Aşağıdaki yazı Perinçek'e ait ve "güzel dişlerin"" nasıl görülebileceğine dair, Perinçek'in zaviyesinden bir muhakeme usulü...
MERKEZ SAĞDA BİNA KURULABILIR Mİ?
20.11.2010
--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, Türkiye siyasetinde takke var, kasket var, hatta “Cumhurbaşkanı kuklası” olarak fes bile var; ama Süleyman Demirel’in şapkası “boşta” diye yazıyor. Ve bugünkü durumu şöyle açıklıyor: “Süleyman Demirel, kenara çekilince bıraktığı boşluk Türkiye’yi yuttu.” (7 Kasım 2010.)
MERKEZ SAĞ NİÇİN GÖÇMÜŞTÜ
Türkiye siyasetinde Merkez Sağın, hatta merkezin yıkımı, 24 Ocak 1980 Kararları’yla başlamıştır. O zaman Demirel başbakandı. 24 Ocak Kararları fötr şapkayla alınmış gibi görünür ama asıl patron silindir şapkalı Sam Amca idi. Uygulamanın başında ise “takunyalı” Özal bulunuyordu. 24 Ocak Kararları, özet olarak Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle bütünleştirilmesi idi; başka deyişle milli ekonominin tasfiyesi. Milli ekonomi yoksa milli devlet neyin üzerinde duracak? Milli devletin yıkımı orada başladı.
24 Ocak Kararları ancak sopayla yürütülebilirdi. Merkez Sağın sopası yoktu. Gerekli sopa, 12 Eylül 1980 darbesiyle getirildi. 1980 Darbesi, emekçi hareketine karşı yapılmıştı; ama aynı zamanda Merkeze karşı. Sol bastırıldı, bizler Mamaklarda, Selimiyelerde yıllarca zorunlu misafir edildik. Demirel ve Ecevit ise, Zincirbozan’da ağırlandı. Partiler dağıtıldı. Hepimiz siyasetten yasaklandık. Bu arada Turgut Özal, Abramowitz'ler tarafından önce ekonominin başına getirildi; arkasından Türkiye’nin tepesine. “Our boys” ve “Our takunyalılar” tayfasıyla Eroin Devrimi gerçekleştirildi; kirli paranın saltanat devri başladı. “Neoliberalizm” bayrağı altında Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin inşası böyle başladı. Turgut Özal, Demirel’in planlamacısıydı; ABD’nin patronluğunda Demirel'lerin zeminini yıkma görevini de o yaptı.
MERKEZİ TASFİYE EDEN MAFYA-TARİKAT KARŞIDEVRİMİ
Siyasal süreçler bıçakla keser gibi bir anda sonuçlanmıyor. Arada merkezin bir direnme dönemi de yaşandı elbette. ANAP’ın yıpranması üzerine, 1991’de Demirel-İnönü hükümeti kuruldu. Ancak o hükümet, artık bilinen Merkezde değildi; Özal’ın Neoliberal politikalarını sürdürdü ve 1993’te Tansu Çiller’le devam etti. Artık devir Mafya Prensesliği devriydi. Bundan böyle merkez politikacıları, milli devletin siyasal ortamında yetişmeyecekti. Başroller, dünya merkezlerine bağlı manken siyasetçilere verildi. ABD’ye vatandaş ötesi sıkı bağları bulunan Çiller, tıpkı Özal gibi Merkezin tasfiyesi sürecinin oyuncusu olarak sahneye çıkarılmıştı. Çiller’in rolü bittiği zaman, Merkez Sağ da göçmüştü. 1995 seçimiyle Erbakan’ın Refah Partisi, en büyük parti konumuna geldi.
MERKEZ SAĞIN TAYYİP ERDOĞAN'LARA TIMAR OLARAK VERİLMESİ
Merkez, 28 Şubat’la sürece direnir gibi oldu; o sayede birbiri ardı sıra Ecevit’li hükümetler kuruldu. Ancak ABD Merkezden vazgeçmişti; yeni iktidar formülü pişiriliyordu. CIA'nın yan kuruluşu olan Rand Corporation, 1997 yılı Ocak ayında bir rapor hazırlayarak ABD hükümetine şu aklı verdi:
"İran'da Şah'ı terk etmede ABD gecikti. Türkiye'de aynı hatayı yapmayalım; geleneksel ANAP, DYP gibi partilerle Türkiye'yi artık denetim altında tutma imkânları kalmamıştır. Türkiye'de artık ABD, çıkarlarını İslamcı partiyle koruyabilir ve Türkiye'ye uygun gördüğü misyonu uygulatabilir. Bu bakımdan gecikmeyelim. Artık Refah Partisi'ni iktidar seçeneğimiz olarak destekleyelim."
