Hatt Sanatımızın Önemi, Batı ve Doğuyla Mukayese
Hüsnü hatt sanatımız çok önemlidir; çünkü yalnız bize, İslam’a, İslam Medeniyetine aittir. Diğer sanatların karşılığı, benzeri veya aynısı başka medeniyetlerde mevcuttur, lakin hüsnü hatt böyle değildir, onun yeri bambaşkadır. Kelamın yanında manayı, anlamın yanı sıra güzelliği, yararla birlikte ahlakı, estetikle beraber faydayı, yani medeniyetimizin bütüncülük özelliğini tam onda buluruz. Hz. Ali efendimiz, “Hatt, üstadın öğretişinde gizlidir, devamı ise çok ve sürekli yazmakta, kıvamı da İslam dini üzere kalmakladır” buyurmuştur. Kopmaz bir zincir halinde üstad-şakird irtibatının en güzel numunelerini tabii ki hatt sanatımızda buluruz. Yüzyıllar içinde gelişirken çeşitleri, güzellikleri ve açılımları artmış, yeniden ve yeniden İslam’ın malı olmuş ve dinimizi en iyi bir şekilde tebliğ etmiştir. Kur’anımızı, hadislerimizi, âlimlerimiz ve şairlerimizin en güzel eserlerini birer şaheser olarak hattımızla yazmışızdır. Camilerimizin en güzel, içte ve dışta en göze görünür yerlerini sülüs yazının, muhakkak hattının en mükemmel örnekleriyle süslemişizdir. Evet, hem süslemiş, hem de ayet ve hadisleri ilan etmişizdir. Öte dünya yolculuğunun ilk durağı olan kabirlerimiz ve mezar taşlarımız, şiirin ve hat estetiğinin doruklarıyla süslü olarak daha bu dünyada cennet gibi değil midir? Kapılarımızın, mekteplerimizin, medreselerimizin ve meydanlarımızın en güzel yerlerine, ya bir talik şaheseri veya bir sülüs istifinin en muhteşemi, ya da kufi hattının bir başyapıtı mutlaka bulunmamış mıdır?
Emperyal bir sanattır, devlet ve medeniyet sanatıdır, milletimizin yazısının sanatlı halidir, hüsnü hatt sanatımız. Her zaman saraylarımızda ve hükümdarlarımızın himayesinde olmuştur; hattat padişahlarımızın sayısı oldukça fazladır ve eserleri olağanüstünün doruklarındadır. (Lakin Osmanlı’da âlim veya şair veya hattat ya da bestekâr veyahut hepsinde behremend olmayan bir hükümdarımız acaba var mıdır? Evet, bize ait her iyilik, güzellik ve doğruluk çok değerlidir, yüceltmeye elbette layıktır.)
Hatt sanatımız çok önemli ve değerlidir; çünkü bir medeniyet atılımının tam eşiğinde bulunduğumuz şu dönemde, bu mübarek sanat bize güç, ölçü ve neşve olabilecektir. Hüsnü hatt sanatımızın özündeki kuvvet, dışavurumundaki aşk, meşk, sabır sebat, üstad-şakird irtibatının kopmaz bağı, estetik ve anlam ve faydanın altın oranda bileşimi, tebliğ ve telkinin icrasında güzellik ve inceliğin en muhteşem bir şekilde ifadesiyle ortaya çıkan olağanüstü bütüncülük bize, İslam aydınları ve sanatkârlarına çok şeyler öğretebilecektir.
Batı ve Doğuyla Mukayese
Denilebilecektir ki diğer medeniyetlerde güzel yazı (kaligrafi) bulunmaktadır. Evet, doğrudur fakat Batı (Yunan, Latin, German vb.) yazılı daha çok resmi ve akademik alanlarda kullanılmıştır. Bunun karşılığı ise bizde en mükemmel haliyle mevcuttur; mesela devletin siyasi işlerinde (ferman ve beratlarda) Divani yazısı, maliyette siyakat, ilmiye (medrese vb.) sınıfında talik hattı kullanılırdı (tabii ki estetik boyutuyla beraber.) Batı yazıları aslında estetik değildirler, çünkü fazla köşeli, dik ve kesin çizgilerin hâkim olduğu yazılardır. Bizim hattımız ise sadece köşeli ve keskin, yalnız yuvarlak değildir. Köşelinin ve yuvarlağın altın oranda birleştiği bir yazı biçimidir. İslam yazısının bu özelliği, onu istife ve dolayısıyla levha yazımına ve büyük mimari mekânlara açmıştır. Batı yazılarının köşeli ve keskin olması, dolayısıyla istif yapmaya uygun olmaması, estetiğin yuvarlakla köşeli olanın uyumu kaidesine ters düşmesinden ötürü İslam yazısıyla boy ölçüşemeyeceği aşikârdır.
Doğu (Çin, Hint, Japon) yazıları güzel yazı ve kaligrafi bakımından İslam yazısına daha çok yakındır. Lakin harf ve şekillerin çokluğu (binleri ve hatta on binleri bulması) yaygın ve anlaşılır olmasını önlemiştir. Bir de sağdan sola veya tersi değil de, doğu yazılarının yukarıdan aşağıya yazılması istif yapmayı büyük ölçüde önlemiştir; Diğer bir neden de doğu dillerinde ki kelime ve şekillerin, birbirinin içine girdiğinde anlaşılmaz bir hal almasıdır.
Hat sanatımız çok önemli ve değerlidir; Çünkü onda İslam milliyetinin hepsinin ortak çaba ve katkıları vardır. 1400 senelik tarihimiz boyunca Arabın, Farsın, Türkün, Kürdün, Çerkesin, Boşnak’ın ve diğerlerinin emek ve yardımlarıyla yenilenmiş, tazelenmiş; incelik ve derinlik kazanmış, istif mükemmeliyetine ulaşmış; değişik saha ve yerlerde kullanılabilmiş, türleri ve çeşitleri artmıştır. Başlangıçta nebati yazısı ve daha sonra kufi hattı var iken sülüs, nesih, reyhanî, muhakkak, talik, divani gibi muhteşem açılımlar kazanmış en sonda da (19. yy. da) el yazısı ile stenoyu birleştiren rik’a yazısı bulunmuştur. Neredeyse her yüzyılımızda bir yenileme olmuş, yeni neviler bu sanatımıza katılmış ve eklenmiştir. Araplar daha çok sülüs ve nesihi, İranlılar taliki, Osmanlılarsa divaniyi kullanmışlardır. Lakin ecdadımız Osmanlılar hepsini, bütün hatt çeşitlerini en mükemmel ve estetik biçimlerde yazarak şaheserlerini ve başyapıtlarını bütün İslam âlemine saçıvermişlerdir ki “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” övgüsüne mazhar olmuşlardır.
Hüsnü hatt sanatımız, bugün ise belki de daha önemli ve değerlidir; çünkü elimizde İslam yazısını yaşatan ve devam ettiren bir o kalmıştır. 1928 sonrası büyük bir kriz geçirmesine rağmen ölmeyen ve kısa bir zaman sonra dirilen ve yeniden hayat bulan hüsnü hatt, yavaş yavaş kendine yeni ve sadık talebeler bulmuş, onların emek ve çabalarıyla yaşatılmış ve serdengeçti sanatkârlarımız sayesinde İslam yazısının yere düşmeyen bayrağı konumuna erişmiştir. Günümüzde bir dereceye kadar yaygınlaşan ve revaç bulan hatt sanatının müdavimleri, bu sanata yazımının yadigârı olarak sahip çıkmakta ve bayrağı fetihe kadar düşürmeden devam ettirme idealiyle çalışmalarına devam etmektedirler.
Evet, hüsnü hatt çok değerli ve önemlidir; çünkü öyle bir öze sahiptir ki bizzat kendisi sırf mana, ifade, yarar ve güzellik olmakla beraber birçok sanat ve estetiği etrafında toplamış ve onların da gelişme ve yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. Tezhip, ebru, kalemkârlık, katı’, ciltçilik sanatı, minyatür gibi sanatlarımız da dünyanın en yüksek sanatları arasında, hüsnü hatt sayesinde yer almış ve Müslümanların yüz akı olmuşlardır.
Bu sebeplerle, hatt sanatımız, Müslümanların, aydınların ve zenginlerin ilgisine layıktır. Bizim, hepimizin ve medeniyetimizin öz malı olan bu sanata özellikle İslam aydınlarımızın dikkatini çekmek isterim.
*HM Hepsev’in bu yazısı, Yeni Şafak Gazetesi’nde (12 Temmuz 1995) ve Yüce Devlet Dergisi’nde (16 Ekim 1995, 3. sayı, s.12) yayınlanmıştır.