AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT

Aşağa gitmek 
5 posters
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyCuma Tem. 16, 2010 12:25 pm

[b]Hani işkence bitmişti![/b]



RADİKAL



FacebookPlugins.createRecommendationsPlugin("FacebookRecommendations")
FacebookPlugins.createLikeButtonPlugin("FacebookLike")






15/07/2010 9:57

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) geçen yıl tedavi ve rehabilitasyon [url=http://akincilar.web-rpg.org/][b]hizmeti[/b][/url] verdiği 406 işkence mağduru ile yaptığı görüşmeler doğrultusunda, 2009'un 'işkence bilançosunu' çıkardı.





İSMAİL SAYMAZ

İSTANBUL - Rapora göre ‘işkenceden’ en çok payı Doğu ve Güneydoğu kökenliler aldı. 18 yaşından küçük 66 çocuk işkenceye uğradı. Özellikle Adana Çocuk Şubesi’nde 10 çocuk şiddet gördü. İddialara göre, ‘kaldırıldı’ denilen Filistin askısına asma, elektrik verme ve falaka hâlâ işkence yöntemi olarak kullanılıyor. İstanbul, İzmir, Adana ve Diyarbakır’da şubesi bulunan, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adıyaman ve Malatya’da İnsan Hakları Derneği (İHD) ile ortak proje yürüten TİHV, 2009 yılı ‘Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu’nu yayımladı. Rapordaki bazı veriler şöyle:

* Altısı mağdur yakını olmak üzere 182 kişi İstanbul’da, 20’si mağdur yakını olmak üzere 118 kişi Adana’da, 18’i mağdur yakını olmak üzere 63 kişi İzmir’de, dördü mağdur yakını olmak üzere 51 kişi Diyarbakır’da ve biri mağdur yakını olmak üzere 23 kişi de Ankara’da TİHV’e başvurdu.

* Başvuruculardan 264’u 2009’da diğerleriyse daha önceki yıllarda işkenceye maruz kaldığını söyledi. 2007 yılında bu rakam 310, 2008’de ise 258’di.

* Başvurucuların yaş ortalaması, 28.5. Bu rakam geçen yıla göre 3.5 yaş daha küçük

* 18 yaş altında 66 başvuru var. Bu, önceki yıllara göre hayli yüksek bir oran. Çünkü 18 yaş altı başvurucu sayısı 2007’de 41, 2008’de 36 idi.

* Şikâyetçilerin 290’u erkek, 114’ü kadın, ikisi de transeksüel

* 117’si Güneydoğu, 98’i Doğu Anadolu doğumlu. İki bölgeden gelenler, toplam başvurucuların yüzde 53’ünü oluşturuyor.

* 53 başvuru Akdeniz’den, 37 başvuru Marmara’dan, 32 başvuru İç Anadolu’dan, 28 başvuru Karadeniz’den, 27 başvuru Ege’den, 14 başvuru da Türkiye dışından geldi.

* 35 kişiyle Diyarbakır ve Mardin, 33 kişiyle İstanbul, 24 kişiyle Adana, 23 kişiyle de İzmir en çok şikayet gelen iller arasında.

* Mağdurlar arasında 10 gazeteci, dört sanatçı, iki öğrentmen, birer avukat, doktor ve öğretim elemanı var.

* Şikâyetçilerden 330’u siyasi, 75’i adli şüpheli biriyse sığınmacı.

* 138 kişi sokakta veya açık alanda, 137 kişi emniyette, 34 kişi de karakolda işkence gördüğünü söyledi.

* Gözaltında işkence görenlerin bölgelere göre dağılımları şöyle: Marmara: 135 kişi, Akdeniz: 69, Ege: 58, Doğu Anadolu: 56:, Güneydoğu: 40, İç Anadolu: 21

* İller sıralaması şöyle: İstanbul: 133, Adana: 58:, İzmir: 56, Erzurum: 32, Diyarbakır: 21, Ankara ve Van: 19, Gaziantep: 10, Mersin: 9

* Şikâyetçilerden 141’i herhangi bir zamanda cezaevinde kaldı.

* 114’ü son sürecin ardından tutuklandı.

* Başvurucuların kişilerin cezaevinde geçirdiği süre bir-168 ay arasında ve 44’ü F Tipi cezaevlerinde kaldı.

* 13’ü tek kişilik hücreye konuldu

* Hücrede geçirilen süre, 1-24 ay arasında değişiyor.

* Raporda, “Tek kişilik hücrede tutulan kişi sayısı oranı son yıllarda giderek artmaktadır. Bu veriler ışığında izolasyonun ağırlaştırılarak uygulandığı söylenebilir” deniliyor.

EN ÇOK ŞİKÂYET ERZURUM'DAN
En çok işkence şikâyeti gelen kurumlar ve şikâyetçi sayıları şöyle:

* Erzurum Emniyet Müdürlüğü: 32 kişi

* Adana Terörle Mücadele Şubesi (TMŞ): 14

* İstanbul TMŞ: 12

* Adana Çocuk Şubesi: 10

* Gaziantep ve Ankara TMŞ’leri: 9

* Beyoğlu Polis Karakolu: 7

* İzmir Bozyaka TMŞ: 6

* İstanbul Güvenlik Şubesi: 5

* Diyarbakır TMŞ: 4

* Batman Emniyet Müdürlüğü, Diyarbakır Çevik Kuvvet, Mersin TMŞ, İstanbul Feriköy Polis Karakolu, Adana Sarıçam Polis Karakolu: 3

* Diğer polis ve jandarma karakolları: 49
* Merkez adı vermeyenler: 147

FALAKA DA VAR ASKI DA
TİHV’e yapılan başvurulara göre işkence yöntemleri ve şikâyetçi sayıları şöyle:
* Hakaret: 331
* Dayak: 320

* Aşağılama: 268
* Öldürme tehdidi: 124

* Kimyasal maddeye maruz bırakma: 112

* Vücüdun tek bir noktasına sürekli vurma: 66

* Aşırı fiziksel aktiviteye zorlama: 59

* Yakınlarına yönelik tepdit: 59

* Saç-sakal-bıyık yolma: 55

* Soğukta bekletme: 55

* İşkenceye tanıklık ettirme: 53

* Yeme içmenin kısıtlanması: 52

* Soyma: 48

* Hücrede tecrit: 48

* Uyutmama: 47

* Tuvalet ihtiyacının engellenmesi: 47

* Cinsel taciz: 42

* Gözbağı: 31

* Basınçlı/soğuk su: 25

* Yakınlarının yanında işkence: 18

* Elektrik verme: 18

* Haya burma: 15

* Askı: 15

* Gürültülü müzik veya marş dinletme: 15

* Havasız bırakma: 14

* Yalancı infaz: 11

* Falaka: 9

* Düz askı ya da çarmıh: 8

* Yakma: 5:

* Filistin askısı: 4

* Kimyasal madde verme: 2

* Tecavüz: 1


En son AZYA tarafından Paz Mart 13, 2011 1:02 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyCuma Tem. 16, 2010 3:01 pm

[size=18]işkence bariz olarak varolduğunu bildiğimiz halde,işkence yok diyenler içerdekilerden ziyade bu sefer dışardakilerine işkence yaptıklarını ve bu şekilde bir düşünce ile işkence yok diyenler kendi görüşlerini çürüttüklerini görmüyorlar mı? kör olası gözlerine parmaklarımı sokayım?[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyCuma Tem. 16, 2010 5:31 pm

[size=18]


Insan zihinlerinin igdis edilmesiyle,insanlara iskence edilmiyormu?

Iskence her alanda hissedilmiyormu?

Iskence gören bir müslüman nerede olursa olsun hissedilmiyormu?..

Iskence,bizim fiziki anlamda anlayip,ruhi anlamda hissetmedigimiz bir hadisemi?

Iskenceyi, yapanlar,yaptiklarinin iskence oldugunu bilmiyor mu?

Insanlara demokrasiyi kabul ettirmek icin ne yapiliyor?

Emperyalizm yöntemleri ile bir iskence metodu uygulamiyor mu?

Uyusan beyinler,uyusturulmak icin iskence metodlarindan uyusturucu yöntemlerini kullanmiyor mu?

Insanlarin duygulari,düsünceleri,idealleri kisaca herseyi ile oynamak iskence degil mi?.

Iskenceyi hissedemiyen,beyin ve ruhun,artik iskence edilecek bir tarafi kalmamistir.....[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyCuma Tem. 16, 2010 8:10 pm

[size=18]bu işkence bahsinde basın ve yayın organlarını konuşmasak olmaz.


"[color:6f71=yellow]sadece basın,reklam ,radyo,televizyon sinema gibi kültürü kitlelere ileten araçların mutlak gücü değil,aynı zamanda bunları,bireylerin davranışlarını iktisadi ahlaki,siyasi maksatlarla şartlandırmak için kullanan kurumlar,öyle fiili bir durum meydana getirdi ki ,orada ferdi davranışlarınen görünür yönü ,davranışların şemalar halinde biçimlenmesidir.şartlandırılmış reflekslerin reklam kurgusundan tutun da ,duygusal klişelere ,önceden hazırlanmış formüllere göre kitlelerin siyasi tepkilerini belirginleştirmeye varıncaya kadar,insanın tarihi atılım ve harekete geçme anı ikinci plana itiliyor.EVET SORUMLU VARLIK OLARAK HAREKET EDEN VE VERDİĞİ KARARLA,FİİLEN YENİ BİR GELECEĞİN AÇILIŞINA KATKIDA BULUNACAK OLAN O İNSAN ASIL ROLÜNDEN UZAKLAŞTIRILIYOR.çünkü hadiselar sadece yüzeyden görüldüğünde,bütün tarih,sırf kendi etkinliğine sahip yapıların bir diyalektiğine indirgenebilir gibi gelir.öyle ki yapıdan hareketle onu doğuran insani eyleme yükselme,insani eylemi arayıp bulma ihtiyacı BİLE HİSSEDİLMEMEYE BAŞLAR.bu bakış açısı içinde "yapılar tarafından sahneye konulmuş bir kukla " gibi düşünülür ve (Michel foucault) ile birlikte "İNSANIN ÖLÜMÜ" ilan edilir."
[/color](roger garaudy)


AYRICA İŞKENCE YAPILIYOR DİYE FERYADIMIZI DUYURACAĞIMIZ BİR ADALET MERCİİNİN OLMAYIŞI AMA VAR GÖRÜNMESİ DE BİR İŞKENCE DEĞİL MİDİR?[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 03, 2010 4:44 pm

BU DAVALAR AZİZ NESİN’İ BİLE AŞAR[img]http://www.odatv.com/images/2010_10/2010_10_03/bu-davalar-aziz-nesini-bile-asar-0310101200_l.jpg[/img]












google_protectAndRun("render_ads.js::google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);






03.10.2010 11:59Karakter boyutu : [url=http://akincilar.web-rpg.org/javascript:ts('body',-1)][img]http://www.odatv.com/tplimages/font_02.gif[/img][/url] [url=http://akincilar.web-rpg.org/javascript:ts('body',1)][img]http://www.odatv.com/tplimages/font_04.gif[/img][/url]



