AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP | |
|
+5INSAN keyfiyet turbix GÖLGE AZYA 9 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: AKP’ye CIA'sal balans Ptsi Nis. 05, 2010 8:26 pm | |
| Konunun ilk mesajı :
AKP’ye CIA'sal balans 03 Nisan 2010 Cumartesi Necdet PEKMEZCİ’nin Haberi avaztürk
AKP’ye hiç ummadığı yerden ciddi bir uyarı geldi.
ABD, AKP’yi demokrasiyi tehlikeye atmakla itham ederek, uyardı.
Edinilen bilgilere göre Washington, uyarıyı ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi Morton Abramowitz aracılığıyla gönderdi.
Abramowitz, 17-22 Mart tarihleri arasında Ankara ve İstanbul’da çeşitli görüşmeler yaptı. Abramowitz , başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere çok sayıda AKP’li milletvekili ile birebir ve guruplar halinde bir araya geldi.
Morton Abramowitz’in yaptığı görüşmelerde hem Cumhurbaşkanı Gül’ü hem de AKP’li vekilleri uyardığı ortaya çıktı.
İddialara göre, Morton Abramowitz en ciddi çıkışını milletvekilleri ile yaptığı baş başa görüşmelerde yaptı.
Türkiye’de demokrasinin kırılma sınırında dolaştığı uyarısını yapan Abramowitz’in, yaşanan sıkıntıdan AKP’yi sorumlu tuttuğu kaydedildi.
Hükümetin demokrasi ve özgürlükler adına hareket ettiği iddialarının inandırıcı olmadığını ifade eden Abramowitz, başta anayasa değişikliği çalışmaları konusu olmak üzere AKP’ye ciddi uyarılar yönelttiği bildirildi.
Abramowitz, en ciddi uyarıyı ise “demokrasi” konusunda yaptı:
“Demokrasi aslında elitler rejimidir. Siz zannediyorsunuz ki eliti zayıflatırsanız demokrasi güçlenecek. Sadece ayak takımı güçlenir.
Özgürlükler adına ayak takımını güçlendirirseniz orta vadede özgürlüklere en büyük zararı verirsiniz…” | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Kas. 20, 2010 9:06 pm | |
| Bağışın Patrikhane savdası
2010-11-19 16:46:41 ORTADOĞU --------------------------------------------------------------------------------
Fener Rum Patrikhanesi ve Patrik Bartholomeos Bizans hayalleri kurup Türkiye'nin altını oyarken, Devlet Bakanı Egemen Bağış, Patrikhane'ye övgüler yağdırdı. Bağış, "Patrikhane'nin bizde olmasından iftihar ediyoruz. Bu Türkiye'yi daha zengin kılıyor" dedi.
Fener Rum Ortodoks Kilisesi ve Patriği, küstahça "Kostantinapolis Tahtının Varisi" unvanıyla imza atacak kadar megola ideacı, tarih sahnesinden silinen Bizans'ın hayalini kuruyor. Patrik Bartholomeos ise , ekümenik hayali kurup Türkiye'nin altını oymaya çalışırken Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış Patrikhaneye övgüler yağdırdı.
SÖZLERE DİKKAT
"Türkiye, Fener Rum Patrikhanesi'nden iftihar ediyor." Bu sözler Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'a ait. Bağış Yunanistan'da yayınlanan Ta Nea gazetesine konuştu, Türk-Yunan ilişkilerindeki konularla ilgili değerlendirmede bulundu.
Başmüzakereci Egemen Bağış, "Patrikhane'nin bizde olmasından iftihar ediyoruz. Bu Türkiye'yi daha zengin kılıyor" dedi.
Bağış, "Patrikhane'nin ekümenikliğini tanımak Türkiye için o kadar zor mu?" sorusuna ise, "İşimiz dini kurumlara isim vermek değildir. Bu Hıristiyan toplumun iç meselesidir" cevabını verdi.
Bağış, Ege Denizi'nde, "Türkiye ve Yunanistan'ın anlaşmaya varamadıkları bölgelerde ortak petrol platformları oluşturmalarını" önerdi.
Bağış demecinde, "Sorunu fırsata dönüştürelim. Ege için eğer anlaşmaya varamazsak ihtilaflı bölgelerde petrol platformları inşa edelim. Bunlar çözüm platformlarına dönüşebilir" dedi.
Başmüzakereci Bağış, Türkiye'nin AB üyesi olduğu takdirde Türk-Yunan sorunlarının yüzde 99'unun bir günde çözüleceğini belirtti.
"Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması" konusuna da sorular üzerine değinen Bağış, "Konu üzerinde çalışıldığını" kaydetti.
RUMLAR'IN İSTEKLERİ
"Limanların açılmasına" ilişkin soru üzerine Bağış, "Türkiye'ye baskı uygulamak, tehdit etmekle kimse birşey elde edemez. Türkiye'ye AB yoluyla baskı uygulanması yanlıştır" açıklamasında bulundu.
Bağış, şöyle devam etti: "Türkiye'nin yıllardır geçici bir çözüm yönünde birçok alternatif düşüncesi oldu. Bunu da 2004 yılında, AB Konseyi Kıbrıslı Türklerin tecridine son verileceğini, başka bir ifadeyle Tayvan gibi, tanınmadan ticaret yapabileceğini söylediği için yaptık. Kararı sadece bir AB üyesi ülke uyguladı. Kıbrıslı Rumlar günlük düzeyde Kuzey Kıbrıs'a gidip geliyor. Fakat diğerlerine bunu yapma izni vermiyorlar."
"NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in Avrupa güvenlik ve savunma konularında Türkiye ile özel bir ilişki şekillendirmek amacıyla gündeme getirdiği öneri paketi hakkında" da görüşü alınan Bakan Bağış, "Önce Kore'de daha yakın bir zamanda ise Bosna, Lübnan, Afganistan, Kosova ve dünyanın başka yerlerinde NATO üyesi olarak hayatlarımızı feda ettik.
Avrupa değerleri için ölmeye layıksak bu değerleri paylaşmak ve AB'nin savunma konularına ilişkin kararlarda yer almak için neden layık değiliz? Avrupa'nın en güçlü ordusuna sahibiz, her savunma planında birlikteyiz, fakat karar masasında bulunmuyoruz" ifadesini kullandı.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Ptsi Kas. 22, 2010 7:51 pm | |
| Bir mail grubunda Osman Akgün imzasıyla yer alan yorum:
osman akgun Profili göster Diğer seçenekler 15 Kasım, 13:09 Kimden: osman akgun <ossmanakk...@gmail.com> Tarih: Mon, 15 Nov 2010 13:09:22 +0200 Yerel: Ptesi 15 Kasım 2010 13:09 Konu: PEYGAMBERE KÜFREDEN RASMUNSEN'LE FÜZE PAZARLIĞI YAPIYORLAR Yönlendir | Yazdır | İleti dizisini görüntüle | Aslını göster | Bu iletiyi bildir | Bu yazarın iletilerini bul
Elhamdülillah MÜSLÜMAN'sınız, tabi,tabi müslümansınız.Peygambere küfreden Ramunsen NATO genel sekreteri olmaz deniniz sonra paşa,paşa kabul ettiniz.Elhamdülillah MÜSLÜMAN'sınız. Şimdi NOTO genel sekreteri olan ve peygamberimize küfreden rasmunsel ile füze pazarlığı yapılıyor.Elhamdülillah MÜSLÜMAN'sınız ABD,İsraili korumak için Türk halkını nükleer tehlikeye atacak füze kalkanı rezilliğini bizim topraklarımıza sokmak istiyor..Ben bizi artık elhamdülillah diyenler yönetmesin diyorum.
Ne kadar acı... İslamdan o kadar nefret ettiriyorlar ki, elhamdülillaha bile tepki oluşuyor. Tabi bu tepkinin muhatabı AKP olsa bile, mücerret imani kıymete yönelmiş olması bakımından sahibinin suçunu hafifletir mi bilinmez ama bizim mükellefiyetimizi daha çok artırır. AKP'den bir an önce kurtulmak ve dini kurtarmak mükellefiyeti.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Perş. Kas. 25, 2010 5:38 pm | |
| ELİN GAVURU BU ÖDÜLLERİ NİYE VERİYOR! 24.11.2010 --------------------------------------------------------------------------------
Önce sondan başlayalım: 1– Hükümet erbabından Batının ödüllerine mazhar olanların arasına en son Devlet Bakanı Egemen Bağış dâhil oldu. Bağış, Patrikhane’ye bağlı ve merkezi New York’ta bulunan Aziz Havari Andrew Tarikatı’nın verdiği “dini özgürlükler ödülünü” aldı. Ödül, Brüksel’de verildi.
Ödülü veren kuruluş bir Hıristiyan tarikatı. Patrikhane’nin yan kuruluşlarından biri. ABD’de “ekümenik Patrikhane’ye bağlı olarak” biliniyor.
Patrik Bartholomeos geçtiğimiz yıl ABD’de, CBS televizyonuna “Türkiye’de kendimizi çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz” deyip bir yıl sonra neden “kendilerini çarmıha geren!” bir hükümetin bakanına “dini özgürlüklere katkıdan dolayı” ödül versin ki?
Demek ki ödülün “ruhu sahte.”
Egemen Bağış’a ödülü veren ABD’deki Ortodoks Kiliselerinin patronu Demetrios ve “Amerika Ortodoks Kilisesi Milli Komutanı Anthony Limberakis” her fırsatta Patrikhane’nin Türkiye’nin kontrolünden alınması yani Lozan’ın delinmesi için çalışan iki isim.
Egemen Bağış bu ödülü neden aldı? 2– Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ise ABD tarafından “önemli!” bir ödül verildi. Woodrow Wilson Kamu Hizmeti Ödülü. Bu ödül İstanbul’da düzenlenen bir törenle Davutoğlu’na takdim edildi. Ödül Amerikan Kongresi tarafından eski ABD başkanlarından Woodrow Wilson adına kurulan vakıf tarafından veriliyor.
ABD eski başkanlarından Woodrow Wilson’un’un 8 Ekim 1918’de ABD Kongresi’nde açıkladığı 14 Madde’ye Wilson İlkeleri denildi. Bu ilkelerin 12’ncisi doğrudan Türkiye’nin bölünmesini istiyordu.
ABD, Wilson adına “ne hikmetse” Ahmet Davutoğlu’na ödül verdi.
Ahmet Davutoğlu bu ödülü niye aldı?
3– Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, birkaç hafta önce İngiliz Kraliyet ailesine bağlı Chatham Hause adlı düşünce kuruluşunun verdiği “yılın devlet adamı” ödülünü gururla aldı. Ödülü veren kuruluş Sevr Anlaşması’nı hazırlayan kurum olarak biliniyor.
Abdullah Gül bu ödülü niye aldı?
4– Başbakanımız Erdoğan’ın aldığı en anlamlı ödüllerden biri de Yahudilerin verdiği “üstün cesaret madalyası.” Yahudilerin 104 yılda sadece 10 kişiye verdikleri bu ödüllerden biri de Erdoğan’a verildi. Erdoğan bu ödülü niye aldı?
AKP’li diğer vekil ve bakanlara verilen irili ufaklı “yabancı madalyaları!” anlatmayacağım.
Sayı hayli fazla.
Abdullah Gül, Sevr Anlaşması’nı hazırlayan bir kurumdan, Ahmet Davutoğlu, Osmanlı’yı parçalamayı amaçlayan bir adam adına verilen bir ödülü Amerika’dan, Egemen Bağış Lozan’ı delmek için uğraşan bir Ortodoks kilisesi papazından, Erdoğan “Arzı Mevud topraklarına Güneydoğu’yu da dahil eden” siyonistlerden “neden ödül aldı?” Yukarıdaki ödüllerle ilgili bu köşede daha önce geniş yorumlarım olduğu için ayrıntıya girmeyeceğim.
Ödül verenlerin “ortak özelliklerini” tespit ederseniz ödüllerin neden verildiği de ortaya çıkacak.
Geçen Cuma akşamı Meltem TV’de yayınlanan Diyalog programınnın konuğu Prof. Dr. Ali Murat Daryal’dı.
Aynı soru da soruldu.
Dedi ki: “Gandi, Hindistan’ın milli kahramanıdır. İşgal altındaki Hindistan’ı özgürlüğüne kavuşturmak için Hintlileri harekete geçirdi. Hintlileri özgürlüğüne kavuşturdu. Şunu sormanız lazım asıl: İngilizler neden Gandi’ye ödül vermediler de Cumhurbaşkanı Gül’e verdiler?”
Füze kalkanını kabul eden, Afganistan’da ABD askerleriyle omuz omuza çarpışan, en stratejik askeri ihalelerini İsrail’e veren, AB’nin her dediğini emir telakki eden bir Türkiye’nin yöneticileri bu ödülleri neden aldılar sahi?
SonDalga
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Kas. 26, 2010 11:37 am | |
| Ayin bedava, namaz paralı! Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, MHP’lilerden Anı Harabeleri’nde kıldığı cuma namazı nedeniyle 5’er lira alındığını ancak, Akdamar’da yapılan ayin için ücret alınmadığını açıkladı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, MHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partililerle birlikte Anı Harabeleri’nde kıldığı cuma namazına ilişkin soru önergesini yanıtladı. Şandır, 1 Ekim 2010 Cuma günü kılınan Namaz için Anı Harabeleri’ne girişte ücret alınıp alınmadığını sordu. Bakan Günay ise müze ve ören yerlerine giriş kurallarının yönerge ile belirlendiğini belirterek, şu bilgileri verdi: “1 Ekim 2010 Cuma günü Anı Harabeleri’nde gerçekleştirilen ziyaret için Bakanlığımız Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğümüze ulaşan herhangi bir ücretsiz toplu giriş talebi bulunmadığı gibi, MHP Kars İl Başkanlığı’nca bir gün öncesinden 55 adet toplu bilet satın alınmıştır. 1 Ekim 2010 günü de MHP il teşkilatı kanalıyla gelen 300 kişiye daha kapıdan bilet kesilmiş olup Anı Ören Yeri giriş ücreti kişi başına 5 TL’dir.” Ücret alınmaması öngörüldü Günay, Akdamar Kilisesi’ndeki ayin konusunda ise, “Van Akdamar Adası’nda yapılan ayinin ücretsiz olarak yapılması hususunda ise Valilik tarafından başvuruda bulunulmuş, ören yerinin küçük bir ada olması, katılımcıların kayıklarla adaya gelecek olmaları itibariyle adadaki gişe donanımının böyle bir sirkülasyonu kaldıracak fiziki imkanlarının bulunmaması dikkate alınarak herhangi bir olumsuzluğa meydan verilmemesi için Yönetim Kurulu Kararı ile katılımcıların ücretsiz girişleri uygun görülmüştür. Benzer uygulama her yıl Nevşehir Hacıbektaş Müzesi’nde yapılan törenlerde de yapılmaktadır” ifadelerini kullandı. Günay, Trabzon Sümela Manastırı’nda yapılan ayinin organizasyonun bir seyahat acentası tarafından yapıldığı için ücret alındığını söyledi. Bahçeli namaz kılmıştı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Alparslan’ın 946 yıl önce fethederek Anadolu topraklarını Türkleştirdiği Anı’ya gitmişti. MHP lideri Bahçeli, burada cuma namazı kılmıştı. Namazdan sonra konuşan Bahçeli, Akdamar ve Sümela’da ayine izin verilmesine tepki göstererek “Anadolu devleti idare edenlerin Akdamar’da Ermeni Kilisesini onararak 95 yıl sonra ibadete açması ve Ortodoks Kilisesi’nin hayallerini 88 yıl sonra Sümela Manastırında faaliyete geçirmesi için fethedilmedi” demişti. İşte bu namaz için buraya gelen milliyetçilerden ücret alınmıştı. ‘Tecavüz Adası’nda şov yapmışlardı AKP iktidarının kilise açılımından destek alan Ermeniler, Van’daki Akdamar kilisesi’nde 95 yıl aradan sonra 19 Eylül’de ayin düzenlemişti. Türkiye Ermenileri Patrikliği Genel Vekili Aram Ateşyan’ın yönettiği ayinde 2 saat boyunca, koro eşliğinde ilahiler ve dualar okunmuştu. İncil’den de bazı bölümlerin okunduğu ayinde, Ateşyan’ın konuşması sonrası dışarı çıkan din adamları, bir süre daha dua ve ilahi okumayı sürdürmüştü. Ayin, Ateşyan’ın da aralarında yer aldığı din adamları tarafından yapılan seramoni sonrası tamamlanmıştı. 4 bin kişinin katıldığı ayinden bir kaç gün sonra da kilisenin kubbesine haç dikilmişti. Gelişmenin ardından Ermeniler, ayinin bir günle sınırlı tutulamayacağını, sürekli olarak ibadete açılması gerektiğini söylemişlerdi. Bilindiği gibi, 1. Dünya Savaşı sonrası Rusların silahlarını alarak Türklere saldıran Ermeniler, kilisenin de üzerinde bulunduğu adayı ’Türk kadınlarına tecavüz adası’na çevirmişti. Yüzlerce kadın bu zillete dayanamayıp gölde intihar etmişti. Sümeyra YILMAZ YENİÇAĞ http://www.yenidenergenekon.com/814-ayin-bedava-namaz-parali/ | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Kas. 26, 2010 10:32 pm | |
| "vallaha billaha biz yapmadık aabi!" diyorlar! Kim diyor? Uç kol... Ne için? Hani şu WikiLeaks sitesinde açıklanacak yeni belgeler için. Hani güya AKP El Kaide'ye yardım etmişmiş. Valaha da billaha da onlar yardım mardım etmemiş, hatta en alasından savaşmışlar, saldırmışlar, emperyalizmin emelleri ne gerektiriyorsa onu yapmışlar. İşte:
AKŞAM | DUNYA | 26 KASIM 2010, CUMA
Türkiye'den WikiLeaks açıklaması! WikiLeaks tarafından açıklanacağı ifade edilen belgelere yanıt geldi.
WikiLeaks internet sitesi tarafından açıklanacağı ifade edilen belgelere ilişkin basında yer alan "Türkiye’nin Irak’taki El Kaide’ye yardım ettiğine" yönelik iddialarla ilgili olarak, Türkiye’nin teröre destek vermesinin söz konusu olamayacağı belirtildi.
Konuyla ilgili haberleri değerlendiren diplomatik kaynaklar, terörle mücadelenin Türkiye’nin temel önceliklerinden birisi olduğu vurgulayarak, "Türkiye’nin başta PKK olmak üzere bütün terör örgütlerine karşı kararlı bir mücadele yürüttüğüne" işaret ettiler.
Türkiye’nin terörle mücadeleye bakış açısının PKK terör örgütüyle mücadele ile sınırlı olmadığını, terör örgütleri arasında ayrım yapılmadığını belirten diplomatik kaynaklar, son yıllarda Türkiye’de PKK terörü ile mücadelede olduğu gibi El Kaide terör örgütüne karşı da önemli operasyonlar yapıldığına dikkati çektiler.
"Türkiye’nin teröre desteğinin söz konusu olamayacağını" vurgulayan diplomatik kaynaklar, Türkiye’nin en kapsamlı dayanışmayı gösterecek şekilde terörle mücadeleyi sürdürdüğünü belirttiler.
Diplomatik kaynaklar, Türkiye’nin, dost ve müttefik bir ülke olan ABD ile, PKK ile mücadele alanında yürüttüğü etkin işbirliğini değerli bulduğunu, bu işbirliğinden memnuniyet duyduğunu kaydederek, PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerinin sona erdirilmesi için ABD, Irak ve Türkiye arasında Kasım 2008’de başlatılan üçlü mekanizmaya önem verildiğini dile getirdiler.
Londra merkezli Arapça yayımlanan El Hayat gazetesinin iddiasına göre, "Wikileaks tarafından açıklanması beklenen belgelerde, Türkiye’nin Irak’taki El Kaide’ye yardım ettiğini, ABD’nin de PKK’ya destek verdiğini ortaya koyan bilgiler" yer alıyor.
Neymiş? Terörle mücadele Türkiye'nin temel önceliklerinden biriymiş. Yani katil Amerika'nın terörist dediklerine, vatanlarını müdafaa eden mücahitlere savaş açmak, temel öncelik.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Kas. 27, 2010 12:19 am | |
| Dünyanın beklediğ raporda Türkiye bombası
25 Kasım 2010
Dünyanın beklediğ raporda Türkiye bombasıABD yönetimi, Wikileaks'in açıklayacağını duyurduğu son parti belgeler konusunda kaygılı.
ABD yönetimi, Wikileaks'in açıklayacağını duyurduğu son parti belgeler konusunda kaygılı. Kaynaklar, söz konusu belgelerde bazı ülkelerle ilişkilerin bozulmasına ya da ABD'li diplomatların hayatlarının riske girmesine neden olabilecek diplomatik yazışmalar bulunma ihtimali olduğunu belirtti. El Hayat gazetesinin haberine göre ise belgelerde Türkiye'yle ilgili çok çarpıcı detaylar yer alıyor.
Jerusalem Post'un Londra merkezli Arapça yayın yapan El Hayat gazetesine dayanarak bildirdiğine göre, Wikileaks'in bu hafta sonu yayımlaması beklenen belgelerde Türkiye'nin Irak'ta El Kaide'ye yardım ettiği, ABD'nin ise PKK'ya destek verdiği öne sürülüyor.
Habere göre bir ABD ordu raporu, Türkiye'yi sınırlarını kontrol altında tutamamakla suçluyor. Raporda Türkiye'de yaşayan Irak vatandaşlarının El Kaide'ye bomba malzemesi, silah ve mühimmat tedarik ettiği ifade ediliyor.
El Hayat'a konuşan bir Wikileaks yöneticisi ise kurumun Türkiye'nin Irak Savaşı'ndaki rolü ve AB üyeliğiyle ilgili belgelerin çevirisi için Türk gönüllülere ihtiyaç duyduğunu söyledi.
ABD PKK'YA YARDIM ETTİ
Haberde bahsi geçen diğer belgelerin ise Amerikalıların ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından 1979 yılında terörist örgüt olarak tanınan PKK'ya yardım ettiğini ortaya koyduğu ifade ediliyor.
ABD askeri belgelerinde PKK "özgürlük savaşçıları ve Türk vatandaşları" olarak nitelendirilirken, ABD'nin Irak'taki tutuklu PKK üyelerini serbest bıraktığı ifade ediliyor. Belgeler ayrıca Irak'ta bulunan ABD güçlerinin, PKK'ya silah verdiğine ve örgütün Türkiye'deki saldırılarını göz ardı ettiğine işaret ediyor.
Bu hafta sonu yayınlanması beklenen belgelerle ilgili olarak Wikileaks'in resmi Twitter hesabından yapılan açıklamada, paketin "Irak Savaşı Günlükleri'nden yedi kat büyük olduğu" ve "Pentagon'un bir kez daha sorumlu tutulacağı korkusuyla nefes nefese kaldığı" belirtildi.
Belgelerin açıklanma tarihi konusunda net bir yorum yapılmasa da Wikileaks'e sızmış diplomatik görüşmelerin siteye yüklenebileceğini öngören Obama yönetimi, yabancı hükümetleri yaşanabilecek durumla ilgili olarak uyarmaya başladı.
CROWLEY: GERGİNLİK ÇIKABİLİR
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü PJ Crowley, Çarşamba günü yaptığı açıklamada "Bu ifşaatlar ABD'ye ve çıkarlarımıza zarar veriyor" dedi. Crowley belgelerin Washington'ı temsil eden diplomatlar ile ABD'nin yurtdışındaki dostları arasındaki ilişkilerde gerginlik yaratacağını söyledi.
Yabancı ülkelerle yapılan gizli yazışmaların ortaya çıkmasının bir diplomatik ortak olarak ABD'ye duyulan güveni yok edeceğini belirten Crowley, belgelerin ABD'yle yakın ilişkileri olan yabancı liderler hakkında yerici ya da eleştirel ifadeler içermesi durumunda Washington'ı utandırabileceğini ifade etti.
Crowley, "Güvene ihanet edilir ve bunlar gazetelerin manşetlerinde ya da televizyon haberlerinde yer alırsa, bunun bir etkisi olacaktır" dedi.
Wikileaks'in elindeki belgelere yakın bir kaynak, Reuters'a yaptığı açıklamada, belgelerin büyük bir kısmının Avrupa'ya odaklandığını ancak diplomatik görüşmelerin Asya ve diğer yerlerdeki birçok önemli ülkeyle de alakalı olabileceğini söyledi.
Crowley ise Dışişleri Bakanlığı'nın en baştan bu yana Wikileaks'in elinde gizli bakanlık belgeleri olduğunu bildiğini ifade etti.
"HER İHTİMALE KARŞI"
Ancak belgelerin yayınlanmasının etkisinin boyutlarının ne olacağını tam olarak belirlemenin mümkün olmadığını ifade eden Crowley, "Umuyorum böyle bir şey yaşanmaz, ancak her ihtimale karşı hazırlıklıyız" dedi.
Wikileaks, Temmuz ve Ekim aylarında yaptığı diğer iki belge ifşaatında elindeki belgeleri kamuoyuyla paylaşmadan önce New York Times, Guardian ve Der Spiegel'le paylaşmıştı. İlk seferde Afganistan Savaşı'yla ikincisinde de Irak Savaşı'yla ilgili saha raporları ortaya çıkmıştı.
Reuters'a konuşan kaynaklar, yukarıda adı geçen üç uluslararası basın kuruluşuna son parti belgelerin şimdiden Julian Assange tarafından teslim edildiğini ifade etti. Kaynaklar belgelerin ayrıca İspanya'nın El Pais ve Fransa'nın Le Monde gazetelerine de servis edildiğini ifade etti.
Assange'dan konuyla ilgili bir teyit ya da yalanlama gelmedi.
BÜYÜK GÜRÜLTÜ KOPACAK
Reuters'a konuşan diğer kaynaklar ise belgelerin daha önceki partilere göre uluslararası kamuoyunda daha fazla gürültü koparabileceğini belirtti.
Belgelerde, örneğin, Obama yönetiminin Guantanamo Körfezi'ndeki tutukluların transferini kabul ettirmek için diğer ülkelere yaptığı baskıların detaylarının paylaşılması bekleniyor.
ABD Dışişleri yetkilileri, yaptıkları birebir açıklamalarda yurtdışındaki gizli istihbarat faaliyetleri, ABD'nin diplomatik misyonlarının izlenmesi gibi noktaların ve bazı hassas programların detaylarının ortaya konabileceğinden kaygılı olduklarını ifade etti. Pentagon Sözcüsü Albay David Lapan ise belgelerin askeri taktikler ve kaynakların kimliği gibi bilgileri ortaya çıkarabileceğini söyledi.
El Cezire'nin internet sitesinde yayımlanan "US braces for new WikiLeaks release" ve Jerusalem Post'ta yayımlanan "'Wikileaks documents show Turkey helped al-Qaida'" başlıklı haberlerden derlenmiştir.
Hürriyet
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Kas. 27, 2010 12:20 am | |
| Davutoğlu, Wikileaks'ın İddialarına Cevap Verdi 26.11.2010 Cuma 23:08Gündem 0 Yorum243 Okunma 12P 14P 16P 18P Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'den komşu ülkelere, özellikle Irak'a dönük herhangi bir terör faaliyetine müsamaha gösterilmesi ya da o konuda gerekli tedbirin alınmaması gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını belirtti.
Davutoğlu, CNNTürk'te Taha Akyol'un sunduğu "Eğrisi Doğrusu" programına konuk oldu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dünyanın saygın dergilerinden Foreign Policy'nin bu yıl ikincisi düzenlenen ve kendisinin de yer aldığı "En Önemli 100 Küresel Entelektüel" listesiyle ilgili etkinliğe katılmak üzere ABD'ye gideceğinin belirtilmesi üzerine, ABD ziyaretinin en önemli sebebinin yapacağı ikili görüşmeler olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, ABD'de Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon ile görüşeceğini kaydetti. Ziyaretin zamanına dikkati çeken Davutoğlu, ABD'deki kongre seçimleri sonrasında dosyaları gözden geçirmek ve yeni kongre üyeleri ile temasa geçmek için bir planlama yaptıklarını belirtti.
Hangi dönem olursa olsun Türk-Amerikan ilişkilerinin önemini koruduğuna işaret eden Davutoğlu, ABD Başkanı Obama'nın işbaşına gelmesinin hemen öncesinde başdanışman olarak ABD'ye bir ziyarette bulunduğunu anımsattı.
Davutoğlu, ABD ile görüşmelere her zaman önem verdiklerini, görüşmelerin hep belirli bir ağırlık taşıdığını söyledi.
Wikileaks belgeleri
Wikileaks internet sitesinin "ABD'de bir takım unsurların PKK'yı desteklediği, Türkiye'den de Irak El Kaidesine bir takım yardımlar gittiği yönünde" iddiaları içeren belgeleri açıklayacağını duyurmasıyla ilgili haberlere yönelik bir soru üzerine Davutoğlu, bu haberlerin henüz spekülatif olduğunu, üzerine bir yorum yapmanın doğru olmayacağını ifade etti.
Türkiye adına ilkesel bir pozisyonu vurgulayacağını belirten Davutoğlu, "Türkiye'den komşu ülkelere hele hele Irak'a dönük bir şekilde herhangi bir terör faaliyetine müsamaha gösterilmesi ya da o konuda gerekli tedbirin alınmaması gibi bir şey söz konusu değildir" dedi.
Iraklı yetkililerin her zaman Türkiye'nin bu konudaki tutumunu takdirle andıklarını belirten Davutoğlu, şu ana kadar kendilerine ne bir şikayet iletildiğini ne de bu şekilde bir gündem oluştuğunu kaydetti.
Davutoğlu, "Aksine El Kaide'ye karşı verilen mücadelede Türkiye her zaman ciddi tedbirler almıştır ve bu hep takdirle ifade edilmiştir" diye konuştu.
Davutoğlu, belgeler çıktığında gerekli değerlendirmeleri de yapacaklarını, ABD ile ilgili iddiaların değerlendirmesini de ABD'deki muhataplarının zaten yapacağını belirtti.
Terörle mücadele konusunda ABD ile her zaman yakın işbirliği içinde olduklarını ifade eden Davutoğlu, 2008 yılı Kasım ayından sonra da mücadelenin ABD, Türkiye ve Irak arasında üçlü bir mekanizma içinde yürütüldüğünü dile getirdi.
Terörle mücadele konusunda son derece ilkesel bir tutumları olduğunu vurgulayan Davutoğlu, son NATO zirvesinde de terörizm konusunda kesin kararlı bir tutum sergilediklerini söyledi.
Türkiye-ABD ilişkileri
"ABD ile problemlerin arttığı izlenimlerine" ilişkin olarak ABD Başkanı Obama'nın getirdiği diyaloğa dayalı politika ve yöntemlerin Türk dış politikası ile örtüştüğünü belirten Davutoğlu, Obama'nın İran'ı diyaloğa çağıran mektuplar yazdığını, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın da buna cevap verdiğini anımsatarak, şu anda ABD ile yöntem konusunda bir uzlaşmalarının olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, "ABD ile yönetim düzeyinde yürüttüğümüz müzakerelerde görüş farklılıklarımız olur. Ne konuda görüş farklılıklarımız olur? Biz İsrail'in böylesine bir faaliyetinden sonra İsrail'e karşı müttefiklerimizin çok daha net tavır almasını beklerdik. Cenevre'de BM oylamasında ABD ve bazı Avrupalı müttefiklerimizin böyle bir araştırma komisyonuna hayır demesini diğer müttefiklerimizin çekimser kalmasını herhangi bir Türkün içine sindirmesi mümkün değil. Burada bir görüş ayrılığı var ama bu görüş ayrılığı dolayısıyla İsrail'in Türkiye'nin haklı tepkisini paylaşmaması konusunda herhalde kimse Türkiye'yi suçlayamaz" dedi.
İran konusunda ise bugün İran'ın Nükleer Başmüzakerecisi Celili ile görüştüğünü, her zaman P5 1 ile İran arasındaki gerilimi azaltmaya çalıştıklarını ifade eden Davutoğlu, "Biz bu gerilimlerin ortaya çıkmasını istemiyoruz Amerika yönetimi de bunu çok iyi biliyor" dedi.
İki ülke ilişkilerine dair basına yansıyanların ABD'deki düşünce kuruluşları ya da lobiler üzerinden yansıtıldığını vurgulayan Davutoğlu, bunu bir psikolojik operasyon olarak da gördüğünü kaydetti.
Davutoğlu, "Türkiye ile ABD arasında hiç bir gerilim yokken karşılıklı müzakereler son derece saygı ve anlayış ortamı içinde seyrederken eğer birileri Türk kamuoyuna bunu yansıtıyorlarsa burada iyi niyet aramak mümkün değildir" dedi.
ABD kamuoyunda da bu ilişkilere vakıf olmayanların kanaat belirtebileceğini söyleyen Davutoğlu, "Ama şu anda yönetiminde hiç bir rolü olmayan bir ABD'li eski bir yetkili bir açıklama yapıyor ve bizim gazetelerimiz bunu manşetten 'Amerika'dan sert uyarı' diye veriyorlarsa bu olmaz" diye konuştu.
"Türkiye'nin hiç bir yere savrulduğu yok"
Davutoğlu, "Türkiye savruluyor, doğuya fazla kaçtı" görüntüsünde gerçeklik olup olmadığına ilişkin soru karşısında, "Bir kere Türkiye'nin hiç bir yere savrulduğu yok. O argümanların hepsini üzerinden test ederek geçeriz ama benim kastettiğim şu Türkiye ile ABD arasında şu anda her düzeyde son derece yakın bir diyalog vardır. Ne bir diyalog kopması vardır ne de karşılıklı şüpheler içinde bir diyalog eksikliği vardır" diye konuştu.
Davutoğlu, NATO Zirvesi'nden herkesin bu yönde bir şey beklediğini ifade etti.
Kaynak: CnnTürk
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Kas. 27, 2010 1:08 am | |
| İSLAM VAKIFLARININ TAPULARINI DA VERSİNLER YA!
Yetimhanenin tapusu veriliyor Büyükada'daki Yetimhane'nin, Fener Rum Patrikhanesine teslim edilmesi için işlemlerin tamamlandığı, pazartesi günü tapunun alınacağı, daha sonra da Patrik Bartholomeos'a verileceği belirtildi.
Cumhuriyet
İstanbul Haber Servisi- Adalet Bakanlığı’nın yazısında yer alan “Yetimhane Fener Rum Patrikhanesi adına yeniden tapu siciline kaydettirilmesi haricinde bir alternatif bulunmamaktadır” ifadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “Yetimhanenin Patrikhane’ye iadesi” kararının sonuçlanmasını sağladı. Avukat Sofuoğlu, “Belki kimse farkında değil ama bu müthiş bir şey. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez böyle bir şeye tanık oluyoruz. Ancak hemen ifade etmek isterim ki, siyasi irade olmasa herhangi bir sonuç alınamazdı. Çünkü, bu dava Yargıtay’a giderdi ve oradan da azınlıklar lehine bir şey çıkması maalesef mümkün değildi” dedi.
