AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP | |
|
+5INSAN keyfiyet turbix GÖLGE AZYA 9 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: AKP’ye CIA'sal balans Ptsi Nis. 05, 2010 8:26 pm | |
| AKP’ye CIA'sal balans 03 Nisan 2010 Cumartesi Necdet PEKMEZCİ’nin Haberi avaztürk
AKP’ye hiç ummadığı yerden ciddi bir uyarı geldi.
ABD, AKP’yi demokrasiyi tehlikeye atmakla itham ederek, uyardı.
Edinilen bilgilere göre Washington, uyarıyı ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi Morton Abramowitz aracılığıyla gönderdi.
Abramowitz, 17-22 Mart tarihleri arasında Ankara ve İstanbul’da çeşitli görüşmeler yaptı. Abramowitz , başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere çok sayıda AKP’li milletvekili ile birebir ve guruplar halinde bir araya geldi.
Morton Abramowitz’in yaptığı görüşmelerde hem Cumhurbaşkanı Gül’ü hem de AKP’li vekilleri uyardığı ortaya çıktı.
İddialara göre, Morton Abramowitz en ciddi çıkışını milletvekilleri ile yaptığı baş başa görüşmelerde yaptı.
Türkiye’de demokrasinin kırılma sınırında dolaştığı uyarısını yapan Abramowitz’in, yaşanan sıkıntıdan AKP’yi sorumlu tuttuğu kaydedildi.
Hükümetin demokrasi ve özgürlükler adına hareket ettiği iddialarının inandırıcı olmadığını ifade eden Abramowitz, başta anayasa değişikliği çalışmaları konusu olmak üzere AKP’ye ciddi uyarılar yönelttiği bildirildi.
Abramowitz, en ciddi uyarıyı ise “demokrasi” konusunda yaptı:
“Demokrasi aslında elitler rejimidir. Siz zannediyorsunuz ki eliti zayıflatırsanız demokrasi güçlenecek. Sadece ayak takımı güçlenir.
Özgürlükler adına ayak takımını güçlendirirseniz orta vadede özgürlüklere en büyük zararı verirsiniz…” | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Paz Nis. 11, 2010 11:07 pm | |
| [quote:c7ab="AZYA"]AKP’ye CIA'sal balans 03 Nisan 2010 Cumartesi Necdet PEKMEZCİ’nin Haberi avaztürk
AKP’ye hiç ummadığı yerden ciddi bir uyarı geldi.
ABD, AKP’yi demokrasiyi tehlikeye atmakla itham ederek, uyardı.
Edinilen bilgilere göre Washington, uyarıyı ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi Morton Abramowitz aracılığıyla gönderdi.
Abramowitz, 17-22 Mart tarihleri arasında Ankara ve İstanbul’da çeşitli görüşmeler yaptı. Abramowitz , başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere çok sayıda AKP’li milletvekili ile birebir ve guruplar halinde bir araya geldi.
Morton Abramowitz’in yaptığı görüşmelerde hem Cumhurbaşkanı Gül’ü hem de AKP’li vekilleri uyardığı ortaya çıktı.
İddialara göre, Morton Abramowitz en ciddi çıkışını milletvekilleri ile yaptığı baş başa görüşmelerde yaptı.
Türkiye’de demokrasinin kırılma sınırında dolaştığı uyarısını yapan Abramowitz’in, yaşanan sıkıntıdan AKP’yi sorumlu tuttuğu kaydedildi.
Hükümetin demokrasi ve özgürlükler adına hareket ettiği iddialarının inandırıcı olmadığını ifade eden Abramowitz, başta anayasa değişikliği çalışmaları konusu olmak üzere AKP’ye ciddi uyarılar yönelttiği bildirildi.
Abramowitz, en ciddi uyarıyı ise “demokrasi” konusunda yaptı:
[color:c7ab=yellow] “Demokrasi aslında elitler rejimidir. Siz zannediyorsunuz ki eliti zayıflatırsanız demokrasi güçlenecek. Sadece ayak takımı güçlenir.
Özgürlükler adına ayak takımını güçlendirirseniz orta vadede özgürlüklere en büyük zararı verirsiniz…[/color]”[/quote]
Insanlari siniflandirmak adina acik bir ifade,
Yönetenler ve Ayak Takimi...
Yönetenler elit..
Demokrasinin kutsanmasi..
Yönetenlerin acikca farklilasma ve ayrisma anlaminda yönetimi ortaya koymasi gerekmektedir. Bunlari yapmalari emrediliyor.
Yoksa..Yoksa...
diye acikca uyari var..
Abromowitz ABD nin hangi kanadini temsil ettigini soylemeye gerek var mi??? | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: AKP AMERİKAN VESAYETİ Cuma Tem. 16, 2010 7:59 am | |
| [table:5d42 style="TEXT-ALIGN: left; WIDTH: 590px; HEIGHT: 38px; MARGIN-LEFT: auto; MARGIN-RIGHT: auto" border=0 cellSpacing=0 cellPadding=3][tr][td][b] [b][color:5d42=#ffffff][size=18][b][color:5d42=#ffffff]FBI ile "Önleyici Dava" Kardeşliğinden Vesayete Açık İstihbarat[/color][/b] [/size][/color][/b][right]13.07.2010[/b][/right] [/td][/tr][/table][size=18] 11 Eylül süreci ile birlikte ABD merkezli olarak [b]"önleyici savaş"[/b] kavramı ortaya atıldı. [b]Bu kavramın alt başlığı olarak FBI, [color:5d42=white]"önleyici dava"[/color] kavramını geliştirdi.[/b] [b]Bu kavram[/b]; suç işlememiş ama işlemesi olası olduğu düşünülen insanların, [b]aralarına sokulacak ajanlar vasıtası ile birbirleri ile "tanıştırılıp" [i](Bkz: Tanıdığının tanıdığı üzerinde örgüt üyesi olunan Ergenekon davası)[/i] [/b], biraraya gelecekleri "ortak dava" ortamları yaratılmasını ve bu ilişkiler ağı olgunlaştığı noktada bu insanların [i]"örgüt suçlaması"[/i] ile toplanmasını öngörüyordu. ABD bu davayı kendi ülkesinde; bir ABD üssüne pizza dağıtan Türk ve arkadaş çevresi üzerinden denedi. Almanya'da Türkiye'de istihbaratla bağlantısı olduğu iddia edilen bir Türk ve arkadaş çevresi üzerinden bir "bombacı ekip" yaratarak bunu denedi [i](Bkz: Kadir T ve Sauerland çetesi)[/i] . [b]FBI'ın "önleyici dava" kavramını mükemmelleştirip uyguladığı son noktayı ise tahmin edebilirsiniz. [/b] Devletimiz içinde birilerinin ABD Devleti ile önleyici dava pratiği yaptığına artık eminiz. Siz emin değilsiniz; Arslan Bulut'un son günlerde yayınladığı aşağıdaki yazıları ard arda okuyun. Türk yargısı üzerindeki ABD vesayetinin geldiği nokta konusunda şüpheniz kalmayacaktır. [color:5d42=white][b]Açık İstihbarat[/b] [/color][u]Adalet Bakanlığı'nda ABD'li Bir Savcı - 26 Haziran 2010[/u] Abant Platformu’nun bu yılki [i]“Vesayet ve Demokrasi”[/i] konulu toplantısında konuşan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Anayasa Mahkemesi’nin geçmişteki parti kapatma kararlarını hatırlatarak Türkiye’de demokrasinin vesayet altında olduğunu son 30 yıl içindeki diğer örnekleriyle anlattı. Ergin, [i]“Anayasa değişikliğinin en önemli amacı, vesayet rejimini sona erdirmek, demokrasiye vurulan zincirleri kırmak, cunta zihniyetini tarihin karanlık sayfalarına gömmek ve tam demokrasiyi tesis etmektir”[/i] dedi. * * * Şimdi Adalet Bakanı’na bir bilgi sunacağım. Gazeteci Yılmaz Polat’ın son kitabı [url=http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=475878&sa=61448519]“CIA Pençesinde Açılım”[/url], Ulus Dağı Yayınları arasında çıktı. Kitabın 163 ve 164’üncü sayfalarında aynen şu bilgiler yer alıyor: [i]“Abdullah Gül, 8 Ocak 2008’de Bush’a konuk oldu. Görüşmede, Kürt sorunu üzerinde durularak siyasi çözüm tartışıldı. Görüşmeden sonra Abdullah Gül, Bush’un bu konuyla ilgili bir isteğinin olmadığını açıkladı. Beyaz Saray ise Türk tarafını yalanlarcasına, görüşmede PKK ve siyasi çözüm yöntemlerinin ele alındığını bildirdi. [/i] [i]Siyasi çözümün şifresi, Erdoğan’ın 5 Kasım’da Bush ile baş başa görüşmesinde saklıydı. Gül-Bush görüşmesi, Erdoğan-Bush görüşmesinin devamı niteliğindeydi. [/i] [i]Abdullah Gül, Ankara’ya döndükten bir ay sonra ABD Adalet Bakanı, Türkiye Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüştü. ABD ve Türk Adalet Bakanlıkları, uzun süredir işbirliği içindeydiler. [b]2006’da kamuoyuna yansımayan bir anlaşma da yapılmıştı ve o tarihten beri Kaliforniya Eyaleti Sacramento bölgesinden atanan bir Amerikalı savcı, Türk Adalet Bakanlığı’nda danışman olarak çalışıyordu.[/b] [/i] [i]ABD Adalet Bakanlığı bünyesinde 1991 yılında oluşturulan OPDAT’a, (Office of Prosecutorial Development Assistance and Training-Denizaşırı Adli Takibatı Geliştirme Yardımı ve Eğitim Dairesi’ne) bağlı savcılar bir yıllığına atanır; 14 ve 15’inci dereceden yılda 102-153 bin dolar arasında ücret alırlar. ABD’nin, Türkiye’nin yanı sıra Pakistan, Endonezya, Kenya, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde de danışman savcıları vardı. [/i] [i][b]Amerikalı danışman savcıların görevleri arasında terörizm suçlarının soruşturulması ve yargılama imkanlarının güçlendirilmesi; gerekli teknik yardımın sağlanması bulunuyordu. [/b]Ayrıca yabancı ülkelerde terörist izleme, insan haklarını koruma ve kara para aklama gibi konular da görevleri arasındaydı. [/i] [i]Amerikalı danışman savcı, Türk adaletini biçimlendirirken, Ankara Büyükelçiliği bünyesindeki FBI ve istihbarat birimleriyle de yakın işbirliği içinde çalışıyor.” [/i] * * * Sadullah Ergin, Yılmaz Polat’ın verdiği bu bilgiler hakkında bir açıklama yapar mı acaba? Bu bilgiler doğruysa, vesayet altında çalışan kim oluyor? Mehmet Ali Şahin, Danıştay baskını sırasında Devlet Bakanı idi ve TBMM’de yaptığı konuşmada, olayın sebebi ile ilgili olarak, [i]“sürprizlere hazır olun”[/i] demişti. Hangi savcıdan bilgi almıştı acaba? Başbakan Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bu tür olayların tamamından milliyetçileri veya ulusalcıları sorumlu tuttular, sonra da terörle mücadele bir kenara bırakılıp teröristle mücadele edenler hakkında soruşturmalar başlatıldı! [b]İçişleri Bakanlığı’nda da ulusalcılığı suç olarak gösteren bir rapor hazırlandı![/b] Amerikalı savcı böyle mi tavsiye etmişti? “Vesayet ve demokrasi” ye bundan daha açık örnek var mıdır? Şimdi Cemil Bayık, [i]“demokratik özerklik”[/i] ilan edeceğini söylüyor. Bu politikalar sayesinde değil mi? Daha taşeron aramaya gerek var mı? [u]Amerikalı Savcı Türk Savcıları ve Polisi İle Birlikte Çalışıyor - 30 Haziran 2010[/u] Adalet Bakanlığı, [i]“Adalet Bakanlığı’nda Amerikalı danışman savcı”[/i] başlıklı yazımı kesin bir dille yalanlamıştı. Ancak, bu bilgiyi aldığım Yılmaz Polat’ın [i][url=http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=475878&sa=61448519]“CIA Pençesinde Açılım”[/url] [/i]adlı kitabının yayıncısı Mustafa Yıldırım, kısa bir açıklama ile birlikte konunun yer aldığı Amerikan Adalet Bakanlığı ve Ankara Büyükelçiliği İnternet sitelerinin adreslerini ve ilgili sayfaları gönderdi. * * * Amerikan Büyükelçiliği’nin İnternet sitesine