[img]
http://anadoluhaberim.com/upload/resimler/haber/270420101429151361953_2abd.jpg[/img][size=24]
[color:4b67=violet]
Amerikan bozgununun anatomisi
[/size]
[/color]
[color:4b67=brown]Akademisyen Dr.Muhammed Davd Miraki, Afganistan&;daki durumun, ABD komutanlar tarafından Washington;a gönderilen raporlarda;bozgun&; kelimesi kullanılarak, kötüleştiğine dikkat çekiliyor.
Miraki yazısında, bozgun kelimesi, ordu tarafından nadiren kullanılmaktadır; bununla birlikte bozgunun reel bir netice olduğu, Afganistan istisnadır. Orada bozgun, Peştunların bu bölgede oturmaya başladıklarından beri bütün işgalcilerin yüz yüze kaldıkları bir gerçektir. Peştunların direnişi, ABD ve NATO için bozgunun mutlak kaçınılmaz olarak göründüğü Afganistan’daki ABD bozgununun Anatomisinin karakterize edilmesindeki çoklu faktörlerden bir tanesidir.[/color]
[color:4b67=orange]
BOZGUNUN FAKTÖRLERİ[/color]
[color:4b67=yellow]
Amerikan Ordusu Afganlara(Peştunlara) gereğinden çok daha az değer verdi.
[/color]
Amerikan askerleri Özbekistan’daki, Kanabad hava üssüne indikleri zaman, Taliban’ı bozguna uğratacakları ve kaçınılmaz olarak Afganistan’da iktidarı ele alacaklarına emindi. Davranışları, Afgan tarihini tümüyle unutmuş ve kendilerinden aşırı emin olan tipik Amerikan karakteriydi.
Kayıpları birden artmaya başladığında bile Amerikalılar karakteristik olarak, önemli kayıplar vereceklerinin veya daha beteri, perişan olacaklarını hiç ummamışlardı. Amerikan ordusunun kendine olan aşırı güveni IWPR’de tarafından aşağıdaki gibi kaydedildi:
“Amerikan askerleri Ekim ayında üsse inmeye başladıklarında, Özbek meslektaşlarına, Taliban’ı bir ay, en geç 1,5 ay içinde bozguna uğratacaklarına, fazlasıyla hazır olduklarını söylüyorlardı…”
[color:4b67=yellow]
Rapor şöyle devam ediyor:
[/color]
“hava üssünde çalışan Özbek askerî personeli, orada ABD kayıplarının gittikçe arttığını söyledi. Amerikalı tıp personeliyle düzenli olarak beraber çalışan Özbek bir personel, 25 Kasım’ından 2 Aralık’a kadar, her gün 4-5 ABD helikopterinin, 10-15 kadar ölü veya yaralı getirdiğin kaydetti.”
Afganistan’dan dönen yaralı askerler, kafalarındaki yenilmezlik algısı değişmiş ve hüsrana uğramış bir şekilde geri dönmüştü. Hava üssündeki yaralı askerlerin hüsranı, her gün bağırmak, isimler sayıklamak gibi davranışlarla tezahür etti. Bunlar, Afganistan’a gelmeden önce kafalarında kahramanlık kavramı olan aynı askerlerdi.
Benzer tecrübenin, Güney Afganistan’da, Şah i Kut bölgesinde bir Taliban komutanı olan Seyfir Rahman Mansur’u zorla kontrol altına almak için 2002 yılında düzenledikleri, Anakonda operasyonunda da yaşandığı rapor edildi. Amerikalılar, devasa hava güçleri sayesinde, Afgan direnişini kırabileceklerinin düşündü. Bunun daha çok bir hüsnü kuruntu olduğunu öğrendiler. Pentagon, Mansur’un savunmasının kırıldığına ve 1000 Taliban savaşçısının öldürüldüğüne dair abartılı açıklamalarda bulundu.
