AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 HALK ve HAK DÜŞMANI AKP

Aşağa gitmek 
5 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: OMUZ OMUZA   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPtsi Nis. 05, 2010 8:47 pm

Konunun ilk mesajı :

[img]https://2img.net/r/ihimizer/img691/9577/tekeleylem.jpg[/img]


GEÇTİĞİMİZ HAFTA SONU, ANKARA'DA YENİDEN TOPLANDIKLARI İÇİN AKP'NİN ÜZERLERİNE POLİSİ SALDIRTTIĞI

TEKEL İŞÇİLERİNİN EYLEMİNDEN BİR ENSTANTANE!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptySalı Mart 15, 2011 2:19 pm

BİR CUMHURİYET REKORU DAHA KIRILDI




İngilizce konuşmak için kursa gitmek şart değil? Tıklayın!


Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer, tarımsal desteğin azaltılmasıyla 2010 yılında cumhuriyet tarihinin ithalat rekoru kırıldığını söyledi. Tuncer, Kuzey Afrika'dan başlayarak yayılan isyanların gıda fiyatlarındaki artışı tetiklediğini belirterek, bunun daha büyük endişe ve korkuların kaynağı olacak uyarısında bulundu.
14.03.2011 00:03
Karakter boyutu :
Tarım desteğinde kısıtlamaya gidilen Haiti, Bangladeş, Fas, Mısır, Tunus, Senegal, Zimbabve gibi yoksul ülkelerde ekmek isyanlarının ortaya çıktığını söyleyen ZMO Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer, 2009 krizinin etkisiyle gıda fitaylarının gerilemesine gerilemesine karşın, 2010 yılında yeniden yükselmeye başladığını belirterek buğday fiyatındaki artışın da son 6 ayda yüzde 100'ü geçtiğini kaydetti.

İSYANLAR ENDİŞE KAYNAĞI

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) hububat, yağlı tohum, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarının aylık değişimlerinin değerlendirildiği endeksin, Şubat ayında 236 puana yükseldiğini ve küresel gıda fiyatlarındaki artışın etkisiyle rekor seviyeye çıktığını söyleyen Tuncer, FAO'nun aylık gıda fiyatları endeksinin 1990'da açıklanmaya başlamasından bu yana en fazla, gıda krizinin yaşandığı 2008 yılı Haziran ayında artış göstererek ve 224 puana çıktığını anımsatara, "Tunus ve Mısır'da iktidarları deviren; daha sonra da Cezayir'den Yemen'e kadar Kuzey Afrika'da geniş bir coğrafyaya yayılan isyan ve protestoları tetikleyen küresel gıda fiyatlarındaki hızlı artışlar, giderek daha büyük endişe ve korkuların kaynağı olmaktadır" açıklamasında bulundu.

TARIM SEKTÖRÜ KÜRESEL ŞİRKETLERİN HAKİMİYETİNE GİRDİ

Diğer azgelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de serbestleştirme, özelleştirme ve kuralsızlaştırma modeline dayalı neoliberal tarım politikalarının sürdürüldüğünü vurgulayan Tuncer, bu politikalar sonucu mülksüzleşen kırsal köylü nüfusun kitleler halinde kentlerin varoşlarına göç ederken; sektörde girdi temininden üretime, işlemeye, pazarlamaya kadar uzanan tüm süreçte tekelci ulus-ötesi şirketler hakimiyetlerini artırdığını belirtti.

BÜTÇEDEN TARIMA YÜZDE 2, FAİZE YÜZDE 23 PAY

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre Türkiye nüfusunun 73.7 milyon olduğunu kaydeden Tuncer, " 2010 yılında; toplam nüfus 1.2 milyon, kentsel nüfus 1.4 milyon kişi artarken; kırsal nüfus 25 bin kişi azalmıştır. Yani tarımda üretici nüfus artık kırlarda tutunamamaktadır. Siyasi iktidar tarımda üretimi teşvik etmek yerine açığı et, yağ, hububat, vb. ithalatı ile giderme kolaycılığına kaçmakta; yıllık büyümesi yüzde yarımın bile altına düşmüş olan tarımı, merkezi bütçeden faizin onda biri kadar bile desteklememektedir. Merkezi bütçeden tarıma destek olarak aktarılan kaynaklar faiz harcamaları ile kıyaslandığında, devede kulak kalmaktadır. Tarımın bütçeden aldığı pay yüzde 2'lerde iken faizinki yüzde 22-23 dolayındadır" açıklamasında bulundu.