girdiğimiz zaman, [i]“ABD Adalet Dairesi Yurtdışı Savcılık Geliştirme, Yardımlaşma ve Eğitim kurumuna bağlı olarak bir hukuk müşaviri, 2006 yılında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde konuşlanmıştır. [/i] [i]Özellikle terör ve terörizmin finansmanı ile ilgili olarak ABD ve Türkiye hükümetleri arasında işbirliğini sağlamak için görev yapıyor. [/i] [i]Bu müşavir, yerel savcı ve diğer kolluk personeli ile çalışıyor ve eğitim programları ile ABD ve Türkiye’nin ortak çabalarını geliştirmeye gayret ediyor. Şimdiki eğitim programları kara para aklama, siber suçlar, suçluların iadesi ve ceza davalarında duruşma öncesi meselenin aydınlatılmasına odaklanmıştır” [/i] açıklamasına rastlıyoruz. Amerikan Adalet Bakanlığı’nın İnternet sitesinde ise kısaca [b]OPDAT[/b] adı verilen kuruluşun Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı ile yakın işbirliği içinde çalıştığı, ABD Büyükelçiliği’nin, Türk Hükümetinin PKK ve diğer terör örgütlerinin işlediği cinayetlere karşı mücadelesine destek verdiği, terörle mücadele mevzuatını geliştirmek ve ceza davalarında, mali dolandırıcılık ve kamu yolsuzluklarında yardımcı olduğu belirtiliyor. OPDAT sayfalarında, [i]“Kapsamlı cezai adalet yardım programları çerçevesinde deneyimli ABD’li savcılar, yerleşik tüzel danışmanlar olarak Benin, Irak, Kenya, Liberya, Türkiye, Uganda, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Zambiya Cibuti, Gana, Ürdün, Kuveyt, Mozambik, Nijerya, Katar, Güney Afrika ve Tanzanya dahil olmak üzere bu ülkelerde programlar yapar” [/i] bilgisi veriliyor. OPDAT’ın dünya çapında faaliyetlerinin anlatıldığı yazının Balkan ülkeleri ile ilgili paragrafında ise [i]“Programlar Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilerek bu ülkelerde cezai adalet sistemi geliştiriliyor. [/i] [i][b]Özel soruşturma tekniklerinin kullanılması, sanıkların videoya konuşmaları ve diğer basit gizli faaliyet rutin olarak Amerikan savcılar ve ajanlar tarafından kullanılmaktadır.[/b] OPDAT özel soruşturma teknikleri kullanılabilmesi için ilgili ülkelerde yasal reformlar için tavsiyelerde bulunulmuştur. OPDAT, organize suçlar dahil olmak üzere suçla mücadelede, bölge ülkelerinde özel görev güçleri geliştirmeye yardımcı oldu” [/i] deniliyor. * * * Mustafa Yıldırım, “Adalet Bakanlığı ‘1980’den beri ABD ile anlaşma yok’diyor. Bu durumda; ABD Büyükelçiliği’nde bulunan (RLA -Yerleşik Yasal Danışman) Amerikalı Savcı, Türkiye’nin savcılarıyla ve emniyetiyle devletlerarası protokol, anlaşma ya da sözleşme olmadan, yalnızca kişisel dostluk ilişkileri mi kurmuş oluyor? [b]Bu ilişkilerden Adalet Bakanlığı’nın bilgisi yoksa hangi bakanlığın bilgisi var?” diyor. [/b] * * * İşte bir demokrasi ve yargı sistemi böyle vesayet altına alınıyor. Şimdi açıklama yapma sırası kimde acaba? Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve Başbakan, bu rezaleti nasıl izah edecek? [b]Tayyip Bey, demokratikleşmeyi Amerikalı savcıların tavsiyeleriyle mi sağlayacak?[/b] [u]İstanbul'da 8 Savcıyla Toplantı Yapan Amerikalı - 01 Temmuz 2010[/u] Yılmaz Polat’ın “CIA Pençesinde Açılım” adlı kitabındaki bilgileri esas alarak yazdığım, “Adalet Bakanlığı’nda Amerikalı bir savcı!” başlıklı yazıyı, Adalet Bakanlığı’nın kesin bir dille yalanlamasından sonra dün yeni bilgilere ulaşmış ve Amerikan Adalet Bakanlığı ve Türkiye’deki Amerikan Büyükelçiliği’nin İnternet sitelerinden alıntılar yaparak, doğru bilgi verdiğimi ispatlamıştım. odatv.com yazarı Barış Terkoğlu da aynı kaynaklardan konuyu araştırdı ve [i]“Adalet Bakanı Amerikalı danışman yok dedi. Bakın Amerika ne söylüyor?”[/i] başlığı altında bizimle hemen hemen aynı bilgileri içeren bir haber yaptı. Yazıyı 29 Haziran günü saat 17.00’de yazıişlerine teslim etmiştim. Bir saat sonra arkadaşların, “oda.tv’ye bir bak” uyarısı üzerine bu sitenin manşetinde 16.50’de girilmiş Barış Terkoğlu imzalı haberi okudum. Barış Terkoğlu ile birbirimizden habersiz olarak, aynı saatlerde hemen hemen aynı bilgileri ele almıştık. Terkoğlu’nun haberinde dünkü yazımda olmayan çok önemli bir bilgi daha vardı ki onu da bu sütunda kayda geçirmem gerekir. Barış Terkoğlu, “İstanbul’da savcılarla toplantı” ara başlıklı bölümde şöyle yazdı: [i]“Yine ABD Dışişleri Bakanlığı sitesinde şöyle bir bilgi veriliyor: [b]’Türkiye’de PKK ile Savaşmanın Yasal Araçları Üzerine Program: 25-26 Ocak 2007’de, OPDAT Türkiye Genel Hukuk Danışmanı İstanbul’da, PKK ile mücadelede yasal araçlar üzerine bir program düzenledi.[/b] Program katılımcıları terör suçları ve organize suçlarla ilgilenen mahkemeleri bulunan sekiz Türk kentinden cumhuriyet başsavcı vekilleri ile dört yargı temsilcisinden oluştu. Program Türk yetkilileri ile Hollandalı ve İngiliz meslektaşlarını bir araya getirdi. Amaç, programa katılan tüm tarafların, PKK ile mücadelede kendi ülkelerinde kullanabilecekleri mevcut yasal araçları tartışmalarını sağlamaktı.’ [/i] ([url=http://www.dojafijobs.us/news.html] http://www.dojafijobs.us/news.html[/url])[i]ABD Dışişleri Bakanlığı, resmi yayın organında Genel Hukuk Danışmanı’nın İstanbul’da PKK ile mücadele kapsamında cumhuriyet savcıları ve yargı temsilcilerine yönelik bir program düzenlendiğini haber veriyordu. Oysa Adalet Bakanlığı kimseden danışmanlık hizmeti almadıklarını söylemiyor muydu?[/i] [i]Bakanlık, OPDAT programı dahilinde seminerlerin yanısıra iki yönlü teknik yardımın da gerçekleştiğini haber veriyor. [b]Türkiye’de Adalet Bakanlığı’nın kesinlikle yalanladığı ilişki, ABD Adalet Bakanlığı arşivlerinde yapılan faaliyetler ile beraber net olarak görülebiliyor.[/b][/i] [i]Tüm bunlardan sonra Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Türkiye’de gazeteciler yerine ABD Adalet Bakanlığı’nı yalanlaması gerekmez mi? Ya da Adalet Bakanlığı İstanbul’da düzenlenen OPDAT toplantılarından haberdar değil mi?” [/i] * * * Amerikan Adalet Bakanlığı sitesinde belirtilen OPDAT Türkiye Genel Hukuk Danışmanı, yani Amerikalı savcı, terör suçları ve organize suçlarla ilgilenen mahkemeleri bulunan sekiz Türk kentinden cumhuriyet başsavcı vekilleri ve dört yargı temsilcisi ile görüştüğüne göre Adalet Bakanı’nın, bu konudan haberdar olmaması mümkün değildir. Bu bilgiler gizli değildir. Amerikan Adalet Bakanlığı İnternet sitesinde halen yayındadır. Durum böyle olduğu halde, Adalet Bakanı kendisi açıklama yapmayıp, bu konulardan belki de hiç haberi olmayan “Basın Müşaviri” imzasıyla bize yalanlama geçti. Amerikalı savcının danışmanlığında, Türkiye, terörle mücadele edecek öyle mi? İşte Türkiye böyle yönetiliyor ey vatandaş! [u]Seçmene Uyarı : Yargı Reformunu UNDP Hazırladı ![/u] - 13 Temmuz 2010 Amerikalı bir savcının Adalet Bakanlığı’na danışmanlık yaptığını yazdığımda bakanlık bu haberi yalanlamıştı. Sonra Aydınlık dergisinde, [b]Susanne Hayden adlı bu savcının, resmi olarak Amerikan Büyükelçiliği bünyesinde çalışmakla birlikte, 25-26 Ocak 2007’de İstanbul’daki hakim evinde, sekiz ilin özel yetkili Başsavcı vekili ve Adalet Bakanlığı’ndan üç yetkili ile çalıştay düzenlediği ve terörle mücadele yöntemlerini anlattığı ortaya çıkarıldı. [/b] Adalet Bakanlığı, bu haberler üzerine herhangi bir açıklama yapamadı. *** Şimdi en az bu skandal kadar büyük bir skandalı yine açık kaynaklardan elde ettiğim bilgilerle bilginize sunuyorum... [b]Anayasa reformu denilen ve Türk yargı sistemini altüst eden çalışmalar, uzun süreden beri Adalet Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından sürdürülüyor. [/b] Danıştay 2. Dairesi Tetkik Hakimi Fetih Sayın, Danıştay Başkanlığı tarafından görevlendirilerek 16-17 Nisan 2009 tarihlerinde Ankara Sheraton Oteli’nde yapılan semineri takip etti ve bir rapor hazırladı. Fetih Sayın öncelikle UNDP’nin İnternet sitesini inceledi ve [i]“Kurumsal Yönetim Perspektifinde Yargı Reformunun Desteklenmesi” [/i] projesinin 112 bin Amerikan Doları bütçesi olduğunu ve Ocak-Ağustos 2008 tarihlerini kapsadığını tespit etti. UNDP sitesinde aynen şöyle deniliyor: [i]“[b]UNDP, ulusal hükümet nezdinde güvenilir bir ortaktır, yargıda iyi yönetişimi sağlamada ulusal hükümete katkı verecek pozisyondadır. [/b][/i] [i]Proje adalet reformunda Türkiye’ye yol haritası hazırlamak için hazırlanmıştır ve Adalet Bakanlığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkemelerin yapıları ve kendi aralarındaki etkileşimlerine yönelik genel bir değerlendirme sağlayacaktır.” [/i] *** UNDP’nin [i]“Türk Yargı Reformuna Destek”[/i] başlıklı raporunda da şu bilgiler veriliyor: * [i]“Yargı Reformunun Desteklenmesi Projesi kapsamında 13-14 Mart 2008 tarihinde Ankara’da bir çalıştay gerçekleştirildi. Geniş bir katılımcı topluluğunca gerçekleşen bu iki günlük çalıştayda Türkiye’nin yargı reformuna ilişkin çabaları ve özellikle de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkemelerin yapısı hakim ve savcılar gibi adalet aktörlerince tartışıldı. [/i] [i]* Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısındaki olası değişikliklere odaklanıldı. [/i] [i]* Katılımcılar ayrıca, Personel İşleri Dairesi Genel Müdür Yardımcısı’nca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı, üyelerinin seçim prosedürleri, atama ve terfilere ilişkin görev ve sorumlulukları hakkında bilgilendirildi. Çalıştayın ikinci günü, Yargıtay ve Danıştay başta olmak üzere yüksek mahkemelerin yapısına ilişkin tartışma ve görüş alışverişini mümkün kılan platformlara ayrıldı. [/i] [i]* [b]Çalıştaya UNDP Bratislava Bölgesel Merkez Ofisi temsilcileri ve uluslararası danışman Larry Taman da katılarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ve Yüksek Mahkemelerin yapılarıyla ilgili uluslararası düzenlemeler ve uygulamalar başta olmak üzere, küresel bağlamda yargı reformu ile ilgili deneyimlerini aktardılar[/b]”. [/i] *** Fetih Sayın diyor ki, [i]“Görüldüğü gibi bütün çalışmalar Adalet Bakanlığı’nın, bir başka anlatımla yürütme erkinin yönlendirmesi doğrultusunda sürdürülmüş, yargı erki kendisiyle ilgili olarak yapılacak önemli düzenlemelerin hazırlığında dışarıda tutulmuştur.” [/i] Konuya devam edeceğiz... [u]Yargıda Şimdi de Kanadalı Gölgesi - 14 Temmuz 2010[/u] Anayasa değişikliklerinde özellikle [i]“Yargı Reformu”[/i] denilen ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştiren hazırlıkların, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından verilen yol haritası çerçevesinde yapıldığını dün açıklamıştım. Konuyla ilgili Danıştay Başkanlığı tarafından görevlendirilen Danıştay 2. Dairesi Tetkik Hakimi Fetih Sayın’ın raporundan bazı alıntılar yapıyorum: [i]* “16-17 Nisan 2009 tarihinde UNDP ile birlikte yapılan çalışmada, UNDP proje sorumlusu Seher Alacacı, yargı reformu ile ilgili hazırlık toplantısının 31 Ocak-1 Şubat tarihlerinde Bratislava’da yaptıklarını, anlattı.[b] Türkiye ile ilgili bir çalışmanın hazırlık toplantısı Türkiye’de değil de neden Bratislava da yapılıyor maalesef anlayamadım.[/b][/i] [i]* UNDP Bratislava Bölgesel Merkez Ofisi temsilcileri ve Kanadalı uluslararası danışman Larry Taman, Türk yargı sistemini çok iyi tanıdıklarını söylediler ve UYAP sistemini övdüler.[/i] [i]Taman, Türkiye’nin bütün mahkemelerinde hangi davaya hangi mahkeme ve hakimin bakacağının [b]Adalet Bakanlığı’nın kontrolündeki o çok övdüğü e-adalet sistemi kapsamındaki UYAP sisteminin merkezinden belirlendiğini, bu sistemin her türlü müdahaleye açık olduğunu, nitekim ilk kuruluş aşamasında bir dosyanın HAVELSAN’da görevli bir personel tarafından Ankara Mahkemeleri arasında, avukatınca düşürülmek istendiği mahkemeye düşürüldüğünü, bu personelin görevine son verildiğini, şu anda UYAP’ın görevde kalmaları tamamen Bakanın arzusuna bağlı görevlilerce yönetildiğini, UYAP’ın ağırlıkla yargıçlardan oluşan tamamen özerk ve bağımsız bir kurulun yönetim ve denetiminde olması gerektiği yolunda açılmış dava ve taleplerin hiç dikkate alınmadığını, Danıştay’ın da yasa zoruyla UYAP kapsamına alınmak istendiğini, Bakanlığın bu olağanüstü gücü asla ve asla yargıya terk etmek istemediğini de biliyor muydu? [/b][/i] [i]***[/i] [i]* Larry Taman, konuşması sırasında ‘Çok kısa süre sonra Türkiye Anayasasında çok ciddi değişiklikler olacak. Yargı sistemi de sanırım kapsamında olacak. Bazı önemli reformlar yolda’ dedi. [/i] [b][i]Bu kadar kesin ifade ile nasıl söyleyebiliyor, acaba o değişikliklerin hazırlık çalışmasında da bulundu mu? Yoksa bir kâhin mi? Bilemiyorum. [/i][/b] [i]* Ayrıca şu noktaya da takıldım; Larry Taman, tüm seminer programının her aşamasında kürsüde yer aldı ve ilginçtir, konuşmasının bir yerinde Kanadalı olduğunu ve bir ara Kanada’da Adalet Bakanlığı müsteşarlığı görevinde de bulunduğunu söylemişse de titrinin ne olduğunu halen öğrenebilmiş değilim. Seminer programında hep şu şekilde yer aldı ‘Larry Taman - Uluslararası Uzman.’[/i] [i]Neyin uzmanı benim için halen meçhul... [/i] [i]***[/i] [i]* Konuşmacılar arasında Prof. Dr. Levent Köker ve Yavuz Atar da vardı. Diğer taraftan hazırlanan ve yargı mensuplarının yüzde 90’ı tarafından cevaplandırılmayan anket formundaki sorulara baktığımda bunun bir önceki dönem gündeme getirilerek geri çekilmiş olan Anayasa ile son derece uyumlu olduğu ve hiçbir yargı mensubuna danışılmadan hazırlanan ve tepkiler sonucu geri çekilen o taslakta mevcut düzenlemelerin bu kez yargı mensuplarınca talep edildiği havası yaratmak amaçlı olduğu izlenimine kapıldım. Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığında hazırlanan o anayasa taslağının hazırlayıcıları arasında ne garip bir tesadüftür ki Prof. Dr. Levent Köker ve Yavuz Atar da yer almaktaydı...[/i] [i]Bu sebeple böylesi bir figüranlığa hizmet etmemek için anketi doldurmadım.” [/i][/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Eyl. 14, 2010 12:45 pm | |
| Haç, Akdamar Kilisesi'ne götürüldü Osman BEKLEYEN-Gülay ÖZEK/ VAN, (DHA) 14 Eylül 2010 Van'ın Gevaş İlçesi'nde bulunan ve adayla aynı adı taşıyan Akdamar Kilesi'nin haç sorunu bugün çözüldü. Van Müzesi'nde bulunan 100 kilo ağırlığında, 2.5 metre uzunluğundaki, 130 santimetre genişliğindeki dökme demirden yapılmış olan haç, Van Vali Yardımcısı Atay Uslu ile Gevaş Kaymakamı Yusuf Guni tarafından adaya götürüldü. Çan kulesinin yan tarafında bulunan ahşaptan yapılmış bir kaidenin üzerine yerleştirilen haçın ayin günü nereye bırakılacağına patrikhaneden gelecek din adamları karar verecek.
Gevaş İlçesi'nde 19 Eylül 2010'da Akdamar Kilisesi'nde yapılacak ayinin hazırlıkları sürerken, günlerden bu yana tartışma konusu olan Akdamar Kilisesi'ndeki haç sorunu çözüldü. Ermeniler'in ayine gelmemek için öne sürdükleri haç bugün adaya taşındı.
Bu sabah Van Müzesi'nden, müze yetkililerini gözetiminde alınan haç, Akdamar İskelesi'ne, buradan tekneyle 25 dakika süren yolculuk ardından adaya ulaştırıldı. Van Vali Yardımcısı Atay Uslu ve Gevaş Kaymakamı Yusuf Guni gözetiminde haç, kilisenin güneyinde bulunan çan kulesinin sağ tarafına bırakılan ahşap kaide üzerine yerleştirildi. Gevaş Kaymakamı Yusuf Guni, haçın ayin günü nereye bırakılacağına 2 gün sonra Ermeni Patrikhanesi'nden gelecek din adamlarını karar vereceğini söyledi. Kaymakam Guni, şöyle dedi: “Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan aldığımız izinle haçı alıp, Akdamar Adası'na getirdik. Haç ile ilgili çok süpekülasyon haberler yapılıyordu. Bunun da önüne geçmiş olduk. Şimdilik geçici olarak burda duruyor. Teknik olarak haçı kubbeye yerleştirmemiz imkansız. Bütün tedbirleri aldık. Ayin günü yaklaşık 3 bin kişi bekliyoruz. Ayrıca ayinin saat 12.00'de başlayıp, 14.00'te bitmesini bekliyoruz.”
Van Müzesi'nde bulunan 100 kilo ağırlığındaki 2.5 metre uzunluğundaki 130 santimetre genişliğindeki dökme demirden yapılmış olan haç için ayrıca güvenlik önlemi de alındı. Haçın üzerine konulduğu kaidenin sağ ve solunda güvenlik elemanları beklerken, temizliğine de büyük önem gösterildiği dikkat çekti.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Eyl. 14, 2010 1:22 pm | |
| [size=18]Yukarıdaki haberi okuyunca kalbime, mehdi geldiğinde haçı kıracak müjdesi doğuverdi...
Emperyalizmin saldırısı o kadar sinsi ve dehşet ki...
Şİmdi Özal olsa, Demirel olsa bu kadar zarar veremezdi.
Sahte kutuplaşma oyununu o denli iyi oynuyorlar ki. Bir Demirel, bir Özal böyle yapamazdı, kendisi karşısında olanları, toptan dinsizlik, Allahsızlık safında yaftalayamazdı. Böylece de güya Allahsızlığa, dinsizliğe karşı oluyorum, bunların kökünü kazıyorum diye müslümanları dinsizliğin, Allahsızlığın asıl kaynağı emperyalizme yamayamazdı. BU nasıl bir akıl tutulması, idrakleerin iğdiş edilmesidir ki, insanlar, karşı olduklarını zannettiklerinin , iddia ettiklerinin kucağına -karşı olma mücadelesi veriyor zannettirilerek-, böyle hiç incitilmeden oturtulabiliyor da, hallerinin farkında değiller. Özal bir ksım müslümanı kandırabildi, Demirel de hakeza, nurcuların biir ksımını filan, ama bu adam, emperyalizm poltikalarının ardına bütün müslümanları takıyor. Takamadıklarını da etkisiz hale getiriyor. Kesin ve net tavır alamaz hale getiriyor. İnsanlar, bu adamın propagandası karşısında, ürküyor, çekiniyor, korkuyor, tereddüte düşüyor ki acabaa ben de bunların yaftaladıkları safında görünürsem ne derler diye ve kesin ve net "hayır" diyemeyerek, çekimser kalıyor, boykotçu oluyor, vs.
Psikolojik ve ideolojik saldırı o denli dehşet ki, en güveneceğiniz insanların bile bu taarruzun tesiri altında kaldığına şahit oluyorsunuz.
Adam AB'ci, ama Kemalizme karşıyım dedi ya, ne yapsa mübah olacak...
Ama öyle mi? Gidenin yerine ne geleceğinin hiç mi önemi yok? Gelen sen olmadıktan ve bilakis senin mananın önünü kesmek için bu operasyon yapılıyor olduğunu görmüyor musun? İmam Azam'ın ölçüsü de bu değil mi, gidecek olanın kötülüğü, tek başına, gitsin de yerine ne gelirse gelsin denmesiine müsaade etmez. Gidenin ne olacağından çok, geleniin ne olacağı önemli değil mi? AKP, bu gidiş üzerinden poltikalarını, ihanetin en koyusunu meşrulaştırırken, gidenden daha kötü ve gidenin kötü manasının daha şedidi olduğu anlaşılmıyor mu?
Özal'dan beri kurulmakta olan statükonun gayesinin AKP olduğu ve AKP'nin güya düşman olduğu şeyi aslında bizim alt ettiğimiz ve bunun üzerine AKP o kadavrayı karşısına alıyor gözükerek, o kadavradaki ruhu canlandırdığı, o ruhun AKP'ye hulül ederek hayat hakkı aradığı, bedahet olması gerekmez mi?
Böyle biir anlayışla bakmazsak, bunun kendi mücadelemiiz reddetmek, o düşmanı öldürenin kendi mücadelemiz olduğunu reddetmek ve AKP ona düşmanlık yapıyor diye destek olmakla ölmüşün öldürülmesini AKP'den beklemek gibi bir tezata ve kendini inkara düşmüşlüğümüz gözükmez mi?
O zaman, biz, onun motivasyonunun kalmadığına inanmıyorduk demktir ki birilerinin bu cesedi tekmelemesinden zevk alıyoruz.
Biz düşmanı zaten alnının ortasından vurmuş ve yere devirmişken, meydanda dimdik durmaya ve o cesedi-vasıtayı karşımıza diken asıl yapıya yönelmemiz gerekirken, yerdeki cesedi birileri gelip tekmelemeye başlayınca, fethedilen alanda fatihçilik oynamaya başlayınca, asıl yapmamız gerekeni bir tarafa bırakıp, adamların peşine takılmak mı devrimcilik?[/size] | |
| | | turbix
Mesaj Sayısı : 161 Reputation : 7 Kayıt tarihi : 15/04/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Eyl. 15, 2010 1:06 pm | |
| Üstad ın felsefe için söylediği söz aklıma geldi;bir önceki felsefenin yanlışın gösterirken doğru ,teklif ettiği ile yanlış (kelimeler tam olarak bunlar değil). ne yapmalı nasıl olmalıyız? | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Perş. Eyl. 16, 2010 11:36 am | |
| Ne yapmalı?
Temel mesele, esas hasmın tesbiti.
Bu tesbit doğru yapılmazsa, hedef olmaz, hedef gözden kaçırılmış olunur ve yalpalamanın, hedef doğru gidiyorum zannnıyla hayatın sonsuz akışı içerisinde, "benzer" görüntülere aldanmanın sonu gelmez.
Tabi hedef tesbiti, esas hasmı tesbit için, mücerret fikir kumaşı bakımından bir keyfiyet ifadesi kadar, "iş"i de bilmek gerekir. İş yani siyaset, yani sanat kumaşı olarak siyasi kaabiliyet.
Marks ya da Keynes'i okuyarak tüccar olunmayacağı gibi, siyasi teorileri tekrarlamakla, tüccar olunmaz. Üstad ve Kumandan'ın bu söyledikleri, zamanın şartlarına göre ortaya koydukları da bu cinsten. Yoksa muradı kestirmek gibi bir dava sözkonusu olmazdı.
Yapılması gereken, şu veya bu teşhise varmadan önce, bu teşhise yol veren muhakeme usulünü ortaya koymak, malum siyaset-mücadele açıktır. Müphem olan fikirdir, fikirde "dır ve tır"dan kaçınmak gerektiği kadar, mücadelede kesin tavır asıldır. Faaliyetlerin açık bir şekilde temellendirilmesi ve izahı gerekir. İzah yapabilmek ve çelişkiye düşmemek için de başta bahsettiğimiz esas hasmın tebiti açıklıkla belirlenmiş olması gerekir. Yoksa bir takım muğlak ve ne dediği bilinmez-anlaşılmaz, bir dediği diğerine zıt ifadelerle bir şey yapılıyor zannedilir. Alınan tavır temellendiriliyor zannedilir. Mevzu bahis olan unsurüstü manalar değil, pratik hayatın kar zarar hesaplarıdır.
Mücerret fikir istidadı olmadığında da karşıdakinin söylediklerinin söyleniş sebep ve şartlarına göre değerlendirme zarureti es geçilerek, her ifade birbirinin aynı kabul edilir. Oysa, aynı sözler, farklı şartlarda farklı mana ve hedefe işaret edebilir, eder.
Neticede düşman karşısında alınması gereken net tavır alınamaz, kararsız kalınır ya da asıl düşmanla işbirliği içine düşülür de farkında olunmaz.
Esas hasmı tesbit noktasında netlik içinde olmayan, esas hasmın üzerine her ne pahasına olursa olsun gidemeyen, şartların zorlaması, imkanlar elvermemesi, kadro yetersizliği, şahsi beceriksizlik, iş bilmeme gibi bir çok sebebe irca edilebilecek saiklerle esas hasma karşı olmak yerine hedef saptırır veyahut küçültürken, bunu daha anlayamayıp ifadeden aciz olanların hali ise izahtan uzak.
Mesele, BD İBDA'yı yürürken yürütmek ve statik kalıplar içerisinde dondurmamak olduğuna göre, düşmanın kendisini yenilediği ve şekil değiştirdiği şartlarda, bu yeni şartları ne kadar algılayıp, ona göre tavır alabiliyoruz?
Düşman her an yeni şekillerde karşımıza çıkıyor, bu şekillenmelerin gayesi, bizden gözükerek, güya düşmanlarımıza karşı mücadele ediyor görüntüsü altında kendi düzenini tahkim etmek. Güya hoşumuza gidecek davranışlar içine giriyorlar ve birilerini bertaraf ediyor görünmeleri, hoşumuza gidiyor. Eh ne de olsa biz de olsak onları bertaraf ederdik dedirtiyorlar. Şİmdi asıl mesele de burada başlıyor ki, bu hamle sadece bir yıkma ve önümüz açma gayeli olsaydı, mesele yoktu ama asıl hedefe giden yolda yıkılan yerine ikame edilen, eskisinden daha beter bir engel olacak. Yoldan engel kalkıyor denilirken öyle bir engel konuluyor ki... Misal, orduyu kaldırdın ve bir daha hareket edemez hale getirdin? Ne kazanacaksın? Ordu bu saldırılar altında senin kontrolüne geçecek değil ki. işte bu dış yüz benzerliğindeki alakanın farklı olduğunu anlayamayanlardır ki, sinekle kartalı uçma müşterekliğinde bir tutarlar ve orduya saldıran kim olursa olsun destekleriz derler. Veya benzer şeyler. İşte bunlar, mücerret fikir istidadına uzak olanlar. Bunlar, hayatlarını ezberlerle sürdürürler. Şartlar ne olursa olsun, ne kadar değişirşe değişsin, ezberlerini tekrar eder dururlar, ta ki bir dış müdahale oluncaya kadar. Tabi bu dış müdahale K'dan gelirse sus pus olurlar da başkaları bunu söylerse, "hayır olmaz" derler.
Bu zihniyetiin tarihteki misali, Üstad ülkücülere el atığında, Üstad'a "kurtçu" oldu diiye saldırınlardır. Şimdi Üstad'a "peşin fikir" hikmeti ile bakmak gerektiğini "öğrenmemiş" olsalar, yani o gün için orda olsalar, aynı şekilde kurtçu diyecekler arasında bunlar da vardı. Hem de mücadeleyi kendisinden öğrendikleri Ütad'a karşı, Üstad'dan öğrendiklerini kullanma salaklığına düşerek... Yani bunlar, bu gün için peşin fikir ile Üstad'a baktıklarından, Üstad'ın bu politikayı nasıl, ne şartlarda, kimlerle vs.. verdiğine, muhakeme usulüne bakacaklarına, ezbere bunu kabul ederler de, yeni şartlarda Üstad'ın islamcıları bırakıp basbayağı kemalist zamanın kurtçularına el atmasına ses çıkaramazlar da.
Yani, "şartlar değişmiş ve Üstad bir durum değerlendirmesi yapıp, "motor" kuvvet arayışına girip ve buna da şartlar icabı en uygun olarak bunları bulmuş. demek ki politikayı belirleyen şartların dayatmasıdır ki, motor kuvvet lazım olduğunda, en elverişli olan neredeyse oraya gidilir. Bu tıpkı hasta adamın müslüman kasaptansa gayrı müslüm de olsa doktoru tercih etmesi gibidir." diyemezler. Ve, ortaya konulması gereken motor gücü koyamadıklarına üzülecekleri yerde, o motor gücü orduda (mareşale yaptığı teklif) ya da ülkücülerde aramasını anladıklarını zannederler.
Bunlar aynı zamanda demagojide de ustadırlar ki, söylenen sözdeki murat ve maksadı değil de sözün söyleniş şeklini öne alırlar. Murat ve maksadı tartışmak yerine, söyledikleriniz içinde bir ifade yanlış mı, hemen onun üzerine üşüşürler, pisliğe üşüşen sinekler gibi. | |
| | | keyfiyet
Mesaj Sayısı : 224 Reputation : 16 Kayıt tarihi : 18/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Eyl. 17, 2010 8:16 am | |
| Hisler ve duygular AZYA nın dediklerini kabule zorlanıyor.
Doğruyu yapmak bazen çok zor oluyor.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Eyl. 17, 2010 1:47 pm | |
| Doğruyu yapmak gerçekten de çok zordur. Bu hele bizim gibi idrakleri iğdiş edilmiş bir cemiyette.
Misal, emanetin ehline verilmesi giibi bir mesele vardır, bunu, yani emanetin ehline verilmesi gerektiğini hepimiz ezberlemişiz de, pratikte bunu yupmak çok zordur. Emanetin ehlini bilmek, kendinden zuhur bunun için değil mi? Emanetin ehlini bilmiyorsan, veremezsin. İç oluş - dış oluş birbirini destekler. Ehli bilmek için işi bilmek gerekir, iş içinde eğitimle. Bir adama usta demek için, geçmiş işleri kefildir, lafa bakılmaz.
Konuşurken kolay gibi gelebilir de, pratiği zordur işte.
Bilmek, yapmanın aynı değil.
Terkibi hükümleri ezberleyip alt alta sıralamakla ibdacı olunmaz.
Yılanla oynamaktan, yılan avcısı değil, işi bilmeyen men edilir, misal olarak. İşi bilmeyen ise, yılanla oynayana laf atmaya hakkı olduğunu zannederse ne olur, işi bileni de kendisi gibi görüyor ve bundan vazgeçirmeye kalkıyorsa? Elini küfre değdirse şeriat doğar misali ya da... Veyahut, velinin kafiri selamlamasını, birbirimizin batınını selamladık diye izahı, pratik siyasette neye denk düşer? Bunun pratik siyasete aplikasyonu nasıldır?
Esas hasım tesbitini yaptıktan sonra, yani hasımlar içinde öne çıkan ve tehlike olarak öncelik belirteni işaretledikten sonra, buna karşı diğerleriyle ittifak aramak mı akıllılık, yoksa bunların hepsi kafir filan deyip kendisini tecrit etmek mi? Bu da kendi gücünü tahlil ile mümkün. Kavgayı hissetmekle mümkün. Ortada bir kavga varsa, bunu hissetmeyene kavga yok aslında. Geçmiş de tatlı bir hatıradan ibaret olarak kalır. Şimdi, adam kendi gücü yok ama, İBDA arabasının gölgesini kendinin zannediyor. İBDA senin yapıp etmen değil ki!
Bunları yerli yerine oturtabilmek, esas hasmı doğru tesbit edip, gözünden ayırmamakla mümkün. Düşmanını bileceksin ve onu gözden kaçırmayacaksın. Kendi gücüne göre de ittifak ararsın. Yoksa yalpalamaya başlarsın. Düşman senin önüne bir takım düşman illüzyonları ile çıkar -sahte kutuplaşma- ve aktüalitenin hay huyu içerisinde ne yapacağını şaşırırsın. Oynanan algılarındır ve kesin tavır alamaz, karar veremez hale getirilirsin. Belki gerçekten iyi ve saf niyetlerle düşmanının safında bile yer alırsın da farkında bile olmazsın. İşte, bir ihtilaci için en tehlikeli durum budur. Terddüt etmek, tavır alamamak, kınayıcıların kınamasından korkmak ve nihayetinde düşmanın safına yer tuttuğunu bile farkedemeyecek bir algı kaymasaına maruz kalmak. İdraklerin iğdiş olması.. Düşmanını tanıyamamak, mankurtlaşmak, düşmanın yanında yer almak. Bunu da samimi hislerle yapmak.
Düşmanını tanı...
Kimler hasım, kim esas hasım?
Esas hasma karşı olanlar üzerinde ne gibi bir hesabın var, ne gibi bir politika takip etmekte ya da planlamaktasın?
Neye göre karar veriyorsun?
İhtilal şartlarını derinleştirmek isterken bunun önüne geçmeye çalışıcı güçlerin analiziyle mi, yoksa ıskartaya çıkması verdiğimiz mücadele neticesi mukadder güçlere karşı geçmişin düşmanlıklarının verdiği intikam hisleriyle mi?
Bu düşmanlık bu gün için ne ifade eder?
Esas hasım tesbitinde ne yana düşer?
Hareketimizi hedeflendirip temellendirirken, asıl saik, sisteme bağlı tahlillerimiz mi, yoksa sadece intikam psikolojisi mi?
Düşman operasyonunun bu psikolojiyi işletmek üzerine olduğu açık değil mi?
İntikam almanın da bir ahlakı olmalı değil mi?
Onlar da bize yapmıştı diyerek, aynı şeyler başlarına geldiğinde sevinmekle, ondan bir farkının kalmadığını ve bu aşırı kapılma ile hedefi gözden kaçırdığını görmüyor musun?