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, 1997 yılı Şubat ayı ortalarına doğru Cumhuriyet’te yayımlanan görüşmede, raporu böyle özetledikten sonra şu olgulara dikkat çekti:
“Bunu [ABD’nin Merkez Sağdan vazgeçtiğini] doğrulayan pek çok işaret var. Refah, Fehim Adak'ı ABD'ye gönderdi, ABD ile Abdullah Gül arasındaki ilişkiler iç içe, hatta Gül Refah'ın ABD'deki temsilcisi mi, yoksa ABD'nin Refah Partisi içindeki temsilcisi mi? Oraları da karışık gözüküyor.
“Tayyip Erdoğan'la Abromowitz arasında görüşmeler var. O görüşmelerin içerikleri de ortaya çıktı. Tayyip Erdoğan'a veliaht ve geleceğin başbakanı gözüyle bakılıyor. ABD kaynakları, Abdullah Gül'den de geleceğin Dışişleri Bakanı olarak söz ediyorlar. Bundan Refah Partisi'nin Türkiye'nin gelecekteki tek iktidar partisi olacağı çıkıyor. Geleceğin iktidar formülü de böylece belirmiş oluyor.” (Doğu Perinçek’in Leyla Tavşanoğlu’na söyledikleri için bkz. Cumhuriyet, 16 Şubat 1997.)
WASHİNGTON FERMANLARI
Washington, Merkez Sağla birlikte Erbakan’ı da siyasetin kenarlarına sürdü. Çünkü Erbakan, Hüsamettin Cindoruk’un da belirttiği üzere, milli devletle kavgalı değildi (Kurtul Altuğ’un Politikanın Nabzı Programı, Ulusal Kanal, 7 Kasım 2010). Böylece milli devletin tasfiyesi rolü, Tayip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisinin sırtına yüklendi. Bu arada Washington yönetimi, Graham Fuller türü istasyon şeflerinin ağzından fermanlarını ilan ediyordu.
Birinci ferman: “Refah Partisi’nin Yenilikçileri Gelenekçileri temizleyecektir.”
İkinci ferman: “Kemalizm’in modası geçmiştir.”
MERKEZİN HATIRALARDA KALAN EKONOMİK ZEMİNİ
Türkiye siyasetinde 1945 sonrası süreçte oluşan Merkez, hangi ekonomik zemine dayanıyordu? İnönü'ler, Bayar'lar, Menderes'ler, Demirel'ler “kasket”le resim çektirse de Ecevit'lerin şapkalarının altında ne vardı?
Birincisi, Kamu İktisadî Teşekkülleri vardı. Demirel, “barajlar kralı” idi. 1960’larda çimento ve şeker fabrikaları yapmakla övünüyordu. Tayip Erdoğan'lar ise, fabrikaları kapatmakla, KİT’leri yıkmakla övünüyorlar. Bu olayı Demirel’in halefi Tansu Çiller çok veciz açıklamıştı: “Son sosyalist devleti yıktık.” Aslında milli devletle birlikte Merkezi de yıkıyorlardı.
İkincisi, ithal ikameciliği. Yani dışardan alacağımıza Türkiye’de yapalım. Şimdi şekeri bile dışardan alıyoruz. Mısır ithalatçısı Unakıtan yeni zenginlerimizden oldu. Hanımının tişörtünün göğsünde Amerikan bayrağı var.
Üçüncüsü, paranın giriş çıkışının denetimi vardı. Turgut Özal 1989 Kararnamesiyle kontrolü kaldırıp Türkiye’yi dolar cenneti yaparken, Merkez Sağın “cehennem” bileti de kesilmişti.
Dördüncüsü, köylüye destek akçaları vardı. Turgut Özal’la birlikte köylünün ekonomisi Mafya ekonomisinin “kambur”u oldu. Ülke tarımı çökertilirken, Merkez de birlikte çökertildi.
Beşincisi, “devlet baba” vardı. Özal'lar, Çillergiller, Tayyipoğulları devleti küçülttüler. Şimdi her yerde büyüteçle devlet aranıyor. Kamu hizmetinin yerini sadaka ekonomisi alırken, milli devlet de hacamat edildi. Merkez, küçülen devletten nasibini aldı. Demirel sistemin üvey babası oldu.
SİYASAL MERKEZİN EKONOMİK TEMELİ ÇÖKERTİLDİ
Görüldüğü gibi, Siyasal Merkezin ekonomik plandaki karşılığı da yıkılmıştır.
Yaşanan olay, basit bir kadro değişikliği değildir. Demirel-Cindoruk'ların yerine, Tayip Erdoğan-Abdullah Gül takımının geçmesinin ötesinde hâkim güçlerin karakteri ve rejim değişti. 1980’de başlayan süreç varacağı yere varmıştır. Batı ile işbirliği yapan büyük sanayici ve tüccarların yönettiği Türkiye arkada kaldı. Artık “deliğe süpürülme yetkilerini” ABD’ye vermiş olan Mafya-Tarikat liderlerinin rejimi yürümektedir. O nedenle filmi geriye sarıp Merkezi diriltmek, tasarlandığı gibi kolay bir iş değildir.
CİNDORUK’UN ÖNEMLİ SAPTAMASI: “İRTİCA İKTİDARDA”
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, 7 Kasım 2010 günü Ulusal Kanal’da çok önemli bir saptamada bulundu; daha sonra 9 Kasım günü basın bildirisi olarak da yayınladı. Türkiye’nin kırmızı çizgileri dağılmıştı. Cumhuriyet hukukunun geçit vermediği irtica, Türkiye’nin tepesine oturtulmuştu. Cindoruk, böyle önemli tarihsel saptamaları Kurtul Altuğ ağabeyin “Politikanın Nabzı” programında dile getiriyor. Referandumdan önce de, Tayip Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığını ilan etmesini “Anayasa’nın ihlali” olarak nitelemişti. Cumhuriyeti yıkma suçu bağıra bağıra işleniyordu. Siyaset dilinde bu olaya karşıdevrim deniyor.
ŞAPKA DEVRİ SONA ERDİ TAKKE GİYELİM
Türkiye’de milli devletin ve milli ekonominin yıkımıyla birlikte Merkezin zemini de yıkılmıştır. Merkez Sağ bu nedenle göçmüştür; daha doğrusu vardır ama sistemin dışına itilmiştir. O halde Yılmaz Özdil gibi temiz yürekli kardeşlerimiz, bundan böyle şapka yerine takkeyle yetineceklerdir. Aziz Nesin’in ‘Yepetaş’ başlıklı hikâyesinde vardır ya, tezgâhtar malını “Vantilatör kayışı kalmadı, size pantolon kayışı verelim” diye satar. Sistem içinde geçerli slogan artık şudur: Şapkanın modası geçti, takke giyelim!
AKEPELİLEŞMEYENLER DOĞRU SİLİVRİ’YE
9. Cumhurbaşkanımız Demirel ve eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, yaşananları kuşkusuz görüyorlar. ABD Merkez Sağı terk etti ve “Ilımlı İslam” adını verdiği Haçlı İrticayı iktidar yaptı. Merkez Sol da bu karşıdevrim sürecinden nasibini aldı. Kemal Derviş marifetiyle ilk operasyon Ecevit’e yapıldı. Şimdi İkinci Derviş operasyonu yürürlüktedir. Onu gelecek hafta tartışacağız.
Bugün Tayip Erdoğan'ların tepesinde oturduğu Gladyo-Mafya-Tarikat rejimine boyun eğmeyenin yeri, Silivri’dir. Hadi Doğu Perinçek ve arkadaşlarından vazgeçelim; onlar her faşist darbede zaten hapishanede olmuşlardır. Ancak bu kez Prof. Dr. Mehmet Haberal'lar da onların mahpus arkadaşlarıdır. Deniz ****** ise, Ergenekon şemasına konmuştur ve infazı ev hapsi olarak uygulanıyor.
Demirel, Prof. Haberal’ı hava meydanından Ergenekon hapishanelerine uğurlamıştı. Aslında vekili aracılığıyla hapse atılan Demirel’in kendisidir. Cindoruk ise, Tayyip beyin defterinden ve köşk protokolünden silinmiştir. Merkez Sağın milli devletin tasfiyesine teslim olmayan kesimi, sistemin yasaklısı olmuştur. Bu koşullarda Merkez Sağı yeniden toparlama ve büyütme seçeneği, sistemin içinde gözükmüyor.
MİLLİ DEVLET VE MİLLİ EKONOMİYİ YENİDEN KURMAK
Peki, Merkez Sağ ve ithal ikameci ekonomi, bu rejim içinde yumuşak bir geçişle yeniden inşa edilebilir mi?
ABD’nin inayeti, Kirli Para Mafyasının ruhsatı ve tarikat rantçılarının desturuyla niçin olmasın diye umut besleyenler var mı?
Türkiye’de milli devlet ve milli ekonomi, elbette yeniden kurulacaktır. Türkiye’nin bağımsızlık geleneği bunu başaracak birikime sahiptir. Ayrıca dünyada yükselen eğilim, artık Neoliberalizm değil, milli devlettir; karma ekonomidir; halkçılıktır. Gelişen ekonomilere bakınız: Çin, Hindistan, Brezilya, Vietnam, Venezüela ve bazı Latin Amerika ülkeleri; hepsi bu çizgidedir. Kirli para ekonomisi, neredeyse bir tek Türkiye’de kaldı. Çillergiller, “sosyalizmin son kalesini yıktık” derken, Cumhuriyet'i yıkıyorlardı. Ama şimdi Neoliberalizmin son kalesinin yıkılması gündemdedir. Milli ekonomiyi ve milli devleti yeniden kurmak, artık sıradan kadro değişiklikleriyle değil, kökten değişikliklerle olur.
GÖÇÜK ÜZERİNE BİNA YAPILAMAZ
DYP ve ANAP’ın silinip gitmesi sadece liderlerle veya sıradan hatalarla açıklanamaz. ABD’nin Neoliberal politikalarına iktidar dayanmadı. Merkez Sağ, 1980 sonrası işlediği Neoliberal günahların faturasını ödemektedir. Bu tecrübelerin iyi tahlil edilmesi, çıkış yolları bulmak için de gerekir. Merkez Sağ, 1990’lı yıllarda, milli devletin tasfiyesine direnmek bir yana, teslim olmuştu. Dünya merkezlerinden gelen Neoliberal dayatmalar, Merkez Sağa kendi mezarını kazdırdı. Hani kovboy filmlerinde olur ya, haydut kurşuna dizeceği adamın eline kazmayı verir, işte öyle!
Özetle Neoliberal politikaların yoksullaştırdığı ve tarikat ağlarına hapsettiği ahali, küresel tertiplerle AKP’ye kaydırılmıştır. Merkez Sağ göçmüştür. Şimdi bu göçüğün üzerine nasıl bina yapılacağı tartışılmaktadır.
DEMİREL, CİNDORUK, SÖYLEMEZ VE EREN FARKINDA
Merkezin, 1980 sonrasında adım adım AKP iktidarının yolunu açmış olan programla kurtarılamayacağını, kuşkusuz Demirel ve Cindoruk da biliyorlar. Nitekim artık 24 Ocak 1980 sonrasının siyasetlerini savunmuyorlar; 1960’ların karma ekonomisine ve siyasetlerine dönmektedirler. DP Genel Başkan Yardımcıları Ufuk Söylemez ve Prof. Dr. Hasan Eren’in açıklamaları da, milli devlet ve milli ekonomi eksenindedir.
Demokrat Parti, içindeki gayrimilli unsurların tertiplerini de göğüsleyerek, referandumda “Hayır” dedi. Cindoruk, bu “Hayır”ın gerekçelerini milli Devlete ve Cumhuriyet'e yönelen ağır tehdidi bertaraf etme göreviyle açıkladı. DP, Tayip Erdoğan’ın yargıyı tepeleme girişimlerine cepheden tavır aldı. Demirel ve Cindoruk, “türban serbesttir” kampanyasının Anayasaya, yasalara ve yargı kararlarına aykırı olduğunu belirttiler. Demirel, AKP iktidarının türban konusunda “fiili durum yaratmaya” yönelik zorlamasının “kanunu ihlal” anlamına geldiğini ısrarla vurguladı. (Yeni Çağ, 6 Kasım 2010.)
Demirel ve Cindoruk, Türkiye’nin ABD-AB patronluğunda, AKP-PKK koalisyonu tarafından bölünme sürecine sokulmasına karşı tavır almaktadırlar. Türkiye’nin toprak bütünlüğü konusundaki duyarlılıkları, Batı devletleri ile ilişkilerin sorgulanmasını getirmiştir.
Demirel ve DP yöneticileri, ABD’nin füze kalkanı dayatmasına da açık tavır aldılar. Cindoruk, füze kalkanını Türkiye’ye yerleştirmenin asker getirmek anlamına geldiğini, bu nedenle TBMM onayının şart olduğunu belirtti (Ulusal Kanal, 7 Kasım 2010). Yine Cindoruk, Kılıçdaroğlu’nun Orduyu tehdit gibi gösteren tavrından farklı olarak, komuta kademesinin “sessiz muhtıra”yla yaptığı uyarının ciddiye alınmasını öğütlüyor. Bu açıdan da “darbeciliğe karşı” mücadele bayrağı sallayan ABD-AB cephesinden kendisini ayırmıştır. Demirel, Avrasya Seçeneğini tartışan konferanslarda yıllardır önemli açıklamalar yapıyor. Türkiye’nin Batı devletlerinden gelen baskıları Çin başta olmak üzere Asya ağırlığıyla dengelemesini zorunlu görüyor.
DP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söylemez, Türkiye’nin bütünlüğü için özellikle Güneydoğu ve Doğu’da kamu yatırımlarının zorunlu olduğunu sürekli işliyor. Sıcak para batağındaki Türkiye ekonomisinin boğulmakta olduğunu vurguluyor ve paranın giriş çıkışına kontrolü savunuyor. Milli sanayici ve tüccarı, yerli tarımı destekleyen siyasetler açıklıyor.
SAĞ-SOL AYRIMI YERİNE MİLLİ-GAYRİMİLLİ TANIMI ÖNE ÇIKIYOR
Bu siyasetler göstermektedir ki, Demirel-Cindoruk’un önderliğindeki “Şapkalı” Merkez, milli vurguları öne çıkarmaktadır. Buna bağlı olarak siyaset düzlemindeki kamplaşmanın milli olan ile gayrimilli olan arasında olduğu saptaması sık sık belirtilmektedir. Ufuk Söylemez, bu saflaşma tahliline bağlı olarak eski sağ ve sol kavramlarının bugünün sorunlarını çözmede anlamlı olmadığını söylemektedir. Cindoruk ve Söylemez, kendi konumlarının “Merkez Sağ” olarak tanımlanmasını istemiyor ve “milli” tanımını daha yerinde buluyorlar.
Bütün bunlar, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve Cumhuriyet devrimini tehdit eden sürecin belirlediği bir ufka işaret etmektedir. Bu süreçte, ABD’nin AKP’den vazgeçerek yeniden Merkez Sağı iktidar yapacağı gibi bir beklentinin de her geçen gün zayıfladığı ve anlamsızlaştığı görülüyor. DP, Akepelileşerek değil, AKP’nin gayrimilli ve Cumhuriyet düşmanı gidişatına karşı mücadele ederek var olabileceğini görmüş olmalı.
HALKIN İYİ MUHALEFETE DEĞİL İYİ İKTİDARA İHTİYACI VAR
Demirel ve Cindoruklar, 1945’lerde başlayan Batı denetimindeki çok partili rejimde, esas iktidar partisinin liderleridir. 1950’den 2002’ye kadar geçen 52 yılın 31 yılında hükümetin başında bulunan bir partiyi temsil ediyorlar. Türkiye’yi 1950–2002 arasında esas olarak onlar yönetti. Ancak bugün başka bir iktidar yapısı var. Onlar bu rejim değişikliğini biraz görüyor, biraz da görmek istemiyorlar. Çünkü bütün açıklığıyla görseler, işler zorlaşıyor.
Bu kolaycılık, hedeflerine de yansımaktadır. Hüsamettin Cindoruk, halktan iktidar talep edemiyor; “Bize oy verin, Meclise girelim, AKP’ye iyi muhalefet yapalım” diyor.
Halkın bugün “iyi muhalefete” değil, iyi iktidara ihtiyacı var. Ülke karanlıklara sürükleniyor. Türkiye ABD ve AB zoruyla fiilen bölünmüş durumda. Sıcak para ekonomisinin kıyamet günü tartışılıyor. Halk işsiz ve perişan. Bu koşullarda “iyi muhalefet” vaadine kimse oy vermez. O nedenle oy istemek için dahi hükümet formülü oluşturmak gerekiyor.
DÖNEMİ İYİ ANLAMAK
“Bir zamanlar Viyana kapılarındaydık” söylemiyle, Viyana kapılarında at koşturulamıyor. Merkez Sağ, geçmiş zaman düşleriyle diriltilemez.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı, Merkez Sağın diriltilmesi değil, milli diriliştir. Dünyada, Ortadoğu ve Türkiye koşulları açısından milli bir şahlanmanın zemini vardır. Bütün mesele, milleti ayağa kaldıracak hükümet çözümünü üretmektir. Merkez Sağ, Merkez Sağı yeniden nasıl iktidar yaparım sorusuna geçerli bir cevap bulamayacaktır. Ama Cumhuriyet güçleri, milli Hükümet kurmak için çözüm üretebilirler. En önemlisi, var olan birikim böyle bir çözümü ve eylemi beklemektedir.
www.doguperincek.infoDoğu PERİNÇEK
Paylaş |