[size=18][b]
Sudan seçimleri anayasal kriz çıkarır mı?[/b]
18 Nisan 2010
Sudan'da iktidar partisi geçen hafta düzenlenen seçimleri beklendiği gibi kazanırsa, ülkenin güneyiyle 2005'te yapılan barış anlaşmasına uymak istemeyebilir.Sudan'da iktidar partisi geçen hafta düzenlenen seçimleri beklendiği gibi kazanırsa, ülkenin güneyiyle 2005'te yapılan barış anlaşmasına uymak istemeyebilir. Dolayısıyla bu anlaşmaya göre düzenlenen anayasanın akıbeti de meçhul
Sudan’da geçen hafta yapılan seçimlerin sonuçlarını şu üç temel unsur belirleyecek: Maddi güç, medya gücü ve organisazyon kabiliyeti. Devlet Başkanı Ömer el Beşir liderliğindeki Ulusal Kongre Partisi bu üç unsura, özellikle de organizasyon gücüne sahip. Dolayısıyla, başka partiler ister seçimi boykot etmiş olsun, ister katılsın, iktidar partisinin seçimde üstünlük sağlayacağı kesin.
Ancak 1986-2010 arasında önemli değişiklikler yaşandı. Bu değişikliklerin en önemlisi, 1980’lerin ortasında ve sonrasında doğan 18-25 yaş arası yeni bir neslin gelmesidir. Bu nesle 1970’lerin ikinci yarısında doğanlar da eklenirse, seçim sonuçlarını onların belirleyeceği söylenebilir.
Diğer partilerin, özelikle de Ümmet Partisi, Demokratik Birlik Partisi ve Komünist Parti’nin sorunu şu: Liderleri son dönemlerde tabanlarıyla ve özellikle de yeni nesillerle örgütsel bağı kaybetti. İktidar partisi örgütsel gücününü korumakla kalmadı. Parti, özelikle de 1989’daki askeri darbeden bu yana tek başına iktidarda olduğu süre boyunca örgütsel gücünü yenilemeye ve kapsamını genişletmeye çalıştı.
Bu nedenle son seçimi Ulusal Kongre’nin bütün platformlarda ezici zaferiyle sonuçlanırsa kimse şaşırmamalı. Peki gerek iktidar düzeyinde, gerekse de muhalefet düzeyinde seçimlerden sonra nasıl bir dönem yaşanacak? Öncelikle Sadık El Mehdi liderliğindeki Ulusal Ümmet Partisi’yle, Muhammed Osman Mirgani liderliğindeki Demokratik Birlik Partisi arasındaki görüş ayrılığı göze çarpıyor. Zira Ümmet Partisi cumhurbaşkanlığı yarışı da dahil bütün platformlarda seçimleri boykot ederken, Mirgani’nin partisi belediye meclisi seçimlerinden cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar bütün düzeylerdeki yarışa katılarak farklı bir tutum sergiledi.
Bu tutumun tek bir makul açıklaması var; o da, Mirgani’yle Ulusal Kongre yönetimi arasında bir anlaşma imzalanmış olması. Yani İslamcılar seçimi kazanırsa, Demokratik Birlik Partisi’ne bazı bakanlıklar verilecek. Bu bağlamda ana muhalefet, iktidar partisi seçimleri kazanırsa yeni rejimle pazarlıklara girip girmemek konusunda kendi içinde bölünmüş olarak kalacak.
Güneydeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ninse başka bir hikayesi var. Parti iki kanada bölündü. Birinin başını Savla Kiir, diğerininki genel sekreter Pagan Amum çekiyor. İlki, hareketi cumhurbaşkanlığı yarışı hariç seçime katılmaya çağırırken, ikincisi topyekûn boykot istedi. Savla Kiir’in daha güçlü olan kanadı ayrılma çağrısı yapıyor. Dolayısıyla bu kanadın, güneyde referandumun düzenleneceği Ocak 2011’e dek tek endişesi, ayrılma hazırlığı ve ayrılmayı gündeme taşımakla ilgili olacak. Burada şu anayasal soru beliriyor: Acaba Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’yle hükümet arasında 2005’te imzalanan Naivaşa barış anlaşması geçerliliğini sürdürecek mi, yoksa seçim sonuçları barış anlaşması da dahil işleri farklı bir yöne mi sürükleyecek? Sözgelimi, anlaşma Sudan’ın merkezi yönetim tarafından en üst düzeyde idare edilmesini öngörüyor. ‘Üst düzey’ ifadesi cumhurbaşkanından, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ni temsil eden birinci yardımcıdan ve kuzeydeki ikinci yardımcıdan oluşan üçlü ‘başkanlık kurumu’nda somutlaşıyor. Peki Ulusal Kongre seçimi ezici çoğunlukla kazanırsa bu düzenlemeye uyar mı?
Tek cümleyle ifade edecek olursak; Naivaşa anlaşmasının akıbeti ne olacak? Dahası, bu anlaşmanın hükümlerine göre belirlenen ve halihazırda yürürlükte olan ulusal anayasanın akıbeti ne olacak? Bekleyip göreceğiz.
*Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Beyan, 15 Nisan 2010
Tercüme: Radikal
[/size]