Sol Haber sitesi son dönem polisin sol örgütlere yönelik operasyonunda yaşanan ilginç suçlamaları ve soruları yazdı.
İşte Sol Haber’in o araştırması:
‘Devrimci Karargah Örgütü operasyonu’ adı altında yapılan baskında göz altına alınan SDP Parti Meclisi üyesi Sultan Seçik’in yasadışı örgüt üyesi olduğuna kanıt olarak sunulanlar Türkiye’de hukukun bitirildiğinin açık kanıtı.
Sultan Seçik polis baskının ardından göz altına alındığını ve Emniyet’teki 5 dakikalık sorgusunda kendisine şu suçlamaların yöneltildiğini belirtiyor:
"Orhan Yılmazkaya'nın Bostancı'da öldürülmesinin ardından 15 sivil toplum örgütünün basın açıklamasına katılmak, [b]Yılmazkaya ve Tunceli'de, Maoist Komünist Partisi (MKP) üyesi olduğu iddia edilen 17 kişinin öldürülmesiyle ilgili iki haberi internetten okumak[/b]."
Sultan Seçik Emniyet’te yöneltilen suçlamalara dair şöyle konuşuyor:
"Evden bilgisayarlarımızı aldılar. Bilgisayarda gördükleri üzere [b]17 kişinin Tunceli'de öldürülmesiyle ilgili haberi neden okuduğumu soruyorlar.[/b] Haber alma özgürlüğümüz var. Böyle bir suçlama olamaz."
Emniyetin medyaya servis ettiği video görüntüleri ile ilgili de konuşan Seçik, “Öyle bir montaj yapmışlar ki bombacı gibi damgalanmışız” dedi ve sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Komşularım bana selam vermekten çekindi, ailem bu görüntülerle korkutuldu. Masumiyet karinesi ihlal edildiği için suç duyurusunda bulunduk. Ceza ve tazminat davası açılmasını istiyoruz."
Seçik ayrıca, göz altında 24 saat boyunca yakınları ve avukatları ile görüştürülmediklerini belirtti.
[b]KİTAP VE POSTER SUÇ DELİLİ![/b]
Samsun’da Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri üyelerine dönük yapılan operasyonlarda yöneltilen suçlamalar yine akıllara durgunluk veriyor. Ankara 12 Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Halkevcilere yöneltilen suçlamalardan bazıları şunlar:
- 06.05.2008’de Samsun 78'liler Derneği'nin yapmış olduğu Deniz Gezmiş anmasına kaılmak
- 28.05.2008 tarihinde söyleşi için Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ne gelen Süleyman Demirel'e postal atarak protesto etmek.
- 24.10.2008 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Samsun’da protesto etmek.
- 29.03.2010 tarihinde Ali Sabancı'yı protesto etmek.
- 06 Kasım 2009 tarihinde Deniz Gezmiş anması yapmak. (Bu olaya polis fezlekesinde ve iddianamede de yer verilmiş ancak bilindiği üzere Deniz Gezmiş 6 Mayıs tarihinde idam edildi. 6 Kasım 2009 tarihinde hiçbir etkinlik yapılmadığı gibi Samsun'da başka bir olay da olmadı. Bu olaya ilişkin de dosyaya hiçbir delil sunulamadı.)
[b]- Evlerine Deniz Gezmiş, Mahir Çayan'ın yağlı boya tablosunu ve posterini asmak, Turan Feyizoğlu'nun, Nihat Behram'ın yazarı olduğu kitapları bulundurmak.[/b]
- 12 Mart 1971 darbesine karşı etkinlik düzenlemek (78'liler Federasyonu’nun pankartının bulunduğu etkinliğin fotoğrafı delil olarak sunulmuş.)
[b]- 1 Mayıs'a katılmak ve Mahir Çayan flaması taşımak. (Milyonlarca kişinin meydanlarda olduğu 1 Mayıs günü Halkevleri kortejinde fotoğraflar çekilerek delil olarak sunulmuş.)[/b]
- Tekel işçileri ile dayanışma içerikli Valilik’ten izin alınarak asılan pankartlar hakkında yapılan telefon görüşmeleri “örgütsel konuşma”, pankartlar “yasadışı pankart” olarak delil olarak gösterildi.
- Halkevi Samsun Şubesi'ne gelir elde etmek için anahtarlık fiyatı almak konulu konuşma yapmak. (Bu konuşmada açık olarak "dernek için" ifadesi geçmesine rağmen polis ve savcılık açısından “terör örgütüne gelir elde etmek için yapılan faaliyet” olarak değerlendirildi.)
- AKP Samsun-Atakum binasına TEKEL işçilerinin eylemini destekler mahiyette yazı yazmak. (Aynı olaya ilişkin delil olarak ise ev baskınlarında bulunduğu belirtilen boyalar ile bina duvarındaki yazılardan alınan numunelerin eşleştirildiğini, aynı boya olup olmadığının tespit edilemediği ancak “kimyasal olarak benzer oldukları kanaatine varıldığı”na dair 03.02.2010 tarihli ekspertiz raporu delil olarak dosyaya sunuldu.)
[b]‘GÜLER ZERE’YE ÖZGÜRLÜK’ DEMEK DE YASADIŞI ÖRGÜT ÜYELİĞİNİN KANITI[/b]
Cezaevinde kansere yakalan ve ölümün kıyısındayken kamuoyunun tepkileri sonucu serbest bırakılan Güler Zere’ye özgürlük kampanyasını düzenleyenler de ‘yasadışı örgüt propagandası yapmak’ suçlaması ile tutuklandı. Suçlamalar ise şöyle:
DHKP/C’nin talimatıyla “Güler Zere’ye özgürlük” demek, Mahir Çayan’ı anmak ve Nevruz’u kutlamak. TBMM önünde “Parasız eğitim istiyoruz” eylemi, “İncirlik Üssü kapatılsın” diye meşaleyle yürümek, Tekel mitingine destek...
[b]MAHİR ÇAYAN’I ANMAK SUÇ[/b]
Adana’da Mahir Çayan anması düzenledikleri gerekçesiyle 13 Nisan’da göz altına alınan ESP, Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri üyeleri ile Devrimci Proleter ve Barikat dergisi okuru olan 21 kişiye 'suçu ve suçluyu övmek' ve 'terör örgütü propagandası yapmak'tan 10 ay hapis cezası verildi.
[b]DİNLEDİĞİNİZ MÜZİK DE KANIT![/b]
Konya Ereğli’de ÖDP üyelerinin ‘yasadışı örgüt üyeliği’ suçlaması ile gözaltına alındığı operasyonlardaki suçlamalar ise şöyle:
Ali Asker konserine gitmek, 1 Mayıs’a katılmak, Deniz Gezmiş resmi bulundurmak. Ayrıca facebook hesaplarındaki fotoğraf, yazışma ve videolar da suçun kanıtı.
Bilgisayarda bulunan Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney ve Ernesto Che Guevara’nın fotoğrafları da yine suçun kanıtları olarak gösterildi.
[b]AYNA ANDA 3 ÖRGÜTÜN ÜYESİ OLABİLİRSİNİZ![/b]
Adana İnsan Hakları Derneği Sube Başkanı Ethem Açıkalın’a şimdiye kadar sayısız suçlama yapılmış ve ceza yağdırılmış. 2007’de ‘Hayata Dönüş Operasyonu’nun yıldönümünde Kürkçüler Cezaevi önünde yapılan basın açıklamasına katılmasının ardından Açıkalın’a yöneltilen suçlama ise şu: Aynı anda yasadışı Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Maoist Komünist Parti (MKP) ve Türkiye Komünist İşçi Partisi’nin (TKİP) propagandasını yapmak.
[b]Odatv.com[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 03, 2010 5:03 pm

HANEFİ AVCI'YA YAPILAN "SON TEZGAH"












google_protectAndRun("render_ads.js::google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);






28.09.2010 02:20

Devletimiz PKK'ya güvenmiyor. Güvenmemekte de haklı. Adı üstünde savaş bu. Yıllardır binlerce mayın patladı, onbinlerce can hayatını kaybetti.
[b]Ancak dikkat çekici bir nokta var. Ülkenin tarihini ve talihini ilgilendiren tüm önemli davalarda adliye, "PKK itirafçılarına" çok güveniyor[/b]. Üstelik PKK, bu itirafçılara kendi içindeyken bile güvenmediği halde...
Nereden mi çıkarıyoruz?
Komutanların, gazetecilerin, rektörlerin, emniyet müdürlerinin, yazarların, parti başkanlarının, belediye başkanlarının kısacası ülkenin en eğitimli insanlarının yıllardır içeride tutulmasında PKK itirafçılarının rolü büyük. Üstelik bu itirafçılar kendi isimlerini bile kullanmıyor. [b]Gizli tanık olarak ifade veriyorlar.[/b]
Birkaç örnek verelim...
Ergenekon İddianamesinde Adil Timurtaş gibil adını kullananlar bir yana PKK itirafçısı [b]"Emek"[/b], [b]"Galip"[/b], [b]"Deniz"[/b] gibi gizli tanıklar Ergenekon ile PKK ilişkisini ayrıntısıyla anlatıyorlar.
Temizöz Davası'nda PKK itirafçısı [b]"ilk adım", "tükenmez kalem"[/b] ve [b]"sokak lambası"[/b] faili meçhul cinayetleri anlatıyor.
Neyse biz listeyi uzatmayalım.
KCK Davası'nda da varlar Şemdinli'de de.
[b]"SON TEZGAH"[/b]
Peki Hanefi Avcı'nın tutuklanmasına kadar giden Devrimci Karargah Soruşturması'nda tutuklanan isimleri teşhis eden PKK itirafçısının takma adı ne biliyor musunuz: [b]"son tezgah". [/b]([url=http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1031428&title=devrimci-kararg%E2h-irtibati-desifre-olan-hanefi-avci-genelkurmaya-gidiyor]http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1031428&title=devrimci-kararg%E2h-irtibati-desifre-olan-hanefi-avci-genelkurmaya-gidiyor[/url]).
Odatv'nin edindiği bilgilere göre, [b]"Son tezgah"[/b] verdiği ifadede Devrimci Karargah operasyonunda tutuklanan isimlerden bir kısmının Kuzey Irak'a giderek PKK kamplarında eğitim aldığını, SDP'nin de Devrimci Karargah'ın şemsiye örgütü olduğunu iddia etti. Sanıklardan bazıları "son tezgah"ın söylediği tarihlerde nerede olduklarını ispatlıyabiliyorlar ancak nafile. [b]"Son tezgah"[/b] öyle dedi bir kere.
[b]"Son tezgah"[/b] sadece PKK kamplarına gelip gideni bilmiyor.
Başka neler mi biliyor?
[b]TKP VE TİP ERGENEKONCU[/b]
[b]"Son tezgah"[/b] 3. Ergenekon İddianamesi'nde de karşımıza çıkıyor. 1970'lı yıllarda kurulan Türkiye İşçi Partisi'nden başlayıp bugünkü TKP'ye ve Yalçın Küçük'e kadar anlatıyor. [b]"Son tezgah"[/b] ifadesinde şunları söylüyor:
“Gizli tanık [b]'son tezgah' [/b]alınan ifadesinde; 1980’de Türkiye İşçi Partisi’nin gençlik örgütü olan Genç Öncü yapılanmasının merkez yöneticilerinin şimdi TKP’nin merkez yöneticileri olduklarını, Aydemir Güler’in başkanlığını yaptığını, 1980’den sonra TİP’e muhalefet eden, TİP-TKP birleşmesine karşı çıkanların Gelenek diye bir dergi çıkarmaya başladıklarını, daha sonra Sosyalist İktidar Partisi’ni örgütlediklerini ve en sonunda TKP olduklarını, halen TKP olarak devam ettiklerini o dönem bunların devlet içinde karanlık bağlantılarının olduğunun hep konuşulduğunu, Yalçın Küçük’ün, 1980’de TİP’in muhalif kanadında yer aldığını, Genç Öncü ile birlikte hareket ettiğini Genç Öncü’nün ağababasının Yalçın Küçük olduğunu, Yalçın Küçük’ün Sosyalist İktidar Partisi kurulunca Abdullah Öcalan’ı desteklemek üzere PKK’nın peşine takıldığını, PKK terör örgütünün ideolojik olarak desteklenmesi ve yönlendirilmesini Yalçın Küçük'ün yaptığını, Abdullah Öcalan'a yapılacak olan operasyonu deşifre edecek kadar gözükara bir PKK yanlısı olduğunu” (Ergenekon 3. iddianame, sayfa 140)
[b]"Son tezgah" ın bildikleri bu kadar değil...[/b]
[b]GAZİ MAHALLESİ OLAYLARI VE MLKP, DHKP-C, HİZBULLAH[/b]
"Son tezgah" 1. Ergenekon ifadesinde de karşımıza Gazi Mahallesi'ndeki Katliamı anlatırken çıkıyor. Katliamı MLKP isimli örgütün Ergenekon adına yaptığını tanık olarak anlatıyor: "[b]1995 yılında meydana gelen Gazi olayları Ergenekon'un en büyük eylemlerinden birisidir. Bugün MLKP terör örgütüne ait el bombalarının kriminal olarak Ergenekon terör örgütüyle irtibatının tespit edilmiş olması, Gazi olaylarıyla ortaya çıkan MLKP terör örgütünün nasıl örgütlendiğinin açık bir ifadesidir."[/b]
Açıkçası yukarıdaki ifade her hukukçunun kabul edebileceği bir hukuk faciası örneğidir. Tanık gördüklerini anlatır. Savcılık bu tanıklıkları birleştirir. Nihayetinde iddianame ortaya çıkar. Ancak "son tezgah" tanıklık yapmıyor adeta iddianame yazıyor.
Bu kadarla da kalmıyor...
2. Ergenekon İddianamesi'nde ise "Son tezgah" PKK ve Devrimci Karargah dışında [b]DHKP-C ve Hizbullah'ın da Ergenekon ile bağlantılı olduğunu anlatıyor.[/b]
Görüldüğü gibi [b]"son tezgah"[/b] PKK'dan Hizbullah'a, TKP'den TİP'e, Devrimci Karargah'tan DHKP-C'ye kadar bütün sol örgütlere girip çıkmış, Gazi olaylarında da bulunmuş, PKK kamplarında da...
Sanki birileri [b]"son tezgah"[/b]a [b]"sol tezgah"[/b] olmayı öğütlemiş, [b]"sen sol örgütleri Ergenekon'a bağla"[/b] demiş gibi. "Son tezgah" sol örgütler konusunda bir kitap okuyarak bilebilecek kadar biliyor ama öğrendiği her şeyi akıl yürüterek Ergenekon'a bağlıyor. Ancak onlarca kişi onun ifadeleri sayesinde içeride tutulabiliyor.
[b]SAĞLANAN OLANAKLAR[/b]
Nihayetinde "son tezgah" dahil, gizli tanıkların tamamına yakını suçun içinde bulunmuş tutuklu ya da hükümlü. [b]Gizli tanıklara sağlanan ayrıcalıklar ise hapishanede yaşayan bir mahkumun aklını başından alacak cinsten. [/b]Kimliklerinin gizli tutulması bir yana, bulundukları hapishaneden naklediliyorlar. Kendilerine koruma sağlanıyor, tüm resmi belgeleri yenileniyor. Maddi yardım alıyorlar, kendilerine yerleşim yeri ayarlanıyor, isterse başka bir ülkeye gidebiliyorlar. Ameliyatla görünümlerini değiştirmeleri dahi mümkün.
Bu tablo içerisinde hapishanedeki bir itirafçıdan[b] "son tezgah"[/b] yaratmak çok da zor olmasa gerek...
[b]
Barış Terkoğlu[/b]
[b]Odatv.com[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 03, 2010 5:19 pm