Sofuoğlu, pazartesi günü Büyükada’daki Tapu Dairesi’ne gidip 150 liralık bir harç yatıracaklarını, böylece yetimhanenin tapusunu alacaklarını, ardından Fener’deki Patrikhane’ye giderek Patrik Bartholomeos’a teslim edeceğini söyledi. Sofuoğlu, özetle şu değerlendirmeleri yaptı: “Dışişleri ve Adalet bakanlıklarının yaptığı yazışmalar bu doğrultuda bir kararın alınmasında son derece etkili oldu. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne attığı imzaya bağlı kalmış ve AİHM’nin aldığı kararı, 3 aylık süre içinde yerine getirmiştir. Yanlış bilmiyorsam bu durum Avrupa Konseyi bünyesinde de ilk defa olan bir şeydir. Söz konusu kararın alınmasında iki önemli bakanlığın görüşünün ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kararının etkisinin olduğu tartışmasızdır. Temennimiz bundan sonra benzer uygulamaların ‘ancak, ama, fakat’ ve benzeri gerekçelerin hışmına uğramadan devam etmesi ve mahkemelerimizin de bu kararı örnek almasıdır.”
Patrikhane’nin avukatlarından Kezban Hatemi ise yetimhanenin mülk hanesi altında zaten “Patrikhane” yazdığını, Patrikhane’nin elinde başka mülkler de olduğunu belirterek,“Patrikhane’nin tüzel kişiliğinin olmadığı iddiası yıllardır derin devletin zihinlerimize yerleştirmeye çalıştığı bir şey. Tüzel kişiliği olmayan bir yerle nasıl yazışırsınız, nasıl resmi muhatap olarak alırsınız? Yetimhanenin iadesi kararı var olan ama görmezlikten gelinen tüzel kişiliğinin bir kez daha tasdiki anlamına gelir” dedi.
‘Vahim bir hukuk hatası’
Hukukun Egemenliği Derneği(HED) Başkanı Av. Erdem Akyüz “Tapuda kayıtlı bir mülkün tescili için mahkeme kararı olmaksızın, idari bir işlemle tescilinin yapılarak tapusunun verilmesi mümkün değildir ve bu durumun vahim bir hukuk hatasıdır” değerlendirmesini yaptı. İç hukuk yollarına başvurulmadan ve iç hukuk yolları tüketilmeden AİHM’ne gidilemeyeceğini anımsatan Akyüz, özetle şunları söyledi:
“Tapu tescilinin yapılması ve buna ilişkin kararın alınmasında Dışişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının tesir ve talimatının olduğu açık bir şekilde ifade edilmektedir. Bu bakanlıklar, bir mülkün şu veya bu kişi adına kayıt yapılması için yetkili makamlar değildirler. Bu itibarla alınan karar ve yapılan işlem hukuken geçersizdir. Bu kararın uygulanması, kanuna aykırı bir emrin yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan kararı veren bakanlılar yanında tescil işlemini yapacak görevlilerde sorumlu olacaklardır. Bir takım kişi ve kuruluşlar, bu kaydın iptali için dava açması halinde, yapılan tescil işlemini de iptal edebilir Satılan öz varlıklarımız, fabrikalarımız, bankalarımız, barajlarımız yanında, topraklarımız da devredilmektedir. Ayrıca alınan bu karar ve yapılan işlem Lozan Anlaşmasına da tamamen aykırıdır ve bu anlaşmanın derece derece rafa kaldırılması sonucunu getirmektedir.
Gecekondu mahallelerinde evinin bulunduğu 50 metrekarelik arazinin vergisini senelerce ödemesine rağmen tapusunu alamayan vatandaşlar yanında böyle bir işlem yapılması hukuk kuralları yanında, vicdan ve din kurallarına da aykırıdır. Yunanistan’da bulunan Türk ve müslümanların eğitim ve ibadetlerine baskı uygulandığını, mevcut camilerin yıkılarak çöküntü haline getirildiğini, başkent Atina'da cami yapılmasına izin verilemeyerek bayram namazlarının dahi terkedilmiş araziler üzerinde kılınması zorunda bırakıldığı. Türkiye’de yapılan bu uygulamanın uluslararası mütekabiliyet ilkesine de aykırıdır. ”
26 Kasım 2010
| |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Kas. 30, 2010 12:25 am | |
| [img] http://www.timeturk.com/resim/tr/2010/11/27/turkiye-den-pesin-pesin-ozur.jpg[/img][size=24] Türkiye'den peşin peşin özür! [/size] Amerika Birleşik Devletleri, wikileaks'ın açıklayacağı belgelerin Türkiye'yi de ilgilendirdiğini duyurunca 'Türkiye ile ilişkilerinin bozulacağını öngörüp daha açıklanmadan 'Sakın inanmayın ha' uyarısında bulundu ABD dışişleri bakanlığından yapılan açıklamada Wikileaks internet sitesi tarafından paylaşılması beklenen gizli diplomatik belgelere karşı dikkatli olunması çağrısı yapıldı. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu hükümetlere yapılan çağrıda açıklanacak belgelerin, ABD ile sözkonusu ülkeler arasında güvensizlik ortamı yaratabileceği ifade edildi. Sözkonu belgelerin içeriği kesin olarak bilinmese de, ABD ile bazı ülkeler arasındaki dışişleri düzeyinde yaşanan tartışmalı girişimlere dair olacağı tahmin ediliyor. Farklı medya organları belgelerin arasında Türkiye'nin Irak'ta El Kaide'yi, ABD'nin de PPK'yı desteklediğini öne süren iddialar olduğu haberleri yaptılar. Wikileaks daha önce ABD'nin Irak'taki operasyonlarına dair detaylı Pentagon belgeleri yayınlamış ve büyük tartışma yaratmıştı. 3 milyon belge Washington'ın uyarı hamlesi, Wikileaks tarafından ABD yetkililerinin hesap vermekten korkmalarının bir işareti olarak değerlendirildi. ABD dışişleri bakanlığından PJ Crowley tarafından yapılan açıklamada, belgelerin yayınlamasının ABD ve diplomatik ortakları arasında güven krizi yaratabileceği uyarısında bulundu. BBC muhabiri Steve Kingstone, ABD dışişlerinin alarmda olduğunu ve dünyanın farklı ülkelerindeki elçileriyle temasa geçtiğini söyledi. İngiltere başbakanı David Cameron da, İngiliz hükümetinin ABD'nin İnglitere büyükelçisi tarafından bilgilendirildiğini doğruladı. ABD dışişleri bakanlığının temasa geçip uyarıda bulunduğu ülkeler arasında İsrail, Danimarka, Norveç, İngiltere ve Türkiye'nin olduğu açıklandı. Bu arada Wikileaks 3 milyona yakın belgenin açıklanacağı söylenirken, herhangi bir tarih verilmedi. BBC | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Kas. 30, 2010 12:27 am | |
| [img] http://www.timeturk.com/resim/tr/2010/11/29/islamci-etkisini-uzerinde-kurabilir.jpg[/img] [size=24] İslamcı etkisini üzerinde kurabilir! [/size] WikiLeaks adlı internet sitesinin açıkladığı ABD Dışişleri Bakanlığı'na ait son gizli belgeler, Amerikalı diplomatların Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a güvenmediklerini, onun görüşlerini gerçekçi bulmadıklarını gösteriyor. Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanan belgelerde, Erdoğan'ın bir ortak olarak ne kadar güvenilir olduğuna yönelik şüpheler dile getiriliyor. Amerikalı diplomatlar, Erdoğan'ın çeşitli konularda hemen hemen tüm bilgileri İslamcılarla bağlantılı gazetelerden aldıklarına inanıyor. Bu diplomatlardan birinin yazdığı raporda, "Dalkavuk (ama kibirli) danışmanlar Başbakan Erdoğan'ın çevresini sarmış" ifadesi yer alıyor. ABD'nin Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey de 27 Ekim 2009'da ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği raporda, İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy'nin, Erdoğan'ın ülkesinden nefret ettiğini düşündüğünü yazıyor. 'Davutoğlu İslamcı etkisini Erdoğan üzerinde kullanabilir' Yine WikiLeaks'in açıkladığı belgelerde, Erdoğan'ın danışmanları ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin ötesinde siyaseti çok az anlayan kişiler olarak yansıtılıyor. ABD'li diplomatların atıfta bulunduğu üst düzey bir Amerikalı hükümet danışmanı Davutoğlu'nun, "son derece tehlikeli" bir kişi olduğunu söylüyor. Aynı danışman Ahmet Davutoğlu'nun, İslamcı etkisini Başbakan Erdoğan üzerinde kullanabileceği uyarısında da bulunuyor. ABD'nin Ankara Büyükelçisi'nde Ocak ayında yazılan bir raporda, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, Balkanlarda tıpkı geçmişte Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi etkin olmak istediği belirtiliyor. Amerikalı diplomatlar bununla birlikte, Davutoğlu'nun, kendisinin ve Türkiye'nin yeteneklerini abarttığı görüşünde. Amerikan New York Times, İngiliz Guardian, Fransız Le Monde ve İspanyol El Pais gazeteleriyle Alman Der Spigel dergisinde eş zamanlı olarak yayımlanan belgeler, ABD Dışişleri Bakanlığı ile ABD'nin dünyadaki 270 büyükelçiliği ve konsolosluğu arasında 2004'den 2010 yılı Mart ayına kadarki günlük yazışmaları içeriyor. Bu yazışmalarda, yabancı liderlerle, dünyadaki çeşitli tehditlere yönelik değerlendirmeler bulunuyor. BBC / | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Şub. 26, 2011 10:23 pm | |
| HÜKÜMET NEDEN BAŞARISIZ OLDU?
Siz de diğerleri gibi İngilizce konuşabilirsiniz. Nasıl mı ? Tıklayın !
Konu: Toplum kime güveniyor
23.02.2011 11:07
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
AP, Türkiye’de önemli bir anket yaptı. Ankette katılımcılara Türkiye’nin kritik konuları soruldu. Katılımcıların %54’ü Başbakan Erdoğan hakkında olumlu görüş bildirirken, %63’ü üniversitede türbanı savunuyor. Hatta %49’u Kürtler’e daha çok hak verilmesini istiyor. Bu sonuçlar ankete katılanların genel profili hakkında genel bir bilgi veriyor.
Diyeceksiniz ki, bunun neresi başarısızlık?
Şöyle söyleyelim, aynı ankette sorulan, “Türkiye’nin en güvenilir kurumu hangisidir?” sorulan en büyük cevap “ordu” oldu. Hükümet, ordu ile dört yıldır fiili olarak gerilim yaşamasına, birçok komutanın tutuklanmasına rağmen, halkın gözünde en güvenilir kurum gene ordu. Çok değil, daha geçen hafta 163 subayın tutuklanmasına rağmen, halk yine orduyu güvenilir buluyor. Ordunun ardından ise yargı geliyor. Yargıya güvenin yüksek yargıdan kaynaklandığını söylemeye gerek yok. Güven sıralamasında en altta kalan iki kurum ise Cumhurbaşkanlığı ve meclis.
Bir diğer önemli soru ise katılımcıların siyasi görüşlerini açıklamaları durumunda baskıya uğrayacaklarını düşünmeleri. Başbakan’ın, “Düşünceye baskı yok,” dediği şartlarda, anlaşılan kendini destekleyenler gözünde dahi ordunun güvenilirliğini kaybettiremedi. Siyasi baskılar olmadığına da kimseyi inandıramadı.
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Şub. 26, 2011 10:46 pm | |
| ABD Elçiliği AKP seçimi kazansın diye kollarını sıvadı! Sabahattin Önkibar 26 Şubat 2011 Seçim gününe 100 günden fazla zaman var ama ABD daha bugünden düğmeye bastı. Nasıl mı? ABD Ankara Elçiliğini harekete geçirerek! Sefaretin Siyasi İşler Müsteşarlığı birimi faaliyetler yapıyor. Mesela neler mi? TOBB yöneticileri ve iki ilimizin Ticaret-Sanayi Odası başkanları ile bir araya geldiler. Keza AKP’ye sıcak olmaması ile bilinen çok önemli bir işadamı ile İstanbul’da buluştular. Aynı şekilde merkez medya’dan bir patronla yemek yediler. İşin komiği yapılan bu faaliyetleri örtmek için muhalefete mensup milletvekilleriyle de görüşülerek kamufle edilmeye çalışılması! CHP’li Atila Kart görüşülen isimlerden biri. Görüşmeye alınan işadamlarından birine (Bize bunları anlatan) AKP’nin bir dönem kalmasının gerekliliği bizzat müsteşar yardımcısı tarafından açıktan ifade edilmiş. Üstelik bu bakış Başkan Obama öyle düşünüyor diye sunulmuş! Diyeceksiniz ki bu görüşmelerin ne anlamı olabilir? Bugünden muhalefetin para ve medya desteği kökünden kesiliyor ve AKP karşıtı bir rüzgarın esmesinin önüne geçiliyor. Evet Washington için AKP’nin bir dönem daha iktidarda kalması proje ve hedefleri bağlamında olmazsa olmazdır! Mağrip’de yakılan isyan ateşi bütün Arap coğrafyasını sarsın ve İran’a ulaşsın isteyen ABD’nin bu süreçte AKP’yi rol-model olarak elinde tutması ve bölgeye sunması hedefleri bakımından vazgeçilemez bir gerekliliktir ki Tunus’lu Gannuşi bu örnek alma olayını açıktan ifade etmiştir. ABD İslam coğrafyası radikal olup İran’ın güdümüne girmesin diye ılımlı-uyumlu Müslüman toplumunu inşa etmek istiyor ki AKP elindeki modeldir. Sakın, ama ABD elçisi basın özgürlüğü bağlamında AKP’yi eleştirdi demeyin daha önce de yazdık o bir tiyatroydu! Türk toplumundaki Antiamerikancı eğilimleri iyi bilen ABD Sefareti ve AKP işbirliği yaparak yapay bir gerginlik inşa etmiş ve kayıkçı kavgasına tutuşmuşlardır. Görüldüğü gibi seçim sathı mailine tam girilmeden bile ABD kollarını sıvamıştır. CHP’li Atila Kart’ın beyanı ile 500 CIA görevlisinin faaliyet yaptığı Türkiye’de ABD, AKP sonuç alsın yani seçimi açık ara ile kazansın diye gerektiğinde bazı provokasyonlara bile bizzat müracaat edeceğini söylersek herhalde uçuk bir şey söylemiş olmayız! Tablo budur ve muhalefet buna göre bir strateji geliştirip seçime hazırlanmalıdır! Washington AKP’ye açıktan bu denli angaje olmuşken muhalefetin kartını olabildiğince açık oynama zorunluluğu vardır! Evet CHP de MHP de Anadolu’ya ABD’nin AKP’yi niçin ısrarla istediğini bugünden itibaren istisnasız her gün anlatmalı ve toplumu buna inandırmalıdır… Bu yapılmayıp, “Aman ABD süper güç karşımıza almayalım” gibi bir yola girilirse geçmişler ola yani seçim yapılmadan bitmiş olacaktır… ÖNEMLİ NOT: Önceki akşam ATV’de Başbakan’a güya soru soran üç sözde gazeteciden mesleğim adına utandım. Hele kendini liberal ve özgürlükçü diye satan Mehmet Barlas’ın basın özgürlüğü bağlamında tek bir soru sormaması ona yakıştırılan pek çok şeyi hak ettiğini teyid etmiştir.
SERÇEDEN KORKAN Sıra sende! Yazılarımı okuyan ya da Ulusal Kanal’daki Alternatif programımızda bizi izleyen onlarca okuyucu ve seyirci “Aman komplo kurup seni de içeri alırlar dikkatli ol!” diyor.Ben de bana bu ikazı yapanlara ısrarla şu karşılığı veriyorum: Benim kendimle ilgili zerre bir endişem ya da açığım olsa yaşananlara rağmen istisnasız her gün o eleştirileri yapamam! AKP ve Erdoğan’a muhalefete 2002’de Star Grubunda başladım ve sırasıyla Posta gazetesi, Flash TV,Yeniçağ gazetesi, Avrasya TV ve Ulusal Kanal ile sürdürüyorum. O gün bugün aynı çizgideyim.Dolayısı ile kendimden kesin eminim.Eğer evim camdan olsaydı AKP’ye taş atamaz ve derin devletine meydan okuyamazdım.Telefonlarımın dinlendiğini ve bilgisayarımın izlendiğini biliyorum ama umurumda değil zira korkacak, ürkecek bir şeyim yok… Bakın kamuoyu önünde ilan ediyorum: Benim ne evimde ne büromda ne de bilgisayarlarımda yasa ve ahlak dışı zerre bir kayıt ya da belge yoktur ve hiç olmamıştır… Ha birileri yazı ve programlarımdan rahatsız olup baskın yaptırır ve şunlar şunlar evinde, bürosunda ya da bilgisayarında bulundu derlerse buradan ilan ediyorum onları kendileri koymuş ya da koydurmuş olacaklardır… Sakın sakın bu satırları ürkme diye yorumlamayın zira korkan adam 9 yıl aralıksız meydan okuyamaz ve muhalefet yapamaz..Benim yaptığım şayet bir tezgah kurulursa failleri önceden duyurmaktır!
