AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Cuma Ağus. 20, 2010 12:42 pm | |
| Konunun ilk mesajı :
HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ
AVCI, YAZDIĞI KİTAPLA FETULLAHÎ CEMAATE SAVAŞ AÇTI
20 Ağustos 2010
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, kaleme aldığı kitabında çok çarpıcı iddialarda bulundu. Avcı, Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiğini, birçok komplonun arkasında cemaatin olduğunu, kendisinin de komploya hedef olduğunu ve çare bulamayınca kitabı yazmaya karar verdiğini belirtti.
Ünlü istihbaratçı, Eskişehir Emniyet Genel Müdürü Hanefi Avcı, yazdığı kitapla gündeme bomba gibi düştü. Avcı'nın Fethullah Gülen Cemaati'ni devleti ele geçirmekle, komplolar kurmakla suçladığı kitabı cemaati de ters köşe yapmış olmalı. Zira cemaatin yayın organlarında Avcı'yı öve öve bitirememişlerdi.
Emniyet teşkilatında teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinen Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Fethullah Gülen cemaatinin başta emniyet ve yargı olmak üzere devlet kurumları içindeki yapılanmasıyla ilgili kitap yazdı...
Avcı, piyasaya yeni çıkan “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabında “Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Ben açıkça ifade ediyorum ki, son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir” diyor...
“Büyük illerin emniyet müdürleri ve valileri bilsinler ki, emirlerindeki polislerin bir kısmı kendilerini değil, cemaatin imamını amir olarak kabul ediyor” iddiasını dile getiriyor, ancak somut kanıt ve belgelere değil ‘tecrübelerine ve duyumlarına’ dayanıyor...
Bir dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Eskişehir İl Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabının ilgi çekici bölümleri özetle şöyle:
DANIŞTAY OLAYI... O gün Alpaslan Arslan’ın telefonlarını hızla inceleyen Ankara polisi, ilk bakışta görüştüğü kişiler arasında Muzaffer Tekin’i görünce hemen olayın failinin Ergenekon örgütü olduğunu açıkladı. Aslında olayın çok iyi tahlil edilmesi ve araştırılması gerekiyordu ama bunun için zaman yoktu... Polisin istihbarat birimlerindeki Ergenekon’u ortaya çıkarma çabasına, tüm büyük ve vahim olayları Ergenekon’a bağlama şeklindeki cemaatten gelme anlayış eklenince bir anda Danıştay olayı ciddi hiçbir delile dayanmadan Ergenekon’a bağlandı... İstanbul polisi failin arkasında Şeyh Salih Kurter olduğunu ileri sürünce Ankara artık gerçeği bulmak yerine, olayın Ergenekon’la bağlantısını kurmak için herşeyi ve her yöntemi denemeye başladı. Her şeyi çarpıtarak kullanmak normal kabul edilir hale geldi.
İddialarımın ispatı için istihbari dinleme kayıtlarına bakılması yeterli olacaktır. Muzaffer Tekin başta olmak üzere Alparslan Aslan ile irtibatlı olduğu iddia edileren herkesin Danıştay olayından en az bir yıl önce dinlendiği ortaya çıkacaktır. Bu dinleme kayıtları ortaya konulursa, bu kişilerin olaydaki rolleri net olarak anlaşılır. Benim aldığım bilgiye göre, bu kişilerin konuşmalarında onların garip ilişkiler içerisinde olduğunu gösteren emareler vardı ama Danıştay olayı ile ilgili hiçbir şey yoktu.
ERGENEKON ... Ergenekon davasında ortaya konan iki konu çok kesin ve net olarak yanlış ve mantıksızdır: PKK, Dev-Sol, Hizbullah gibi örgütleri Ergenekon’un yönettiği iddiası yanlıştır. Böyle birşeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı olan herkese ben iki kere iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim.
Danıştay saldırısı, Hrant Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların görünen faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır.
****** KASETİ: ******’ın gizli kamera görüntülerini içeren kaseti kim yaptı, niçin yaptı? İnternetteki görüntülere bakılırsa bu işi yapanlar ellerindeki görüntülerden en az incitici olacak bir klip hazırlamışlar. Sadece ******’ın mı böyle görüntüleri var? “Kim yaptı” sorusuna cevap ararsak: Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak şüphem yok...
Korgeneral Metin Yavuz Yalçın’ın bir kadınla telefon konuşmalarının basına sızdırılması, Tümgeneral Levent Türkmen’in otelde bir kadınla uyuşturucu ihbarı iddiası ile basılması ve istifası, İzmir’de bir Albay’ın, eşinin kendisini aldattığı iddiaları ile fotoğrafların basına sızdırılması, Ergenekon v.b adlarla yapılan tahkikatlarda bulunan özel hayata ait bilgiler, hakim ve savcılar hakkında uygunsuz görüntü iddialarının yayılması ve daha pek çok benzer olay aslında hep aynı adresi göstermektedir. Bu işleri yapabilecek yegane grubun cemaatin Emniyet İstihbarat birimi içerisindeki unsurları olduğu ortaya çıkar. Bu işi profesyonelce yapabilecek tek grup cemaattir.
ERZİNCAN OLAYI... (Hanefi Avcı, 13 sayfa Erzincan’daki cemaat soruşturmasını tüm detaylarıyla anlattıktan sonra şu sonuca varıyor:)... Hükümet ve cemaati dehşet senaryoları ile ürkütüp Savcı İlhan Cihaner ve 3.Ordu Komutanı Saldıray Berk’e karşı yöneltilen ve hakka hukuka uymayan tahkikatlar hükümet, cemaat ve polis açısından bakıldığında doğruydu. Maddi deliller gerçek bir irtica eylem planına işaret ediyordu. Varlığına yüzde yüz inanılıyor, gizli tanıklarla ve doğruluğu tartışmalı delillerle iddialar güçlendiriliyordu. İnandırıcı gözüken bu delillerin iyi bakıldığında göründüğü gibi olmadığı anlaşılacaktır. Bu davadaki gariplikler bir kitapa sığmayacak kadar karışık ve kapsamlıdır.
REKTÖR VE BÜYÜKANIT... Türkiye’de adli işlemlerdeki ilk anormallik Van Rektörü Yücel Aşkın hakkındaki dava ve Şemdinli İddianamesi ile başladı. Ama o gün farkedilmedi, temiz bir savcının yaptığı aşırılıklar gibi gözüktü. Aldığım bilgiler ve değerlendirmeler ışığında bugün anlıyorum ki olay sıradan bir savcının işi değildi. Cemaatin adli sistemi kullandığı ilk operasyondu.
BALYOZ... Şu açık olarak görülmektedir ki ordu başta olmak üzere her kurum bünyesindeki gizli oluşumlar içinde cemaatin casusları var. Bu casuslar buralarda edindikleri her bilgiyi ve dökümanı taşıyorlar.. Bu belgelerin kullanılmasını hukuki hale getirmek için cemaat elemanları tarafından bir yerlere konulup aramalarda bulunduğu süsü verildiğine dair ciddi emareler var. Kimi zaman da amaca yönelik belge üretiliyor. Bazen ele geçen belgeleri yanlış yorumluyorlar, cami bombalama timi gibi saçma konularda uydurma belgeler ortaya çıkıyor...
CEMAAT OPERASYONU: ... Hedef seçilen kişilerin önce telefon detayları analiz edilecek, gizli ve özel görüştüğü kişiler belirlenecek, gerekiyorsa eşleri, çocukları veya yakınlarının telefon görüşmeleri aynı şekilde analiz edilecek, özel ilişkileri belirlenecek. Daha sonra başka isimlerle veya IMEI numarası üzerinden dinleme yapılacak, buluşmaları v.s varsa fotoğraflanıp videoya alınacak, ardından elde edilen bu sesler veya fotoğraflar internet sitelerinde profesyonelce yayınlatılacak. Maalesef bütün internet sitelerinde yayınlanan sesler ve fotoğraflar, aynı grup tarafından yöntemler kullanılarak hazırlanmıştır.. Eğer hedef seçilen kişiler çok özel üst düzeyde yetkili kişiler ise o zaman çok daha özel devletin istihbarat amacıyla aldığı alet ve sistemler kullanılacaktır. Bu yapılanların sınırının ne olduğunu tahmin bile etmek zordur.
ARAMA YAPILSA ... Cemaatin İstihbarat Dairesi’ndeki teknik personelinin bir süre önce yurtdışına giderek gizli ses ve görüntü kayıt eden çok miktarda saat, kalem görünümündeki teknik cihazlar aldığı, küçük dinleme sistemleri alıp askeri ve belli kurumlardaki adamlarına verdiği, bu yöntemle her yerde ortam dinlemesi, gizli kayıtlar yaparak bilgi toplandığını duymuştum. Bugün sık sık kaynağı belirsiz şekilde internete düşen bu ses ve görüntülerin kaynağı çoğunlukla bu tür bilgilerdir. İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddütüm yoktur.
Cemaat haricindeki herkes bu görüntüleri internete yayarken iz bırakır ve yakalanır, bir tek onlar bu sistemin başında olduklarından iz bırakmadan bilgileri yayabilirler.
İTTİHAT TERAKKİ... Osmanlı’nın yıkılışı İttihat ve Terakki ile Jön Türk hareketinin, devlet kurumları ve ordu içerisinde örgüt kurması, ordunun ve devletin sistemini bozmasına bağlanır. Bugün cemaatin yaptığının bundan farkı yoktur. Polis, ordu, MİT, jandarma, yargı ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı bir hiyerarşik örgütlenme kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini bozarak çalışmalarını engelliyorlar. Üstüne üstük bu teşkilatların personeli arasında ayrım, güvensizlik ve düşmanlık yaratarak kurumları içerden ve tamir olunmaz biçimde yaralıyorlar. İşler nasıl yürüyor? Genelde her kurumun imamı işleri yürütüyor. Emniyet, ordu, MİT, basın, yargı, maliye gibi tüm buyuk kurumlardan sorumlu olan bir imam var. Her imamın altında o kurumun her biriminde sorumlular mevcut. Tüm illerde örgütlüler.
‘Hayatım zehir zindan olacak’
Öğrenciliği sırasında beş vakit namaz kıldığını, başka öğrencilerle kaldığı bir evde Fethullah Gülen’le de karşılaştığını anlatan Hanefi Avcı, bu kitabı neden yazdığını şöyle anlatıyor: Genel kanaat bürokratların emekli olunca yazmaları gerektiği yönündedir. Herşeyin bayatı tatsız olduğu gibi bilginin bayatı bir işe yaramayacağı, zamanında yapılmayan uyarıların anlamını yitireceği için kitabı bir an önce yazmaya karar verdim... Bunun bedelinin ne demek olduğunu biliyorum. Kimsenin anlamayacağı kadar ağır olacağının, hayatımın zorlaşacağının, cehennemin bu dünyada tattırılmaya kalkılacağının farkındayım. Bu daha önce bilinenlere benzemeyecek, onu da biliyorum. Fakat bedeli ne olursa olsun buna karşı çıkacağım, iki yüzlü olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın yanlıştır anlayışıyla bu yapılanların karşısında duracağım...
Son söz olarak şunu ifade etmek istiyorum: Herhangi bir tahkikat yapılabileceğine inanmıyorum ama cemaatin yönetici imamları hakkındaki gizli bilgileri Ankara ve İstanbul Başsavcılıkları ve bazı başka makamlara yazılı şikayet/ihbar dilekçesi olarak vereceğim... Tıpkı bu kitabı yazmaktaki amacımda olduğu gibi, dilekçe vermekte ısrar etmemin nedeni, ülkeme karşı sorumluluğumu yerine getirmiş olma duygusundan başka bir şey değildir...”
NELER YAPILMALI
MAALESEF bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri tehdit ve şantaj amaçlı kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli. Bugün tahminlerin üzerinde pervasızca insanlar dinleniyor ve bu dinlemeler tamaman cemaatin kontrolünde kullanılıyor.
DENETİM: Polis, Jandarma ve MİT’in vatandaşlara yönelik dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir. Bir defaya mahsus denetim değil, sürekli denetim mekanizması kurulmalıdır.
HAKİM VE SAVCILAR: Özel yetkili mahkemelerin son 6-7 yılda atanan tüm hakim ve savcıları emsali hakim ve savcılarla değiştirilmelidir. Bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz. Mevcut kadro ile adalet mümkün değil.
MÜFETTİŞLER: Adalet Bakanlığı’nda başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır.
HESAP SORULMALI: Cemaat adına yapılan, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Emin Aslan, Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya ve Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’ın haklarındaki davaların, Savcı Cihaner ve arkadaşları hakkındaki tahkikatların yapılış biçimleri tarafsız savcılar tarafından tahkik edilmeli, bu olayda iftira eden polis, savcı ve hakimler yargılanmalı, kurdukları tuzakların, uydurulan delillerin hesabını vermeleri sağlanmalıdır.
BAĞLANTIYA DİKKAT: İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkca gözükmektedir.
DEVLET SAHİP ÇIKSIN: Cemaatin dört koldan başlattığı propaganda karşısında hedef olan hakim, savcı, polis müdürü, muvazzaf veya emekli askerlerin tek tek kendilerini koruma ve savunma imkanları yoktur. Devlet bu kişileri korumalı, kendilerini savunmaları için imkan vermelidir.
HANEFİ AVCI: HALİÇ`TE YAŞAYAN SİMONLAR: DÜN DEVLET, BUGÜN CEMAAT
Kitabın adı nerden geliyor?
Hanefi Avcı, kitabına koyduğu “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adının anlamını kitabında şöyle açıklıyor:
Simonlar... Onlara empoze edilmiş, beyinlerine işlenmiş örgüt gerçekleri uğruna savaşıyorlar, bu gerçekler uğruna ölümü göze alıyorlar, bunun dışındaki haksızlıklara ses çıkarmıyorlar... İtaat kültürünün hakim olduğu, grup menfaati için itaatin istendiği her yerde Simonlar var. Haliç... Haliç bir zamanlar inanılmaz kötü kokuyordu. Midem bulanıyordu, Haliç’ten geçmek benim için ölümdü... Fakat Haliç’in etrafında yaşayanlara bakıyordum, onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta piknik yapıyordu. Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Demek ki insanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara ve bütün anormalliklere alışıyor, uyum sağlıyor. Türkiye için de aynı şey sözkonusu...
‘POLİSTE OLMAZ SANDIM, YANILMIŞIM’
Bir örgüte ideolojik bir gruba ya da bir cemaate bağlandın mı, kişisel iradeni ve özgürlüğünü kaybedip, o grubun liderliğinin iradesine kendini teslim ediyorsun. Yanlış ya da doğru diye birşey kalmıyor, grubun amaçları her şeyi belirliyor, hak da adalet de izafi hale geliyor. Tıpkı Simon’daki gibi... Şunu artık bilmeliyiz ki, karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tabi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz... | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Perş. Eyl. 30, 2010 4:35 pm | |
| [quote][size=16]gönüldaşlık hukuku gereği ittihatçı geleneğin gereği içeriye yerleşmiş kiliğin geçici islami hamlesine inanarak -aldanarak sesi çok çıkan lakin tabanı olmayanlara yönelik çaba sadece yanlış algılanmalara sebep olabilir ki bu durum ise fikriyatın yürüyüşüne katılmaya hazır olanların katılma sürecini uzatabilir diye düşündüğümden dolayı iyiniyetle görüşümü beyan ediyorum..[/size][/quote]
[size=18]Tamam, iyi niyetten şüphe ettiğimiz yok.
Zaten bütün mesele de burada.
Saf iyi niyetle, ezberlerimzi tekrar etmede.
Çocuk olsak, bu tekrarlarımız, ezberlerimiz hoş görülebilir de, kocaman kocaman adamların bunu yapmaya devam etmesi, hepimiz adına ayıp.
Siyaset, müşahhas temeller, hesaplar üzerine yapılır dedik. Bu çerçevede, iyi niyetle yaptığınız itirazı, müşahhas temelelrine oturtmak ve bütün bir siyasi strateji içerisinde izahını yapmanız, temellendirmeniz ve ona nisbetle de mücadeleyi o anlayış üzerine hedeflendirmek gerekir.
Ezbere soydan ilk akla geleni söylemek, siyaset değil.
Fikir değil.
Fikir olmaya fikir de soylu fikir değil.
Soylı siyaset değil.
Sanat manasına siyaset değil.
Yani, siz bana öyle bir muhasebe ve müşahhas şeylerle gelmiş olmalısnız ki, ben, "evet, ben biz bu politikayı hayata geçirmeye karar verirken, fikriyatımıza katılmaya hazır olanların geliş sürecini zorlaştırması noktasında bunları düşünememiştik" diyelim. Yoksa, ne gibi bir haklılık zemini olduğu meçhul, katılabileceklerin gelişine mani olabilir türünden bir ifade, ne mana ifade eder?
O kesimden gelecek olanlarla bu kesimden gelecek olanlar arasıdaki kıyaslama?
Müphemlik fikirde, siyasette, harekette, aksiyonda değil.