DENİZ FENERİ’NDEN HABERİMİZ YOK



02.10.2010 10:19



Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, hazırlık soruşturmalarının gizliliği kuralının Ergenekon sanıklarına, Hanefi Avcı’ya uygulanmadığını, sadece Deniz Feneri gibi bazı davalara uygulandığını söyledi,
Yılmaz’ın bugünkü yazısının “Çifte hukuklu bir düzene geçmişiz” başlıklı bölümü şöyleydi:
”ERGENEKON soruşturmaları sırasında ne yaşıyorsak, şimdi aynı şeyi Hanefi Avcı ile ilgili soruşturma için de yaşıyoruz.
Gizli kalması gereken hazırlık soruşturması bilgileri gazetelere sızdırılıyor, böylece daha yargılama beklenmeden insanlar suçlu imiş gibi teşhir ediliyor.
Önce Avcı’nın evinde “Kaleşnikof” bulunduğu haberi sızdırıldı. Meğerse ruhsatlı imiş!
Sonra da Avcı’nın değişik isimlerle pasaportları bulunduğu sızdırıldı. “Vay, demek ki sahte isimli pasaportları var, demek ki suçlu” havası yaymak için!
Üst düzey görevlerde bulunmuş bir “istihbaratçının” değişik isimlerle kimliğinin olmasına şaşırmamız bekleniyor ama bunda bir gariplik de göremiyorum.
Gördüğüm gariplik şu: Avcı, bunları devletin gizli görevlerinde kullandıysa, şimdi artık herkes tarafından öğrenilmiş bulunuyor!
Bakın Ankara’daki Deniz Feneri soruşturması ile ilgili olarak bu tür bilgilerin hiçbirinden haberimiz yok. Çünkü olması gereken bu!
Ama İstanbul’da bununla ilgili bir özen görmediğimiz gibi tam tersine ilgili kişileri peşin suçlu ilan etmeye yarayacak her şey gazetelerde boy boy yayımlanıyor.
Bu arada ilginç davalar da açılmıyor değil tabii.
Hürriyet muhabiri Nurettin Kurt ve yazı işleri müdürü Hasan Kılıç hakkında açılan dava bunun bir örneği.
Kurt ve Kılıç, eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına’ya savcılık sorgusu sırasında “itirafçılık yapılmasının teklif edildiğini” haberleştirdikleri için yargılanacaklar.
Çifte hukuklu bir düzene geçmiş bulunuyoruz anlaşılan: Yandaş medyada her şey serbest, ötekilere hapis!”
[b]
Odatv.com
[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 03, 2010 5:20 pm

12 EYLÜL’LE HESAPLAŞMA RAFA KALKTI



02.10.2010 10:13



Akşam yazarı Nihal Kemaloğlu, “[b]12 Eylül'le hesaplaşmanın hiçbir zaman gerçekleşmemesinin istendiğini[/b]” yazdı. Hesaplaşmayı küreselleşmeye geçişin taşeronluğunu yapan birkaç yaşlı üniformalı hayalete endeksleyen zihniyetin artık 12 Eylül'ün bütün vesayet kurumlarına hükmettiğini söyledi.

Nihal Kemaloğlu’nun “[b]12 Eylül'ü yargılamak mı?[/b]” başlıklı yazısı şöyleydi:

“İktidarın 12 Eylül'le hesaplaşma iddiası, referandum sonrası usulca rafa kalkmış gibi gözüküyor.
Referandum ertesi gelişmeler bize otoriter yapılanmalardaki bir 'hesaplaşmayı' gösterse de bunun 12 Eylül hesaplaşmasıyla hiç ilgisi olmadığı açık.
Yine referandum sonrası Başbakan'ın konuşması esnasında 'parasız eğitim' pankartı açan üniversiteli öğrencilerin 'terör örgütü' üyesi olmakla suçlanıp 15 yıl hapis cezası isteğiyle yargılanması gibi...
Belki de istenen 12 Eylül'le hesaplaşmanın hiçbir zaman gerçekleşmemesi olabilir mi?
Darbeyle yüzleşme retoriğinin kesilen nefesi bir yana, zaten iktidarın da darbeyle hesaplaşma politikasının neden ibaret olduğunu da anlayamamıştık.
Bu zulüm dönemecini birkaç yaşlı üniformalı hayalete endeksleyen zihniyet, artık 12 Eylül'ün bütün vesayet kurumlarına hükmederken nasıl bir hesaplaşma süreci kurabilir ki.
Darbeden otuz yıl sonra neoliberalizmi hevesle içselleştirmiş, finans sermayenin sıcaklığıyla ısınan ülkenin 'darbe dönemini' sorgulaması, eşyanın tabiatı gereği çelişkidir.
Bugünün sermaye kurulumuna tehdit anlamına gelecek 'hesaplaşmanın' getireceği hak ve özgürlük talepleri piyasaları sıkıntılandırabilir.
12 Eylül'ün derin psikolojisinin topluma aşıladığı 'hak aramanın' ve 'hak kullanmanın' suç olduğu kanaatiyle özgürlük ve demokrasinin sınırı yine 12 Eylül standartlarında bırakılması kimseyi şaşırtmamalı.

12 Eylül'ün üniformasının arkasına saklanmış, sermaye birikim modelini bütün antidemokratik yasalarla tesis eden kadrolar, kamu görevlileri ve darbe meşruiyetinin hararetli savunucuları da bu yüzleşme mevzuundan pek rahatsız.
Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Ali Baransel, Akşam gazetesindeki söyleşisinde bugün darbe dönemini eleştiren kesimlerin, 'Evren'e piyade selamı verdiklerini ve diz çöktüklerini' anlattı.
Evren'in etrafında teveccüh halkası olan bürokrat, siyasi parti genel başkanlarının, holding patronlarının, gazetecilerin darbe katkılarının açığa çıkması gerekirken ülke gazetecilerimiz, Diyarbakır Cezaevi'ni 2000'li yıllarda duyduklarını itiraf ediyor.
Hesaplaşma zeminimizi varın siz hesap edin!
12 Eylül'ü merkezine, küreselleşmeye geçişin taşeronluğunu yapan paşaları koyarak kuran algının, bu can yakıcı dönemin darbeci paşalarını yargılayabilmesi dahi şüpheli. .
Dikta rejimini beş paşanın ortak ve üstün akıl ürünü gibi göstererek sınırlamak 12 Eylül'ün sermayenin çıkarları için askerler tarafından yapılan bir darbe olduğunun gizlenmesi yatıyor.
Darbe öncesi IMF'nin hazırladığı 24 Ocak kararlarının ülkede asayişle yürürlüğe girmesi için bütün siyasi örgütlenmelerinin ezilmesinin sadece askeri güçle mümkün olduğunu devrin ekonomi bürokratları pekala çok iyi biliyorlardı.
Küresel sermayenin talebi 24 Ocak kararları 12 Eylül'le hayatiyet kazandı ve sosyal ve demokratik hakların üzerinden tank ve cemseler geçti, Cezaevleri muhaliflerle tıka basa doldurulup yeni kapitalist Türkiye'nin hafızası iyice temizlendi.
Açıkçası 12 Eylül'ün faillerinin geniş suç ittifakı, tahminlerin ötesinde ve günümüzü de kapsıyor.
Ve en az yüzde 50'si kayıt dışı ekonomisiyle, taşeronlaştırılmış emeği, tamamına yakını özelleştirilmiş kamusal alan ve hizmetleriyle, milyonlarca 'terör' mağduru göçmeniyle, yüzde 10 barajına ayarlı ve seçmenlerin yüzde 45'inin temsil edilmediği meclisiyle, otuz yılda 40 bin kişinin öldüğü çatışmanın ülkesi olarak bugünlere geldik.

Darbe komutanlarıyla ilgili geçtiğimiz hafta yüzlerce suç duyurusu savcılıklara iletildi.
Aralarında 12 üst düzey komutan ve 30 ordu komutanıyla emniyet müdürleri, valiler ve MİT üst düzey görevlilerinin bulunduğu değişik illerde görev yapan 500 küsur isim darbe yapmak ve işkence suçundan yargılanması istendi.
Eğer bu yargılamalar yapılırsa 'hukuksuzluk' ve 'insan hak ihlallerinin' de konuşulduğu, hak aramanın 'suç' olmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün 'terör örgütü üyeliğiyle' eş sayılmayacağı bir ülke olabilir miyiz...
12 Eylül'le hesaplaşma randevumuzu sabırsızlıkla bekliyoruz.”

[b]Odatv.com
[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPtsi Ekim 04, 2010 5:08 pm

[color:b8b4=white][font:b8b4=arial][b]"SAVCILAR BU SORULARI NASIL SORDU"[/b][/font] [/color][font:b8b4=arial][b][color:b8b4=white]04.10.2010 00:30[/color][/b][/font]
[font:b8b4=arial][b]
[/b][/font]
[font:b8b4=arial][b]
[/b][/font]
[font:b8b4=arial][b][color:b8b4=white][img]http://www.odatv.com/images/2010_10/2010_10_03/savcilar-bu-sorulari-nasil-sordu--0310101200_l.jpg[/img][/color][/b][/font]
[font:b8b4=arial][color:b8b4=#111111][font:b8b4=verdana]

[color:b8b4=white]Taraf Gazetesi’nin geçtiğimiz Kasım ayında yayınladığı belgeler kamuoyunda şok etkisi yarattı. Gazetenin iddiasına göre Deniz Kuvvetleri içerisinde 41 kişilik bir özel hücre vardı.[b]Yarbay Ercan Kireçtepe tarafından hazırlanan Kafes Eylem Planı’nı hayata geçirmeye çalışan bu hücrenin amacının gayrımüslimlere dönük terör eylemleri yaparak hükümeti zor durumda bırakmak olduğu iddia ediliyordu.[/b][/color]

[color:b8b4=white]Ergenekon Davası sanığı Levent Bektaş’ın evinde ele geçirilen bir 2 CD’de şifreli şekilde bulunduğu iddia edilen plan nedeniyle Kafes Davası 33 sanık ile görülmeye başlandı. Sanıklar arasında Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ile eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü de vardı. Savcılığın iddiasına göre Rahip Santoro cinayetinden Hrant Dink’in öldürülmesine kadar birçok eylem bu plan dahilinde gerçekleşmişti.[b]Savcılık CD’lerde bir fuhuş çetesi belgesinin de bulunduğu iddia ediliyor, ÇYDD’den burs alan bazı kız öğrencilerle, denizcilerin ilişkide olduğu ifade ediliyordu.[/b][/color]

[color:b8b4=white]Ele geçtiği iddia edilen plan ile ilgili 2 polis, 1 TÜBİTAK raporuna rağmen sanık Levent Bektaş böyle bir raporun kendi evinde olmadığını iddia ediyordu. Raporların bulunduğu iddia edilen CD’lerin kopyaları Bektaş’ın avukatlığını yapan Ülgen Hukuk Bürosu tarafından ABD’de konunun uzmanı [b]Yalkın Demirkaya’ya[/b] gönderildi. Yalkın Demirkaya geçtiğimiz günlerde basına yansıyan ve ele geçen CD’lerde böyle bir planın olmadığını iddia eden ve bunu bilimsel yollarla gösteren ayrıntılı bir rapor hazırladı. Kamuoyunda çok ses getiren bu raporun ardından Yalkın Demirkaya ile görüştük ve Kafes Planı ile ilgili soruları kendisine sorduk.[/color]

[color:b8b4=white]Demirkaya New York Polis Teşkilatı’nda organize suç çeteleri ve polis içi yolsuzluklarla mücadele için kurulan [b]İç İstihbarat Daire Başkanlığı’nda[/b]uzun yıllar görev yaptı. Pek çok polisi soruşturdu. Polisin içine sızan çok sayıda çeteyi ortaya çıkardı. Dahili bilgisayar soruşturmaları konusunda dünyanın sayılı uzmanlarından biri olan Demirkaya’nın kendisinin kurduğu[b]Cyber Diligence[/b], bilim suçlarını araştıran önemli bir merkez.[/color]

[color:b8b4=white]Demirkaya ile görüşmemizin ayrıntılarına geçmeden kendi izlenimlerimizi söyleyelim. Yalkın Demirkaya, sadece bir bilgisayar uzmanı değil. [b]Sadece bir polis de değil. [/b][b]Bilgisayar suçlarının incelemesini adli yöntemlerle yapıyor.[/b] Çelişkileri belgeleriyle ortaya koyuyor. Türkiye kökenli olan Demirkaya, 20 yıldır Türkiye gazeteleri okumadığını ve Türkiye gündemini takip etmediğini anlattı. Ancak mesleki ilişkilerinden dolayı pek çok Türk polisi ile tanışıklığı var. Kafes Planı hakkında yaptığı inceleme Türk Hukuk sistemi konusunda kendisinde şaşkınlık yaratmış.[/color]