ACELENİZ NEYDİ?!! Evet Ahmet Hakan’a gözdağı verildi! Ahmet Hakan Türkiye’nin en çok tanınan gazetecilerinden biri.Her gün yazıyor ve ekrana çıkıyor yani neredeyse milyonlarca insanın günlük olarak gözetimi altında. Sorarım size böyle birine olmayan bir suç bahane edilerek sabahın 5’inde baskın verilir mi? Neymiş efendim geçmişte Cem Uzan ile ilgili yazı yazmış ve o konuda aranıyor zannedilmiş ama gerçekte aranmıyormuş yani yanlışlıkla göz altına alınmışmış!.. Pes vallahi!Ne yani Ahmet Hakan’a haber gönderseniz karakola ya da savcılığa gelmeyecek miydi? Adam akşam Ankara’da ve ekrandaydı, madem alacaktınız niçin program sonrası değil de sabahın köründe alıyorsunuz? Diyelim otel kaydından öğrendiniz, niçin bir iki saat beklemeyip baskın verdiniz?.. Gerçek belki öyle değil ama ortaya çıkan bu fotoğraftan sonra Ahmet Hakan’a iktidar ve cemaat karşıtı yazılarından ötürü ihtar ve hatta gözdağı verildiği kuşkusu zihinlere yerleşecektir… Peki böyle düşünenler haksız mı olacak?.. Asla!.. Ahmet Hakan dün net olarak ifade etti, jöleli misali korkutmalarla tornistan yapmaz…
YAPILMASI GEREKENLER Rahmetli Türkeş ve cemaatler! AKP’yi iktidardan indirmenin metodu kıbleyi yitirmeden ona az da olsa benzemek ve oradaki seçmeni koparmaktan geçiyor. Buradan hareketle biz MHP’nin CHP’ye doğru değil muhafazakarlığa doğru esnemesi görüşündeyiz.Türkiye’deki bazı cemaatlerin dış dinamiklerle kolkola olduğu vakıadır ancak buna karşın önemli bir İslamcı kesimin milli olduğu da ortadadır.Mesela Süleymancılar, mesela Prof.Dr.Haydar Baş Hoca’nın grubu akla gelen ilk örneklerdir. Keza onlara benzer milli pek çok İslami cemaat var. Buradan hareketle MHP mutlaka ama mutlaka bu gruplarla yakınlaşmalı ve imajındaki muhafazakarlık zaafiyetini tamir etmelidir.Aksi takdirde MHP’nin Erzurum, Malatya,Elazığ, Erzincan, Şanlıurfa benzeri eski muhafazakar kalelerini geri alması mümkün olmayacaktır: Bakın geçmişe rahmetli Türkeş Bey hiçbir komplekse girmeksizin bu kesimlerle yakın ilişkiler içindeydi..Kim Türkeş Bey’in yanlış yaptığını söyleyebilir.MHP milli olan cemaatlerle ilgilenmezse bunların tamamı olmasa da çok önemli bölümü AKP’nin kucağına düşüyor.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Ptsi Şub. 28, 2011 11:54 pm | |
| PROTESTANLIK, KAPİTALİZM VE AKP Siz de diğerleri gibi İngilizce konuşabilirsiniz. Nasıl mı ? Tıklayın ! AKP’nin ekonomik alandaki belki de en büyük başarısı, kapitalizmin doğallaşmasını sağlamak olmuştur. 28.02.2011 22:48 Karakter boyutu : -------------------------------------------------------------------------------- AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldikten sonra 59. Hükümet’in kuruluşu için 18 Mart 2003’de Hükümet Programı Hakkında TBMM Genel Kurulunda yaptığı Ak Parti Siyasal kimliğini Muhafazakar Demokrat Olarak tanımlamaktadır. Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Siyasetimiz-Konuşmalar, Ankara 2004, s. 10-14. AKP’nin ekonomik alandaki belki de en büyük başarısı, kapitalizmin doğallaşmasını sağlamak olmuştur. AKP, kadrolarıyla ve misyonuyla, Türkiye’de 1980’lerden sonra kapitalizme karşı en önemli direniş noktalarından biri olan İslamcılığın sistem tarafından emilmesini sağladı. AKP iktidarı, sadece kapitalizmi değil, neoliberal projeleri de kitlelere sunmuş ve aklı başında her Müslüman’ın bunları savunması gerektiğinin altını çizmiştir. Muhafazakar bir partinin iktidarda olması, yurt dışındaki İslami sermaye için de önemli bir kapı aralamaktadır. Her ne kadar “sermayenin renklere boyanmasını” doğru bulmayan dönemin devlet bakanı Ali Babacan iddiaları reddetse de, Middle East Quarterly dergisinde araştırmacı Michael Rubin’in yayımladığı bir makaleye göre, Türkiye’de İslami sermayenin yayılışı, AKP ile bağlantılı bir şekilde artmış ve AKP İslamcı sermayenin merkezi haline gelmiştir. Michael Rubin, Green Money, Islamist Politics in Turkey, Middle East Quarterly, p. 13-23. http://www.aei.org/article/22013AK Parti Siyaset Akademisi Ders Notları, Ömer Çaha, Ar-ge Başkanlığı, Çankaya/Ankara, Aralık-2009 AKP’nin ülkemizdeki büyük çoğunluğu müslüman olan toplumumuza biçtiği İslam modeli “Protestanlaştırılmış İslam” modelidir. Bu modelin meşruluğunu savunduğu en önemli husus ise AKP’nin Siyaset Akademisi Ders Notlarının 80.nci sayfasında Kapitalizmin en önemli dinamik taşı olan Protestanlık şöyle anlatılmaktadır; Martin Luther, aynı zamanda Katolik Kilisesi’nin geliştirmiş olduğu lüks yaşam tarzını da sert biçimde eleştirir ve Alman halkının bu kadar varlık içinde yüzen bir kuruma yardım etmemesini önerir. Luther, Hıristiyanlığın sade, yalın ve mütevazı bir yaşam biçimi olduğunu savunmuştur. Peki o yüzden mi Kapitalizm Protestanlığın etkisinde gelişti ve yaygınlaştı? AKP’nin Ders notlarında Luther’in Hıristiyanlığın sade, yalın ve mütevazi olduğu sözleri söylediğine dair hangi kaynakta yazdığı dipnot olarak belirtilmemiş. Luther’in böyle bir söz söylediği bile meçhuldür. Notlarda Luther’e atfedilen bu sözler zaten Luther’in kendi düşünce ve Protestanlığın mantığına uymamaktadır. Bu sözler ders notlarına yanlış mı yazıldı yoksa kasıtlı mı yazıldı? İkincisi Protestanlıkta sadelik ve mütevazilik yoktur aksine Protestanlıkta “Kişinin ödevi dünya nimetlerinden faydalanmak ve zenginliğini olabildiğince artırmak ve servetini sınırsızca biriktirmektir.” Kapitalistleşmeyi yaratan en önemli etki Protestan inancının değerleridir. Çünkü Protestanlık, kapitalizmi doğuracak rasyonalizme sahiptir. Diğer toplumlarda kapitalizmin ortaya çıkmamasının nedenlerinden birisi de, o toplumların kültürlerinde ya da dinlerinde “çok kazanma” etiğinin olmamasıdır. Max Weber’in meşhur tezine göre; önceleri İncil’de geçen “ona yeter” ifadesinden hareketle daha az çalışmayı daha çok kazanmaktan cazip gören bir anlayış hakimken, Protestanlık meseleye farklı bir bakış getirmiştir. Bireylerin kendileri için değil, başkaları için çalışmak zorunda olduklarını savunan Luther’e göre çalışmamak Tanrı katında haksız, bencil, dünyevi ödevlerden kendini sıyıran ve sevgisiz bir tutumdu. Sonuç olarak Avrupa’da zengin kentlerin çoğu XVI. yüzyılda Protestanlığı kabul etmiş ve zengin zanaatkarlar çoğunlukla Protestanlar arasından çıkmıştır. (Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Ayraç Yayınevi, Ankara 1997, s. 32, 34, 40, 53, 71.) Bu yüzden Protestanlar için meslek sahibi olmak ilahi bir görev olarak görülmektedir. Katoliklerin ve Protestanların genel özellikleri verildikten sonra görülmektedir ki, kapitalizmin Avrupa’da bu kadar kısa sürede kabul görüp gelişmesinin tek sebebi Protestan ahlakıdır. Protestan ahlakı Kapitalizmin ruhunu beslemiş ve güçlenmesini sağlamıştır. Kapitalizm ve bu din zıt uçlarda görünse bile aslında kapitalizmle din bir ilişki içindedir. Alman İktisatçı Prof. Dr. Werner Sombart, Kapitalist ruhunu, Weber’in tersine Yahudilikte aramıştı. Werner Sombart, Yahudiler ve Modern Kapitalizm adlı eserinde püritan ahlakın özünün Yahudi dininden kaynaklandığını, Tevrat’ın ve Yahudilerin kendilerine has karakteristikleri sayesinde kapitalizmin bu kadar gelişme kaydettiğini belirtmektedir. Sombart’a göre kapitalizmi üreten Protestanlık değil, Yahudilik’tir. Sombart, Yahudiliğin izinden Protestanlığın gittiğini söylemektedir. Sombart’a göre kısaca Protestanlık, Püritanizm, Yahudilikten doğmuştur. Sombart Weber’den farklı olarak kapitalizmin doğuşunda ve gelişmesinde Yahudilerin önemli bir yeri olduğunu düşünmektedir. Sombart, Protestanlığın görüşlerinin Yahudi görüşleriyle bağdaştığını ifade etmekte, hatta Yahudi dini, Püritenlikten önce olduğu için Püritenliğinde Yahudilikten geldiğini söylemektedir. (Werner Sombart, Kapitalizm ve Yahudiler, çev. Sabri Gürse, İleri Yayınları, İstanbul 2005, s. 19.) * (Werner Sombart, Kapitalizm Öncesi İktisadi Görüş. Kapitalizm ve Din, M. Özel çev.) M. Özel, 1.Baskı, Alternatif Üniversite, İstanbul 1993, s. 35- 45.) AKP’nin Siyaset Akademisi Ders notlarının 89.ncu sayfasında İslam’daki rasyonalizm ve bireycilik (dinin bireysel olarak yorumlanması anlamında) Katolik hegemonyaya başkaldıran Protestan öncülere ilham kaynağı teşkil etmiştir. Nitekim Calvin “kendisini İsa’dan çok Muhammed’e yakın hissettiğini” İslam’ın bu özelliğinden dolayı ifade etmiştir. AKP’nin Siyaset Akademisi Ders notlarında resmen Protestanlık övülmekte Katolik hristiyanlık ise yerilmektedir. Hatta bu notlardaki bilgiye göre İslam Protestan mezhebinin öncülerine bile ilham kaynağı olmuş. İslam ile Protestanlığı hangi noktada bu kadar yakın görüyorlar? Weber’e göre Kapitalizm, Protestanlık sayesinde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Çünkü Protestanlık kapitalist, Katoliklik antikapitalist bir yapıya sahiptir. Bu notlardaki yorumu irdelersek İslam, Protestanlığın öncülerine yani Kapitalizme mi ilham kaynağı oldu diyeceğiz ? Tabiki hayır..28.11.2010’da Odatv’de yayınladığım (Yahudi İslamcılar) yazımda da bunları belirtmiştim. AKP’nin Siyaset Akademisi notlarına bakarsak İslama en yakın Hıristiyan mezhebi Protestanlık.. Çünkü onlara göre Katoliklik öbür dünyacı ve dünya nimetlerinden vazgeçmiş ahiretçi bir yapısı var. Ama Protestanlık çalışmayı ibadetten üsttün tutmuş, zengin olmayı, dünya nimetlerinden ve zenginliklerinden faydalanmayı amaç edinmiş kapitalist bir yapısı olduğu için AKP’de tabi ki Protestanlığı el üstünde tutacaktır. Çünkü Protestanlığın bütün doktrinleri AKP’ye ve AKP’lilerin zihniyetine uymaktadır. Zaten bu uyuşma vesilesiyledir ki AKP siyaset akademisi ders notlarında Protestanlık el üstünde tutulurken, Katoliklik basit sıradan, bağnaz, öbür dünyacı bir mezhep gibi tasvir ediliyor. Sonuçta AKP’de kapitalist, Protestanlıkta… AKP pratik yaşamda Protestanlığın bütün doktrinlerini uygulamaktadır. Yani Werner Sombart’ın Kapitalizm ve Yahudiler isimli kitabından “Yahudiler” ismini, Max Weber’inde Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı kitabı içerisinde yazan “Protestan” isimlerini çıkarın ve AKP (AK Parti) yazın ve bu iki eseri de bu şekilde okuyun AKP’nin Kapitalist yapısını ve mantığını daha iyi anlayacaksınız. AKP’nin Siyaset Akademisi Ders notlarının 86.ncı sayfasında ise İslam’da reform yapılamadığı için modern dünya ile kriz içinde olduğu şöyle açıklanmaktadır; Hıristiyanlık on altıncı yüzyıldan itibaren Protestanlık aracılığıyla modern toplumun bireycilik özelliğini kazanarak modern yaşama ayak uydururken, İslam bu konuda gerçekte kendi Rönesans ve Reformunu yapamadığı için modernleşme ile uyumu konusunda ciddi bir kriz içinde bulunmaktadır. Şimdi soruyoruz AKP’ye.. İslam’ın modern olmak için reforma mı ihtiyacı var? İslam’da reform olamayacağını bilmiyor mu AKP ve AKP zihniyetleri. Katolikliğin ve İslam’ın, modernliği yakalayabilmek için reform mu yapmaları gerekmektedir.? Bu yazıdan şunları çıkaracak olursak Katoliklik ve İslam modern çağın gerisinde kalmış, Protestanlık ise rönesans ve reform sayesinde modern dünyayı yakalamıştır. Modernlik maskesi altında İslam ve Katoliklik bir gereksinim uğruna yerilmiş, Protestanlık ise övülerek örnek gösterilmiştir. İslam’a inanan bir çoğunluk kesimin üyesi olan AKP, toplumu psikolojik anlamda İslam’da reform’un olması gerektiğine mi inandırmaya çalışıyor ? Bu notlarda yazan yazılar başlı başına bir çelişkidir. Bu notlarda yazan yazılar aslında AKP’nin zihniyetini de ortaya koyuyor. Bu notları analiz edecek olursak AKP Protestan bir zihniyete sahiptir. Burada İslam’dan daha çok Protestanlığa atıf yapılıyor ve Protestanlığın ve Kapitalizmin en büyük rakibi Katoliklik ise yerden yere vuruluyor. AKP VE KAPİTALİSTLEŞME Hz. Peygamber, peygamberliğinin yanında dünyevi yönleri bulunan devlet başkanlığı, komutanlık, hakimlik, muallimlik görevlerini yapmasına rağmen şaşalı ve debdebeli bir hayat sürmemiş, israf ve lüksden uzak, sade ve mütevazi bir yaşantıyı tercih ederek ümmetine örnek olmuştu. İslam’da üretimin ihtiyaç duyulan sahalardan başka yöne kaydırılması, lüks tüketim maddelerinin üretimine yatırım yapılması, kaynak israfı olarak değerlendirilmiş, uygun görülmemiştir. İktisatçı Abdurrrahman el-Maliki’ye göre; İslam, tespit etmiş olduğu Hukuki düzenlemelere uymayan anonim şirketlerin kuruluşunu kabul etmemektedir. Tröst ve kartel amaçlı birçok anonim şirketin tek çatı altında bir araya getirilmesini de yasaklamıştır. Çünkü İslam’a göre şirketler, vakıf ve vasiyet gibi münferit bir irade türünden bir işlem değil, alışveriş ve icare gibi akitler gurubundandır. Bunun için şirkette, şirket ortaklarının doğrudan doğruya, bizzat şirketin işleyişinde yer almaları (Muşareke akdi) veya doğrudan doğruya bedenen şirkete ortak olan kimse ile mallarını ortak kılmaları (Mudarebe akdi) gerekir. Bu tür bir ortaklık ise tabiatı icabı büyük miktarda sermaye birikimine imkan tanımaz. Bu nedenle İslam’daki şirket hükümlerine göre kurulan bir şirket, büyük fabrikalar kurabilecek devasa sermaye birikimine imkan tanımadığı için bu güç ancak devlette bulunacaktır. Abdurrahman El-Maliki, İdeal Ekonomi Politikası, Türkçesi: Muhammet Hanifi Yağmur, Ta-Ha Yayınları, Ankara 1997, s. 111-112. AKP iktidarı ile hızla yükselişe geçen, İslami pop ya da hip hop albümleri, İslami oyuncaklar, İslami bale gösterileri gibi dinin gereklerine uygun ürün ve hizmetlerle tüketicinin karşısına çıkan firmalar, İslami kesimin tüketim anlayışını değiştirmiş, kapitalist sisteme katılmaları oranında bu anlayışın yerleşmesine sebep olmuşlardır. Kapitalizmin sunduğu her türlü ürün ve hizmete “İslami” bir kılıf uydurularak bunlara ahlaki bir boyut kazandırılmış, tüketimin sadelik ve ılımlılık anlayışından lükse doğru yön değiştirmesi sağlanmıştır. “Bir lokma, bir hırka” anlayışının “Bin lokma, bin hırka”ya dönüşümü lüks otomobiller, lüks evler, beş yıldızlı oteller, moda defileleri ya da lüks davetlerle somuta indirgenmektedir. Türban tamamen modaya tabidir. Baskın Oran ve Elçin Aktoprak, Radikal, 