Bu gün, ekseriyetle, fethedilen alanda fatihçilik oynayanların peşine takılanlar, dün de işin riskinden uzak, basbayağı manasına yumruk atmaktan kaçarken unsur üstü mana peşinde koşan tiplerdi. Değişen bir şey yok. Şaşırmıyoruz.
| |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Paz Eyl. 19, 2010 12:04 am | |
| [img] http://www.odatv.com/images/2010_09/2010_09_17/cumhurbaskani-gul-amerikada-meydan-cikarmasi-yapacak--1709101200_m.jpg[/img][size=24] [color:5a9e=orange] CUMHURBAŞKANI GÜL AMERİKA’DA MEDYA ÇIKARMASI YAPACAK [/color] [/size] [size=18] Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün Amerika yolcusu. Gül, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılacak. Seyahat programı 8 günlük. Birleşmiş Milletler’deki faaliyetler ise üç günde tamamlanıyor. Gidiş - geliş süreleri de dikkat alındığında geriye kalan üç günlük program ise ilginç detaylar içeriyor. Gül, Columbia Üniversitesi ve Pentagon’la yanaşık faaliyetler yürüten “Council on Foreign Relations” isimli düşünce kuruluşunda konferanslar verecek. İlave olarak… Gül, aralarında New York Times, Washington Post gibi gazetelere mülakatlar verecek. Cumhurbaşkanı’nın basın müşaviri Ahmet Sever’in Odatv’ye verdiği bilgilere göre; mülakat verilecek gazeteler ve gazeteci isimleri henüz belli değil. Peki, Gül, Amerikan medyası üzerinde neden iştah gösteriyor? Sever’e göre “Gül’le görüşmek üzere çok sayıda talep” birikti. Gül’de bu seyahatinde bu talepleri karşılayacak. Peki, Gül ne tür mesajlar verecek? Mesajlar içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği başkanlık sistemi ya da cumhurbaşkanlığı seçimi de olacak mı? Dün Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün dediği gibi “Köşk için en güçlü aday Erdoğan”. Öte yandan Gül’ün görev süresinin 7 yıl mı 5 + 5 mi olacağı konusu bile açıklığa kavuşmadı. **** Ahmet Sever, Gül’ün genel konularla ilgili açıklamalar yapacağını, bunun haricinde Amerikalı gazetecilere “Ne soracaksınız” diye sorulamadığını kaydetti. (Türkiye’de işlerin nasıl yürüdüğü malum olunca tebessüm etmemek elde değil.) Oysa… Referandumun kaybedenleri arasında Abdullah Gül’de bulunuyor. Gül, “Anayasa değişikliği için fırsat kaçtı” derken, referandum gecesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yeni Anayasa değişiklikleri için çalışma başlattığını açıkladı. Bu çarpıcı durumu ilk e tek yazan yayın Odatv oldu. Eminiz Amerikalı gazetecilerde Odatv’yi takip ediyor. İlgili haberimiz için tıklayınız... Sözün kısası Gül’ün önümüzdeki hafta Amerikan gazetelerine yapacağı açıklamalar çok ilginç siyasi gelişmelerin ilk fişekleri olabilir. Dikkatle izlemek gerekiyor. [/size] Odatv.com | |
| | | keyfiyet
Mesaj Sayısı : 224 Reputation : 16 Kayıt tarihi : 18/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Ptsi Eyl. 20, 2010 10:49 am | |
| Kral Hasan düşmanlığı , Hasan ın arkasını görmemizin önüne geçmemeli...
Anladım | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Ptsi Eyl. 20, 2010 3:27 pm | |
| Şimdi bu da var, başka şeyler de.
Hatta daha önemlisi, verdiği mücadeleyi görmezden gelme, tanımama, inkar etme.
Yıllar öncesinden biliyoruz, sarı saçı mavi gözlü ajanın elindeki dergiden işaretlediği satırları etrafına gösterip yaklaşmakta olan ihtilal tehlikesine dikket çekmesini.
Bu tesbit çerçevesinde gerekeni de yaptılar ve zaten eskiler, bu mücadele ile kadavra haline getirilip motivasyonu kalmayacak şekilde tehlike olmaktan bertaraf edildiğinden, bu ruhsuz cesedi gömme işini birilerine verdiler ki, asıl gelecek olanın yolu kesilsin. Şimdi, AKP, bu asıl gelmesi gerekenin -ibda- yolunu kesmek içinken, zaten fethettiğimiz alanda fatihçilik oynuyor, güya kadavrayı tekmeliyor diye AKP'ye sempatiyle bakma halleri, AKP liderliğinde fatihçilik oyununa iştirak ve kadavrayı tekmeleme zevkiyle teselli bulma.
Devrimci hareket, liderlik, yani önden gitme, yol açma, olabileceklerin ihitmal alemindeki mihrak noktasını yakalama manasına, bir ilim ve sanat işi olarak ihtilalde, yol açıcı liderlik, AKP peşine takılarak mı olacak? AKP'nin bizim gelişimizi engellemek adına sahte ihtilalci olarak fethettiğimiz alandan fatihçilik oynamasına, bizim meydan yerinde alnının ortasından vurup düüşürdüğümüz düşmanı gömüyor olmasına mı tav olacağız?
Bu mücadeleyi bilmemektir, mücadele tarihini bilmemektir, bu ezberciliktir, eşya ve hadiselerin manasını heceleyememktir. Mücadelenin içinde gözükürken, dışında kalındığının hal diliyle hazin itirafıdır. Dışarıya karşı mücadele adamı pozunda olanların, bu halleri, olmamamız gereken hali işaret eder. Duyarak, düşünerek, sisteme bağlı bir şekilde değil de, ezberlediği kalıpları her şart altında tekrar eden ve şartlar değişse de bunu hissedemediğinden dolayı ezberinde devam edegelen...
Esas hasmın tesbiti...
Hani bir çok hasım vardır da, mahaleede bir çok düşmanın vardır da, biri öne çıkar, Tehlike olarak. Sen de ona karşı diğerleriyle ittifak arar ya da aramazsın. Gücünle alakalı bir hall. Şimdi bu hasım artık hastalanmış, ölümcül hasta ve yatakta. İhtilalci bir hareketin tavrı ne olmalı?
Misal, Allah Resulü karşsısında Ebu Cehil, adam geberdi gitti, bu gün için ne mana ifade eder?
Düşmanını tanı!
Kimdir düşman ve neye göre? Nasıl? Niçin? Hangi konjonktürel şartlarda ne ifade eder? İç şartlar, dıış şartlar, güç dengeleri? Dünkü ittifaklar öyleydi de bu gün ne durumda? Düşman, emperyalizm kendiisini şekilde yenilerken, çünkü eski şekli biz kadavraya çevirdik ve artık ondan biir işçıkmayacağını o da anladı ve yeni bir piyonu sürdü, biz bu hamleye karşı nasıl bir tedbir düşünüyoruz?
Allah Resulü'nün düşmanı, Hz. İbrahim'in düşmanı, Efendi Hazretlerinin düşmanı, Üstad'ın ayrı, Kumandan'ın ayrı.. Ya seninki?
Sen "kim"sin bir kere?
Efendi Hazretlerinin kardeşi, zulüm karşısında kalb krizi geçirir şehit olurken, sen o manaya uzak halinle, sahip olmadığın mananın maliki gbi gözüküp caka satmaktan utanmıyor ve "ibda böyle dedi, bu ibda'ya ters" vs gibi yaftalamlarla, kendini ne zannediiyorsun?
Arabanın gölgesinde giderken, vay be gölgem ne büyükmüş zehabına kapılan adamın hali...
İbda, düşmanını alnının ortasından vurup yere yıkmışken, sen, bunu bile anlayamadığından, ibdanın fethetiiği alanda fatihçilik oynayarak ispatı vücut iddiasındasın ki bu da fikri, yürürken yürütmeye ters.
İyiy bir teksir makinası olunabilir, o da bir şey. Ama o kadar.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Eyl. 21, 2010 10:45 am | |
| Tecavüz Adasında Devlet Töreni www.acikistihbarat.com 20.09.2010 Van gölündeki Akdamar Adası”ndaki kilisenin tamir edilmesine de isyan eden Leman öğretmen… "Ermeniler şehre gelerek genç kızlara ve kadınlara sizi kurtaracağız dedi. Ardından kadınları alarak Akdamar adasına götürdüler. Burada Türk kadınlarına tecavüz etmeye kalkıştılar ve Türk kadını namusunu kurtarmak için kendilerini göle atarak intihar ettiler. O adada ve gölde onların hatırası var. 2000 yılında Van Valiliğine yazı yazarak o namuslu kadınların anısına adaya bir anıt dikilmesini teklif ettim. .Eski Van kayıtları çıkartılarak, intihar eden kadınların isimlerini bulalım anıtın yan tarafına isimleri yazalım bir kenarına da burada şu tarihte Ermeniler tarafından şu kadar genç kız tecavüze uğradı ve intihar etti, diye yazalım dedik. Oraya anıt dikileceğine kilise açılıyor.” (11.2.2005- Yeniçağ) Dünyanın her noktasında ki Ermeniler ve AB-D “Ermeni Davası” na tüm dünyanın arka çıkması için ellerinden geleni yaparken, Türkiye Cumhuriyeti de onlar için önemli Ruhban Okulunu restore ederek, belki de önümüzde ki günlerde “dini formatını” kazanmasını sağlayarak farkında olmadan “davaya” destek olmakta. Bu kilisenin restore edilmesinde en önemli etken bu kiliseye Ermenilerin çok önem vermeleri, Ermeni komitacılarının toplantı yaptıkları yer oluşudur. * Akdamar Ruhban Okulunu milletin kesesinden onaranlara şu satırları ithaf ediyorum: “VAN’DA ERMENİ ZULUMÜ- Van jandarma alay komutanının Raporu: * Çarıksır köyünde bir çocuğun kuzu gibi kızartılarak bir süngü üzerinde direğe iliştirildiğini birçokları yeminle söylemişler cesedin kalıntılarını göstermişlerdir. Ahorik ve Avzerik köyleri arasında elleri bağlı ve karınlarına sokulmuş tenasül aletleri kesilerek ağızlarına sokulmuş dört Türk’ün cesedi bulunmuştur. * Kavlık Köyünde 7 yaşındaki Fatma ve 5 yaşındaki Gülnar adlarında iki kız çocuğunun iki taraftan kirletilmiş oldukları ve bu kötü hareketin sonucu her ikisinin de sakat kaldıkları görülmüştür. Bugün bu zavallılar Ermeni mezaliminin canlı bir timsali olarak yaşamaktadır. Yine bu köyde 70 yaşından fazla Ali adında bir ihtiyarın, çene kemiklerini süngülerle kırarak, kesip ağzına koymuşlardır. Bunu Van’ı geri alan Türk ordusunun ileri gelen subayları gözleriyle görmüşlerdir. * Ahtoci Köyünde Kemo adındaki şahsın Zeliha isimli eşi tandır başında ekmek pişirirken, Ermeniler Zeliha’nın altı aylık çocuğunu ateşe atarak pişirmişler, zorla annesine yedirmek istemişler; zavallı annenin reddetmesi üzerine, kadının bir bacağını ateşe sokarak yakmışlardır. Bu gün bu zavallı kadın yaşıyor. Gördüğü bu korkunç zulmü anlatırken yürekler tırmalayıcı feryat ediyor. Bu zavallı kadının hikâye ve feryadına katılmamak için taş veya demirden yürek gerekiyor. * Yine bu köyde Ermeniler birçok Türk çocuğunu tezek yığınları arasına koyduktan sonra tezekleri ateşlemişler; bu zavallı masum yavruları diri diri yakmışlardır ki, durum yerinde yapılan inceleme sonucu kalıntılardan anlaşılmıştır. * Bir çocuğumu, gözümün önünde koyun boğazlar gibi boğazladılar. Bir Ermeni, komşumuz Firdevs hanımın oğlunu ayağının altına alıp, iki bacağından ayırarak iki parça edip şehit etti. Ermeniler o kadar çok Müslüman boğazladılar ki, akan kanlar koskoca tandırları doldurdu. En son Rus ordusunda vazifeli bir Tatar bu korkunç faciaya son verdi. * Ermeniler, esir ettikleri Müslüman kadınları iki sıra halinde aralarına alıp türkü söyleyerek, tef çalarak götürüyorlar; ikide bir; “Korkmayın sizi Van valisi Cevdet Paşa’ya götürüyoruz Cevdet paşa size pilâv ikram edecek!” diyorlardı. Sonra koro halinde: “Cevdet Paşa et temâşa / Gelinlerin oldu matuşka! (fahişe demek)” diyorlardı. * * Ermeniler, bir sabah köyümüzü ateşe tuttular. Zeve’de toplanmış Müslümanlar, cephaneleri bitinceye kadar köyü müdafaa ettiler. Türklerin cephaneleri bitince Ermeniler köye girdiler. Korkunç facia bundan sonra başladı. Önce Ermenilerle kardeş olduğunu söyleyerek halkın göç etmesine engel olan Süleyman Çavuş’u yakalayıp, korkunç şekilde şehit ettiler. Ermeniler, hamile kadınların karnını yırtıp çıkardıkları çocukları süngülerinin ucuna takarak annelerine gösterdiler. * Kızların ve kadınların kollarındaki bilezikleri almak için çok kolay bir usul buldular. Kasaturalarıyla kızların ve kadınların kollarını kesiyor, sonra bilezik ve yüzükleri çıkarıyorlardı. (Anadolu’da Ermeni Zulmü –II – www.ermenisorunu.gen.tr)Van’da bir kısmını anlattığım bu olaylar vuku buldu. Ne zaman? İstiklal Savaşında vatan savunmasına girdiğimizde. Netice olarak; Akdamar adasında ki adı geçen kilise, İstiklal Savaşında Ermenilerin silah deposu olarak kullandığı, kaçırılan Türklerin kurşunlanıp öldürüldüğü ve kadınlarımızın tecavüz edildiği bir yer. Müze olacak, ibadet edilmeyecek, tepesine haç takılmayacak denilen yer devlet eli ile onarıldı. Şimdi ibadet yapılacak. Tepesine haç asılmazsa gelmem diyen Ermenistan patrikhanesinin isteği kabul edildi. 100 kiloluk dev haç adaya gönderildi. AMA O ADAYA TÜRK MİLLETİ ADINA BİR SOYKIRIM ANITI BİLE DİKEMEDİK……… | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Eyl. 21, 2010 11:01 am | |
| Hatırlanması gereken:
Ermeni katliam ve tecavüzleri önünden, aileisyle birlikte kaçmak, göç etmek zorunda kalan Efendi Hazretleri ki Peygamber evladının bir çoğu bu kaçışta şehid olmuş...