[color:b8b4=white]Odatv olarak Demirkaya’ya kamuoyunun merak ettiği tüm soruları sorduk.[/color]

[b][color:b8b4=white]BİLİŞİM SUÇLARI NEDİR[/color][/b]

[color:b8b4=white]Balyoz Davası’ndan Ergenekon Davası’na kadar Türkiye’de son dönemde tüm kritik davalarda en çok konuşulan deliller bilgisayarlardan elde ediliyor. Ancak buna rağmen Türkiye’de bilgisayar kaynaklı deliller konusunda pek çok kişi bilgi sahibi değil. Bu nedenle Demirkaya’ya önce “bilişim suçları nedir, adli bilişim ne ile ilgilenir” sorusunu sorduk. Demirkaya şunları söyledi: “Bilişim suçları ileri teknoloji kullanılarak işlenen suçlardır. Adli bilişim dediğimiz ise bilişim suçları şüphesi olan dijital verilerin korunması, toplanması, analiz edilmesi ve raporlanmasıdır”.[/color]

[color:b8b4=white]Demirkaya’ya bu konuda bugüne kadar neler yaptığını sorduk. Demirkaya anlattı: “12 sene New York Polis Teşkilatı’nda yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma bölümünde kurucu müdürlük yaptım. Bizim konumuz dahili bilişim suçları araştırmasıydı. [b]Bazen polisler çeşitli motivasyonlarla delil yaratırlar. İnsanları suçsuz yere tutuklarlar. Biz bu konuları inceliyoruz.”[/b][/color]

[color:b8b4=white]Türkiye’de Levent Bektaş’a ait olduğu iddia edilen Kafes Planı’nın kendisine nasıl ulaştığını Demirkaya şöyle anlattı: “Ben savunma amaçlı çalışmaları genellikle kabul etmiyorum. 20 sene boyunca insanları işledikleri suçlardan ötürü hapse attım. Bu nedenle savunmalarında bulunmayı tercih etmiyorum. Ancak çok istisnai durumlarda bunu kabul ediyorum. [b]Yani sanık ortadaki delillerle gerçekten suçsuz görünüyor ise ya da bir hata ile hapse girmişse o zaman kabul ediyorum.[/b][/color]

[color:b8b4=white]Levent Bektaş’ın vekilleri benden Bektaş’ta bulunduğu iddia edilen belgeleri incelememi istedi. Levent Bektaş bu CD’de sadece özel fotoğraflarının olduğunu iddia ediyordu. Savcılık ise CD’lere videoya gizlenmiş kafes belgelerinin olduğunda ısrarcıydı.[/color]

[color:b8b4=white]Daha önce bir TÜBİTAK bilişim güvenlik uzmanı, mahkeme kararı ile CD’nin ve DVD’nin bir kopyasını almış. Delil bütünlüğü için de imajların HASH değerlerini dökümanlamış. Bana gönderilen delillerin asılları olduğuna emin olmak için [b]delilleri bütün orjinal tutanaklarıyla beraber ve TÜBİTAK bilirkişisi Sayın Çankaya’nın imaj alma sırasında çıkardıkları ISO imajları ve HASH değerleri ile birlikte istedim[/b]. HASH değeri bir dijital belgenin DNA’sıdır. Birileri dijital delilin üzerinde değişiklik yaparsa anlaşılmaması olanaksızdır. Virgül oynasa dahi HASH değeri değişir ve anlaşılır. Avukatlar bana bunu gönderdiler. TÜBİTAK’ın raporlarında uzman Yılmaz Çankaya’nın çıkarttığı delillerin HASH değerleri bana gelen delillerin HASH değerleri ile aynı idi. Gerçek delillerle çalıştığımız anlaşılıyordu. 3 uzman arkadaşımla beraber 1 numaralı CD ve 3 numaralı DVD üzerinde çalıştık. [b]Ulaştığımız sonuç bu CD’lerin içinde ne bir video vardı ne de Dataslash adı verilen dosya gizlemeyi sağlayan program. Dolayısıyla Kafes Eylem Planı da yoktu.[/b][/color]

[b][color:b8b4=white]FARKLI CD’LERİ İNCELEMİŞLER[/color][/b]

[color:b8b4=white]Yalkın Demirkaya’ya kendisinden önce kaç rapor hazırlandığını ve içeriklerini sorduk: “Bizim raporumuzdan önce 2 polis tutanağı ve 3 rapor hazılanmış. 3 rapordan 2’si polise ait. Diğeri TÜBİTAK’a. Evde ve işyerinde ele geçen toplam 5 CD’nin içinden bir CD ve bir DVD’de planların olduğunu iddia ediyorlar.[/color]

[color:b8b4=white]Her teşkilatta hem iyiler hem kötüler vardır. Türk Polis Teşkilatı için de bu geçerli. İçlerinde benim tanıdığım ve kesinlikle güveneceğim pırlanta gibi polis arkadaşlar var ancak belli ki her kurumun içinde olabileceği gibi kötü niyetli olanlar da. Benim raporumun anlamı teşkilatın bütününü suçlamıyor. Eminim ki Türk Emniyet Teşkilatı’nın büyük çoğunluğu görevini suistimal etmeyen, iyiyi kötüden korumak için canını vermeye hazır olan değerli meslektaşlarımdır.[/color]

[color:b8b4=white]Polis raporlarından ikisi aynı gün aynı saatte yazılmış. Bir uzman polis CD’lerde fuhuş çetesi diğeri kafes planı bulmuş. [b]Aynı gün aynı saatte aynı CD’ler inceleniyor ve iki farklı belge ortaya çıkıyor. İşte bu durum her şeyin kökünden koptuğunu gösteriyor[/b].[/color]

[color:b8b4=white]TÜBİTAK adına konuyu inceleyen uzmanın adli bilişim bilgisi yok ama teknik bilgisi iyi. Onun raporunda bu nedenle adli bilişim içeriği yok. Sadece teknik bir rapor. Ancak o da nasıl oluyorsa olmayan bir şey bulmuş. [b]Bu arada raporlarda dikkat çekici olan polisin raporundaki CD’lerin HASH değerleri ile TÜBİTAK’ın raporundaki CD’lerin HASH değerlerinin farklı olması. Bu ise birbirinden farklı delilleri inceledikleri anlamına geliyor[/b].”[/color]

[b][color:b8b4=white]RAPORDAKİ ÇELİŞKİLER[/color][/b]

[color:b8b4=white]Demirkaya’ya raporlarda gördüğü diğer çelişkileri soruyoruz: “Koordinasyon eksikliği en büyük çelişki. Bir rapor tüm belgelerin CD’nin içindeki aa.rar’dan çıktığını iddia ediyor ve aa.rar’ın şifreli olduğunu söylemiyor, ab.rar dosyasından hiç bahsetmiyor. İkinci raporda ise ab.rar’dan bahsediyor ve diyor ki ab.rar şifreli hala kırmaya çalışıyoruz.[/color]

[color:b8b4=white]TÜBİTAK raporunda ise ab.rar’dan bahsetmiyor. aa.rar dosyasının şifreli olduğunu ve şifreyi kırdığını, parolanın “levent” olduğunu ve içinden hem fuhuş çetesi hem de kafes planının çıktığını söylüyor. Gene de verilen rapor adli bilişim raporu değil. Data Slash ve winrar programlarını anlatmış, ve sadece Data Stash ve videodan bahsedilmiş.[/color]

[color:b8b4=white][b]15 yıldır bu alanda çalışıyorum, hiç bu kadar cüretkar bir olay görmedim. Minareyi çalan kılıfını hazırlamış fakat burada kılıf dahi hazırlamaya gerek görülmemiş. Raporları hazırlayanlar dikkatli ve zeki değiller[/b].”[/color]

[b][color:b8b4=white]TEKNİK YETERSİZLİK Mİ[/color][/b]

[color:b8b4=white]Demirkaya’ya hazırlanan 2 emniyet raporu ve TÜBİTAK raporunun Türkiye’de teknik yetersizlikten yanlış sonuçlara ulaşmış olabilme ihtimalini soruyoruz. Demirkaya’nın cevabı şöyle: “ Teknik yetersizlikle olan bir şey görülmeyebilir. Ancak olmayan bir şey yaratılamaz.”[/color]

[color:b8b4=white]Demirkaya’ya herkesin kafasından geçeni soruyoruz. “3 raporu hazırlayanlar hatta CD’leri ele geçiren polisler bir örgüt mü, bulgular bunu mu gösteriyor?” sorumuza Yalkın Demirkaya şöyle cevap veriyor: “Evet. Polisin delil yerleştirmesi yeni değil. Dünyada her yerde olur. Adam tabanca ile polisten kaçıyordur, köşeyi döner elindeki tabanca kaybolur. Çöp tenekesinde tabancayı görürsün ancak ABD yasalarına göre tabancayı oradan alıp adamın üzerine koyamazsın. Attığını görmezsen bunu iddia edemezsin. Bu tür vakalar çok olur. Kanıtlanması da zordur.[/color]

[color:b8b4=white]Polis bir eve girebilir ve “bu çocuk pornosu CD’sini adamın evinden buldum” diyebilir. Bu polisin insafına kalmış bir şey. Polis karşısındaki kişinin kötü olduğunu düşünüyor. Bunun için delilleri kendisi yaratıyor olabilir.[/color]

[color:b8b4=white]Yargı bu şekilde işlerse hiçbir sonuç alamaz. Bazen mafyayı bilirsiniz ancak ispat edemezsiniz. Sahte delil üreterek ispatlamaya çalışmak bu anlamda kolaydır ancak sorumsuzluktur. Bugün iyi niyetler bunu yaparsınız ancak daha sonra kötü niyetle kullanmaya başlarsınız.[/color]

[color:b8b4=white]Benim yanımda olduğum kişi insandır, benim amacım gerçekten delillerin gerçek olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. [b]Bu tür yöntemler kuvvetin ve yetkinin kötüye kullanımını getirir. İnsan yapısı elindeki gücü ve yetkiyi kötüye kullanmaya çok müsaitti, eğer bu güç kontrolsüzse mutlaka kötüye kullanılır. Vatandaş tarafından, vatandaşa hizmet vermek için yetki verilen, vatandaşın vergileriyle maaş alan devlet memuru, yetkisini vatandaşa karşı kötüye kullanmış olur. Eğer bu durum genelleşirse ve yargı tarafından kontrol altına alınmazsa o toplumda demokrasi biter, diktatörlük başlar.[/b][/color]

[color:b8b4=white]Yarın güç sahibi değişir, bu sefer aynı güç tersine veya şahsi çıkarlar doğrultusunda kullanılabilir. Bu durumda herkes kaybeder.”[/color]

[b][color:b8b4=white]SAVCILARIN DURUMU[/color][/b]

[color:b8b4=white]Demirkaya ile görüşmemizde aklımıza takılan noktalardan biri ise kuşkusuz savcıların durumu. Kafes Planı’nı soruşturan savcılar da aynı organizasyonun parçası olabilir mi? Yoksa bu konudaki bilgisizliklerinin kurbanı mı oluyorlar? Yalkın Demirkaya şunları söylüyor: “Düşünün 22 Nisan’da evde ve işyerinde bulunan 5 CD’de iki teknisyen veya polis bir suç unsuruna rastlanmıyor. 30 Nisan’da daha detaylı bir inceleme mahkeme kararı ile talep ediliyor. 4 Mayıs’ta adli bilişim incelemesi başlatılıyor. 9 Mayıs’ta “Kafes Eylem Planı” nın ortaya çıktığını iddia eden rapor çıkıyor. 11 Mayıs’ta rapor teslim ediliyor. [b]Yani bu tarihlere göre 11 Mayıs’tan sonra Kafes Planı’nı öğrenen savcılık 27 Nisan’da sanıklara Levent Bektaş’ın evinde ele gecen CD’den çıkan şifrelenmiş dosya içindeki Kafes Planı’nı nasıl sorabiliyor.[/b] Beynini kullanan biri bu soruyu sorar.[/color]

[color:b8b4=white]Ben kesinlikle savcıları suçlamak istemiyorum. Soruları genelde savcıların hazırlamadığını herkes bilir. Soruları genelde polis hazırlar. Soruları kim hazırlamışsa, inceleme başlamadan günlerce önce Bektaş’ın evinde bu planın çıkacağını nereden biliyordu. Bunun için Adlı Bilişim bilgisine ihtiyaç yok. Bunu bir çiftçiye de anlatabilirsiniz. Hakim de anlar.Bu durumun ciddi bir şekilde araştırılması lazım.[/color]

[b][color:b8b4=white]NEDEN SADECE 2 CD[/color][/b]