MİLYONLARCA ÇİFTÇİ HAYAL KIRIKLIĞI İÇİNDE

İktidarın, 2011 için bütçeyi 312 milyar TL'ye çıkarırken, tarımsal destekleri 6 milyar TL'de tuttuğunu vurgulayan Tuncer, bu tutarın tarımda üretimi teşvik etmeyeceğinin açık olduğunu belirterek, "en son 24 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan prim desteklerine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı milyonlarca çiftçide hayal kırıklığı yaratmıştır. Buna göre destek konusu 17 üründen 12'sinde (yağlık ayçiçeği, dane mısır, buğday, arpa, çavdar, yulaf, tritikale, çeltik, kuru fasulye, nohut, mercimek ve kütlü pamuk) 2010'da olduğu gibi bu yıl da prim destekleri artırılmamıştır. Prim destekleri yalnızca çay ve zeytinyağı ile üretimi yaygın olmayan soya, aspir ve kanolada artırılmıştır. Hububat, bakliyat ve 1 milyon ton üretim açığı olan pamuk destekleme primleri son üç yıldır artırılmamaktadır. Bu arada 2010 yılı itibariyle üretimin buğday, arpa, mısır, nohut, şeker pancarı gibi temel ürünlerde 2009 yılına göre daha düşük olduğunu hatırlatmamız gerekmektedir" diye konuştu.

TARIM ÜRÜNLERİNDE CUMHURİYET TARİHİNİN İTHALAT REKORU KIRILDI

"Üretimi artmayan bir ülkenin ithalatının artmasından daha doğal ne olabilir?" sorusunu yönelten Tuncer, "nitekim ülkemizde 2010 yılı itibariyle tarım ürünleri ithalatında Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmıştır. Uluslararası standart sanayi sınıflamasına göre 2010 yılında ithalat 6.5 milyar dolara ulaşmıştır. İktidarın hep ihracat rekoru kırmakla övündüğü Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına göre de ithalat 12.9, ihracat ise 12.7 milyar dolardır. Yani 200 milyon dolarlık açık vardır" dedi.

TÜRKİYE KURBANLIK İTHAL EDER HALE GELDİ

Türkiye'nin artık tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçı konumunda olduğunu da belirten Tuncer,yıllarca uygulanan neoliberal hayvancılık politikalarının sonucunu verdiğini; Türkiye'nin 2010 yılında canlı hayvan ve et ithalatının yanı sıra kurbanlıklarını da ithal eder hale düşürüldüğünü ifade etti. 2010 yılında canlı hayvan ve et ithalatının Türkiye'ye maliyeti 600 milyon doları bulduğunun altını çizen Tuncer, "Türkiye kendi besicisinden esirgediği destekleri ithalat parası olarak yabancı ülkelere akıtmıştır. Hububat için ödenen bedel 1 milyar doları, bitkisel yağ ve yağlı tohumlar için ödenen bedel ise 2.5 milyar doları aşmıştır. Tütün için bile 400 milyon dolara yakın ithalat parası ödenmiştir. Türkiye tarım ve gıdada ulus-ötesi tekellerin pazarı olmaktan ve ithalat sarmalından kurtulmak için; neoliberal politikalar dayatan tasfiye programları yerine kendi insanının ihtiyaçlarına ve ülkenin özgül ekolojik koşullarına uygun bilim, emek ve üretim odaklı tarım politikalarına geçmek zorundadır" diye konuştu.

Odatv.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptySalı Mart 15, 2011 2:39 pm

Gazeteciler yürüyor...

Doktorlar ha keza...

İşçinin, emeklinin, esnafın durumu berbat...

Zirai durum berbat. Temel besin maddelerini ithal eder hale geldik; et, buğday vs...

Zengin daha da zengişleşmekte, esilenler ise herp aynı...

Borç ve cari açık frenlenemiyor. AKP, ümidini peşkeşe bağlamış, özelleştirme adı altında satmadık şey bırakmayacaklar. Geleceğmizi, çocuklarımızın geleceğini ipotek vermekten başka nee ki yaptıkları? İpotek verecek bir şeyin kalmazsa ne yaparsın? Tefecilerin elinde?