14.06.2006 AKP ile siyasal alanda merkeze taşınan İslamcı kesimin eşleri, tesettür giyimin yayılmasına ve farklılaşmasına öncü olmuş, düzenlenen lüks düğünler ve davetlerle abiyeler, İslami modanın önemli bir parçası haline gelmiştir. Dolayısıyla İslamcı kesimin yaşam tarzlarındaki değişiklikler bir yandan İslami modanın çıkış noktasını oluştururken, diğer yandan da bu moda aracılığıyla süreklilik kazanmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın ve Abdullah Gül’ün kızlarının zengin, pahalı, düğünleri, düğünlerden sonra kaldıkları ve dünyanın en romantik otelleri arasında gösterilen mekanlar, Emine Erdoğan’ın İslamcı kesim tarafından takip edilen giysi modası, Hayrunisa Gül’ün Cumhurbaşkanı eşi olma yolunda türbanının modernleştirilme girişimleri, tüketimdeki değişimler için birer örnektir. İslamcı kesim, kapitalist sistemin içine girdikçe tüketim kültürünü değiştirmekte, para ile ilişkileri ölçüsünde tüketim kalıplarını lükse yönlendirmekteler. Bu ise, “kazandıklarını yoksullara dağıtma” şeklinde bir durum misyonlarına ters düşmektedir. Her ne kadar kapitalizmin tüketim çılgınlığı İslam’ın sadeliğinin karşısında yer alsa da, kapitalist sisteme ayak uyduran İslamcılar bunun farkında değil gibi görünmektedirler. Birtakım İslamcılar o kadar ileri gittiler ki, "Hz. Muhammed zamanımızda yaşasaydı en lüks jipe binerdi" diyecek kadar zıvanadan çıktılar. Türkiye'deki genel çılgınlıktan, islami kesim de payını almıştır. Müslümanlar Ümmet şuurunu yitirmişler, cemaat asabiyeti bataklığına batmıştır.Eline para geçen kesim lüks, israf, sefahat deryasına gark olmuştur. M. Şevket Eygi, Çılgın Toplum, 08. Aralık 2009, Milli Gazete AKP’li zengin işadamlarının karinesini, hükümet döneminde sermayelerinin nasıl büyüdüğünü ve ekonomideki payını Capital Dergisi 1 Şubat 2008 tarihli sayısında şöyle anlatılmaktadır; Son dönemde bazı gruplar “hızlı büyüme” tempolarıyla dikkat çekiyorlar. Yaptıkları yatırımlar, girdikleri yeni alanlar ve kurdukları başarılı ortaklıklarla yüzde 500’lere varan büyüme rakamları yakalayanlar var. Pek çoğu yeni dönemde yakaladıkları fırsatlarla sıklet değiştirip holdingleştiler. Capital Dergisi, Özlem Aydın, Yeni dönemin en hızlıları, 1 Şubat 2008 http://www.capital.com.tr/son-donemde-bazi-gruplar-%E2%80%9Chizli-buyume%E2%80%9D-tempolariyla-dikkat-cekiyorlar-yaptiklari-yatirimlar-girdikleri-yeni-alanlar-ve-kurduklari-basarili-ortakliklarla-yuzde-500lere-varan-buyume-rakamlari-yak-haberler/19976.aspxEskiden aynı anlama gelen kimi kavramlar da birbirinden farklılaşır: din ve ahlak, siyaset ve siyasetçi, Türk ve Müslüman. Artık din yorumlanmaktadır: "Bu İslami değil, ama sanırım yapılabilir". Zaten bütün olay da budur. Bu, Türkiye Sünniliğinin Protestanlaşmasının başlamasıdır. Bu, her açıdan 'gözlere atlayan' bir durumdur ve dış politikada da tekrarlanır: AKP, geçmiş bütün partilerden daha fazla ABD ve IMF'ye yakındır. Baskın Oran ve Elçin Aktoprak, Radikal, 14.06.2006 Utah Üniversitesi'nden Profesör Hakan Yavuz, Türkiye'nin geçirdiği dönüşümü 'Türkiye'de İslami kesim Protestanlaşıyor ve İslamsız bir İslam oluşuyor' şeklinde yorumlamakta ve şunları eklemektedir; Laik kesim, İslamsız modernleşme istiyor ve dini, modernleşmenin karşıtı olarak algılıyor. Bunun karşısında ise, İslam'la beraber modernleşme isteyen ikinci bir kesim var. Ana tartışma bu. Eskiden, 'Modernite İslamsız olmalı' diyenler hakimdi. Şimdi ise, 'Modernite İslam'la beraber gitmeli' diyenler. Hatta modernitenin ihtiyaçlarına göre 'İslam yeniden yorumlanmalı' diyenler de var. Yani, bugün Türkiye'de bir Protestan İslam'ı oluşuyor. Bu fay hattının bir sosyolojik derinliği yok. İslami kesim gittikçe Protestanlaşıyor. (Şenay Yıldız’ın Röportajı, Türkiyede kaybeden Gülen Cemaati, 25 Temmuz 2010 - Akşam ) İslamiyet’te özel mülkiyet hakkı tanınmaktadır. Ancak, bu hakkın, milli gelirin bölüşümünde adil bir dağılıma götürülmesi de esastır. İslam, sebepsiz zenginleşmeyi, adaletsiz gelir dağılımını ve zengin ile fakir arasındaki uçurumu kabul etmemektedir. Hz.Peygamber, peygamberliğinin yanında dünyevi yönleri bulunan devlet başkanlığı, komutanlık, hakimlik, muallimlik görevlerini yapmasına rağmen şaşalı ve depdebeli bir hayat sürmemiş, israf ve lüksden uzak, sade ve mütevazi bir yaşantıyı tercih ederek ümmetine örnek olmuştu. Fakat AKP ve çevresinin bugün müslümanlara örnek olduğu yaşam kapitalist protestan ahlakına dayalı bir firavunun zenginliğine dayanan bir lüks yaşam tarzıdır. Bununda İslamla alakası yoktur. Yahudilik ve Protestanlığın Ortak Noktaları Her iki dinin mensuplarıda aynı kitabı (Tevrat)’ı okurlar. Yahudiler sadece Tevrat’a, Protestanlar hem Tevrat’a hemde İncil’e inanırlar. Protestanların okuduğu (Kitab-ı Mukaddes) bütünlüğü adı altında ele alınmıştır. Protestanlar inanç konusunda Tevratik yanları daha ağır basmaktadır. Protestanların ve Yahudilerin faize bakış açıları aynıdır. Her ikiside faizi kabul eder, meşru görürler. Çünki faiz (Tora) Tevrat’ta şöyle emredilmektedir ; Kardeşine ister para faizi, ister yiyecek faizi olsun, faiz alınan başka herhangi bir şeyin faizi olsun faiz vermeyeceksiniz. Yabancıya faiz verebilirsin, ama kardeşine faiz veremezsin. (Tora/Devarim, Ki Tetse, Bap. 23/20-21) Yasanın Tekrarı, 23/19-20. Bu sebeple Protestanlığın, Kalvinizmin ve Yahudiliğin kesiştiği en önemli ortak noktalarından biriside faiz vermek ve faizin meşru olduğunun kabul edilmesidir. Bu yüzden Kapitalizmin doğduğu geliştiği ülkeler Katolik değil, hep Protestan olan ABD, İngiltere, Almanya, vb. diğer ülkelerdir. Protestanlar Tevrat’a göre İsrailoğullarının seçilmiş kavim olduklarını kabul ederler. Zira Tevrat’ta İsrailoğullarının Tanrı tarafından seçilmiş kavim oldukları şöyle vurgulanır; Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halklar arasından sizi seçti. (Tora, Devarim Bap. 7/6-7 “Tesniye & Yasanın Tekrarı”) Sizin Tanrınız olacağım. Sizde benim halkım olacaksınız. (Tora, Vayikra, Behukotay Bap. 26/12 “Levililer”) Bana bütün kavimlerden has kavim olacaksınız ve siz bana kahinler ve mukaddes millet olacaksınız. (Tora, Şemot Bap. 19/6 “Çıkış”) Siz İlahlarsınız ve hepiniz, yüceler yücesinin oğullarısınız. Kalk ey Allah yeryüzüne hükmet. Çünkü bütün uluslar senindir. (Mezmurlar 82/6-8) Evanjelik sözcüğü ise daha çok Protestan Kilisesi'nin muhafazakar kesimini nitelemek için kullanılır. Evanjelikler, ABD'yi kuran ve tutuculuğuyla bilinen Protestan mezhebi Püritenler'in devamıdır. Evanjelizm merkezli bu akımın mensuplarına ve zamanla liberal Protestanlar haricindeki tüm Protestanlara Evanjelik denmeye başlanmıştır. Amerikan halkının büyük çoğunluğu Hıristiyan olup, bunlar arasında da kalabalık grubu Evanjelistler oluşturmaktadır. Protestanlar ve Protestanlığın diğer bir kolu olan Evanjelistler Tanrı’nın Tevrat’ta İsrailoğullarına vermiş olduğu bu seçilmişliği ve ayrıcalığı çok kutsal görürler. Bu yüzden Yahudiler’e maddi manevi siyasette ve her alanda destek verirler. Hatta Amerika’da Hıristiyan sağın, Amerikan dış politikasında özellikle bir alanda büyük bir ağırlığı vardır. Çünkü dini inançlarından dolayı Evanjelistler arasında Hıristiyan Siyonistler olarak adlandırılan grup, ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasında İsrail’i ve Yahudileri merkeze alan bir politika takip etmesini istemektedirler. Hıristiyan Siyonistlerin, İsrail ve dolayısıyla Orta Doğu algılaması, Eski Ahit (Tevrat)’a göre belirlenmektedir. Sam Harris, The End of Faith: Religion, Terror and The Future of Reason, W. W. Norton & Company, New York 2005, p. 153. Amerika’nın önemli isimlerinden Hristiyan Siyonizminin ateşli savunucularından Thomas Road Protestan kilisesinin papazı Jerry Lamon Falwell, İsrail’e desteğini her fırsatta belirmiştir. Hatta İsrail’in akıbetini Hristiyanlığın akıbeti ile bir tutarak “Teolojik açıdan bir Hıristiyan, İsrail’i desteklemek zorundadır. Şayet İsrail’i koruyamazsak Tanrı nezdindeki itibarımızı kaybederiz. Grace Hallsell, Tanrıyı Kıyamete Zorlamak, Çev. Mustafa Acar-Hüsnü Özmen, Kim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 114. Evanjelistler dayandırdıkları bu inanışlarından dolayı İsrail’e sonsuz destek vermekteler, hatta İsrail’i bazen yeteri kadar dini davranmadığından dolayı suçlamaktadırlar. ABD’nin de İsrail’i koşulsuz desteklemeleri için lobi yapmaktadırlar. Bugün Evanjelistler ABD’de bir anlamda “Yahudi’den daha çok Yahudi” olarak hareket etmektedirler. Bundan dolayı, İsrail’in ABD’deki en büyük destekçileri konumunda yer almaktadırlar. (Mary Jayne McKay, Zion’s Christian Soldiers, CBSNews June 8, 2003) http://www.cbsnews.com/stories/2002/10/03/60minutes/main524268.shtmlMesih’in gelişini İsrail’e ve Yahudilere bağladıkları için Evanjelistler, Orta Doğu algılamalarının temeline İsrail’i yerleştirmekteler ve Mesih’in gelişinin birinci şartı olarak, Yahudilerin Filistin topraklarına dönmelerini, ikinci şart olarak ise, burada bir Yahudi devletinin kurulmasını görmektedirler. Bugün itibariyle, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızlı bir şekilde Yahudilerin Filistin’de toplanmasını ve Yahudilerin 1948 yılında İsrail Devleti’ni kurmalarını kutsal metinlere bağlayarak Eski Ahit’in kehanetinin bir sonucu olarak yorumlamaktadırlar. Evanjelistlre göre, önemli olan her ne şekilde olursa olsun Tanrı’nın kutsal planı”nın işlemesidir. Nuh GÖNÜLTAŞ: Bush ve Evanjelizmin Mesih Planı, Q-Matris Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2003, s. 18. Dini inançlarından dolayı Evanjelistler, geçmişte olduğu gibi bugün de İsrail’in genişleme yolundaki her politikasını desteklemektedirler. Hatta İsrail’i daha hızlı davranması için teşvik etmektedirler. Birçok kişi, Büyük İsrail’i yaratma çabalarını desteklemekte ve aktif biçimde bu hedef doğrultusunda çalışmaktadır. Bundan dolayı Amerikalı Hıristiyan Siyonistler, başta İsrail’e göç ve yeni yerleşim yerlerinin açılması olmak üzere, İsrail’e siyasi ve ekonomik bakımdan destek vermektedirler. Ingmar Karlsson, Din, Terör ve Hoşgörü, Çev. Turhan Kayaoğlu, Homer Kitabevi, İstanbul 2005. s. 55. Yani Amerika’da Yahudi lobisinin seçtiği bir başkan adayı olmasın, başkan adayı yahudi asıllıda olmasın, başkan adayı İsrail ve Yahudi lobileriyle ilişkiside olmadığını farzedin fakat o devletin ve başkan adayının Protestan olması İsrailin çıkarlarını koruması ve desteklemesi açısından yeterli bir nedendir. Çünki o başkan böyle bir vazifeyi, gerekliliği ve meşrutiyeti inançları doğrultusunda Tevrat’tan almış olacaktır. Yani Amerika’da Yahudi lobisi olmasa bile, Siyonist lobiler olmasa bile, masonizm olmasa bile sistemin Protestan oluşu yahudilerin ve İsrail devletinin korunup kollanması ve desteklenmesi için yeterli bir nedendir. İşte Amerika’daki ve Protestan Avrupadaki Judaist sistem budur. Nitekim bu benzetmeye uyan bir ayet Tevrat’ta Yeşaya bölümünde Yahudilere şöyle bildirilmiştir; Yabancılar senin surlarını onaracak, Kralları sana hizmet edecek, Çünkü sana kulluk etmeyen ulus yada krallık yok olacak. Uluslar ve krallar bir anne gibi seni emzirecekler. (Tevrat-Yeşaya Bap. 60 / 10.12.16) Evangelist Hıristiyanlar İncil ve Tevrat’daki ayetleri ABD siyasetine yansıtarak, ABD üzerinden de tüm dünyaya yön vermeyi hedeflemektedirler. Tevrat ve İncil'de geçen Ahir zamandaki Mesih, Deccal ve Büyük Savaş (Armagedon) gibi olayları kendilerine göre yorumlayarak; kendilerini Mesih'in taraftarları (iyiler), Müslümanları ise Deccal'in taraftarları (kötüler) olarak görürler. Bundan hareketle kıyameti hızlandırmak, kendi lehlerine çevirmek için ellerinden geleni yapmaları gerektiğine inanan Evangelistler, bu büyük savaşta güç birliği için Yahudilerle iş birliğini zorunlu görmektedirler. Armagedon deyimini ilk olarak kullanan Amerikan Başkanı Ronald Reagan'dı. Kendisi de bir Evangelist olan Reagan, "Armagedon'a hazırlanmamız gerekir" ifadesini kullanmıştı. Baba Bush'un Körfez savaşıyla Yeni Dünya Düzeni, oğul Bush'un 11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kavramlarını öne çıkarmalarının, içinde bulundukları örgütün hedefleriyle doğrudan irtibatlı olduğu belirtiliyor. Son yıllarda gelişen 11 Eylül provakasyonunun ardından özellikle bütün İslam Coğrafyasını (Büyük Ortadoğu'yu) hedef alan ABD'nin saldırgan politikaları da bu tesbitin tamamen doğru olduğunu gösteriyor. Amerika'nın Evangelist-Hristiyan yönetimi tarafından, önce Afganistan'da başlatılan ve Irak'ın işgali ile uygulaması devam eden bu politikaya, İsrail de Filistin'deki katliamlarını yoğunlaştırarak eşlik etmektedir. Hristiyan Amerikan sağı Kıyamete göre hazırlanmış bir dış politikaya sahiptir. Armegedon kelimesini Amerikan Başkanı Ronald Reagan 1984 seçimlerinde ABC televizyonunda özel bir programda seçim tartışmalarında muhabirin sorusu üzerine şu sözleri söyledi; Muhabir : Sizin bir çeşit Armagedon’a doğru gittiğinize inandığımızı biliyoruz. Şuan belkide bir çeşit nükleer Armagedona gittiğimize inanıyormusunuz ? Regan : İncil’de bize gelecekle ilgili bildirilen haberlerdeki (ahir zaman) Armagedon’un alametleri geçtiğimiz yıllarda gerçekleşti. Geçtiğimiz on yıldan fazla bir zaman zarfında Teologlar bildirilen haberlerin bir araya geldiğinde bunun doğru olduğuna İncil’deki ahir zaman alametlerinin gerçekleştiğine inanıyorlar. O dönem Reagan’ın bu konşmaları Amerika’nın ünlü Time Dergisinde Armagedon ve Ahir Zaman isimli yazıya konu olmuştu. Reagan katıldığı birçok toplantıda Amerikan politikalarının Armagedona göre yönlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Reagan’a göre İncildeki kehanetler birebir gerçekleşecektir. By Richard N. Ostling; Michael P. Harris; James Castelli, Religion: Armageddon and the End Times, Time - Nov. 05. 1984 http://www.time.com/time/magazine/article/0,9171,954482,00.html Herşeye gücü yeten Egemen Tanrı’nın büyük gününde olacak savaş için, tüm yeryüzü hükümranlarını bir araya toplamak amacıyla onlara gitmekteler. Tanrı, Yeryüzü hükümranlarını İbranice; Armagedon denen yerde bir araya topladı. ( İncil / Vahiy – 16:15 ) Evanjelistler Hz. İsa’nın İsrail’de son bir kutsal savaşı yönetmek üzere geri döneceğine inanıyor. Bu savaş Armagedon savaşıdır. Armagedon Kıyamet'e yakın meydana geleceğine inanılan korkunç bir felaketin adıdır. Kelime, İbranice Megiddo Tepesi manasına gelen Har Megido'dan geliyor. Megiddo, Kutsal Kudüs topraklarında yer alan ve üzerinde eski zamanlarda büyük savaşların cereyan ettiği derin bir ovanın adıdır. Armagedon. ‘Megiddo Dağları’ (Karmel olabilir). Yahuda kralı Yoşiya bu kent yakınlarında, İ.Ö. 609’da Mısır Firavunu Neko’nun ordusu tarafından yenilgiye uğradı, yaşamını yitirdi. (bkz. II.Krallar 23:29,30; II.Tarihler 35:20-25; Yeremya 22:10; bölüm 46; Yeremya’nın Ağıtları 4:20 Onlara göre Kudüs ahir zamanda milletler için dehşet verici bir yer olacak. Bu diğer milletler için değil, Museviler içinde dehşetli bir yer olacaktır. Kudüs insan ırkının kırdırılacağı bir yer olacak. Museviler Hz.İsa’yı kabul etmeleriyle Museviliğinde sona ereceğine inanıyorlar. Evanjelistler bir barış süreci istemiyorlar. Onlar müslümanların museviler tarafından oradan çıkartılmalarını, sonra Musevilerin orada Süleyman Tapınağını yeniden inşa etmelerini ve Hz. İsa’nın gelmesini ve herkesi yenmesini istiyorlar. Kitabı Mukaddes İsrail’in Arap komşularıyla 7 yıllık bir barış anlaşması imzalamaya zorlanacağını söylüyor. Ve Evanjelistlere göre Sahte Mesih yani Deccal bu anlaşmayı hazırlayacak. İnşa ettirdiği Tapınağa yerleşecek ve orada Allah (haşa) olduğunu ilan edecek. O zaman Museviler onun beklenen mesih olmadığını anlayacaklar. Sonra ise herşey kötü olacak. Ve birçok hristiyanın anladığı gibi buda Armegedon’a sebep olacaktır. Kurulacak olan krallığın merkezi Kudüs olacak ve bu krallık Yahudiler tarafından yönetilecek. Bu Yahudiler Mesih’e bağlanacaklar ya da Hıristiyanlığa dönüş yapacaklar. Bu inanışlarından dolayı, Evanjelist Hıristiyanlar Mesih’in gelişini hızlandırmak için çalışmakla kendilerini dinen yükümlü hissetmektedirler. Bu durumu Grace Hallsell ironik bir şekilde “Tanrıyı kıyamete zorlamak” diye tanımlamıştır. Grace Hallsell, Tanrıyı Kıyamete Zorlamak Armageddon, Hristiyan Kıyametçiliği ve İsrail, Çev. Hüsnü Özmen- Mustafa Acar, Kim Yayınları, İstanbul 2003, s. 22-25. Amerika 1980’lerde Armageddon senaryolarına başladı.. Bugün Kuzey Irak Kürt devleti’nin yapılanması sürecinde Kürt vatandaşlarımızıda Armagedon sürecine hazırlamaktadırlar. Çünkü Armegedon savaşının gerçekleşeceği coğrafya Kürt vatandaşların yaşadığı Mezopotamya ve Kudüs eksenli bir bölgedir. Armagedon sürecinde Evanjelist Amerika’ya düşman olan Kürtler seküler kürtler değil müslüman kürtler olacaktır. Çünki Armagedonda Amerikalı Evanjelizmin düşmanı mezopotamyada müslümanlar olacaktır. İşte bu müslümanlar içerisinde Kürtlerde bulunmaktadırlar. Başbakan Tayyip Erdoğan bu planı bildiği içinmi Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanıyım diyordu. Lakin Evanjeliklerin planladığı Büyük Ortadoğu Projesi karanlık bir şer projesidir. Peki başbakan böyle bir projeyi bildiği içinmi Büyük Orta Doğu projesinin eşbakanlığını yapmaktadır. ? Yoksa başbakanın armegedondan ve evanjeliklerin planlarından haberi yokmu ? AKP’nin Amerika-Irak savaşında Amerika’ya olan tutumuda desteklekleyici nitelikteydi. Keman Unakıtan : Tezkereyi çıkarmak bizim misyonumuz..diyordu.. O dönem dışişleri bakanı Abdullah Gül ise işgale yapılan ortaklığı şöyle nitelendirmişti; Biz ABD-İsrail ve ingiltere’den oluşan savaş ittifakının parçasıyız. Sözlerini vurgulamıştı. Başbakan Tayyip Erdoğan ise ABD’ye mektubunda şu sözleri yazıyordu : Kahraman Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ediyorum.. Sonra Hristiyan Siyonistlerden bahsediyoruzda peki bu literatüre “İslamcı Siyonistler” ismini yerleştirebilirmiyiz. İslamcı siyonistler kimler ? İslamcılık etiketi altında Siyonizmin çıkarlarını bilinçli yada bilinçsiz savunan ve hizmet edenler. Aslında İslami değerleri ve müslümanların çıkarlarını savunduğuna inanan bu kesim farkında olmadan siyonizmin çıkarlarını savunmaktadırlar. Siyonizme karşılar, İsraile karşılar fakat farkında olmadan yada bilinçli bir şekilde İsrailin ve siyonizmin çıkarlarını dasavunuyorlar. Faaliyetleri ile bir nevi İslama ve müslümanlara hizmet ettiklerini sanıyorlar fakat faaliyetleri daha çok İsrail, siyonizm ve evanjelistlerin çıkarlarına yarıyor.. Sekülerizm ve Protestanlık İncil’de yönetime ilişkin geçen diğer bir ayet de Aziz Pavlus’un Romalılara gönderdiği bir mektupta görülmektedir. Aziz Pavlus Romalılara gönderdiği mektubunda tüm yönetimlerin Tanrı’dan olduğunu ve onlara mutlaka itaat edilmesi gerektiğini söyler. İncilde; Bütün yönetimler Allah’tandır. Yöneticiler Allah’ın yeryüzünde görevlendirdiği birer papaz gibidir. Bu bakımdan yöneticilere mutlak şekilde itaat etmelisiniz. Yönetime karşı direnen Allah’a karşı direnmiş olur. İnananlar sadece korkudan dolayı yönetime itaat etmez, aynı zamanda vicdanlarından dolayı da itaat ederler. Yöneticiler Allah’ın elçileri olduğu için onlara ait olanların kendilerine verilmesi gerekir. Her kim ki yönetime karşı direnirse o kötülüklerin en büyüğünü işlemiş ve cezaların en büyüğünü hak etmiştir” (İncil / Romalılar 13: 1-7) Görüldüğü gibi İncil’de yönetime ilişkin ortaya konan anlayış dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması hususudur. Devlet yönetimi nasıl olursa olsun inananların yönetime mutlak olarak itaat etmeleri gerektiği anlayışı vurgulanmıştır. Burada altı çizilmesi gereken husus şudur: İncil’de itaat, yöneticilerin şahsına değil, makamına yöneliktir. Bu bakımdan kötü bir yönetici dahi olsa, makamından dolayı itaati hak eder. Aziz Ambrose, Aziz Gregory ve Aziz Augustine gibi Kilise Babaları, Batı Roma’nın yıkılmasıyla birlikte “iki kılıç” doktrinini geliştirerek, “kilise otoritesi” ile “devlet otoritesi”ni birbirinden ayırmış ve kiliseye itaati, devlete itaatin üzerine çıkarmışlardır. Bu konuda kapsamlı bir felsefe geliştirmiş olan Aziz Augustine’in görüşleri, Orta Çağ boyunca Katolik dünyada geçerli olan ana görüş haline gelmiştir. Agustine göre; seküler devlet otoritesi, diğeri ise Tanrı devleti otoritesidir. Seküler devlet, sadece bu dünyaya hükmederken ve kötülüklerin kaynağı iken, Tanrı devleti iki dünyaya da hükmetmekte ve kurtuluşun kaynağını oluşturmaktadır. Protestanlıkta ise Luther’in seküler yönetime ilişkin görüşleri Yeni Ahit’teki orijiniyle aynı, hatta daha da ileri düzeydedir. Luther’e göre “krallar ve prensler zorunluluktan dolayı birer piskoposturlar.” Bu bakımdan yöneticilere karşı “pasif itaat”i ısrarla savunur. Aziz Pavlus gibi Luther de yöneticilerin kendilerine değil, makamlarına saygı ve itaati önermiştir. İtaat, makama yönelince doğal olarak yöneticinin kişisel özelliklerinin önemi kalmamaktadır. Luther’e göre inanan biri için “başındakine itaatten daha üstün bir değer yoktur. Bu yönüyle seküler devlet, kurtuluşa hizmet etmektedir. Bu bakımdan Luther gibi o da yöneticilere karşı “pasif itaat”i önermektedir. Yöneticiler, kurtuluşu sağlama konusunda Tanrı’nın yer yüzündeki vezirleri gibidirler. The Catolic Encylopedia, Martin Luther, Robert Appleton Company, Newyork 1911, Vol.9, Bib; Gans Henry, p. 112-113. http://www.newadvent.org/cathen/09438b.htmProtestanlığın Avrupa’ya ikinci bir katkısı, seküler düşünceye ve sisteme verdiği destek olmuştur. Kuşkusuz seküler düşünce biçimini geliştiren hareketler Rönesans ve Aydınlanma hareketi içinden doğmuştur. Ancak Protestanların da dünyevi otoriteyi yüceltmesi, ona itaati öngörmesi seküler yapıya hizmet etmiştir. Protestanlığın Avrupa’ya en önemli katkısı ulus devletin gelişmesini kolaylaştırması olmuştur. Protestanlar, her ulusun, Roma Katolik Kilisesiyle bağını kopararak, kendi ulusal kilisesini inşa etmesini savunan görüşleriyle, değişik ulusların Vatikan karşısında hükmü şahsiyet kazanmasına katkıda bulundular. Protestanlığın modern dünyadaki en önemli katkısının dinle devlet arasındaki ilişkinin belirlenmesinde görülmüştür. Protestanlıkla birlikte gelişen sekülerizm veya laiklik dinsel yaşam alanıyla devlet arasına bir ayrılık duvarı koymuştur. The Catholic Encyclopedia, Wilhelm, Joseph. "Protestantism. Vol. 12. New York -Robert Appleton Company, Newyork 1911. p. 22-34. http://www.newadvent.org/cathen/12495a.htmBöylece Protestanlığın mantığına göre seküler devlet istediğini yapacak, protestan kiliseside doğru yada yanlış yönetime itaat edecek ve yönetime hiçbir şekilde karışmayacak. . Katolik Hristiyanlığın ve İslam’ın, Protestanlık ve Yahudiliğe olan Zıt Noktaları Katolik Hristiyanlıkta ve Kuran’da (Bakara Suresi 2/278-279) ayetine göre İslam’da faiz haramdır. Kapitalizmin doğuşu esnasında ekonomik kalkınmaya engel olan Asketizm (Çilecilik)’dir. Katolikteki Asketizm kişiyi dünya hayatından olabildiğince uzaklaştırmaktadır. Bu anlayış öteki dünyalılığı (ahiret)’i en yüksek ideal olarak ortaya koymuş ve taraflarına dünyanın nimetleri karşısında büyük bir umursamazlık içinde olmayı öğütlemiştir. Fakat Protestanlığın Asketizm anlayışında ise Katolik Asketik anlayışa zıt bir durum vardır. Protestanlıkta dünyaya olabildiğince sarılarak, bu dünya için çalışmak esastır. Protestanların dünyevi otoriteyi yüceltmesi, ona itaati öngörmesi seküler yapıya hizmet etmiştir. İslam gerçekte öteki dünya (ahiret) için özlem kaynağı oluşturan bir takım atıfları barındırmakla birlikte, bu dünyayı imar etmeye dönük bir dindir. İslam’da öncelik dünya nimetleri değil ahirettir. Yani Protestanlık ve Yahudilik bu dünyacı, Katoliklik ve İslam öbür dünyacı (ahiret)’çidir. Katoliklikte ve İslam’da sebebsiz zenginleşme yoktur. Bireysel zenginlik yoktur. Fakat Yahudilikte ve Protestanlıkta sebebsiz zenginleşmeye yol gösteren birçok sebeb vardır. En başında faiz konusu gelmektedir. Bireysel zenginlik Tanrı’nın katında kutsal bir olgu addedilir. Katolikler de tüketim konusunda, kültür konusunda, gelenek konusunda Müslümanlara benzerler. Bazı Avrupa ülkelerinde Katolikler davranışları ile sanki isim değiştirmiş Müslümanlar gibi bir yaşam tarzı benimsemişlerdir. İşte bu yaşam tarzı uluslararası kapitalizmin işine gelmez. Onlar için iyi din Protestanlıktır. Yani para kazan ne kadar kazanırsan o kadar iyisin, Hıristiyanlık inancın da bunun bir kenarında dursun. Batı kapitalizmi için Hristiyanlık, Katoliklik ve Ortodoksluk değil, Eski Ahite (Tevrat’ı) kabul etmiş Protestanlıktır. Çünkü Protestan inanç ve felsefe kapitalizmin hizmetindedir. Burada asıl amaç insanları Hıristiyan Ortodoks ya da Katolik yapmak değil, Protestan yapmaktır. Yani Amerikan finans kapitali (mali sermaye) ve onlarla işbirliği içinde olanlar, kapitalin hareket alanını kontrol etmeye çalışıyorlar. Katolizmi, Ortodoksluğu ve İslamı, Amerikan finans kapitalizminin hesaplarına uygun tüketim toplumu yaratma önünde engel görüyorlar. Büyük Ortadoğu Projesi de bu çerçevede düşünülmelidir. Ne diyorlar? demokrasi, serbest pazar.. Ne içindir bu ? Kapitalizmin önünde İslam engel, Katoliklik engel, Ortodoksluk engel. O zaman Türkiye ve Ortadoğuyu Judaizme yakın bir İslamcılıkla, Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerininde Protestanlıkla kontrol etmek lazımdır. Katolik ve Ortodoks hristiyanlığın Armegedon savaşı gibi bir planı ve inancı yoktur. Katolik ve Ortodokslara göre şer güçler müslümanlar değil, sekülerizmdir. Lakin Papa 16. Benedickt sekülerizme (dinsizliğe) karşı dinlerin diyalog kurması gerektiğini bildirmiştir. Barış Öpücüğü, Vatan 30.11.2006 http://haber.gazetevatan.com/Haber/95763/1/Gundemİşte bugün misyonerlik faaliyetlerine dikkat ederseniz, Uzakdoğu ülkeleri, güney kore ve birçok ülke protestan hristiyan misyonerlik faaliyetleri var. Amerikanın planladığı kutsal ittifakta uzakdoğu ülkelerini protestanlaştırmaya çalışıyor. Türkiyede ise misyonerlik faaliyetleri hep protestan hristiyanlık üzerinedir. Türkiyede bunun ilk ayağı Ermenilerle başlanılmıştır. Ermenilerin büyük bir kesimi bugün protestandır. Buda hem ABD’li Evanjelistlerin işine yarıyor hem İsrail’in.. AKP’nin bugün islam coğrafyasına biçtiği İslam modeli protestanlaştırılmış tüketimci bir İslam toplumu modelidir. AKP zihniyetininde bu yolda olduğu artık çok açıktır. Şu ana kadar incelediğimiz kaynaklar ve verileri göz önüne aldığımızda Protestan iş ahlakı, protestan yaşam biçimi, proestan mantığına dayalı bir tüketim kültürü AKP’nin politikacılarında ve politikalarında açıkça görülmektedir. AKP, Amerika’nın şer güçleri ilan ettiği İslam dünyasını gizli totaliterizmle değiştirmeye çalışmaktadır. Bu süreç Amerika’nın istediği bir Armegedon sürecimi olacak yoksa AKP’nin ütopik hayaller üzerine dayalı bir barış sürecimi olacak.. BOP’un eşbaşkanıyım diyen başbakanımızın Armegedon sürecini bilip bilmediğini, biliyorsada neye dayalı bir BOP hayal ettiğini sizin takdirlerinize sunuyorum. Salim MERİÇ Odatv.com | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Mart 04, 2011 10:34 pm | |
| Ricciardone ile AK Parti arasında ittifak anlaşması! 04 Mart 2011 13:11Siyaset 1 yorum1,856 okunmaA A A A A A Bu haberi yazdır Favorilerine Ekle ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, AK Parti Genel Merkezi'nde Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ile görüştü. Ricciardone, ABD siyasetini anlattığını belirtti. Ricciardone, 1 saat 15 dakika süren görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Türkiye'de siyasi partiler arasında ilk olarak AK Parti'yi ziyaret ettiğini kaydeden Ricciardone, ziyaretinin nezaket amaçlı olduğunu ve Çelik ile ''her şeyden bahsettiklerini'' söyledi.
''En yakın temasta, en yakın istişarede kalmak için ittifak ettik'' diyen Ricciardone, ''Çok samimi, faydalı görüşmemiz oldu. Amerikan siyasetini anlattım, gayet güzel bir fikir alışverişi oldu'' diye konuştu.