[color:b8b4=white]Demirkaya’ya Bektaş’ın evinde ve iş yerinde el konulan toplam 5 CD’den neden sadece 2’sinin incelenciğini de sorduk. Demirkaya şu yanıtı verdi: “5 CD’ye el konmuş sadece ikisi incelenmiş. Neden? Neyin nereden çıktığına daha evvelden karar verdikleri için. Bunu görmek için beyin cerrahı ya da adlı bilişim uzmanı olmaya gerek yok.”[/color]

[color:b8b4=white]Demirkaya’nın hazırladığı raporda dikkatimizi çeken bir başka nokta ise TÜBİTAK raporuna ilişkin söylenen “hiçbir adli bilişim bulgusu içermiyor” tespiti idi. Bunun ne demek olduğunu sorduğumuz Yalkın Demirkaya: “Adli bilişim raporunda CD ile ilgili bütün bilgileri, klasörleri, dosyaları ortaya koyarsınız. Tüm belgeleri teknik verilerle tek tek anlatırsın. ‘Şu klasörde şu bulundu, özelliği şudur’ dersin. Bunları yapmıyorlar. Polis ve TÜBİTAK raporunda ‘Data Slash programı var’ diyorlar ancak başka bilgi yok. ‘Video var’ diyorlar, ‘AC Rar çıktı’ diyorlar, başka bir şey söylemiyorlar. 150 Megabyte daha belge var, onu neden incelememişler. [b]İşin enteresan tarafı olmayan dosyayı incelemişler ve sanki varmış gibi rapor yazmışlar.”[/b][/color]

[b][color:b8b4=white]GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ[/color][/b]

[color:b8b4=white]Demirkaya’ya son dönem Türkiye’deki davalarda bilgisayara dayalı delillerin sıkça kullanıldığını ve bu verilerle pek çok kişinin tutuklandığını hatırlatarak, bu durumu yorumlamasını istiyoruz. Demirkaya şunları söylüyor: “Görünen köy kılavuz istemez. ABD yasal standartlarında nereden geldiği, kimin yazdığı bilinmeyen suçlamalarla ve delillerle bırakın adamı tutuklamayı veya ev aramayı, sokaktaki adamın üstünü bile arayamazsınız. Eğer bu tip deliller mahkemelerce kabul edilmeye başlanırsa, insan hakları konusunda son derece ciddi sonuçlara sebep olur. Yargının dijıtal deliller konusundaki tecrübesizliğinden yaralanarak, istediğin kişi hakkında şahsi çıkarların doğrultusunda delil üret, delilin içine en korkunç ve iğrenç iftiraları yerleştir, sonra kendi ürettiğin delille istediğini tutukla. [/color]

[color:b8b4=white]Türkiye’de bu sorunları çözümleyebilecek bir adli bilişim sistemi var mı? Sadece suçluyu tespit etmeye dayalı bu sistem sorunları çözer mi? Bu sorulara Demirkaya’dan şu cevapları alıyoruz: “Türkiye birçok ülke gibi buna ABD’de dahil, adli bilişim konusunda çok deneyimli değıl bilhassa yargı tamamen uzmanların raporlarına güveniyor. Ben Türkiye’de adli bilişim konusunda gerçek bilirkişi olabilecek toplam üç yada dört kişi tanıyorum. Hatalı adli bilişim araştırması sonucu yanlış veya suçsuz insan tutuklanması, dünyanın her yerinde olabilir. Ben yaptığım araştırmalarımdan birinde FBI’ın yanlış adamı tutuklamış olduğunu ortaya çıkarttım. Ama bu durum adli bilişim teknisyeninin ihmalinden ya da yetersizliğinden kaynaklanmıştı, şahsi çıkarları için delil üretmesinden değil.[/color]

[color:b8b4=white]Demirkaya’nın hazırladığı rapor ve anlattıkları Türkiye’de son dönem süren davaları anlamak açısından büyük önem taşıyor. [b]Demirkaya, sadece Kafes Davası’nı inceleyerek, Türkiye’de emniyette ve onunla beraber çalışan kurumlarda, bazı motivasyonlarla delil üreten bir mekanizmanın olduğunu gösteriyor.[/b][/color]

[b][color:b8b4=white]Barış Terkoğlu[/color][/b]

[b][color:b8b4=white]Odatv.com[/color][/b][/font][/color][/font]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPtsi Ekim 04, 2010 10:10 pm

BEŞİKTAŞ İDDİANAMELERİ NOBELE ADAY MI GÖSTERİLİYOR[img]http://www.odatv.com/images/2010_10/2010_10_04/besiktas-iddianameleri-nobele-aday-mi-gosteriliyor-0410101200_l.jpg[/img]












google_protectAndRun("render_ads.js::google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);






05.10.2010 00:20Karakter boyutu : [url=http://akincilar.web-rpg.org/javascript:ts('body',-1)][img]http://www.odatv.com/tplimages/font_02.gif[/img][/url] [url=http://akincilar.web-rpg.org/javascript:ts('body',1)][img]http://www.odatv.com/tplimages/font_04.gif[/img][/url]



Balyoz Davası sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik [color:f376=#ff0000][b]hazırladıkları[/b][/color] blogda ([url=http://cdogangercekler.wordpress.com/]http://cdogangercekler.wordpress.com[/url]) ilginç bir ayrıntıya ulaştı. Buna göre Balyoz Planı ve geçtiğimiz günlerde ABD'den verilen raporla gerçekte olmadığı anlaşılan Kafes Planı'nı kaydeden bilgisayarın [color:f376=#ff0000][b]kullanıcı[/b][/color] adı: [b]"asd"[/b]. Ayrıca Balyoz Planı'nda belgelerden biri “[b]GÖZALTINA ALINACAK İRTİCAİ FAALİYETTE BULUNAN KİŞİLER-çığırtkan tanınmış kişiler.doc”[/b] adıyla kaydedilmiş.
[b]İşte ikilinin yazdığı o yazı:[/b]
Bu blogda sayısız kanıtını sunduğumuz üzere, Balyoz CD’si 2003 senesinde 1.Ordu’da hazırlanmadı.
Yeni ortaya çıktığı üzere, içinde Kafes Planı olduğu iddia edilen 3no.lu DVD’nin içinden sadece Bektaş’a ait [color:f376=#ff0000][b]fotoğraflar[/b][/color] çıktı. Dolayısıyla, ya birileri Emniyet bilirkişilerine incelenmesi için başka bir DVD verdi, ya da bilirkişiler bilerek başka bir DVD üzerinde inceleme yaptı. Her iki durumda da Kafes planının “sistemdeki” birileri tarafından üretildiği ortaya çıkıyor.
Emniyet raporunda beliren Kafes planı belgelerinin üstverilerine göre belgeyi hazırlayan kullanıcı isimlerinden biri de [b]“asd.” [/b]Aynı kullanıcı adı Balyoz belgelerinde de geçiyor! Sahte Balyoz ve sahte Kafes CD/DVD’lerini aynı kişiler hazırlamış olmasın?
[b]Önce 3 no.lu “Kafes” DVD’sindeki “Dernek.xls” belgesinin Emniyet raporundaki üstverisine bakın. En son kaydeden kullanıcı adı “asd.”
[/b][url=http://www.odatv.com/images/1%2826%29.jpg][img(450,139)]http://www.odatv.com/images/kafes-asd%285%29.jpg[/img][/url]
[b]Şimdi 11 no.lu “Balyoz” CD’sindeki “GÖZALTINA ALINACAK MEDYA MENSUPLARI.doc” belgesinin Emniyet raporundaki üstverisine bakın. Kullanıcı adı “asd.”[/b]
[url=http://www.odatv.com/images/2%2819%29.jpg][img(450,278)]http://www.odatv.com/images/balyoz-asd-2%282%29.jpg[/img][/url]
Belge önce “asd” kullanıcı adı ile asd1 isimli bir klasore kaydediliyor. Sonra “SÜHA TANYERİ” kullanıcı adı ile bir kez daha kaydediliyor. Bu arada, 1. Ordu bilgisayar sisteminde “SÜHA TANYERİ” isimli bir kullanıcı adı yok. Evet, 1. Ordu’da Süha Tanyeri isminde bir kişi var; ama bu isimde bir bilgisayar kullanıcı adı yok. Sahte 11 no.lu Balyoz CD’si (ve bu CD’deki bir grup dokümandan oluşan sahte 17 no.lu CD) dışında bu kullanıcı adı tek bir belgede bile yok. Yine içinde suç unsuru bulunmayan diğer CD’lerdeki belgelerde bir tane bile [b]“asd” adında kullanıcı yok.[/b]
Bir başka örnek, yine “asd” kullanıcı adı ile hazırlanan GÖZALTINA ALINACAK İRTİCAİ FAALİYETTE BULUNAN KİŞİLER.doc isimli Balyoz belgesi. Bu belge ilginç bir özellik taşıyor: kullanıcı “asd” bu belgeye önce [b]“GÖZALTINA ALINACAK İRTİCAİ FAALİYETTE BULUNAN KİŞİLER-çığırtkan tanınmış kişiler.doc”[/b] adını veriyor, sonra da dosyayı ikinci (ve son) açışında isim değişikiliği yaparak “çığırtkan tanınmış kişiler” kısmını siliyor.
[url=http://www.odatv.com/images/4%2816%29.jpg][img(450,290)]http://www.odatv.com/images/cigirtkan-asd%281%29.jpg[/img][/url]
Bu nasıl başlık? [b]Ne demek çığırtkan tanınmış kişiler?[/b] Askeri bir tanımlama değil bu. Çığırtkan ne demek? Kim bu asd? Bilen varsa söylesin!
[b]Odatv.com[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MECER

MECER


Mesaj Sayısı : 93
Reputation : 10
Kayıt tarihi : 16/05/09

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptySalı Ekim 05, 2010 9:03 am

[size=18]

Burda Hukuk tanimamazlikla beraber,asil gayenin ABD eksenli bir girisimin Ic ve Dis hukuku kontrol altina alma cabasini görüyoruz.

Disaridan ic hukukun yönlendirilmesi ve etkilesim neticesinde kontrol altina alinmak istenen bir hukuk var.Anayasa degisikligi altinda yapilacaklarin tamami ABD isteklerinin ic ve dis hukuka uygun olarak duzenlenmesi.Tabi bu arada YÖK baskaninin lolipop sekeri gibi Basortusu Universitelerde serbest demesinin altindaki hamle bu.ASIL yapilmak istenenin kolayca örtülmesi saglanacak.Yapilacak degisikliklerle,meselenin ASLI ve Hakikati istenilen eksene bagli olusturulmus olacak.Anayasadaki degisiklikler de Muhalefetin tazyikinde istenilen etki-tepki olusturularak sekillenmeye devam edilecek.Muhalefetin bu asamada kontrollu olmasina gayret gösteriliyor.

Anayasa Mahkemesi Baskani Hasim KILIC in aciklamasi bu meselede ,yapilmak istenilenle ilgili ipuclarini fazlasiyla veriyor.AB icindeki devletlerin ANAYASALARINI inceliyerek yeni anayasanin sekilllenmesinde esas alinacak hususlar belirlenecek;diyor.Yapilmak istenileni acikliyor.Gül de A.M.Bsk nin koltuguna girerek sessiz kaliyor.
Memlekette yapilan darbenin Disa bagli oldugunu görmemek icin kör olmak lazim.

Anadolunun kendine uygun ANAYASA yapma hakki böylece AKP eliyle ortadan kaldirildigi gibi,disa bagimli bir sistemin tesekkül edecegi ANAYASA olusturulacak.

Emperyalizmin icerideki uc kollarinin incitmeden yapmak istediklerine ait acik ve net durumlari.

Vatan satan hainleri uzakta aramaya gerek yok.Yüzümüze bakarak yapiyorlar,satislarini.


...................[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptySalı Ekim 05, 2010 2:06 pm

[quote:0e18="AZYA"]BEŞİKTAŞ İDDİANAMELERİ NOBELE ADAY MI GÖSTERİLİYOR[img]http://www.odatv.com/images/2010_10/2010_10_04/besiktas-iddianameleri-nobele-aday-mi-gosteriliyor-0410101200_l.jpg[/img]



........................

.........................


................................
.............................
Bu nasıl başlık? [b]Ne demek çığırtkan tanınmış kişiler?[/b] Askeri bir tanımlama değil bu. Çığırtkan ne demek? Kim bu asd? Bilen varsa söylesin!
[b]Odatv.com[/b][/quote]

[size=24][color:0e18=orange]asd[/color], [/size][size=18]Akincilar foruma gelip 6.11.09 tarihinde uye olmus,varligi ile yoklugunu belli etmiyen kisidir.[/size]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptySalı Ekim 05, 2010 2:44 pm

Şunun ipini filan bir araştırsan, acaba vatan caddesi çıkar mı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptySalı Ekim 05, 2010 2:53 pm

Beyazit cikiyor.

Vatan a yakin...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
yana yakıla




Mesaj Sayısı : 29
Reputation : 0
Kayıt tarihi : 17/05/09

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyÇarş. Ekim 06, 2010 2:01 am

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 10, 2010 4:22 pm

9 Ekim 2010

'Bu yargı herkes için tehlikeli'
Hanefi Avcı, Silivri Cezaevi'nden avukatları aracılığıyla bir mektup gönderdi.