Çekillen sıkıntılar, ezalar, cefaların bini bir para hesabıyken, işte şimdi Ermeni dölleri böyle ödüllendiriliyor.
Ne aldın da ne veriyorsun?
Aldığın belli, Allah Resulü'nün, "vallahi ben davamdan vazgeçmem" diyerek reddettiği, küfrü kendi kanunlarıyla yönetme işbirlikçiliği, ihaneti. Farzı muhal deyin ve düşünün bir, Allah Resulü'nün o teklifi kabul ettiğini. Bir zaman sonra, halk, Ebu Cehil olsa daha mı iyi olurdu demeye başlayacak, kıyas edecek. Ne büyük cinayet, Allah'ın Resulü ile düşmanını kıyas noktasına getirmek.
Üstad'ın, muhalefet taktiği veririken, hiç bir zaman iktidarla işbirliğine girmeyecek ve olmayışların tamamının mesuliyetini iktidarda göstereceksin demesi...
Yoksa, aksi, sisteme bağlı politka yönünden izahı gerekir; tabi aynı zamanda 8 yıldır devam eden işkencenin mesuliyetinin AKP'ye kesilemeyeceği ve kendi kendisine işkence yapılıyor olmasının da aslında K'nın bir taktiği olduğu...
Karşı yanlış...
Birisi, yanlışı işaretliyorsa, o doğru demek değil ve yanlışın karşısıdna duruyor gözüken acaba gerçekten öyle mi?
Sen gelmeyesin diye, oraya senin sahten getiriilmiiş, senin yolunu kesmek için, onun kuyruğuna takılmak ne demek? O zaman K'nın verdiği mücadelenin yeri nedir? "Domuzu vurduk" diyen? Vurmamış mıydı? Vurmuşsa, ölümü mukadderse, kan kaybından öleceği kesinleşmiş olanı birilerinin öldürüyor görünmesi sisteme bağlı bir faaliyet mi, sistemin önünü kesmek için mi? Teklif ettiği sistem mi?
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Salı Eyl. 21, 2010 11:03 am | |
| "Domuzu vurduk" hatırlaması üzerinden, unutulmaması gereken "cezaevi" manzaraları da tedai etti. İnşallah onlara da değinelim. | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Eyl. 22, 2010 12:43 pm | |
| [size=24] [color:436a=orange] Gül'e Plaket [/color] [/size] [img] http://yenisafak.com.tr/resim/site/gulplaket067a7060067a7061by.jpg[/img][size=18] "Ortodoks Museviler-Hasidik" olarak bilinen ve koyu dindar Yahudilerden oluşan bir grup, BM toplantıları için New York'ta bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e plaket verdi. Grup, Cumhurbaşkanı Gül'ü, New York'taki Türkevi'nin önünde karşıladı ve kendisine bir plaket sundu. Grup üyeleri, burada yaptıkları açıklamada şöyle konuştular: "Buraya Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nı selamlamak ve büyük ülke Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı'na, Türk halkının hem ülkedeki hem dünya genelindeki Musevilere hem de baskı altındaki Filistinlilere gösterdikleri dostluk, misafirperverlik, sıcaklık ve saygıdan ve yaptıkları tüm insani yardımlardan dolayı şükranlarımızı iletmeye geldik."[/size] | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Çarş. Eyl. 22, 2010 4:29 pm | |
| [img] http://www.buyukasya.net/images/belli_oldu_02.jpg[/img][size=24] [color:a5c8=red] BELLİ OLDU [/color] [/size][size=18] Büyük Ortadoğu Projesinin Kürt sorunu ile ilgili uygulama aşamaları bir bir devrede. Referandum sonuçlarının Türkiye’deki Amerikancı çevrelere verdiği desteğin somut görüntüleri de ortaya çıkmaya başladı. Bu görüntülerin neler olduğunu sıralayalım ve arkasından hangi adımları atacaklarını tahmin etmeye çalışalım. 1- Referandumdan hemen sonra, Avrupa emperyalizminin bölünecek ülkelerin, bölünme görüşmelerinden sorumlu Martti Artisaari Diyarbakır’a bir heyet ile geldi. Orada yaptığı gizli görüşmelerden sonra, Tayyip ve Gül ile görüştü. 2- A.Gül Amerika’da görüşmelere başladı. 3- PKK ateşkes süresini müzakereler devam ettiği sürece, erteleme kararı aldı. 4- Türkiye’deki üst düzey güvenlik toplantılarına katılmayan MİT Müsteşarı, Amerika’da Amerikan İstihbarat Kuruluşu CIA ve Milli Güvenlik Konseyi (NSC) ile görüşmeleri sürdürüyor. 5- Kılıçdaroğlu Avrupa ile Kürt sorununu görüşmek için Brüksel’e gitti. Dönüşte Türban ve Kürt sorununda muhalefet yapmayacağına dair bolca işaret verdi. Yani referandumun %42’lik kısmının isteklerini savunmama sözü verdi. Zaten referandum çalışmalarında da bölünme sorununu esas almamış, yoksulluk, yolsuzluk teranelerinden dem vurmuştu. 6- Amerika’nın böldüğü ülkelerde, bölünmeden önce ve bölünmeden sonra görev yapan CIA uzmanı Prof. Vamık Volkan Türkiye’de temaslarını sürdürüyor. 7- Ulusalcı ve yurtsever kanadı daha fazla tedirgin etmemek için medya uyarıldı. Önemli bir karar arifesinde iken, karşı güçleri tedirgin edecek yayınların denetlenmesi önerileri yapıldı. Bunu Hakkâri’de bir minibüsün altına konulan mayın sonucu dokuz vatandaşımızın katlinden sonraki yayınlara bakarak anlamak mümkün. Zaten, medya savaş makinesinin kendisidir. İstediği zaman istediği mevzide mevzilenir. 8- Medyada, Referandum süresince evet’e destek veren Doğan Gurubunun vergi sorunu hemen çözüldü. Yurtsever yazarların medyadan bir bir atılmasına hız verildi. Yukarıda yedi madde halinde sıraladığım hususları yorumlamak için uzman olmaya gerek yok. Birlikte yaşayan iki halkı birbirinden ayırmak için çaba gösteren, projeler yapan emperyal odaklar ile bu meselenin görüşülmesi ne kadar çözüm getirebilir, varın siz tahmin edin. Ama bunlardan daha önemlisi, Türkiye’nin bundan böyle ana muhalefet partisi boşluğu olacağı muhakkak. Amerika’yı ve onun menfaatlerini savunanlar çok. Ama sonunda kazananın halkımız olacağına inancım o kadar çok ki… Bu inancın düşmanı da yola getireceği muhakkak. [/size] Bülent ESİNOĞLU | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Perş. Eyl. 23, 2010 10:28 pm | |
| [size=24][color:e992=red] Bu iki Habere dikkat.!!!!!!!!!! Kimlerle Görüsülüyor???? Kimin ADINA Neler YAPILIYOR? Bu ADAM HANGI DEVLETIN BAKANI???? ................... ....................[/color] [/size]
[size=24] [color:e992=orange] Davutoğlu, Hıllary Clınton ile Görüştü[/color] [/size][size=18] Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BM'deki temasları çerçevesinde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la görüştü.
Türkiye’nin dönem başkanı olması dolayısıyla BM Güvenlik Konseyi Başkanlık Odası'nda düzenlenen görüşmenin başında basın mensuplarının kısa süre görüntü almasına izin verilirken, açıklama yapılmadı. Görüşmede, Türk tarafından Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, Amerikan tarafından ise ABD Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon ile ABD Ulusal Güvenlik Konseyinin Direktörü Elizabeth Sherwood-Randall da hazır bulundu.[/size]
........ [size=24][color:e992=orange]
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, İran'daki Tutukluların Aileleriyle Görüştü [/color]
[/size]
[size=18] Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'da bir yılı aşkın süredir tutuklu kaldıktan sonra bu ay serbest bırakılan Sarah Shroud ile tutuklu diğer iki Amerikan vatandaşının yakınları ile görüştü.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'da bir yılı aşkın süredir tutuklu kaldıktan sonra bu ay serbest bırakılan Sarah Shroud ile tutuklu diğer iki Amerikan vatandaşının yakınları ile görüştü. New York'taki Türkevi'nde düzenlenen gorusmede konuşan Shroud, Türk hükümeti ve halkına desteklerinden ötürü hem kendisi hem de tutuklular arasında yer alan nişanlısı Shane Bauer ve dostu Josh Fattal adına saygı ve minnet duygularını dile getirdi. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Shroud, görüşmede Bakan
Davutoğlu'na, İran'da tutuklu kaldıkları sürede ne zaman Davutoğlu'nu televizyonda görseler, kendileri için çaba caba harcadığı umudunu beslediklerini ve bunu bildiklerini söyleyerek bu çabaları için Davutoğlu’na teşekkür etti. Davutoğlu'na diğer iki tutuklu için de yardım girisimlerini sürdürmesi ricasında bulunan Shroud, nişanlısı Bauer'in serbest bırakılması halinde evleneceklerini belirterek, düğün törenine Davutoğlu'nu da davet etmek istediğini söyledi. Karşılıklı hediyelerin verildiği görüşmede, Davutoğlu, yardım ve çabalarının devam edeceğini ifade etti. İran'ın ülkeye yasa dışı yollarla girmek ve casuslukla suçladığı Sarah Shroud, Shane Bauer ve Josh Fattal, geçen yılın temmuz ayında tutuklanmıştı. Sarah Shroud, bu ayın ortasında 500 bin dolar kefaletle serbest bırakılmıştı. Öte yandan, Davutoğlu, bugün ABD'nin Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke'la da görüştü.[/size]
| |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Eyl. 24, 2010 11:29 pm | |
| [size=18] KARI ,CUMHURBASKANINI,TAKMIYOR BILE. Sanki Hizmetcisinin yaninda Makyaj yapiyor. ................. ......................[/size] [img] http://yenisafak.com.tr/resim/site/abd1152d1350151b8aa8by.jpg[/img][size=24] [color:9d9f=orange] Clinton Gül ile konuşurken rujunu tazeledi [/color] [/size] AJANSLAR[size=18] Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM Genel Kurulu'nda ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile bir süre ayaküstü konuştu. Clinton sohbet sırasında çantasından çıkardığı ayna karşısında rujunu tazeledi. Hillary'nin rujunu tazelediği an obejektiflere de yansıdı. Gül, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un heyet başkanları onuruna verdiği öğle yemeğine de katıldı. BM Genel Kurulu'nun açılışında yaptığı konuşmanın ardından katıldığı öğle yemeğinde Cumhurbaşkanı Gül, BM Genel Sekreteri Ban ve ABD Başkanı Başkanı Barack Obama'nın masasında oturdu. Gül ve Obama yemek öncesinde el sıkıştı ve bir süre ayakta sohbet etti. Yemek daha sonra basına kapatıldı.[/size] | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP Cuma Eyl. 24, 2010 11:35 pm | |