Gerçeklerse bunun tersiydi. Amerikalılar çatışmalara kafalarındaki kahraman şablonuyla geldiler ama devam eden çatışmalarda, Apaçi’den, Chinook’a, 16 helikopter kaybedince, acı bir sürprizle karşılaştılar. Çatışmaların yayılımı, 22 ABD Özel Kuvvetler askerinin esir alınmasıyla geri dönülmez bir noktaya ulaştı. 10 Mart 2002’de,General Tommy Frank, Bagram’dan 400 askerinin çekmeye karar verdiğinde, esir alınan askerlerle birlikte ABD kayıpları iki katına çıkmaya başladı.
Medya, askerlerinin çatışmalarda ağır kayıplar verdiğini yazarken, Pentagon’u yaptığı resmî açıklamalarda, operasyonun büyük bir oranda bittiğini söylemekteydi.
Gerçekten, 22 Özel Birlikler askerinin serbest bırakılması için ciddî arayışlar içine giren ABD geri çekilmekle, Taliban’la uzlaşabilmek için ona güven vermeyi amaçlamıştı. Taliban kumandanı Mevlana Mansur, 22 ABD komandosu karşılığında, Guantanamo Körfezi’ndeki esirlerin değiş-tokuş yapılmasını talep etti.
Bu arada, ABD güçleri ciddî bir direnişle karşı karşıya kaldı ki, 1000 kadar savaşçıya karşı mücadele ettiklerini açıkladı, oysa karşılarında 100 Taliban, 120 Özbek ve 30 Arap savaşçı vardı. ABD, 1000 Taliban/El-Kaide savaşçısından 700 kadarını öldürdüğünü açıkladı.
“ABD askerî sözcüsü, 9 gün süren çatışmalarda aşırı İslâmcı 1000 Taliban-El Kaide militanından 700’ünü öldürdüklerini söylerken, kendi kayıplarını ise 8 Amerikan ve 3 Afgan askerinin öldürülmesi olarak açıkladı.”
ABD, İngiltere ve diğer güçlerin kaybı çok yüksekken, Taliban ve yabancı savaşçıların (çoğunluğu Özbek ve 8’i Arab) kaybı 88 kişiydi. Çeşitli kaynaklar, ABD kayıpları hakkında, farklı rakamlar verdi. Meselâ, Rus online gazetesi Staran Ru 8 Nisan 2002’de, ABD kayıpları hakkında; Özel güçlere bağlı 100 komando öldürüldü ve 4 Apaçi helikopteri düşürüldü şeklinde haber yaptı. Bununla birlikte çatışma bölgesinden gelen bilgiler ölü sayısının 228 olduğuydu. Buradan şu sonuç çıkmıştı.
Çatışmalarda, 186 Amerikan Özel komandosu öldürülmüş, Guantamo’daki esirler karşılığında serbest bırakılacağı talep edilen 22 tutuklu Amerikalı idam edilmiş ve araçları tuzağa düşen 20 İngiliz askeri de öldürülmüştü. Öldürülen 186 Amerikan askerine, düşen helikopterdeki askerlerde da dâhildi. Vurulan 16 helikopterden ikisi Chinook ve altısı Apaçi’ydi ki, tamamıyla imha edilmiş, diğerleri ise ağır yara almış ve yere çarpmıştı. Çatışmalarda, Kanadalı ve Avustralyalı askerlerin ise dost ateşinden öldüğü bildirildi.
Silahlı güçler büyüklük tasladığı ve düşmanını fazlasıyla küçük gördüğünde bunlar yaşanır.
[color:4b67=yellow]
Amerikan Vahşeti- Aşırı Güç Kullanımı ve Irkçı Bakış[/color]
Bütünüyle aşırı güç kullanmak, niyet ve tepki zıtlığında görülebilen cinayet ve işkenceye karşı bireysel duyarsızlığı iki katına çıkarttı. Askerî amaçlılığın görünümü, halkın hedef alındığını göstermektedir. ABD ordusu bir kurum ve şahıslar olarak, bombaladıkları veya öldürdüklerini muhtemelen daha az insan görmektedir, aksine cinayet ve işkencelere girilerek aşrı güç kullanmak, onların rütbesini yükseltmeyecek.