Yasadışı sol örgüt Devrimci Karargah soruşturması nedeniyle tutuklanan Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Silivri Cezaevi'nden avukatları aracılığıyla bir mektup gönderdi. Mektubunda olayın sadece kendisini ilgilendirmediğinin altını çizen Avcı, "Olay sadece benim sorunum değil, bu adalet ve hukuk anlayışı herkes için tehlikeli" dedi.
Emniyet Müdürü Avcı, mektubunda hayatının terör örgütleriyle mücadeleyle geçtiğini hatırlatarak, "34 yıllık bir polis müdürünü bir anda sol terör örgütlerine yardım yapan bir kişiye dönüştürebilen hukuk sistemi adil değildir" dedi.
Avcı şöyle devam etti:

"Bu anlayış herkesi, her zaman her suçtan haksız olarak suçlayabilir, damgalayabilir, mahkum edebilir. Her türlü özgürlüklerin teminatı ve masumiyetin güvencesi olması gereken adalet organları, korkularımızın kaynağı haline gelmemelidir. Hiçbir kişi ve örgüte mesleğimin ve kanunların yasak ettiği yardımı yapmadım. Bu konuda ciddi hiçbir delil, konuşma ve tanık yoktur. Şikayetçi olduğum kişiler, kendi hukuksuz dinleme ve izlemelerini gizlemek için, mümkün olmayacak iddialarda bulunmuşlardır.

Olay sadece benim sorunum değil, bu adalet ve hukuk anlayışı herkes için tehlikelidir, bir hukuk devletinde hiç olmayacak bir durumdur. Bu anlayış ülkemizde egemen olmamalıdır. Hukuk ve demokrasi herkese her zaman lazım olacak değerlerdir.

ANKA
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 10, 2010 4:23 pm

KONUŞURSAN İÇERİ GİRERSİN
09.10.2010 11:53





Daha önce “demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durakta ineriz” diyenBaşbakan Erdoğan, anayasa değişikliğinin kabul edildiği 12 Eylül akşamı, teorik bir açılım yapmış ve “ileri demokrasi”ye geçildiğini ilan etmişti.

Yapılan programlara ve yazılan makalelere bakılırsa, “ileri demokrasi”, demokrasinin zirvesiydi… Peki, “ileri demokrasi”nin sınırları neresiydi?

“İleri demokrasi”nin üst sınırını AKP’nin ilk iki numarası çizdi.Başbakan Erdoğan veCumhurbaşkanı Gül, İstanbul Şehir Üniversitesi’nin açılış töreninde öğrenciler adına konuşan ve “youtube yasaklanmasın” diyen öğrencinin konuşmasını “cesaret dolu” diye değerlendirdiler!

İktidarın belirlediği muhalefet etme üst sınırı buydu! Halk ancak “youtube yasaklanmasın” diyecek kadar muhalefet edebilirdi; ki bu zaten cesaret isteyen bir muhalefetti!

“İleri demokrasi”nin alt sınırını ise AKP’nin üç numarası, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç çizdi. Arınç, tahliye olan Ergenekon sanığı, eski Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in “22 ay yattım, savunma yapmadan çıktım, üç saat önce teröristtim, şimdi ne değişti” sözlerine “kabadayılık yapma” karşılığı verdi.

Ya yaparsa?

Onun karşılığını da Arınç şöyle veriyordu: “Çünkü öyle kabadayılar vardı. Tahliye edilip çıktığında 1.5 saat kadar televizyon önünde konuşan, sonra tekrar ‘içeri buyurun’ dendiğinde sesi çıkmayanlar var”. (NTV, 8 Ekim 2010)

Bülent Arınç, “konuşursan, tekrar içeri girersin” diyerek Mustafa Özbek’i açık açık tehdit etti. Demek “konuşmak” Ergenekon sanığı olmanın ve içeri girmenin gerekçesiydi! Demek, içerdekiler de “konuştukları” için Ergenekon sanığıydı!

Bakalım Arınç’ın bu sözleri, “gak guk, ille de hukuk” diyen liberallerin zihnini aydınlatabilecek mi? “Hukuksuzluk içinde hukuk bekleyenlerin” iradesizliğini çözebilecek mi?

Mehmet Ali Güller

Odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 10, 2010 6:08 pm

NAMAZLARIMI KAÇIRMADIM, KURANI HATMETTİM

Özbek: 3 gün su vermediler
Ergenekon davasında 22 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Özbek ilk kez konuştu.

Ergenekon davasında 22 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, “Tahliye beklentim yoktu. Mahkeme Başkanı kararları okuyordu. Tahliyeme karar verildiğini Mustafa Balbay’ın ‘Arkadaşlar başkanın tahliyesini hep birlikte alkışlayalım’ demesiyle öğrendim” dedi.

Özbek cezaevi günlerini şöyle anlattı:

- Oda inanılmaz soğuktu. Musluktan su da akmıyordu. Bana 3 gün su verilmedi. Soğuktan başımı kaldıramıyordum. İçimden ‘Kaderinde bu da varmış. Boyun eğme, dayan’ dedim. Battaniyeyi kafama çekip yattım. Daha sonra cezaevi doktoruna söyledim. Zaten o günlerde beni Metris’den Silivri’ye naklettiler.

Namaz kaçırmadım

- Birikmiş kaza namazlarımı kıldım, vakit namazlarını hiç kaçırmadım. Oda arkadaşlarımı da sabah namazına ben uyandırıyordum. Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli olmuş üç madalyalı subay Mustafa Levent Göktaş da namazını hiç kaçırmadı. Kuran-ı Kerim’i hatmettim, bol bol dini ve siyasi kitaplar okudum. Arkadaşlarım, en yaşlıları olduğum için çok ısrarcı olmama rağmen bulaşık yıkatmadılar. İnanın, bulaşık yıkamayı özlemiştim.

Suçum ne bilmiyorum

- Cezaevine bağırarak girdim. Çünkü suçsuzluğuma inanıyordum. 22 ay tutuklu kaldım ama suçumun ne olduğunu da öğrenemedim. Çünkü, basında benim Ergenekon isimli örgütün finansörü olduğum yazıldı. Sendikamızda incelemeler yapıldı, yetinilmedi şubeler tek tek denetlendi. Ancak, hesaplarımızda bir hata olmadığı anlaşıldı.

Tahliyeleri tartıştık

- Niçin tutuklandığımı bilmediğim için tahliyemizin de ne zaman olacağını da hiç birimiz bilmiyorduk. Seçimlerden önce tahliyelerin olacağı konusunda yorumlar yapıyorduk. Son dönemde mahkemede benim sert çıkışlarım da olmuştu. Bana ‘sen tahliye olmak değil, tutuklu kalmayı istiyorsun’ diyenler vardı.

İlk arayan isimler

- Tahliyemden sonra beni ilk arayanlardan birisi 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, eski CHP Genel Başkanı Deniz ******, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oldu. MHP’den arayan olmadı. Mustafa Balbay’ın eşi Gülşah Balbay da ilk arayan ve tahliyeme en çok sevinenlerden birisiydi. Balbay, içerde kitap yazıyor.

Vatan göreviydi

- Cezaevinden çıktıktan sonra hacca gitmeyi çok arzuluyordum. Ancak, yurtdışına çıkış yasağım olduğu için bunu şimdilik yerine getiremeyeceğim. Cezaevine girerken de vatan, millet, bayrak diye bağırıyordum, çıktığımda da yine aynı şeyleri bağırıyorum. Cezaevinde yatmak da bir vatan göreviydi.

Saygı ÖZTÜRK/Hürriyet
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptySalı Ekim 12, 2010 2:11 am

Avukat Zeynep Küçük'ün büyük başarısı
+++++++++++++++++++++++++++++++++++

11 Ekim 2010 Ali Serdar Bolat

Zeynep Küçük, Ergenekon tutuklusu Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı ve avukatı.

Osman Yıldırım, nam-ı diğer "Gizli tanık 9", verdiği yalan ifadelerle Danıştay davasının Ergenekon davası ile birleştirilmesine yol açan kişi.

Osman, veya Ergenekon Savcılarının deyimiyle "Osmanım", Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulunup hüküm giydikten sonra birdenbire bombaları kendisine Ergenekoncuların verdiğini hatırladı (!).
Gizli tanıklık yaparak yasanın gizli tanıklara verdiği haklardan faydalanıp serbest bırakılma, maaşa bağlanma fikrini çok sevdi.
Hem yıllarca hapis yatmaktan kurtulacak, hem de bedavadan maaş alıp krallar gibi yaşayacaktı. Bu fikri kendisine Ergenekon Savcıları vermişti.

Osmanım, Ataşehir'de toplantı yapılan bir evde Veli Küçük'ün talimatı ile bombaları Muzaffer Tekin'den aldığını ileri sürdü.
Danıştay ve Ergenekon davalarının sanıkları işte bu evde bir araya gelmiş oluyorlardı.
Bundan dolayı iki dava birleştirilmişti.

Gelgelelim Osmanım'ın verdiği bilgiler baz istasyonlarından gelen belgelerle duvara tosladı.
Çünkü, Osmanım'ın "Şu gün şu saatte bombaları Ataköy'de falancadan aldım, falancalar da oradaydı" dediği gün ve saatte Osmanım'ın kendisi dahil adını verdiği diğer kişilerden hiçbirinin Ataşehir'de olmadığı, cep telefonlarının oradan çok uzak yerlerde sinyal verdiği ve konuşmalar yaptıkları anlaşılmıştı.

Hakim Hasan Hüseyin Özese bu durumu duruşmada şöyle açıkladı:
"Osman Bey'in o sırada evde olduğunu öne sürdüğü bütün sanıklar, bu iddiayı yalanladılar.
Toplantının yapıldığı öne sürülen güne ilişkin baz istasyonu dökümleri de mahkemeye ulaştı, ve sanıklardan hiçbirinin söylenen tarih ve saatte Ataşehir'de olmadığı meydana çıktı.
Son olarak mahkemede tanıklar dinlendi ve onlar da Ataşehir'de Osman Yıldırım'ın iddia ettiği gibi bir toplantı olmadığını söylediler."

Böylece Danıştay cinayeti ile Ergenekon sanıkları arasında bağlantı olduğu iddiası çökmüştü.
Tertipçi Savcılar telaş içindeydiler.
Onların itelemesi ile Osmanım her duruşmada "Toplantının yapıldığı evi eliyle koymuş gibi gösterebileceğini" söylemeye başladı.
Yani Ataşehir'de keşif yapılmasını istiyordu.
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, 160. duruşmada, keşif yaptırılmasını talep etti.
Bu, tertipçi Savcıların son çırpınışı idi.
Kendisinin ve diğer sanıkların içinde olmadıkları anlaşılan evi gösterse ne olacaktı?

Avukat Zeynep Küçük tehlikeyi sezmişti.
++++++++++++++++++++++++++++++++++

Savcılar Osmanım'a evi gösterecek, Osmanım da sözde evi bulmuş olacaktı.
Çünkü Osmanım, bilmediği anlaşılan bir evi nasıl bulacaktı? Bu, olanaksızdı. Zeynep Küçük tehlikeyi sezmişti.
Zeynep Küçük, her gün adliyeye giderek keşif talebi ile ilgili karar çıkıp çıkmadığını kontrol etmeye başladı.
1 Ekim Cuma günü keşif yapılması kararı çıktı.
Mahkeme 4 Ekim Pazartesi günü yetkili mercilerle yazıştı ve 5 Ekim'de keşif yapılması planlandı.
Zeynep Küçük 4 Ekim günü dilekçe yazarak keşfe katılmak istediğini mahkemeye bildirdi.
Bunun üzerine keşif 7 Ekim'e ertelendi.

Dikkat: Mahkeme, keşif yapılacağını sanık avukatlarına bildirmedi.
Zeynep Küçük bir hafiye gibi çalışarak keşif gününü öğrendi.
İleri demokrasilerde kanunsuzluk mu arıyorsun? İşte bir örneği de bu...

Avukat Zeynep Küçük keşif heyeti ile buluşmak üzere Ataşehir Migros önüne gitti.
Ancak, elinde yasal izin kağıdı olmasına rağmen minibüse binmesine izin verilmedi.
Zeynep Küçük, bu engellemenin zapta geçirilmesini isteyince tertipçiler sert kayaya toslamış olduklarını anladılar.
Hakim Hüsnü Çalmuk, Zeynep Küçük'ün araca binmesine izin vermek zorunda kaldı.

Minibüste Hakim Çalmuk, Savcı Nihat Taşkın, Osmanım ve avukatı, bilirkişi, katip ve askeri personel vardı.
Araç hareket edince video kaydı yapılmaya başlandı, araç içindeki kimsenin Osmanım'a müdahele etmemesi istendi.

İki buçuk saatte küçücük Ataşehir içinde 60 km. katedildi. Ama Osmanım evi bulamadı.

Duruşmalarda bu ev iddiası çürütülünce Osmanım ikinci bir evden bahsetmişti.
Hakim, her iki evi de göstermesini istedi. Osmanım iki evi de bulamadı.

