin emperyalizm aşamasını, Lenin’i hiç anlamamak demekti.
Mücadeleye emperyalizm kavramını dahil etmek; sınıf mücadelesini antiemperyalist eksende yeniden yapılandırmak; insan hakları söyleminin mevcut haliyle egemenlere güç verdiğini savunmak milliyetçilik değildi.
Son söz: Bize gereken omurgasında antiemperyalizm bulunan antikapitalist mücadeledir. Bu siyasi eksende birleşik sınıf hareketi oluşturmamız gerekiyor.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Ptsi Mart 14, 2011 8:58 pm | |
| Başbakan’a Mektup… /Mustafa Balbay
Sayın Başbakan,
8 Mart 2011 Salı günü partinizin grup toplantısında yaptığınız konuşmayı Silivri 1 No’lu Cezaevi F-3 alt koğuşu 3 No’lu
hücremde hüzünlenerek izledim.
Konuşmanızın önemli bir bölümünü tutuklanan gazetecilere ayırdınız. Özel bir hesap yapmışsınız, tutuklu gazeteci sayısını 27 olarak çıkartmışsınız. “Suçlarını” da tek tek dökmüşsünüz. Hükümeti devirmeye girişmekten terör örgütüyle ilişki kurmaya kadar her türlü suçu sayıp eklediniz:
“Onlar gazetecilik yaptıkları için değil, bu suçlar nedeniyle içerdeler.”
Bu sözleriniz ne adalete ne siyasete ne de vicdana sığar.
Eğer iddianame metinlerinde yazılı olan suçlamalar doğrudan insanlara yaftalanacaksa siz şiir okuduğunuz için yargılanmadınız. 1998 yılında sizin için hazırlanan iddianamede suçunuz şöyle yazılmıştı:
“Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek.”
12 Aralık 1997’de Siirt’te yaptığınız konuşmadan sonra açılan davada, bu suçu işlediğiniz için 10 ay hapis cezasına çarptırıldınız. Siz hüküm giydiğiniz halde bu suçu asla kabul etmediniz, bugün de “Şiir okuduğum için yargılandım” demektesiniz.
Biz ise daha hüküm giymemişken nasıl milletin kürsüsünde bizi mahkûm edersiniz?
Ergenekon savcısı değilim diyorsunuz ama bu tutumunuz savcılığı da geçti, doğrudan hüküm vericisi noktasına çıkmış bulunmaktasınız.
***
Sayın Başbakan,
Ergenekon savcıları hazırladıkları iddianamenin benimle ilgili bölümünde şöyle diyorlar:
“Mustafa Balbay gazetecilik faaliyetlerini yürütürken İlhan Selçuk’un Ankara’daki temaslarını da düzenleyerek terör örgütü içinde özel konumu olan faaliyetlerde bulunmuştur. Yaptığı haberlerle de kaos ortamı yaratılmasına katkıda bulunmuştur…”
Bu ve benzeri cümleler dışında benimle ilgili başka bir şey yok. Bir gazetenin başyazarı Ankara’ya geldiğinde her kesimle görüşür, Ankara temsilcisi de ona eşlik eder. Bundan suç üretiliyor. Bir gazeteci yaptığı haberin doğruluğuna-yanlışlığına bakar, kimin işine yarar-yaramaz o başka bir durumdur.
Ergenekon savcıları bile benim gazeteci olduğumu, bu mesleği icra ederken aynı zamanda terör örgütü üyeliği de yaptığımı iddia ediyor. Yani terör suçunu gazetecilikle birlikte işlediğimi öne sürüyor. Böylece ortaya gazeteci-yazardan sonra gazeteci-terörist gibi kabul edilemez bir durum çıkıyor.
Örneği vermemin nedeni şu: Ergenekon savcıları bile bana karşı sizden daha insaflı. Günün birinde size karşı Ergenekon savcılarına sığınacağım hiç aklıma gelmezdi.
Bu durumda sormak isterim:
Bizim yaptığımız gazetecilik değilse, sizin gazetecilik tarifiniz nedir?
İktidarın her attığı adıma reform deyip övmek mi?
İktidarın istikrarı bozulmasın diye tüm olası alternatifleri ortadan kaldırmak için seferber olmak mı?
İletişim fakültelerinde “haber” kavramının en acımasız tarifi şudur:
“Yazı işleri müdürünün haber dediği şeye haber denir.”
İleri demokrasiyle bu kavramı da ilerlettik.
“Başbakan’ın haber dediği şeye haber denir.”
***
Sayın Başbakan,
Son dönemde sıkça saray açıyorsunuz. Adalet sarayı.
Adalet, saray açmakla dağıtılmaz.
Sizin Siirt konuşmanızın ardından soruşturma, dava, karar, Yargıtay tüm evreleriniz 10 ay sürdü. Biz yıllardır yargılama bekliyoruz. O gün sizin yanınıza 200 kişi daha koysalardı, 50 ayrı suçtan. Yargılanmanız kaç yıl sürerdi? Bir kişi 10 ay ettiğine göre 201 kişi 2010 (iki bin on) ay! Yani 167 yıl!
Bir de cezaevi koşulları var ki… Siz 4 aylık hapiste cezaevini kendiniz seçtiniz, koğuşunuza halı döşettiniz, toplantı odası yaptırdınız, beyaz eşya dahil dışarıdan istediğiniz eşyayı getirttiniz ve 30 bin ziyaretçi kabul ettiniz.
Bu mektubu hücrede tek başıma yazıyorum…
Cumhuriyetin 100. yılına talipsiniz.
10. yılda yurdumuz demir ağlarla örülmüştü…
Siz 100. yıla demir parmaklıklar örerek gitmektesiniz.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 12:26 pm | |
| Küçük ve Perinçek grubu tarafından tehdit edildim Tutuklanarak cezaevine gönderilen Nedim Şener, mahkeme zabıtlarına geçen ifadesine göre, Veli Küçük ve Doğu Perinçek'ten tehdit aldığını söyledi
Seda KILIÇ / İSTANBUL
AKŞAM - 8 Mart 2011
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Nedim Şener, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakimine verdiği ifadede tüm suçlamaları reddetti. Şener, 'Hanefi'nin kitabı ne durumda, referandum öncesi yetiştirilmeli, Nedimi sıkıştırın, hazırlasın' yazılı not nedeniyle Soner Yalçın hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. Hrant Dink cinayetiyle ilgili araştırmaları nedeniyle birçok kişinin hedefi haline geldiğini belirten Şener, Hanefi Avcı'nın tutuklandıktan sonra kendisine attığı mesaja ilişkin de açıklama yaptı:
EŞİNİN AMELİYATINI SORDULAR 'Emniyette ve savcılıkta ifademi alırken bana sorulan sorulardan biri de Hanefi Avcı'yla ne bağlantım olduğuydu. Bu soru bana bir TV kanalında Şamil Tayyar tarafından da soruldu. Avcı, aynı mesajı 7-8 gazeteciye daha atmış. Araştırılmadan Şamil Tayyar'ın sorusunun bana yöneltilmesinden endişe duyduğumu belirttim.' Ergenekon'la alakası olamayacağını belirten Şener, Veli Küçük, Doğu Perinçek ve Avukat Fuat Turgut'un oluşturduğu gruptan sık sık tehdit aldığını ifade etti. Şener, savcılıkta kendisine yöneltilen sorulardan birinin de 'Eşinizin kalp ameliyatı, adli operasyonu engellemek için mi' olduğunu söyledi.
Görüşlerimiz zıt - Bakırköy eski Savcısı Ali Çakır'ın kardeşi Sait Çakır ise, Soner Yalçın'la hiç tanışmadığını, Oda TV'de 3 yılda toplam 21 yazısının yayınlandığını anlattı. Kurye suçlamasını reddeden Çakır, adının kurye olarak ilk kez Nagehan Alçı'nın 'Pandoranın Kutusu' isimli köşe yazısında geçtiğini ifade etti. Oda TV'de ele geçtiği ileri sürülen hiçbir dokümanda bu yönde bir bilgi olmadığını belirten Çakır, bu konunun, bir telefon konuşmasında Nagehan Alçı'nın söz konusu yazısıyla dalga geçen Yalçın Küçük'ün dinlemeye takılması üzerine savcılıkta kendisine sorulduğunu söyledi.
- Akademisyen olduğunu belirten Coşkun Musluk da Kürt sorunuyla ilgili görüşlerinin Yalçın Küçük'le taban tabana zıt olduğunu belirterek kimsenin yönlendirmesiyle yazı yazmasının söz konusu olmadığını söyledi.
Sorular 'Ulusal Medya 2010' adlı belgeden Gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık'a yöneltilen soruların Oda TV'de ele geçirilen ve bazı gazetecilerin isimlerinin yazılı olduğu öne sürülen 'Ulusal Medya 2010' adlı belge üzerine sorulduğu belirtildi. 11 sayfadan ve 9 bölümden oluşan belgeye göre Ergenekon medya yapılanmasıyla ilgili yeni çalışmalar yapılıyor ve dava süreciyle ilgili yeni stratejiler belirleniyor.
Yeni suç tipi yaratıldı benimle konuşmak Ergenekon şüphelisi olarak ikinci kez tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilen Prof. Dr. Yalçın Küçük, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakimine verdiği ifadede Türkiye'de en çok gözaltına alınan kişi olduğunu söyledi. Uğur Mumcu'nun kendisi her tutuklandığında 'Haftalık görüşmesine gidiyor' şeklinde espri yaptığını anlatan Küçük, Ahmet Hakan'ın programında, Melih Altınok'un 'Yalçın Küçük'le konuşmak suçtur' dediğini aktardı. 'Şu an gözaltına alınmamla da görülmüştür ki devlet yeni bir suç tipi yaratmıştır. Bu da Yalçın Küçük'le konuşmaktır' diyen Küçük, Ankara'da 22 bin sayfa notuna el konulduğunu ifade etti. Tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın yayınlanmamış kitabının, bu operasyonla engellendiğini ileri süren Küçük, ifadesini şöyle tamamladı: Emniyet ve savcılık ifadelerindeki sorulara bakmak dahi istemiyorum. Mahkemenizden de bunları öğrenmek istemiyorum. Konu basittir: 'Kurt, kuzuyu yiyeceğim' demiştir.
12 Eylül'de asıl mağdur benken... Soner Yalçın'la 'Reis' ve 'Bay Pipo' kitaplarını yazdığını belirten Doğan Yurdakul ise her iki kitabın da her yıl en az iki baskı yaptığını söyledi. 12 Eylül dönemindeki faili meçhuller ve devletin mafya babalarını nasıl kullandığını araştıran bir gazeteci olduğunu anlatan Yurdakul, 12 Eylül'de iki yıl cezaevinde kalan biri olarak kendisini darbecilikle suçlayanların utanması gerektiğini söyledi. Yurdakul, Oda TV'de bulunduğu öne sürülen notlarla ilgili 'Hayat görüşümü yansıtmayan, nereden geldiği belli olmayan bu notlara dayanılarak suç isnadında bulunulması vahimdir' dedi. Yurdakul savunmasını '12 Mart ve 12 Eylül döneminde asıl mağdur benken şimdi darbecilikle suçlanıyorum' diyerek bitirdi.
'Ergenekon, darbe davası değil' Ergenekon'dan tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, savcı Zekeriya Öz'ün açıklamalarının gözaltı sürecindeki tutumuyla çeliştiğini belirterek, önceki gün müdahil avukatlığından çekildi. Atalay, Öz'ün kendisine 'Kaç kşi ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Emniyet talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayıp mahkemeye sevk ediyoruz' dediğini aktarmıştı. Atalay, dünkü açıklamasında ise şunları kaydetti: Bugüne kadar soruşturmanın gizliliği ilkesine hep uydum. Gelinen noktada bu ilke, konuluş amacının tümüyle zıddı bir bağlamda ve insanların onurunu zedelemek amacıyla kullanılıyor. Artık eminim Ergenekon denilen dava bir darbe teşebbüsü davası değildir.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 12:34 pm | |
| Sabahattin ÖNKİBARsonkibar@gmail.comSeçim arifesinde Ülker’i medyaya kim soktu? Ülker Grubu’nu biliyorsunuz... 28 Şubat sürecinde yeşil sermaye diye kara listeye alınan holdinglerden biriydi. Dahası, Tayyip Erdoğan’ın, “Servetimi buradan kazandım” dediği Emniyet Gıda, Ülker’in bayilerinden biriydi. Ülker’i biraz olsun bilir, Ali Doğan gibi üst düzey bazı yöneticilerini tanırız. Ülker, baba Sabri Ülker’in yönettiği günlerden beri ve medya ve politikaya mesafeliydi. Öyle ki dinlediğimize göre Sabri Bey’in oğlu Murat’a en önemli tavsiyesi bu ikisinden uzak durmasıymış!. Nitekim Ülker Grubu yıllar yılı medyaya girecek şeklindeki çıkan haberleri anında yalanlama yoluna gitti. Derken Ülker, bir süredir ilk defa bir haberi yalanlamadı ve suskun kaldı! Peki ne miydi o? ABD’li ünlü KKR (Kohlberg Kravis Robert CO) Grubu ile Aydın Doğan medyasına talip olduğunu! Ülker bu haberle ilgili olarak sadece susmakla yetinmedi, ABD’li ortağı ile Aydın Doğan medyasını almak için pazarlıkta olduğunu da duyurdu. Gelelim son aşamaya? Dinlediğime göre taraflar arasında esasa ilişkin olarak anlaşma sağlanmış lakin iki noktada görüşmeler hâlâ sürüyormuş! Birincisi Aydın Bey, paranın tamamını peşin isterken Ülker ve KKR yarı peşin, geri kalan yarısı için de iki ayrı taksit talep ediyormuş! Aydın Doğan peşinatta ısrarlı, çünkü alacağı o parayla Rusya’da büyük bir yatırıma girecekmiş! Anlaşmada pürüz çıkaran bir başka konu ise Hürriyet, Milliyet ve Kanal D’nin durumu imiş! Aydın Bey, Hürriyet ile Kanal D’yi elinden çıkarmamak için görüşme sürecinde bayağı bir direnmiş! Ancak Ülker ya da onun adına görüşmeleri yürüten kuruluşu Yıldız Holding ile KKR bu iki yayın kuruluşunu ısrarla talep etmiş zira hem Hürriyet hem de Kanal D Türk medyasında kâr eden iki kuruluş olarak biliniyor. Ülker ve KKR siyasi çizgisi ve okuyucu profili bilinen ve çok zarar eden Milliyet’in Doğan’da kalmasını isteyip Hürriyet ile Kanal D’nin kendilerine verilmesinde ısrarlı olmuşlar. Aydın Doğan ise yukarıda belirttiğimiz gibi bu ikisini vermem noktasında. Eğer bu iki pürüz aşılırsa satışın akşamdan sabaha açıklanması an meselesiymiş! Ve tam bu noktada şu soruları yöneltelim: 1) Türkiye’de medya sektörü rantabilitesi olmayan bir alan. Hal böyle iken KKR böyle bir alıma niçin giriyor? KKR’nin Türkiye’de ilgilendiği başka ihaleler söz konusu mudur? 2) Yıllardır medyaya girmekten ısrarla kaçınan Ülker’e ne oldu da birden bire fikir değiştirdi? 3) Ülker’e medyaya gir diyen ve baskı kuran isim yoksa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? 4) Bu satışın Tayyip Erdoğan için olmak ya da olmamak anlamında olan 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde oluyor olması tesadüf müdür? Bakalım kendileri hakkında yazdığımız medyaya girecek şeklindeki yazılarımıza sürekli yok öyle bir şey diye açıklamalar gönderen Ülker, bu sorularımıza ne cevap verecek?.. HANGİSİ YALAN Bu manşeti kim kaldırttı Tayyip Bey! Neymiş efendim kimse ona manşetlere karıştığını söyleyemezmiş! Söyler Tayyip Bey, söyler! Bak Fatih Altaylı söylüyor! Madem sözünün takipçisisin cevap versene! Veremezsin, çünkü her şey ortada! Hürriyet ile Sabah’ın aranıp bu manşet olmasın denildiği ortada! Dahası, Hürriyet’in akşamdan söz verildiği gibi olayı yandan üç sütuna gördüğü de vakıa! Şimdi bu tablo ortada iken bundan böyle senin hangi lafına itibar edebiliriz! Yok anlatılanlar doğru değilse ortaya çıkıp yalaaaaan diye bağırsana! Bunu yapamadığına göre kendi kendini yalanlamış olmuyor musun? Evet Tayyip Bey, sen sadece manşetlere müdahale etmekle kalmadın, patronlara örtülü talimat verip hoşlanmadığın yazarları kovma emrini de verdin, bu da mı yalan? Haber yapan gazetecileri Silivri Cezaevi ile korkuttun, bu da mı iftira? Hoşlanmadığın soruları soran muhabirlerin akreditasyonlarını iptal ettirdin, bu yalan mı? Sana iman eden medya düzenini oluşturdun ve devletin bankalarından bunun için yüzlerce milyon dolar kredi verdirdin, bu da mı gerçek dışı? İDEOLOJİK FANATİK Arınç, Ergenekon ve kalpazan!.. Bülent Arınç’a göre Ergenekon’dan yargılananlar aday olmamalıymış! Neden? Çünkü onlar şüpheli konumunda imişler! Arınç’a göre aklanma olmadan adaylık ahlaki değilmiş! Görüyorsunuz, güya hukukçu olan Bülent Arınç masumiyet karinesi diye bilinen evrensel kaideyi zerre umursamıyor! Öyle ise soralım: Sayın Arınç, sizin bu bakışınızdan hareketle kalpazanlıkla yargılanan biri de aday olmamalı ve aklanmayı beklemeli değil mi? Öyle ya kalpazanlık adi, yani yüz kızartıcı bir suç! Üstüne üstlük bu suçtan hüküm giyen birine siyaset kapıları tamamen kapanıyor! Buna mukabil Ergenekon’dakiler ise siyasi suçtan yargılanıyorlar ve ceza alsalar bile hukuken siyasi yasaklı olmuyorlar. Peki cevap ver Bülent Arınç, Recep Tayyip Erdoğan milletvekili adayı olduğunda kalpazanlıktan yargılanmıyor muydu? Neden Tayyip Erdoğan’a, bugün Ergenekon’da yargılananlar için söylediğin gibi, “Dur bekle, aklan da aday ol” demedin! Aynı şekilde Abdullah Gül, Erbakan Hoca’nın hüküm giydiği “Kayıp Trilyon” davasından yargılanmıyor muydu? Niçin ona da “Aday olamazsın, paklan da gel” demedin! Yahu bu iki ismin bu dava dosyaları hâlâ kapanmadı, yani dokunulmazlıkları sebebi ile yargılanamıyorlar ve dokunulmazlıkları kalktığı gün yargılanacaklar. Durum bu iken neden onları görmezsin de Ergenekon’da yargılananlara laf edersin! Ne o yoksa bu iki isim size göre günahtan münezzeh (!)olduğu gibi suçtan da muaf mıdır?.. Bazen, aslında dürüstlüğü tescilli olan yani asla hırsız olmayan Bülent Bey neden toplumun önemli bir kesiminden bu kadar tepki alıyor diye düşünmüyor değilim... Demek ki sebebi bu ideolojik fanatikliği, yani siyasi taraftarlığı imiş!
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 12:37 pm | |
| Behiç KILIÇbehic@yenicaggazetesi.com.tr******-CHP-büyük balık-Neocon Teknik takibe takılan İklim Bayraktar, Kılıçdaroğlu ile görüşmesini şöyle anlatıyordu.. “-Böğüre böğüre ağlamak istiyorum. 45 dakika görüştük. Ama inancımı, umutlarımı yitirdim. O kadar açık konuştum ki. Ama yok bundan bir cacık olmaz. ’Sana en büyük balığı getireceğim. Bana destek ver, güç ver, cihaz ver’dedim. ’Yok olmaz sen kendin yap getir’dedi. Ben yaptıktan sonra youtube’a koyar yayınlarım sana ne ihtiyacım var.” Akla hemen “ilk ****** komplosu” geliyor.. O komplonun “Brütüs işi” olduğu çok söylenmişti!.. ****** da “olağan şüpheli” kabul edilen cemaatten gözleri çekmiş, “Bu iş Okyanus ötesi ile ilgili değil” demişti.. Saymaya devam edelim.. ’Rand Raporu’nu hatırlayalım.. ABD’de Yahudi Lobilerinin güdümündeki Stephan Larrabee, Rand Raporu’nda şöyle diyordu: “CHP’nin üst yönetimi değişmelidir” . Bu Larrabee sıradan kişi değil, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon ve CIA’nın en önemli strateji uzmanlarından biri olarak tanınıyor... ABD Dışişleri Bakanlığı’nın kilit adamı ve de Türk Dışişleri’nin ’başdanışmanı’. Rand Raporu ******lı CHP konusunda ABD’nin duyduğu rahatsızlığı bariz bir şekilde açıklığa kavuşturuyordu: “Türk siyasetinde Amerika karşıtlığı net bir şekilde görülebilir. Özellikle ana muhalefet partisi CHP’nin siyasi evrimi buna en iyi örnektir. Parti 2003 yılından bu yana (1 Mart Tezkeresi), giderek artan bir boyutta, daha millici ve Amerikan karşıtı bir duruş benimsemiştir. Bunun en büyük nedeni, ABD’nin Irak siyaseti ve Türkiye’nin PKK’ya karşı verdiği mücadeleye ABD’nin destek vermek konusundaki isteksizliğidir.” Rand Raporu, CHP’nin AB’ye karşı tutumundan rahatsızlığı da dile getiriyordu: “CHP, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği davasına öncülük etmek yerine, AB’ye en şiddetli eleştirileri yapar hale gelmiştir ve Türk ordusu için maşa olmaktan daha öte olduğu izlenimini vermiştir.” Ve de “yapılması gereken” şöyle dayatılıyor.. “CHP Batıcıların kalesi haline getirilmelidir..” Rapor oldukça uzun, bu kadarı “arif olana” yeter.. Ne diyor rapor?.. “ABD ve AB’ye karşı olan CHP, Türk Ordusuna payandadır.. Derhal Batıcıların kalesi haline getirilmeli..” ******, bu raporun ardından düştü... Hemen ardından da Yahudi Lobileri Türk basınında “Edelman” imzalı görüşler yayınlattı... Buna göre “CHP ve Kılıçdaroğlu desteklenmeliydi..” Ve asıl dikkat çekici olan, desteklenmesi önerilen Y-CHP’nin kurmay kadrosu Sorosçu bir ekip tarafından süratle inşa edilmişti.. Bu Y-CHP seçimlere giderken bir de TV kanalı ile desteklenmeliydi ve kanal “Rand Raporu” temelinde bir Y-CHP’nin sesi olmalıydı.. Bunun için de ******’ın kanaldaki eli de kırılmalıydı.. Kılıçdaroğlu ekibine bu konuda destek vermesi için devreye sokulan hareketin, ABD Neocon Hareketi ile kan kardeşliği biliniyor.. Bu Hareketin içerisinde Edelman’ın, aralarında Çetin Doğan’ın damadı Dani Rodrik’in de bulunduğu ekibinin omuzdaşlığı açık seçik ortadadır.. Sözün sonu, ******’ın davasının Türkiye’ye böyle Hollywood filmi gibi maliyeti vardır!
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 12:55 pm | |
| Yeni Rejimin Organik Aydınları: Mahçupyan Örneği 15.03.2011 - 07:30 Haberlerime ekle Yazdır Arkadaşına gönder Devlet ve şairleri, iki kaşık gibi içiçe uyurlarken/ Geldiği kapkara denize Karpiç'den gönderilmiş bir gemi.
Ece Ayhan, Zambaklı Padişah
25 Ocak 2011’de bu köşede yayınlanan “Hrant’ın Arkadaşları” isimli yazımızda şöyle demiştik: “Hrant’ın başka bir arkadaşı, Etyen Mahçupyan, bundan bir süre önce Taraf gazetesinden Zaman gazetesine geçti ve orada yazmaya başladı. Oysa dönemin Trabzon Emniyet Müdürü olan ve cemaatle organik bir bağı bulunduğu devlet raporlarında iddia edilen Ramazan Akyürek’in Dink cinayetinde nasıl bir rol oynadığı kocaman bir soru işareti olarak ortadaydı ve Mahçupyan’ın yazdığı gazete, cemaatin yayın organıydı. Zaman gazetesi, hâlâ daha bugün Dink cinayetinde polisin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını ispatlamak adına haberler yapmaya, ‘Hrant’ın arkadaşı’ Mahçupyan da Zaman’da yazmaya devam ediyor.”
Odatv baskınıyla gözaltına alınan ve sonra da tutuklanan Nedim Şener, ekip arabasına bindirilirken “Hrant için, adalet için” diye bağırıyordu. Şener’in verdiği mesaj çok açıktı aslında: Yaptığı araştırmalar sonucunda Hrant Dink suikastının arkasında kimlerin olduğuna ulaşmıştı ve şimdi o cinayetin arkasındakiler kendisini susturmaya çalışıyorlardı.
Nedim Şener’in Hrant Dink’le belki de kişisel bir tanışıklığı bile yoktu ama bu cinayeti aydınlatmak için elinden geleni yapıyordu. “Hrant’ın arkadaşları”ndan Mahçupyan ise Zaman gazetesindeki köşesinde 10 Mart günü yazdığı “Çorbadaki Kıl” isimli yazıda Şener için şöyle diyordu: “Şener gözaltı sırasında da tatsız bir hamle yaptı: ‘Hrant için, adalet için’ diye bağırdı. Yani kendine yapılanları Hrant'a yapılanlarla aynı kaba soktu. Hrant'ın manevî mirasının bir rant alanı haline geldiğini biliyoruz. Ancak kendisini araştırmacı gazeteciliğe adamış birinin biraz da kendi kişiliğiyle yetinebilmesi, vakarlı bir duruş sergilemesi beklenir. Maalesef Şener de bu alanda yalpalama yaşayanlardan biri.”
Ne denilebilir ki, bir tarafta başına gelenlerin arkasında yatan esas nedeni anlatma telaşındaki bir gazeteci, öbür tarafta ise, bunu “Hrant’ın manevini mirasını ranta dönüştürmek” diye tarif eden başka bir gazeteci!
Mahçupyan, aynı yazıda Şener’le birlikte tutuklanan Ahmet Şık için ise şunları söylüyordu: “Şık'ın kitabının adı 'İmamın Ordusu' imiş. Gülen hareketi ile ilgili kitap yazmaya kalkan, bu hareketin Emniyet içindeki yapısını gerçekten analiz etmek isteyen birinin bu başlığı tercih etmesi pek inandırıcı değil. Bu başlık okuyucuyu tahrik eden, içeriğinin saldırganlığını daha ilk cümleden belli eden nitelikte. Karşımızda bir gazeteciden ziyade, ideolojik bir aktivist olduğunu ima eden bir tercih bu... Tabii her yazarın kitabına istediği adı vermesi doğaldır ama her adın bir işlevi vardır ve bu örnek meselenin salt gazetecilik olmadığını söylemekte.”
Mahçupyan gibileri, yıllarca bu ülkede, vesayet, otorite, Kemalizm, ceberut devlet eleştirisi yaptılar, kendilerini birer demokrasi militanı gibi sundular ve geldikleri nokta işte burası. Kitap adından niyet okuyan, henüz yayınlanmamış ve içeriği hakkında fikir sahibi olunmayan bir kitap üzerinden ahkâm kesebilen, birini “ideolojik eylemcilik”le suçlayabilen, ideoloji üzerinden eylem yapmanın suç teşkil ettiğini düşünen bir zihniyetle karşı karşıyayız, çorbadaki kıl bile değil söz konusu olan, çorbanın tamamı mide bulandırıyor artık.
Mahçupyan bir gün önceki, yani 9 Mart tarihli “Post Ergenekon Durum” isimli yazısındaysa “Dink cinayetinin çözülmemesinde asker ve polislerin mesleki dayanışmasının rolünü tespit etmiş olanların, şimdi gazeteci dayanışmasının muhtemel işlevini düşünmemeleri şaşırtıcı” diyor ve Ergenekon savcılarının sözcülüğüne soyunuyordu.
Mahçupyan’a göre savcılar, Ergenekon’un sulandırılarak Susurluk’a dönüştürüleceğini ve böylelikle üzerinin kapatılacağını düşünüyorlardı. Bunu yapacak olan güçler aynı zamanda referandum ve seçimleri etkileyerek AKP iktidarını devirmek istiyorlardı. Bu planın merkezinde ise Odatv bulunuyordu. Bu merkez, Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” isimli kitabının bir bölümünü Nedim Şener’e, Ahmet Şık’ın yayınlanacak olan “İmamın Ordusu” kitabının bir bölümünü ise Sabri Uzun’a yazdırmıştı. Savcının bu algısına kesin doğru diyemezdik ama yanlış da diyemezdik, çünkü savcıların elinde bizim de bilmediğimiz kanıtlar olabilirdi.
Yıllarca ulusalcıları, Kemalistleri ve hatta bütün anti-emperyalist güçleri komploculukla ve paranoyaklıkla suçladıktan sonra Mahçupyan’ın ve yol arkadaşlarının liberal komploculuğun mükemmel birer örneği haline gelmeleri tesadüf olabilir mi? Eli her yere uzanabilen bir Ergenekon örgütü, Ergenekon’un sulandırılması için devreye girmiş gizli güçler, onlara hizmet eden gazeteciler, işbirlikçi polis şefleri vs.
Her taşın altından Ergenekon isimli bir heyulayı çıkaran, bütün bir tarihi Ergenekon üzerinden yazan liberal komploculuk! Türkiye liberalizminin geldiği nokta tam da budur: Yasama adına, yürütme adına, yargı adına konuşan, kuvvetler birliğini kendi şahsında cisimlendiren liberal bir faşizm ve onun taşıcılığını üstlenen liberal entelektüel. Yeni rejimin organik aydını statüsüne kavuşmuş, göğsünü yeni rejimin bekası için siper etmiş, yeni rejimle ve cemaatle iki kaşık gibi iç içe uyumaya başlamış, zamanın ruhuna denk düşen politik bir figür!
Yeni rejimle mücadele etmek, başka birçok şeyin yanı sıra, en çok da bu politik figürle ve taşıyıcılığını üstlendiği ideolojiyle mücadele etmeyi gerektiriyor, çünkü rejimin ideolojik tahkimatı da, meşruiyeti de buradan üretiliyor.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 1:11 pm | |
| [size=24][color:5114=red]BAŞBAKAN YALAN SÖYLÜYOR[/color][/size]
AKP gazetelere nasıl karışıyor? 14.03.2011 - 10:43 Haberlerime ekle Yazdır Arkadaşına gönder Başbakan Erdoğan, hükümetin basın üzerindeki kurduğu baskıya yapılan eleştirilere yanıt olarak "Kimsenin manşetine karışmadık" dedi, Fatih Altaylı yalanladı. Beki yanıt verirken, çarkı iyice ortaya koydu. Her gün AKP karşıtı birçok haberin yer bulamamasında, hükümetin oluşturduğu mekanizmanın payı var.
Dün sağlıkçıların mitingi vardı. On binlerce sağlıkçı, hükümetin sağlık politikalarına karşı birleştiler ve “Çok Ses Tek Yürek” mitinginde seslerini yükselttiler.
Bir meslek grubundan bu kadar fazla insanın bir araya gelerek hükümeti uyarması, her ülkede çok önemli bir olaydır. Fakat bugünkü gazetelerin birinci sayfalarında miting neredeyse tümden görmezden gelindi.
Milliyet gazetesinin küçük bir kutuda verdiği haberi Taraf, Star, Sabah, Radikal, Yeni Akit, Vatan, Yeni Şafak, ve Zaman gazetelerinin hiçbiri ilk sayfadan görmedi. Ama aynı gazeteler ilk sayfalarında “kendisi park eden otomobil”, “metrobüste taciz”, “otomobili bebekle çaldılar”, “duvar yıktıran ofis kavgası” haberlerine yer verdiler.
Niye görmezden geliniyor? Emekçilerin eylemlerine dair haberlerin genel olarak medyada görmezden gelinmesinin temel nedeni, elbette gazetelerin sınıfsal tavrı. Burjuva gazeteleri, düzene bağlılıkları nedeniyle haliyle emek hareketinin yaptıklarını görmezden geliyorlar.
Ancak bu temel sebep, her durumu açıklamıyor. Birçok gazete, hükümete karşı gösterilen tepkileri manşetlerine taşımaktan çekinmiyor. Bazen siyasal farklılıklar, bazen gazete patronunun hükümetle çekişme ve hesaplaşmaları, kimi zaman hükümet dışındaki başka güç odaklarına oynama isteğiyle sadece emek hareketinin eylemleri değil, hükümetin canını sıkacak birçok haber, gazete manşetlerinde yer bulabiliyor.
AKP manşetlere karışmıyor mu? Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan, Türkiye’de basının ve gazetecilerin üzerindeki baskılar artık tüm dünyada konuşulur olmuşken yaptığı bir konuşmada, “Sekiz yıldır hangi gazetenin manşetine karıştık?” diye sordu.
Hükümet, gazetelerin manşetlerinde nelerin yer alıp, nelerin yer almayacağı konusunu sadece gazetelerin tercihine bırakmış değil elbette. AKP, gazetelerin manşetlerine doğrudan karışıyor. Erdoğan, düpedüz yalan söylüyor.
Yalan açığa çıktı Erdoğan’ın yalanı, geçtiğimiz hafta Habertürk’ten Fatih Altaylı’nın bir yazısıyla açığa çıktı. Altaylı, Cumartesi günkü yazısında Nisan 2007’de TMSF Sabah gazetesine el koyduktan sonra yaşadığı bir olayı hatırlattı.
O dönem Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni olan Altaylı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in AKP’yi çok sert eleştirdiği bir konuşmasını ne yapacaklarını yazı işlerinde tartıştıkları sırada dönemin Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki’nin aradığını aktararak şöyle yazdı:
Selam sabahtan sonra Beki ricasını iletti. 'Abi' dedi, 'Bir ricam olacak. Cumhurbaşkanı'nın sözleriin fazla büyütmezseniz memnuz oluruz.' 'Akif Cumhurbaşkanı bu kadar sert konuşmuş. Nasıl büyütmeyiz? Manşet yapıyoruz' dedim. 'Anlıyorum abi, tabi ki haberi vereceksiniz. Ama Abdullah Bey'i büyük verip Cumhurbaşkanı'nı daha küçük vermenizi rica etsem' dedi. 'Akifcim öyle şey olmaz. Ben büyütmesem bütün gazeteler büyük verecek. Olmaz, yapamam' dedim. Bunun üzerine Akif Beki, 'Ertuğrul'la konuştum. Onlar çok büyütmeyecek. Yandan 3 sütun verecekler. Siz de öyle yapsanız' dedi. Telefonu kapattık. Haberi 9 sütun manşet yaptık. Ardından akşam saatlerinde TMSF’nin atadığı Medya Grup Başkanı Yavuz Onursal da Altaylı’yı arayarak manşeti değiştirmesini söyledi. Yani Başbakanlık Altaylı’yı uyarmakla yetinmemiş, TMSF üzerinden de baskı kurmuştu.
Beki’den “Yapardık” yüzsüzlüğü Akif Beki, Altaylı’nın yazısıyla ilgili olarak Taraf gazetesine yaptığı açıklamada “Buna benzer çok olay yaşandı benim görev dönemimde. Ama şöyle olurdu: Memlekette önemli bir siyasi gelişme yaşandığında Başbakanlık'ın perspektifini almak için yazılmak veya yazılmamak kaydıyla çoğu zaman yayın yönetmenleri beni arardı. Benim aradığım da olurdu” dedi.
Beki sonradan Taraf'ı yalanladı Taraf'a gelince, söylemediğim sözler söylemişim gibi yazılmış. İçerideki haberle manşette söylediklerim birbirini tutmuyor. Çünkü manşette bana atfedilen 'evet müdahale oldu' ifadesini onlar uydurdu. Ne diyeyim şimdi ben buna. O çok dem vurdukları delikanlılık raconuna sığmadı. Güvenip sözümü emanet ettim size. Olmadı be Ahmet Altan bu çarpıtmayı yakıştıramadım Taraf'a.Beki, manşetlere müdahale anlamına gelecek buyurgan bir dil kullanmadıklarını, Başbakanlık’ın bakış açısını yansıttıklarını, gerisinin gazetecilerin takdir ve tasarrufuna kaldığını savundu. Oysa pratikte işin böyle olmadığı, Altaylı’nın yazısından dahi gün gibi ortada.
Başbakanlık Basın Sözcülüğü, basını bilgilendirmek amacıyla oluşturulmuş bir kurum. Oysa Beki’nin gazetecileri arayıp, hangi haberi nasıl vermeleri ya da vermemeleri gerektiğini söylemesi, ayan beyan gazetelere müdahaledir.
Hükümet, bu ve benzeri mekanizmalar üzerinden gazetelerin yazdıklarına müdahale ediyor. Daha dolaylı yöntemler de var elbette: vergi borçları nedeniyle astronomik faturalar çıkarmak, Başbakan’ın ağzından belli gazetelere karşı boykot çağrısı yapmak, birtakım köşe yazarlarını isim de vererek hedef göstermek, ve daha niceleri...
(soL - Haber Merkezi)
| |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 1:19 pm | |
| [size=24]
FİŞİMİZ HENÜZ ÇEKİLMEDEN [/size]
l. ODA TV’nin dört üst yöneticisi içerde, bu çok tartışılan site şu anda ‘bitkisel hayat’a girdi, saldırı ve suçlamalara cevap verecek durumda değil… Bize düşen görev arkadaşlarımız çıkana kadar hastayı ‘fişten çekmemek’, bilmem başarabilecek miyiz?
2. II. Dünya Savaşı Almanlar’ın dünya dış politikasını ‘ben ve düşmanlar’ şeklinde ikiye indirgemesiyle milyonların ölümüne sebep oldu. II. Dünya Savaşı aslında Şekspir’le kurulan dünyanın sonu oldu. Şekspir’in eserleri çok karakterlidir, birden fazla zihinsel durum aynı sahnede birbiriyle mücadele içindedir... Kurgu ‘çok yönlüdür’, sadece iyi ve kötü sadece kahraman ve diğerleri değil…
Japonya’daki nükleer tesislerinin felakete sürüklenmesi ise Ay’a Çıkan İnsan ‘mitinin’ sonunu hazırlıyor. Ay’a Giden İnsan, yüksek teknolojiyi temsil ediyordu ve bambaşka bir bilimsel dünyanın kapılarının açıldığını tüm dünyaya duyuruyordu..
Yüzde yüz garantili ‘ileri teknoloji’ tam anlamıyla iflas etti, Almanya yenilerini yapmayacağız ve revize edilme planlarını da iptal ediyoruz dedi, sonra Fransa benzer ders çıkartıyoruz lafları etti ve tüm dünyanın nükleer enerjiye ‘imanı’ Japon depremiyle sona eriyor..
Tek istisna Türkiye, hala ‘nükleer’ enerjinin güvenli olduğunu kameraların gözlerine bakarak söyleyen bakanlar bilim adamlarımız var…
3. Felaketin adı ‘deprem’ olunca bilim adamları 8-9’luk depremlerin gücüne karşı ‘tedbirlerden’ söz ediyor, oysa deprem doğal felaketlerden sadece biridir, size küçük bir hatırlatmada bulunayım. Mesela 1950’li yıllarda Ankara ve civarında 3-4 metrelik kar kayıtlar altındadır, tarihte benzerleri çoktur ve kar’ın altında tüneller kurarak yaşayan köylerimiz kasabalarımız olmuştur. Bunun yanında bir de vaktini şaşıran Sahra’dan gelen lodosları düşünün, öyle ki dört metrelik karı tek bir gün içinde eritecek kadar güçlü, tarihte bunlar olmuştur, dağlar yürümüş nehir yatakları değişmiş Nuh Tufanı’nı andıran felaketlerle kasabalar yok olmuş ve kasabaları şehirleri çamuruna gören heyelan üstüne heyelanlar yaşanmıştır.
Ülkemiz arkeolojik kazılarında sadece çanak çömlek çıkmıyor, yüzlerce kaybolmuş şehir ve kasaba hala toprak altında…
Şunu demek istiyorum, doğal felaketlerin gücünü şeklini büyüklüğünü bugünden kestirmek isteyenler ‘delilerdir’, nükleer felaket bu deliliğin en büyük örneğidir, bilim adamları hala ‘önlenebilir’ ‘tedbir alınabilir’ ‘korunabilir’ ‘güvenli yapılabilir’ iddialarını ileri sürüyor ki deliliklerini bizlere tescil ettirmekten başka bir şey değildir.
4. Japon depremi sadece ‘nükleer felaket’ manyaklığına ne denli korunmasız olduğumuzu bize öğretmiyor, Japon depremi aynı zamanda doğaya rağmen doğaya bendler yaparak doğanın gücüne karşı tedbirler alarak kurulmuş şehir uygarlığının artık sonuna gelindiğini, şehir uygarlığı yaşayacaksa artık doğaya uyumlu bambaşka bir ‘kültür’ gerektiğini hepimize öğretti... Yani, doğayla savaşan kültür değil doğayla barışık bir kültür...
Türkiye’nin dağını taşını ormanını derelerini satanlar kazanlar oyanlara ders olsun…
5. Bir Emniyet Müdürü bir kitap yazdı ve iki ayrı örgütten tutuklandı, biri Karargah örgütüymüş diğeri Ergenekon Terör Örgütü… Sayın Cumhurbaşkanım’a sormak istiyorum, demek cumhurbaşkanım yıllarca bizi iki ayrı örgüt üyesi emniyet müdürü yönetmiş…
İşte bu denli ‘komik’ bir şeye yasal gerekçeler yasal iddianameler hazırlanıyor, emniyet müdürüne dahi iki terör örgütü düşüyorsa bizleri en az beş terör örgütü üyeliği bekliyor.
6. Bir gün hoca bir dükkanın yanından geçerken, dükkanın boş ve usta ve çırağının ağladığını görür, niçin ağlıyorsunuz, der, satacak malımız yok onun için der, hoca, ne satıyordunuz, der, adam zaten dertli sinirlenir, ‘eşek satıyorduk’ deyince, hoca, ‘haa demek iki tane kalmış…’
Saçma sapan tutuklamalara ne diyorsunuz diye siyasilere mikrofon tutuluyor, ‘üzüntülüyüz…’ Başka bir siyasetçiye tutuluyor hepimizle dalga geçercesine yine ‘üzüntülüyüz’…
Avrasya TV ekranında işte bu ‘üzüntülü eşekleri’ anlattım, satacak malları kalmamış, iddiaları projeleri dış politikaları foss çıkmış şimdi Türkiye’nin iftiharı genç çalışkan gazetecileri içeri tıkıyorlar...
7. Hayvanlar arasında yaşayan insanlar hayvanlar gibi sesler çıkarmaya başlar, mesela kuşcular mesela hayvanat bahçesi görevlileri… Burası önemli… Ancak evinizde bir kediniz köpeğiniz varsa bu ‘tek’ bulduğunuz hayvanlarla ‘Türkçe’ konuşursunuz…
Ama hayvanlar çoğalır ve azınlığa düşerseniz mecburen siz de dilinizi değiştirirsiniz, çobanlar gibi haaaa haaaa höö hööööö gibi konuşmaya başlarsınız.
Artık hepiniz medyada bu kadar öküzün, sığırın mandanın, dananın davarın içine düştünüz, bakıyorum, insan dili devreden çıkıyor, köşe yazılarında gözlediğim bu…
8. Eskiden köylerimiz muskacılar üfürükçülerle doluydu, içilecek temiz su yoktu, her yer sivrisinek bataklığı... 1920’li yıllardan beri Anadolu’nun en büyük derdi tatarcık, fare, bit, sivrisinekti ve bunlarla bulaşan sıtma, frengi, trahom, verem, karahumma, kazıklı humma, uyuz ve bir pis bir mantar cinsinden kellik, bağırsak kurtları, kuduz, yılan sokması ve ayrıca soğuk vurması gibi bin türlü belası vardı…
Sebebini söylemeden şunu söyleyeyim, bugünkü köy kültürü deterjan sabun ilaçlama ve bataklıkları kurutma ve içme sularını dezenfekte edilmesiyle başka bir hijyenik ‘köy kültürü’ ne yılların mücadelesiyle dönüştürüldü… Azimli idealist çok çalışkan eğitimcilerin sağlıkçıların on yıllar boyu çalışmasıyla gelişti… Hani köye yol köye su getirdik diye siyasi rant sağlayanlar var, 1930’lı yıllarda köylünün ortalama yaşı kırk dahi değildi…
İnanmayacaksınız ama ‘arnavut kaldırımı’ dahi kasabalarımız için büyük bir şehirli kültürdü… Neden mi? Bir köyde kaç manda sığır olur, diyelim toplam elli olsun, elli büyük baş hayvanın tezeği gübresi her gün her yerde.. Ve o eski dünyanın ‘sivrisinekleri’ yüzünden köylülerin baş düşmanı bugün manzarası ne güzel deyip sevdiğimiz ‘su birikintileri’dir, bütün hastalıkların kaynağı… Hıfzı Sıhha’nın kurulma sebebi budur çünkü her yeri kaynak su ve derelerle dolu köylerimizde sivrisinekler ve hayvanlar yüzünden ‘içilecek su’ bulmak imkansızdı... Köylere cıvık cıvık tezekten girilmezdi ve insanlar hem yıkanamaz hem içecek su bulamaz hem de ısırılmamak için her taraflarını örtmek zorundaydı... Sadece verem hastalığından ülkemizde sel deprem gibi bütün doğal felaketlerden kat kat daha çok insan ölmüştür…
Bir de bunların üstüne köylümüz üfürükçülerin elindeydi, mesela, sarılık hastalığına eşek sidiği içirmek iyi gelirdi, mesela, yılancık hastalığına tutulanlara eşek kulağından akıtılan kan sürülürdü…
Yani eşek, eşek değil ecza deposu…Cumhuriyet ilk günlerinde işte bu bataklıklar ve bu sivrisineklerle ölümcül bir mücadeleye girdi, bugün köylerimizin her biri dünya güzelliğinde ama şimdi de yoksulluktan köyler terk edildi..
Neden mi, halkımız siyasi dertlerine hala ‘eşeklerle’ çözüm arıyor…
9. ODA TV bel altından vuruyor lafını moda etmeye başarıyorlar. ODA TV hangi yalan haberi yapmış, benim bildiğim belgeli olan ama belgesi tam sağlam olmayan bir haber yaptığı için Soner Yalçın yirmi yıllık arkadaşına acımadan kapıya gösterdi ve karşı tarafın açıklamasını da yayınladı. Bir başka şu Sevilay Yükselir haberi... Ki bu haber magazin basınında gazetecilerin Tanzanya seyahatiyle kendi boş boğazlık ve dedikodularından ortaya çıktı… ODA TV bu habere bir ‘asalet’ getirdi çünkü Tanzanya’yı arayıp otel görevlisi siyahi çocuğun ifadelerini yayınladı…
Yani bir dedikoduyu haberin kaynağı taa Tanzanya’ya gidip doğrulatarak ‘bel altından yayın mı?’ yapmış olduk… Otel görevlisi çocuğun ifadelerine rağmen bu haberi hala bel altı buluyorsanız, ODA TV’nin halkımıza bir hizmeti olsun, Tanzanya’dan bu çocuğu Türkiye’ye getireceğiz, Beyoğlu’nda gezdireceğiz, isteyen ekranlarına çıkartabilir…
10. ODA TV’yi bel altından vuruyor yönlendirici saptırıcı haberler yapıyor diye suçlamak öyle moda oldu ki, efendiliğinden şüphemiz olmayan Saygı Öztürk Ağbimizin bile programında saatlerce ODA TV’ye küfredildi, Saygı Öztürk de müdahale edemedi, ki asla bir kastı yoktu, artık Saygı Öztürk gibi bir çok gazeteci hangi birine laf yetiştireceğini bilemiyor ve yoğun bombardımanın altında maalesef onlar da kalıyorlar.
Bir diğer saygıdeğer ve çok sevilen gazeteci Ayşenur Arslan’ın Star Gazetesi’yle yaptığı programında da aynı şey oldu, ODA TV bel altından haberler yapıyor laflarına çaresizliğinden olacak istemese de seyirci kalıyor..
Bombardıman böyle bir şeydir, bombardıman altında kalan saygıdeğer çok insan ister istemez yaralar alır. Kimseden ODA TV’yi koruyun demiyoruz ama ODA TV’yi iftiralarla huzurunuzda parçalanmasına lütfen ya kayıtsız kalmayın, hiç değilse bombardıman geçtikten sonra durumu düzeltici açıklamalar yapın ya da bahsini geçirmeyin ya da cevabını verin…
Bütün yönetici kadrosu içerdeyken ODA TV’yi farelere kemirtme projesine alet olmayın diyoruz, ipek elbiseler şık kravatlar özenli makyajlar yapmak her modern insanın yüksek kültürünü tek başına ifade etmez, beynimizin ve kalbimizin içine de ‘özen’ gösterebilmeliyiz... Sizleri de anlıyoruz hayvanlar çoğalınca dilimiz de hayvanat bahçesi bakıcıları gibi evriliyor, değişiyor…
11. Başbakan Erdoğan biz manşetlere karışmayız dedi, bunu herkes ‘gazetelere karışmayız’ diye anladı... Nihat Genç SKY’da izlenme rekorları kıran program yaparken patrona dört yüz milyon doların üstünde vergi cezası veren ve peşinden bizi SKY’dan kovan acaba Kaddafi miydi?
Avrasya TV’de çalışırken polis baskınını gerçekleştiren acaba Ahmedinejad mıydı? ODA TV yöneticilerini tutuklayıp en çok ‘tık’lanan bu siteyi bitkisel hayata sokan acaba Hüsnü Mübarek miydi?
12. Ağızlarında gevişledikleri bir diğer laf ‘vesayet rejimini kaldırıyoruz olacak bu kadar’ gibi laflar... Siyasi iktidar elinizde neyi değiştiriyorsanız değiştirin, buna kim ne diyebilir. Ancak bu değişikliği ‘suçsuz insanları’ içeri tıkarak mı yapacaksınız…
Dünyanın gözleri önünde yasama yürütme yargı’nın yargısını kaldırılıp yerine şeyhleri efendileri koydunuz bile…
Türkiye’ye bir yepyeni siyasi yenilik getiriyorsanız getirin, siyasi yapının insanlık değerlerine zararlı neyi varsa değiştirin, size karışan mı var, bizim itirazımız, yüzlerce suçsuz insanı yaka paça içeri hukuksuzca tıkmanız…
Ve bu kadar suçsuz insanı sanki bir soruşturma kovuşturma için değil bir ‘işgal manzarasını’ andıracak şekilde yapmanız azgın taraftarlarınıza gösteri yapa yapa ve ‘biz bildiğimiz okuruz’ diye meydan okuyarak yapmanız...
Bu topraklardan çıkmış yasal siyasi irade istediği değişiklikleri şüphesiz yapacaktır, ancak bunu kendi iradesiyle mi yapıyor, yoksa cemaat ve Amerika gibi iradelerin emriyle mi yapıyor? Yani Tayyip Erdoğan karşımıza bir teke tek çıksa da birebir güreşsek, mümkün değil, arkasına cemaati arkasına Amerika’yı arkasına bilmem hangi şirket çıkarlarını almış ve bir de polisleri yanına almış.
ODA TV ve ünlü gazetecilerin içeri neden alındıkları bu tertibin artık bir ‘kuşku’ değil bir büyük ‘plan’ olduğunu herkesin gözü önüne serdi.. Bu saatten sonra elimiz bağlı kolumuz bağlı bizim söyleyeceğimiz çok şey kalmadı, biz burada, insan evladını döverek sindiremezsiniz iddiasını yıkmak için çırpınıyoruz, çığlıklarımızı ve kanat seslerimizi duymakta olan yüz binlerin milyonların yavaş yavaş büyümekte olduğunu görüyoruz..
13. Özellikle Ahmet Şık ismine dokunulduğunda şimdi uyananlar, arkadaşlarına, öteden beri bize söylediklerini, şimdi onlara söylüyorlar: ‘Vesayet rejimi değişiyor daha ne istiyorsunuz, kesin sesinizi...’ Eser Karataş ise hızını alamadı ‘daha durun sıra tapulara daha gelmedi, asıl kıyamet tapular açıldığında ortaya çıkacak…’ mealinde bir yazı yazdı, anlamı şu, askerlerin tutuklanması yetmez gazetecilerin tutuklanması yetmez, tapular açılsın kızıl kıyamet o zaman… Yani ‘işgal henüz tamamlanmadı’ demek istiyor… (‘tapu’ dediği Cumhuriyet öncesi Ermeni yurttaşların tapuları...)
14. Kaç yıldır bizlerin feryatlarına onur intiharlarına yaka paça içeri tıkılmaları karşısında ‘pislikler temizleniyor’ diye susanlar, şimdi susmuyor… İkiyüzlülük mü ettiler, hayır, ‘insan böyle birşeydir’, sıcak temas diye bir şey vardır, bir kitaptan okursunuz ‘ah kurşun yedim’ cümlesini bir de sahiden kurşunu yersin, sahiden yediğinizde ‘tavrınız’ kitaptan okuduğunuz gibi olmaz, çığlıklarınız feryatlarınızı tutamazsınız…
Mermi yemiş yememiş ‘yandım anam’ diyen herkes artık aynı ses aynı insandır..
15. Bir de şu ‘vatansever, yurtseverlik’ meselesi, ne zaman ‘vatansever’ kelimesini yazılarımda geçirsem hemen ‘Hitler’ ‘nasyonal sosyalist’ ‘faşist’ kelimelerini çıldırmış bir kudurmuşlukla tekrar ve yüz bin tekrar ediyorlar..
Niçin vatansever kelimesi geçince Hitler, faşist, ırkçı kelimeleriyle yaftalıyorsunuz, mesela neden ‘kuşlar da vatanını sever, bitkiler de toprağını sever, Kızılderililer de sevdi’ diye anlamıyorsunuz.
Kuşlar bitkiler Kızılderililer kitap mı okudu bir ideolojileri mi vardı, yok, her canlı toprağını sever… Belki Avustralya benim köyümden fersahlarca güzeldir, ama ben köyümün derelerini seviyorum, köyümün değerlerini seviyorum, kendimi köyümde rahat hissediyorum, ne var bunda…
Niçin bu duygularımı ‘Hitler, faşizm, ırkçılık’ oluyormuş..
16. Şempanzelerle otuz yıl yaşamış bilim adamları sanıldığının aksine şempanzelerin bir çok ‘alet’ kullandığını yani onların da bir ‘kültürü’ olabileceğini savundu..
Ancak şempanzeler mesela ‘avcılıkla’ ilgili olta gibi bıçak gibi av’da kullanılan alet geliştirmedi, ayrıca şempanzenler ‘kap kaçak’ da geliştirmedi yani saklamak ve biriktirmek için…
Hayvanların başka hayvanları avlamak için alet kullanmamaları ‘taktik geliştirmedikleri’ anlamına geliyor, ya da hile, tuzak gibi karşı tarafın zihnini okuyan yöntemler geliştirmediler.
‘Kültür’ planlamayı, saklamayı, tasarlamayı, önceden bilmeyi, karşı tarafın davranışlarını zihnini tahmin etmek gibi çok şeyi uygarlık haline getirdi..
Kuşlar bitkiler tabii ki topraklarını tuzaksız aletsiz severler... Ama bizler o kuşları yakalamak için sinsi tuzaklar hazırlarız.