Meselâ, 2002 yılı Ekim ayında, Afganistan işgalinin birinci yılında, Afgan topraklarına 10 bin tondan fazla bomba attı. (Socialist Worker Online, Ekim 11, 2002)Bu tür kırımların sebeb olduğu katliam ve zehirlemelerin büyüklüğünü hayal edin.
Aralık 2001 yılında, Kate Randall tarafından yazılan bir raporda, atılan ABD bombalarının 12 bin ton olduğu yazıldı. Rapor şöyle:
“ABD’nin Afganistan’a girdiği 7 Ekim tarihinden beri, ülkeye 12 bin tondan fazla bomba atıldı. Pentagon’a göre bu bombaların yüzde 60’ı, uydudan veya lazerle yönetilen akıllı bombalardır. Bununla birlikte, B-52 veya diğer uçaklarla çok yüksek irtifadan atılmış olan bu bombaların çoğu hedefini şaşırarak, sivilleri vurdu.” (WSWS, 29 Aralık 2001)
11 Eylül’den bir yıl sonra, Associated Press’in muhabiri Matt Kelley tarafından yazılan başka bir rapor, ABD’nin askerî malzeme istatistikleri hakkında şunları vurguluyor:
“ABD ve koalisyon hava kuvvetleri Afganistan üzerinde 21 binden fazla uçuş yaptı ve 20 binden fazla bomba attı. Afganistan’a atılan bu bombaların çoğu, herhangi bir savaştaki en yüksek yüzdeye sahip akıllı bombalardır.
Benzer bir rapor, 10 Nisan 2002 tarihinde Guardian’da da yayınlandı.
“Ülkeye, geçtiğimiz altı ay içerisinde 22 binden fazla silah,- cruise füzelerinden, ağır yakıtlı hava bombalarına kadar- bomba atıldı. ABD pilotları, 6.600’den fazla uyduyla ortak yöneltilen bomba attı. ABD tarafından Afganistan’a atılan bu bombaların ve füzelerin dörtte biri hedefini kaçırdı.”
Yüksek hedefli silahların yeni jenerasyonunun savaş başlıkları, toprağı, suyu ve halkı zehirleyen uranyumdan yapılmaktadır. Kitle imha silahlarının (WMD) kullanılmasıyla gelen kırım esasında daimi olarak kalacaktır. Seyreltilmiş uranyum, 4-5 milyar yıllık bir ömre sahiptir. Bu, Afganlar gelecek nesiller boyu kanser ve diğer felâketlerden öleceklerdir, demektir. Son birkaç yılda, Afganistan’da kanser vakalarında büyük bir artış görülmektedir, bununla birlikte, Peştun halkı arasında en yüksek seviyeye ulaşan bu kanser tehdidi, atılan bombalardan gelmektedir. Böyle bir barbarlığın sebeb olduğu kırım ve zehrin büyüklüğünü hayal edin.
Bireylerin sebeb olduğu kasaplığın bir listesi var. Şunu vurgulamaya ihtiyacım var, Amerikan ordusu önce ateş ediyor, sonra soru soruyor. Birçok Afgan, işe giderken veya işten gelirken şüpheli şekilde öldürülmüştür. ABD ordusunun bütün davranışlarının en ciddisi, Peştunların hayatına, itibarına ve mülklerine karşı saygısızlıklarıdır. ABD ordusu ırk ayrımcılığı zamanında, Güney Afrika polisinin, siyah Afrikalılara ve yerlilere karşı gösterdiği saygısızlığın aynısını göstermektedir. Aynen, Amerikan askerleri Peştunların evine, onların itibarına ve mülklerine hiç bir saygı göstermeden girmektedir. Peştunlar hırsızmış gibi davranmakta ve geceleri aileler derin bir uykudayken, evlere aniden saldırmaktadır. Halkın evleri silahlar yüzünden havaya uçmakta, erkekler ve oğlan çocukları, çocukların ve kadınlarının gözü önünde, yataklarından alınıp, sürüklenmektedir. Sık sık, aileler daha yatak odalarından çıkmadan, yanlarında getirdikleri köpeklere, odalara saldırma emri verilmektedir. Birçok çocuk köpeklerin ısırması neticesi ölmektedir. Birçok örnekte, köpekler tarafından ısırılan hane halkı üzerine, askerler rastgele ateş açmaktadır. Buna örnek olarak, Legman eyaletinde bir adam aşağıdaki olayı anlattı:
“Bir gece, Amerikalılar evlerimize girdi, köpeklerine saldırı emri verildi ve sonra oğlum ve erkek kardeşim vuruldu. Ben uyuyordum, uyandığımda, bir köpek tepemde bekliyordu ve beni ısırdı. Sonuçta köpekler oğlumun ve kardeşimin cesedini birlikte götürdü. Çok korkmuştuk ve köyümüzü terk ettik.”