Dosyaya adresi giren evin önünde basın mensupları ve polis bekliyordu.
Cam kenarında oturan Osmanın buna rağmen evi bulamadı.
"Sıfır noktasına geri dönelim, yeniden tarif edeyim" dedi, Hakim kabul etti.
O muhiti çok iyi bildiğini tekrar edip duruyor, ama her iki evi de bir türlü bulamıyordu.

Savcının tertibi ortaya koyan kanunsuz teklifi
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Sinirlenen Hakim: "Bulamayacaksan söyle zarfı kapatayım" dedi.
Bunun üzerine tertipçi Savcı Nihat Taşkın herşeyi göze alarak şu kanunsuz teklifi yaptı:
"Kovuşturma aşamasında evi tespit ettik. Burası Recep Özkan'ın evidir. Götürelim oraya Osman Yıldırım'ı, evi biz gösterelim, orada bize yer gösterme yapsın".

İşte bu teklif, keşif yapılacağının neden sanık avukatlarına bildirilmediğini ortaya koyuyordu.
Zeynep Küçük'ün neden minibüse alınmak istenmediğini açıklıyordu.

Zeynep Küçük, bu kanunsuz ahlaksız teklife derhal itiraz etti.
Bu kadar kanunsuzluğa ortak olmayı göze alamayan Hakim, Savcının ahlaksız teklifini reddetti ve zarfı kapattı.

Eğer Zeynep Küçük uyanıklık yapıp keşif gününü ısrarla takip edip zamanında dilekçe vererek keşfe katılmamış olsaydı, tertipçi Savcı evin yerini gösterecek ve sanki Osmanım evi bulmuş gibi keşif zaptı tutulacaktı.

Zeynep kardeşim seni kutluyorum, gözlerinden öpüyorum. Avukatlık işte böyle yapılır.

+++++++++++++++++++++++++++

Olay hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Aydınlık, 10 Ekim 2010 sayfa 16-17
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptySalı Ekim 12, 2010 2:13 am

Buradan çıkan netice, özellikle Danıştay hadisesini Ergenekon'a bağlamak isteyen Vakit'in ibneliği ki, Alparslan hakkında ayyaş bile demişlerdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyÇarş. Ekim 13, 2010 10:39 am

MEHMET BARANSU YARGILANACAK MI
13.10.2010 04:50


Eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın avukatları Balyoz Davası'nın görüldüğü İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na 3 ayrı dilekçe sundu.

HİLMİ ÖZKÖK VE AYTAÇ YALMAN

Dilekçelerden biri Balyoz Davası'nda sık sık isimleri geçen ancak ifadelerine başvurulmayan eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ın ifadesinin alınması talebiydi. Hilmi Özkök'ün “Balyoz Darbe Planını bildiği ve engel olduğu” yolundaki yayınları mahkemeye sunan Doğan, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ten bu iddiaların sorulmasını istedi. 1. Ordu'da seminerin olduğu tarihlerde kendisinin sicil amirinin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman olduğunu hatırlatan Çetin Doğan, Yalman'ın seminerin bütün bilgisine vakıf olduğunu söyledi. Özellikle iddianamede geçen ve savcıların sözkonusu darbeyi Yalman'ın önlediği iddiaları nedeniyle Yalman'ın ifadesine başvurulması gerektiğini ifade etti. Seminere katılan gözlemcilerin de ifadelerinin alınmamış olmasını eleştiren Çetin Doğan mahkemeye "böyle soruşturma olur mu" sorusunu sordu.

HUKUK TARİHİNDE İLK

Doğan'ın mahkemeye sunduğu ikinci talep ise hukuk tarihine geçecek türdendi. Doğan, Balyoz İddianamesi'nin 55-60 arası klasörlerinde sözkonusu belgelerin kısaltmalar kullanılarak yayınlandığını, bunun hukuk tarihinde ilk olduğunu söyledi. Doğan bu durumu söyle yorumladı:"Öncelikle 55-56-57-58-59 ve 60 nolu klasörlerde bulunan tüm belgelerde soruşturma savcıları tarafından kısaltmalar yapılmıştır.Bunun nasıl gerçekleştiğini bilememekteyiz. Bir davaya kanıt olan belgenin içine girilerek kısaltma yapılması öyle sanıyoruz ki dünya hukuk tarihinde ilk olarak addedilebilecek bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum bize, belgenin içine girilerek kısaltmalar yapılabildiğine göre belgeye birçok ekleme yapmanın da mümkün olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır." Doğan belgelerin kısaltma yapılmadan kendisine bir örneğinin verilmesini istedi. Çetin Doğan belgelerin orjinal halinin kısaltma yapılmadan yandaş medyada yer aldığını hatırlattı. Sözkonusu kişilerin korunması ise bu belgelerin neden yandaş medyaya sızdırıldığını sordu.

Balyoz Belgeleri'nde sözkonusu belgelerin 2008 yılından sonra yazıldığını ortaya koyan onlarca delilin olduğunu örnekleriyle hatırlatan Çetin Doğan, CD'lerin bir örneğinin kendilerine verilmesi gerektiğini, bunun hukukta "silahların denkliği" ilkesince olduğunu ifade etti. Çetin Doğan'ın bu davranışı, sözkonusu CD'leri ayrıntılı bir adli bilişim labaratuarında inceleteceği şeklinde yorumlara neden oldu. Hatırlanırsa kamuoyunu uzun süre meşgul eden Kafes Planı hem Boğaziçi Üniversitesi'nin hem de ABD'de Adli Bilişim Uzmanı Yalkın Demirkaya'nın raporu ile yalanlanmıştı.

Çetin Doğan'ın son dilekçesi dün basına da yansıdı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan Çetin Doğan Taraf Gazetesi'ndenMehmet Baransu, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur, Adnan Demir ve belgeleri Taraf'a verenler hakkında şikayetçi oldu. Doğan Balyoz Belgeleri'nin sahte olduğunu gösteren delilleri hatırlattıktan sonra sözkonusu isimlerin "Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma ve Yönetme(TCK 220) , Örgüte Bilerek Ve İsteyerek Yardım Etme (220/7), Örgütün Amacının Basın Yoluyla Propogandasını Yapmak (220/8), İftira (TCK 267), Suç Uydurma (TCK 271), Suç İçin Anlaşma (TCK 316), Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Yayınlama (TCK 326), Özel Belgede Sahtecilik (TCK 207), Askeri Casusluk (TCK 337)" suçlarından yargılanmalarını talep etti.

BARANSU'NUN DAVRANIŞLARI

Çetin Doğan, Balyoz Planı'nda varolan çelişkileri gösterdikten sonra Mehmet Baransu'nun bir örgüt üyesi olduğuna ilişkin şu kanıtları gösterdi:

"İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/283 Esas sayılı Dosyasına konu iddianamenin ek klasörlerinde yer alan söz konusu dokümanların varlığı 11 No’lu CD’nin sahte olduğuna ve bu CD’nin en erken 2008 yılında hazırlanmış olabileceğine işaret etmektedir. Tespit edilen tüm bu tarih çelişkileri iddianame ek klasörleri içinde yer alan dokümanların incelenmesi ile saptanmıştır. Özel Yetkili Savcıların hazırladıklarıİddianameye temel dayanak olarak aldıkları 11 No’lu CD’nin sahte olduğu tartışmasız olarak ortaya çıktığı için Cumhuriyet Savcılarına bu aşamada düşen görev, Dava Dosyasının Delil klasöründe yer alan (11), (16), ve 17 No’lu Sahte CD’leri hazırlayan şahıslar ile Sahte CD’leri ve Belgeleri Taraf Gazetesi Yazarı Mehmet Baransu’ya teslim eden şahıs/şahısların yakalanması için gerekli soruşturmaya başlanması ve böylece hukukun gereğinin yerine getirilmesidir. Bu konuda başlangıç noktası herşeyden önce Mehmet Baransu’nun sorgulanması ve haber kaynağım diyerek kimliğini bilerek gizlediği şahsın ortaya çıkartılmasıdır. Zira CD’leri Mehmet Baransu’ya verenlerin masum bir haber kaynağı değil “örgütlü bir suç şebekesinin” elamanları olduğu ortaya çıkmıştır. Aşağıda yer alan kupürden de anlaşılacağı gibi CD’lerin 21.01.2010 tarihinde Taraf Gazetesi Muhabiri şüpheli Mehmet Baransu tarafından Başsavcılığa verildiği 308814 ve 308848 numaralı TEM Şube görevlilerinin tuttukları 23.02.2010 günlü raporda yazılı bulunmaktadır. (EK KLASÖR 1 PDF SAYFA 2/516 DİZİN SAYFA: 515)



Gene aynı raporun devamı sayfalarında ise 27.01.2010 günü TEM Şube Müdürlüğü elemanlarınca Taraf Gazetesi’ne gidildiği ve teslim edilen belgelerin orijinal nüshalarının istenildiği ancak orijinallerin kendilerinde bulunmadığının beyan edildiği belirtilmektedir.



Ancak 29.01.2010 tarihinde yani belge orjinallerinin kendilerinde bulunmadığını beyan etmelerinin üzerinden 2 gün geçtikten sonra soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Bilal BAYRAKTAR tarafından talimat verilerek Terörle Mücadele Şube görevlileri yeniden Taraf Gazetesi’ne gönderilmiştir. Bu kez Şüpheli Mehmet Baransu CD’lerdeki belgelerin orjinallerini ismini bilmediği haber kaynağı tarafından kendisine verildiğini ve bu belgeleri Başsavcılığa teslim etmek istediğini belirtmiştir. Ancak konuya ilişkin “Karargâh” adında bir kitap da yayınlayan Şüpheli Mehmet Baransu’nun aşağıda özetlenen gerçek dışı söz ve kuşkulu davranışları sonucu, “Balyoz Tertibinin” bir parçası olduğu konusunda ciddi bulgular (kanıtlar) ortaya çıkmıştır.

BARANSU'NUN GERÇEK DIŞI BEYANLARI
1. GERÇEK DIŞI BEYAN.

“Balyoz darbe belgelerinin altında imza var.”

En başından beri Baransu’nun tekrarladığı GERÇEK DIŞI BU BEYANI, “Balyoz Darbe Planı” belgesinin altında Çetin Doğan’ın imzası olduğu savıdır. Taraf Gazetesi’nde 20 Ocak 2003’de yayımlanan haberde aynen şöyle yazmaktadır: “Planın altında “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” ünvanıyla imzası olan Orgeneral Doğan …” Dün gerçeği sadece sahte planı hazırlayanlar ile bunu piyasaya servis edenler biliyordu. Bugün gerçek herkes tarafından biliniyor: Balyoz Planı ve eklerinin hiçbirinde ıslak ya da kuru bir imza bulunmamaktadır. Aynı haberde: “Dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın, dönemin Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına’nın ve Dönemin Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek’in imzasını taşıyan harekât planları (…) bu belgeler arasında yer alıyor”


Gerçek ise: Balyoz, Oraj, Suga planları ve eklerinin hiçbirinde ıslak ya da kuru bir imza yok. Baransu aynı haberi Karargah adlı kitabında yayımlarken küçük bir değişiklik yapmış (Sayfa 365): “Dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın, dönemin Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına’nın ve Dönemin Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek’in elektronik imzasını taşıyan harekât planları (…) bu belgeler arasında yer alıyor” Bu beyan da doğru değildir. BARANSU elektronik imzanın ne demek olduğunu bilmesine karşın kamuoyunu yanıltmak için kasten elektronik imzadan söz etmektedir.Gerçek ise: Bu belgelerde hiç kimsenin elektronik imzasının bulunmadığıdır.

2. GERÇEK DIŞI BEYAN

“Bilirkişi Raporları: CD 1. Ordu’dan ÇIKTI” (Baransu’nun Karargâh kitabı, sayfa 488) “Emniyet Kriminal Dairesi ve TÜBİTAK’tan gelen cevaplar CD’lerin hazırlandığı bilgisayarın 1. Ordu Komutanlığı’na ait olduğu ve belgelerin 2003 yılında kullanımda olan Word yazılımıyla hazırlanıp, CD’lerin üzerine bu tarihten sonra herhangi bir kayıt yapılmadığı şeklindeydi.”

Gerçekte ise TÜBİTAK ve Emniyet Kriminal Dairesinin, CD’lerin 1. Ordu’ya ait bilgisayarlarda hazırlandığına dair bir tespiti yok. Balyoz İddianamesinin ek klasörlerinde yer alan TÜBİTAK ve Emniyet Bilirkişi Raporlarından bu açıkça görülebilir. Zaten sadece sözkonusu CD’ler üzerinden yapılan bir inceleme ile böyle bir tespitin yapılması da teknik olarak mümkün değil.

3. GERÇEK DIŞI BEYAN

“Hilmi Özkök darbeyi önledi” (Baransu’nun Karargâh kitabı, sayfa 466)

“Balyoz Darbe Planını hazırlayanlar darbe günü olarak 19 Mart 2003 tarihini seçmisti. Ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve TSK içindeki darbe karşıtı subayların harekete geçmesiyle darbe önlendi.”
Gerçekte ise: Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Balyoz Darbe Planı ile ilgili elinde bilgi ve belge olmadığını açıkça ifade etti. Haberi olmadığı darbe planını da engellemiş olamaz.