En vahşi yazarlar bunlardır ‘kültürlerini’ tuzak diye kullanırlar ya da ‘kültürü’ karşısındakileri ‘avlamak’ için, ya da ‘kültürden’ anladıkları, sevmediklerine ‘tuzak’ kurmak…
Oysa yazarlık bilim adamlığı en saf ahlaki değerlerle yaşar. Ve en savunmasız yanıyla, tek başına kimsesiz insan oluşuyla, eşyayla hadiselerle ilgilenir, dünyada hiç kimse yaşamıyormuş gibi tek başına ‘insanlık’ adına konuşur…
İşte bunların en ayıbını liberallerde görüyoruz, kuşlara tuzak kuruyor, kuşların yuvaları bozuldukça kahkahalar atıyorlar…
Kuşlar ne zaman yuvalarının bozulduğunu görüp kanat çırpsa çığlık atsa ‘bırakın ölsün faşistler, bırakın bunlar zaten Hitler özentisi içinde’, dediler, ve şimdi batıda ayağa kalkan seslere de bunları söylüyorlar, bunlar ‘vahşi’ bunların ‘yokedilmesi’ gerekiyor..
Belki insan evladı yaşamak ayakta kalmak için av tuzak kurabilir, ancak, yazarlar ‘tuzak’ kuramaz, yazarlar kimseyi sinsice avlayamaz..
Çünkü yazmaya başladığında bir insan bu dünyada yaratılmış hiçbir canlıya üstünlük kurmaz. Kişilik kimlik unvan ortadan gider ve yazar bir damla kan bir damla gözyaşı’nın diliyle konuşur, yazarlık denilen şey bir ‘ahh’ çekiştir..
17. Hayretle dona kaldığım, bir takım genç yazarlar yazdıkları sütunları ‘insanlık özgürlük’ gibi herkesin şüphesiz katılacağı kelimelerle süslemeyi ihmal etmiyor, ancak ‘kıl oldukları’ ‘tipini sevmediklerini’ Hitler, faşizm, ırkçılık suçlamalarıyla yok etmeyi de elden bırakmıyorlar.
Şüphesiz her plan tasarlayan beynin hacmini de ele verir… Düşman bellediklerini bu kelimeleri tekrar ederek iftiralaştırıp selametle paçayı sıyıracaklarını sanıyorlar.
Ancak ‘hiç gelişmemiş ilkel tuzakları’ entelektüel birikimlerinin çalakalem tertipsizliğini de ele veriyor.. .
Bu insanlara sırf bir şeyler karaladılar diye ‘kültürlü’ insanlar mı diyeceğiz, yoksa ideolojik insanlar mı, yoksa kişisel intikam ve nefretleriyle hepimizi ‘nişangah’ tahtasına yerleştirip ateş komutları vererek yazar mı olacaklarmış…
Yıllardır adımı nişangah edip ve üstüne karalama ve üstüne iftira ve üstüne bilindik medyanın her türünde ambargo koydunuz, ne oldu ,bu kuş köyünden mi vazgeçti...
Aksine ülkemizde yaşayan yazarlar içinde en büyük okunma oranlarıyla ödüllendiriliyorum...
18. Bir de şu ‘ergen yazarlığı’na dokunmam lazım..
Ergen yazarlığın olmazsa olmaz cümleleri şunlar: ‘O mu yaaa bırak yaaa’ gibi ya da ‘o mu yaa ırkçı faşist Hitlerci’, ‘o mu yaaa sen hala orda mısın’ gibi ortaokul geyiği olamayacak sözler..
Ancak elde ettikleri gelire bakın, ‘iğrenme, tiksinme, nefret’ modasını suratlarına maske gibi yapıştırmışlar ve arkadaşlar kimden gıcık kapıyorsa onu faşist ırkçı diye damgalatmayı marifet biliyor..
‘Yaa boş ver yaa’ deyince ergen edebiyatında yer yerinden oynuyor, artık ağbinin arkasına takılmış kitle ‘boş verip’ nişangâhtakine gücü yettiğince şaklabanlıklarla güya saldırıya girişiyor, iyi bir gelir, okumadan bilmeden yüzlerce çocuk ‘yaa boş ver’ komutuyla boş veriyor.
Ergen dili bu yüzden insafsız ve kullanılmaya açıktır ve gücünü ‘ağbinin güç’ünden alır ve bu ‘ağbi güç’ü anarşistlik sanacak kadar felsefeden edebiyattan uzaktır..
19. Bir cümle de gazeteci tutuklanmalarını protesto yürüyüşüne katılmama bahanesi için ‘işçi partililer de orada’ diye konuşanlara söylüyorum: ‘ne o simleriniz mi döküldü…’
Ergenekon süreci başından beri İşçi Partililer’i hedefledi, basılmadık tutuklanmadık arkadaşları kalmadı.
Ve kendi seslerini cemaat medyasında değil kendi imkanlarıyla cesurca yükselten bu arkadaşlara bu kadar ön yargılı intikam duyguları psikolojik analize muhtaç…
20. Tiksinti ve iğrenti diliyle asıl hedefledikleri şimdi olup bitenden habersiz 17-20’li yaşlarda çocukları baskın bir ‘alay’ dili kurarak kandırmak. Ortaokulda kümeleşen çeteleşen çocuk gruplarını hatırlayın… Muarızlarını ve sevmediklerini bir ‘surat ekşitmeyle’ yok edecek kadar şımartılmışlar…
Şahsi gıcıkları ya da intikam duygularıyla iğrendikleri insanların fikirlerini ‘alaya’ alacak derinliğine entelektüel donanımları olmadığı için insan evladının en ilkel duygularına sesleniyorlar, ortaokullu ergenin portlamış egosuna..
Ergen ortaokullu çocuklarda kendini gösteren acımasız eleştiri dili ‘haaa haaaa burnu büyük…’ ya da daha küçük çocukların birbirlerini dilini çıkartıp mezelemesi gibi..
Ne diyeyim, tahtakuruları pireler gibi hem gizleniyor hem ısırıyor hem de başımızın üstünden bitlenip ziftleniyorsunuz.
Zalimler ayrım gayrım yapmadan hepimizin kapımıza dayandı, siz hala, onla yürürüm bunla yürümem gibi kişisel gıcıklık derdindesiniz, vallahi yıllardır zalimlere karşı yazıp çizmekten öyle yorgunuz ki o ekşimiş suratlarınız hiç birimizin dıngılında değil…
21. Ergenekon sürecinin ta başından beri hiç tanımadığımız siyaseti fikriyle hiç ilgimiz olmayan onlarca insanla tanıştık, bu yolda insanlar dayak yiyorsa sağcı solcu ilerici kim olursa olsun sonuna kadar gitmek her yazarın borcudur.. .
Rahatsızlığınızın ve paniğe kapılmanızın nedenini biliyoruz, İşçi Partisi ve ODA TV ve bir çok soylu gazeteci, sizlerin ‘saadet zincirine’ son verdi…
Ergenekon süreci aynı zamanda bir takım yazarların cemaat ve AKP medyasında ve TRT’lerde ağırlanması ve Ergenekon yalanlarına direnenlere karşı profesyonel tetikçi olarak kullanılmasıyla start almıştı…
Saadet zinciri neydi, çocukluğumdan bilirim, yedi kişiye posta havalesiyle para gönderirsiniz, onlar da yedi kişiye onlar da yine yedi kişiye, ancak zincir geliştikçe ilk başlayanlara para akmaya başlar…
Yani saadet zincirinde en şanslı olanlar fikir aklına ilk gelip ilk başlayanlardır…
Beş-on liberal arkadaş Ergenekon yalanına sorgulamadan peşinen balıklama dalarak sadece maddi nemalarını yükseltmediler, güya askere ve vahşi milliyetçilere karşı ‘aydın duruşlarını’ siz budalaların alkışlarıyla kahramanlaştırdılar.
Şimdi bu çürük iplik tel tel dökülüyor, okuyoruz satırlarınızı, her biri ‘kendi’ni kurtarmaya başladı bile ve ‘bencil’ suratları nihayet en yakınları tarafından deşifre ediliyor işte…
Grip hastalığı böyle bulaşır, önce ailenize sonra kahvede görüştüklerinize sonra kimle görüşürseniz çember yayılır.
Ergenekon yalanları çember çember yayıldıkça, saadet zincirinin startını verenler ‘entelektüel bir servet’ kazandılar. Şimdi bu çemberin en dış halkasındaki on binlerce genç çocuk sitelerde zamanında aldanıp alkışlayarak yazdıkları ‘entry’leri habire silmekle meşgul…
Yazık ‘on binlerce ergen çocuğu’ nasıl kandırmışsınız, o çocuklara yanlış nişangâhlar yanlış nefretler aşılamışsınız, ne günahı vardı dünyayı yeni tanımaya başlayan tertemiz genç çocukların. O ağbiler ‘özgürlük’ denildi o ağbiler ‘aslan’ denilip kandırıldı ve yıllarca oyaladılar ve şimdi kofluklarını ilk gören bu ergen çocuklar oldu. Nasıl utanmışlar ki her biri önce yazdıklarını tarayıp tarayıp siliyor internet aleminden..
22. Kısaca Susurluk’ta ve ülkemiz doğusunda faili meçhul yüzlerce olayı birileri kullanıp bu hadiseleri bahane edip hiç alakasız yüzlerce insanı içeri tıkmayı marifet sandılar, yetmedi, bu faili meçhullerin karambolde kalmasını fırsat bilip, kişisel kazanç peşinde koştular, yani, faili meçhul mağdurlarını kandırdılar, oyaladılar… Eski siyasiler buna ‘kan’dan beslenmek denir…
Ellerindeki büyük medya imkânlarıyla Türkiye’nin dört bucağına bu yalanları saldılar. Şimdi işin aslını tüm dünya duymaya başladı ve birkaç gündür dış basında şöyle cümleler geçiyor ‘biz nasıl aldandık’.
Aldanmalarının sebebi bizim internet aleminin ergen çocuklarıyla aynı, dış basında bu insanlara güvenip onların yazılarına yıllardan beri aptalca bakıyor oluşu… Yani şu cümlelere aldandılar: ‘yaa onlar mı yaa boş ver ırkçı kafatasçı yaaa..’
23. ‘Kültür’ ve ‘uygarlık’ deyip geçmeyin, kullandığınız dil, suçladığınız isimler, hazır kalıp sorgusuzca kaleminize doladığınız ‘kavramlar’ doğal felaketlerden daha feci sonuçlara yol açar..
Darvinciler arasında daha işin başlarında bir tartışma vardı, evrimi hızlandıran sel felaketleri depremler gibi doğal felaketler mi, yoksa evrim gözle görülmeyecek kadar yavaş ilerleyen mutasyonlarla mı gelişir…
Evet, Fransız ihtilalı, II. Dünya Savaşı gibi siyasi olayların etkisi ‘İzmit Depremi’ gibi doğal olaylardan çok daha büyük ve geniştir...
Mesela ülkemizde Ergenekon Yalanları sadece siyasi zihniyetimizde çok büyük değişikliklere yol açmayacak, peşin peşin konuşan suçlayan damgalayan haksızca mahkum eden bazı yazar ‘türlerini’ tarihe gömecek…
Yazarlar en ince en ayrıntılı cümleleri kurguyu irdeleyerek yavaş yavaş ilerler… Çünkü yazarlar kendilerini milyonlarca insanın suçlanıp yaftalanıp nasıl bir günde yok edildiği felaket günlerinin insanlık acılarını görerek bilerek yola çıktılar..
Yazarlar insan yalnızlığını biraz daha yoğun yaşamış insanlardır. İnsan yalnızlığı hepimize yeteri kadar büyük araçlar aletler verir. Yalnızlığımız ya da servet merakımız ya da şöhret düşkünlüğümüz, bizleri ‘araç’ ‘alet’ kullanmaya, dümen dolap tezgâh tasarlamaya sokamaz, çünkü insanız.
Gördünüz işte en korunaklı nükleer santraller dahi yıkılıyor, neden, kendilerine olan aşırı manyaklaşmış güvenden..
Sağcı solcu liberal ya da avangard bir sanatçı olun kendi cinslerinize karşı başkalarının uydurduğu ‘aletleri’ kullanamazsınız.
Ergenekon süreci ülkemizde bir büyük ‘aydın felaketini’ açıklığıyla ortaya koyup teşhir etti.
Herkesin bu süreçte kullandığı ‘dil’ ‘kavramlar’ ortadadır, bu bir felaket dilidir, (şimdi kendi arkadaşlarına kadar uzanan) yok etme dilidir.
Bu Ergenekon felaketi ve yalanlarının siyasi ve kültürel zihniyetimizin evrimine katkısı olması için çok ama çok daha enine boyuna düşüne düşüne yazıp çizmeliyiz. Bu yalan fırtınasını kasırgalaştıran başkalarının aletleriyle konuşan liberal aydınlardı, şimdi bu yalan kasırgasını yine durduracak olan kendinden başka ‘alet’i olmayan yazarlardır, saygıyla…
Nihat Genç
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 5:21 pm | |
| Açık Konuşalım Rafael Sadi! Açık İstihbarat Açik Istihbarat'in Resmi E-Posta Grubu AçikIstihbaratTürkiye'ye Üye Olun www.acikistihbarat.com 14.03.2011 OdaTV'nin Türkiye doğumlu İsrail'li yazarı Açık İstihbarat'ın haberi üzerine bir açıklama yayınlamış. Açıklamanın tam metnine http://www.odatv.com/n.php?n=rafael-sadi-iddialara-cevap-verdi-1103111200adresinden ulaşabilirsiniz. OdaTV tarafından okuyucuların yorumlarından bile sansürlenen bir site olarak, , Açık İstihbarat'ı kaynak göstererek haber yapan Akit gazetesi üzerinden de olsa sitemize cevap verilme gereğinin hissedilmesi bastığımız nasırın büyüklüğünü ortaya koyuyor. O nasır ise, Rafael Sadi'nin bir itirafname niteliğindeki cevap yazısı ile kapatılamayacak kadar büyük. Rafael Sadi, OdaTV baskınından sonra ortadan kaybolduğu yolundaki tespitimizi yalanlamıyor ama topu OdaTV'ye atıyor. "Ben yazmaya devam ettim, arkadaşlar ya gündeme uygun bulmadıklarından yahutta bilemeyeceğim sebeplerle siteye koymamışlardır" şeklinde açıklama getiren Rafael Sadi'ye, doğal olarak "atma Rafael, din kardeşiyiz" diyemiyoruz. OdaTV baskını sonrasında neredeyse Bangladeş elçisinin bile "destekliyoruz" mesajlarını yayınlayan OdaTV, aylardır başköşede yer verdiği yazarının mı bir destek mesajını yayınlayamadı? Eğer OdaTV'de yayınlanmadıysa, Hastürk isimli sitende niye yayınlamadın yazdıklarını diye sormak gerekiyor Rafael Sadi'ye. Yoksa o siteyi , "Mavi Marmara kaptanı ile Bülent Yıldırım'ın çok özel görüntüleri" tarzında ucuz propaganda haberleri için mi saklıyorsun? Velhasıl , Rafael Sadi'nin kendisine "gazeteci" görünümü verip, "ben yazdım ama yayınlanmadı" şeklindeki sözleri havada kalıyor. Rafael Sadi'nin istediği takdirde yazdıklarını yayınlayabileceği bir sitesi mevcut. Yeter ki niyeti olsun; yeter ki niyeti gazetecilik olsun. Açık istihbaratı doğru okuyalım, açık ve doğru konuşalım Rafael Sadi.. Bu garip sırra kadem basışına dikkat çekilmeseydi, sen, Tahtakale'deki şaibeli günlerin sonrasında geri çekildiğin (ve bir iddiaya göre geri çekilmek zorunda kaldığın) güvenli evin İsrail'de fırtınanın dinmesini bekleyecektin. Fakat baktın olay büyüyor..."Damage control" kavramı devreye girdi.Tahribatı kontrol altına almak gerekti. Ve bir dizi yanıltmayla süslü açıklamanı yapmak zorunda kaldın. O Türkvari, kasımpaşalı tavırlarınla bir çoğunu kandırabilirsin ama James Bond değil "Ahmet Efendi" görünümlüleri ayırt edebilecek olanları kkandıramazsın. Ve Gazze'deki bombalama sırasında seninle bir gazetecinin MSN'de yaptığı iddia edilen ve aşağıdaki linkten tam metni verilen konuşmadaki ifadelerin doğru ise, sen su katılmamış, gözü dönmüş faşist bir Türk ve insanlık düşmanısın... (Rafael Sadi'nin Gazze bombalaması sırasında bir gazeteci ile MSN'den yaptığı iddia edilen konuşmanın tam metni için tıklayın http://www.analizmerkezi.com/Haber/Gundem/11032011/Rafael-Sadi-Bombalanacak-Filistinlilerin-Koordinatlarini-Veriyorum-Bir-Turku-Yalvartmak-Cok-Hos-Bir-Sey.php) İhtiyat payı bırakarak bu kadar gözünün dönmediğini varsayarak devam edelim ve gelelim OdaTV'yi İsrail propagandasının yatağı haline dönüştürdüğün yolundaki tespitlerimize... İsrail aleyhine yapılan yanlış bilgileri doğruları ile ikame ettiğini, hayatının bunla geçtiğini itiraf ediyorsun. Yani sen İsrail'in gönüllü bir ajanısın ki bu noktada faaliyetlerini icra ettiğin medya açısından MOSSAD'ın bordrolu elemanı olup olmaman önemini yitiriyor. Senle ilgili İsrail Dışişleri'nin memnuniyetini nereden bildiğimizi, İsrail Dışişleri ile ne zaman görüştüğümüzü soruyorsun. İsrail'le ilgili OdaTV üzerinden yaptığın aklama haberlerinin İsrail Dışişleri'ni memnun ettiğini bilmek için illa telefon mu açmak gerekiyor Rafael Sadi? "Mavi Marmara'da cinsel taciz iddiası" gibi ucuz karşı propagandalar Trinidad ve Tobago Dışişlerini mi memnun edecekti? Ve tabi İsrail devletine hizmet eden her İsrail'li gibi , İsrail'i eleştiren herkesi "Yahudi Düşmanlığı" ile suçluyorsun. Ağır ol Rafael Sadi! Çok ustaca "Yahudi düşmanlığı" ile başlayıp, lafı "İsrail karşıtlığına" getirip; "T.C. yasaları düşmanlık, ırkçılık ve din ayrımcılığını yasaklar" cümlesi ile hükmü veriyorsun. Aslında bu hukuk ufkunla savcı olacak adamsın. Ne zamandan beri "İsrail karşıtlığı" suç oldu? İsrail'in terör devleti olduğunu savunmak... İsrail'in bu ülkede ajanından, gazetecisine kadar yürüttüğü "düşmanca" faaliyetlerden şikayetçi olmak... Bunu "Yahudi düşmanı anti-semit" olarak damgalanmadan getirmek mümkün olmayacak mı? Ne zamandan beri İsrail'i eleştirmek din ve ırk ayrımcılığı oldu? İsrail bir devletin/ülkenin adı... Yahudilik ise, mensupları arasında İsrail devletine kökten karşı olanların bile mevcut olduğu bir dinin adı. Sen İsrail'in döktüğü kana şarap muamelesi yaparken insanlık düşmanı olmuyorsun da, İsrail devletinin terörünü ve ülkemizdeki faaliyetlerini deşifre edenler mi "Yahudi Düşmanı" oluyor? Bizden geçtik; sen maalesef ülkendeki ve dünyadaki insanlık onuruna sahip Yahudilerin bile din kardeşi değilsin Rafael Sadi. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" tezine çok güveniyorsun. Bizler Tayyip Erdoğan'a muhalifiz... İsrail'de Tayyip Erdoğan'a düşman... (ki Açık İstihbarat olarak İsrail-Erdoğan gerginliğin ABD-İsrail gerginliğinin doğal bir uzantısı olduğunu savunuyor, bu sözde konjonktürel kavgayı çok ciddiye almıyoruz) Dolayısıyla Tayyip Erdoğan'a karşı İsrail'in kucağına oturmaya hazır zannettiğin geniş bir kitle olduğunu varsayıyorsun ve aklınca buna oynuyorsun. İsrail istihbaratı da, "ulusalcı" , "Kemalist", "anti-Tayyip" cephenin içine de işte bu damardan sızıyor, sızmaya çalışıyor. Kimi sarışın uzun saçlı, kimi göbekli fırça bıyıklılar da bu oyunda bilinçli ve bilinçsiz rol alıyor. Sonra da birileri çıkıp o oyunu bozunca "Yahudi düşmanı" oluyor öyle mi... Geçiniz bunları Rafael Sadi. Olgunlaşmanın ve Yahudi kimliğinin arkasından çıkıp ve yediğin herzelerle ilgili eleştirileri birey olarak göğüslemenin zamanın geldi. Sen bir "Yahudi" değilsin. Sen karşındakini aptal yerine koyan bir kurnazsın. Tayyip Erdoğan gibi bir çırpıda sıralamak gerekirse...bu coğrafyada senin gibi Türk de, Kürt te, Çerkez de, Laz da, Arnavut da sürüsüne bereket var. Fakat hiç birinin kendisine yapılan eleştiri karşısında "sen anti-Kürt müsün, anti-Türk müsün, anti-Çerkez misin" şeklinde kullanabileceği bir cümlesi yok. Ne dinini, ne ırkını, ne cinsini, ne soyunu Tahtakale kurnazlıklarına perde etmemelisin. MOSSAD'la veya İsrail Dışişleri Bakanlığı ile ilişkinin ayrıntıları varsa bir yerlerde mevcuttur elbet. Açık İstihbarat olarak biz açıkta olanı deşifre ederiz. Ne düşmanımızın düşmanı dostumuz... Ne dostumuzun düşmanı düşmanımız... Ne dostumuzun dostu dostumuz... İkisini de kendimiz seçeriz. O yüzden Tayyip Erdoğan'ı "döveceksek" de, "seveceksek" de bunu biz yaparız. İsrail'den ne akıl , ne de gaz almaya ihtiyaç duyarız. O yüzden bizi sakın başkaları ile karıştırma ve Anadolu'yu Sina Çölü sanma. Sen "gazeteci" kal Rafael Sadi. Bize "gazetecilik" masalları anlat. Biz de dinleyip, eğlenelim. Açık İstihbarat | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 5:41 pm | |
| Rafael Sadi olgusu, Barış Terkoğlu'na ifade ettiğimiz bir çelişkileriydi.
Her kesim içinde "geri" ve süreci doğru okuyamayan, çelişkili unsurlar olduğu gibi, süreç de zaten bu çelişkilerden kurtulma sürecidir de.
Tasavvufî ıstılahla ifade edecek olursak, iç oluşun dış oluşta takibi ve nefs tezkiyesi...
Şimdi, ODATV Rafael'den dolayı basılmadı ama.
Bu meseleleri ayırmak lazım.
Daha önce ifade ettik ya, bu ODATV saldırısı, aynı zamanda bizim için uygulamalı bir ders niteliğinde.
Zira saldıran tarafın bütün çıplaklığıyla görülebileceği bir örnek.
ODATV Rafael'den dolayı saldırıya uğramadı, zira öyle olsaydı, herkesten önce Meclisteki İsrail dostları, parlamentolar arası dostluk grubu üyelerinin halledilmeis gerekirdi önce. Adamlar, kendilerini, İsrail'in dostları diye tescilletmiş. Daha ötesi var mı?
ODATV belli, niçin saldırıya uğradığı belli. Saldıran da belli.
Sorulacak soru yine aynı, "Amerika'nın ne işi var, Fetullah burnun niye sokuyor?"
Bu süreçte görüldü ki, Fetullahîler, MOSSAD'ın Yahudileri korumak adına uydurduğu, "nefret" suçu tabirini yerleştirmek istemekteler. Süreç, Allahsız islamcılığa karşı gelmenin, öncekilere karşı gelmekten çok daha zor ve tehlikeli olacağı bir mecraya doğru yönlendirilmeye çalışılmakta. Bu saldırılar, nerde, ne kadar erken durdurulabilirse, o kâr.
Mesele, emperyalizmin burada cirit atmasına karşı gelmek, kim üzerinden, neyi bahane ederek olursa olsun. Emperyalizm ve işbirlikçilerinin attığı her adım yanlıştır. Karşı konulması gerekir. Vatan-İstanbul, sahibi biziz. Kendi içimizdeki sürtüşmeler bir yana, vatana dışarıdan gelecek herhangi bir unsura tahammülümüz yok. Kendi içindeki sürtüşmelerden yola çıkıp, bunları bahane edip, işbirlikçi ve teslimiyetçi bir görüntü vermek, dışarıdan gelenin yaptıklarını onaylamak, işte en büyük tehlike ve vatan üzerinde başkasının tasarrufu olabileceğini zımnen de olsa kabul etmek gibi bir hal... Ki tedaisi, karısının kendisini aldattığını söyleyen adamın, karın adamla evde, yemek yiyorlar, sarıldılar dans ediyorlar vs diye devam edegelen raporlarına karşı her seferinde, "dur bakalım ne olacak?" diyen adamın haline benzer. Ne olacağı var mı, bu adamın evde ne işi var diye, daha "adam evde" der denmez gerekeni yapacağı yerde... | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Salı Mart 15, 2011 7:57 pm | |
| [color:5b37=red]ŞU CIA AJANLARININ HESABINI KİM VERECEK? KANUNSUZLUKLARIN? [/color][color:5b37=#000000][font:5b37='Times New Roman'][font:5b37='Helvetica Neue'][table:5b37 id="ctl00_MainContent_DataList9" style="border-collapse: collapse;" border="0" cellspacing="0"][tr][td][color:5b37=#CC0000][font:5b37=Verdana][b]NE YAPSIN ZEKERİYA?[/b][/font][/color] [img] http://www.ordumillet.com/images/ergenekon_zekeriya_oz_02.jpg[/img][b]15.03.2011[/b] [url=http://akincilar.web-rpg.org/][img] http://www.ordumillet.com/images/yazdir.png[/img]<="" a=""> [/url][url=http://akincilar.web-rpg.org/][img] http://www.ordumillet.com/images/buyut.png[/img][/url][url=http://akincilar.web-rpg.org/][img]http://www.ordumillet.com/images/kucult.png[/img][/url] [hr]<="" style="vertical-align: top; color: rgb(0, 0, 0); ">Kılıçdaroğlu, kişilerin özel hayatlarıyla ilgili bilgileri yandaş medyaya servis eden özel yetkili savcılardan hesap sorulacağını söyledi. Pek çok duyarlı insanın yıllardır duymak istediği sözlerdi bunlar... Gün gelir özel yetkili savcılara bu yaptıklarının hesabı sorulabilir mi? Diyelim sorulmuş, demokrasimizin aldığı yara tedavi olacak mı? Hiç sanmam. Olan bu millete oluyor!.. Gazeteci Nedim Şener’in ajandasında okunan [b]20[/b] yıl öncesine ait notlar, büyük olasılıkla doğruluğu teyit edilmediği veya haber değeri olmadığı için yayınlanamadılar. Hukuken hiçbir değeri olmayan bu notlar, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından hiç vakit geçirilmeden, basın büroları gibi çalışan [b]yandaş medyaya[/b] servis edildiler. Savcılık, biz böyle bir şey yapmadık, basına bilgi veren Emniyet’tir diyebilir. Hatta Emniyet’tekiler de topu adliyenin kâtipleri üzerine atabilir. Bu üçlü arasında sorumluyu bulmak imkânsız hale gelebilir de. Bütün bunlar hükümetin siyasi sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, savcıları da kurtarmaya yetmez. Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi gün gelir onlardan da hesap sorulur!.. Sorulmalıdır da! “[b]Hukuk devleti[/b]” olmanın gereği budur!.. Gazetecilerin evinde ve [b]Odatv[/b]’de arama yapılmasını talep eden, Özel Yetkili Savcılıktır. Mahkeme kararına dayanan aramaların bütün sorumluluğu, savcılığın üzerindedir. Şüphelilerin evlerinde yapılan aramada, meslek gereği tutulduğu son derece açık olan arşiv niteliğindeki bu ajandalara, suç delili muamelesi yapmak hukuk dışıdır. Ajandaları açıp okumak ise, başkasına ait mektupları okumaktan farksızdır. Böyle bir şey yapmak hem etik değil, hem de suç teşkil eder. Her şeyden önce kişiye [b]özel hayat [/b]denen ve[b] gizli [/b]kalması gereken[b] özgürlük alanına[/b] girilmektedir.. Notlarda adı geçen bayan gazeteciyi çağırıp şikâyetçi olmasını sağlamak, işlenen suçu örtmeye yetmez. Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın, diğer gazeteci Güneri Civaoğlu ile [b]ilişkisi olsa bile[/b], hiç kimseyi ilgilendirmez! Böyle bir not yüzünden, notu tutan gazeteci, hakkında takibat da yapılamaz. Bunun birinci nedeni; isnat edilen “[b]iftira”[/b] veya [b]“kişilik haklarına saldırı[/b]” suçunun,[b]zamanaşımına[/b] uğramış olmasıdır. Diğeri ise bu notun haber yapılarak, “[b]ihtilat[/b]”([b]1[/b]) unsurunun gerçekleşmemiş olmasıdır. Olayda “[b]İhtilat[/b]” unsurunun şüpheliyle illiyet bağı kesiktir.([b]2[/b]) Zira ajanda şüphelinin [b]iradesi dışında[/b] elinden çıkıp, umumun bilgisine içine girmiştir... Ayrıca “[b]kasıt[/b]” unsuru olduğu da söylenemez. Kasıt olsaydı eğer, bu konuda [b]20[/b]yılda bir açıklama yapılabilirdi. Burada olsa olsa Cumhuriyet Savcısının işlediği birkaç suçtan söz edilebilir! Çünkü o gizli ve özel bilgileri koruması gerekirken, [b]ifşa[/b] etmiştir… Bu nedenle “[b]Ergenekon Savcılığı[/b]”ndakiler şüphelidir, bu aşamadan sonra “[b]susma haklarını[/b]” kullanabilirler!.. Mahkeme kararıyla bile olsa [b]Odatv[/b] yöneticisi Soner Yalçın’ın dinlenen telefonuna takılan ve bu dinleme kararında belirtilen amaç ile bağlantısı olmayan konuşmalar, kayıtlardan [b]çıkartılmak zorundadır[/b]. Bu genel bir kuraldır. Ne var ki bu olayda durum biraz daha farklıdır. Dinlemeye takılan “[b]konuşmalar”[/b] kamu davasına konu olabilecek ve resen kovuşturulması gereken [b]suçlardan değillerdir[/b]. Bu bakımdan savcılık, ne mağdurları ne de şüphelileri ifade vermeleri için çağırabilir! Dinlemeye “takılan” konuşmalarda anlatılanlar; eski [b]CHP[/b] Genel Başkanı ******’ın bir gazeteciye, [b]iltifatı biraz aşan[/b] ifadeler kullanarak, “[b]asılmış”[/b] olduğu sitemidir. Bu hususun takibi, yakınıcının [b]şikâyetine bağlı[/b]olduğundan, Özel Yetkili Savcıları hiç mi hiç ilgilendirmez! Kaldı ki, elde edilen notlardan açıkça anlaşılmaktadır ki, tanık, ses ve görüntü kaydı bulunmayan bu iddiaların hiç biri, iddianın ötesine geçemezler! Bu bakımdan da bu bölümlerin derhal soruşturma evrakı dışına çıkartılması gerekirdi. Böyle yapılmayıp “[b]yandaş medya[/b]” ile paylaşılmaları, en hafif tabiriyle soruşturmayı yürüten savcılarının “[b]Görevi kötüye kullandıklarına”[/b] karine teşkil eder… Anlaşılıyor ki “[b]Türkiye Açık Hava Tiyatrosu[/b]”nun perdelerini bir süre daha inmeyecek. Kapıları kapatın bari yeni bölüm başlıyor… Gazetecinin bilgisayarında “[b]yayımlanmamış bir kitap[/b]” bulunmuş! Bak sen şu işe hele… Bu kitap hakkında da savcı sorular soruyormuş. Kılıçdaroğlu: “[b]Yayımlanmamış kitabın suç olduğu tek ülke Türkiye’dir[/b]” diyerek isyan ediyor. Şimdilik sesini kimseye duyuramazsın Gandi Kardeşim!.. Basın yandaş!.. Özel yaşamın gizliliğini ihlal eden savcılar hakkında, “[b]Görevi kötüye kullanmaktan[/b]” başka, mağdur ettikleri [b]CHP[/b] ve eski Genel Başkan Deniz ****** ile Nazlı Ilıcak ve Güneri Civaoğlu’na karşı “[b]Hakaret”[/b], “[b]İftira”[/b], “[b]Haberleşmenin gizliliğini ihlal[/b]”, “[b]Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması”,” Özel hayatın gizliliğini ihlal” ve “Kişisel verilerin kaydedilmesi” [/b]suçlarını işledikleri de ileri sürülebilir... Bu noktada sorulacak olan birçok soru var. Birincisi kamu görevlisi olan savcılar, böyle bir sonucu neden göze alıyorlar? Ajandasına yazdığı notlar nedeniyle, hiçbir şekilde gazetecilerin [b]suçlanamayacağını[/b] savcılar bilmiyorlar mı? Kılıçdaroğlu, ****** ve Gürsel Tekin’in ifade için çağrıldıkları haberlerinden sonra, yapılan açıklama ile bu haberlerin yalanlandığına bakılırsa, savcı bu kanıtlardan yola çıkarak, adı geçen kişilerin hiç birini suçlayamayacağını biliyordu. Aksi halde adamın -kopya çekerek de alsa- hukuk fakültesi diplomasını iptal ederler! O halde hukuken bir işe yaramayacak olan bu “[b]dedikodu”[/b]niteliğindeki bilgiler, “[b]yandaş medya[/b]” ile neden paylaşılmıştır? Bu soruların yanıtını hukuk içinde aramak da çok doğru değil. Çünkü bu yapılanlar ilk değildir. Son derece açıktır ki, Savcılık elindeki kanıtları hukuk içinde değil, siyasette kullanıyor. Bu nedenle de [b]CHP[/b]’yi yıpratmak için bu fırsatı kullanan savcıya, Cumhuriyet’in Savcısı demek mümkün değildir. Sonuçta yaptığı işten, siyaseten yararlanılacak ve bunu yapacak olan da [b]AKP[/b]’dir. Dolayısıyla verilen “[b]hizmet[/b]” halka değil [b]AKP’[/b]yedir. Bu bağlamda [b]bağımsız[/b] ve [b]tarafsız[/b] yargı yerine “[b]AKP Yargısı[/b]” nitelemesi yapanlar haksız sayılmazlar!.. Ne yazık ki, yapılacak olan ilk değerlendirme bu şekildedir. Bu durum karşısında “[b]Ergenekon Savcılığı[/b]” için [b]AKP[/b]’nin propaganda bürosu gibi çalışıyor diyebiliriz… Korkunç bir hukuk skandalı ile karşı karşıyayız!.. Dilerseniz ikinci değerlendirmeye hiç geçmeyelim, o birinciden de daha felakettir!.. Birinci değerlendirme doğru değilse; o zaman polis, savcılığın [b]kontrolü dışına[/b]çıkarılmış demektir. Artık yargının değilse bile, polisin “[b]bağımsızlığı[/b]” ile övünebilirsiniz! Şaka bir yana, bu şekildeki bir iddia bile, birinci olasılıktan çok daha vahim sonuçlar doğurmaya elverişlidir. [b]Aydınlık Gazetesi’[/b]nin son [b]5 [/b]gün için yaptığı ve şu ana kadar yalanlanmayan haberlerine bakılırsa, [b]Maslak[/b]’ta askeri birliklerin tam ortasında [b]CIA[/b]’nin büroları varmış. [b]500 CIA[/b] ajanı “[b]Ergenekon Davası[/b]” için bu bürolardan düşünce üretip, ilgililere (d)[b]emir[/b] gibi “[b]tavsiyelerde[/b]” bulunuyorlarmış. Gazetenin haberi üzerine ajanlar kaçıp gitmişmiş!.. Hükümetin ise hala bu olanlardan haberi yok!.. Ülkede olup bitenlere ne kadar da hâkimmişler! Savcılığın durumu ise, hükümetten pek farklı değil. Bu sıralar her ikisi de ajanda ve “[b]aşk mektuplarını[/b]” okumakla meşguller. [b]ÇYDD[/b]’nin rahmetli Başkanı Türkan Saylan’ın gençliğinde yazdığı aşk mektuplarının, suç kanıtı olarak alındığını anımsayın... İşlerin içine “[b]yabancı unsur[/b]” karışınca, bizimkiler pek munis görünürler!.. [b]CIA[/b]’nin uzantıları polis içinde faaldirler, ama “nedense” bu aşamada onlardan da bir yalanlama yok!.. Hanefi Avcı’nın kitabındaki iddiaları göz önüne alırsak, polisimizin içinde “[b]F Tipi[/b]” bir polis daha var. Üstelik en önemli noktalara kadar sızmışlar. Emniyetimiz de işgal altındaymış. Bütün bunlar doğruysa eğer, “[b]Ergenekon[/b] [b]Savcılığı[/b]”nı suçlamak biraz haksızlık sayılır. [b]CIA[/b]’nın yetişmiş ajanları ile onların yetiştirdiği “[b]F Tipi[/b]” işbirlikçi polise rağmen, bir Zekeriya ne yapabilir ki?.. Soruşturmalarda yasa gereği savcılığa bağlı olması gereken polis, [b]başına buyruk[/b]hale gelmişse, hükümete bile her türlü [b]şantajı[/b] yapabilir! Uyarıyorum, sonra demedi demeyin!.. Belki de yapıyordur kim bilir?!. Burası Türkiye, bir tek olmaz olmaz!.. Bu durumda hükümetin ağır [b]baskı[/b] altında olduğunu da kabul etmek gerekecek. Yabancı güçlerin baskısı altındaki bir hükümet, ülkenin çıkarlarını gerektiği gibi koruyamaz. O nedenle “[b]Ergenekon Savcılığı[/b]”nı yasaların içinde görev yapmaya çağırma yerine, hükümeti baskı altından kurtarmamız gerekiyor. Bunun için ben bir çözüm ürettim. Korkmayın, bugün eskiden olduğu gibi “[b]TEK YOL DEVRİM[/b]” demeyeceğim!.. Hükümetimiz elini kolunu emperyalistlere kaptırmış ise, başka bir [b]yol[/b] denememiz gerekiyor. Erdoğan’ın bütün projeler için “[b]Eş başkan benim[/b]” dediğine inanmayın!.. Yangından kurtarılacak çekmece gibi önce onu, sonra da hükümetini kurtarmalıyız… [b]Hükümet emperyalistlerin elinden nasıl alabilir?[/b] Bana göre çok zor bir iş, ama imkânsız değil. Hükümeti sımsıkı kavrayıp bize doğru çeksek, bu defa kolları koparak, emperyalistlerin elinde kalacak. Yazık!.. [b]En doğrusu Erdoğan’ın elinden hükümeti almaktır![/b] Onun eli daha zayıf! Hem bu arada onu da kurtarmış oluruz, bir taşla iki kuş vurmak gibi yani. Arkasından savcıları ve polisi[b]değiştirmek[/b] çok daha kolay olacak. Çok isteniyorsa bir ara, “Ergenekon savcıları”ndan da hesap sorulabilir!.. Şimdi çözüme geçiyorum. Bunu dikkatle dinleyip eklemek istediğiniz olacaksa ekleyin: Ülkemizin kurtuluşu [b]TBMM[/b]’nden geçecek [b]beş[/b] maddelik bir yasaya bakıyor. Taslağını hazırladım bile.