| [img] http://yenisafak.com.tr/resim/site/abdullahgul15ff07a115ff07a2by.jpg[/img][size=24] [color:1518=orange] Gül, ABD'ye: Birlikte çalışmalıyız [/color] [/size][size=18] [color:1518=orange] New York'ta Dış İlişkiler Konseyi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Gül, "Türkiye ile ABD arasında güçlü bir ortaklık var, bu yüzden toplumlarımıza Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin gerçek niteliğini anlatmak için beraber çalışmalıyız" dedi [/color] NEW YORK (A.A) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son dönemde ABD medyası ile Kongresinde, Türkiye'ye ilişkin yapılan yanlış ve önyargılı değerlendirmelerle ilgili olarak 'Türkiye ile ABD arasında güçlü bir ortaklık var, bu yüzden toplumlarımıza Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin gerçek niteliğini anlatmak için beraber çalışmalıyız, işbirliğimizin hem ikili ilişkilerimiz hem de bölgesel ve küresel barış için ne kadar önemli olduğunu anlatmalıyız' dedi. Gül New York'ta bugün Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations) adlı düşünce kuruluşunda Türkiye-ABD ilişkileri kapsamında bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türkiye-ABD ilişkilerinin artık stratejik ilişkilerin ötesine geçerek ABD Başkanı Barack Obama'nın da geçen yılki Türkiye ziyaretinde söylediği gibi 'Model ortaklık' haline dönüştüğünü belirten Gül, Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi kapsamında yeni bir mekanizmanın yaratıldığını belirtti. Gül bu kapsamda iki ülke arasında ilk stratejik ekonomik işbirliği toplantısının bu yıl Washington'da 19 Ekim'de düzenleneceğini, özel sektör arasındaki ilişkilerinde de artık daha yakın işbirliğinin öngörüldüğünü anlattı. Türkiye-ABD ilişkilerinin gündeminin birbirine son derece benzer olduğunu ifade eden Gül, Türkiye'nin ABD'nin güvenilir bir ortağı olduğunu belirtti. Türkiye ile ABD'nin Irak, Afganistan, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, NATO, terörizmle mücadele konularında ortak gündemi olduğunu belirten Gül, Türkiye'nin bölgede istikrar ve barış için çalıştığını, Türkiye'nin bölgesinde bir 'esin kaynağı' olduğunu belirtti. [color:1518=orange] -TÜRKİYE HAKKKINDA ÖNYARGILI DEĞERLENDİRMELER- [/color] Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD medyası ve Kongre'de son dönemde Türkiye ile yanlış bilgiler ve önyargılı değerlendirmelere dayanan olumsuz haberlerin ortaya çıktığını, Türkiye ile ilgili 'algılamalarla, gerçekler arasında farklılıklar' bulunduğunu söyledi. Bu tür olumsuz konuların doğrudan Türkiye-ABD ilişkilerini ilgilendirmese de bu ilişkiler üzerinde olumsuz etkiler doğurduğunu belirten Gül, örneğin 'ABD Kongresine sunulan 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını savunan karar tasarısı, İran'ın nükleer programı ve Gazze'ye yardım taşıyan filoya yapılan saldırı' konularında bu tür yanlış değerlendirmelerin yapıldığını vurguladı. Türkiye ile ABD arasında güçlü bir ortaklık olduğunu belirten Gül, 'Bu yüzden toplumlarımıza Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin gerçek niteliğini anlatmak için beraber çalışmalıyız, işbirliğimizin hem ikili ilişkilerimiz hem de bölgesel ve küresel barış için ne kadar önemli olduğunu anlatmalıyız' diye konuştu. Gül, 'Türkiye her zaman ABD'nin güvenilir müttefiki olacaktır' dedi. [color:1518=orange] -'EKSEN KAYMASI' SÖYLEMİ-[/color] Türkiye'de 'eksen kayması' olduğu yönünde de bir söylem olduğunu belirten Gül, içinde bulunduğu çok boyutlu coğrafyası ve karmaşık güvenlik sıkıntıları nedeniyle Türkiye'nin aktif bir dış politika izlemesi gerektiğini, bölgedeki yerel sorunların bölgesel krizlere dönüşme ihtimalinin bulunduğunu bu yüzden de 'dışlama ve izolasyon' seçeneklerinin yaşanabilir olmadığını, diyalog ve işbirliğinin gerekli olduğunu vurguladı. 'ABD gibi Türkiye de bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalamaz' diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'Türkiye'yi, örneğin Orta Doğu'daki sonuca yönelik ve yapıcı girişimleri nedeniyle Batı ekseninden kaymakla suçlamak, Pasifik'teki sıkıntıları çözmek için çaba sarfeden ABD'yi Transatlantik ilişkilerini terketmekle suçlamaya benzemektedir' dedi.[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Eyl. 25, 2010 12:45 pm | |
| [size=18]Mesele aslında kitaplık çapta ele alınıp incelenmeli ama, burada sadece bir işaret koyalım. O da şu: Hani Osmanlı'yı anlatırken, Moroluların kendi rızalarıyla Osmanlı'ya katıldıkları, bunu kendilerinin talep ettiği söylenir. Tabi bu durumu bizim AB maceramızla kıyaslamak gerek. Morolular ne gibi bir hukuki süreçten geçti, nasıl bir pazarlık yaşandı, Osmanlı bu iltihakı hangi şartlarda kabul etti, o zamanki pazarlıklarla bu günkü tersine AB sürecinin hukuki vs. yönden benzerlikleri neler. AKP mürted münafık ve dahi tayfası arkasına takmış ekseriyeti, kıyamete sürüklüyor. Hani demirel olsa böylesi bir ihaneti yapamaz, o bir ksıım müslümanları takabilmişti peşine. İncellikleri görmek lazım, ainesi iştir kişinin hesabı, yapılan asıldır, söylenen değil. Yaptığınla AKP'nin kucağına oturtulduğunun farkında veya değil. Emperyalizm çok büyük bir ayarlama yapıyor, bölgede, herkese, her gruba operasyon üzerine operasyon. İşte Cem Uzan, CHP, derken Saadet, şimdi de MHP vs. Her grup içerisinde ibiş mi yok, içeriden ibişler vasıtasıyla zihinleri ile oynananlar. Operasyon böyle olur. Hak suretinde pazarlanır. Fikri planda hesabı verilmez. Sistem planında izahı yapılmaz. Aksiyon açık olmalıdır ama bunlar izah edemedikleri hallerini unsur üstü manalarla perdeleme yoluna gider. Bu aslında siyasette tıkanmışlığın alametidir. Ne yapacağını, esas düşmanını bilememenin. Oysa Ulu akan'a bakın, düşmanını net belirlemiş. İngiliz elçisi ne derse, tersini yaparmış adam. Gayet net yani, tereddüt yok. Acaba bana anlattığı gibi, gerçekten menfaatimiz olmasın şeklinde mütereddit tavra yer yok. Kesin tavır. İngiliz söylediyse tamam. Şimdi AB-D ne diyor? Taraf'ın sapıkları ne diyor? Hayrı diyerek CHP yanında gözükmekten çekiniyor da evet diyerek, meselenin esas düşman tesbitinde yattığının da izahını yapamadığından, evet diyerek emperyalizmin tarafında gözükmekten imtina etmiyor. AB-D orda ama CHP burda, bu nasıl bir durum? Hani müslümanlar bunlara karşıydı? İzahı net yapılamayan şeyler. Yani sen daha düşmanını bilmiyorsun derler adama. Saddam'a ne demiştik? Sen ordan, biz burdan. Mesele neydi? Emperyalizme karşı olmak. Yoksa Saddam demenin, burdaki Kemalizm demek olduğunu bilmiyor muydu bunu diyenler? Ordaki Kürtleri, Şiileri neyle suçladık?= Dış düşmana karşı, içeride, Kemalist de olsa Saddam'a ihanet etmekle. Çünkü asıl düşman emperyalizm, işgalci. Eee, şimdi Türkiye'de durum ne? Kahrolsun Amerika, zalim Saddam diyenlere ne diyorduk? Kahrolsun Amerikaa ama, Saddam'ın da zalimliğinden dolayı emperyalizme geç de. Barzani, pardon RTE'ye kerhen destek ver. Ya da adları ne zıkkımsa... Düşmanını tanı! Esas hasmı tesbiit et. Önce bunu yap, sonra "evet" demenin şartlarını da konuşuruz, hayır demenin de. Tarihini bilmek, geçmiş mücadeleyi doğru manalandırabilmek bunu için. Yoksa, tarih bilgisi diye klişelerle düşünmeye yol açıcı bire kısırlığın içine girersin. Klişelerle de düşünülmez. Yani terkibi hükümler, sen donduğun için, terkibi hüküm olmaktan çıkar da klişe olmaya döner. Tarihin bir döneminde aksiyon ifade eden bir haareket, bir tavır, biir duruş, başka biir döneminde tekrarlanırsa, "akt"a döner. Ki, eşya ve hadisenin her an yeniliği içerisinde çoğu zaman bu değişiklikler gözden kaçırılabilir. Görülmeyebiliniir. Farkedilmeyebilinir. Siyasetin, öz ilminin müntehasındaki sanat olma işi burda. Tecrid kumaşının farkedileceği yer burda. Bilenle bilmeyenin ayırdedileceği yer burda. Ve tabiî olarak, istidatların ortaya çıkacağı nokta da burası. İnsan yanlış da yapsa, çabası ele verir. Yaptığı işteki muhteva arayışı, yaptığını izah edişi ve o sistemli faaliyeti. İş ve eserimizle gözükeceğiz ya... Gecekondu yapanda inşaat yapar, Süleymaniye'yi yapan da... Yapılan "iş"teki keyfiyet farkını takdir edecek olan belli. Nihayetinde şu: AKP mutlak iktidar değil. K'ya yapılan işkencelerin hesabını verecekler. Bütün müslümanlara karşı yaptıkları eşsiz ihanetin hesabını verecekler. Devran hepp böyle zannederek, şartlar icabı esen rüzgarların tesiri karşısında psikolojik olarak bu rüzgarın tesirinde kalanları çok gördük. Halini bilmek de burada. Halini bilse mesele yok, neyse o, ama haline ters bir duruş iddiasında olmak her zaman komik gösterir adamı. Düşünmeden, korkarak, bilmeden, miş gibi görünme hevesi vs gibi sebeplerle atılan adaımlar da, izahı müşahhas hesaplara göre değil de unsur üstü manalara izafetle yaptığını zannettirir. Allah ihaneti tescilli ibişlerden ve ibişliklerden korusun.[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Eyl. 25, 2010 9:47 pm | |
| AKP çağdaş laikliği tesis ediyor 25 Eylül 2010, 20:02 Anadolu Haber
Ürdün Gazetesinin AKP ve Laiklik anlayışına dair yaptığı tespitler gerçekten çok tartışılır.
HASAN USFUR
Türk halkı, kendi ülkelerinin yanı sıra birçok ülkede de siyaset sahnesine bir süredir hâkim olan tartışmayı sonlandırdı: Türkler Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve yeni siyasi yöntemin stratejik düşünürü Ahmet Davutoğlu’nun istediği anayasal değişikliklere yüksek sesli bir ‘evet’ dedi. Erdoğan yaşananları ‘askeri darbeci zihniyetin uzaklaş-tırılması’ diye tanımladı. Bu ifade Türkiye’de insan hakları örgütlerinin çoğunluğunun tutumunda da karşılığını buluyor. Bu örgütler temel özgürlüklere iade-i itibar verilmesi için referanduma olumlu bakıyordu. Kenan Evren’in darbesi bu özgürlükleri kısıtlamış, 50’den fazla kişiyi idam etmiş ve binlercesini tutuklamıştı. Referandum diktatör Evren’in yargılanmasının yolunu açarken Başbakan anlamlı bir mesaj vererek 1960 Anayasası’nı savunmanın bedelini hayatıyla ödeyen eski Başbakan Adnan Menderes’in mezarına gitti. Ülkedeki laik solcuların çoğunluğu da sonucu olumlu karşıladı. Bu nedenle, anayasa değişikliği bazılarının idida ettiği gibi laik ve İslamcı güçler arasında bir çekişme değildi.
Zira değişikliklerin özü, el konulan demokratik hakların ve insan haklarının geri getirilmesiyle ilgiliydi. Düzeltilmesi istenen maddelerin herhangi bir tarafın kimliğiyle hiçbir bağlantısı yoktu.
Değişiklikler Müslüman ve demokratik kimliğiyle Avrupa’da yerini arayan Türkiye’nin ‘demokratik yöntemini’ korumayı amaçlarken, bu yöntem Arap bölgesindeki siyasal İslamcı güçlerin çoğunluğu arasında hâkim olan yöntemden uzak.
Zira Erdoğan liderliğindeki AKP, hoşgörü, ötekini kabul, anayasaya ve demokratik oyunun kurallarına saygıya dayanan ve anlaşmazlıklarda askeri güce ve darbe zihniyetine değil, halka başvuran çağdaş laikliği tesis ediyor.
