[b]Altay Siyasî Araştırmalar Merkezi Deklarasyonu
[/b]
[img]
https://i.servimg.com/u/f89/13/89/65/96/altay_11.jpg[/img]İsim Olarak “ALTAY”
Zahir olma ihtiyacıyla siyaset sahnesine çıkmaya hazırlanan ALTAY, öz Türkçedeki gibi “Yüce Dağ” demektir.
“Dağ”ın, “şahsiyet” demek oluşundan hareketle ismin hedeflediği mânâ, iş içinde şahsiyetin ortaya çıkmasıdır.
Rusların bir inanışına göre, kötülüğün kaynağını ortadan kaldıran, yanlışların cezasını tereddüt etmeksizin veren sırf alevden oluşan bir at vardır ve bu at sadece kötüleri cezalandırmakla kalmamakta, cezalandırırken doğruya giden yolu da aydınlatmaktadır.
Alevden at gibi saf hakikate muhatab olan insanın onun karşısında anlama çabası yani siyaseti, hakikati yorumlamaktan, terbiye etmekten başka bir şey değildir.
“Dağ”ın “Hakikat” demek oluşundan hareketle ismin hedeflediği mânâ, çarpıtmaları ve yanlışları vesikalarıyla birebir enseleyerek “doğru”ya giden yolu tahlil ve terkib vasıtalarını kullanarak politik kararlarıyla meşale gibi aydınlatmak, tarihin yalan yorumlanmasıyla oluşturulan sahte dengelerin insanları daha fazla yıpratmasına müsaade etmemektir.
Bu amaç doğrultusunda ALTAY için her vasıtanın tartışılması ve karara bağlanması gereken bir kıymeti vardır.
Anlaşılıyor ki “Altay”, aynı “Türk” kelimesi gibi belli bir kavmi işaretlemenin değil mânâyı hedeflemenin adıdır.
Mânâ Olarak “ALTAY”
“Gerçek” de tarih gibi sadece bir yorumdur. Hakikate yaklaşabildiği ölçüde kıymeti ve uygulanabilirliği artar.
Altay, “olan”ı kuru kuruya tahlil etmek ve “herkesin bir hakikati var” demek değil, “olmuş”u ve “olan”ı hakikate mutabık yorumlayarak geleceğe sarkmak, kısa ve uzun süreli politika üretmek demektir.
31 Mart Vak’ası, mânâ olarak Altay’ı anlamakta yarar sağlayacaktır. İngiliz destekli bir kısım ilmiye sınıfının “şeriat isterük” diye Halife’ye karşı ayaklanışı, buna mukabil içlerinde masonların ve ajanların cirit attığı hareket ordusunun isyanı bastırmak gayesiyle İstanbul’a gelişi… Olması gereken sadece isyanı bastırmak iken, isyancılarla aynı hüviyete bürünen hareket ordusunun Halifeyi tahttan indirişi…
Ve bugün aynı İngiliz - Amerikan destekli “şeriat isterük, olmazsa ılımlı İslâm” diyenlerin İttihat ve Terakkî kökenli muhalifinden intikam hareketi. Biri İslâm, diğeri vatanseverlik kılıflı iki tarafın da iplerinin Batı elinde oluşu sebebiyle görüyoruz ki her iki cenah da hakikati temsile ve bunun hareketini gerçekleştirmeye lâyık değildir.
Altay, yangını dumanlarından seyreder gibi kilometrelerce öteden bulanık gözlerle Türkiye’ye bakan gelişi ve kurtarışı muhal bir ütopya değil, vicdanlarda bir asırdır ötelenen bir ahlâkın hareketidir. Altay’ın Türkiye’ye mesafesi işte budur. Vatan ve hakikat kaygısından mahrum herhangi bir vasıtayla, jet hızında bile olsa bir asırda ancak imdada yetişecek bu hareket, halis bir samimiyet sayesinde bir anda burada olacak kadar yakındır.
Hareket ordusunun Batı’dan gelişine mukabil, Altay, yön olarak da hakikatin geliş noktasını göstermektedir.
Sıfat Olarak “ALTAY”
“Sıfat, bir şeye değerini verendir.”
Altay’ın sıfat olarak kullanılması, kendi değerlerini üreteceği mânâsını da ihtar eder. Altay coşkusu, Altay insanı, Altay duruşu, Altay bakışı vesaire… Kendi duruşunu, bakışını, insanını ve coşkusunu oluşturmak mükellefiyetinde olan bu hareket, beklenen “Yüce Dağ- Yüce şahsiyet”e kadro temin etme vazifesini de sırtlanmış olur.
Öyleyse Altay, kendine bir at gözlüğü imal etmişçesine günübirlik politik düşüncelerle hareketini sınırlayan değil, ufkunu geniş tutan uzun vadeye yayılı çözümler üretebilen bir kuruluştur. Altay’ın sıfat olabilmesi değer olmasıyla, değer olması da günübirlik moda değerlerden uzak duruşuyla mümkündür.
Vazife Olarak “ALTAY”
İsim, mânâ ve sıfat olarak söylenenler her ne kadar vazifenin genişliğine işaret ediyorsa da ayrı bir başlık altında incelenmesi gereken bir konudur “vazife”…
Her hareketi tıkır tıkır işleyecek bir plana bağlı olacak olan bu yapı, her zaman alternatif senaryolarını da üretmek mevkiindedir. Bu cemiyet, sadece görüntüyü doldurmaya yönelik alelusul toplantılar, amaçsız seminerler, ancak malzeme değerinde analizler üretmekle mükellef değildir. Her faaliyetin izahı yapılmış bir mânâsı ve faydası vardır. Vazife, azamî faydadır. İzahı yapılmış mânâ ve faydadan kasıt ise faaliyetlere gönülden katılımcı olmayı sağlayacak olan duygudaşlığı temin içindir.
Onun için yapılacak her faaliyetin gerekliliği, getirisi ve götürüsü, kadro temin etme ana gayesine ilişkisi, teklif eden kişi tarafından gerekirse yazılı olarak usule uygun olarak yapılmalıdır. Tartışılmayacak, reylere sunulmayacak politik karar yoktur.
Teşkilatın, bağlısı olan azalarına soracağı önemli soru şudur:
“Kararlarımızı senin hangi keyfiyetinin kefaleti altında tartışıyoruz?”
Teşkilat içi eğitimin şart olduğunu, belli periyotlarla genel eğitimin gerçekleştirilmesi gerektiğini hatırlatan bu söz aynı zamanda taklitçi değil iştirakçi olma zorunluluğunu da bağlılarına ihtar eder.