2008 yılı Aralık ayı ortalarında, Dr. Bilal’in evi ABD güçleri tarafından baskına uğradı. Amerikalılar, Dr. Bilâl, eyalet kamu sağlığı merkezinde çalıştığı hâlde, El-Kaide şebekesiyle bağlantılı olduğuna dair bir hataya düşmüşlerdi. AFP (Fransız Haber Ajansı) olayı şöyle yayınladı:
“Eyalet kamu sağlığı merkezinde çalışan Bilâl Hasan, Amerikalılar evimize uyarı yapmadan girdiler. Önce yeğenlerimden birini öldürdüler, Amin 14 yaşındaydı ve bir tüfeğin yanında uyuyordu,” dedi.
Hasan, konuşmasına “Erkek kardeşim bir silah bulmaya gitti, onu vurarak öldürdüler, arkasından karısını öldürdüler.” Diyerek, devam etti.
[color:4b67=yellow]
Bir Baldızı ise belinden yaralanarak, felç oldu.[/color]
Doktor, “Sonra köpeklerini saldıklarını” hatırladı. Köpekler, cesedlere saldırdı ve bazılarının parmaklarını ısırdı, dedi. Sonra yaralı kadını ve 5 yaşındaki bir çocuğu ısırdı. Bütün tasarruflarımız, kendimizi korumak için aldığımız bütün silahlarımız götürdüler. Hatta, bazı özel mallarımıza ait bazı kâğıtları bile götürdüler… Bütün bunları niye yaptılar? ”
Soru, Peştunların niçin özel hedef olarak seçildiğidir? Bu sorunun cevaplarından bir tanesi Amerikan ordusunun ırkçı mantalitesi olabileceğidir. Ama daha da izah edilebilir cevap, Peştunların, Afganistan’ın koruyucusu olmaları ve tarih boyunca hep Afganistan’ı savunmalarıdır. Peştunlar baksın güç oldukları sürece, ABD-NATO sadece başarılı olamayacağı gibi, mutlak bozgun gerçeğiyle de karşılaşacaklar.
Dürüst olmak gerekirse, diğer ordular da korkunç davranışlarda bulunmuşlardır. Bununla birlikte, Amerikalılar demokratik topluluklar denilenler arasındaki en kötü mütecavizlerden birisi görünmektedir.
[color:4b67=yellow]
Amerikalıların Tacikler ve Diğer Azınlıklara olan Güveni.[/color]
11 Eylül olaylarından sonra, Tacikler, iki şeyi başarabilmek için, Bush yönetimine doğru adım atan vahşi ve tecavüzcü Kuzey İttifakına katıldılar veya onları desteklediler. Taciklerin birinci gayesi, ülkenin çoğunluğu olan Peştun çoğunluğu bastırmak için bunu bir fırsat olarak görmeleriydi. Bu, Afgan tarihindeki en vahşi, en korkunç olaylara girişen Kuzey ittifakı unsurları, 1996 yılında Taliban tarafından iktidardan uzaklaştırıldılar. Bu Kuzey ittifakı savaş suçları, tecavüz ve insan hakları ihlallerin mürekkeptir. Kuzey ittifakını iktidarda olduğu dönemde binlerce kadın kaybolmuştur. ikinci amaç ise, Kuzey İttifakı hizmetlerini paralı askerler gibi sunarak, , Taliban rejimi sonrası mevcut durumu kontrole tem avantajını elde etmek istedi.