Ricciardone, gazetecilerin, basın özgürlüğüne ilişkin daha önceki açıklamalarıyla ilgili sorularını ise yanıtsız bıraktı.
| |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Mart 08, 2011 11:50 pm | |
| [img] http://www.hurriyet.com.tr/_np/9644/12859644.jpg[/img][size=24] ABD: İslam’la savaşmıyoruz referansımız Türkiye [/size] Abd Başkanı Barack Obama ise ülkesinin Müslümanlara yaklaşımının düşmanca olmadığını anlatabilmek için Amerikalı Müslümanlara Türkiye’yi referans gösterdi. Başkan Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Denis McDonough, Virginia’da büyük bir Amerikalı Müslüman topluluğa hitaben “İslam’la savaş halinde değiliz. Tam tersine Türkiye’den Endonezya’ya dünyanın her tarafındaki Müslüman çoğunluklu ülkelerle ittifak ve ortaklığımızı güçlendirdik” dedi. Oturumların Amerikalı Müslümanları hedef almadığını belirten McDonough, “ABD’de şiddet yanlısı ekstremizm ve terörizme gelince Müslüman Amerikalılar sorunun değil, çözümün bir parçası” diye konuştu. [color:5f9d=darkred] Aşırılara Mafya muamelesi[/color] Bu arada ABD Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi milletvekili ve İç Güvenlik Komisyonu başkanı Peter King’in önerisiyle yapılacak “Amerikan Müslüman Topluluğu’nda Radikalleşmenin Boyutu ve Cemaatin Buna Cevabı” başlıklı özel oturumlar gerginlik yarattı. King CNN’de yaptığı açıklamada, “New York’ta yaşayan Müslümanlar İslami teröre karşı New York polisi ve FBI ile işbirliğine girmiyor. El Kaide’den etkilenebilecek Müslümanlar tüm ulus için güvenlik tehdidi oluşturuyor. Amerika mafya ile mücadele ederken nasıl ülkede yaşayan İtalyan, İrlanda ve Rus toplumlarını hedef seçip takip ettiyse, İslami teröre karşıda aynı şekilde mücadele etmeliyiz” dedi. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Mart 09, 2011 4:52 pm | |
| AKP'nin ihanetinin büyüklüğü bir kez daha meydana çıkıyor.
İşbirlikçilerini gösterip, "bakın bunlar da müslüman, biz İslam'la savaşıyor olsak, bunlarla ne işimiz our?" diyorlar.
Ne demişti Adıbelli olan: "MÜRTED!"
Dini içten yıkan kâfir! | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Paz Mart 13, 2011 6:47 pm | |
| CIA plazaları askeri tesislerimizin tam ortasında ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ 13 Mart 2011 Ali Serdar Bolat 6 gündür devam eden uluslararası gazetecilik olayını ayrıntıları ile veriyorum:
Tayyip Erdoğan Özel Örgütü ile çalışan 400 CIA ajanı, ofis olarak uluslararası emlak şirketi görünümündeki Regus'un binalarını ve 40 rezidansı kullanıyor. 3 yıldır Türkiye'de olan Regus'un İstanbul ve Ankara'da 4 merkezi var. İstanbul'dakilerin ikisi Maslak'ta, biri Kozyatağı'nda, Ankara'daki ise Armada'da. Müşterilerine "tam gizlilik" garantisi veren Regus, 3-4 dil bilen elemanlara, 7 yıldızlı konaklama altyapısına sahip. Regus, önemli kısmı istihbaratçı olan müşterilerine aylık, haftalık, günlük hatta yarım saatlik kiralama yapıyor. Kozyatağı'ndaki merkezde kimse telefonumuza çıkmadı. Maslak'ta ise sadece santral memuruna ulaşabildik.
Soruyoruz: Otel, motel gibi konaklama tesisleri müşterilerinin isimlerini ulusal bir ağ üzerinden güvenlik kuvvetlerine açık tutarlar. Regus plazalarında ya da rezidanslarında konaklayanların açık kimlikleri ulusal ağa kaydediliyor mu?
Sarı okla gösterilen yer Büyükdere Caddesi Plazalarda yılda ortalama 70 toplantı yapılıyor. Katılanlar kod isim kullanıyor. Girişte kimlik kontrolü yapılmıyor. Emniyet'in bilgisi dışında gerçekleşiyor ve toplantının içeriğine dair resmi kurumlarda bilgi bulunmuyor. İletişim yabancı uydular üzerinden... Plazalarda yoğun iş hacmi bulunmasına rağmen bu CIA şirketlerinin düşük sermayeli olması dikkati çekiyor. Maslak'taki GİZ plazaları Zırhlı Tugay, Harp Akademileri, İl Jandarma Komutanlığı, Ordu Komutanlarının lojmanları ve MİT'in özel misafirhanelerinin tam ortasında. Arkada ise Boğaziçi, Füze Üssü ve SAT komando alanları var.
Defalarca randevu talebinde bulunmamıza ve yayınlarımıza rağmen ortaya çıkmayan ilgililer, muhabirlerimizle görüşmekten de ısrarla kaçındı. Maslak'taki Beybi GİZ Plaza'nın danışmasından geri dönen muhabirlerimizin fotoğraf çekmesi de engellenmeye çalışıldı. Regus Emlakçılık, bu plazanın 25 ve 26. katlarında bulunuyor. Danışmadan telefonla Regus'un sekreteri Aslı Hanım'a bağlandık. "Gazetecilik etiği açısından firmanıza cevap hakkı tanıyoruz. Sadece 2 sorumuzu yanıtlamanızı istiyoruz" dedik. "Şu anda sorularınızı yanıtlayacak yetkili yok" yanıtını aldık. Regus ismi geçen Aydınlık gazetelerini danışmaya bıraktık.
Casusluk faaliyetleri yürüten Avrupa Birliği Türkiye Temsilcisi Karen Fogg da, Aydınlık Dergisi ve Ulusal kanal'ın yayınları üzerine görev süresi bitmeden kaçmak zorunda kalmıştı. Plazalar hakkındaki yayınlar üzerine toplantılar yapıldı, "sükut metodu" uygulanmasına ve üst düzey 2 yöneticinin Türkiye'yi terk etmesine karar verildi. CHP Milletvekilleri konu hakkında Aydınlık'a demeç verdiler:
++++++++++++++++++++++++++
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Mart 15, 2011 11:57 pm | |
| Haçlılarla kol kola girip Müslüman’la savaşmak…
Murat Çabas
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın, dinlerarası diyalog faaliyetlerinin ülkemiz ve milletimiz üzerinde yaptığı tahribatlar konusunda yaptığı uyarılar oldukça önemli… Prof. Dr. Baş, yapılan bu tür bu faaliyetlerle, Türk milletinin milli ve manevi köklerinden koparılmak istendiğini, dışı Müslüman görünümlü ama içi Hıristiyan olan, milletinin tarihine, medeniyetine, kültürüne, inancına, milli değerlerine tamamen yabancılaşan, hem kendisiyle hem de toplumuyla kavgalı hale gelen Türk kimliğinden uzaklaşmış kişiler oluşturulmasının hedeflendiğini vurgulamaktadır. Başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin ikinci hedefi ise kendi kimliğinden koparılan bu insanlardan ABD için, AB için savaşacak, ölecek askerler çıkarmak… Özellikle de Sovyetler Birliği’nin inkırazından sonra Batı ülkelerinin İslam ülkelerini hedef tahtasına oturttuğu gerçeğinden yola çıkarsak, diyalog faaliyetleriyle İslam’dan koparılan kişilerin yine Müslümanlara karşı kullanılacağı gerçeğiyle karşılaşırız. Dinlerarası diyalog, İslam ülkelerinde yaşayan insanları Batıya kul ve köle hale getirirken, kendi milletlerine ve eski dindaşlarına karşı düşman yapmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz, BOP kapsamındaki İslam ülkelerinde yıllardır yaşanan gelişmeler bu dediklerimize en iyi örneklerdir. Rus-Afgan savaşında tek bilek tek yürek halde olan Afganlı Müslümanlar, aynı birlikteliği maalesef ABD işgalinden sonraki süreçte gösterememiştir. Neticede ABD askerleri ve NATO güçleri Afganlı siviller üzerine bombalar yağdırırken, Afganistan’da bulunan kukla yönetimin askerleri de Afganlı olmasına rağmen, Haçlı safında yine Afganlı direnişçilere karşı savaşmaktadır. Afgan ordusu Afganlılara karşı… Saddam döneminde Irak’ın sınırlarını ve Irak halkını koruyan Irak ordusu ABD işgalinden sonra lağvedilmiş ve yerine ABD’nin talimatıyla hareket eden, Haçlı safında yerini almış, Irak halkını sindirmekle görevlendirilmiş bir Irak ordusu haline gelmiştir. Irak ordusu ırak halkına karşı… Pervez Müşerref’in iktidar koltuğundan indirilip yerine daha fazla kukla olan Zerdari’nin geçirilmesiyle de Pakistan’da benzer bir süreç yaşanmıştır. Bugün Pakistan ordusu, sözde Taliban’la mücadele adı altında, ABD ordusuyla beraber, haçlı safında Pakistanlı sivillere operasyon yapmaktadır. Pakistan ordusu da Pakistan halkına karşı… Ya Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) ABD’nin eşbaşkanlığına soyunmuş olan Türkiye’nin haline ne demeli… Taşeron siyasilerimizin ABD sevdası ve müttefikliği uğruna, sadece ABD’nin çıkarlarına hizmet eden birçok noktada askerimiz görev yapar hale gelmiştir. Bugün Afganistan’da, İsrail-Lübnan arasında, Somali’de ve daha birçok yerde ABD’nin jandarmalığını ve kormalığını yapmakla görevliyiz. Füze kalkanı projesiyle birlikte hem ABD’nin çıkarlarına daha fazla hizmet edeceğiz, hem de İsrail’in de muhafızlığına soyunacağız. Taşeron siyasiler sebebiyle Türkiye’nin bu, kendi milletini değil de Batının çıkarlarını koruma gayretlerini gören AB hiç boş durur mu? AB’nin emir dolu son Türkiye raporunda, Türk askerinin AB’nin güvenliği ile konularda değerlendirilmesi gerektiği de vurgulanmaktadır. Türk siyasilerin basiretsiz adımları ve dinlerarası diyalog faaliyetleri maalesef Türk insanını da tarihi misyonundan koparmış ve Haçlılarla İslam dünyasına karşı kol kola olmasına neden olmuştur. Bu gidişat tarihte dünyayı aydınlatan Türk milletini tarihin karanlığına doğru çekmektedir. YENİMESAJ 2011 03 14 | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Mart 16, 2011 12:00 am | |
| CIA bürosu
Muharrem Bayraktar
Odasında 20 yıl evvel yazdığı nottan dolayı hapse atılan gazeteciler mi ülke için daha tehlikelidir, yoksa yabancı ülkelerin ajanlarının İstanbul’un göbeğinde cirit atması mı? Ne hikmetse bu ülke, yabancı ajanların ellerini kollarını sallayarak gezdikleri ender ülkelerden biri haline geldi. İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı bu konudaki iddialar üzerine derin bir suskunluk içinde. Adeta “çalışsınlar canım, ne olacak ki!” mantığını sergiliyorlar. İşçi Partisi bu bağlamda çok önemli bir habere imza attı. Maslak’taki bir plazada CIA’nin ofisinin bulunduğunu ve bu ofisin iktidarda bağlantıları olduğunu açıkladı. İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, önceki gün o plazanın önünde bir açıklama yaptı. “”Casus merkezlerinin, CIA ajanlarının, iktidar bağlantılarını açıklayacağız” dedi. Erkan Önsel, “Casusluk merkezinin adı, adresi belli. Bu plazanın 25 ve 26’ıncı katlarında bir paravan Amerikan şirketi. Türkiye, Amerikan casusları için cennet ülke olmuştur. Amerika’nın büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı görevi, Amerikan ajanları ile birlikte yürütülmektedir. Bütün milli kurumlarımızı, kamuoyunu, yurtseverleri göreve davet ediyoruz” diye de ilave etti. Bu açıklama başka bir ülkede yapılsa yer yerinden oynar, haberi yapanların bilgisi doğrultusunda araştırma yapılır, ajan varsa ajanlar sınır dışı edilir, siyasi bağlantıları kamuoyuna deşifre edilirdi. Biz, merakla “CIA ajanlarının iktidar bağlantılarının ne olduğunu dair verilecek haberleri bekliyoruz.” İşçi Partisi’nin elinde delil varsa bu olağanüstü bir haber olur, yoksa haber havada kalır.
YENİMESAJ 2011 03 14 | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Mart 16, 2011 12:01 am | |
| Irak’ta kadın olmak
Adem Birinci
Her 8 Mart Dünya Kadınlar Günü arifesinde Ebu Garib Hapishanesi’nden bacımız NUR’un ciğerlerimizi pareleyen mektubu gelir aklıma… İşte o mektup sevgili okurlar: “Ey Müslümanlar! Önce bir bedeninizi yoklayın. Eğer gerçekten yüreğiniz var mı? Yani yürekleriniz yerinde mi? Sonra aşağıdaki mektubu okuyun. Anlamazsanız tekrar tekrar okuyun. Daha sonra da aynı olaylar sizin başınıza gelse ne yapardınız onu düşünün. Zaten bu çığlıklara kulak vermezseniz, Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Filistin’de, Bosna’da ve diğer İslam topraklarında Müslümanların başına gelenler, bir gün sizin de başınıza gelecek. Bir gün size de işkence edecek, size de tecavüz edecekler!.. Sizlerin de analarınız, bacılarınız, eşleriniz ve kızlarınıza tecavüz edecekler. Bugün kapattığınız o kulaklarınız o gün haykırışlarınıza asla cevap alamayacaklar. Yine o gün hatalarınızı anlayacaksınız. Fakat son pişmanlığınız asla sizlere fayda vermeyecek. Ve o gün yapayalnız kalacaksınız. Bugün sessiz kalarak ortak olduğunuz zulüm, o gün sizi ta can evinizden vuracak!.. Ne olur uyanın ve çığlıklara cevap verin!..
Bu yakarışımdan sonra lütfen, bacım Nur’un mektubunu okuyun.
“Tecavüz kurbanı Iraklı kadınların çığlığı: Allah için bizleri öldürün!”
Halkıma, Ramadi’nin, Halidiye’nin ve Felluce’nin insanlarına; erdem ve onurlarını kaybetmeyen tüm dünyadaki insanlara... Bu size, Amerikan-siyonist hapishanesi Ebu Garib’ten kardeşiniz Nur’un mektubudur. İnanın buradaki aşağılanmayı, sefaleti ve haysiyetsizliği size nasıl anlatacağımı, kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum. Siz sıcak evlerinizde karınlarınızı doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldığımız aşağılanma ve çektiğimiz açlığı, sizler su içerken çektiğimiz susuzluğu, sizler derin uykuda iken Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim... Ey kardeşlerim; kamyonlarınızı ve arabalarınızı Amerikan malları taşırken gördüğümüzde kalbimiz sıkışıyor. Çünkü o araçlar benim halkıma ve ülkeme ait. Yüreğim kan ağlayarak şöyle diyorum: Allah’ım! Benim insanlarım, haysiyetlerini ve şereflerini bir avuç Amerikan Doları’na satmış. Yaşadıklarımızı ve kirletilen onurumuzu düşündükçe gözlerimden yaşlar boşanıyor. Ey kardeşlerim; Amerikalıların elinde ne ızdıraplar çektiğimizi, ne acılar yaşadığımızı, Allah aşkına, nasıl anlatıp nasıl kelimelere dökeyim. Kardeşlerim; Allah’a yemin ederim ki, yaşadıklarımızı dile getirmekten acizim. Bundan ar ediyorum. Ama yine de kelimelere sığınarak size olanları anlatacağım. Amerikalıların bizlere yaptığı haysiyetsizlikleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılanmaları elimden geldiğince anlatacağım... Hayvani zevklerinin aracı olmadığımızda, kendimizi şehvetlerine teslim etmediğimizde bizi nasıl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin... Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler! Amerikalıların bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvani eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz? Peygamber Efendimizin en değerli hazineniz buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz. Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılar’a ve Siyonistler’e mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz? Allah’ın bizi sizlere bir emanet olarak verdiğini ne çabuk unuttunuz? Hani bizleri koruyacak, besleyecek ve namusumuzu asla çiğnetmeyecektiniz? Ne oldu size, verdiğiniz söze? Amerikalılar, Ebu Garib’te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor. Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebu Garib Hapishanesi’ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum. Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapılanlar, Siyonistler’in hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat. Orada fiziki işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok! Eğer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlık, haysiyet, onur ve şeref varsa, birleşin ve bu hapishaneye saldırın. Gelin ve kurtarın bizi! Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!! Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin! Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız! Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarıyorum; Allah için bizleri, Amerikalılar’ı ve onların piçlerini öldürün! Allah rızası için! Size yalvarıyoruz.... Bacınız Nur. (10 Nisan 2004)
Bu mektuptan sonra ne yazılabilir, ne söylenebilir sevgili okurlar? Hangi söz, hangi cümle bir anlam ifade edebilir? Sözün bittiği yer değil midir bu tablo… Ve bu tabloya ortak olanlar: Irak savaşının başlamasına 3 ay kala Tayip Erdoğan’ı ziyaret eden Paul Wolfowitz aynen şunları söylemişti: “Bu savaşın çıkması noktasında Tayip Bey bizi cesaretlendirmiştir!” Bu hükümetin Irak’a atılan her bomba da, Irak’da ölen her çocuğun kanında, ırzına geçilen her kadının ahında payı ve günahı yoktur diyebilir misiniz?... O günlerde başbakanımız The Wall Street Journal gazetesinde ABD’li askerlere dualarda bulunmamış mıydı?... "We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible." "ABD’nin Irak’ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en az zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız." By Recep Tayyip Erdogan The Wall Street Journal March 31st, 2003 Ve yıl 2011… Hatay… Başbakan Tayyip Erdoğan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Hatay’da yapmış olduğu konuşmada; “Kadına çocuğa yaşlıya el kaldıran kendi inançlarına kendi atalarına el kaldırmıştır. Kadına ve çocuğa yönelik şiddete karşıyız asla tolerans göstermeyeceğiz." dedi. Elbette sözün bittiği yerdeyiz…
YENİMESAJ 2011 03 14
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Mart 16, 2011 9:03 am | |
| Erdoğan’ın “mevcut rejim” yaklaşımı! Arslan Bulut 15 Mart 2011 [color:47a2=red]Tayyip Erdoğan, “Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslâm ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir” dedi. Erdoğan, sermayenin küreselleşmesinden ve bununla paralel diğer değişimlerden bahsettikten sonra “Takdir edersiniz ki değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de seyredebilir. İşte onun için lider, değişime hükmedebilen, değişimi kontrol edebilen, değişime istikamet çizen kişidir. Lider, aynı zamanda, değişen, değişime ayak uyduran kişidir. Her lider, değişimin önünde durulmayacağını, değişime set çekilemeyeceğini görmek durumundadır” tespitlerinde bulundu. Erdoğan bu konuda son olarak “Zaman zaman, bazı kasıtlı ve art niyetli kampanyalarla, Türkiye’deki değişim hareketine, reform mücadelesine gölge düşürülmek istendiğine şahit oluyoruz” dedi.[/color]
*** Peki ya Türkiye’deki değişim olumsuz yönde cereyan ediyorsa, “değişim hareketi” ve “reform” diye sunulan icraatlar, gerçekte Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkarıyorsa, küresel sermayeye peşkeş çekiyorsa yani değişimi sürdürenler kasıtlı ve art niyetli ise ne olacak? Dikkat ederseniz Erdoğan, “mevcut rejim” diye bir kalıp kullanıyor. Bu yaklaşımın ardında, “Mevcut rejimle bu kadarını yapabildik, rejimi de değiştirdikten sonra bakın daha neler yapacağız” zihniyeti yok mudur? Basında bazı kalemler, “Yeni Türkiye” den, “demokratik cumhuriyet”ten bahsediyor. Biliyorsunuz, “Yeni Türkiye”, CIA görevlisi Graham Fuller’in Türkiye’ye biçtiği yeni rolün adıdır. “Demokratik Cumhuriyet” ise PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın hayal ettiği, federal cumhuriyetlerden oluşan yeni devletin rejimidir ve aslında her ikisi de aynı projenin farklı bir şekilde adlandırılmasıdır. Değişim dedikleri işte budur! Telekom gibi ülkenin sinir sistemini, bankalar gibi dolaşım sistemini, alışveriş merkezleri gibi sindirim sistemini yabancılara devretmek olumlu bir değişim midir? Yabancı hakim ve savcılar, istihbaratçılar ve polislerin danışmanlığında, adalet ve güvenliği yönetmek, adaleti ve basını yandaşlaştırmak, basın özgürlüğünü boğmak, veya ülkenin solunum sistemi olan medyayı yabancılara devretmek olumlu bir değişim midir? Kaldı ki mera kanunu ile hidro elektrik santralleri için çıkarılan kanun ile İller Bankası’nın özelleştirilmesi ile artık Türkiye’nin tarlaları, suları ve yaylaları bile yabancılara devredilecektir. Bu operasyonlar, küresel sermaye adına “olumlu”, Türk Milleti adına “olumsuz” dur.