"Yaradılanı severiz yarandan ötürü!" diyor ya, işte yer ve gök halkı, bütün yaratılmışlar birleşmiş, lânet olkumaktalar. Yaradanı yalanına şahit kılan mürted münafığın dehşetli akıbeti gör bak nasıl olacak?

Yaratılanı, "Yaratan"dan ötürü sevmek, yaratılan üzerine "Yaratan"ın rızasına uygun muameleyle olur.

Onlar ise bu muamele akla gelmesin diye uğraşıyor. İslam'ı, bu sistemin bir çeşnisi olarak yaşanabilecek bir ucubeye çevirmeye çalışıyor, buna gayret ediyorlar. Buna, yaratılan razı olsa, Yaratan razı olmadıktan sonra ne ki? Oy-moy... Yüzde 47 olmasın da yüzde doksan yedi olsun isterse, bakalım kurtulacaklar mı?

Akşam olacak, gün doğacak...

Nice hainler, mürtedler, münafıklar gibi onlar da görecekler kendilerine Allah'ın biçtiği akıbeti. Yaratan, yok etmeye muktedir olandır da!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 16, 2011 12:27 am

öylü Üretimin Karşılığını Alamıyor!
15.03.2011 Salı 18:36Gündem Bu Habere 2 Yorum YapıldıBu Haber 982 Defa Okunmuştur 12P 14P 16P 18P



Gezegen Mehmet - Türkiye İçin 10 Dakika - haber365



Kral FM'de Çiftçi ve Köylü Konuşuyor!

MEHMET (SİİRT) Biz buğday üretiyoruz. Dünya iflasın eşiğine gelmiş, halen millet sağı solu karıştırıyor. Türkiye'de sadakatli insan yok. Tamam çiftçinin durumu iyi değil, ama hükümet iyidir. Kim gelse bundan fazla bir şey yapamaz. Birileri halen vaadlerde bulunuyor. Bizimle dalga geçiyorlar.

EYÜP ERSİN (MERSİN) Hem hayvancılık yapıyorum hem narenciye ile uğraşıyorum. Diyorlar ki darbeciler yargılansın. 12 Eylül demokrasi getirdi, bence buna karşı çıkanlar yargılansın. Narenciye para ediyor, üretimimiz iyi. Bunun değişmesi ve değerlendirilmesi lazım. Hayvancılık ölüyor. Meralar bitti, oralara ağaç ekildi. Hayvanların otlayacağı yer yok. Yem çok pahalı. Yem meselesi halledilirse et ucuzlar.

SİNAN (SİVAS) Buğday üreticisiyim. Tarım ve hayvancılık değil, önceliğimiz terör. İbrahim Tatlıses, yokluktan gelmiş. Arkasından gelen milyonlarca insana örnek olmuş bir halk kahramanıdır. Bu ülkeye malolmuştur ve doğallığıyla gönüllere taht kurmuştur. Sevenlerinin kalbinde taşıdığı sevilen bir insandır. Ben şu kadarını söyleyeyim, ülkemiz dört dörtlük refah içindedir. Tamam mazot pahalıdır ama refah da vardır. Biz ürettiklerimizin karşılığını alamıyoruz ama bunu hükümete maletmek çok anlamsızdır. Erdoğan hepimizi refah içinde yaşatmak istemez mi? İster tabii ki. Ama olabilecekler bu kadar.

SABRİ (SAMSUN) Köylüyüm. Arazi ekiyorum hayvancılık yapıyorum. Ürettiğimiz şeylerin değeri biz satarken çok düşük. Üretim için alırken pahalıya alıyoruz, ama ucuza satıyoruz. Biz 10 liraya satıyoruz, kasap tezgahına 25 liraya düşüyor. Bunun önüne geçilmeli. Bu işte aracılar kazanıyor, biz seyrediyoruz.

TAYLAN (ADANA) Pamuk, mısır, karpuz ve soya üretiyoruz. Pahalılığın mantığı, 2002 yılında Ak Parti mazotu 1 liraya vereceğini söylemişti, 8 yıl içinde bu hayata geçmedi. Burada bir ayrım yapılmalı ve üreticiye, nakliyeciye mazot indirimli verilmeli. Biz malımızı pahalıya satıyor gibi görünüyoruz ama bu böyle değil. Biz, yıllardır burada tahribata uğradık ve durumumuz çok kötü bir noktaya geldi. Ceyhan ve Seyhan'ın arası, Türkiye'nin en verimli arazisi, ama agelin görün ki buraların %40'ı rehinli. Durum budur.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 16, 2011 10:43 am

Anadolu'nun isyanı dağları sardı


Yusuf Yavuz

Anadolu'yu Vermeyeceğiz Hareketi’nin gönüllüleri, Nisan'da başlayacağı açıklanan Büyük Anadolu Yürüyüşü öncesinde Ağrı Dağı, Erciyes ve Toros'larda Anadolu'nun isyanını yansıtan pankartlar açarak yürüyüşe destek verdiler.



TÜRKİYE KÜRESEL ENERJİ ŞİRKETLERİNİN AÇIK PAZARI

Binlerce hidroelektrik santrali (HES), on binlerce taş ocağı ve kıyılardan yaylalara Anadolu'nun dört bir yanında sürdürülen doğa kıyımları son yıllarda her kesimden yurttaşın tepkisini çekiyor. Uzmanların deyimiyle yasal düzenlemelerin çok başlılığı yüzünden Türkiye küresel enerji şirketlerinin açık pazarı haline getirildi. Öyle ki, dereler, ormanlar, yaylalar, kıyılar, koylar yasal düzenlemelerle özel sektörün kullanımına açılırken, enerjiden turizme, madencilikten tarıma bir çok alanda Anadolu'nun binlerce yıllık birikimi bir çırpıda yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı.



DAĞA TAŞA 'ANADOLU'YU VERMEYECEĞİZ' PANKARTLARI ASTILAR

Başta sivil toplum örgütleri olmak üzere, akademisyenlerde sanatçılara toplumun birçok kesiminden bu yağmaya tepkiler de gecikmedi. En önemlisi de yağmanın bizzat yaşandığı bölgelerdeki yerel halkın direnişi. Anadolu'yu Vermeyeceğiz hareketinin sancılı doğumuna da tanıklık eden bu süreç, artık Türkiye'de hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Yaşam alanlarını savunmaktan başka seçenekleri kalmadığını anlayan yerel halk ve yaşam savunucuları ülkenin dört bir yanında örgütleniyor. Anadolu'nun kimliğini yok edecek olan bu uygulamalara karşı Nisan ayında "Büyük Anadolu Yürüyüşü" adıyla ülkenin her bölgesinden Ankara'ya doğru yürüyüşe geçecek olan hareketin gönüllüleri, büyük yürüyüşe sayılı günler kala dağa taşa "Anadolu'yu Vermeyeceğiz" yazarak kararlılıklarını göstermeye başladı.



Ağrı Dağı'nın zirvesinde, Torosların yalçın kayalıklarına, Erciyes'in karlı tepelerinden Anadolu'nun kalbinin attığı mağaralarda; Anadolu coğrafyasına bağlılıklarını gösteren pankartlar açan sporcular, Anadolu'yu Vermeyeceğiz hareketinin kararlılığını dağların zirvesine taşıdılar. Pankartlardan bazılarının yazılarının kumaş üzerine elle işlenmesi dikkat çekti.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 16, 2011 10:48 am

Sabahattin ÖNKİBAR
sonkibar@gmail.com

EMEKLİLERİN DURUMU
Türkiye’nin aynası emekliler parkı!
Birkaç gün önceydi.
Hava soğuk mu soğuk!
Bir ziyaret vesilesi ile yolum Kırıkkale’ye düştü.
Şehrin merkezinde Emekliler Parkı.
Baktım bütün banklar dolu.
Özel bir şey mi var diye bakındım, öyle bir şey göremedim.
Üşenmedim, parka girip oturanlara bu soğuktaki kalabalığın hikmeti sordum.
Bir dede iç geçirerek aynen şu cevabı verdi:
- “Beyim burada oturmak bedava..Kahveye gitsek önümüze çay koyuyorlar. Biz emekliyiz. Nerde bizde çaya verecek para!”
Dehşet içinde kaldım, baktım yanında oturanlar da kafa sallayarak söylenene onay veriyor...Başka banklara gittim, aynı soruyu sordum..Cevaplar mı... Emin olun aynı..İsteyen park orada, gidip kendi gözüyle görebilir!
İşte memleketimden geçim ve insan manzaraları!