Kitle hava saldırıları ve bombaların bir düzen içinde, ayrım gözetmeksizin atılmasına rağmen, Kuzey İttifakı Kabil’den 90 mil ötedeki Taliban’ın savunmasını kıramadı. 45 gün süren bombalamalardan sonra, geri çekilerek, bütün ülkeye yayılmaya karar verdi.
Taliban’ın geri çekilmesiyle beraber, Kuzey ittifakı Kabil’e girdi. Yaptıkları ilk işte, Kabil’de Peştunca konuşanlara ateş açmak oldu. Nüfusun yüzde 37’sini oluşturan azınlıkların, dengesiz bir biçimde, nüfusun yüzde 63’ünü oluşturan Peştunlar üzerinde hâkim kılınması, Peştunları öfkelendirdi. CIA’nın Dünya Gerçekleri isimli kitabının, Afganistan’daki Peştunların yüzdesi hakkında yazdıklarının kökten yanlış olduğunu söylemeye değer. Dr. Ziyarkar, bu kitaptaki yanlış istatistiklerin izini buldu ve şöyle analiz etti:
“1991 yılına kadar, bu tip “hazır istihbarat” Afganistan’daki Peştunların nüfusunu, Peştuncayı konuşanları, grup ve etnik grup olarak yüzde 50 gösteriyordu. Yaklaşık bir yıl sonra, Nisan 1992’de, Kuzey İttifakı (Mesud-Rabbani grubu) Kabil’de iktidara geldi.
1992 yılında Dünya Gerçekleri kitabı, Peştunların oranında büyük bir azaltmaya gitti ve nüfus içindeki etnik oranını yüzde oranını 38’e, Peştuncayı konuşanların oranını da yüzde 35’e düşürdü. 2009 yılındaki Dünya Gerçekleri kitabında ise, Peştunların oranı biraz gelişme gösterdi yüzde 42’ye yükseldi fakat onu konuşanların oranı yüzde 35’le aynı kaldı.”
Ziyarkar, Wak Vakfının araştırmalarını kullanarak, Afganistan’daki Peştunların yüzdelerini gösteren gerçek bir rakama ulaştı. Sonuç şöyleydi:
“ WAK Vakfı tarafından Afganistan için yapılan ve (1991-1996)6 yıl süren araştırma ve kamuoyu yoklamalarının sonuçları 1998 yılında yayınlandı. Bu kaynağa göre, Afganistan nüfusunun yüzde 62.73’ünü Peştunlar oluşturmaktadır, Peştunca ise halkın yüzde 55’i tarafından konuşulmaktadır.”
CIA’nın Dünya Gerçekleri isimli kitabında tasvir ettiği yanlış bilgiler üzerine kurulan ilişkiler ve Peştunlar hakkındaki ısrarlı yanlışları değinmek, Peştunlara karşı uluslar arası bir komplonun olduğu yerde, kâr getirmeyecektir. Afganistan ve Pakistan’da Peştunların öldürülmesinin sebebi işte budur.
ABD işgali sonrası, Peştunlar Kuzey Afganistan’da, Taciklerin azınlık olarak yaşadığı yerlerdeki Peştun çoğunluk birçok yerden temizlendi. Peştunların topraklarına el konuldu, 300 binden fazla Peştun göçe zorlandı ve Pakistan sınırında göçmen olarak yaşıyor. Bu grup, ABD ve onun paralı askerleri Kuzey İttifakına karşı Taliban direnişinin bel kemiğini oluşturmaktadır.