Devam edecek...[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Perş. Eyl. 30, 2010 5:02 pm | |
| [quote][size=16]ittihatçıların kurduğu devlet aygıtı HAKİM DEVLET anlayışını iman ettiğimiz değerler üzerine değilde düşmanlık anlayışı üzerine bina edildiği için öncelikle HAKİM DEVLET anlayışının yıkılarak HAKEM DEVLET anlayışına rücu etmesi için düzenin temel direkleri olan bazı kurumların aşındırılması bize fayda sağlar diye inandığımdan düzenin kurumları ve has evlatlarının yıpratılması çöplüğe atılması bize fayda sağladığı gibi karşı tarafın it dalaşında hissiyatla taraf olmak bize değil düşmanın bir cephesine omuz vermek olmasın..
şam şeytanı tiplerin dün çıngıraklı yılan olduğu halde düştüğü durumdan dolayı mazlum rolü imanından değil düştüğü acziyetten olduğuna inandığımdan dolayı hanefi avcı veya emekli bazılarının efendi rolleri zürriyetsiz demirelin millete kendisini baba diye yutturmasına benzer..
K-dan üstad hayattayken rapor -3 yazdığı yazıda kimseye kaçacak yol bırakmamacasına ölçüyü temellendirmiş << kim pazarlıksız allah ve resulü diyorsa biz ondanız oda bizdendir >> bir insanın sol veya sağ ön veya artçı olması değil söylediği ve eylemlerine göre bakarak tahlil etmeye çabalayarak yorumlarda bulunmaya çabalıyorum..bu manada dününe bakmıyorum lakin bügünde söylediği sözü dikkatle dinleyerek karar vermem gerektiğine inanıyorum son sözlerimi deylemiye ait güzel bir söz kendime ait küçük bir notla bitireyim..[/size] [/quote] [size=18]Zürriyetsiz Demirel'de bile Üstad bir şeyler aramıştı, değil mi?
Üstad 'onun ne mal olduğunu bilmiyor muydu? Bize düşen aksiyon, aramak, deşmek, yorulmak. herkes her yerde bir şeyler arayabilir. Biz şunu diyoruz: Müşahhas oalrak neye göre bu iş üzerindesin? Ne gibi bir esas hasım tesbiti yaptın da, o çerçevede mücadele adına ne teklif etmektesin? Şimdi, ülkücüler yavşak, saddettekiler hıyar, falanca şöyle, filanca böyle derken geriye kimse kalmaz. Misali şöyle vereyim: Biir caddede iki tane dükkan. Biri düşmanın, diğeri bizim. Düşman, kendi tezgahtarını, deşifre olduğu ve hatta kendisine karşı geldiği için atmaya kalkıyor., dövüyor. O dükkandan kavga sesleri gelmeye başlıyor. Derken bir de bakıyoruz, dün bizim yanımızda görünen adam, o eski tezgahtarın yerine yerleştirilmekte. Şimdi biz zaten biiliyoruz o eski tezgahtarın ne mal olduğunu, geçmişini. Asıl düşman da, bizim yanımızdan giden yeni tezgahtaar ağzıyla diyor ki, "Ya zaten bu yavşaktı, kovayım gitsin, bak bu yeni tezgahtarın size daha az zararı olur!" Biz de diyoruz ki, "Dur bakayım, niye kovuyorsun, önce bir anlayalım!" Diyor ki: "Ya gel beraber önce şunu bir dövelim, beraber olmuyorsan karışma da ben döveyim, sen sessiz kal, hatta oh de, hakettin deé filan. Bizim derdimiz tezgahtarla değil ki, asıl rakibimiz o dükkan, bu tezgahtarı o dükkandan atıyorlarsa, demek aralarında bir tersllik var, işte tam da adamların iç işlerine müdahil olmann zamanı deyip, "Hoop dur bakalım, kim olursa olsun, buna haksızlık yapma!" diyoruz. Eee, ne de olsa, yeni gelen adam, yeni tezgahtar, buna göre biza daha çok zarar verece. Biz zaten bunları deşifre etmiş, düşmanlıklarını göstermiştik. millet tam da bu kazıkçıları basacağı, alışverişi de kestiği zamanda, bu değişiklik hayra alamet değil. Adamlar bizim darbemizle iş yapamaz oldular, şimdi biizden ayarladıkları tezgahtarla, millete hoş görünüyorlar. Eski tezgahtara göre bunlaar daha fena yani. Şimdi o zaman bunların işini bozmak, oh olsun demekle değil. Zaten işlerini bozmuşuz, Şimdi adam işi bozan biz değilmişiz de kendisi vicdana gelmiş gibi bize yeni tezgaahtarı kakalamaya çalışıyor. Biz de yemeyiz diyoruz. Dur bakalım, niye değiştiriyorsun? Adam mırın kırın etmede. Biz de bu dayak yiyene sahip çıkmışız, zaten adamın zamanında iflahını biz kesmişiz, bu değişikliğin temel sebebi, onun artık bizim karşımızda o dükkanı çalıştıramaz olması ama şimdi onun yerine getirilmeek istenene bakıp, "git aslanım, hakkını ara, arkandayız" diyoruz. Dükkanın içine bu vesileyle ayağımız attık, içeride kavga dövüş olsun, biz de dün bize karşı olan ama b u gün dayak yiiyenin yanında, dün bizimle gözüken ama bu gün karşı tarafta dayak atanlara karşı. Akıl karı mı, bu dayak yiyene oh olsun demek? Adamların iç işlerine, başka nasıl müdahiil olabilirsin, dayak aatana destek vererek ya da sessiz kalarak mı. İş tamamen biittiğinde, onlar düzenlerini oturttuğunda, bu yeni durum sana ne gibi bir fayda verecek? Bir de uzun zaman bu yeni gelenin ipliğini pazara çıkartmaya uğraş dur. Madem karışıklık istiyoruz, dayak yiyene destek vermeli değil mi ki kavga o halde sürebilir. Yoksa adam zaten isteiği gibi değişiklik yapıyor. Artık bundan sonra eskisinin gelmesi muhal, şimdi iş yenisini oturtmasına mani olmada. Kurtlar Vadisi başlıyor, devam edebilir. [/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Perş. Eyl. 30, 2010 5:27 pm | |
| [quote]ittihatçıların kurduğu devlet aygıtı HAKİM DEVLET anlayışını iman ettiğimiz değerler üzerine değilde düşmanlık anlayışı üzerine bina edildiği için öncelikle HAKİM DEVLET anlayışının yıkılarak HAKEM DEVLET anlayışına rücu etmesi için düzenin temel direkleri olan bazı kurumların aşındırılması bize fayda sağlar diye inandığımdan düzenin kurumları ve has evlatlarının yıpratılması çöplüğe atılması bize fayda sağladığı gibi karşı tarafın it dalaşında hissiyatla taraf olmak bize değil düşmanın bir cephesine omuz vermek olmasın.. [/quote]
[size=18]Özetler bitene kadar devam...
Bu temel bir doğru.
Anlatmak istediğimiz de bu, bu doğruyu ezberlemekle, her şart karşısında bu doğruyu ileri sürmekle siyaset olmaz. Klişelerle düşünmek ve siyaset yapmaya çalışmak dediğimiz bu.
Yıpranma meselesi. Yıpramnasın diyen yok da anlaaşılmayan şu, yıpratan zaten biziz, yıprattığımız için adamlar eskiyen yüzü yenisiyle değiştiriyor. Yapılan operasyon yıpratma değil, yenileme, tahkim. Adamalr bizden önce davranıp, yıkmaak üzere olduğumuz şeyi değiştirerek, birikmiş öfkeyi kini kanalize ettiler ve bizi o manada açığa düşürdüler. Tıpkı Menderes misalinde olduğu gibi. Şimdi, o zamadan bu zamana fark, Üstad'ın politik duruşundaki, siyasetindeki temel strateji ile K'nın ki arasındakine bakarak anlaşılabilir. Güçler dengesi içerisinde farklı yerleri olduğundan, mücadelede devamlılık esas olduğuna göre bu da tabiî bir şey, yoksa hep aynı şeyleri yaşar durrusun, K, devrimci aşamaya geçti. Üstad içeriden fethediciydi, K dışarıdan devirici hamleye geçti. şartlar farklı, mizaçlar farklı vs.
Yıpranma, esas hasım tesbitine dair diyoruz.
Esas hasmı bu tasfiye edilenler diye alırsanız, evet yıpransınlar.
Ama o tasfiye edilenler esas hasmın kuklalarıydı diye alırsanız, o zaman bu yeni durmu izah etmeniz ve bu yeni duruma göre politikalar üretmeniz gerekir.
O yeni duruma göre de, esas hasmı yıpratma asıl olmak üzere, yıpratanlar AKP olmaz da tasfiye edilmeye çalışılanlar olur.
Şimdi burda adamlar, esas hasım AB-D'ye karşı durmaya dair hangi sebeple olursa olsun bir teşebbüs içine girmişler, kendi içlerinde bir çelişki var, ve zaten bu çelişkinin sebebi de senin tesirin, AB-D'ye karşı olmak iraden, adamlar bu iradenin tesiriyle, kendi dinamikleri içinde bir adım atmışlar ve kavga başlamış. AB-D'den de buna karşı AKP hamlesi gelmiş. Yani AKP ile yapılan yıpranma değil, yıpranmayı onarma, Adam benim yıprattığımı, bana, kendi işi gibi kakalıyor ki tezgahını kurana kadar rahatça o yenilemeyi yapabilsin. Tabi bu işi haklı gösterebilmek için de, alakalı alakasız herkesi o torbaya dolduruyor, kadraj mühendisliği yapıyor, doğrudan, "bana karşı gelmeye kalktı" diyemiyor, başlıyor propagandaya: "demokrasi, postal, işkence vs." iyi de, sen işkencecinin başısın ve Kumandana işkenceye devam eden sensin tamam. Yani, onun yaptığı yıpratma değil, Kumandana yapılan işkencenin devamını temin. Müslümanları katledebilmenin alt yapısı.
Yıpranma, yıpratma...
Kim neyi niçin yıpratıyor?
Bıraksınlar canım, biz onlardan biir şey mi istedik, zaten biz yapacağımızı yapıyorduk, zaten işi bitirme noktasına gelmiştik, ne yıpratması, yaptıklarıyla yolumuzu kapattılar, tam da son darbeyi vuracakken, hadi şimdi AKP'yi ne yapmak lazım? Adam o istediği gibi sistemini yerleştiirise, bunları da tasfiye ederse, nasıl kıpırdatacaksın yerinden?
Evet vertes, bunu sana soruyorum, senin buna karşı nasıl bir sözün var, nasıl bir gücün var, nasıl bir siyasi hazırlığın var?[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Perş. Eyl. 30, 2010 5:34 pm | |
| [size=18]Şmdi aklıma bir misal geldi, hani şu yukarıdaki "ben ibdayı temsil iddiasında bulunmadım" sözüyle de alakalı.
Nasrettin Hoca yoldan geçerken adamın birinin bindiği dalı kestiğini görmüş, "düşeceksin" demiş ve adam düşmüş. Düşen adam Hoca'nın yakasınaa yapışmış: Madem biraz sonra düşeceksin dedin ve düştüm, öleceğimi de söyleyeceksin. "Onu babam da bilir" hesabı doğruları birbirne tekrarlayarak olmaz bu iş. Lafın nereye gittiğini bilmek, ondan sonra ne geleceğini hesap etmek... Tabiri caizse, kağıdın sevgiliye bakan tarafını okumak. Muradı kestirmek. Olalardan hareketle, olabilirlerin mihrak noktasını yakalayabilmek, siyaseti, bildik manada bilinenleri tekrarlamak olarak değil de, öz ilminin müntehasında sanat olarak görmek...[/size] | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Perş. Eyl. 30, 2010 6:55 pm | |
| dinlemeyene nasihat domuzun başına mücevher takmak gibidir diye bir söz vardır ya biz bu sözü terine çevirerek artı manaya tahvil edecek olursak dinleyene nasihat insana -kul'a mücevher hediye etmek gibidir..
bu sözün eksi manasındakini pirin deyişiyle dini içten yıkanlara- din taciri akp-fetullah takımına artı manasında olanıda hatasından dönüp allah ve resulüne adım atan cenaha hasredelim ki maksat hasıl olsun diyelim..
siyaset veya satranç bir bakıma kendi hamlenin önemi kadar kadar muhatabın hatasını görerek karşı hamlenide zamanında yapmak elbette önemli.. bir kısım sözlerim o taraftan farklı algılanmalara sebep olsam da bu durumu kasdetmek istediğimi yazıya dökememenin getirdiği bir eksiklik olarak görmenden memnun olurum..
akp-nin durumu hem kullanma hem kullanılma durumunu belirtir ki yukarda dediğin gibi akp dışardan abd-ab -ortadoğunun messebi geniş ekollerinin bağlı olduğu merkezler olduğu kadar nispetende olsa içede de genelde fetullahçı kadrolar az miktarda ise köklü sünni hareketler tarafından kullanılmaktadır.. buna karşın akp ise dışarının emrine amade olduğunu göstermezken içeriye koftiden tafralarıyla kabadayı havası vererek kendini saklamayı becerebildiğini az çok aklı her insan görebilmektedir..
sorduğun soruya gelince benim görebildiğim kadarıyla akp kendi satılmış anlayışını yerleştirmeye çabalayıp dursa da içerde desteğini aldığı dinamiklerin kendisine ölümüne biat etmediğini bilmektedir..bu sebeple tasfiye etmeye çabaladığı duruşları ortadan kaldırmaya çabalarken iç dinamiklerin de hoşuna gidecek iki madde ekleyerek gönüllerini kazanmanın ve oya tahvil ederek seçim kazanılacağının eğitimini brüksel şeytanlarından iyi öğrenmiş..
syaset meydanında seyreylediğimiz diğer partiler ise sadece ve sadece müslüman millete putperest ankaranın talimatlarını dayatmaları yanında islam- örf--anlayış-iç dinamik değerlerini hesaba katmadıklarını da kabul edelim..
akp-nin kendi sistemini yerleştirirken kendi tasfiyesini yapacaklarada yol açıcı bir görevde bulunduğunuda düşünüyorum.. düalist bir bakış açısı gbi görülsede zannım o yöndedir..
akp dışardan oynatıldığı kadar içerdede iç dinamikler tarafından da kullanılmaya mecbur olduğunu bilip ona göre hareket ederken diğerleri ise iç dinamikleri bırak muhatap almayı devrim kanunlarına imanları gereği görmemzliğe geldiğini herhalde kabul edersin..
nasıl kıprtadacaksın diye sormuşsun ki şahsi kanaatim bundan sonra ki süreç akp nin oluşturduğu ki senin belirttiğin istediği sistem zannettiğin gibi tek renkli olmayıp yelpaze gibi kendi içinde iki parçalı olup ilerleyen süreçte kendi iç kavgasıyla varması gereken mecraya girme yönüne girecektir..
kurtlar vadisi demişken dizi en azından zihinlere amerikan üslerine baskın yapılabileceğini zerkediyor ya buda güzel..
| |
| | | latif
Mesaj Sayısı : 20 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 29/09/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Cuma Ekim 01, 2010 9:04 pm | |
| [size=18]Bir acayip örgüt davası /
Mahir Sayın
01 Ekim 2010 BASSEL -
Hayatımda muhtelif örgütlerin mensubu olmakla birçok kez suçlandım. Hepsinde bir ciddiyet, bir yanından gerçeğe dokunma vardı kuşkusuz. Ama 21 Eylül 2010 tarihinde SDP, TÖP, Red, Dönüşüm, Bilim ve Gelecek dergilerinden insanların tutuklanması sonucu benim de Devrimci Karargah isimli örgütün “üst düzey yöneticisi/lideri” olarak soruşturulmam kadar tuhaf bir örgüt işiyle karşılaşmadım. Bundan daha komik olanı zamanın Perinçekçilerinin 1971 yılında polis tarafından “oportünistler örgütü” olarak tutuklamasıydı.
14 Eylül tarihinde işlerim dolaysıyla İsviçre’ye gitmiştim. 21 Eylül’de yapılan tutuklamaların basına yansımalarını görünce şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum. Özellikle Samanyolu TV edepsiz bir kolaj yaparak ya da polisten alıp yayınlayarak müthiş bir terör örgütünün İstanbul polisi tarafından ortaya çıkarıldığını haber veriyordu. Legal bir partinin başkanı ve yürütme kurulu üyeleri, dergi çevrelerinden insanlar yazarlar terörist diye tutuklanıyor ve benim de operasyonu önceden öğrenerek yurt dışına kaçtığım anlatılıyordu. Hem de nasıl?
Emniyetçi Hanefi Avcı’nın, Necdet Kılıç’a, onun Doğan Fırtınaya, Fırtına’nın da bana haber vermesi sonucu ben operasyondan haberdar oluyorum ve “örgüt arkadaşlarımı durumdan haberdar etmeden” operasyondan bir hafta önce yurt dışına legal yollardan firar ediyorum! Beni adım adım izlemekte olan İstanbul polisi ise normal yollardan çıkış yaptığım Sabiha Gökçen Havaalanı’na kadar izimi süremediği için olsa gerek, üzerinde Salih Mahir Sayın yazan kimliğimle uçup gidiyorum.