***
“Peki gerçek böyleyse Türk Milleti, bu zihniyete niçin destek veriyor?” sorusu da haklı bir sorudur. Ancak Muaviye de tıpkı Tayyip Erdoğan gibi, “erkek deve”yi “dişi deve” olarak gösterip halka onaylatabiliyor ve Küfelinin elinden alıp Şamlıya verebiliyordu! Bugün de ana muhalefet partisine benzer bir komplo kurulmuştur. Bugün Türk halkının en az yarısı, AKP politikaları ile fakirlik sınırında dolaşıyor, üstelik AKP, Türk adını Anayasa’dan çıkaracağını bile ilan etmiştir ama durumu en kötü olan yerlerde bile köy kahvesinde AKP aleyhine laf ettirmiyorlar! Çünkü basiretleri Allah ile aldatma sonucu bağlanmıştır bir defa.. İnsanlar, hipnotize olmuş gibi hâlâ AKP diyebiliyorsa, zaten içinde bulundukları duruma müstahaktırlar. Gerçek bir değişim için Türk halkının bu bölümünün hipnozdan uyandırılması gerekir! Muhalefetin bu yönde sistematik bir çabası ise yoktur!
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Mart 16, 2011 9:23 am | |
| Haçlıların Uç Kolu olarak, dışarıdan çökertilemeyen bünyeyi, içeriden çürütmeye memur.
Evin-vatanın kapısını düşmana içeriden açan.
İşbirlikçi...
Mazereti ne olursa olsun.
Ki, 1919'da, o mazereti Efendi Hazretleri reddetmişti. O'nun kadar hiç kimse o mazereti ileri sürmeye hakkı da yokken. O'na karşı en ileri derecede karşı koyuş kendisinden geldiği halde, işbirlikçiliği reddeden... (Yani, her "evet" rıza demek değil ve zaten tevil ve tabirin yeri de burda.) Ve, bizlere bıraktığı miras da bu, işbirlikçiliği ve teslimiyeti red. İşgal ordularının bile yapamaayacağı bir tahribata rağmen, sırf işbirlikçiliği reddetme icabı verilen destek malum. Ve şimdi müslümanlar, bu yanlış anlama saikiyle, televizyonda izlemiştim, bir kızcağız, "keşke işgal edilmiş olsaydık!" diyebildi.
BU, insanlıktan çıkmak demek.
Karşıdaki, bir zamanlar işbirlikçilik yaptı diye, bu da bize işbirlikçilik yapmamızı mı gerektirir?
Kaldı ki bu günkü durum daha farklı.
Efendi Hazretleri destek olurken, bir çok müslüman da, "bunlar kâfir, Padişaha karşı geliyorlar!" diye, elde silah, İngilizlere saldıracakları yerde, Ankara'dakilere saldırmaktaydılar. Asıl işgalci orda, ona saldırsana? İngilizin verdiği müsaade ve silaahlarla, kendi içinden çıkmış olanlara saldırmak ne demek? Onların geçmişi ne olursa olsun, adam orda işte İngiiliz'e, işgalciye karşı koymaya çalışıyor. Git, müdahil ol ve o hareketi aslına rücu ettir, asıl mecrasından sapmasına mani ol. 1919'da o imkan yoktu belki ama bu gün olmadığını söyleyebilir misin? İsteyen istediği yere giremez mi? | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Mart 16, 2011 9:58 am | |
| Behiç KILIÇbehic@yenicaggazetesi.com.trAP raporu Türkiye’yi işgalin göstergesidir.. Avrupa Parlamentosu’nun arsız şürekâsı Türkiye’ye saldıran, sömürgeci ağzı ile bir rapor yayınladı.. Tesellimiz, Başbakan’ın “(Raporu) hazırlayanların da dengeli olduğuna inanmıyorum..” diye tepki göstermesi.. Yani, bir musibet, bin nasihatten iyidir misali AP’nin gerçek yüzünün anlaşılmaya başlanmış olmasını dileyelim.. AB’nin sömürge müfettişi Karen Fogg’un devşirdiği işbirlikçilerle muhabbetleri -yazışmaları- akıllardadır.. Türkiye’nin milli kimliğini tahribe, ücretlerini ödeyerek devşirdikleriyle nasıl organize olduğu unutulmamıştır madamanın.. Olay tekerrürü, “son operasyon” sonrası AB kaynaklarından gelen “sahiplenme” ise gözler önünde!.. Tutuklanmaların ardından, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre, şöyle buyurmuştu.. “Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın yaptıkları araştırmacı gazetecilik çalışmaları uluslararası düzeyde kabul görüyor.. Bu isimlerin, Ergenekon darbe planlayıcıları gibi ulusalcı hareketlerle bağlantılı olabileceklerine inanmak zor!..” Vay anasını!.. Arkadaşların çalışmaları uluslararası düzeydeymiş ve onlara asla ’ulusalcı’ değerlendirmesi yapılamazmış!.. Biz bunu zaten biliyoruz da (Hepimiz Ermeniyiz korosunun mensupları olduğunu) işaret ettiğimiz Bayanın telaşı!.. Anlaşılan şudur.. “Onlar bizim elemanlar. Nasıl olur da onlara dokunursunuz!!” AP çıkıntıları geçtiğimiz günlerde, zaten ellerini havaya kaldırıp yüzünü kendilerine dönmüş olan Türkiye’ye “Yetmez daha da teslim ol!..” çağrısı yaptı.. Dikkat çekici olan bu çağrıya “bizim adamları derhal bırakın” ilavesiydi!.. AP Başkanı Jerzy Buzek, “..son gazeteci tutuklamalarından endişe duyduğunu” dile getirdi. Dahası, bu “işgal komitesi”, Nedim Şener ve Ahmet Şık’a ilişkin davaları izlemek için bir heyet oluşturulmasına karar verdi!.. Dikkatinizi çekiyorum.. “Biz Cumhuriyet için, Türkiye’nin bağımsızlığı için mücadele ediyoruz” diye Silivri’de yatan gazeteciler var.. Avrupa Parlamentosu’nun da bu tutuklamalara sonsuz onayı mevcut.. Mustafa, Tuncay ulusalcı olduğu için AP çakalları buna onay veriyor.. Gelgelelim, “Hrant için” diye bağıran ile Türk askerine (O da masa arkadaşından tırtıkladığı dokümanla) saldıran eleman için ortalığı ayağa kaldırıyorlar.. Gösterge budur... Neyin göstergesidir bu.. Türkiye’nin milli duruşunun içinin Haçlı tarafından boşaltılıp, köşe başlarına kendi adamlarının yerleştirildiğinin itirafı!.. Diyorlar ki, “Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi tanınan (!) gazetecilerin tutuklanmasının bu tür yargılamalarda güven kaybına neden olabileceği...” Tercümesi!.. “Bizimkileri ne alıyorsunuz?.. Bizim hükümranlığımıza karşı mısınız?!! Sizin hedefiniz ulusalcılardır, güvenimizi sarsmayın yoksa...” Bu “sömürgeci tezahürü”nün olumlu yansımasına bakalım.. Başbakan’ın “Bu raporda bir defa denge diye bir şey söz konusu değil. Tamamen sipariş üzere hazırlanmış bir rapor olarak görüyorum” sözleri var.. AB Bakanı Egemen Bağış da, “Bugüne kadar AP’nin yayınladığı hiçbir rapor objektif olmamıştır ki; bugünkünün objektif olmasını bekleyelim” diyor.. Başbakan, “Onlar rapor hazırlamakla görevli. Biz de bildiğimizi okumakla görevliyiz. Olay bu kadar basit” diye ekliyor.. Ekliyor da, önemli olan sözünün ardında durması... AP, sömürge müfettişlerini Türkiye’nin üzerine sürüp “Bizim adamları bırak..” diye baskı yapacak.. Başbakan’ın sözlerinin diriliği o zaman anlaşılacak!..
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Paz Mart 20, 2011 2:25 pm | |
| İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İran uçağını nükleer silah arama gerekçesi ile Diyarbakır’a indiren Ankara’ya
Silivri Cezaevi’nden sesleniyor:
İncirlik’i Arasanıza!
Gizli tanık ifadeleri
CIA-MOSSAD-MİT işbirliği ile elde edilen istihbarata göre, İran uçağında Saddam Hüseyin’in “Cehennem Topları” vardı.
Gizli tanıklar ise, uçağa Tahran’da nükleer silahlı denizaltıların yüklendiğini söylüyorlar. Suriye limanlarından açılıp Akdeniz’i havaya uçuracaklarmış. Artık ihbar mektupları ve gizli tanık ifadeleriyle yalnız evler aranmıyor; uçaklar da aranıyor.
Kuyruklu uydurmalar, kuyruklu senaryoların habercisidir.
Yüz kızartıcı
İran uçağının bir “ihbar” üzerine iki F-16 tarafından Diyarbakır Havaalanı’na indirilmesi, Tayyip Erdoğanlar için yüz kızartıcı bir suçtur. Bu olay, Ankara’da bir hükümet değil, fakat Washington’dan yönetilen bir Eşbaşkanlık bulunduğunu hatırlatan son örnektir.
Ankara kuklalaşmıştır.
Daha önemlisi Ankara, bir kışkırtma ve fesat ocağına dönüşmüştür.
Bütün saltanatlar, ikiyüzlüdür, entrikacıdır ve hilecidir.
İncirlik için ihbar mektubu yok mu?
Nükleer silah arayanlar, niçin İran uçağını indiriyorlar? Havada aradıkları nükleer silah, yerde, Türkiye topraklarında!
Buradan bir açık mektup yazıyorum: “İncirlik’te nükleer silah var!” Oraya yığılan nükleer silahlar, sayısı verilerek ABD Dışişleri Bakanlığı belgeleriyle bir kez daha kayda geçti.
İncirlik üssünü arasanıza!
Türkiye- İran cepheleşirse…
İran uçağında nükleer silah araması, Türkiye’nin çok tehlikeli bir sürece itildiğine işaret eden yeni bir uyarıdır.
ABD ekonomisi iflasın eşiğinde. Obama yönetimi, yeni dış savaşlar ile iç çatışmalar arasında bir tercihle karşı karşıyadır.
Washington, ekonomik çöküşe savaşla karşılık verirse, ateşe süreceği ülke Türkiye’dir. Bu, ancak bir dizi tertip ve kışkırtmayla gerçekleştirilebilir.
Kuzey Irak’taki kukla devletin ilanı da, Türkiye-İran cepheleşmesini gerektirir. Bu plana telim olanlar, İran uçaklarını aramaya devam etsinler.
Ergenekon-Poyrazköy-Kafes-Balyoz da, ABD’nin planları konusunda ciddi bir alâmettir. Bu tertip ve kışkırtmalara direnecek güçlerin sindirilmesi gerekiyor.
Neyin seçimi?
Türkiye, 12 Haziran’da hangi seçimi yapacak?
Haçlı irticanın faşist diktaya yönelişi, yalnız bir iç düzenleme değil.
Uluslararası piyon rolleri, zorbalık rejimleriyle oynanır. Hitler’in de kurşun askerleri vardı.
Kemalist Devrim, gerçekten de “Yurtta barış cihanda barış” imiş. Bunu anlamak için felaketler yaşamak mı gerekiyor?
“Ilımlı İslam” dedikleri, son Haçlı Seferinde ihanet misyonunun adıdır.
Vatanlarına ihanet edenler, komşularına da ihanet içindedirler.
Bu seçim, yalnız Türkiye’nin seçimi değil; İran, Suriye ve Irak’ın da seçimidir.
12 Haziran, hem ulusal hem de uluslararası düzlemde Haç ile Hilal arasındaki seçim günüdür.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Paz Mart 20, 2011 2:33 pm | |
| Bu Gün Libya, Yarın İran, Ertesi gün Türkiye Bülent ESİNOĞLU Bu gün Libya, yarın Türkiye. Evet, emperyalist ülkelerin planları böyle. Peki biz bu tehlikeyi görüyor muyuz? Hayır. İçimizdeki Amerikancılar, bu tehlikeyi görmememiz için ellerinden geleni yapıyorlar. Saptırıyorlar, yalan yazıyor, yalan söylüyorlar. İran’ın batısını, Irak’ın kuzeyini, Türkiye’nin güneydoğusunu kopartarak kurmayı tasarladıkları Free Kürdistan planlar ve haritaları ortada mı? Evet ortada. Biz ne yapıyoruz? Kendi sorunumuzu kendimiz çözecek yerde, Amerikan planlarının içinde yer alıyoruz. Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı, Kıta Sahanlığı açılımı, Türk Ordusunu Ergenekon Tertipleri ve özelleştirme oyunları ile yok etmeye çalışıyoruz. Etrafımız daha fazla ateş çemberi ile çevrelenirken, biz kendi ordumuzu imha etme çalışmaları yapıyoruz. Muhalefet lideri özelleştirme öneriyor. V.s. Savaş neredeyse kapımızın ucuna gelmiş, Amerikan Tertipleri ile ordu imha yollarını arıyoruz. Ordumuzun bu kuşatmayı acilen yarması gerekiyor. Bu iş böyle giderse, yarın emperyalistlerin silahlı saldırısına karşı koyacak, ne ordu ne de halk bulabileceğiz. Böyle bir saldırıda, ordudan daha önemlisi; halkın karşı koyma iradesinin hazır olması gerekir. Aksi takdirde, Amerika’nın silahlı saldırısını da, demokratikleşmedikte, insan haklarına tam olarak riayet etmedikte gibi gerekçelerle kendimizi suçlamaya devam ederiz. NATO içinde çözüm ararız. Savunmaya güç toplamak yerine, kendi kendimizi ve geçmişimizi suçlamak ile meşgul oluruz. Öncelikle halkın kendisine gelmesi, aklını başına toplaması ve Libya’ya emperyalist saldırıdan doğru dersler çıkartması gerekir. Bunu yapmazsak, yani halkımızı zihnen hazırlamazsak, maddi güç olarak hiç hazırlanamayız. Öncelikle bir “zihni seferberlik” yapmalıyız. Halkımızı Batının emperyalist emelleri konusunda bilgilendirmeliyiz. İradi bir güce varmasını sağlamalıyız. Halk kazanıldıktan sonra gerisi kolaydır. Para da, akıl da, silah da Kurtuluş Savaşında olduğu gibi bulunur. İç kuşatma yarıldıktan sonra, dış saldırı def edilebilir. Çünkü cephe gerisine sızmış hainler ile hesaplaşmadan dış saldırıya karşı savunma yapılamaz. Kuruluş Savaşı buna temel örnektir. Amerika’nın ve Batının kendi krizinden çıkması, yeni hammadde ve enerji kaynaklarına ulaşması için saldırmasından başka çaresi kalmamıştır. Bu tarihin tunç kanunudur. Emperyalizm tükendiği yerde saldırır, ya tümden tükenir ya da, sorunlarını bir süreliğine öteler. Emperyalizmin dönüp dolaşıp, tekrar Anadolu’ya geleceği gün gibi aşikârdır. 20.3.2011, bulentesinoglu@gmail.com | |
| | | | HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|