BARANSU'NUN KUŞKULU DAVRANIŞLARI

1. 21.01.2010 günü CD ve bir takım belgeler İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildikten 6 gün sonra 27.01.2010 günü savcılık orjinalleri istemiş ve şüpheli Mehmet Baransu “orjinaller bizde yok diye”beyanda bulunmuştur. Gerek Savcılığa gerekse Tem Şube Müdürlüğü Görevlilerine belgeleri kendisine veren kişiyi tanımadığını ve ismini bilmediğini hatta öğrenirse bildireceğini beyan etmiştir. “İsmini biliyorum, kim olduğunu biliyorum ama haber kaynağını gazeteciler açıklamaz bu nedenle açıklamıyorum” dememiş, “ismini bilmiyorum “ ifadesini kullanmıştır.

2. İki gün sonra bu ismini bilmediği “gizliyüz” Baransu ile iletişime geçmiş ve Cumhuriyet Savcılığının orijinalleri istediğini öğrenerek, getirip teslim etmiştir.
3. Şüpheli Mehmet Baransu, Tem Şube Md. Görevlilerine, Savcılığa ve sonrasında da kamuoyuna doğruyu söylememiştir. Yalanlarla örülmüş bir tertibin, aleyhine tertip düzenlenen Silahlı Kuvvetler mensupları üzerine örtülmesi için gerçekdışı bilgileri haber diye kamuoyuna yansıtmaya ve yaratılan bilgi kirliliği içinde yalanların gerçekmiş gibi algılanmasına neden olmaya devam etmiştir.

"

Çetin Doğan'ın iddiasına göre TSK ile mücadele için kurulan bir örgütlenme vardı ve Taraf yazarları da bu örgütlenmenin parçasıydı. Çetin Doğan'ın suç duyurusunun sonucu merakla bekleniyor.

Odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyC.tesi Ekim 16, 2010 11:05 am

İŞTE HANEFİ AVCI KASETLERİNİN SIRRI
16.10.2010 01:43



Kamuoyu-medya ikiye bölündü:
Hanefi Avcı'nın boşalttığı makam odasında bulunan dinleme kasetlerinin sahibi kim?
Kimi "Hanefi Avcı" diye yanıtlıyor bu soruyu; kimi ise Hanefi Avcı'nın kitabında işaret ettiği cemaat kontrolündeki "Emniyet İstihbarat Birimi."
Bu sorunun odatv.com için yanıtı çok basit.
Nasıl mı?
Ne yazık ki hafızası güçlü olmayan bir toplumda yaşıyoruz.
Hatırlatalım:
1990'lı yıllarda cemaatin üzerine hukuksal anlamda en çok giden savcı kimdi; Nuh Mete Yüksel.
3 Haziran 2002 tarihinde laik-çağdaş eğitimi savunan, yoksul çocukları okutan Çağdaş Eğitim Vakfı'na baskın yapan polisler burada ne buldular biliyor musunuz:
Nuh Mete Yüksel'e ait seks kaseti!
8 yıl önceden bahsediyoruz; yıllar içindeki soruşturmalar, davalar sonucunda kasetin vakfa nasıl konduğu anlaşılamadı!
İlginç.
"Kafes Eylem Planı" nerede bulundu anımsıyor musunuz?
Özel harpçi emekli Binbaşı Levent Bektaş'ın bilgisayarında. Plan data stash isimli programla gizli olarak bir CD'ye yerleştirilmişti. Avukatı bugün davada, böyle bir programı bırakın müvekkilinin bilmesini, Türkiye'de kimse tarafından bilinmediğini belirtti.
İlginç.

Hakim ve savcıların özel hayat görüntülerinin olduğu 51 nolu CD nerede bulundu?

İlginç. Albay Levent Göktaş'ın ofisinde avukat arkadaşının masasında. Albay Levent Göktaş'ın ofisinde mahkemenin verdiği arama kararı inanılmaz bir şekilde savcılara değil, polise gönderildi. Avukat olan Göktaş'ın ofisi ancak savcı nezaretinde aranabilirken, polisler yalnız başlarına ofise girdi ve hiçkimse olmadan ofiste 3 buçuk saat geçirdi.Bilgisayar verilerini yedeklemeyen polisler, 51 nolu CD'yi ofiste bu ihlallerin ardından bir masanın üstünde "kolayca" buldular. CD daha sonra mahkeme yolunda kırıldı.
"İrticayla Eylem Planı" nerede bulundu biliyor musunuz?
Emekli asker, avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda! Avukat Öztürk bu iddiayı reddediyor, sözde belgenin kasıtlı olarak bürosuna konulduğunu söylüyor.
İlginç.
Bir dönem polisler yaptıkları ev baskınlarında ardı ardına suikast krokileri buluyorlardı. neredeyse her evde bir suikast krokisi vardı. Bunlardan biri Başbakan Erdoğan'a yapılacak suikast krokisiydi. Yarbay Mustafa Dönmez'in evinde bulundu. Yarbay Dönmez krokiden haberdar olmadığını söyledi. Çizimlerin kendi elinden çıkmadığının ispatladı.
İlginç.
En çok suikast krokisi, planı ise akıl hastası mahkeme tarafından tespit edilen emekli emniyet müdürü İbrahim Şahin'in evinden çıktı.
İlginç.
Bugünlerde yandaş medya Eşref Bitlis'in ölüp öldürülmediğini araştırıyor. Bitlis'in öldürüldüğünü iddia eden ve avukatlığını yapan Nusret Senem Ergenekon davası nedeniyle Silivri Cezaevinde yatıyor. Onun bilgisayırında ise Danıştay krokisi bulundu! Bu iddiaları reddeden ve bunu haberleştirenleri mahkemeye veren Senem tazminat davalarını kazandı.
İlginç.
Bülent Arınç'a suikast planı ise yoldan geçen iki subayın cebinde bulundu. Subaylar yargılanmadı bile.
İlginç.
Ve en ilginci "Balyoz Darbe Planı"ydı. Belgeler bir bavul dolusu olduğu için doğrudan Taraf gazetesine gönderildi!
İlginç.
Sahi siz hala soruyor musunuz; bu son dinleme kasetleri Hanefi Avcı'ya mı ait?
Belgelerin asıl sahiplerinin kimler olduğu belli.
Belli ama bu sözde belgelerle kamuoyu hep oyalanıyor.
Hanefi Avcı'nın kitabı tartışılıp konuşulacağına medya ve kamuoyu dinleme kasetleriyle uyutuluyor.
Mesele bu kadar açık.

odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 17, 2010 1:47 pm

Kim bu Susanne hayden?
01 Ekim 2010 15:47 Cuma
Cemaatin polis ve savcısına, ABD'li danışman; Susanne Hayden!
KİM BU SUSANNE HAYDEN?

Aydınlık dergisinden Mehmet Bozkurt ve Umut Albayrak, 25-26 Ocak 2007’de İstanbul hakimevinde, sekiz ilin özel yetkili Başsavcı vekili ve Adalet Bakanlığı’ndan üç yetkili ile çalıştay düzenleyen Amerikalı danışman savcının Susanne Hayden olduğunu ortaya çıkarmıştı...

Yeniçağ gazetesinden Arslan Bulut, Amerikalı bir savcının 2006 yılında Türkiye’ye hukuk danışmanı olarak gönderildiğini, Yılmaz Polat’ın “CIA Pençesinde Açılım” adlı kitabına dayanarak ortaya koymuştu. Sonra da Adalet Bakanlığı bu bilgileri yalanlamıştı.

Bulut; odatv’den Barış Terkoğlu ile aynı anda, Amerikan Adalet Bakanlığı resmi internet sitesine dayanarak iddianın doğruluğunu ispatlamıştı. O tarihten sonra Adalet Bakanlığı’ndan hiç ses çıkmadı!

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından yazılı olarak cevaplandırılması talebiyle bir soru önergesi verdi.

Köktürk, olayı anlattıktan ve Amerikan Adalet Bakanlığı’nın resmi bültenlerindeki ifadeleri sergiledikten sonra şu soruları sordu:

1- ABD Adalet Bakanlığı, resmi sitesinde, Türkiye ile ABD arasında OPDAT programı dahilinde terörle mücadeleye ilişkin yasaların çıkarılıp uygulanması konusunda bir işbirliği yapıldığını ve bu program dahilinde danışmanlık yapıldığını kamuoyuna açıklıyor.
‘ABD’li Danışman Savcı ve işbirliği’ soruları ile haberlerini yalanlayan Adalet Bakanlığı olarak; ABD Adalet Bakanlığının ve ABD Dışişleri Bakanlığının resmi Web sitelerini de yalanlamayı düşünüyor musunuz?

2- Yine ABD Dışişleri Bakanlığının resmi yayın organında,

Genel Hukuk Danışmanı’nın İstanbul’da PKK ile mücadele kapsamında cumhuriyet savcıları ve yargı temsilcilerine yönelik bir program düzenlendiğinin bilgisini vermesi karşısında

Adalet Bakanlığı olarak içinden geçtiğimiz süreçte kimseden danışmanlık hizmeti almadığınıza dair açıklamalarınızın gerçeği yansıttığı düşüncesinde misiniz?

3- Silivri yargılamaları (Ergenekon) ve Habur yargılama süreçlerinde de OPDAT programı dahilinde ABD ile herhangi bir işbirliği gerçekleştirilmiş midir?

4-Geçtiğimiz aylarda yasalaşan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yasası ile getirilen ‘Yabancı Uzman Çalıştırma’ düzenlemesi, mevcut fiili durumu hukukileştirme çabasından mı kaynaklanmaktadır?

Mehmet Bozkurt ve Umut Albayrak’ın haberine bakalım: “Hayden’ın bir evi Ankara’da, bir evi de Washington’da.

Susanne Hayden hakkında 2007 yılında çıkan haberlerde Hayden’ın PKK’nın kara paralarının izini bulmak için Türkiye’ye geldiği ileri sürülüyor. Ancak gelişmeler Hayden’ın sadece PKK için gelmediğini gösteriyor.

Hayden, 2006 yılında, dönemin ABD Ankara Büyükelçi Ross Wilson’un Özel hukuk müşaviri adı altında Türkiye’ye atandı.

2 Kasım 2007 tarihli Milliyet gazetesinde Hayden ile ilgili yapılan bir haberde şu bilgi veriliyor:

‘Erdoğan’ın Bush ile 5 Kasım’da yapacağı kritik görüşme öncesi apar topar İstanbul’a gelen Savcı Suzanne Hayden, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelerek bir dizi çalışma yaptı.’

Hayden’ın bu gelişi dikkat çekici.

Çünkü Fehmi Koru’nun, Kanal 7 televizyonunun 28 Ocak 2008 tarihli haber bülteninde canlı yayın konuğu olarak açıklamasına ve 1 Şubat 2008 tarihli Yeni Şafak gazetesindeki yazısına göre,

Ergenekon soruşturması 5 Kasım 2007 günü yapılan Bush- Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldı.”

Peki neden kimsenin ağzını bıçak açmıyor?

İddia şu; devam eden soruşturmaları, Amerikalı danışmanların yönlendirmesine bırakmak ve doğrudan yargılamayı etkilemek suçlarını takip edecek bir savcı yok mu bu ülkede?

Bir iddia daha var; yargı işlevlerinin en önemli kısmını yabancılara teslim etmiş bir ülke yaşar mı?

Vatana ihanet başka nasıl olur?

İşte Amerikalı bir savcının 2007 yılında, sekiz ilin özel yetkili savcılarıyla İstanbul’da toplantı yaptığı ortaya çıkarıldı. Ancak hiçbir gazeteci tek satır yazamadı.

Avrupacılar, Amerikancılar, bu yelpazenin en aşırı uçlarıdır, marjinalleridir.

Seslerinin çok çıkması, onların sadece maddi yönden güçlü olduğunu gösterir.

Ancak fikirleri zayıf olduğu, hatta fikirleri ithal olduğu için halk üzerindeki toplam etkileri, küçümsedikleri yerel gazete ve internet siteleri kadar yoktur..

Mustafa Kemal ve arkadaşları; çoğunluk İngiliz ya da Amerikan mandacılığına evet derken hangi düşünce ve inançla direnme ve mücadele kararlılığı içinde oldularsa aynı duygu ve düşünce içinde olanların da var olduğu unutulmamalıdır.

Günün Sözü: Sakin ol ki, planlanan oyunları boşuna çıkarasın.

Nurullah AYDIN
28 Eylül 2010
HAİN, İŞBİRLİKÇİ, İHANET!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT Empty
MesajKonu: Geri: İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT   İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT EmptyPaz Ekim 17, 2010 1:48 pm

Amerikalı danışmanların, daha doğrusu ajanların yönettiği bir süreç.

Telegram'a katkılarını da soermak gerek AKP'ye.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İŞKENCE VE HUKUK TANIMAMAZLIK SON SÜRAT
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Uluslararası Hukuk ve Terörizm
» Laik hukuk ve Deniz ******
» SAMİ SELÇUK’TAN MEDYAYA HUKUK DERSLERİ
» Hangi Ahlâk Hangi Hukuk?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Anti-Emperyalist Cephe-
Buraya geçin: