BU ÇAMURU AB ATIYOR
09.10.2010 00:07
Karakter boyutu :
--------------------------------------------------------------------------------
6 Ekim'de Macaristan'ın Ajka kentindeki aliminyum fabrikasının zehirli atık göletinin duvarlarının yıkılmasıyla oluşan zehirli çamur, başta Orta Avrupa ülkeleri olmak üzere Karadeniz'e kıyısı olan ülkeleri alarma geçirdi.
Türkiye'de de kaygıyla izlenen bu çevre felaketinin üzerinden ancak 24 saat geçtikten sonra bir açıklama yapan Çevre ve Orman Bakanlığı, kimyasal çamurun Türkiye için tehdit oluşturmadığını açıkladı. Bakanlık, bununla da kalmadı, kimyasal atık göleti yıkılan tesisin, Tuna nehrine 130, Bulgaristan- Romanya sınırına da 400 kilometre mesafede olduğu belirterek, "ilk bilgilere göre atıkların Tuna nehrine ulaşması beklenmemektedir" açıklamasında bulundu.
Ancak Çevre ve Orman Bakanlığının açıklamasının basına dağıtıldığı saatlerde kızıl çamurun Tuna nehrine ulaştığına dair bilgiler de uluslararası ajanslardan haber merkezlerine düşmeye başlamıştı.
Çevre ve Orman Bakanlığı "Türkiye için tehlike yok" diyor. Ancak bu görüşün tersini savunanlar, kızıl çamur felaketinin Çernobil'den sonra ikinci büyük çevre felaketi olduğunu öne sürenler de var.
Önce bakanlığın 7 Ekim tarihli "ibretlik" açıklamasının ayrıntılarını aktaralım:
"Tuna Nehrinin Korunması Uluslararası Komisyonu (ICPDR) Kaza Uyarı Sistemi (Accident Warning System) ile sınır aşan tedbir olması maksadıyla Bulgaristan ve Romanya’ya gerekli uyarılar yapılmıştır. Kirliliğe müdahale çalışmaları kapsamında döküntünün Marcal Nehri’nde tutularak Tuna’ya karışmasının önlenmesi çalışmaları ilgili ülkelerce devam etmektedir.
Macaristan’daki söz konusu tesisin toplam kapasitesi yaklaşık 30 milyon ton olup, akışa geçen atık çamurun miktarının 600.000 m3 olduğu ve 40 km2’lik alanı etkileyebileceği tahmin edilmektedir. Kazada adı geçen “Kırmızı Çamur” boksitten alüminyum üretiminde kullanılan Bayer Prosesi neticesinde açığa çıkan atıktır.
Merkezi Viyana’da bulunan Tuna Nehrinin Korunması Uluslararası Komisyonu’ndan alınan bilgilere göre; şu an itibariyle kaza büyük uluslararası/sınır ötesi tesirlere yol açma riski taşımamaktadır. Ancak sınır ötesi etkileri olma ihtimaline karşı Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’a Kaza Erken Uyarı Sistemi aracılığıyla gerekli ikazlar yapılmıştır.
Ülkemiz için herhangi bir tehlike söz konusu değildir. Ancak bütün ihtimallere karşı Karadeniz’de Kirlilik İzleme Projesi çerçevesinde İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü ile birlikte önümüzdeki hafta içinde mukayese maksadıyla Karadeniz’de ölçümler yapılacaktır.
Konuyla alakalı olarak Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi İcra Direktörlüğü ve Tuna Nehrinin Korunması Uluslararası Komisyonu ile sürekli iletişim ve bilgi alışverişinde bulunulmaktadır.
Netice itibariyle söz konusu kaza sonrası ülkemiz karasuları ve kıyıları için herhangi bir tehlikenin söz konusu olmayacağı öngörülmektedir."
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın "rahatlık dolu" bu açıklaması Türk kamuoyunu ne kadar rahatlattı bilmiyoruz ancak İstanbul Yeşil Sol Hareketi'nden Ender Eren, bakanlığın tersine Tuna nehri ve Karadeniz'in büyük tehdit altında olduğunu dile getiriyor. Eren, çarpıcı bir başka noktaya dikkat çekiyor ve aslında kızıl çamur faciasının ortaya çıkmasının ardından Türkiye'de bir çok kişinin dillendirdiği soruyu yineliyor: "Bergama ve Eşme'deki siyanürlü atık havuzları ne olacak?"
Yıllardır Türkiye'deki çevre sorunlarına karşı mücadele yürüten Ender Eren, Türkiye'yi, özellikle de Karadeniz'i tehdit ettiğini iddia ettiği kızıl çamur faciasını değerlendirdi. Felaketin siyasi sorumlusunun Avrupa Birliği olduğunun altını çizen Eren, "Avrupa Birliği Sorumluluktan kaçamaz" diyor.
Ender Eren'in kızıl çamur faciasına ilişkin değerlendirmesi de şöyle:
'İKİNCİ ÇERNOBİL TEHDİDİ'
"Macaristan’ın Ajka şehrindeki Alüminyum fabrikasının zehirli atık havuzundan saçılan kimyasal atıklardan oluşan çamur etraftaki köyleri sararken, insanın ölümüne, aynı zamanda ekosistemin de mahvolmasına neden olmuştur. Hızla etrafa yayılan zehirli atıklar yeraltı suları kadar Avrupa’nın ikinci büyük nehri olan Tuna nehrini de büyük bir tehlikeye maruz bırakıyor. Milyonlarca insanın ve canlıların su kaynağı olan Tuna nehri, 6 ülkeyi geçtikten sonra Karadeniz’e dökülmektedir. Balık popülasyonu açısından can çekişen Karadeniz, Çernobil’den sonra ikinci büyük bir tehdit altındadır.
'OLAYIN SİYASİ SORUMLUSU AB'
Her ne kadar uluslararası Tuna nehri denetleme grubu yaptığı açıklamalarla, tehlikenin boyutlarını, saklasa da, gerçek ortadadır ve bu İtalya Seveso’daki faciadan sonraki ikinci en büyük skandaldır. Avrupa Birliği, bu olayın siyasi sorumlusudur. AB kendi bünyesine alel acele yeni ülkeler katarken, güya çevre müktesebatını da mercek altına alıyordu. Olaya gerçekten nasıl 'yüzeysel' yaklaştıkları ortada. AB süreçlerinde dile getirdiğimiz çevre müktesebat anlayışı ülkemiz için hayırlı olamayacağı ortadadır.
'GLOBALİZM EKOLOJİK FELAKETLER GETİRİYOR'
Türkiye için hep talep ettiğimiz ekolojik bir Avrupa tezinin ne kadar doğru olduğu bir defa daha teyid edilmiş oldu. Avrupa ekolojik olarak bir dönüşüm yaşamazsa bütün Dünya için bir tehdit olacağı açıktır. Dünya devi olmak isteyen ülkelerin verdikleri ekolojik zararlar da çok büyük olmaktadır. Yakın geçmiş de ABD’nin Meksika körfezinde sebep olduğu felaketin ölçülerini ifade etmek için ne siyasi nede standart cümleler yeter. Çin’in ve Hindistan’ında iklim değişikliği karnelerininde çok zayıf olduğu unutulmamalıdır. Bütün bu dev ülkeler pozitif olarak yorumladıkları Globalizmin arkasına iş vaadiyle sığınmaktadırlar. Globalizm artık ekolojik felaketler getirmektedir.
'BERGAMA VE EŞME'YE BU YÜZDEN DİKKAT ÇEKTİK!'
Macaristan’ın Ajka şehrine en yakın Marcal nehrinde şu anda yaşam bütün canlılar için durmuştur. Televizyonlarda can çekişen binlerce balık görüntüleri artık katlanılmaz ölçülere gelmiştir. Ekosistemin varlığından bahsetmek artık mümkün değildir. Senelerden beri bizlerde en önemli neden olarak, gerek Bergama’daki gereksede Eşme, ve diğer yerlerdeki atık havuzlarına bu yüzden dikkat çektik. Halen bu tezlerin ne kadar önemli olduğu da bir gerçektir. AB kendi içinde bu konuları tazminat ödemekle belki unutulmasını sağlamaya çalışacaktır. Karadeniz’e verilen zarar ise hangi ölçülerle ödenebilecektir. Ekosisteme verilen zarar ekonomik olarak ölçülemez. Holdinglerin verdikleri zararlar, geri ödeme söz konusu olunca, ortadan kaybolmalarıyla sonuçlanmaktadır-ABD’nin Union Carbide firmasının Hindistanda yaptığı gibi."
Yusuf Yavuz
Odatv.com