Mesele ne imiş? Devrimci Karargah denilen örgütü yönetmekte imişim ve Hanefi Avcı’da bu örgütle ve benimle bir biçimde ilişkili ki, beni uyarıyor. Ama “ben değişik partilere/örgütlere dağılmış” arkadaşlarımı uyarmıyorum! Ben kaçıyorum onlar tutuklanıyor. Hepsinden komik olanı da H.Avcı beni kurtarmak için(!) kendini böylesine riske atarak tutuklanmayı bekliyor? Madem kaçmak gerekli bir yol, kendisi neden kaçmıyor ve susturulmasına izin veriyor? Benden başka önemi olan hiç mi başka insan yoktu ki onlara haber verilmiyor?
Bunlar normal aklın yanıtlayabileceği sorular değil. Bu ancak telaş içerisinde senaryo hazırlayan Terörle Mücadele Dairesi görevlilerinin kendilerini ikna edebilir. Ama işin ilginç yanı bu akıl kabul etmez senaryoyu hukuk okumuş savcı ve hakim de kabul ediyor ve 13 kişi bir çırpıda tutuklanırken dört gün sonra onlara Hanefi Avcı da ekleniyor. Demek ki, H. Avcı’nın iddiaları doğru Cemaat devlet kurumları içerisinde öylesine yan bir hiyerarşi oluşturmuş ki, en akıl almaz senaryolarla bile insan tutuklanabiliyor. H. Avcı da “tutuklanmam iddialarımı doğrulamıştır.” demişti.
Her şeyden önce beni bir araya getirdikleri SDP benim daha önce ayrıldığım ve aramızdaki sorunların çözülmemiş olduğu bir parti. Bunu dünya alem bilir. İkincisi benim Devrimci Karargah adlı örgütle polisin de çok iyi bildiği gibi uzak yakın hiçbir ilişkim, elemanlarıyla tanışıklığım, görüşlerine yakınlığım söz konusu değildir ve onlara benzer görüşleri 40 yıl önce eleştirmişimdir. Ama aradan şunu söyleyeyim, mücadele biçimlerini doğru bulmayacak olsam da ezilenlerin oligarşiye karşı gösterdikleri her türlü tepkinin de meşru olduğunu kabul ederim. Dolaysıyla bu örgütle sorunum meşruiyet meselesi değildir. Sorunum benim on yıllardır savunduğum farklı bir sosyalizm ve mücadele anlayışındadır.
Daha bitmedi. Benim Hanefi Avcı ile bırakalım aynı örgütünün içinde veya yakınında durmayı, sanırım aynı caddeden bile geçmişliğim tartışılabilir. Kurtuluşçulara işkence yapmış eski bir emniyetçi olması dolaysıyla varlığımdan haberdar olabilir ama işkencecim bile olmamıştır! Bense onu, Susurluktan beri Emniyet içerisinde cereyan eden işler konusunda açıklamalar yaptıkça, siyasal islamcı kesimin kurumları ele geçirme çabaları arasında atama ve tasfiyeler yapılırken, izleme şansına sahip oldum.
Bu kadar alakasız duran insanların nasıl oldu da yolları böyle bir davada kesişti?
Basında yer alan haber ve senaryolardan derleyebildiğim sonuç şu:
Necdet Kılıç, daha önce işkencecisi olan Hanefi Avcı’nın işkence yaptığı insanlardan özür dilemesi sonucu onunla tanışıyor. Ve bu ilişki daha sonra örgütsel bir ilişkiye dönüşüyor. Bu örgütsel ilişkiye dair bahsi geçen tek bir olay ve bol miktarda da Avcı’nın bir kadınla olan ilişkisi, telefon alışverişleri geçiyor. Bahsi geçen tek örgütsel ilişki, Avcı’nın 21 Eylül 2010 tarihinde yapılacak olan Devrimci Karargah operasyonunu haber alıp örgütü bu operasyona karşı uyarması. Bu uyarı Necdet Kılıç üzerinden M. Sayın’a ulaşıyor ve o da gerçek kimliğiyle Sabiha Gökçen Havalanından polisinin gözü önünde fi-rar e-di-yor... Burada artık kavramlar birbirine tahammül edemeyip dağılıp gidiyorlar.
Bu durumun bir tek mantıklı izahı olabilir emniyet benim gitmemi istedi ki, arkadan, “örgütün lideri elimizden kaçtı, ah bir kaçırmasaydık ne sırlar dökülecekti ortaya bir bilseniz!” diyebilmek için buna izin vermiş olabilirler. Senaryo bu olsa bile, H.Avcı’nın bana bilgi ulaştırdığı ne ile kanıtlanmaktadır? Benim, bana iletilen haberden haberim yok! Bu haber ne zaman gelmiş? Avcı bu işi ne zaman tespit etmiş de beni uyarmış? Eğer Hanefi Avcı operasyonu kitabını yazmadan önce ya da tam yazdığı sıralarda, Temmuz Ağustos aylarında tespit etmiş ise ve beni bu tarihte uyarmış ise, ben hala Türkiye de ne arıyorum? Ağustos ayının 14’ün de ben Kuşadası’ndan Sisam adasına üzerinde ismim olan kimliğimle günübirlik gidip geldim. Biliyorsam neden geri geldim?
Eğer Hanefi Avcı bu operasyonu, operasyona hemen yakın tarihlerde tespit etmiş ve bildirmiş de, ben de, operasyondan 1 hafta önce “firar” etmiş isem yine cevapsız bir soru ortada kalır. Ben o zaman nereden bilip de Eylül’ün 2’sinde Pegasus havayollarından kesin bilet aldım?
Komplonun esası Avcı’yı susturmaktır
Nereden bakarsanız ipe sapa gelmez bir senaryo. Bütün mesele, H. Avcı’yı susturabilmek için bir örgüt bağlantısı uydurma ihtiyacından kaynaklanmaktaydı. Bunun için de büyük bir olay varmış havası yaratabilmek için birkaç çevreyi birden işin içine çekecek ama kendisi de sansasyona uygun bir isim bulunması yoluna gidildi. Bence pek bilinemeyecek olan nedenlerle ortaya çıkışıyla çökertilmesi arasında çok zaman geçmediğini basında izlemiş olduğum Devrimci Karargah ismi bu iş için uygun bulundu ve ben de bu örgütün “üst düzey yöneticisi” yapılmak suretiyle oynanmak istenen oyun sahnelenmeye başlandı. Artık gerisi zor değildi. Necdet Kılıç eski bir Kurtuluşçu olarak beni tanırdı ve Hanefi Avcının dinleniyor olması -Avcı bu durumu bakanlığa şikayet ettiğini ve hiçbir yanıt alamadığını daha önce gazetecilere anlatmış- dolaysıyla polis tarafından dinlenildiği için de benimle olan ilişkisi kolayca bulundu. Zaten çok aranması gereken bir ilişki de değildi. Aynı çevrenin insanlarının birbirleriyle bir biçimde ilişkilenmiş olmaları kadar doğal ne olabilir.
Mersin 1980 öncesi Kurtuluş hareketinin nispeten kalabalık olduğu bir yerdi. Mersinli Kurtuluşçular her yıl adına pilav günü dedikleri bir günde bir araya gelir ve yer içer, sohbet ederler. Beni de başka insanlar yanında hep çağırdılar ama gitmek nasip olmamıştı. Bu yıl yine bu davet Necdet Kılıç tarafından bana iletildi ve Ekim’in 2’sinde başka eski arkadaşlarımızın yanında ben de yapılacak olan yemeğe katılacağımı bildirdim. O da biletimin rezervasyonunun yaptırdı. “Kaçacak” olan insanın yaptığı masraflara bakmak gerekiyor!
Sosyalistler ilk kez devletin böyle bir komplosu ile yüz yüze gelmiyorlar. Bütün tarihlerde direnişçiler zalimlerin komplolarıyla uğraşa uğraşa ilerlemişlerdir.
28 Şubat sürecinde de Çevik Bir’in ünlü “andıç”ının muhatabı olmuştum. O zamanlar Ergenekoncular muhalif gördükleri kimi politikacı ve gazetecilerin itibarını düşürmek, esasında da öldürülmelerini sağlamak üzere bir liste hazırlamışlar. Ve Akın Birdal bu listenin infaz edilmeye kalkışılan ilk ismi olmuştu. Daha sonra Fehmi Koru da benim için “Mahir Sayın iyi ki, yurt dışındaymış o zaman!” diye yazmıştı. Yani yurt içinde olsa o da A.Birdal’ın akibetine uğrardı demek istemiş olmalı.
O zaman bizleri andıçlayan Çevik Bir gün geldi rezil olup insan yüzüne çıkamaz oldu. Şimdi iş o ortaklarının bir kısmı da çevirdikleri tezgâhların hesabını vermeye uğraşıyor. İt iti ısırmaz derler ama bunlar ısırıyorlar birbirlerini de.
Hanefi Avcı ne yapmıştı da bu muameleyi hakketti?
AKP Hükümeti Ergenekoncuların hesabını görüyorum diyerek tüm muhaliflerini, ayağına takılan ne varsa bu vesileyle temizlemek ve totaliter bir devleti kurmanın çabalarını sekiz yıldır sürdürmektedir. Bu parti ABD emperyalizmi tarafından Ortadoğu’da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi çerçevesinde öngörülen ılımlı islam modelinin misyon partisi olarak seçilmiştir. Her ne kadar bu proje bugün artık geçerliliğini yitirmiş olsa da AKP öngörülen misyonun sağladığı avantajla Türkiye’nin gelecek yıllarını da ipoteği altına almaya çalışmaktadır. Yapmak istediğinin emperyalist çıkarlarla tam bir örtüşme içinde olması, uluslararası sermayenin ihtiyaç duyduğu taşların bağlı köpeklerin serbest olduğu totaliter bir rejimi demokrasi kılığı altında kurması ABD emperyalizminin de doğrudan desteğini almaktadır.
12 Eylül darbesi yapıldığı zaman, geleneksel tarımın yıkılacağı, kırlardan şehirlere büyük bir göçün başlayacağı, şehir hayatının muhafazakârlaşacağı biliniyordu. Sermaye için örgütsüz, uysal ve ucuz işgücü oluşturacak bu kitleler zaman içerisinde önceki on yıllarda olduğu gibi toplumsal altüst oluşun da nedeni olabilirdi. Onun için bunların bulundukları ideolojik ve politik formasyon içerisinde örgütlenmeleri ve kendisini yeniden üretmesi sağlanmalıydı. Katil Evren’in şehir şehir gezerek, babasının imam olduğunu, kendisinin de sübhanekenin yanında elhamı bile bildiğini anlatması, konuşmalarının içerisine kimi ayetleri olur olmaz yerleştirmesi işte bu muhafazakâr yapının temellerini atmak içindi.
12 Eylül samanlığında beslenen ve kendini yeniden üreten bu muhafazakârlığın önüne daha o tarihlerde Fethullah Gülen geçirilmişti. Birbirini izleyen gerici-muhafazakâr hükümetler döneminde bir yandan muhafazakârlık böyle bir önderlik etrafında beslenirken diğer yandan da Kemalist militarist gelenek özellikle Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı bilenerek geliştirilmeye çalışıldı ve nihayet Türkiye toplumu laik-dinci çatışma aralığına sıkıştırıldı. Halk bu kısılma içinde bir o yana bir bu yana savrulurken işbirlikçi sermaye de varoluşunun en mutlu tarihlerini yaşadı.
Üstü bu tür yapay bölünmelerle örtülmeye çalışılsa da Neoliberalizmin yarattığı çelişkiler öylesine derindi ki, ideolojik hegemonyanın yetmeyeceği noktalara ulaşılacağı kuşkusuz beklenmekteydi. Hele Kürt halkına karşı sürdürülen kirli savaşın yarattığı öfkenin günün birinde gelişen genel muhalefetle birleşerek bir patlama noktasına ulaşabileceği korkusu durumu daha da ağırlaştırmaktaydı. Onun için askeri rejimin geride kalmaya başladığı yakın tarihte demokrasi örtülü totaliter bir rejimin inşa edilmesi gerekiyordu. Ne var ki, çağdaş dünya demokrasiyi daha yüksek bir değer olarak öne geçirmekte ve yığınların rejimin şeklini belirlemede daha etkin roller oynaması, Güney Amerika deneyinde görüldüğü gibi her gün daha öne çıkmaktaydı. Bunun önüne geçmede kullanılan en belli başlı yöntem, totatliter/faşist rejimlerin karakteristiğini oluşturan varolan kurumların kendi hiyerarşilerinin dışında bir kere daha totaliter yapılanmalar tarafından denetlenmesiydi. Bu durumda kurumun belli bir denetime tabi olan (hukukun denetleyebileceği) normal hiyerarşisi müdahaleci örgütlenmenin araya soktuğu denetleyici öğelerle kesintiye uğratılmakta ve kuruma totaliter örgütlenmenin istediği denetlenmesi mümkün olmayan keyfi davranış biçimlerinin dayatılabilmesi olanaklı olabilirdi.
İşte H.Avcının fark ettiği/bildiği bu gelişme idi. Polis teşkilatı imamlar tabir edilen kişiler etrafında oluşturulan yan bir hiyerarşi ile denetim altına alınmıştı. İşin daha vahimi, Avcı bu iddiasının askeriye, yargı ve diğer kurumlar için de geçerli olduğunun altını çiziyor ve doğrulaması da adı geçen kurumların içinden geliyordu. Avcı belli bir meslek mensubu olarak belki sadece kurumunun işleyişini o kuruma ait kurallara dayandırmak için böyle bir adımı atmış ve onun için de kitap yazarak bu gelişmeyi açığa çıkarıp engelleyebileceğini sanmış olabilir.
Avcı’nın bu işe girişirkenki motivasyonun üzerine bin bir türlü hikayeler anlatılmakta ve kamuoyu bununla uyutulmaya çalışılmaktadır. Bunlar ne olursa olsun bizim için analiz açısından hiçbir öneme sahip değildirler. O farkında olsun veya olmasın onun nesnel olarak yaptığı iş Türkiye için geçerli tüm bir neoliberal projeye, özünde ABD emperyalizminin tekerine çomak sokmaktır. İşte bu suçların en ağırıdır ve o şimdilik susturulmak üzere tutuklanmıştır. Ama şunun da çok muhtemel olduğuna artık kuşku duymuyorum: Bu geçici susturmayla yetinmeyip ebedi olarak susturulabileceği de birileri tarafından kulağına fısıldanmıştır.
Biz de komplonun ana karargahını deşifre edelim
Asıl Karargah, karşı devrimci karargah RT Erdoğan’ın karşısında elpençe divan durduğu, referandum başarısındaki katkıları dolaysıyla selamlar gönderdiği Philedelphia’nın ağlayan adamının etrafında kurulmuştur. Bana ne zaman Türkiye’ye dönüp polise ifade vereceksin diye soranlara önce bu soruyu kendi patronlarına sormaları gerektiğini hatırlatmak isterim. Bense komployu biraz açıklığa kavuşturalım, Avcı gibi konuşmaya başlamadan susturulma riskinin engellerini biraz aşalım, bedeli ne olursa olsun orada olacağım.
Türkiye AKP eliyle karanlık günlere sürüklenmektedir. AKP’nin demokrasi palavrası tutmuş ve sosyalist safları delecek kadar etkili olmuştur. Zaten şovenler, sosyal şovenler deryası olan Türkiye’de bu korku yüzünden bir kez daha Ergenekonlara sığınanları yine onların günahlarının cezası olarak görmekten kendimi alamıyorum. RTE ne zaman çözüm ve barış dese, işler bir anda daha çözümsüz hale gelmekte, savaş tehlikesi kat be kat artmaktadır. Şimdi Anayasa oylamasında elde ettiği güvenoyu ve yeni yasal kolaylıkların sağladığı imkanla ile geleceği garanti etmiş olmasın güvencesi içinde önce Kürt halkına, ve o dolayımdan da Tüm Türkiye halklarına, ABD, Barzani, Irak ve hatta İran’ı da dahil ederek yeni bir cehennemi dönem hazırlamakta olduğuna kuşku duymuyorum. Planın da şu kadar basit olduğuna kuşku duymuyorum: Barış ve Kürt halkını tanıma diyerek PKK gerillasını Türkiye dışına çıkarmak ve mazlum Tamil halkına karşı sürüdürlen kanlı saldırıların verdiği cüret ve umutla müttefikleriyle birlikte üzerini çullanıp orada boğmak. Özgürlük hareketinin deneyiminin böyle adi oyunları yutma sınırını çoktan aşmış bulunduğuna inanıyorum.
Karargah operasyonunu işte bu gelişmelerin ön sayfası, onların hazırlığı ve ittifaklarını dağıtmak olarak okuyabilirsek gerçeğe daha yakın düşer ve bu oyunu boşa çıkarmak için yapılması gerekenleri daha iyi görürüz.
Karargah davası tüm sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların ortak çabalarıyla birleşik bir karşı çıkışa dönüştürülmeli ve komplo üreticilerinin suratına çarpılmalıdır.