([b]3[/b]) Yıllardır kişilerin özel hayatlarını “[b]yandaş medya[/b]”ya servis ederek, son derece[b]düzeysiz[/b] bir siyaset üretenlere verilecek en ağır ceza da bu olmalıdır!.. İnsanları[b]itibarsızlaştırmak [/b]siyaset yapmak olabilir mi? Sonra da itibarsızlaştırdığınız insanların, oylarına talip olacaksınız. İtibarsızların desteği kalsın!.. Ben öyle desteği içine sindiren siyaset adamlarına [b]ıslık[/b] çalarım! Bütün bu olanlara “dost” ve “müttefik” olduğundan kuşku duyulmayan “model ortak”larımız ne diyor? Bu sorunun yanıtı tahmin etmeye bile korkarım. Kendilerinden işitelim: Amerikan [b]Washington Post[/b] gazetesi başyazısında:”Savcıların sunduğu kanıtların çoğu inandırıcı değil, hatta [b]uydurma[/b]” demiş… İngiliz [b]Economist[/b] dergisi:”Türkiye gazeteci olmak için [b]tehlikeli[/b] bir yer” saptamasını yapmış… [b] New Yort Times[/b] gazetesi başyazısında: ”Türkiye’de yüzlerce gazeteci, [b]haberleri nedeniyle[/b] soruşturmayla karşılaştı, bazı gazeteler “[b]oto sansür”[/b] uygulamak zorunda kaldı” şeklinde bir açıklama yapmış… [b]ABD[/b]’nin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ([b]AGİT[/b]) nezdindeki daimi temsilcisi[b]Ian Kelly[/b], Türk hükümetine, basın özgürlüğü konusunda [b]AGİT[/b]’in en temel taahhütlerini yerine getirme çağrısı yaptıktan sonra, “Türkiye’de gazetecilikle ilgili faaliyetinden dolayı hapse atılmış gibi görünen gazeteci sayısından [b]kaygı[/b] duymayı sürdürüyoruz” ifadelerine yer vermiş… Avrupa Parlamentosu ([b]AP[/b]) Türkiye Raportörü Ria[b] Oomen Ruijten[/b]’in kaleme aldığı raporu hazırlayanlar için “[b]dengesiz[/b]” nitelemesi yapan Erdoğan’a yanıt, [b]AP-TBMM[/b]Parlamento Komisyonu Eş Başkanı [b]Helen Flautre[/b]’den çok ağır gelmiş. [b]Flaure[/b]: ”Bu söz, kullananlar hakkında fikir verir” dedikten sonra, şunları söylemiş: ”Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunundan [b]habersiz [/b]olan tek kişi Erdoğan’dır”… [b]Flautre[/b] sövseydi keşke, o zaman kendisine okkalı bir cevap verebilirdik!..[b][/b] [b][i]Av. Cemil Can[/i][/b] [b]DİPNOTLAR:[/b] ([b]1[/b]) [b]İhtilat[/b]: Karşılaşıp görüşme. ([b]2[/b]) Hakaret suçu nasıl oluşur, unsurları nelerdir? Bu sorunun yanıtını merak edenler için ilişikte bir açıklama ile ilgili yasa maddelerini veriyorum. Oradan okuyabilirsiniz. ([b]3[/b]) [b]TORBA YASALARI [/b]TERS YÜZ ETME[b] YASA TASARISI[/b] [b]Madde 1[/b]: [b]AKP[/b]’nin iktidara geldiği [b]3[/b] Kasım [b]2002[/b] tarihten indirildiği [b]13[/b] Haziran [b]2011[/b] tarihe kadar, çağdaş hukuk ilkelerine, evrensel değerlere ve temel hak ve hürriyetlere aykırı olarak yaptığı [b]bütün düzenlemeler yürürlükten kaldırılmıştır.[/b] [b]Madde 2[/b]: Bu yasanın ilan tarihinden en geç [b]iki hafta[/b] içinde, birinci madde ile kaldırılan Anayasa ve yasa hükümlerin yerlerine konması gereken hükümlerin saptanması amacıyla,[b]TBMM[/b]’nin hukukçu üyeleri ve [b]Sivil Toplum Örgütleri [/b]ile son [b]8[/b] yıl içinde, üniversitelerin kamuoyu önünde yaptıkları açıklamalar sonucu kendini kanıtlamış; [b]hukukun üstünlüğü[/b]ile [b]kuvvetler ayrılığı[/b] ilkelerine inanmış akademisyenlerinden oluşacak bir [b]komisyon[/b]kurulacaktır. [b]Madde 3[/b]: İkinci maddede nitelikleri belirtilen komisyon, en geç [b]1[/b] ay içinde görevini tamamlayarak hazırladığı raporu, [b]TBMM[/b] Genel Kurulu’na sunmak zorundadır. Genel Kurul aynı gün [b]gece yarısından önce,[/b] komisyonun sunduğu raporunu görüşerek, ilgili kanunları [b]çağdaş hukuk ilkelerine[/b] uygun hale getirecektir. [b]Madde 4[/b]: Bu yasa yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer. [b]Madde 5[/b]: Bu yasayı Bakanlar Kurulu yürütür. <table id="ctl00_MainContent_DataList9_ctl00_DataList10" style="width: 191px; border-collapse: collapse;" border="0" cellspacing="0"><tr><td>[b]Av. Cemil CAN[/b]</td></tr></table> [/td][/tr][/table] [/font][/font][/color] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Çarş. Mart 16, 2011 10:24 am | |
| Bu Bir "Yusuflama" Yazısıdır... Açık İstihbarat
15.03.2011
Şimdiye kadar AKP iktidarı ve yandaş medya konusunda eleştirel yazılara imza atan Eğin'in, özellikle Odatv operasyonundan sonra nasıl bir "çarketme" eğilimine girdiğini yansıtan bu yazıdaTayyip Erdoğan "Türkiye tarihinin en önemli figürlerinden birisi" olarak nitelendi ve "kişisel başarılarına" dikkat çekildi.
Şu paragraf, Mehmet Metiner veya Mümtazer Türköne'nin değil...Aşağıdaki satırlar Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin'e ait:
--------------------------------------------------------------------------------
Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin, bugün köşesinde ilginç bir yazıya imza attı:
"Bu bir Erdoğan güzellemesi değildir"...
Şimdiye kadar AKP iktidarı ve yandaş medya konusunda eleştirel yazılara imza atan Eğin'in, özellikle Odatv operasyonundan sonra nasıl bir "çarketme" eğilimine girdiğini yansıtan bu yazıda Tayyip Erdoğan "Türkiye tarihinin en önemli figürlerinden birisi" olarak nitelendi ve "kişisel başarılarına" dikkat çekildi.
Şu paragraf, Mehmet Metiner veya Mümtazer Türköne'nin değil...Aşağıdaki satırlar Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin'e ait:
"Başbakan Erdoğan şimdi üçüncü kez ve rekor oyla yine iktidara gelmeye hazırlanıyor. Bu sefer sadece bir hükümet kurmak için, sistemi baştan aşağı değiştirmek için gelecek hem de. Bunu yapabilecek güce erişmek sadece dış dinamiklerle mümkün değil. Sonuçta Özal da dahil olmak üzere pek çok kişi böylesi bir mutlak güce yeltendi ama bir yere varmadı. Erdoğan ise dış desteğin yanı sıra çok kuvvetli bir iç destek de kazandı belli ki. İnsanları ikna etti, kendisini sevdirdi. Türkiye'nin yüzde 58'i ona güven duyuyor, inanıyor. "
Okumaya devam edin:
"İdeal lider tanımına uyacak pek çok özelliği var: Çok iyi konuşuyor, uzun boylu, fit ve enerjik, zeki ve esprili. Kitleleri en kolay manipüle edecek iki silaha sahip: Milliyetçilik ve din. Bunları hiç çekinmeden kullanıyor, her fırsatta vurguluyor. Çalışkan, disiplinli. Özetle, muhalefette olmayan her şey onda fazlasıyla mevcut. Onu seçmenlere sevdiren, Amerika komplolarını bilmeyen ve düşünmeyen halk kitlelerinin oy vermesini sağlayan bu kişisel özellikleri de dış destekle, uluslararası bir planla verilmedi ya... Erdoğan, çıkış amacı ne olursa olsun artık o amaçtan sıyrılarak, bambaşka bir yol çizerek başarıya ulaşmış ve kalıcı olmuştur. Dahası, onun liderliği için bir Amerikan planına da gerek yoktu. İstanbul Belediye Başkanı olduğunda zaten kendi efsanesini üretmeye başlamıştı....
Başbakan Erdoğan'ı Amerika falan getirmedi. Başbakan Erdoğan, bugünlere kendi başarısıyla geldi. "
Oray Eğin, yazısının "yalakalık" olarak algılanmaması için "Bu bir Erdoğan güzellemesi değildir" başlığını koyarak kendince ön almış...
Doğru, bu bir Erdoğan güzellemesi değildir. Güzelleme netice itibarıyla bir edebi türdür ve kime yazılmış olursa olsun edebi değeri varsa takdir edilebilir..
Bu bir "güzelleme" değil Oray Eğin...
İsmini biz koyalım:
Bu bir "yusuflama"..
Ama geç kalmış bir yusuflama...
"Ola ki rüzgâr döner de AKP sonrası dönemin basındaki köşe başına ben otururum" hesabının bozulması. Bu bir telaşlanma, Yiğit Bulut kadar strateji bilmeyişin resmi...
Dünya nimetlerinden vazgeçmeden muhalif gazeteci olunabileceği yanılgısının iflas etmesi...
Hayattaki bütün görevlerin ve inançların birer "rolden" ve "doğru ata oynamaktan" ibaret olduğunu zanneden sefil düşüncenin çökmesi...
Ve de New York'un 'extrem' barlarında, Teşvikiye'nin lüks mekanlarında "ulusalcı" olunamayacağının anlaşılması...
.................................
Oray Eğin yazısında sadece Erdoğan'a övgüler düzerek paçayı kurtarabileceğini sanmıyor. Arkadaşı Soner Yalçın'ı da "inceden" satarak, kendince "kurtuluşuna" yol aralamaya çalışıyor. "Ben bir teknoloji çocuğuyum" ara bölümünden sonra sözü Soner Yalçın'a getiriyor ve güya Taraf gazetesinin yayınlarını eleştirerek Soner Yalçın'ın sorgu tutanağının sayfalar halinde basılmasını eleştiriyor.
Yazıyı okuyan, Eğin'in bu eleştirisini medya etiği açısından yaptığı izlenimine kapılıyor ama onun derdi başka. Taraf gazetesini şu açıdan eleştiriyor:
"Dün, Taraf gazetesi savcının sorgu tutanağından yola Soner Yalçın'ın konuşmalarını yazmış. Neredeyse koca bir sayfayı bu habere ayırmışlar... 'Yine yeni bir şey mi sızmış' diye okudum haberi. Bir de ne göreyim ki hepsini birkaç hafta önce sıcağı sıcağına AKŞAM'da okumuştuk. İfadeleri önce bizim gazete ele geçirmiş, hemen hepsini özetleyip vermişti..."
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Çarş. Mart 16, 2011 10:32 am | |
| Arkadaşını satarak, ihbar ederek, polis, "gel" dediğinde koşup giderek, RTE'nin övülmeye değer bir yerlerini bulmaya çalışarak, "Höt, sen de mi Ergenekoncusun lan yoksa!" dediklerinde, "hastir lan, asıl sen kimsin, hem Ergenekonsa Ergenekon!" diye sokak ağzına sokak ağzıyla cevap vereceği yerde, "valla billa değilim abi!" diyerek...
"Git yaran düşmanına zararsızlığını göster!" diyor ya...
Vardır elbet sevilecek, takdir edilecek bir tarafı RTE'nin... Davutoğlu'nun... Gül'ün...
Oysa, sevilecek, takdir edilecek tarafı aranması gerekenler, "iyiden kötüye gidenle, kötüden iyiye gelen arasında fark vardır" diye işaret edilmiş ve bu çerçevede Erbakan için taziye yayınlanmışken...
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Çarş. Mart 16, 2011 4:55 pm | |
| Bu kadar hay-huy içinde, ODATV saldırısına da sebep olan videolarda geçen hadise:
Polislerin Amerikalı ajan köpeklerle ne işi var? | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Çarş. Mart 16, 2011 5:13 pm | |
| Kaddafi, Amerika’dan Korkmamayı Bize Öğretecek Bülent ESİNOĞLU Tabi işin esası psikolojik değil, politik süreçlerdir. Ama gene de, korkuların toplumlara mal olması, karar alma süreçlerine etki etmektedir. Amerika’ya bağımlı yöneticilerin ve onların dayandığı psikolojik zemin, iktidarı kaybetmeme korkusudur. Toplumların da, iktidarlarla beraber aynı zemini paylaştığı için korkması, iktidara destek anlamına geliyor. Aman Amerika’ya karşı çıkmayalım, aman Amerika’yı kızdırmayalım, duygu ve düşüncesi, Türkiye’nin NATO’ya bağlanmasından bu yana uygulana gelmiştir. İnsanımız uygulanan Batı yanlısı(Atlantik ötesi) politikalar nedeni ile geleceğini Batıda görme alışkanlığına bağlanmıştır. Hatta bu hastalıklı ruh hali, bir ara halkımızın %65’ne tebelleş olmuştu. Hatırlayalım. Avrupa Birliğine Türk Devletini teslim etmeye hazır büyük bir çoğunluk oluşmuştu. Düşünebiliyor musunuz, bu çoğunluk Batıya bilhassa da Avrupa’ya karşı bağımsızlık savaşı verenlerin çocukları ve torunlarıydı… Kendine güvensizliğin, güven kaybının buralara varması kendiliğinden olmadı. 1945’den beri uygulanan Amerika’ya bağımlı politikalar, insanımıza düşünecek başka çıkış yolu bırakmadı. Hâlbuki Kurtuluş Savaşından sonra, insanımız kendine “ fakiriz ama gururluyuz” diyebiliyordu. Şimdi ise, “hem fakiriz, hem de çıkış yolunu düşünecek mecalimiz kalmadı” diyor. Bizleri, böyle korkak hale getiren NATO’nun da ne işimize yaradığını bilen yok. Sözde Sovyetler bize saldıracaktı da, NATO’da bizi koruyacaktı. Bırakın korumayı, yürütülen sinsi politikalarla bizi bölünme noktasına taşıdı. Zaten de asıl amaçları o idi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, durmadan halk hareketleri oluyor. Kimi programdan ve liderden yoksun, kimi ABD’nin kendi denetiminde değişiklikler… Ama bunların hepsi toplanıp Amerika ve Batının zarar hanesine yazılıyor. Hele bir Kaddafi Bingazi’yi geri alır ve petrolünü “Batılı leş kargalarının” elinden kurtarırsa, bu tip kalkışmalarda, Batı işbirlikçi bulmakta çok zorlanacaktır. Amerika’nın yarattığı psikolojik korku bulutu da dağılmış olacaktır. Dünyada Amerikan korkusu bir dağılırsa, yandı gülüm keten helvası… Bir hususu hatırlatmama müsaade ediniz. Korkunun halklara nasıl mal edildiğine bir örnektir. ABD’nin Irak işgali öncesinde, ne demişti, Tayyip Erdoğan? “Tezkere geçmez ise maaşları ödeyemeyiz” Küçük korkuların toplanıp Amerikan korkusuna dönüşmesi her kademede bu şekilde işlenmiştir. Bilhassa da, bu korku, ordunun içinde silahı nereden alırız korkusuna dönüştü. Sanki Mustafa Kemal yola çıkarken silahı ve parası vardı. Ergenekon Tertibi ile Amerika aynı korkuyu bir kez daha yarattı. Tıpkı Sovyetler Türkiye’yi işgal edecek korkusu gibi. Şimdi de, Ergenekon korkakları halkın önünü tıkıyor. 16.3.2011, bulentesinoglu@gmail.com | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Çarş. Mart 16, 2011 5:16 pm | |
| [quote:26b3="AZYA"]
Şimdi de, Ergenekon korkakları halkın önünü tıkıyor.
[/quote]
AKP bu korkuyla milleti sisteme entegre ediyor. İşgalci Amerika'Nın varlığı meşrulaştırılıyor. Teslimiyet ve işbirlikçilik, tamah edilecek bir şey olarak takdim ediliyor. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Perş. Mart 17, 2011 6:03 pm | |
| [b]Cengiz Çandar Savcı Öz'e taş çıkartıyor![/b] 16.03.2011[u] [/u] [img(220,164)] http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/imagecache/makale_genel/images/cengiz-candar.jpg[/img] [b]AKP'ye muhalif basının Ergenekon operasyonlarıyla susturulmasına sunduğu destekle öne çıkan Cengiz Çandar, basın özgürlüğünden bahsedebilecek en son kişi olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.[/b] Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Star Gazetesi yazarı Ergun Babahan ve Radikal Gazetesi yazarı Cengiz Çandar'ın birlikte sunduğu, TRT Haber kanalının "Çıkış Yolu" adlı programında dün, basın özgürlüğü konusu ve Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun çağrısıyla 13 Mart Pazar günü İstanbul Taksim'de yapılan eylem ele alındı. Cengiz Çandar'ın, binlerce kişinin katıldığı eyleme destek verenlerin neredeyse tümünü "Ergenekoncu" olmakla itham ettiği şu ifadeleri, programın en çok tartışma yaratan bölümlerinden birini oluşturdu: <blockquote> Bu iki kişi için bir seferberlik olsa hep birlikte yürüyelim. Fakat bu iki kişi bahane edilerek Ergenekonculuğun aklanması, Ergenekon olayının sulandırılması ve karartılması çabasının kitlesel seferberliği haline dönüştü. Ahmet Şık ve Nedim Şener isimlerini kalkan yapıp başka hesaplar güdenler var... O yüzden Soner Yalçın'ın fotoğraflarının altında, hangi gerekçeyle olursa olsun, CHP ilçe teşkilatlarıyla, İşçi Partililerle Türkiye Komünist Partililerle basın özgürlüğü mücadelesi yapılmaz... Bu başka bir siyasi hesap gütme hadisesidir. Ben ona bakmam, Ahmet Şık ve Nedim Şener için gidiyorum. Ee sen gidiyorsun ama o kalabalığın dörtte üçü başka nedenlerle toplanmış. Seni de alet ediyorlar demektir. O tuzağa düşmemek lazım. Bir de Odatv CHP ile ilgili komplo işlemlerinin hesabını görmedik daha. Odatv böyle bir basın özgürlüğü meselesi değil. Bir kere o sınırı gayet net çizmek lazım. </blockquote> [b]İşin içine kişisel hesaplaşma da karışırsa... [/b] Çandar ayrıca, Taksim'deki eyleme katılan Uğur Dündar ve diğer bazı isimleri kastederek, "yürüyüşte en önde yürüyenlerden biri 28 Şubat'ta andıçla bizi sırtımızdan vuranlardan biriydi. Basın özgürlüğü tabirini ağzına asla yakıştıramayacak biri olan ve hak etmeyecek olan bazı kişiler en önde yürüyordu" dedi. Bugünkü "Türkiye'nin garanti belgesi" başlıklı yazısında da, iktidar çevrelerinde "Türkiye'nin Davos'u" olarak nitelenen "Değişim Liderleri Zirvesi" toplantısı hakkında bir güzelleme yazan ve AKP iktidarına ve Başbakan Erdoğan'a desteğini bir kez daha ortaya koyan Çandar, şu ifadelerle dün dile getirdiklerini tekrar etti: <blockquote> Demokrasi için demokratlarla yürünür Peki, İstanbul’da "İstanbul Davosu"ndan bir gün önce Taksim'e tam da bu iddia ile yürüyenlere ne diyeceğiz? Benim ne diyeceğim belli. "Onları tanıyorum" diyeceğim, "En önde yürüyenler, 28 Şubat'ın en vurucu güçleri idi. Askerden aldıkları talimatlarla Andıç'ı onlar duyurdu, bizi arkamızdan onlar vurdu. Basın özgürlüğü sözcüklerini ağızlarına alamayacak kim varsa, onlar onlardır. Ağızlarında bantla yürüyenleri de tanıyorum. 28 Şubat'ta gözlerini bantlamışlardı". Öyleleriyle "basın özgürlüğü" için yürünmez. </blockquote> [b]İyi ki bir "Andıç" varmış![/b] Cengiz Çandar, 28 Şubat döneminin medya hakkındaki Genelkurmay andıcında, Mehmet Altan ve Mehmet Ali Birand ile birlikte adı geçen isimlerden biri olarak, ilerleyen yıllarda hep andıçta anılmasının ekmeğini yedi. Yıllarca siyasi iktidarlarla kol kola yayıncılık yapan basın yayın organlarının değişmez yüzlerinden biri olmaktan bağışık olmayan ve kendisinin de isminin bulunduğu "Andıç" üzerinden yıllarca bu meslektaşlarını, belgenin gerçek olup olmadığını kanıtlamadan kendisi hakkında haber yapmakla suçlayan Çandar, şimdi aynı şeyi Odatv yöneticileri ve son dalgada tutuklanan Ahmet Şık ve Nedim Şener için de yapmaktan geri durmuyor ve hâlâ basın özgürlüğü üzerine yazıp konuşabiliyor. [b]"Basın ahlakı"nı ağızlarına alabilirler mi? [/b] Çıkış Yolu adlı televizyon programındaki partnerlerinden biri olan Ergun Babahan'ın da 28 Şubat döneminde kendisi hakkındaki haberi basan iki gazeteden biri olan ve o dönemde Dinç Bilgin'in sahibi olduğu Sabah'ın yazı işleri müdürü olması, Cengiz Çandar'ın ve Ergun Babahan'ın "basın ahlakı" ilkeleriyle bir ilgileri olmadan birlikte program yapmalarını engellemiyor. Ergun Babahan'ın, ancak AKP iktidarını desteklemeye başladığı dönemde, 28 Şubat'a ilişkin "günah çıkarması"nın gazetecilik etiğiyle herhangi bir ilgisinin bulunmadığını ise, Cengiz Çandar dahil tüm meslektaşları biliyor. [b]Çandar'ın "sezgi"leri, Zekeriya Öz'ün delillerine nasıl da dönüşüverdi [/b] Cengiz Çandar köşesinde çoğunlukla dış politika üzerine yazıyor. Buna rağmen Çandar'ın, son bir haftada çıkan tüm yazılarını "Ergenekon" operasyonunun yöneldiği gazetecilerin suçlu olduğu kanaatini oluşturmaya ve yaşanan gelişmelerin ardından ayağa kalkan gazetecilerin düzenledikleri eylemleri gayrımeşru ilan etmeye adadığı görülüyor. Çandar'ın, 11 Mart 201 tarihli, "Ergenekon'a bulaşmanın ağır faturası" başlıklı köşe yazısı, hukuku hiçe saydığı şu ifadeleriyle dikkat çekiyor: <blockquote> Odatv'ye ilişkin olarak bugünlerde ortaya saçılan (ve daha da saçılacak olan) maddi deliller, o çevrenin bir basın faaliyeti ile ilgili olmadığına, Ergenekon adı verilen şebekeyle ilintili bir "psikolojik harekât birimi" olduğuna yeterince işaret ediyor. Bu ülkede kırk yıllık siyasi tecrübesi olan, nice askeri darbe ve müdahale deneyiminden geçmiş, en önemlisi bir "demokratik duruş" edinebilmiş ve daha da önemlisi psikolojik harekâta hedef olmuş kim varsa ve bir nebze sezgi sahibiyse Odatv'nin ne olup olmadığını anlayabilirdi. Savcı Zekeriya Öz, bizlerin sezgilerinin "maddi delilleri"ni elde etti. </blockquote> [b]Çandar "Ergenekon'un medya ayağı" diyor, başka bir şey demiyor [/b] Çandar, Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun 13 Mart Pazar günü gerçekleştirdiği basın özgürlüğü eyleminden bir gün önce, 12 Mart'ta yayımlanan "Ergenekon-CHP-Odatv" başlıklı yazısında ise, kendi ifadesiyle, "bugüne dek Ergenekon şebekesi konusunda bir tereddüdü olmayan ve soruşturma sürecini destekler gözükürken son haftalarda kafası karışmış olanlar"a şöyle sesleniyordu: <blockquote> Ergenekon'un bir "medya ayağı" olduğu biliniyordu. Zaten her askeri darbe ve müdahale, büyük ölçüde "medya rolü" ile gerçekleşti bu ülkede. Özellikle 28 Şubat ya da diğer adıyla "postmodern darbe"nin "vurucu gücü" medyanın ta kendisiydi. Peki, Ergenekon'un "medya ayağı"na dokunulmaya başlandığında "basın özgürlüğü" diye kıyamet koparmanın bir anlamı var mı? Ergenekon'un "medya ayağı"nın –daha buzdağının görünen kısmındayız ama- ne olduğunu, nerede bulunacağını sanıyordunuz? Kurunun yanında yaş yanmaması için -Nedim Şener ile Ahmet Şık'a gösterilen duyarlılığın nedeni bu- uyanık olalım, ama elimize hortumu alıp Ergenekon'un sulandırılması işine katılmayalım bari. Odatv'den çıkan metinler, "teknik takip"le ortaya dökülen hesaplar, kimlerin nasıl, hangi söylemle kullanılacağını gösteriyor. Açın, Odatv'de ele geçen "Ulusal Medya 2010" belgesini tekrar tekrar okuyun, son günlerde yazdıklarınızı ve söylediklerinizi yeniden gözden geçirin. Ergenekon karşıtlarının "Ergenekon planlarının piyonları"na dönüşmemeleri için azami ölçüde uyanık davranmaları şart. </blockquote> [b]Çandar'ın gazetecilik faaliyeti AKP ile ABD'nin arasında kuryelikten ibaret [/b] Cengiz Çandar, 14 Şubat 2011 tarihinde "Ergenekon" operasyonu kapsamında Odatv'ye yapılan baskını ve ardından gelen tutuklamalara yönelik açıklamasıyla gündem yaratan ABD Büyükelçisi Ricciardone'yi de, büyükelçinin davetiyle gerçekleşen bir toplantıda sert bir uslupla eleştirdiği, toplantıya katılan bir diğer gazeteci olan Cüneyt Ülsever tarafından köşesinde duyurulmuştu. Yıllarca ABD'den bildiren, Vaşington hattından hiç ayrılmayan Çandar'ın bu çıkışının, ABD'yi ikna etmekten başka bir amacı olmadığı da biliniyor. Gazetecilik faaliyetini AKP hükümetinin her platformda savunulması düzeyine indirgeyen Çandar, dünkü yazısını da, New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, Financial Times, The Economist gibi etkili birçok Batılı yayın organında Türkiye'deki son dönem gelişmeler hakkında çıkan makaleleri ılımlı bulmakla birlikte, ABD'li dostalarına "gerçek"leri anlatmaya ayırmıştı: <blockquote> Türkiye'nin bir "polis devleti"ne dönüşmekte olduğu, "basın özgürlüğü"nün ayaklar altına alındığı, hükümet karşıtı olan ya da hükümeti eleştiren her gazetecinin tehlike altına girdiği... İşlenen temalar bunlar ve Batı'nın her önemli yayın organında, üstelik başyazılarda kendilerine yer buldular. Yani, itiraf etmek gerekirse Türkiye'deki Ergenekon yandaşları, Galatasaray-Taksim arasında kendilerine katılan "yeni yol arkadaşları"ndan da güç alarak, liberal-Batılı zeminlerde gayet başarılı bir performans ortaya koydular. ... Ortadoğu'da "Türkiye" ve "İran modelleri" arasında adı konmamış bir rekabet söz konusu iken "Türkiye modeli"ni "Türkiye model olamaz; çünkü demokrasi değil polis devleti" söylemiyle Amerika'da gözden düşürmek, devreden çıkartmak isteyen kimler, hangi çevreler olabilir? Washington’daki o çevreler, Türkiye’den kimler ile buluşuyor acaba? Konunun, sadece "basın özgürlüğü" üzerinde tehdit tartışmasının ötesine geçmiş, geçirilmiş olduğunu görmek zorundayız. </blockquote> (soL - Haber Merkezi) | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Perş. Mart 17, 2011 6:13 pm | |
| [img] http://64.4.56.119/att/GetInline.aspx?messageid=44fecdf8-5093-11e0-af15-00237de469c2&attindex=0&cp=-1&attdepth=0&imgsrc=cid%3aC7B7C58C71F2442CAA3DBDB2DEB9934A%40Aydn&hm__login=buyukasya&hm__domain=hotmail.com&ip=10.25.156.8&d=d5685&mf=0&hm__ts=Thu%2c%2017%20Mar%202011%2018%3a12%3a36%20GMT&st=buyukasya&hm__ha=01_93b8d6a92faa0f9fa3a23f6be546219bb8dc66b2c88a41b2e8bbd6c928f759ac&oneredir=1[/img][b]9 ilde Ergenekon araması[/b] [table:aa0e border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"][tr][td]<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"> <tr> <td style="padding-left: 3px;" class="ecxhurriyet2008_detail_pasiftext" align="left" width="50%">DHA</td> <td class="ecxhurriyet2008_detail_pasiftext" align="right" width="50%">17 Mart 2011</td></tr></table>[/td][/tr][tr][td][img(1,5)] http://www.hurriyet.com.tr/p/hp/spacer.gif[/img][/td][/tr][tr][td][center]<table align="center" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tr> <td>[img] http://www.hurriyet.com.tr/_np/3393/12943393.jpg[/img]</td></tr></table>[/center][img(1,3)] http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif[/img]<table align="right" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"> </table> [img(1,10)] http://www.hurriyet.com.tr/p/newsDetail/spacer.gif[/img][img(1,10)] http://www.hurriyet.com.tr/p/newsDetail/spacer.gif[/img][b]Ergenekon soruşturması kapsamında 9 ilde aramalar yapılıyor. Arama yapılan yerler arasında Malatya İnönü Üniversitesi Rektörlüğü ve bazı illerdeki Jandarma Komutanlıkları var. Operasyon kapsamında 20'ye yakın kişinin gözaltına alındığı belirtiliyor.[/b] Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün talimatıyla Malatya, Siirt, Muğla ve İzmir'in de aralarında olduğu 9 ilde operasyon yapılıyor. [size=16]Operasyon kapsamında [b][color:aa0e=#0000ff]Malatya Eski Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Mehmet Dülger[/color][/b], [b][color:aa0e=#ff0000]Mersin İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli astsubay başçavuş A.A[/color][/b]., [b][color:aa0e=#800080]Siirt İl Jandarma Alay Komutanlığı'nda görevli astsubay A.G.[/color][/b] ve [b][color:aa0e=#800000]Malatya'da öğretim görevlisi Ruhi Babat[/color][/b] gözaltına alındı.[/size] Operasyon kapsamında İzmir'de bir askeri misafirhanede gece arama yapıldığı, herhangi bir gözaltı bulunmadığı bildirildi. aramanın, ifade için aranan bir askeri personelin yakalanmasına yönelik olduğu öğrenildi. Aramada adı açıklanmayan askeri personele ulaşılamazken, savcının bizzat katıldığı aramada bazı evraklara el konuldu. [b]GÖZALTI KARARININ NEDENİ[/b] [size=16][color:aa0e=#008000][b]Gözaltı kararı verilen şüphelilerin, [color:aa0e=#ff00ff]Zirve Yayınevi[/color] cinayetini planlayan ve azmettirenler olduğu iddia edildi. [/b][/color][/size] [b]SEVGİ ERENEROL BAĞLANTISI[/b] [b][size=16][color:aa0e=#800080]Ergenekon davasının tutuklu sanığı [color:aa0e=#0000ff]Sevgi Erenerol[/color] ile de bağlantısının belirlendiği ileri sürülen bazı şüphelilerin de gözaltına alındığı öğrenildi.[/color][/size][/b] [/td][/tr][/table] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Perş. Mart 17, 2011 9:54 pm | |
| <span class="Apple-style-span" style="border-collapse: separate; color: rgb(0, 0, 0); font-family: 'Times New Roman'; font-size: 16px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: arial,tahoma,verdana,arial,sans-serif; font-size: 13px;"><p class="baslik" style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 20px; background-color: transparent; font-family: arial,tahoma,verdana,arial,sans-serif; font-weight: bold; line-height: 1em;">ERGENEKON ÜYESİ ERGENEKON SAVCISINI ÜYE YAPAR MI?</p><div id="resimreklam" style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 13px; background-color: transparent; float: left;"><img class="detay" src="http://www.odatv.com/images/2011_03/2011_03_16/ergenekon-uyesi-ergenekon-savcisini-uye-yapar-mi-1603111200_l.jpg" alt="ERGENEKON ÜYESİ ERGENEKON SAVCISINI ÜYE YAPAR MI?" style="margin: 10px 10px 0px 0px; padding: 0px; border: 1px solid rgb(214, 214, 214); outline-width: 0px; font-size: 13px; background-color: transparent; overflow: hidden; width: 250px; height: 175px;"><div id="reklamdetay" style="margin: 0px 10px 0px 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 13px; background-color: transparent; width: 250px; height: 250px;"><ins style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 13px; background-color: transparent; display: inline-table; border-style: none; height: 250px; position: relative; visibility: visible; width: 250px;"></ins><br></div></div><p class="tarih" style="margin: 10px 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 10px; background-color: transparent; font-family: arial,tahoma,verdana,arial,sans-serif;">16.03.2011 18:08</p><div class="yaziboyut" style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; font-family: arial,tahoma,verdana,arial,sans-serif; color: rgb(61, 61, 61);"><br><span class="Apple-converted-space"></span></div><hr color="#c0c0c0" size="1"><div id="detay" style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; font-family: verdana,tahoma,verdana,arial,sans-serif; color: rgb(17, 17, 17);"><span id="contextual" style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;"><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Galatasaray Spor Kulübü tüzüğüne göre, başkan yılda üç kişiyi kongre üyesi yapabilir.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Galatasaray Başkanı Adnan Polat, kendi kontenjanından<b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ergenekon Terör Örgütü”</b>soruşturması/davası yürüten savcı Zekeriya Öz’ü Galatasaray’a kongre üyesi yaptı.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ne var bunda, yapabilir”</b>diyebilirsiniz. İlk bakışta üyelik konusunda bir sorun yokmuş gibi görünüyor. Ne var, bir savcı kulübe üye olamaz mı; olur mu öyle şey?</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Ancak…</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ergenekon Terör Örgütü”</b>iddianamesini, delillerini, duruşma tutanaklarını, savunmalarını bilirseniz bu Galatasaray üyeliğinin olağan olmadığını düşünebilirsiniz.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Şöyle…</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ergenekon Terör Örgütü”</b><span class="Apple-converted-space"> </span>ne üye olma iddiasıyla bazı tutuklular 4 yıldır Silivri Cezaevi’nde. Tutukluların terör örgütüne üye olduğunu gösterir en önemli<span class="Apple-converted-space"> </span><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“delil”</b><span class="Apple-converted-space"> </span>nedir biliyor musunuz?</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ergenekon Terör Örgütü Şeması!..”</b></p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Gazetelerin, dergilerin yazdığına göre bu şemada gazeteciler, iş adamları, askerler vs. var.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Güya bu şemadaki insanlar<span class="Apple-converted-space"> </span><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ergenekon Terör Örgütü”</b>ne mensupmuş.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">İddianın sahibi Tuncay Güney; hani Kanada’daki haham!</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Gülüp geçmeyin, bu iddiayı iddianameye koyan kim, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Peki…</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Ergenekon Terör Örgütü”</b><span class="Apple-converted-space"> </span>şemasında<span class="Apple-converted-space"> </span><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“iş adamları”</b><span class="Apple-converted-space"> </span>bölümünde kimin adı var: “<b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">Adnan Polat!”</b><span class="Apple-converted-space"> </span>Yani Galatasaray Spor Kulübü başkanı.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Yani…</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Şemada adı var diye kimileri 4 yıldır hapiste. Şemada adı olan kimi iş adamları ise davanın savcısını üye yapıyor!</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Örgüt üyesi”</b><span class="Apple-converted-space"> </span>ile örgütü soruşturan savcı arasında böyle ilişki olur mu? Ne diyordu yandaş- besleme medya,<span class="Apple-converted-space"> </span><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">“Sıra işadamlarına da gelecek, o şemayı unutmadık!”</b></p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Neyse…</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Yorum yapmayalım.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Yoksa başımıza neler geleceğini herkes biliyor.</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Yaşasın hukuk!</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Yaşasın bağımsız, özgür yargı!</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Yaşasın Cim Bom Bom!</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;">Bom! Bom! Bom!</p><p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent; line-height: 1.5em;"><b style="margin: 0px; padding: 0px; border-width: 0px; outline-width: 0px; font-size: 12px; background-color: transparent;">Odatv.com</b></p></span></div></span></span> | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Perş. Mart 17, 2011 9:56 pm | |
| BALBAY VE ÖZKAN NEDEN HÜCREYE ATILDI
İngilizce konuşmak için kursa gitmek şart değil? Tıklayın!