NE DAVASI?..
Darbe davası mı, porno davası mı?
Ergenekon darbe davası değil miydi?
Öyle ise taciz ve benzeri pornografik hikayelerin ne işi var bu davada?
Nazlı ile Güneri hakkındaki 20 küsur yıl önceye dayanan mesnetsiz ve çirkin iddiaların bu soruşturmaya ne tür bir katkısı olacak?
Aynı şekilde İklim Bayraktar’ın hikayelerinin darbe ile ne alakası olabilir?
Deniz ******’ı taciz hikayesi ile mağdur ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu da tanık olarak ifadeye çağırmakla amaçlanan gerçekten darbe olayının açığa çıkarılması mıdır?
Yoksa hadise bazılarının iddia ettiği gibi CHP önderlerinin imaj ve itibarlarına taarruz mudur?
Kılıçdaroğlu ve ******’ın Ergenekon davası kapsamında taciz iddiası ile ifade verme olayını lütfen sorgular mısınız?
Bu kadarına ne demeli; bunu siz sevgili okurlarıma bırakıyorum!


KORKUNUN SEBEBİ?
Başbakan aile sigortasından çok korkuyor!
Neymiş efendim aile sigortası hayali imiş!
Peki öyle ise nedir bu telaşın söyler misin Tayyip Bey!
Her konuşmanı hayali olan bir şeye ayırmak kendini yalanlamak değil mi?
Belli ki Kılıçdaroğlu aslında Prof. Dr. Haydar Baş’tan aldığı bu aile sigortası teklifi ile Başbakan’ı sendeletti.
Öyle ya bu şekilde AKP’nin kömür ve bulgur karşılığı oy satın alma olayı büyük ölçüde sekteye uğrayacak.
Devam Kemal Bey, bizim millet avanta ister, imkanlar ölçüsünde vereceksin avantayı!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 16, 2011 7:55 pm

Aile Kurumu Derin Yara Aldı!
Allahsız İslamcılık, toplumun temeli olan aileyi sarsmaya devam ediyor. İstatistikler, ailedeki çöküşün her geçen gün nasıl felakete gittiğini açıkça ortaya koyuyor. Yılda 114 bin çiftin boşanması, Türkiye'de manevi sarsılmanın boyutlarını gösteriyor.


16 Mart 2011, 14:18


'Aile' Adım adım çöküyor
Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale geldi. Vahşi kapitalizme uyumlu Allahsız islamcılığın sahte mutlulukları herkesi esir aldı.

Ülkemizin, gözden kaçan toplumsal sorunlarından birisi, belki de en önemlisi boşanma vakalarındaki artıştır. Ama boşanma deyince, sosyetedeki elit bir tabakanın, kamera önündeki 'arkadaş kalacağız' diyerek ticari bir sözleşme gibi fesh ettiği, formalite evliliklerin sona erdirilmesi akla gelmesin.

Hayır duası eden aile büyüklerinin, birbirine gönülden bağlı eşlerin ve ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin yaşadığı, sımsıcak yuvaları sessiz ve derinden etkileyen felaketten bahsediyorum. İyi günde, kötü günde diye verilen sözler, sadakatlar unutulmuş gitmiş.

Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale gelmiş. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir almış.

Önce, geniş aileydik. Dedeler, nineler, anneler, babalar, çocuklar.

Büyüklerin bereketi unutuldu
Birden büyüklerin bereketini unuttuk. Onları ya huzur evlerine ya da kendi hallerine terk ettik. Modern zamanların ışıltısına kapılıp, çekirdek ailesine özendik.

Anne, baba ve çocuklar. Güzel bir ev, lüks bir araba ve markaya esir bir hayat. Maddi dünyanın safahatı da mutluluk getirmedi.

Bu sefer, çekirdek aile de bölündü. Çocuklar, kendi özgürlüklerini istedi. Arkadaşlarıyla ayrı tuttukları bekâr evlerine çıktı. En sevilen diziler bile, bunu empoze ediyor.

Ve bölünmenin son noktası. Çekirdeğin çekirdeği de, çatladı. Anne-baba da yollarını ayırdı. İki cihan saadeti için atılan imzalar, bu sefer soğuk bir mahkeme salonunda, tek celsede 'geçimsizlik' gibi sevimsiz bir sebeple hâkimin verdiği kararla hükmünü yitirdi.