ANF NEWS AGENCY
[/size] | |
| | | latif
Mesaj Sayısı : 20 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 29/09/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Paz Ekim 03, 2010 10:32 am | |
| AHMET HAKAN'DAN:
Uyuyan hücre
HANEFİ Avcı, aslında “uyuyan hücre” imiş... Geçen akşam Tarafsız Bölge’de Önder Aytaç adlı konuğumuz söyledi. Önder Aytaç’ın demek istediği şu: Hanefi Avcı, aslında “derin güçler” ile irtibatlı bir adamdır, yıllarca beklemiştir, kimliğini belli etmemek için bazı kafa karıştırıcı çıkışlar yapmıştır ve en sonunda asıl işlevini yerine getirmek üzere uyanmış ya da uyandırılmıştır. Önder Aytaç bunları söylerken ciddi miydi, şaka mı yapıyordu emin değilim ama şundan eminim: Ciddiyse de, şakaysa da bu tezi hayli komikti. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Paz Ekim 03, 2010 12:03 pm | |
| [b]AVA GİDEN AVLANDI[/b]
NİLGÜN AKAY 01 Ekim 2010 Cuma [list] [*][url=http://akincilar.web-rpg.org/][/url][url=http://akincilar.web-rpg.org/][/url] [/list]
[b]Hoca'nın dönüşü kendi cemaatine takıldı bu kez. Hanefi Avcı'nın tutuklanması dengeleri değiştirdi. Bu tutuklama, ilk kez sadece iktidar muhalifleri tarafından değil sokaktaki muhafazakar insan için de anlaşılamayan, ardında ciddi soru işaretleri barındıran bir uygulama haline geldi. Avcı'nın özel yaşantısının magazin yanı da dahil olmak üzere bütün bu süreç Cemaat'in aleyhine işliyor.[/b] Fethullah Gülen hikayesi yeniden yazılacaktı. Referandum sonrası 'Evet' oylarının çokluğu bir kez daha 'Fethullah Gülen Türkiye'ye dönebilir mi?' seçeneğini güçlendirmiş olmalı. Başbakan'ın okyanus ötesine gönderdiği mesaj, ana muhalefetin de Gülen konusunda görece 'sessizliği' Türkiye'nin 'kabul' alanının genişlediği şeklinde yorumlanmış olabilir. Bazı gazeteci ve yazarların Pensilvanya'ya davet edilerek Fethullah Gülen ile görüştürülmeleri, dönüş çalışmasının parçasıydı muhtemelen. Fethullah Gülen'in portresi kendi adamlarınca değil 'tarafsız', hatta muhafazakarları temsil etmeyen gazeteciler, araştırmacılar üzerinden yazılacaktı. Televizyon programları, Gülen cemaatini anlatan yeni araştırmalar, gazetelerde köşe yazıları ahenkle toplumun önüne servis edildi. Bir Türkiye sevdalısı, Amerika gibi bir ülkede bile yabancı çocuklara Türkçe öğretilen okulların mucidi, milliyetçi (ulusalcı denilemediği için) duygusal lider. Neden geri dönmesindi çok özlediği topraklara? Ama tahmin edilmeyen bir şey oldu. Hoca'nın dönüşü kendi cemaatine takıldı bu kez. Hanefi Avcı'nın tutuklanması dengeleri değiştirdi. Bu tutuklama, ilk kez sadece iktidar muhalifleri tarafından değil sokaktaki muhafazakar insan için de anlaşılamayan, ardında ciddi soru işaretleri barındıran bir uygulama haline geldi. Avcı'nın özel yaşantısının magazin yanı da dahil olmak üzere bütün bu süreç Cemaat'in aleyhine işliyor. Televizyonda insanlar bir teröristi değil, tanınmış bir emniyet müdürünü, teröristin militan sevgilisini değil, aşık bir kadını ve kocasını her halükarda savunan emniyetçinin eşini görüyorlar. Tüm Türkiye tutuklanan kişinin kısa bir süre önce Cemaat'in devlet içindeki yapılanmasını anlattığını biliyor. Akıllarda 'bu işi cemaat yaptı' sorusu oluşuyor. Bundan sonra kendilerine bağlı yayın organları ne derse desin ne yazarsa yazsın bu görüntüyü silmek çok zor olacak. Cemaat'e yönelik giderek biriken soru işaretleri, korku havası dönüp dolaşıp Fethullah Gülen'i vuruyor. Yaratılmaya çalışılan yeni portre Türkiye'nin içine bulaştırıldığı korku ortamının rengiyle bulanıyor. Fethullah Gülen bütün bunları Pensilvanya'dan izlerken ne düşünüyordur bilemem. Ancak Türkiye'ye bu şekilde dönemeyeceğini son yaşananlarla anlamıştır sanırım. Yarattığı cemaatin kurbanı olup olmadığı sorusu ise bizleri değil kendini ilgilendirir. Bizleri ilgilendiren soru Cemaat'in bundan sonra etki alanını ne kadar daha genişletebileceği ? Düşünelim. Faaliyetleri bu kadar açıktan tartışılabilen, evlerimizde günlük sohbetlerin bile konusu haline gelen cemaat sürek avının sonuna dayanmış olabilir mi? | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Paz Ekim 03, 2010 12:54 pm | |
| Fetullahî örgütün kan kaybı hızla devam ediyor. Özellikle Mavi Marmara'nın ardından sarfettiği hezeyanlar tam da unutuluyordu derken, önce Hanefi Avcı'nın kitabı ardından da Amerka'da kendisinin, Mavi Marmara şehidlerini şehidliğe kabul etmeyişi... Hadiselerin oluş tarihiyle Zaman gazetesinin tiraj kaybını karşılaştırın isterseniz. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Salı Ekim 05, 2010 11:17 pm | |
| [b]AVCI'YA "İŞKENCE YAPTIĞI" SOLCULAR SAHİP ÇIKTI[/b]
06 Ekim 2010, 01:11
Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever dün yapılan Hanefi Avcı'nın tutuklanmasını protesto gösterisine katıldı ve izlenimlerini yazdı. [b]İşte Cüneyt Ülsever’in “Haliç’in kokusunu duymayanlar!” başlıklı yazısı: [/b] ”DÜN bir grup insan, Hanefi Avcı’nın tutuklanmasını protesto etmek amacı ile Beşiktaş Adliyesi önünde toplandık. Muazzam bir çelişki dikkatimi çekti. Hanefi Avcı’ya sahip çıkanlar, belki de onun zamanında “işkence” yaptığı solculardı. Aralarında sadece ayrıkotu gibi ben vardım. Attıkları zaman mangalda kül bırakmayan “demokrat” ve “liberaller”den eser yoktu. Hatta Hanefi Avcı’nın zamanında fikir birliği yaptığı milliyetçi-maneviyatçılardan da protestoya hiç ilgi yoktu. Demek ki, ya milliyetçi-maneviyatçı Hanefi Avcı nasıl oluyor da komünist-terörist örgüte yardım ve yataklık ediyor diye sorgulayan bir Allah’ın kulu “demokrat”, “liberal”, “milliyetçi-maneviyatçı” yok... Ya da Haliç’in pis kokularını bazı “demokratlar”, “liberaller”, “milliyetçi-maneviyatçılar” artık duymuyorlar! * * * Bir kısmının açık ifadelerine göre Hanefi Avcı’nın kitabı dikkatlerini hiç çekmemiş. Zaten “doğruyu söylemek dünyanın en kolay işi” imiş. Örneğin, Hrant Dink en kolay yolu seçtiği için mezarında yan gelmiş yatıyor! Bir kısmı “intikam”dan bahsediyor. Diğerleri “çapkınlığına” saldıracak kadar seviye düşürüyor. Bazıları ellerine tutuşturulan gizli dinleme tutanaklarını yayınlıyor. Kimileri “çapkınlığı” önemli değil ama “işkence” yapmış olması çok önemli diyor. * * * Efendiler! Hanefi Avcı’nın kitabındaki iddialarını neden görmezden geliyorsunuz? Kitap uzun olduğu için “efendiler” ellerine tutuşturulan kısa metinlere mi itibar ediyorlar, yoksa “entellik” gereği birkaç satır yazmış olmak için içi bomboş yazılar mı yazıyorlar? * * * Ne iddia ediyor Hanefi Avcı? 1) Kendisinin iki özel telefonu iki genç adına alınan illegal istihbarat izni ile dinleniyor. (Yandaşlara servis edilen telefon dinleme metinleri Devrimci Karargâh Örgütü üyesi(!) Necdet Kılıç’ın dinlenen telefonundan aktarmalar.) Avcı’ya göre 4.000-5.000 kişi şahıs ismi ve telefon numarası verilmeden, sadece telefon aleti numarası (IMEI) üzerinden dinleniyor. 2) Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda devletin envanterinde gösterilmeyen özel dinleme aletleri var. * * * Bu 2 vahim iddia ile ilgili olarak Avcı, İçişleri, Adalet Bakanı, Başbakan Müsteşarı, Başbakan Başdanışmanı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Özel Mahkeme Başsavcıvekili ve Emniyet Genel Müdürü’nü şahsına yönelik gizli ve illegal telefon dinlemeleri ile ilgili olarak bilgilendirdiğini de iddia ediyor. * * * 1) Şikâyetleri ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı’na 06.01.2010 tarihinde kitabında metni bulunan bir dilekçe vermiş (ss. 488-492). Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal ise 28.01.2010 tarihinde dilekçesinin “Bakan müfettişlerin kontrol edilemeyeceğinden endişe ediyor” gerekçesi ile işleme konulmadığını söylüyor ve iade ediyor. (ss. 502) * * * 2) Avcı 12.01.2010 tarihinde Adalet Bakanlığı’na da yine metnini kitabında yayınladığı başka bir dilekçe veriyor ve aynı gün Adalet Bakanı ile görüşüyor. Dilekçesine tam 80 gün sonra, 31.03.2010 tarihinde “Dilekçeniz 25.03.2010 tarihinde işleme alınmıştır” diye sade suya tirit bir cevap geliyor. (ss.493-97) * * * Her iki Bakan’a bu köşeden bilmem kaçıncı defadır soruyorum: Bu dilekçeler ile ilgili neden hiç işlem yapmadınız? İşlem yapmayarak hukuk devletini ayaklar altına almış olmuyor musunuz? Haliç’teki kokulara sadece burunları değil, vicdanları da kapanan “demokrat” ve “liberaller”e de soruyorum: Hükümete benzer soruları sormak ne zaman aklınıza gelecek?” | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Salı Ekim 05, 2010 11:28 pm | |
| Sorulması gereken sual: Bu adamlar salak mı da işkencecilerine sahip çıkıyorlar? "Oh olsun!" demiyorlar? "Bırak it iti kırsın, biz seyredelim!" demiyorlar? BU suallerin cevabını herkes kendine göre verecektir ama, Avcı'ya yapılan operasyonun sebebi hakkında, Gazeteci Nedim Şener, dikkat çekici iddialarda bulunuyor. Şöyle ki: Avcı, yazdığı kitaptan dolayı değil, Hrant Dink suikasti üzerindeki perdeyi kaldırma teşebbüsünde bulunan emniyetçi Emin Arslan'ın, uyuşturucu işinde parmağı var denilerek yapılan oparasyon karşısında Aslan'a sahip çıktığı için hedef alındı. Yani emniyet içindeki hesaplaşmanın asıl keynağı Dink suikasti ki Şener'e göre bu işin içinde polis, asker, mit vs herkesin parmağı var.. RTE, bu konuda yargılanması gereken MİT'çilerin yargılanmasına izin vermedi. Bu işin üzerinde durmak gerek. Konu gayet ciddi. Dink cinayetinin çözülmesi, asıl derin yapıyı ortaya koyacaktır. Ergenekon denilenler hakkında en şiddetli saldırılar yapılırken, neden bu konu üzerine gidilmiyor? Başbakan, yeri geldiğinde "adalete güvenmek gerek" diye ahkam keserken, çok önemli bir cinayetin aydınlanmasında gerekli ifadelerinin alınması için MiTçilerin yargılanamsına niçin müsaade etmiyor? Ve niçin Deniz Feneri davasına gizlilik kararı kondu? Niçin hâlâ milletvekili dokunulmazlığı kalkmış değil? Derinlerde çete arayanlar niçin buralara da bakmaz. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Salı Ekim 05, 2010 11:30 pm | |
| [b]AYDIN DOĞAN 6 GAZETECİNİN İŞİNE SON VERECEK[/b]
06 Ekim 2010, 01:09,
İşte isimleri: Tayfun Hopalı, Ruşen Çakır, Nedim Şener, Necdet Açan, Toygun Atila ve Soner Yalçın. İşten atılma gerekçeleri şu: TV’lere sıkça çıkan bir polis öğretim üyesi var; adı Önder Aytaç. O diyor ki, "[b]bu gazeteciler Hanefi Avcı'nın 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabının yazılışına yardım etti." [/b]Gazeteciler bunu reddetse de polis Aytaç için bunun önemi yok. "[b]Yardım ettiler[/b]" diyor. Bu yardım nasıl oldu, bilinmiyor. Yiğit Bulut gibi "[b]sonradan görme gazeteciler[/b]" de bu iddiayı ortaya attılar. Biz en azından Soner Yalçın için kefil olabiliriz, böyle bir yardımı bırakın, son 4-5 yıldır Hanefi Avcı'yla görüşmesi bile yok. Neyse mesele bu değil. Mesele Aydın Doğan'ın bu gazetecilerin işine artık son verecek olması. Niye mi? Gelin şöyle düşünün: Aydın Doğan'ın şirketlerinden biri [b]Doğan Kitap. [/b]Hanefi Avcı'nın kitabı 1 milyon satışa doğru uzanıyor. Şimdi Aydın Doğan şöyle düşünmez mi: "[b]Bu 6 arkadaş bizim grupta çalışıyor; böylesine çok satacak bir kitabın Doğan Kitap'tan çıkmasına niye vesile olmadılar![/b]" Yaaa! Şimdi Aydın Doğan haklı değil mi? Bu 6 gazetecinin yaptığı iş mi? Siz olsanız bu 6 gazetecinin işine son vermez misiniz! Ah polis yazarı Önder Aytaç ah! Yaktın bu 6 gazeteciyi! Tüm şakalar bir yana... Böylesine yalancı bir polis yazarı hadi yandaş medyada iş buluyor da, gencecik polis adaylarına nasıl öğretmenlik yapabiliyor? | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Salı Ekim 05, 2010 11:33 pm | |
| [b]Avcı'dan mektup var[/b]
05 Ekim 2010, 21:08
Devrimci Karargah" soruşturmasında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazetecilere gönderdiği mektupta, hakkındaki iddialara yanıt verdi.
"Devrimci Karargah" örgütü soruşturması kapsamında tutuklanan Hanefi Avcı, aralarında Ruşen Çakır'ın da bulunduğu 4 gazeteciye mektup gönderdi.
Altı sayfalık mektupta Hanefi Avcı, hakkında medyada çıkan bazı haberlerden dert yandıAvcı’nın mektubundan başlıklar şöyle:
“Ben Necdet Kılıç yüzünden değil, o benim yüzünden tutuklandı.
Benden ‘işkenceci’ diye bahsedilmesinden rahatsızım.
Benim mücadelem, tüm Türkiye’nin mücadelesidir.
Gülen ve tarikatlara karşı değilim, hatta faydalı buluyorum. Ama bunların emniyet ve adliye içindeki elemanları vasıtasıyla binlerce kişinin dinlenmesi sonucu şantaj amaçlı kullanılmasına karşıyım.
Kitabımın her yeri delil dolu.
Yazmadan önce adli makamlara başvurdum. Kitaptan sonra üzerime 4 tane müfettiş yolladılar.
Kanundışı hiçbir şey yapmadım. Kimseye kanundışı bir şey telkin etmedim.
