AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Erdogan in Siyasi Balayi Nereye kadar....

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

Erdogan in Siyasi Balayi Nereye kadar.... Empty
MesajKonu: Erdogan in Siyasi Balayi Nereye kadar....   Erdogan in Siyasi Balayi Nereye kadar.... EmptyC.tesi Ara. 10, 2011 2:01 pm



P. Cockburn

P. Cockburn

Erdoğan'ın siyasi balayı ilelebet sürmez





26/11/2011,



Ortadoğu’da siyaset dünyası, Arap Uyanışı’nın patlak vermesinden bu yana tepetaklak olmuş durumda. Bölge, emperyalist işgal ve 1948’de İsrail devletinin kurulmasından bu yana en radikal değişimlerle sarsılıyor. Önemli gelişmelerden biri, giderek açıklık kazanıyor: Birçok Arap ülkesi gelecekte daha demokratik hale gelebilir, fakat devlet gücü ve bağımsızlıklarını sağlama yeteneği anlamında daha zayıf olacaklardır. Devletin bu zayıflama durumunu en bariz biçimde Irak’ta görebiliyoruz; Libya’da böyle bir süreç yaşanıyor ve şimdi de Suriye muhtemelen aynı yola girecek.

Yıllar boyu devam etmesi muhtemel olan bu zayıflık, yabancı güçlerin nüfuzunun artmasını sağlıyor. Geçen hafta bunu Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Kahire’de heyecanla karşılanmasında ve Britanya Başbakanı David Cameron ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Libya’da kahramanlar gibi alkışlanmasında gördük. Ziyarete gelen hiçbir Arap lideri bu kadar alkışlanmazdı. Çeşitli Arap ülkelerinde daha önce bastırılan siyasi, mezhepsel ve etnik bölünmeler tekrar su yüzüne çıkıyor. Bu farklılıklar, vaktiyle birleşik bir muhalefeti engelliyordu. Arap Uyanışı hareketlerinin Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’deki başarısının merkezinde, liberallerle muhafazakârları, laiklerle dindarları, zenginle yoksulu, eğitimsizle eğitimliyi bir araya getiren rejim karşıtı koalisyonların oluşması var. Kırılgan ittifaklar bunlar. Nefret edilen diktatörleri devirme umudu dışında pek ortak noktaları yok.
Devlet aygıtlarının etkisi

Birçok Arap ülkesinde mezhepsel ve etnik bölünmelerin uzun bir tarihi var, fakat son on yılda bu bölünmeler derinleşti. Irak’ta Şiiler, Sünniler ve Kürtler birbirlerinden, İran, Türkiye, ABD veya Suudi Arabistan gibi dış güçlerden daha fazla korkuyor, kuşku duyuyor. Suriye’de Sünnilerle Nusayriler arasındaki nefret, gün geçtikçe daha zehirli bir hal alıyor ve Beşşar Esad rejiminin belkemiğini oluşturan Şii mezhebi, Nusayrilere sırtını dayıyor.

Her durumda Arap Uyanışı’na ruhunu veren ana yaklaşım, yarım asırdır süren, iç barış ve ulusal bağımsızlığın bedeli mahiyetinde diktatörlükleri meşrulaştıran güçlü devlet aygıtlarına karşı olmak. Bu, sözgelimi 1956 Süveyş krizinde Mısır’da, 1967 savaşındaki yenilginin ardından Suriye’de, hatta 1970’lerde Irak’ta ödenmesi makul bir bedel olarak görülebilir. Fakat diktatörler, sözlerini hiçbir zaman yerine getirmedi. 1975’e gelindiğinde, her tür muhalefeti ezen istihbarat servisleri kurarak kendilerini darbelere karşı güvenceye almışlardı. Medya, siyasi partiler, sendikalar ve belli bir dereceye kadar cami gibi bağımsız güç kaynakları kontrol altına alındı. Askeri rejimler, zenginliği tekeline alan yarı monarşik iktidar ailelerinin yönettiği polis devletlerine dönüştü.

İktidar Mübarek, Esad veya Kaddafi hanedanlıklarının elinde toplandıkça, eski destekçilerini görmezden geldiler. Suriye, Mısır ve Libya’da rejimler, halk desteğini kaybetti. Suriye’de devletin iş, asgari ücret ve kontrollü fiyatlar sağladığı bir tür toplumsal mutabakat vardı. Fakat kapitalizm ve serbest piyasa, bu desteği eritti. İsyanlar, vaktiyle rejime arka çıkan emekçi sınıflar arasında destek buldu. Mısır’ın dokuma fabrikalarındaki işçiler, protestoların ön saflarındaydı, keza Trablus’un yoksul mahallelerinin sakinleri de. İran’daysa tersine hükümet, Yeşil hareketin demokratik protestolarının büyük ölçüde orta sınıflara ait kalmasını sağlamak için elinden geleni yaptı; hareket Tahran’ın güneyindeki yoksul kitlelerden destek alamadı.