16.03.2011 16:56 Karakter boyutu : Gazeteciler tutuklanıyor.
Tutuklu olanlar ise hücreye konuyor.
Hepsi de eş zamanlı gerçekleştiriliyor.
Yetmiyor, savcılık açıklama yapıyor;
“yapılan yayınlar hassasiyetle izleniyor!”
Tüm bunlar ne anlama geliyor?
Çok açık; medyayı korkutmak.
“Hepinizi Silivri’ye alamayız ama aldıklarımıza bunu yapıyoruz. Ona göre ayağınızı denk alın!”
Bakınız; Silivri’De günde 17 saat su verilmiyor.
Kapı altlarından soğuk geliyor.
“Bunları bilin, kaleminizi satın” deniyor gazetecilere.
Ve tüm bu yaşananlar seçim süreciyle ilgili.
Kamuoyunda “tehlike”, “korku” psikolojisi yaratılmak isteniyor.
Balbay’ın ve Özkan’ın hücreye konması, gazetecilerin yalan “belgelerle” tutuklanması başka nasıl açıklanabilir?
AKP 12 Haziran seçimlerini, Ergenekon’u kullanarak “korku” üzerine inşa ediyor.
Gerisi laf-ı güzaftır.
Odatv.com | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Cuma Mart 18, 2011 11:11 pm | |
| Medya Yusufçuğunu Tespit Etme Rehberi Açık İstihbarat www.acikistihbarat.com 18.03.2011 OdaTV dalgasından sonra , Sürekli Darbe "Ergenekon"'un kendilerine yönelmeye başladığını gören medyada bazıları usul usul çarketmeye çalışıyor. Bu çarkedişi Yiğit Bulut gibi aniden yapamadıkları için kendilerine özgün yöntemler geliştiren bu "Yusufcuk" türünü daha rahat tespit edebilmeniz için size bir mini rehber sunuyoruz : 1- AKP'yi doğrudan övemediği için, "Dış Politikasını" övmeye başladıysa (Bkz: Cİhan Haber Ajansı'na verdiği röportaj ile İbrahim Yıldız) 2- Zamanında attığı yalan yanlış manşetler karşısına çıkarılmasın diye "bizim de hatalarımız oldu, bizi de yanılttılar" mealinde açıklamalarda bulunuyorsa (Bkz: Ertuğrul Özkök'ün 28 Şubat manşetleri ve İbrahim Yıldız'ın Danıştay saldırısı manşetleri ile ilgili Fetullahçı medyaya verdikleri demeçler) 3- Önce Tayyip Erdoğan'a övgüler düzüp, sonra ihmal edilmiş nokta kalmasın diye Taraf'ın gazeteciliğine övgüler düzmeye başladıysa (Bkz. Oray Eğin'in son yazıları) 4- Hem "yandaşlığa' geçiş yapıp hem de "eleştirel" görünebilmek için , iktidar cephesindeki güç dengelerinden birine oynamak. Bu özgün yöntemi ilk olarak Serdar Akinan, "Gül'e kıyasla Erdoğan daha milli" tezine oynayarak denedi ama vardığı nokta Cine5'te 'Sibop' isimli program yapmak oldu. Şimdi bazılarının AKP'ye karşı cemaat (veya cemaate karşı AKP) tezi üzerinden ince pozisyonlar almaya çalıştığı gözleniyor. 5- Ve son olarak ne kadar "haktan" ve "demokrasiden" yana , "darbeci"lere karşı olduğunu kanıtlamak için Fetullah Gülen'in zamanında kendisine yazdığı teşekkür mektuplarını okuyorsa (Bkz. Uğur Dündar Balçiçek İlter'in Karşıt Görüş Programı 17.03.2011) bilin ki bir medya yusufçuğu ile karşı karşıyasınız. Yukarıdaki beş belirtiyi gösterenlerin yoğunlaştığı medyada 'yusuflama' furyası yurt sathında bugün de bütün hızıyla devam etti. -Basının "amiral gemisini" 28 Şubat'ın emrine vermekle suçlanan Ertuğrul Özkök, çareyi önce Samanyolu televizyonuna çıkıp Mümtazer Türköne ve Faruk Mercan'a günah çıkarmakta buldu. Paçayı kurtarma çabasına doyamayan Özkök, ertesi gün köşesinde Türköne ve Mercan'ı öve öve bitiremedi. (Bkz. Samanyolu Tv-Endaze, 3 Mart 2011, Hürriyet "Öteki Mahallede de iyi İnsanlar Var"- Ertuğrul Özkök, 5 Mart 2011) -Bütün bu "suçsuzluğunun kanıtlama" çabalarına rağmen "tehlikeyi savuşturamadığını" gören Özkök bugün de "Alacakaranlık Sütçüsü" başlıklı bir yazı yazdı. 65 yaşındaki emekli genel yayın yönetmeninin geceleri uyku uyuyamadığını şu cümle ile öğrendik: "Dün sabah yine 05.00'de uyandım..." -New York müdavimi, teknoloji çağı yazarı Oray Eğin'in Odatv operasyonundan sonra aniden çarkederk ilk 'yusuflama' yazısını kaleme alışını önceki gün haberleştirmiştik. (Bkz. "Bu Bir Erdoğan Güzellemesi Değildir"-15 Mart 2011, Akşam) Eğin, bugün de daha önce "operasyon bülteni" olmakla suçladığı Taraf gazetesine buse yolladı: "Motivasyonları ne olursa olsun, fark etmez, gazetecilik yapıyorlar. Üstelik Türkiye'de medyanın yoğun bir baskı altında olduğu ortamda Taraf dışında hiçbir gazete bunları yayımlayamazdı. Taraf'ınki bir 'deli cesareti' başka hiçbir gazetede yok şu anda." (Bkz, Akşam-Oray Eğin-"Bu Belegeleri Kim Servis Etti?"-17 Mart 2011) -"Değişimi" önce Mustafa Balbay'ı Ankara temsilciliğinden alarak başlatan Cumhuriyet gazetesi, sayfalarını renklendirmek, Öcalan'a 'terörist' dememek ve yazarlarına artistik pozlar verdirmekle kalmadı. Yusuflama yarışında geride kalmak istemeyen gazetenin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, Cihan Haber Ajansı'na verdiği röportajda önce AKP'nin dış politiklarını başarılı bulduğunu söyledi, ardından da "Danıştay cinayetinde yanlış yönlendirildik" dedi. (Bkz. "Cumhuriyet'ten Büyük İtiraf", Cihan Haber Akansı, 14 mart 2011) | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI C.tesi Mart 19, 2011 10:55 am | |
| "****** TUZAĞA DÜŞÜRÜLMEK İSTENDİ."
İngilizce konuşmak için kursa gitmek şart değil? Tıklayın!
19.03.2011 00:52 Karakter boyutu : Malum kaset komplosunu düzenleyenler, ******'ı ikinci bir tuzağa düşürmeye çalıştılar...
Tuzak şuydu...
Ergenekon davasıyla muhaliflerin susturulduğunu gören, Başbakan Erdoğan "savcıyım" deyince "o savcıysa ben de avukatım" diyen ******'ı "avukatlık"tan "savcılığa" geçirtecek bir tuzağın içine çekmek gerekiyordu... ****** en azından Ergenekon'dan "şikâyetçi" konumuna dönüştürülecekti...
"Kardeşi kardeşe vurdurma taktiği" gereği, yandaş medyaya sızdırmalar yapıldı. Yalan yanlış-virüsle sızdırılmış-Samanyolu kültürüyle yazılmış dandik sözde belgelerle yapılmaya çalışılan manipülasyon şuydu:
"Malum kaseti Oda TV'ciler üretti. ****** bu sayede devrildi... Yetmedi Varan 2'yi de devreye sokacaklardı. Daha da yetmedi, İklim hanım Mata Hari gibi kullanılarak ****** yepyeni tuzaklara çekilecekti."
Palavra, bla, bla, bla...
Başına gelen komployu anlamakta zaten haklı olarak aylardır güçlük çeken ******, sözde yeni delillerle ilgili haberleri okudukça muhtemelen "acaba" sorusunu kendisine sormaya başladı. İnsanı kendisinden bile şüphe ettirecek "yalan rüzgarları" yüzünden ****** da "zorlanmakta" haklıydı.....
Ama ******, son tahlilde "******lığını" gösterdi...
Düşürülmek istendiği tuzağa düşmedi...
Kendisini ve kapatılmışken sıfırdan yeniden yarattığı partisi CHP'yi Ergenekon davasına "müşteki" bile olsa bulaştıracak "yargı komplo"suna düşmedi...
"Ortada benim başıma gelenleri Ergenekon'la ilişkilendirecek delil yok yok, benim de böyle izlenimim yok. Delil göstermezseniz, size ifade bile vermem" diyerek resti çekti...
Başına gelen komplolarla Oda TV'yi ilişkilendirmeye çalışanlara öyle bir ters çaktı ki, tarihe geçti...
Öyle ki, Oda TV, ******'a belki de bu en son başına gelenlerden ötürü bir özür borçlu hale geldi...
Ama altını tekrar çizelim:
****** Oda TV'nin hep dostuydu.
****** son restiyle "her şeye rağmen" Oda TV'ye kendi dostluğunu da göstererek, "büyüklüğünü" gecikmeli de olsa gösterdi...
Odatv.com | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI C.tesi Mart 19, 2011 11:20 am | |
| Banu Avar'a İftira ve Linç: Allah'tan Korkun!
Erzurum konuşmamdan sonra yalan haber kampanyası ve linç başladı… 14 Martta Erzurum ****** Üniversitesinde Güneş Vakfının davetlisi olarak bir konuşma yaptım. Konuşmamda Kuran’ın ‘Oku’ sözüyle /Allah’ın kelamıyla başladığını söyledim. Kuran-ı Kerim’i ‘anlayarak’ okumamız gerektiğini söyledim. Linç başladı!
Erzurum konuşmamdan sonra yalan haber kampanyası ve linç başladı… 14 Martta Erzurum ****** Üniversitesinde Güneş Vakfının davetlisi olarak bir konuşma yaptım. Konuşmamda Kuran’ın ‘Oku’ sözüyle /Allah’ın kelamıyla başladığını söyledim. Kuran-ı Kerim’i ‘anlayarak’ okumamız gerektiğini söyledim. Linç başladı! Ülkemizin 70 yıldır batı hegemonyasında sarsıldığını, eğitimin, ekonominin, siyasetin ve kültürün batı sultasında olduğunu anlattım.Dinimizin ve dilimizin elimizden alınmak istendiğini örnekleriyle belirttim. Sonunda İstiklal marşımızın ilk sözcüğünü hatırlattım:
‘Korkma!’
Kıyamet koptu!
Bir kısım İnternet siteleri -ki bazılarının yöneticileriyle telefonda konuştuğum halde- linç ve yalan haber yarışına girdiler. Hedef gösterildim.Kuran'ın ayetine 'söz' dedi, dil uzattı, vurun kahpeye'ciler, günaha girmekten hiç çekinmediler. Düğmeye basıldı, ateş açtılar! Zaman Gündem, haber vaktim, aktif haber, rota haber ve daha bir çoğu kendi okurlarının kınama yorumlarına rağmen, Cihan haber imzalı metni kışkırtıcı ve yalan başlıklarla sunarak ‘gazetecilik’ yaptılar.
Başlıklardan bazı örnekler:‘Banu Avar Kuran’a dil uzattı!‘Gül’ü ajanlıkla itham etti’‘Gazetecilere satılmış dedi!’‘Devlet yönetimine gazetecilere ve Kuran’a hakaret etti!’
Bu ifadelerin benim kişilik haklarıma yönelik haksız bir saldırı olmasının yanında toplumu bana karşı kışkırtmak amacı da taşıdığı anlaşılıyor. Bu haksızlığı yapanlara ve basın yayın ilkelerini hiçe sayanlara karşı hukuki mücadelemi de yapacağım.
Kuran ayetine 'söz' dedi diye kıyamet koparanlar! En iyi bildiğiniz ‘linç edebiyatı’ öyle mi? Kuran-ı Kerim’in ilk SÖZÜ/kelamı olan ‘OKU/İDRAK ET’ sizden ne kadar uzak! Başlıklarınızdaki yalanlar, yazının içeriğindeki bir oradan bir buradan kesip yapıştırılmış anlatımlar nasıl bir kinin ürünü böyle…Allah hepinize akıl fikir ve huzur versin! İleri demokratik anlayışınızı tebrik ederim. Korkularınız gözlerinizi kapatmış. Sizleri itidale davet ederim. Kuran-ı Kerim’i bir kez olsun anlayarak okusaydınız bu linçi yaparken kimseden değil ama Allah'tan korkardınız!
Yaptığınız haksızlık ve tahrik edici yayınlarınızı düzeltmenizi ve benim bu yazımı yayınlamanızı istiyorum. Saygılarımla.
Banu AVAR | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ODATV'YE SALDIRI Paz Mart 20, 2011 1:49 pm | |
| AKP'liler de canavardan korkmaya başladı ++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Ali Serdar Bolat 19 Mart 2011 Doktor Frankenştayn canavarı yaratmış, ancak canavar yaratıcısının başına bela olmuştu. Tayyip Bey, bir yandan kendi kadroları yeterli olmadığı için, diğer yandan da Amerika'nın yönlendirmesi ile Fethullahçıları emniyette, adliyede ve diğer devlet makamlarında önemli mevkilere getirdi. Bilhassa Ergenekon, Balyoz gibi tertipleri hazırlayan Beşiktaş Adliyesi'nde... Böylece Doktor Frankeştayn rolüne soyunan Tayyip Bey, Fethullahçı canavarı ortalığa saldı. Canavar, şimdi Fethullahçı olmayan AKP'lilere de dişlerini göstermeye başladı. (Gayet tabii, Fethullahçı AKP'liler için herhangi bir sorun yok) Fethullahçı kadrolar Ergenekon tertibini yürütme yetkisi alınca, işler önce iyi gitti. Ama şimdi, işler değişmeye başladı. AKP'li kaynak, Aydınlık'a anlattı: "Partideki birçok kişi, yapılanların bir cemaatin (Fethullahçıların) özel operasyonu olduğunu anladı. Emniyet içinde AKP Milletvekillerinin yakından tanıdığı kişiler bile Ergenekon'la tehdit ediliyor. Hanefi Avcı olayı partideki çok kişiyi rahatsız etti. Arkasından 163 komutanın tutuklanması herkesi ürküttü. Partideki diğer tarikatlara mensup kişiler de tasfiye operasyonu endişesi taşıyor" "İşin aslı, Ergenekon operasyonlarından yararlandık, ama işler değişmeye başladı. Gazetecilerin (Nedim Şener ve Ahmet Şık) tutuklanmasından sonra partililer bile "Bize de sıra gelir mi?" diye düşünmeye başladılar." Tayyip Erdoğan'ın birçok gelişmeyi "son dakika" haberlerinden duyduğunu dile getiren AKP'li kaynak, şunları söyledi: "Son gazeteci operasyonu Başbakan'ı da rahatsız etti. Olayı savundu ama çok rahatsız oldu. Seçim öncesi sorun çıkarmamaya çalışıyor. Yakınlarına: "Cemaat kendi hesaplaşmasına bizi de alet ediyor, artık tadını kaçırdılar" dediğini biliyorum. İstihbarattan sorumlu Müdür Yard. Ali Fuat Yılmazer'in görevden alınması bu rahatsızlığın sonucudur ve başbakan'ın bilgisi dahilindedir" Tayyip Bey birkaç görevden alma ile Fethullahçı canavarı korkutacağını ve dizginleyeceğini sanıyorsa yanılıyor. Canavar artık ortalığa salınmıştır ve artık Doktor onu durduramaz. Eğer Tayyip Bey son gazeteci tutuklamaları gibi konularda canavarı yüksek sesle eleştirmeye başlarsa, kendi eli ile Beşiktaş Adliyesi'ne yerleştirdiği Savcı ve Hakimler canavar taraftarı oldukları için: "Hükümet yargıya müdahale ediyor" diye yaygarayı basacaklardır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da canavarın yaygarasını destekleyecektir. Çünkü artık orada da canavarın borusu ötmektedir. Tayyip Bey, tokmağı canavarın eline teslim etmiştir. Tayyip Bey'in boynuna asılı duran davulun çıkaracağı seslere artık canavar karar verecektir. "Tadını kaçırdılar" sızlanmasının hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
| |
| | | | ODATV'YE SALDIRI | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|