Sol örgütlerle mücadele ettim. Benim işbirliği içinde olmam düşünülemez | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Çarş. Ekim 06, 2010 12:13 am | |
| [table:2f81 style="MARGIN-BOTTOM: 8px" border=0 cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%"][tr][td:2f81 style="PADDING-BOTTOM: 4px; PADDING-LEFT: 0px; PADDING-RIGHT: 4px; PADDING-TOP: 4px" class=txtXXLRB vAlign=top]ALİ BAYRAMOĞLU AKP İLE CEMAATİN ARASINI MI AÇIYOR?[/td][/tr][tr][td:2f81 class=txtM-DS-N][img] http://www.internetajans.com/img/news/100670/system//100670-MP.jpg[/img] [justify]Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, dün Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e, liberal görüşleri ile bilinen ilginç bir röportaj verdi.[/justify] [justify]Röportajda Ali Bayramoğlu, Hanefi Avcı'nın Devrimci Karargah üyesi olmasına ihtimal vermediğini, söyledi ve cemaat hakkında yazdıkları nedeniyle tutuklanma ihtimalinden bahsetti. Bayramoğlu’nun söylediklerinden çarpıcı olan bölümler şunlardı: "“Bu tür cemaatler kendilerini koruma güdüsüyle devlet içerisinde güçlü olurlar. Zaten bunlar devlet fikrine çok önem verirler, yani devletçidirler. Devletle özdeşleşirler ve devlette görev almayı önemserler. Böyle bakıldığında, ‘bu cemat, bu yapı o kadar büyüdü ki, bu yapının içinde kaçaklar var’ denebilir. İşte o zaman da cemaatin başındakiler, ‘Avcı’nın tutuklanması olayını Fethullah Gülen’e maletmeyin’ diyebilmek için, ne oluyor diye bu işi sorgulamalılar. Yayın organlarının, ‘Bakın Avcı’nın evinden tabanca çıktı, kimlik, pasaport çıktı’ gibisinden haberleri yayınlamaları, insanların kafasında cemaatle ilgili çok daha büyük soru işaretleri yaratıyor. Artık cemaatin ve cemaat meselesinin de tartışılması gerekiyor". Bayramoğlu'nun bu sözlerine bugün cemaatin yayın organı Zaman'dan yanıt geldi. Cemaat yazarlarından Bülent Korucu, Ali Bayramoğlu'nun Avcı'nın Ergenekon Davası, Hrant Dink cinayeti gibi davalarda sahip olduğu görüşlere karşı çıkmayıp, cemaat hakkında söylediklerini değerlendirmesini eleştirdi. Korucu şunları yazdı: "Bayramoğlu, Taraf'taki mülakatta "Cemaat, üzerindeki şaibeyi kaldırmak zorunda" diyor. Avcı, başta Ergenekon davası olmak üzere yakın tarihteki bütün derin operasyonları aklamaya çalışıyor ve bunları cemaatin kurguladığını öne sürüyor. O söylediklerine inanmıyorsunuz; fakat 'cemaat beni ham yapacak' dediğine inanıyorsunuz. Bir çelişki yok mu?" Bunun dışında en ilginç değerlendirme cemaatin bir diğer kalemi Ali Ünal'dan geldi. Ünal, Ali Bayramoğlu'nun adını geçirmeden AKP'ye destek veren kimi liberal isimleri AKP ve cemaati ayrıştırmaya çalışmakla suçladı. Ünal şunları söyledi: "(…)Avcı ile ilgili gerçekler Ergenekon gerçekleri ölçüsünde olmasına rağmen, Ergenekon soruşturmalarına sonuna kadar destek veren bazı liberal ve AK Parti yanlısı İslâm hassasiyetli liberal veya değil kalemler, Avcı hadisesi sebebiyle "Cemaat"i şu veya bu tonda şüphe altına alabiliyorlar. "Cemaat" ve "Ergenekon"la ilgili tutumları belli bazı kalemlerle yakın safta yer tutarak, Avcı'nın kitabında Türkiye'nin "bağırsaklarını temizlemesi" adına verdiği çok daha önemli bilgileri hiç tartışma gereği duymuyor ve "devlette son derece güçlendiği" iddia edilen bir Cemaat'in nasıl olup da, aleyhinde kitap yazan önemli bir insanı, hem de "daha başka gerçekleri" açıklayacağını iddia ettiği tarihten önce tutuklayacak ve hakkındaki suçlamaları âdeta sahiplenecek kadar "ahmak" davranabileceğini hiç düşünmek istemiyorlar. (…) Avcı üzerinden karanlık bir operasyon yürütülüyor. Bu operasyonda statükocu grup AK Parti'ye destekçi gördüğü "Cemaat"i hedef alıyor. Fakat operasyonun Türkiye'nin belli istikamette demokratlaşıp liberalleşmesi adına AK Parti'yi yönlendirip, "Cemaat"'i enterne etme, içinde var gördükleri devlet aygıtından "temizleme" ve tabanda da etkisizleştirme boyutunu da görmeliyiz. AK Parti içinde de "Cemaat"le nüfuz yarışına giren ve "Cemaat"ten rahatsızlık duyanlar baştan beri vardır. Umarım Türkiye'nin geleceği adına tehlikeli ve karanlık olan bu tuzağa AK Parti, özellikle onun kurmayları düşmez.(…)” Odatv.com 05.10.2010 20:01:00[/justify] // [/td][/tr][/table] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Çarş. Ekim 06, 2010 12:17 am | |
| [b]AVCI'DAN MEKTUP VAR[/b] 05 Ekim 2010 Salı 22:27 [url=http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=519#disqus_thread] Yorum[/url] <LI style="FLOAT: right">[url=http://akincilar.web-rpg.org/][/url][url=http://akincilar.web-rpg.org/][/url]</LI> [img] http://www.mizikacilar.com/Files/NewsImages/photo_05102010224030_4927.jpg[/img] [list] [*] [*][url=http://www.google.com/buzz/post][/url] [/list] [b]Hanefi Avcı basın toplantısı yapıp gündemi değiştirmesine 24 saat tutuklanaraka cezaevine konuldu... Kamuoyu Avcı'nın açıklayacağı bilgileri öğrenemedi...Belki ses getiren kitabından çok daha önemli şeyler anlatacak; ipuçları verecekti...Ama susturuldu...Fakat Avcı, pek susmaya niyetli gibi değil...Bu kez de cezaevinden dört gazeteciye mektup yolladı...İşte o mektubun kabaca detayları... [/b] Gazeteci Ruşen Çakır NTV ekranlarında kendisine ulaşan mektupla ilgili bilgiler verdi. Mektubun el yazısıyla yazıldığını ve 6 sayfa olduğunu anlatan Çakır, "Avcı çok çarpıcı açıklamalar" yazmış dedi. İşte Ruşen Çakır'ın ağzından mektupla ilgili verdiği bilgiler: [url=http://www.hurriyet.com.tr/anasayfa/]Gazete[/url] ve medyayı takip ediyor. Hakkındaki iddialarını sızdırılma olduğu söylüyor. "İmkanlarım kısıtlı" diye mektup yazmış. 6 sayfa ve el yazısıyla yazılmış. [b][u]Şunlar yazıyordu:[/u][/b] ""Ne Necdet Kılıç'la ne de başkasıyla yasadaşı bir ilişkim olmadı, en ufak bir kanıt bulamazlar. Necdet Kılıç yüzünden tutuklanmadım. Asıl Necdet Kılıç benim yüzümden tutuklandı. Komplo kurdular. [b]ÖZEL HAYAT[/b] Bana şantaj yapıldığı için kitabı yazdığım söyleniyor ama, özel hayatımla ilgili bilgileri bilmesi gerekenler 2009'un 6. ayından beri biliyorlar, gizli saklım yok. Beni 7 Kasım'da dinlemeye başladılar. 1 hafta dinlediler. Tek istedikleri özel hayatıma dair bir telefon kaydı ve görüntü idi. Ben dinlenildiğimi anlayınca konuşmaların içeriğini değiştirdik. İstediklerini elde edemeyeceklerini anladıklarında da dinlemeyi bıraktılar. Ben bunun üzerine devletin her yetkili makamına şikayette bulundum. Bir şey yapılmadığını görünce de kitap yazmaya karar verdim. Şifre kırıcı bir alet yok haberim yok Necdet Kılıç'la bilgisayar üzerinden de hiç görüşmedim. Mail dökümlerime baksınlar. Sol bir örgütlen irtibatlandırmak istiyorlar, ben yıllarımı solla mücadeleye adamış insanım. Bugün Türk polisine sorun, onların iddiasıyla benim iddiamı yanyana koysnlar ne düşünüyorlar. [b]İŞKENCE İDDİALARI[/b] İşkenceci olarak tanıtılmaktan çok şikayetçiyim, devletin prosedürüydü uyguladım. Ama bu yöntemi uyguladığım insanlarla daha sonra arkadaş oldum. Benim cemaatlarla ilgili bir sorunum yok. Kitabı okumadan yalan şeyler söylüyorlar. Cemaatlere karşı değilim. Kitabım belge dolu. Yasadışı faaliyetlerle dinleme yaptıkları için rahatsızlık duydum. Gülen ve tarikatlara karşı değilim." Mektupların orjinalleri için: [url=http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15968689.asp] www.hurriyet.com.tr/gundem/15968689.asp[/url]İşte Ruşen Çakır NTV'de mektubu anlatıyor: [url=http://www.mizikacilar.com/VideoDetay.aspx?ID=105] www.mizikacilar.com/VideoDetay.aspx[/url] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Çarş. Ekim 06, 2010 12:22 am | |
| | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ C.tesi Ekim 09, 2010 2:08 am | |
| Gülen cemaatinde ilginç gelişmeler ANF08:35 / 08 Ekim 2010 İSTANBUL - Tutuklanan istihbaratçı Hanefi Avcı'nın cemaatin ‘devleti ele geçirdiğini’ iddiasıyla başlayan tartışmalar ve sivil toplum örgütlerinin sert eleştirileri sonrası Fethullah Gülen yeni stratejisini belirledi. Pennsylvania’da yaşayan Gülen, ‘’İktidara da, muhalefete de daha yumuşak alaşımlı bir üslup gerekiyor. Herkesin üslubunu gözden geçirmesi lazım" dedi
Gülen tarikatının önde gelen isimlerden ve Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce Pennsylvania’da görüştüğü Fethullah Gülen’in mesajlarını köşesine taşıdı.
Hüseyin Gülerce, yazısında Gülen’in yeni döneme ilişkin uzlaşma arayışında olduğuna dikkat çekerek, ‘’Bence muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi yeni dönem için bir el uzatıyor. O elin havada kalmaması gerektiğine inanıyorum’’ dedi.
Hüseyin Gülerce’nin yazısında önümüzdeki günlerde yoğun bir şekilde tartışılması beklenen Gülen’in sözleri şöyle:
‘’Benim yıllardan beri hep hayalim oldu. Devletler muvazenesinde Türkiye'nin de bir yeri olsun, gözünün içine bakılan bir ülke olalım, biz de dümene oturalım, söz kesen olalım istedim. Dünyanın her yerinde olmayınca, Türkiye istediği yerde, hak ettiği yerde olamaz.
Herkesin üslubunu gözden geçirmesi lazım. İktidara da, muhalefete de daha yumuşak alaşımlı bir üslup gerekiyor.
Yazarlar, yayın yöneticileri, televizyonlarda program yaparlar, nazımızın geçtiği arkadaşlar ses tonlarını yükseltmeseler. Sevgi ruhu harekete geçmeli. Denen her şeye bir laf yetiştirme yerine, dövene elsiz, sövene dilsiz olsak... Yunus edasıyla, üzerimize sopa ile gelene kollarımızı açsak. Açsak da, kucaklaşsak... Biz bu güzelliği 90'lı yıllardaki diyalog sürecinde yaşadık. Yine buna ihtiyacımız var. Herkes, mülahazalarını bir daha gözden geçirmelidir.’’
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ C.tesi Ekim 09, 2010 3:03 am | |
| Bu ifadeler önemli, yeni hamlelerin habercisi olmakla beraber, bu hamlelerin karşı hamle keyfiyeti de var.
Amerikanın kucağında sözü dinlenen ülke olacağımızı iddia etmiş fetullah.
Sonra, yumuşama sinyalleri vermiş ki bu da ayrı bir operasyon, Ergenekon'la belli bir yumuşatma sağladık, şimdi asıl hedefe vurmak için, yumşatılan unsurları işbirliğine zorlama manasını haiz. Düşene el uzatacaklar haddizatında, dövdüklerini de kendileri sahiplenecek.
O zaman birilerini de ayağı kayacak demek, savcı Zekeriya'dan başlayabilirler belki, veya emniyetteki adı çıkmış fetullahçılardan. Faturayı birilerinin ödemesi gerek.
Veya APO'yu sahneye sürebilmek için...
Emperyalizmin kaybedecek pez zamanı yok, mücahidler fena bastırıyor. Onlar da Fetulaha, AKP'ye bastırıyor haliyle.
Ama, son Çin hamlesi dikkate değer.
Emperyalizmle işbirliği tutanlar da gün gelir fevri davranmaya, bağımsızmış gibi hamleler yapmaya da kalkabilir. Olsun, biz doğru hamleleri destekleriz ki, Çin'le yapılan tatbikat ve hele iki ülkenin kendi arasındaki ticarette dolar yerine kendi milli paralarını kullanmak üzere anlaşmaları dikkate değer.
Bu tavırın da esas hasım davasıyla alakası şu ki, emperyalistin kendisine nazaran burdaki acentası olan AKP tali kalır. Kendi aralarındaki çelişkide, daha milli bir unsur olan AKP yanında durmak da bu stratejinin bir gereği olarak kendisini gösterir. Nitekim, RTE'nin AB'ne posta koyar tavrı ve Çin'le apılan son tango hakkında, içerideki satılık kalemler neredeyse demediklerini bırakmadılar. AKP istrese de istemese de bu tür hamleleri yapmak zorunda, taban itibariyle halka tamamen karşı olmaz, belli hamleler yapmaları gerek. Ama bu hamlelerden ne çıkar, bilinmez. Siyasetin bir de bu tarafı var, tutar veya tutmaz.
Mesele, esas hasım sıralamasını doğru yapmada, bu insana belli bir davranış kolaylığı verir. Üstad'ın politikalarını manalandırabilmek de bu sayede mümkün oluyor, ve o politikaların ezbercisi olmamak da.
O günden bu günün farkı temel olarak zaten Kumandan'ın varlığı ki, Üstad'ın kendi zamanın şartlarında tatbik ettiği stratejiyi temelden değiştirmiş ve bayrağı teslim aldığı noktadan daha yükseklere taşımıştır. Öyle ki, Kumandan'ın teklif ettiği kimi eylemler karşısında Üstad'ın ürktüğü ve Kumandan'ı casus olabilir mi şüphesiyle karşıladığı da malum.
Zamanın şartları, mizaç vs. Nihayetinde Büyük Doğu'nun meçhul bir yönü zahire çıkartılıyor. Bir malum meçhullükten kurtarılıyor. Ve bu tavrın nihayetinde kabul görüp tasdiklendiği de yine malum.
Temel mesele, fikirsizlik, idraklerin iğdiş edilmiş olması.
her kesim çin geçerli olan bir dava iken, bunu giderebilemnin teknik ifadesi de, bir nevi arabayı vitese verircesine bir hamle, eylemin fikir ihtiyacını doğuracak olmasından istifade, yeri geldiğinde hareket için hareket. Hareket olsun da, neye ve nasıl olduğu sonraki mesele. Hareket içerisinde kendisini belli edecek fikir ihtiyacını idrak edecek kadrolar da kendini ortaya koyacaktır. Bu süreç içerisinde sağlamlar kalır, çürükler tabi olarak bünye tarafından ayıklanır, fikir ihtiyacına cevap veremeyenler ibişleşir.
Fikri kalıplarda dondurmadan aktüel meseleler içerisinde tatbik edebilecek sanat kumaşı ve liderlik kaabiliyeti de bu süreçte ortaya çıkacaktır.
Yeri gelir, davanın selameti için ayıya dayı da dersin.
Temel ölçü, Üstad'ın verdiği Lenin misali ki, İsviçre'de kapısında "ruslar ve köpekler giremez" yazan pansiyonun kapısını çalmış ve biz hem rus hem de devrimciyiz diyebilmiştir. Davası için nefsini alçaltan adam. Davanın yürüyebilmesi için, nefsine pay vermeyen. Davayı şahsileştirmeyen. Süreç içersiinde sadce hedefe, asıl hasma kilitlenen ve o hedefe doğru bütün mevceleriyle akan, kendisini o hedeften saptırmak isteyen her türlü hamleyi bertaraf etmesini bilen, sahte kutuplaşmalar içerisinde gücünü harcamayan. Tabiatıyla, bu sahte kutuplaşmaların insana verdiiği mücadele ediyorum işte şeklindeki tatmin duygusuyla kendisini kandırmayan. Esas hasmı hedef almaayan her türlü mücadele versiyonları, syaset biçimleri zaman kaybı, emek kaybı, vs. bütün bir düzeltimesi gereken bir mücadele ve şuur muhtevası ifadesi içindedir.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ C.tesi Ekim 09, 2010 4:08 am | |
| BU GÖRÜŞME OPERASYONA DAHİL MİYDİ
09.10.2010 01:00
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
Merkez medyanın önemli isimleri geçtiğimiz ay Pensilvanya'da Fethullah Gülen'i ziyaret etti.
Ziyaretin cemaaatin imkanlarıyla gerçekleştiği, gazetecilere verilen kalem, Gülen fotoğraflı saat gibi hediyeler çok yazıldı. Esas konumuz bu değil. Önemli bir başka sorunun cevabını arıyoruz. Cemaat, yandaş medyanın dışında yer alan isimlerle neden bu zamanlamayla görüşme ihtiyacı duydu? Üstelik görüşmede hiç alışık olmadığımız şekilde CNN Türk Danışmanı Ferhat Boratav da vardı.
Önce bir takvim verelim...
Hanefi Avcı'nın Emniyet Teşkilatı'nda cemaat örgütlenmesini anlattığı kitabı 20 Ağustos tarihinde çıktı. Bu tarihten sonra merkez medyanın tüm görmezden gelmelerine rağmen Türkiye'de tartışılan en önemli konu kuşkusuz cemaatin devlet içindeki gücüydü.
Avcı'nın kitabının ardından İçişleri Bakanlığı jet bir soruşturma başlattı. Soruşturmanın kapsamı Avcı'nın kitabında ele aldığı örgütlenmeyi kapsamıyordu. Bizzat Avcı neredeyse bu iddiaları açıkladığı için suçlanıyordu. 5 Eylül tarihli müfettiş raporunda Hanefi Avcı "devleti aşağılama, terör örgütünü övme” ile suçlanıyordu. Oysa Hanefi Avcı'nın kitabında herhangi bir terör örgütünü öven tek satır bulunmuyordu.
18 Eylül günü Fethullah Gülen Türkiye'den giden 4 gazeteci ile görüşüyordu. Cemaat yetkililerinin ricası üzerine görüşme "şimdilik" saklı tutuldu, gazeteciler konu üzerine yazı yazmadılar.
22 Eylül günü Hanefi Avcı'nın suçlamalarının hedefi olan İstanbul Emniyeti, Devrimci Karargah Operasyonu'nu düzenledi. Operasyonda yasal bir parti olan SDP üyeleri ve Hanefi Avcı'nın kitabında adı geçen Necdet Kılıç gözaltına alındı.
26-27 Eylül günü cemaatin isteği ile susan gazeteciler konuşmaya, konu üzerine yazı yazmaya, Fethullah Gülen'in ABD'deki durumunu anlatmaya başladılar. ABD'de kırık parmağı ile acı çeken mağdur bir Fethullah Gülen portresi Türk medyasının vizyonunu belirledi.
28 Eylül günü ise Hanefi Avcı, Devrimci Karargah örgütüne yardım etme gerekçesiyle tutuklandı. Hanefi Avcı'nın özel hayatından, kişisel ilişkilerine kadar yaşamının pekçok ayrıntısı bir kısım medyaya hızla servis edildi. Sanki birileri bu günlere hazırlık yapmıştı.
GÖRÜŞME OPERASYONUN PARÇASI MIYDI
Avcı'nın tutuklanma gerekçesi bir yana, bir merkez 40 gündür tartışılan Hanefi Avcı'nın tezlerini itibarsızlaştırmaya, kamuoyunun gözünden düşürmeye çalışıyordu. Avcı'nın hayatındaki her ayrıntı bu amaçla kullanılıyordu. Üstelik örneğine Soğuk Savaş döneminde rastlanabilecek dezenformasyon yöntemleriyle.
Merkez medyada yaratılan "mağdur Gülen" imgesi ile "çok eşli terörist Avcı" portresi hemen hemen aynı günlerde işlendi. Kuşkusuz her iki görüntü de cemaatin vermek istediği mesajı tamamlıyordu.
Peki ABD'de cemaatin inisiyatifiyle gerçekleşen ve bekletilen Gülen buluşması Avcı'yı itibarsızlaştırma projesinin bir parçası mıydı?
Gazetecilerin sözkonusu "halkla ilişkiler" çalışmasının içinde olup olmadığını tartışmıyoruz. Ancak bu görüşmenin işleyen 23 günlük takvime bakınca Fethullah Gülen'e iade-i itibar için kullanıldığından da kuşku duyamıyoruz.
Mutlaka bu teze "Gülen ile görüşmenin gazetecilik sınırları dışında açıklanamayacağı" söylenerek cevap verilebilir. Ancak Türkiye'nin gündemini belirleyen iddiaları ortaya attığında Hanefi Avcı'nın televizyona çıkarıl(a)mamasını, Pensilvanya yolcularına dönüşte iş teklifleri yağarken Nedim Şener-Ruşen Çakır gibi Avcı ile görüşen gazetecilerin neredeyse linç edilmesini yalnızca "gazetecilik" ile nasıl açıklayacağız?
Barış Terkoğlu
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ C.tesi Ekim 09, 2010 4:32 am | |
| HABERTÜRK PROGRAMLARINA KATILACAKLARI UYARIYORUZ
08.10.2010 13:43
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
Hayır! Hayır! Biz uyarmıyoruz… Posta'dan Nedim Şener uyarıyor. Yiğit Bulut'un neler yaptığını yazıyor:
“Habertürk televizyonunda Pazar akşamı yayınlanan “Olduğu Gibi” isimi programda Milliyet’ten Belma Akçura, Doç.Dr Önder Aytaç, Habertürk’ten Ecevit Kılıç, Hürriyet’ten Saygı Öztürk ve Star gazetesinden Şamil Tayyar ile bir araya geldik. Nedeni Hanefi Avcı’nın kitabı “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabı ile Avcı’nın tutuklanması sonrası yaşanan gelişmelerdi. Programın ilk iki bölümü “gazeteciler” arasındaki tartışmalara sahne oldu. Üçüncü bölümde Şamil Tayyar’ın kaleme aldığı “Çelik Çekirdek” isimli kitabı tartışılmaya başlandı. Programın modaratörü Ece Üner, bana Tayyar’ın kitabındaki iddiasını sordu. Tayyar kitabının 343’üncü sayfasında “Hrant Dink Yalanı” bölümünde şunları yazmıştı: “Kitapta (sayfa 540) Hrant Dink cinayetinin aydınlatıldığını ve karanlıkta kalan hiç bir yanının olmadığını anlatan Avcı, bu sözleriyle, eski İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun ile birlikte yazımına katkıda bulundukları belirtilen Nedim Şener’in “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabıyla asıl hedefin, cinayeti aydınlatmaktan öte karanlık eylemlerin üzerine gidenleri bezdirmek olduğunu ortaya koyuyor”. Yani beni yazdığım kitapla Ergenekon gibi operasyonları yapan polisleri bezdirmek ile suçluyor. İsimleri belli tekrar etmeye gerek yok. Son yazımda belirttim. Benim hedefim bezdirmek değil, Dink cinayetinde sorumluluğu olduğunu gördüğüm asker, polis. MİT’çi, Ergenekoncu kim varsa yargı önüne çıkmasıdır. Elbette Tayyar bunu da yazabilir ama benim gibi ulaşılması kolay birisine tek cümlelik bir soru sorsaydı ve hem iddiasını hem de cevabımı verseydi iyi olmaz mıydı? Yayın sırasında herkes gördü, Sabri Uzun’un telefona alınarak bana ne gibi katkı yaptığını açıklamasını istedim. Habertürk Uzun’u telefonla aramış ve yayına alacağını söylemiş. Program sonuna kadar bekleyen Uzun bu kez kendisi arayıp bağlantı ne oldu diye sormuş, ama iş işten çoktan geçmişti. Bu arada bağlantı yapılmayınca ben modaratörü sordum; “Sabri bey konuşmak istemiyor mu?” diye. Aldığım cevap “Yiğit Bulut bağlantı yapılmasını istemedi” oldu. Programdaki tartışmada adı geçen birisinin telefonla bağlanması neden kanal yöneticisini rahatsız eder ki. Yalan ortaya çıkacak diye mi endişe edildi. Ben Tayyar’ın iddiasının yalan olduğunu herkesin önünde söyledim. Yargılandığım mahkeme kararı, Başbakan imzalı rapor ortada iken yalana sığınmak gazetecilik değildir. Yalnızca benimle ilgili yalan bilgiye yer verdiği için “Benim için bu kitabın adı Çelik Çekirdek değil Kabak Çekirdeği” dedim. Tayyar bunun üzerine öfkelendi. Bir kısmını görüntülerde izlediniz. Reklam arası verilir verilmez Tayyar, bana “Çık dışarı” dedi. Ayağa kalktım sonra hemen oturdum. “Çık diyorum sana, sana bu lafları yutturacağım” diye üzerime yürüdü. Herkesin gözü önünde eliyle saldırdı. Ben elini tutup ittim. Yerimden hiç kalkmadım ve tüm stüdyo personeli Tayyar’ı sakinleştirmeye çalıştı. Tayyar bir yandan da yayında olduğu gibi “Ya adam olursun ya da ben seni adam ederim” diyordu. “Ne yapacaksın?” dediğimde, “Sen görürsün ne yapacağımı bunun hesabını sana soracağım” dedi. Yani hakaret ve tehdit bir aradıydı. Çıkışta Ece hanım, “Mahkemeye verirseniz tanığınız olurum” dedi. Belma Akçura’da aynısını söyledi. Doç. Dr. Önder Aytaç’a da sordum “Olurum” cevabı verdi. Ece hanım ve asistanından yayın arasındaki o saldırı görüntülerini rica ettim. “Tamam, yarın elinizde” dediler. Tayyar’in öfkesi ve tehdidi değil ama bundan sonraki gelişmeler cidden korkuttu. Önce var denilen görüntüler sonra “yok” oldu. Bir CD geldi içinde yalnızca yayınlanan bölümler yer alıyordu. Neden o görüntüler yok dediğimde “Kayıttan çıkılmış o yüzden görüntüler yok” denildi. Bir yönüyle kabul edilebilir açıklamaydı. Ama sonrası.. Tam bur kabus.. Hukuken hakkımı aramak için girişimde bulunacağım için Ece hanıma tanık olur musunuz? diye sorduğumda “Elbette” dedi. Yarım saat sonra asistanı aradı, “Nedim bey Yiğit Bulut Ece hanımın tanık olmasını istemiyor. ‘Sen modaratörsün tarafsız kalmalısın.” diyor. "Çok ciddi tartışma oldu.” dedi. Gülümsedim, “Tamam” dedim. Telefonu kapattım. Ben modaratörden taraflı olmasını istemedim ki, yalnızca ne gördüyse onu anlatmasını hukuka yardımcı olmasını talep etmiştim. Bir kişi diğerinin tanıklığına nasıl engel olabildiğine şaşırıyorum. Bu süreç modaratör ve asistanı ile benim aramda yaşananlardan ibarettir. Kanalınıza gelen birisinin her türle güvenliği size aitken hakaret ve saldırıya uğramış birisinin hakkını aramasına engel olmak ne anlama geliyor. Aynı kanalda bir da “medyakritik” yapıp beni suçlu çıkarmaya çalışıyorlar. Üslup ve özdeşleşme konusunda son ders verecek kişiler konuşuyor. Bu sözüm onlara. Sizin için “Karanlık eylemleri aydınlatmayı amaçlayanları bezdirmek amacıyla kitap yazdı” dense tepkisiniz ne olurdu? Hayır sizden cevap beklemiyorum. Tehdit ve hakarete uğradığım bir gerçek, Tayyar öfkeyle bunu yaptı eminim kendiside muhakemesini ediyordur. Bir gün gelir onun yaptıkları unutulur ama Habertürk ve Yiğit Bulut’un yaptıkları asla.”
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ C.tesi Ekim 09, 2010 4:49 am | |
| CENGİZ ÇANDAR'IN ABD'DEN MESAJI VAR
06.10.2010 10:51
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
Cengiz Çandar ABD'de son dönemlerde çok hızlı bir şekilde Türkiye karşıtlığı oluşmaya başladığını yazdı. Çandar Radikal gazetesindeki yazısında hükümete şu mesajı veriyor: "(...) Uzun yıllara dayalı Washington tecrübemin bana öğrettiklerinin başında, “Chatham House” kurallı toplantılarda konuşulanların değil, konuşulmayanların daha önemli olduğu geliyor. Washington “perde arkası”nı doğru kanallara girdiğiniz takdirde öğrenmek çok zor değildir. Amerikan başkenti, gösterişsiz gizliliği ile tezat halinde tuhaf bir şeffaflıktadır da aynı zamanda. Galiba biraz da bu yüzden, dünyayı sarsan haberler Washington kaynaklı patlayabilir. Üç ay sonra, “Washington’daki Türkiye”yi nasıl mı buldum? Haziran’a oranla, daha da kötü. Türkiye’ye kızgınlık, Türkiye’den rahatsızlık, Türkiye’ye tepkisellik daha yaygınlaşmış ve daha konsolide olmuş. Benim katıldığım toplantıda, konu o olduğu halde söylenmeyenlerin, ya da söylenenlerden çok farklı şeylerin, Dışişleri’nde, Savunma Bakanlığı’nda ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nde söylendiği ve konuşulduğunu öğrendim. Başkan Obama’ya sunulmak üzere, Türkiye konusunda “strateji kağıtları” hazırlığı yarışı var. Türkiye, Washington’da hiç raslanmadığı kadar en üst düzeyde ve sürekli tartışma konusu. Bu tür toplantıların ya da çalışmaların hemen hiçbiri dışarıya yansımıyor. Ve Türkiye, Washington’da raslanmadığı kadar “rahatsızlık” konusu. Nedeni yine iki sözcükte toplanıyor: İran ve İsrail... Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu isimlerine yönelik, Washington’daki bazı Türklerin ve Türkiye’den de gelen bazılarının katkılarıyla oluşturulmuş bir “hoşnutsuzluk” söz konusu. 12 Eylül referandumu, Washington’daki hesapları da bir hayli karıştırmış. “Maalesef bunlarla devam” gibi bir duyguya yol açmış. Şimdi “nasıl devam” konusunda “perde arkası”nda bir faaliyettir gidiyor. Türk-Amerikan ilişkilerine, dünü-bugünü ve yarınına daha derin bir tahlil gerekiyor. Türkiye’ye dönünce, Washington’daki bu tartışmaya, “Washington’daki Türkiye”ye yine döneceğim...”
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Paz Ekim 10, 2010 4:53 pm | |
| BAŞBAKAN ERGENEKON SAVCISIYLA KAÇ DEFA GÖRÜŞTÜ? 09.10.2010 14:09
Merkez Emniyet Müdürü Hanefi Avcı tutuklanıp, Silivri Cezaevi’ne konduktan sonra kendisini ziyaret eden CHP Milletvekillerine, Fethullah Gülen cemaatinin bazı bakanlar hakkında da bilgi ve belge düzenlediğini öne sürüp,“Mesela bir bakanın Moskova’ya yaptığı gezideki alışverişlerden tutun, örtülü ödenekten yaptığı harcamalara kadar bazı bilgiler toplandı. Oradaki ilişkilerin hepsi arşive alındı. Bunu biliyorum. Bakanları ürküten, korkutan, şantaja varan ortam oluştu” dediği açıklandı. Bunun üzerine AKP döneminde Rusya’ya giden bakanların listesi çıkartılıp, “Acaba kim?”sorusunun cevabı aranmaya başlandı.
Tartışmalara katkıda bulunalım. Zira Avcı o iddiasını, cezaevine konmadan ve CHP milletvekillerinden çok önce, Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hamza Keleş’e 5 saat ifade verdikten sadece 5 gün sonra 3 Eylül’de Odatv’yle paylaşmıştı. Sadece bu değil, hükümet-cemaat ilişkisi konusunda başka detaylar da aktarmıştı.
Galiba öncelikle söz konusu iddiaların bugüne kadar neden yazılmadığını izah etmemiz gerekiyor. Bir kase dondurma yeme süresinden biraz fazla zamana sığdırmak zorunda kaldığımız sohbette konuşulacak çok şey vardı. Mesela o günlerin ana konusu “Emniyet, MİT ve TSK’daki imamlar”dı. Haliyle ağırlık ve önceliğimiz bu oldu. Ayrıca kitapta yazdıkları çerçevesinde bir sohbet olduğundan, Avcı’dan iddiaların altını dolduracak bilgiler alıp, rumuzla belirtilen isimlerin açık kimliğine ulaşmaya çalıştık. Öğrendiklerimizin büyük bölümünü de kaynak belirtmeden haberleştirdik.
“Özel sohbet”te, elbette “özel” sorularımız oldu… Sadece zaman darlığı değil, kaynak belirtmeden yazmak gibi bir sıkıntımız da vardı. Tabir-i caizse iki ara bir dereye sıkışan bazı iddiaları, somut bilgi ve belgelerle desteklemeden, üstelik herhangi bir kaynak gösteremeden yazmak riskliydi. Bunları daha sonra Ankara’ya ilk gelişinde ve daha rahat bir ortamda detaylandırmak üzere Avcı’yla sözleştik. Avcı bir daha 28 Eylül’de Ankara’ya geldi, muhtemelen de o gün veya bir sonraki gün görüşecektik, ancak malum gözaltına alındı ve tutuklandı. Yani bize 3 Eylül’de anlattığı bazı hususları detaylandırma veya kendi ağzından aktarma imkanı kalmadı.
Peki, şimdi niye yazıyoruz? Cemaatin takibindeki bakanlar ve örtülü ödenek konularını Silivri’de kendisini ziyaret eden CHP milletvekilleri aracılığıyla açıkladığına göre, kaynak belirtemeden yazma sıkıntımız, dolayısıyla bu vahim iddiaları ispatlama mecburiyetimiz ortadan kalkmış demektir.
KİMİN ÖRTÜLÜ ÖDENEĞİ VAR?
Avcı’nın o iddialarına ilişkin olarak bizdeki detaylara gelince; Sohbetin bir yerinde, “Başbakan Erdoğan’la, cemaatin arası nasıl?” şeklinde bir soru yönelttik. Hatırlayabildiğimiz kadarıyla Avcı, “Onları da izliyorlar” gibi genel bir cevap verip, Moskova meselesine geçti, “Orada yapılan alışverişlerin belgelerinin cemaatin elinde olduğunu” öne sürdü. “Ne alışverişi?” sorumuz üzerine de, “Örtülü ödenek parasıyla birisine hediye kürk alınmış” dedi!..Hemen ardından, “Cemaatin bazı bakanlardan hiç memnun olmadığını, bunları dikkatle izlediğini”vurguladı.Söz konusu bakanları isimlendirmedi, ama yaptığımız tahminlere de itiraz etmedi!..
Avcı’yla konuştuklarımız kabaca böyleydi. CHP’li milletvekillerine söylediklerinden ise Moskova’da örtülü ödenekten alışveriş yapanın bir bakan olduğu sonucu çıkarılıyor. Bu durumda ya bizim sohbetimizde veya milletvekillerinin aktardıklarında eksik kalan bir şeyler var gibi görünüyor.
Ancak bilebildiğimiz kadarıyla bakanların örtülü ödeneği yok, buna da dikkat çekmek gerekiyor!..
ERDOĞAN ERGENEKON SAVCILARIYLA BULUŞTU MU?
Hanefi Avcı’nın hiç gündeme gelmeyen, Odatv’yle paylaştığı önemli iddialarından birisi de şuydu;
Başbakan Erdoğan hem İstanbul’daki Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, hem de Erzincan’daki Ergenekon Savcısı Osman Şanal’la defalarca gizlice görüşmüştü… Görüşmeler yüz yüze ve Ankara’da gerçekleşmişti!..
ANKARA İSTİHBARATA MÜDAHALE EDEN AKP’Lİ
Bilindiği gibi Avcı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’in tutuklanmasıyla sonuçlanan süreci de anlatıyor. Özdemir’e yönelik operasyonun bizzat Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi eliyle yürütüldüğünü vurgulayan Avcı, bu şubeden Z.G. isimli bir müdürden bahsedip, operasyonu fark eden Özdemir’in onu görevden almaya çalıştığını, ancak engellendiğini öne sürüyor.
Avcı, 3 Eylül’deki sohbetimizde bu konuda iki önemli detay verdi. 1999’da dönemin Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak’ın hazırladığı iddia edilen, baş sıralarda kendi isminin de yer aldığı “Polisteki Fethullahçılar Listesi”ni bizzat Z.G. oluşturmuş. Avcı’ya göre, Z.G. “Cemaatin Truva atı olarak” Osman Ak’ın yanına yerleştirilmiş, o liste üzerinden de Emniyet’teki cemaat karşıtlarına yönelik tasfiyenin ilki gerçekleştirilmişti!..
Z.G. hakkındaki diğer iddiasına gelince; Avcı’ya göre, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir, Z.G.’yi görevden almaya kalkıştığında, eski bakanlardan üst düzey AKP yöneticilerinden birisi bizzat devreye sokulmuş ve Z.G.’nin yerinde kalması (Avcı tutuklandı, Z.G. ise halen görevinin başında) sağlanmıştı.
TARAF’IN HABER KAYNAĞI İMAM MI?
TSK aleyhindeki haberleri en çok ve ilk kez hep Taraf Gazetesi yayınladı. Büyük bölümü Mehmet Baransu imzalıydı.
İşte bu konuda da Avcı’nın Odatv’yle paylaştığı bir iddiası vardı. O’na göre Baransu’ya bu haberleri, “TSK’nın imamı” veriyordu!..
Müyesser Yıldız
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Salı Ekim 12, 2010 1:55 am | |
| Aytaç göreve çağırdı: Gazetecilere operasyon! 11.10.2010 - 11:59 Ergenekon ve benzeri operasyonların baş destekçilerinden polis-yazar Önder Aytaç, Hanefi Avcı’ya ağza alınmayacak hakaretler ettiği yazısında Avcı’ya destek verdiklerini iddia ettiği gazetecileri “Ergenekonvari çalışmalar yapmak”la suçladı.
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın yazdığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün DevletBugün Cemaat” kitabıyla başlayan süreç, cemaatin büyük kavgasının giderek yükseldiği bir çizgi izliyor. Uzun süre cemaatin el üstünde tuttuğu ve yayınlarında bol övgüyle bahsettiği Avcı’ya ilk başlarda gösterilen “Yanlış yaptı” empatisi, şimdilerde yerini açıktan bir savaşa bırakmış görünüyor.
Bu defa Avcı’ya karşı saldırıda koçbaşı görevini ise Taraf gazetesi yazarı, polisakademisinde genç polislerin öğretmeni ve aynı zamanda Kültür Bakanlığıdanışmanı Önder Aytaç üstlenmiş durumda.
“Senin g..tünü biz kaldırdık, ben indireceğim” Önder Aytaç, cemaatin yayın organı Samanyoluhaber.com’da 9 Ekim’de “Hanefi Avcı’nın ‘Medyatör’leri ile ‘Teleşnikof’ları ile kamuoyunun iğfal edilmesi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Uzun yazı boyunca Hanefi Avcı ve Devrimci Karargâh soruşturmasıyla ilgili iddialara çeşitli şekillerde cevap vermeye çalışan ve yeni iddialar ortaya atan Aytaç’ın yazısının asıl önemli kısmı ise, sonlarına doğru geldi.
Aytaç, yazısında aynen şu ifadeleri kullandı: “Ben demedim mi size Hanefi Avcı'nın (ç)enesi ve para(digma)ları söz konusu diye. Adam her haliyle; '...küçük dağları ben yarattım, büyükleri amcaoğlu...' diyor. Ama kabahat sende değil. Bende ve benim gibi olanlarda. Çünkü senin g...tünü biz kaldırdık. Ama kalkan g...ünü indirmek de benim boynumun borcu-dur Hanefi Avcı... Ve sen kimsin ya!.. Böylesi saygısızca bütün adli sistemi karalamaya çalışıyorsun... “Biz senin g...tünü kaldırdık... Ama kalkan g...ünü indirmek benim boynumun borcudur.”
Aytaç’ın bu ifadeleri, dün birçok medya sitesinde haber konusu oldu. Bugün de Akşam gazetesinden Serdar Akinan, Aytaç’ın yazısını konu aldığı köşesinde bu sözleri alıntıladı. Akinan, ayrıca “Bu yazı, bir cenahın bu meseleye nasıl bir ruh haliyle baktığının ipuçlarını veriyor” dedi ve bu ifadelerin, “‘hoşgörü ve diyalog’ kavramlarını şiar edinen bir cemaatin yayın organında” yayınlanmış olmasına da dikkat çekti. Fethullah Gülen’in Pensilvanya’dan son mesajında Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Gülen’in “odasına giren arı için yarım saat ağladığı” gibi duygusal betimlemelerin yanında, “Yazarlar, yayın yöneticileri, televizyonlarda program yaparlar, nazımızın geçtiği arkadaşlar ses tonlarını yükseltmeseler. Sevgi ruhu harekete geçmeli. Denen her şeye bir laf yetiştirme yerine, dövene elsiz, sövene dilsiz olsak... Yunus edasıyla, üzerimize sopa ile gelene kollarımızı açsak. Açsak da, kucaklaşsak...” dediğini aktarmıştı.
Samanyolu bile utandı mı? İlginç bir detay, Önder Aytaç’ın Samanyoluhaber’deki yazısındaki üstteki ifadelerin uzun süre kaldıktan sonra, gelen tepkilerin ardından çıkarılmış olması. Şu an sitedeki yazıda, yukarıdaki ifadeler çıkartılmış bulunuyor.
Ancak birçok sitede söz konusu ifadelerin alıntılanmış olması bir yana (ki tüm bu sitelerin ve yazarların ‘Ergenekonvari bir örgütün üyeleri olup örgütlü birkomplo tezgâhladıklarının iddia edilmesi dahi artık şaşırtıcı olmaz), Google da Samanyolu’ndaki yazının ilgili kısmını indekslemiş ve aramalarda bu ortaya çıkıyor.
Ancak Samanyolu ifadeyi çıkartmakla kalmamış, bağlantıyı da değiştirmiş. Bu nedenle Google’daki bağlantıya tıklayınca, Samanyolu’nun “sisteminde birhata oluşuyor.”
Gazetecilere operasyon çağrısı Aytaç’ın Hanefi Avcı’yla ilgili bu terbiye sınırlarının fersahlarca ötesinde ve yazarın küstahça özgüvenini yansıtan ifadelerine göre daha önemli olan kısım ise, yazının en sonunda geldi.
Aytaç, yazısı boyunca Hanefi Avcı’nın, Devrimci Karargâh örgütünün gönüllü bir işbirlikçisi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Ardından Aytaç, örgüt suçlusu olduğunu savunduğu Avcı’nın kendisini koruyan ve kollayan “medyatör”leri olduğunu öne sürüyor.
Şimdiye dek, özellikle Ergenekon soruşturmasının çeşitli “dalgalarında” aynı medya cenahının önceden hedef gösterdiği kesimlere birer birer operasyon düzenlenmiş olması, Aytaç’ın yazısında işaret ettiği kesimlere bir operasyon mı düzenlenecek sorusunu akla getiriyor. Ancak her halükârda, Aytaç bu çağrıyı, hem de belli isimleri bariz biçimde imâ ederek yapıyor: “Gerçekler ortaya bir bir çıktıkça / koyuldukça, Avcı’nın ‘medyatörler’i nasıl da kullanıldıklarını görerek üzülecekler ve kamuoyunun önüne bile çıkamaz duruma geleceklerdir. Hatta medyatörlerin, DHA ve NTV’yi bile Hanefi Avcı’ya kullandırmalarından kaynaklanan, buralarda Ergenekonvari çalışma yapan bazı gazetecilerin bile sorgulanır duruma gelmeleri söz konusu olacaktır. Kanımca, cemaat üzerinden kopartılan bir kaşık sudaki fırtına ile aslında amaçlanan, Ergenekon sürecini baltalamak ve Ergenekon ile mücadele eden Anadolu insanını; hakim – savcı – kolluk – polis gibi görevlilerinin, canla başla yaptıkları çalışmaları baltalamak ve bu yüz akı çalışmaları sonlandırmak için bu adımların atılması mı acaba söz konusudur?”
Kitabın yazılmasının ardından başlayan süreçte Avcı’dan yana tavır alan çok sayıda gazeteci oldu. Avcı, hapishanedeyken de 4 gazeteciye mektup göndermişti. Bu gazeteciler Nedim Şener, Necdet Açan, Toygun Atilla ve Ruşen Çakır’dı. Aytaç’ın yazısındaki “NTV” vurgusu, bunlardan en azından Ruşen Çakır’ın açıkça hedef gösterildiğini ortaya koyuyor. Çakır, Hanefi Avcı’yı NTV’ye çıkarmıştı.
Önder Aytaç, ağza alınmayacak ifadeler kullandığı yazısında, birçok gazeteyi hedef gösterdi ve tehdit etti. Avcı’nın kitabıyla başlayan ama aslında son yılların büyük siyasi hesaplaşması olan süreçte yakın dönemde gerilim daha da artacağı anlaşılıyor.
(soL - Haber Merkezi) | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Salı Ekim 12, 2010 4:00 am | |
| TUTUKLANMADAN ÖNCE NE YAZMIŞTI
11.10.2010 23:50
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
Red Dergisi yazarı Hakan Soytemiz, geçtiğimiz ay Devrimci Karargah Örgütü Operasyonu’nda tutuklandı. Soytemiz son dönem yazılarında Fethullah Gülen cemaatini eleştiren yazılar kaleme alıyordu.
Red Dergisi son sayısında Hakan Soytemiz’in Mart ayında kaleme aldığı yazısını yeniden yayınladı. Soytemizin yazısını dergi şöyle sundu: “Yazarımız Hakan Soytemiz, artık herkesin malumu olduğu üzere, Hanefi Avcı’nın ‘cemaat’ hakkındaki ifşaatlarını susturmak için alelacele düzenlenen operasyonda gözaltına alındı ve ardından, farklı siyasi parti ve gruplardan 12 kişiyle birlikte cezaevine kondu. Hakan Soytemiz, bugüne dek dergimize yolladığı imzalı ve imzasız yayınlanan yazılarında, ülkedeki yeni dönem gelişmeleri içinde ‘cemaat’in rolüne değiniyor, yükselen tehdide karşı uyarılarda bulunuyordu. Umuyoruz, önümüzdeki dönemde cezaevinden de bize yazılarını ulaştırabilecektir. Bu sayımızda, Hakan Soytemiz’in Mart 2010 tarihli RED’in orta sayfasında yayınlanan uzun yazısından bir bölümü, konunun güncelliğini de dikkate alarak tekrar yayınlıyoruz...”
Hakan Soytemiz’in cemaati eleştiren yazısı ise şöyleydi:
Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) bağlamında ülkemize gerekli olan siyasal yapı, ılımlı bir İslam modeliydi. Namazını kılan ama elinin değdiği her şeyi satmaktan utanmayacak, emperyalizme hizmette kusur etmeyecek kadrolar sağdan-soldan toplanarak bir araya getirildi ve AKP kuruldu. Uyduruk bir şiir okuma bahanesiyle yaratılan mazlum ve mağdur edebiyatı, bu edebiyatı pek seven emekçi halkımızda karşılığını hemen buldu. Yaşanılan ekonomik kriz ise, mevcut siyasi partilere olan güvensizlik ortamında AKP’nin kurtarıcı misyonuna su taşımaya yetti. Deniz ******’ın Beykoz görüşmesinde olur vermesiyle GOP’un eşbakanı Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağı kaldırılarak, AKP ilk seçimlerde tek başına iktidar yapıldı.
ILIMLI İSLAM
Türkiye’nin yeniden yapılandırılmasında temel slogan ‘ılımlı İslam’ modeli olunca (IQ testi yapmaya bile gerek duyulmayan Bush, milletin meclisinde bu tarifi açıkça yapmıştı), eşbaşkan da bulununca, geriye Fethullah örgütünün devreye girmesi kalmıştı. Yıllardır devlet içinde yuvalanmış kadrolar harekete geçti ve yeniden yapılandırmanın sürecini başlattılar. 28 Şubat sürecine müteakip ABD’ye yerleştirilen Fethullah Gülen’in AKP’ye destek vermesi ise yeniden yapılanma planının bir parçasıydı.
Buraya kadar söylediklerimiz, aslında olanı anlama açısından bir altyapı sunmak içindir. Bugün olan ise, devletin siyasal yapısının yeniden yapılandırılmasında karşıdevrimci Fethullah Gülen hareketinin iktidarlaşmasıdır. Yeni ve anlamamız gereken bir durumdur…
ABD’NİN YENİ SİLAHI
İslami cephede duran mevcut yapılanmalar içinde yeni sürece en uygun hareket Fethullah Gülen hareketidir. Çünkü hem radikal İslam’a karşıdır, hem de ABD politikalarının İslam coğrafyalarına demokrasi getireceğini vaaz edecek kadar ABD yanlısıdır. Ayrıca üzerinde yükseldiği sermaye yapılanması açısından da iktidarlaşma sürecinde ihtiyaç duyulan desteği alabilecek tek yapıdır. 12 Eylül’ün en sıkı destekçilerinden biridir. Ve orduyla radikal İslam türü bir gerginliği yoktur. Bakın, 12 Eylül’den bir ay sonra Sızıntı dergisinde darbeyi nasıl selamlamış Fethullah Gülen:
“Karakol, sükûnetin, huzurun ve emniyetin remzidir (arkasına sığınılan şey. H.S). Ondaki düzen, huzur ve orada gözlerin uyanık oluşu, umumî emniyet ve muvâzenenin (denge) en büyük teminâtıdır. Ondaki kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felâkettir…
Ve işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tulûu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekâsına alâmet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.” (Sızıntı, Ekim 1980)
‘Hocaefendi’nin ne demek istediğini anlayabilmek için, söylediklerini Türkçeye çevirmek gerek tabii. Malum ‘Hocaefendi’ tedrisatından geçmeyenlerin anlaması zor bir dil bu. Şöyle diyor:
“Devlet, rahatlığın, huzurun ve güvenliğin arkasına sığınılan yerdir. Ondaki düzen, huzur ve orada gözlerin uyanık oluşu, genel güvenlik ve denge en büyük garantidir. Ondaki kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir…
Ve işte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin doğuşu saydığımız bu son dirilişi, son devletin varlık ve geleceğine işaret sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, değişimlerin son aşamasına varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.”
KARŞIDEVRİM YAPILANMASI
Bu anlamda, Fethullahçı siyasal yapılanma, 12 Eylül askeri darbesiyle geliştirilen, Anadolu’nun gerici tefeci-tüccar sermayesinin desteklediği, CIA marifetiyle büyütülen, emperyalizmin işbirlikçisi ve halk düşmanı bir yapılanmadır. Bu örgütlenme, hiç kuşkusuz, emekçilerin devrimci mücadelesiyle dağıtılması gereken bir karşıdevrim yapılanmasıdır.