Birçoğu İsrail’in 1967’deki askeri zaferinden sonra iktidarı ele geçiren milliyetçi Arap diktatörleri düşüşte. Kendilerine has milliyetçilik de onlarla birlikte geriliyor. 1950’ler ve 60’lardaki askeri darbeler ve halk protestolarında milliyetçi sloganlar vardı, fakat Arap Uyanışı bu tür sloganlara pek az başvuruyor. Tahrir Meydanı’nda İsrail’e saldıran neredeyse hiç pankart yoktu. Ülke içindeki tiranlardan dış müdahale olmaksızın kurtulmak, bu yılki devrimlerin odağındaki mesele. Kaddafi’nin isyancıların Libya’nın petrolünü çalmak isteyen dış güçlerin kuklaları olduğunu iddia eden tantanaları işe yaramadı. Bu propaganda, ikiyüzlüce ve kendine yontar nitelikte görülüyor, zira o zenginliğin büyük bölümünü bizzat Kaddafi ve oğulları çaldı.

Yabancı güçler, zayıflayan bir Arap dünyasında nüfuzlarını arttırıyor. Irak’ta çoktandır olan da bu. Mezhepçiliğin ve aşiretçiliğin güçlendiği Suriye’de de muhtemelen aynısı olacak. Esad rejimi, protestoculara yönelik kitlesel katliamla ayakta kalmayı deneyebilir. Muhalefet, Libya benzeri bir uluslararası müdahale tehdidini işaret ederek bunu engellemeyi umuyor. Beşar Esad, genel bir katliamla rejimini kısa süreliğine istikrara kavuşturabilir, ancak böyle bir adım ülkeyi iç savaşa sürükler. Kaddafi gibi Esad da, eski müttefiklerinin kaybedeceği yönünde giderek artan kanaatlerinden mustarip.
Şimdilik kazanan Türkiye

Bütün bu manzarada bariz bir kazanan var, o da Türkiye. Şu an için Ortadoğu’daki yükselen güç olarak görülüyor. Giderek refahı artan 80 milyonluk bir halkı yöneten demokratik ve ılımlı bir İslami hükümete sahip ve bu önemli bir avantaj. İsrail’e yönelik güçlenen husumeti ve Filistinlilere verdiği destek de ABD’nin İsrail’e hiç olmadığı kadar boyun eğdiği bir dönemde, Türkiye’yi son derece cazip hale getiriyor.

Erdoğan geçen hafta Türkiye’nin Ortadoğu’daki ağırlığını daha da arttırmak konusunda elinden geleni yaptı. Türkiye’de birçoklarını şaşırtan ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i rahatsız eden bir tavır sergileyerek, laikliği kuvvetle savundu. “Laik bir rejimde insanlar dindar olup olmamak konusunda özgürdür. Mısır’da laik bir anayasa tavsiye ediyorum. Laiklikten korkmayın, zira bu din düşmanlığı değildir” diye konuştu.

İsrailli liderlerin kafası, Türkiye’nin Arap dünyasındaki liderlik çabasını ne kadar ciddiye almaları gerektiği konusunda karışık gibi görünüyor. İsrail’in kuruluşundan bu yana ilk kez bölgedeki en güçlü üç ülke (Türkiye, Mısır ve İran) kendisine karşı. Hamas, Hizbullah ve Filistin Kurtuluş Örgütü gibi küçük çaplı hareketlerin oluşturduğu tehdidi abartmakta yıllardır ustalaşan İsrail, bölgedeki en güçlü iki dostunun ve müttefikinin saf değiştirdiği ciddi bir duruma karşılık üretmekte zorlanıyor.

Türkiye’nin düşman kazanmadan her yerde dost kazanma politikası ilelebet devam edemez. Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sert sözlerini sert adımlar takip ederse İsrail ve ABD’den karşılık alacaktır. Erdoğan hazır devam ederken, siyasi balayının tadını çıkarmalı. Çok geçmeden karşısında herkesle dost olmanın mümkün olmadığı bir Ortadoğu bulacak çünkü.
(18 Eylül 2011)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Erdogan in Siyasi Balayi Nereye kadar....
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» BAŞBAKAN OLAN ASIP KESER Mİ?
» Altay Siyasî Araştırmalar Merkezi Deklarasyonu
» ask-kadar-siyah.uludagsozluk
»  ERDOĞAN'IN GÜCÜ YETMEZ, ONU DA İÇERİ ALIRLAR
» Erdoğan: 11 Eylül İslam' a karşı yapıldi..(ABD nin Kucaginda,Usakligini Gösteriyor.)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: AKP-
Buraya geçin: