[img]
http://www.timeturk.com/images/news/180620101903294722110_2.jpg[/img][size=24]
[color:88bc=red]
İsrail propagandasının ardındaki gerçek[/color]
[/size]
[color:88bc=yellow]
Uluslararası sulardaki gemilere saldıran, kendilerini savunmaya çalışan yolcuları öldüren ve onların gemilerini korsanların limanına yanaşmaya zorlayan silahlı adamlara çok öfkeliyim.
[/color]
[size=18]
Hint Okyanusu’ndaki Batılı gemileri yağmalayan Somali korsanlarından bahsediyorum. Açık denizlerdeki silahsız gemilerimize bunları yapmaya nasıl cüret edebiliyor bu teröristler? Bu gibi terörist saldırıları önlemek için bölgeye savaş gemilerimizi göndermekte son derece haklıyız.
Vay canına! İsrailliler hiç olmazsa fidye istemediler. Tek istekleri, gazetecilerin bu “propaganda savaşını”nda İsrail’in safında yer alması. Henüz haftanın başındaydık ki, İsrail komandoları Gazze’ye yardım götüren gemiye saldırdı ve yolculardan dokuzunu öldürdü. Haftanın sonuna geldiğimizde ise protestocular bir anda diğer bir insan evladına demir çubuklarla vuran ve yürekleri Yahudi nefretiyle dolup taşan “silahlı barış eylemcileri” oluverdiler.
Bu iddiaların “demir çubuklarla vuran” kısmı oldukça ilgimi çekti. Zira demir çubukla kendisine vurulan bir insanın karşısındaki kişiye tüfekle mukabelede bulunması, halihazırdaki tuhaf gerçeklik anlayışına uymuyor.
Türklerden pek çoğu, bir akrabası İsrailliler tarafından öldürülse, akrabasının şehit olduğunu söyler. Benzer şekilde gemide hayatını kaybeden gencin ailesinin de, çocuklarının şehit olmayı arzuladığını belirtmesi, gemideki eylemcilerin esasında mücahit olduklarını iddia edenlerce, bu iddialarına delil olarak kullanıldı. Bu hafta bir Sri Lankalı bana mesaj attı.
Mesajı aynen şu şekildeydi: “Yeğenim, kuzenim ve eşi yardım gemisindeler. Maalesef 20 yaşındaki yeğenim Ahmet bacağından vurulmuş. Şimdi askeri gözetim altında tedavi ediliyor. Sizi son durumdan haberdar edeceğim.” Geçekten de dediğini yaptı. Sadece birkaç saat içerisinde bu Sri Lankalının evine üşüşen basın mensupları Ahmet’in gerçekten bir mücahit, hatta bir intihar eylemcisi olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorlardı. Görüyorsunuz ki propaganda işe yarıyor! Görüntülerde protestoculara yer veren en ufak bir kare bile yok zira İsrailliler görüntü kayıtlarının çok büyük bir kısmını çaldılar.
Madem gemiler bu kadar “zalim” insanlar taşıyordu, bu adamların “Gazze’deki teröristlere” yardım götürme planının, Türkiye’den başlayan uzun yolculuk sırasında ya da en azından yolculuk esnasında uğradığı diğer limanlarda ortaya çıkarılıp bertaraf edilmesi gerekirdi. Ama hiç kimse çıkıp da neden bunun yapılmadığını bize açıklamıyor.
Üstelik Montreal’deki Mcgill Üniversitesi’nden Profesör Gil Troy, Kanada’nın azgın National Post gazetesinde Perşembe günü yayımlanan yazısında tüm bu “silahlı barış eylemcileri” zırvalarına yer verebiliyor.
Türk gemisine yapılan saldırı konusunda çok fazla şaşırdığımı söyleyemem. Çünkü ben, en az ortalama bir Arap ordusu kadar “elit” bu disiplinsiz ordu bozuntusunun [İsrail ordusu] Lübnan’da sivillere ateş açtığına şahit olmuştum. Lübnanlı milis dostlarının hemen yanı başında katliamın son gününde yani 18 Eylül sabahında Filistinlilerin maruz kaldıkları Sabra ve Şatilla katliamını sadece seyretmekle yetindiklerini görmüştüm. 1996’daki İsrail’in Kana katliamında da oradaydım.
Hatta katliama katılanlardan birisi, İsrail basınına verdiği demeçlerde, yarısından fazlası çocuk olmak üzere katliamın 106 kurbanı için “Arabushim” ifadesini (“Arap” sözcüğü yerine kullanılan aşağılama amaçlı sözcük) kullanmıştı. Katliama ilişkin Nobel ödüllü Şimon Peres liderliğindeki İsrail hükümetince yapılan açıklamada, ölen sivillerin arasında teröristlerin bulunduğu belirtilmişti.
Bu tamamen asılsız ve yalan bir iddia idi, ama kimin umurunda ki! Sonrasında 2006’da ikinci Kana katliamı oldu ve 2008-2009’da çoğunluğu çocuk olmak üzere 1.300 Filistinlinin katledildiği Gazze katliamı oldu ve sonra…
Ardından, İsrail ve Hamas’ın Gazze’de savaş suçları işlediği tespitinde bulunan Goldstone raporu yayımlandı. Ne var ki rapor Yahudi düşmanlığına yol açmakla itham edildi.
Güney Afrikalı önde gelen bir yargıç olan zavallı Goldstone, Harvard’ın öfkeden kuduran hocası Al Dershowitz tarafından “şeytan adam” olarak tanımlandı. Üstelik cesur Obama hükümeti de raporu “tartışmalı” bulduğunu açıkladı. Bu arada “tartışmalı” sözcüğünün aslında “hadi lan ordan!” anlamına geldiğini hatırlatmakta fayda var.
Kronolojimizi takip etmeye devam edelim: Ardından, Mossad Dubai’de bir Hamas yetkilisini öldürdü. İsrail, İngiltere ve diğer ülkelerden en az 19 sahte pasaport kullanarak yaptı bu işi. Peki, o dönemin Dışişleri Bakanı David Miliband’ın içler acısı tepkisine ne demeli? Yaptığı açıklamada, Dubai’deki cinayeti değil de İngiliz pasaportlarının kullanılmasını “tartışmalı bir vukuat” olarak tanımladı ve ardından… Evet şimdi de dokuz gemi yolcusunun İsrail’in kahramanlarınca öldürüldüğü olay meydana geldi.
Tüm bu yaşananların en ilginç yanı şu ki, pek çok İsrailli gazeteci gemideki cinayetleri ve İsrail ordusunu esasında Batılı gazetecilerin göstermesi gereken cesaretle ele alıp yazıyor; buna karşın, BBC’nin Gazze’ye yardım gemilerine ilişkin korkak tavrında da görüldüğü üzere aralarında benim de bulunduğum Batılı gazetecilerin İsrail ağzıyla yazıyor olmasıdır.
İsrail’deki yazılar için Amos Harel’in Haaretz’te yayımlanan ve İsrail ordu birliklerinin oluşumunu yerden yere vurduğu haberi örnek olarak ele alabiliriz. Önceden subayların pek çoğu solcu kibbutzim geleneğinden, Tel Aviv veya Sharon’un sahil kesiminden geliyordu. 1990’da subayların yalnızca yüzde 2’si dindar ortodoks Yahudi’yken günümüzde bu oran yüzde 30’u bulmuş durumda. Golani Tugayı’ndaki 7 yarbaydan 6’sı dindar. Bazı piyade tugayları dahilindeki yerel birliklerdeki komutanların yüzde 50’den fazlası “ulusal” dindar.
Dindar olmakta hiçbir beis yok. Ancak, Harel bu noktaya pek dikkat çekmese de, ortodoks Yahudilerin çoğunluğu Batı Şeria’nın sömürgeleştirilmesini desteklediklerinden muhtemel bir Filistin Devleti'ne karşı çıkıyor.
Üstelik Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimciler, Filistinlilerden en çok nefret eden, bir Filistin Devleti’nin kurulma ihtimalini, tıpkı bazı Hamas yetkililerinin İsrail’i yok etmek istemesi gibi ortadan kaldırmak isteyen İsrailliler.
Ne gariptir ki, “terörist” Hamas’ı Beyrut’taki Yaser Arafat’ı dengelemek amacıyla Gazze’de bir cami inşa etmeye ilk teşvik edenler “eski” İsrail ordusunun yüksek rütbeli subaylarıydı. Üstelik Hamas ile İsrailli subaylar arasındaki görüşmelerden birine ben de şahit oldum. Ama dünya uyanana dek hep o bildik eski hikâye anlatılmaya devam edecek: Fransız düşünür bahtsız Bernard-Henri Lévy, İsrail’in gemi katliamından sadece birkaç saat önce, “İsrail ordusu kadar demokratik bir ordu görmedim.” demişti.
Evet, İsrail ordusu insanlıkta, kahramanlıkta açık ara dünya lideri. Tabii Somali korsanlarını saymazsak.
[/size]
(The Independet, 5 June 2010, Robert Fisk: The truth behind the Israeli propaganda)
ekopolitik
Yorum Ekle