Gül ve Erdoğan,Necmettin Erbakan’dan ayrılarak İslamcı kimlikli laik bir parti kurdu. Erdoğan, Türk darbecilerin Batı’yı AKP’nin İslamcı kimliği konusunda korkutmaya çalışanlara yanıt olarak, partisinin Avrupa’daki Hıristiyan Demokratlar’ın bir benzeri olduğunu belirtti. Bu zengin fikri deneyim Arap dünyasındaki siyasal İslamcı güçlerin kaybettiği ruhu geri getirebilir.
(Ürdün gazetesi Düstur, 23 Eylül 2010)
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Eyl. 25, 2010 9:57 pm | |
| [quote]Erdoğan, Türk darbecilerin Batı’yı AKP’nin İslamcı kimliği konusunda korkutmaya çalışanlara yanıt olarak, partisinin Avrupa’daki Hıristiyan Demokratlar’ın bir benzeri olduğunu belirtti.[/quote]
Türk'ün, müslümanın can düşmanına, "Ben de sizdeniim, benden size zarar gelmez!"diye teminat üstüne teminat veren adam... | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Eyl. 25, 2010 10:33 pm | |
| azya gönüldaş son oylamada kaybeden cuntacı-darbecilerinde batının finosu olması konusunda akp den geri kalır yanları pek yok darbeciler batıya akp'yi şikayet ediyor akp' de darbecileri şikayet ediyor.. onu alma beni al hesabı..
akp -nin geldiği günden beri yaptığı iki üç iyi iş varsa bunlardan biride darbeci-cuntacı faşist kesime batının ( amerikanın desteğiyle ) geri attırması olmuştur..
azya gönüldaş akp türk düşmanıda ulusalcılar-cuntacılar -darbeciler menderesin katili olan kesim türk düşmanı değilmi ??
akp haçlıların uç kolu amenna ya darbeciler -cuntacı menderesin katili olan kurum haçlıların uç kolu değilmi ??
kıbrısta cami bombalamaktan şeref duyan bir kurum türk miletinin hizmetindemi oluyor ??
türk milletinin en az 100% 10 kesimi menderesin katili olan kurumdan tepede bulunan beşi biryerde olanlardan birinin tutuklanarak imralıya atılmasını istemesine rağmen akp halen daha neyi bekliyor anlamak mümkün değil...
akp' yi sevmememe noktasında ortak olmamıza rağmen diğer tarafı bazen gözden kaçırır gibi olduğun için yukardaki satırları yazarken sözlerimi muhalefet etmek için değilde olayın bütününü görmek açısından dile getirdiğimi bilmeni isterim..
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP C.tesi Eyl. 25, 2010 11:17 pm | |
| Neo-Osmanlıcının Karşısına Neo-Kemalist Çıkarılıyor AÇIK İSTİHBARAT
Biz AB-D'ye AKP'yi desteklediği , ona her türlü operasyonel desteği verdiği için değil prensipte karşıyız. AB-D'nin kapısında beklerken Tayyip Erdoğan'ı eleştiren biz, o kapıda Kılıçdaroğlu beklerken de susmayız. Bu nedenle; AKP'yi şekillendiren güçlerin ilgi odaklarını MHP ve CHP üzerine yönelttiği noktada Tayyip Erdoğan'ın hakettiği eleştirileri "anti-AKP" cephesindekilere yöneltmekten çekinmeyiz.
Bu uzun girizgahın sebebi Rıza Zelyut. Ulusalcı, Kemalist cephenin yakından takip ettiği bu isim aşağıda okuyacağınız öyle bir yazıya imza attı ki; "Damat Ferit'lerimiz sürüsüyle vardı şimdi bir de Halide Edip Adıvar'ımız ortaya çıktı" hissine kapıldık. Ülkenin selameti için boyunduruk altına girmeyi savunan "iyiniyetli mandacılar"ın anti-AKP cephesinden çıkarılacağı anlaşılıyor.
Zelyut'un yazısını ilginç kılan ; Cumhuriyet'te yayınlanan İsrail lobisine yakın bir isim olan Soner Çağaptay 'ın "Yeni Kemalizm" yazısı ile neredeyse birebir aynı olması. Zelyut aynı Çağaptay gibi Kemalizm'in "Batı ile barıştrılması" gerektiğini savunuyor ve şu tarz inciler saçıyor ortalığa :
"Şimdi, ABD'yi ve AB'yi suçlayarak ve kendimize o güçleri düşman sayarak Türkiye'yi düzlüğe çıkarmamız mümkün gözükmemektedir."
Bu tez aynı zamanda Hanefi Avcı'nın "Haliçte'te Yaşayan Simonlar" kitabının da tezi. Avcı , kitapta , ABD'nin PKK'ya destek verdiği gerçeğini, "ABD destek vermiş olsaydı, PKK'ya stinger füzeleri satardı, o zaman nice olurdu halimiz" mealinde okuyucusuna saygısız bir çizgide çürütmeye perdelemeye çalışıyor.
Kılıçdaroğlu AB kapısında Avrupa'ya "AKP gerçeğini" anlatıyor....
(AB'nin AKP'yi tanımadığı için desteklediği tezi, AKP'nin kurucu ortaklarından birinin AB olduğundan bihaber olduğunuzu dosta düşmana ilan etmekten başka bir şey şey değildir)
Cumhuriyet, Türk medya tarihinin en ilginç ve riyakar dönüşümlerinden birini yaşıyor...
Rıza Zelyut gibi isimler, AB-D kapısında mandacılığı savunmaya başlıyor...
Neo-Osmanlı tayfasının karşısına bir Neo-Kemalizm tayfası çıkartılıyor.
Kendinize gelin beyler.
Uyuşturucu ile mücadele eden polislerin zamanla uyuşturucu kullanmaya başlaması gibi; emperyalizmle mücadele edenlerin de kanına zamanla emperyalizmin uyuşturucu etkisi sızmaya başlıyor anlaşılan. Bu ülkeye bir tane Tayyip Erdoğan yetiyor da artıyor bile; sizler gibi kötü kopyalara hiç ihtiyacımız yok.
Açık İstihbarat
---Rıza Zelyut'un ibretlik , "Kemalizm, AB ile Buluşturulmalı" Başlıklı Yazısı ----------
Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran ideolojinin (fikirler ve eylemler bütününün) genel adıdır. 1919'da, Türkiye'nin parçalanıp işgal edildiği süreçte; Anadolu'da başlayan direniş hareketine İngilizlerin verdiği bir adlandırmadır Kemalizm. Mustafa Kemal isminden türetilen bu akımın ilk devresini Milli Kurtuluş Mücadelesi; ikinci devresini ****** devrimleri dediğimiz yeni bir toplum yaratma dönemi oluşturur. Kemalizmin asıl özelliğini de işte bu ikinci devrede şekillenen modern dünyaya uyum yapmış yeni bir toplum yaratmak fikri ve eylemleri oluşturmuştur. Kemal ******; Batı'nın sömürgeci tavrına karşı askeri mücadele ile karşı çıkmıştır ama, o, Batı dünyasındaki bilimi, sanatı, teknolojiyi, sivil toplum ilişkilerini, kadın-erkek eşitliğini, sivil hukuku olduğu gibi almış ve bunda da hiç komplekse kapılmamıştır. Böylece, geri kalmış bir toplumu, 15 yılda, dünyanın en saygın toplum/devletinden birisi haline getirmiştir. Ne yazık ki Kemalizm, zamanla askeri elite ve bürokrasiye dayalı biçimciliğe çevrildi. Akılcı-aydınlanmacı sivil hayat tarzına ve sivil hukuka dayalı Kemalizm gitti, yerine Türkçü görüntülü ama özü itibariyle din istismarcısı bir Kemalizm getirildi. 12 Eylül darbecilerinin dayattığı Kemalizm'e Türk-İslam Sentezi demek son derece aldatıcıdır. Çünkü; burada Türk'ün sadece adı bulunmaktadır ve o da Araplaştırılmış bir Türk tipidir.
AKP, AB'Yİ DE ABD'Yİ DE KANDIRDI Bulunduğumuz noktada hem Avrupa'da hem Türkiye'de Kemalizme karşı bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadele; aslında darbecilerin şekillendirdiği sahte Kemalizme karşı değil, 1923 ruhunu yansıtan ve sivil devrimci Kemalizme karşıdır. Kemalizmle mücadelenin Türkiye'deki örgütü AKP; kendisini, 'sivil, demokrat, AB yanlısı, darbe karşıtı, küresel ekonomiden yana' göstererek Avrupa'dan destek aldı. AKP; medyayı ve bazı yazarları da Fethullah Gülen aracılığı ile elde ederek, Avrupa'ya karşı bu isimleri teminat gibi gösterdi. Böylece; Avrupa'nın Türkiye'deki ortağı AKP gibi gözüktü. Halen bu durum sürüyor. Öbür taraftan, (aralarında benim de bulunduğum) Kemalistler; Birleşik Amerika ile mücadele etmeyi her sorunu çözecek bir anahtar gibi gördüler. Böylece; içerideki beceriksizliğimizin suçunu ABD'ye yıktık. Amerikan tarafı; Türkiye'de bir müttefik aradığında, AKP kurucuları buna zaten hazırdılar. Böylece hem ABD hem AB kendisine dinci-cemaatçi bir partiyi ortak aldı. Şimdi, ABD'yi ve AB'yi suçlayarak ve kendimize o güçleri düşman sayarak Türkiye'yi düzlüğe çıkarmamız mümkün gözükmemektedir.
CHP'ye DÜŞEN GÖREV Daha devletimizin kuruluş aşamasında Kemalizmin siyasal örgütü CHP olmuştur. Kemalizmin gerileyişi ile CHP'nin gerileyişi de parelel görünmektedir. Eğer Türkiye bugün kıstırıldığı noktadan kurtarılacak ise; bu büyük görev öncelikle CHP'ye düşmektedir. Bu parti; kendisini oluşturan sivil ve ilerici Kemalist ideolojiye yeniden yönelmek ve bunu hem Avrupa'ya hem de Amerika'ya doğru ve çok yönlü biçimde anlatmak zorundadır. AKP'nin başarıları da göstermiştir ki, küreselleşen şu dünyada, içerideki siyasal mücadeleye dışarıdan ortak bulmadan başarıya ulaşmak mümkün gözükmemektedir. Yine Amerikan yönetimi ile ilişkilerde duygularla değil akılla hareket etmek şarttır. Kemalistler; güçlerini ABD ile dövüşmeye harcamak yerine, o güçten faydalanmayı artık kesinlikle gündemlerine almalıdırlar. Bu konuda AKP'nin elde ettiği başarı hep akılda tutulmalıdır.
AB, ARABİSTAN'LA KOMŞU OLACAK CHP şunu belirtmelidir: Avrupalının yaşam tarzı ile bir Kemalist Türk'ün veya Kürd'ün yaşam tarzı aynıdır. Lakin; 2002'den sonra Türkiye'ye giydirilen hayat tarzı; hiç de böyle değildir. Şimdilerde; Türkiye'de Kemalist hayat tarzına ters biçimde tutucu, dinci bir hayat tarzı hızla yaygınlaştırılmaktadır. Türk toplumu; bir süre sonra Suudi Arabistan veya İran toplumuna dönecektir. AB yöneticilerine ve Amerikalılara; İstanbul'un varoşlarını, oralardaki milyonların davranış biçimlerini incelemelerini öneriyorum. Bu gözlem bile, Avrupalının yakında Suudi Arabistan benzeri bir Türkiye ile karşı karşıya kalacaklarını gösterecektir. Referandima evet diyenlerin gerçek demokratlar değil işte bu kitle olduğunu AB kurmayları ne zaman kabul edeceklerdir, merak ediyorum. Kamuoyu araştırmaları beni doğruluyor. Bugün; 5 yıl öncesine göre, AB'yi destekleyen insanların sayısı yarıya yarıdan fazla azalmıştır. Amerikan karşıtlığı ise yüzde 90'ın bile üstündedir. Yani; Türkiye'de hızla fanatikleşen tehlikeli bir yapı ortaya çıkıyor. Bu nedenle, 'Sivil Kemalizm'in yeniden Türkiye'de birinci güç haline getirilmesi; Avrupa için yaşamsal, Amerika için de stratejik bir ihtiyaçtır.
(Güneş)
| |
| | | | HAÇLILARIN UÇ KOLU AKP | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|