Fethullah Gülen, ilkokulu dışarıdan bitirmiş, birkaç yıl Arapça eğitimi almış, sıradan bir cami müezziniyken, nasıl olduğu bizce malum süreçlerden geçirilerek, önce vaizliğe, sonra ‘hocaefendi’liğe ve oradan cemaat liderliğine yükseltilmiştir. Ülkemizdeki gazetecilerin, akademisyenlerin, işadamlarının, şarkıcı-türkücü-artist takımının, devlet yöneticilerinin neredeyse tamamı tarafından iltifatlara boğulmuştur. Siyonist Yahudi Lobilerinden Papa Hazretlerine, Masonik mahfillerden dış güdümlü siyasilere, gizli merkezlerden kirli örgütlere kadar görüşmediği kişi ve kurum kalmamıştır…Fethullah Gülen’in ve hareketinin, ülkemizde karşı-devrimin yeniden yapılandırılmasında oynadığı rolü es geçmek, olsa olsa politik kabızların işi olabilir.
Gülen örgütünün elinde biriktirdiği güç, bütün ülkenin gündemini belirleyebiliyor. Bir yandan, medya destekli işletilen yargı süreçleri ve eğer Fethullahçı değilseniz, saçmalığını anlamakta zorlanmayacağınız iddianamelerle, yalnızca devletin eski ulusalcı-Kemalist kanadına yönelik değil, devrimcilere karşı da yürütülen temizlik harekâtları, diğer yandan, işçi sınıfının mücadelesini baltalayacak politikaların hayata geçişinin kolaylaştırılması…
Teknolojinin geldiği ve Orwell’in 1984’ünü gerçek kılan boyutu dikkate alınarak, Darwin’in yanlışlığını ispatlamak istercesine sürekli ‘risale’ler okumaktan sadece bir sinir düğümüne dönüşmüş Fethullahçı beyinlerin, CIA bağlantısı açık olan yöntemlerle yarattıkları senaryolar ve bunların ülkedeki yeni hegamonya yapılanması iyi degerlendirilmelidir.
Karşımıza ‘cemaat’ yapılanması olarak çıkan emperyalist işbirlikçisi İslamcı tefeci-tüccar sermayenin ve bir bütün olarak ‘cemaat’ örgütlenmesi tarihsel olarak imha edilmeksizin, Türkiye’nin yoksul halkının geleceği hep daha karanlık olacaktır. Başka deyişle, tarikatlar koalisyonu etrafındaki siyasallık, bunların devlet örgütlenmesi içindeki etkinliği tasfiye edilmeden, bu geri ve gerici sosyalliği besleyen uluslararası ve yerel finans kapitalizmi yok edilmeden, ülkemizin toplumsal gelişiminin önü tıkalı kalacaktır. Bu ise, elbette bir devrim ve işçi iktidarı meselesidir...
İşçi sınıfının iktidar mücadelesinin bugün en somut politik görevi ise, tefeci-tüccar sermayeye yaslanan, gerici ve işbirlikçi Fethullahçı karşıdevrim yapılanmasına karşı, toplumsal ölçekli devrimci bir mücadeleyi yükseltmektir…
Odatv.com
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ Çarş. Ekim 20, 2010 5:30 pm | |
| HAFTA SONU ZİYARET PROGRAMIMDA ‘İŞKENCECİM’ VARDI!.. Dostlarım yazılarımın uzunluğundan yakınıyor. En azından yarıya kadar okundukları bu yakınmadan belli oluyor. Daha da kısa yaz diyenler, aynı zamanda iltifat ediyorlar; sanırım aralarında şair olduğuma inanlar var. Oysa şairlik doğuştan gelen bir yetenek! Ne var ki, yine de onların isteğini yerine getirebilirim. Dilerlerse yazıların en kısasını yazarım. Bir tek harf yeter mi bilmem! Onlar devam etmesinler!.. Bundan sonrası ‘orta boy bir yazı olabilir’ diyenler için yazıldı. Uzun uzadıya ‘polemikler’ ise, ektedir.(*) Sıkılanlar hemen bu paragrafın sonundan, sayfayı terk etsinler... “Lenin’le ilk buluşmanızı anlat, Türkiye’de toplantı yaptınız mı, nerede ve o toplantıya kimler katılmıştı? Elinizde ‘nükleer’ ve ‘kimyasal’ silahlar olduğunu biliyoruz; onları sakladığınız yeri anlat, arkadaşların zaten öttüler!.. Bu senin için son şans!.. “Sertifikalı vatan haini” olup olmadığın bu testin sonunda ortaya çıkacak!.. “Filistin askısı”, “kafes” veya bu “manyetolu telefon”dan sağlam çıkabileceğini mi sanıyorsun? Pencere açık, yerinde olsam 7. kattan aşağıya atlayıp intihar ederdim. Hadi sırtımı dönüyorum; birkaç dakika zamanın var, atla da kurtar, bu sana son kıyağım!.. Bakımsız buzağı gibisin oğlum, senin bünyen burada yapılan işkenceyi kaldırmaz, geberip gideceksin buralarda. Annen 24 yaşına kadar büyütmüş seni ona yazık olur… Biz zaten her şeyi biliyoruz! Hadi ‘ötmeye’ başla bakalım!...” Ben derin bir sessizlik içindeyim... Barbaros sakallı olan memur: “Bu it ser verip sır vermeyen ağabeylerine özeniyor galiba. Kendini Kaypakkaya mı sanıyor ne? Şöyle hayalarını sıkmaya başladık mı ötmeye başlar amirim” diyerek, yan hücredeki çocuğu alıp götürdü… Onun da işi ağır!? Duvarlar buz gibiydi, bir insan bu kadar yetkili nasıl olabilirdi? Çenelerim korkudan kilitlendi!… İstesem de konuşamayacağım artık, buradan yaşama veda edebilirim, çok korkuyorum... Yaşama dair görebildiğim tek canlı, beyaza boyalı pencerenin para kadar aralığından tepesi görünen kavak ağacının dalına oturmuş bir saksağandı!… Bir ‘hamsi kuşu’ olsaydım şimdi, arada bir açılan pencereden uçup giderim dağlarıma!.. Bize bu kâbusu yaşatanların başındaki adam “Hanefi” Avcı’ydı… O bir dönemin simgeleşmiş ismidir sadece; bundan sonra ona da her türlü atış serbest; nasılsa devleti de aldı karşısına!.. “Hanefi” ayak ayaküstüne atarak, hayatımın dönüm noktasında oturuyordu. Beni de, iki büklüm karşısındaki tahta sandalyeye oturttular. Dizlerim titriyordu. Ellerimi dizlerimin üstünden çekemiyordum bir türlü. Ellerim fazla geliyordu bana, onları koyabileceğim bir yer yoktu. Rahlenin önünde, diz çökmüş vaziyette hocasına ezberini vermeyi bekleyen medrese öğrencisi gibiydim… Tüylerimin yolunmaya başlanmasına acaba ne kadar kalmıştı?.. “Sen onlardan değilsin biliyorum. Karadeniz Bölgesi’nden vatan haini çıkmaz!.. Milliyetçi ve muhafazakâr bir aileden geldiğini öğrendik. Ailende ünlü hocalar da varmış! Seni bu işlerin içine sokanlar, tehdit etmişler belli, kimdi onlar merak ediyorum, bana önce onları anlat!… Ne de çok tanıdığın varmış; hepsi de kefil oluyor senin “gerçek bir komünist” olmadığına; ciddi bir eylemde bulunmadığına da emin gibi konuşuyorlar… Ama bizimkilerin dosyana koyduğu raporda ‘örgüt üyesi’ olduğunu yazdılar… Raporu düzenleyenlerin arasında ortaokuldan sınıf arkadaşların da var. Belki de seni kıskandıklarındandır, sen okumuşsun onlar okuyamadılar… TÖB-DER’in Ankara Şubesi’nin kapatıldığı gün ‘nöbetçi devrimci’ de senmişsin ha!?.. Tutanakta senin imzan var! Ayrıca silah taşımaya da merakın olduğuna dair bilgi notu koymuşlar; bütün Karadenizli delikanlıları gibi!.. Ara sıra ateş de ediyormuşsun sağ sola, Allah’tan kimseye isabet etmemiş kurşunların. Bak bunun gibi daha neler yazılı dosyanda… Şansın var şansın; taşıdığın silahlar, örgütün envanterine kayıtlı çıkmamış!.. Onları 12 Eylül sabahı çöpe attın değil mi?.. Komutaaaan hocaya çay getirin!.. Nereden istiyorsa oradan başlasın anlatmaya. Benim çok işim var!.. Yoksa akşama nöbeti devralacak olan arkadaşlara kalırsın… Çoğu Pol-Bir’lidir haberin olsun. Biliyorsun onlar komünistlere karşı önyargılıdır, kötü davranabilirler sana. En iyisi, görev bendeyken bitirelim bu işi, en fazla 15 gün kalırsın Mamak’ta. Raci baba benim çok iyi ahbabımdır, sana iyi davranılmasını söyleyeceğin ona!… Haydi başla bakalım!..” Ben, ‘ser verip sır vermeyen bir yiğit’ değildim ki! Önce bunu bilmenizi isterim. Sanki dişlerim kaynadı birbirine, ağzımı açamıyorum ki! Ayrıca, onların merak ettiği soruların cevabını zaten bilmiyordum!.. En basit sorulara bile cevap vermeyişim bu yüzdendi. “Hanefi” ağabey, çok fena kızdı bana. Bağırmaya başlayınca, dişlerinin arasından yüzüme tükürükleri sıçrıyordu… Elimin tersiyle dudağıma gelen tükürüğü silmeye kalkışınca, arkamda dikilen adamından tekmeyi yedim: Komutanın karşısında kıpırdama!... Bana kötü davranan memura da o bağırdı, çıkarttı onu odadan. Beni sahiplenmişti “Hanefi” ağabeyim. Adam gerçekten iyi niyetli, ne yapabilir ki başka, bana ancak o kadar sahip çıkabilirdi!?.. Burası devletin bir birimi, herkese eşit davranılacaktı, emir böyleydi!.. Avcı, dürüst bir adam aslında! O bundan sonra bir ‘simge’ olarak geçecek kayıtlara. Türban gibi yani, ‘siyasi’ olmayacak tabii ki!.. Kitabında yazdığı gibi mesleğe başladığında ‘sol’ hakkında, gerçekten hiçbir şey bilmiyordu, bunu itiraf etti kitabında. Daha sonra, okuyarak sol hakkında bir şeyler öğrendiğinden, kuşkum var. O günlerde toplayıp yaktıkları kitaplardan, bir iki tanesini yangından kurtarabilseydi, ve gizlice okusaydı, bugün daha iyi bir kitap yazabilirdi!.. Önceleri onunla ilgili verilen haberleri, bana geçmişi hatırlattıkları için dinlemiyordum. İçeriksiz, kaldırım düzeyindeki dizileri izlemeye razıydım!.. Eşime ve çocuklarıma anlatmadığım o kötü anıları, anımsattığı için kanal değiştirdiğimi anlatamıyordum. Daha sonra Avcı, bütün kanalların baş konusu oldu… Artık onun avı değildim!.. Daha fazla da kaçamadım açıkçası. Zorunlu olarak, ben de locadan biletimi aldım ve bu yeni “dizi”nin izleyicileri arasına katıldım… Avcı, NTV’de yaptığı canlı mülakatta:”Ben de pek çok kişiye işkence yaptım. Ama, o zaman devletin tek sorgulama yöntemi buydu” demişti… Gençliğimden bu yana, biriktirdiğim bütün öfkemi “ceberut devlete” yöneltmeyi becerebilmişti… İşkence sonucu elde edilen kanıtlarla, pek çok kişinin mahkûm edildiğini, kanıt olmadığı halde pek çok kişinin ise “yargısız infaz” yapıldığını açık açık anlatıyordu… “Özel hayatın gizliliği” ve “haberleşme özgürlüğü”nden söz ediyordu eski işkenceci. Bu dönem ‘masumiyet karinesi’nin çiğnendiğinden, ‘Cemaat’ adlı bir örgütün emniyeti içinden ele geçirdiğinden yakınıyordu. Bizim Hanefi, son 6-7 yılda göreve başlatılan hakim ve savcılar görevden alınmadıkça adaletin sağlanamayacağını da söyledi… Bir de cemaatin gücünden bahsetti ki, açıkçası, o sözleri umutsuzluk mesajı taşıyordu… Onda özel bir kastı yoksa, o kadar da olabilir diye aklımdan geçirdim!.. Bugün ‘yargısız infazı’ arkadaşları Avcı’ya karşı yapıyor. “Oh oldu! Yaptıklarını buluyorsun, cezanı böyle çek!” diyerek, oturduğum yerden bu diziyi izlemeye devam edebilirdim. O zaman ‘susmak’ suretiyle bu haksızlığa ‘iştirak’ edenlerden ne farkım kalırdı? Onun gözünde ‘inandığı doğruları sonuna kadar savunan adam’ değil miydim ben? Yıllardır yaşadığımız bu kahredici acıların nedeni, ‘vurdum duymaz’ insanlar olmadı mı?.. Haksızlığa ve hukuk dışı uygulamalara maruz kalanlar da ses çıkartmazsa, başka kimler ses çıkaracaktı? Nihayet, daha fazla tutamadım kendimi. Elime aldım kalemi ve Komiser Yardımcısı Hanefi‘yi “savunmaya” başlıyorum… Mecburum, benim de işim bu… Savunduğum Hanefiler değil, hukuk aslında… Birinci isteğim: İşkencecime maddi ve manevi işkence yapılmasın… Bu isteğimde son derece ciddiyim. Tutuklu kalacağı yer, çağdaş ülkelerin kabul ettiği standartlara uygun olsun. Bütün tutuklular için kabul edilen asgari şartlar ne ise, onun için de sağlansın… İkinci istediğim :”Masumiyet İlkesi’nden yararlandırılsın. Suçlu olduğu mahkeme kararı ile hüküm altına alınana kadar, kamuoyuna suçluymuş gibi tanıtılmasın. “Özel hayatın gizliliği” kuralı, Hanefi için de ihlal edilmesin… Bir isteğim daha var: Hanefi Avcı’nın yazdığı kitapta ileri sürdüğü suçlamalar araştırılsın!.. Çünkü Hanefi ‘gizli’ değil, açık bir tanık. Üstelik, kendi isteği ile kanıt durumuna gelmiş... Kanıtları toplamak, saklamak ve değiştirilerek yok edilmelerini önlemek devletin görevidir… Bu nedenle Hanefi Avcı’nın ‘yaşama hakkı’ son derece önemlidir… En azından ‘karşı devrim’in tamamlandığı ilan edilene kadar, bu isteklerimi yerine getirilsin!.. Hanefi Avcı’nın temel savunmasını, dosyasını görmeden hazırladım!.. Onu bu yazının içinde anlatamam. Eğer öyle bir şey yaparsam, döneriz birinci paragraftaki yakınmaya… O bakımdan herkes için bir gün gerekli olacak o ‘savunmayı’ ayrı bir dosya yaparak bu zarfın içinde (“pdf” ve “word” formatında) adresinize postaladım!.. Parantez içinde yazdığımın cümlenin ne olduğunu anlamayanlar, torunlarına sorarak öğrenebilirler, bizim zamanımızda yoktu böyle kelimeler!.. Hanefi olsaydı o bilebilirdi; telefonları IMEI numarası üzerinde dinlemek onun hinliği değil miydi? Hukukçu olmasına rağmen, kafasının basmadığı konuların başında, evrensel değerler, temel hak ve özgürlükler ile ceza hukuku prensipleri gelir!.. Yoksa ne diye polis olsun!.. Meslek derslerin çoğundan kopya çekerek geçtiğine eminim!.. Yüksek tansiyon ve kalp hastaları, 8-25 yaş grubunda bulunanlar, 60 yaşın üstündeki emekliler ile işsizler ve hamile olan hanımların hangi bölümleri okumayacağı ilgili yerlere not edilmiştir. Aksi halde sorumluluk kabul etmem!.. Ayrıca yazı içinde geçen ‘okumayın’ şeklindeki emir kipleri, sadece ilişikteki dosya içindir!.. Yazının içinde Avcı’nın Cemaatten olan eski arkadaşlarının beyin MR’ını da çektim. Bedavadır diye o bölümde fazla eğleşmeyin. Ne olur ne olmaz. O bölümler bazı kafaların ‘el yapımı’ olduğunu ortaya çıkartıyormuş… Zamanında uyarmadı demeyin!.. Hoşunuza gidecek bir haberim daha var: Başbakan, emeklilerin maaşlarına yapılan zammı açıklarken, bizim divanın üzerinde uyuyakalan komşunun oğlu ağlayarak uyanmıştı. Başbakan, ekrandan çekilene kadar da susmadı kerata. O nedenle ondan yaptığım alıntıların tamamını yazının içinden cımbızla çekip çıkarttım!.. Onlar da yok artık… Bu kadar ‘aşırı’ temkinli ve tedbirli olmayı ise, Fetullah Hocam’dan öğrendim!.. Av. Cemil Can DİPNOTLAR: (*)http://www.cemilcan.av.tr/s.250.htm | |
| | | | HANEFİ AVCI CEMAATİ DEŞİFRE ETTİ | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|