Sırası gelmişken, Afgan Tacikleri ve diğer azınlıklar, tercümanlar veya yanlışlıkla Peştunca konuşanlar olarak yeralıyorlardı. Bu şahıslar, ötekiler Peştunca dilini önemsemezken Taliban ve El-Kaide üyesi olarak Amerikalıların tutukladığı her Peştunu etiketledi.
İşte, 11 yaşındaki çocukların Guantanamo’ya götürülmesinin sebebi budur. Adaletsiz amerikan zihniyeti ve Taciklerle dieğr azınlıkların Peştunlara olan düşmanlığı ir çok trajediyle sonuçlandı. Birçok masum Peştun Bagram’da işkenceye uğradı ve öldürüldü.
Okuyucu, Taciklerin niçin Peştunlardan nefret ettiğini sorabilir. Cevap, Taciklerin çoğunlukla, sanatçı, müzisyen ve eğlence toplumu olmalarıdır ki, Orta Asya’dan gelmiş ve Afganistan’daki hayatlarından memnun olmayan mültecilerdir. Dünyadaki diğer azınlıklara benzer şekilde, ülkenin iktidarını ele geçirmek istediler. Peştun çoğunluğun pahasına iktidarı arzuladılar.
Sonuç olarak, Peştunlar, kendi haklarının güvenliği için Taliban öncülüğündeki direnişe katılmadıkları, Taliban’la anlaştılar. Bu sonuçla, Amerikalılar ve onların paralı askerleri Peştunları hedef aldı. Bunun yanında, Afgan Milli Ordusu (ANA) belkemiğini Taciklerden oluşturdu. ANA ‘nın komutanlarının çoğu Taciktir. Üstelik, Kandaharlı şimdiki Başkan, Kuzey İttifakının bu suç unsurlarına rica etme tavrı gösterdi ve Tacik kurumlarının oluşturulmasını sağladı ve hatta, Peştunları ve Peştuncayı geri plâna atarak, resmi dilin Tacikce olmasını kararlaştırdı.
Yarı yarıya Peştun olduğu hakkında söylentiler dolaşan Karzai bu sebeble, Kızılbaş olan anne tarafı ve annesinin amcası tarafından etki altına alınarak, kendi dilindne uzaklaştırıldı. Bu büsbütün bir söylenti olmakla beraber, Peştunlar değişik anlatımlarla Karzai’nin farklığını rasyonalize etmeye çalışıyor.
Doğal olmayan bu düzen ve peştunlar üzerindeki baskı, onların Amerikalılara ve Kabil’de kurdukları rejime karşı savaşma arzusnu kamçıladı.
[color:4b67=yellow]
Peştun Kültürü Hakkında Amerikalıların Cehaleti[/color]
Peştunlar hakkındaki cehaleti, Amerikalıların Afganistan’da bozguna uğramasının sebeblerinden bir tanesidir. Peştunların ABD ve müttefiklerine olan daimi düşmanlığının iki kaynağı var. Bunlardan birincisi, bir aşiret yapısında ve birbirlerine çok bağlı olmaları ve aşiretin ortak savunmaya geçmesi.
Aşiretin bir üyesi öldürüldüğünde, katil sadece maktülün ailesinin değil, bütün aşiret üyelerinin düşmanlığını kazanır. Bundan dolayı Amerikalılar aşiretlere, aşiretlere küçük aşiretler ve köylere yöneldi ve onlardan yüzbinlercesini öldürdü. İkinci ilke, Peştunveli’dir( Peştunların bir şeref kavramı)Bu ilkeye göre, aşiretleri ele ele intikamlarını alır. Bir Peştunlu baba, erkek kardeş ve oğlan çocuğu, öldürülen bir akrabalarının intikamını almak zorundadır. Yaşlı bir Peştun intikamını 100 yıl sonra aldıktan sonar “sanırım acele ettim” demiştir. Daimi düşmanlığın kalıcılığının sebebi budur.
[color:4b67=yellow]
Öfke Dalgası veya ABD Bozgununun Tabutuna Çakılan Son çivi[/color]
Yeni strateji ve heyecan dalgasıyla, ABD politikacıları ve ordu komutanları Afgan toplumunda ve özelliklede Peştun kültüründen tamamıyla bî haberler. Öfke patlaması Peştun halkı için, ABD ve müttefiklerinin hakaretlerini zorla Peştunlara kabul ettirmeye devam etmeleri demektir. Bu daha çok Afgan ölecek demektir. Bu yeni strateji aynı zamanda, Peştunların evine saygısızca bir şekilde davranılacak demektir.
Öz olarak, Peştunlar buna, 8 yıldır süren askeri ve politik liderlerin giriştikleri suçları bir suç olarak görmeyip, aşağılayıcı bir yaralamayla daha çok fazilet olarak görmelerinin bir onayı gibi bakmaktadır.
Daha fazlası, bu Afgan direnişini ve destekçilerinin çözülüşünü arttıracaktı. Tabi bu arada, direnişçiler modern Rus seyyar roket atar sistemini elde etmeye çalışıyor.
Geçmişte, Afgan mücahidleri RPG-/ kullandılar anacak RPG-7 zırhlı NATO araçlarına karşı etkisi. Bu sebeble, ABD ve NATO zırhlı araçlarını delip, geçen RPG32 en etkili bir roket atar sistemidir. Buna ek olarak mücahidler yerden havaya atılan, uçak ve helikopter vurucu SAM7 füze sistemini de elde etmeye çalışıyor. Bu adımlar, ABD’nin Afganistan’daki bozgununun tabutuna çakılan son çivi olacaktır.
Gururla, Afganistan’da daimi bir barış ortamını tesis etmek için kendi barışçıl görüşümle, ABD siyaset ve askerî liderlerinin dikkatini çekmeyi denedim. Maalesef bunların çoğuna ilgi göstermediler. Benim görüşüm “Afganistan’da Kalıcı bir Barış için Beyaz Sayfa,” orada uzun süreli bir barışa yaklaşım demektir.
Siyasî ve askerî liderlerden sert omuz darbeleri yiyince, hipotezimi, onlar, bu savaştan ekonomik çıkar elde ediyor veya rüşvet alıyorlar şeklinde bitirdim. Aksi halde, direnişin hız kazandığı bir zamanda, savaştan çok barıştan sözetmek daha tabiidir.
[color:4b67=yellow]
Sonuç
[/color]
Yukarıda bahsedilen faktörler, bir nefret-cinayet ilişkisinin çerçevesidir. Bu bağ, Amerikalılar ve onların müttefiklerine duyulan öfkesi ve düşmanlıkla kalıcı hâle gelmektedir. Çerçevesi çizilmiş ihlâllerin resmi, Amerikan güçleri kısmında, erdemlerin kanununu koymakta, suç işlemeye devam eden ABD-NATO güçlerini kısmında ise güçlü bir cezalandırmayı işaret etmektedir.
Sonuç olarak, Başkan Obama’nın Norveç’te konuşmasında, Afganistan’daki soykırımı “tam bir savaş” olarak sunması ilaveten haksız bir aşağılamadır. Afganları öldürmeye ve tabiat çevresini uranyumlu silahlarla insansızlaştırmaya devam eden bir ülkenin Başkanına Nobel Barış Ödülü verilmesi, adaletin rezil edilmesi ve bütün dünyanın lanetlemesi gereken bir iğrençliktir.
Bunun yanında, Peştun cinayet ve katliamlarının destekçisi Batılı kurumlarda, bu cinayetler kabul edilebilir görülmekte ve Peştun halkına karşı kurulan uluslararası bir tuzağın parçası olarak terörle savaş hipotezini güçlendirmektedir.
Dr. Muhammed Davud Miraki, çok iyi tanınan bir Afgan akademisyendir. BU zorlu ve asil çalışma, ABD işgali ve onun müttefiklerinin Afgan halkına verdiği acıları yansıtmak için yazılmıştır.
www.afghanistanafterdemocracy.com'dan tercüme eden Fazıl Duygun.
timetürk