İşin garibi, 'utanılacak' bir haslet, nasılsa 'boşadım gitti' denilecek bir övünç kaynağı oldu.

Bir milletin temeli ailedir. Aile çatırdarsa, o millet yok olur. Toplumları ayakta tutan, ekonomik ve teknolojik gücü değil, inancı ve aile bağlarıdır.

Darbe ürünü dediğimiz ve çok eleştirdiğimiz Anayasamız'da bile, aileye verilen özel önem ayrıca vurgulanıyor. Üçüncü bölümdeki 'Ailenin korunması ve çocuk hakları' başlığı altındaki 41. Madde'de şu ifade yer alıyor: "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır".

"Korunacak" yazmak yetmez
Aynı maddenin ikinci fıkrasında devletin ailenin korunmasındaki görevi ise, şu şekilde tarif ediliyor: " Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar"

Devleti yönetenler bununla yetinmeyip, 1998'de ayrıca bir kanun çıkarmış. 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun' ve halen yürürlükte. Bu kanun, biraz tartışmalı. Aile bütünlüğünü değil, şiddete uğrayan kadınları korumaya yönelik.

Ne kadar koruduğu ise, eşi tarafından hunharca öldürülen Ayşe Paşalı cinayeti ile ortada. Demek ki, Anayasa ve yasalarda 'korunacak' diye yazmak yeterli gelmiyor. Bütün bunlar bir senaryo değil. Her şeyin bir matematiği var. Manevi çöküşün de.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), sadece enflasyon oranlarını açıklamıyor. AKP'nin iktiadra geldiği 2003 yılından bu yana evlenen ve boşananların da istatistiğini de çıkarıyor. Rakamlar, her üç ayda bir 'çeyrek' istatistikleri olarak açıklanıyor.

Peki, istatistikler neyi gösteriyor? İşte yıllık bazda, boşanma rakamları:
2002 yılında 95 bin 323,

2003 yılında 92 bin 637,

2004 yılında 91 bin 022,

2005 yılında 95 bin 895,

2006 yılında 93 bin 489,

2007 yılında 94 bin 219,

2008 yılında 99 bin 663,

2009 yılında 114 bin 162,

2010 yılının ilk 9 ayında 87 bin 043.

Görüldüğü gibi tablo, vahim. Hatta ürkütücü. Son 8.5 yılda, toplam 863 bin 453 çift eşiyle yollarını ayırmış.

Boşanmalarda en büyük neden geçimsizlik ve ekonomik sıkıntı
TÜİK, çiftlerin boşanma nedenini de araştırmış. Buna göre, boşanma vakalarının yaklaşık yüzde 95'i 'geçimsizlik'. En başta da ekonomik sıkıntı.

Ardından zina, cana kast, cürüm ve haysiyetsizlik, terk, akıl hastalığı ile diğer nedenler geliyor.

TÜİK verilerine göre 2009 yılında boşananların yüzde 39,7'si evliliğinin ilk 5 yılında bu kararı almışlar. 45 bin 803 çift, daha birbirlerini tanımadan yolları ayırmış. 1 yılını doldurmadan ayrılan sayısı daha da dikkat çekici; 4 bin 20 çift.

Boşanan çiftlerdeki yaş grubuna bakalım. Yine 2009 yılı verilerine göre, en çok boşanma vakası 20-39 yaşları arasında meydana geliyor. Sözkonusu yaşlarda erkeklerdeki boşanma vaka sayısı, 69 bin 349. Toplamda, yüzde 60'a denk geliyor.

Ama aynı yaş döneminde, ilginç bir şekilde kadınların oranı biraz daha fazla çıkıyor. 20-39 yaş arası kadınlardaki boşanma sayısı, 79 bin 462. Bu da toplamda, yüzde 69,6 gibi bir orana denk geliyor.

Önce Ahlâk ve Maneviyat
Bu rakamlar, genç yaşlarda; kadınların erkeklere göre daha çok boşanma kararı aldığını gösteriyor. Bunda ekonomik özgürlük, çalışma hayatında kadının daha çok yer alması ve kendine özgüven gibi gerekçeler en başta gelen nedenler.

Kapitalist batı dünyası; hem ekonomik hem de manevi açıdan çöküşün eşiğinde. Maalesef vahim tablo, ülkemizin de AKP iktidarında aynen onlar gibi hızla uçuruma sürüklendiğini gösteriyor. Neden,'önce ahlak ve maneviyat'? Şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Bu olumsuz gidişatı düzeltmek için kim, ne yapacak? Orası biraz karışık.

Son olarak İlahiyatçı bir profesör, boşanacak eşlere şu tavsiyede bulunmuştu: "Haklılığı değil mutluluğu seçin". Gerçekten çok etkileyici bir uyarı. Yuvalar dağıldıktan sonra kimin haklı olduğunun ne önemi var?

AGD Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk: Bilihçli bir tahribat
AGD Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta, huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi. Asiltürk, "Bir takım dış güçler, Siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.

AGD Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta, huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi.

Günümüzde aile bağlarının son derece zayıfladığını vurgulayan Asiltürk, "Bir takım dış güçler, siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.

Son yıllarda (AKP döneminde) çıkarılan kanunlarla , boşanmanın kolaylaştırıldığına ve zinanın suç olmaktan çıkarıldığına dikkat çeken Asiltürk, " Bu nedenle, Türkiye'de son on yılda boşanma vakalarında, belirgin artış görülmüştür. Bu acı tablo değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızın işaretidir" dedi.

Aile manevi değerlerle bezenmelidir
Bugün toplumun içine düştüğü ahlaki çöküntüyü durdurmak için işe aileden başlamak gerektiğini söyleyen Asiltürk, "Çünkü fertler önce aile içinde yetişmekte ve eğitim almaktadır. Öncelikle evlatlarımızı Allah rızası için insanlığa hizmet, kısa adıyla cihat şuuru içinde yetiştirmeliyiz" diye konuştu.

Tarih boyunca bütün toplumların ve dinlerin, aileye büyük önem verdiğini kaydeden Asiltürk, "Yüce dinimiz de, İslam toplumunun inşası için, toplumun temel taşı olan ailenin kurulması, devamı ve aile içi ilişkilerle ilgili açık ve net hükümler bildirmiştir. Dini değerlerle iç içe şekillenen aile yapımız bu güne kadar ciddi yaralar almamıştır. Ancak çözülme tehlikesi kapıdadır. Bir an önce ailenin bütünlüğünün korunmasına yönelik ciddi tedbirler alınmalıdır" dedi.

Bu tedbirlerin, siyasi, ekonomik, sosyal açılardan geniş bir yelpaze içinde düşünülmesi gerektiğini ifade eden Asiltürk, "Ailenin güçlendirilmesi ve temel problemlerin çözümü için alınacak en önemli tedbir, ahlaki çöküntünün önüne geçmek, aileyi manevi değerlerle bezemektir" şeklinde konuştu.

İlkder Başkanı Özden Zehra Sönmez: Medyanın rolü büyük
İLKDER Koruyucu Aile Platformu Başkanı Özden Zehra Sönmez, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu.

İLKDER Koruyucu Aile Platformu Başkanı Özden Zehra Sönmez ise, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı çiftlerin boşanma nedenlerinin iyi araştırılması gerektiğini söyleyen Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu.

3-5 ayda boşanıyorlar!
Evliliğin ilk 5 yılının çok önemli olduğunu ve boşanma vakalarının büyük bölümünün bu yıllarda yaşandığına dikkat çeken Sönmez, "3-5 ayda boşananlar. Hamileyken ayrılanlar. 1 yıl dolmadan mahkemeye başvuranlar. Tüketim kültürü, artık sevgi ve saygıyı da tüketir hale geldi. Ben hiçbir zaman boşanmaya taraftar olmadım. Gerçekten çok üzücü bir durum. Bir yerden sonra çocukların istekleri, kadınların ihtiyaçlarının önüne geçiyor. Ama aynı hassasiyet erkeklerde maalesef yok" diye konuştu.

Niçin evlenilir?
Evlenmeden önce gençlerin sorumluluk ve getireceği yükler konusunda fazla bilinçli olmadıklarını kaydeden Sönmez, "Bunun her iki tarafa da, güzelce anlatılması gerekiyor. Bunun için evlilik okulları ve kişisel gelişim kurslarına gidilebilir. Aile büyüklerinin, deneyimlerinden faydalanılabilir" diye konuştu. Sabırla, sevgiyle ve karşılıklı anlayışla çözülemeyecek problemin bulunmadığını vurgulayan Sönmez, "Hadisi şerifte, bir kadınla 4 şey için evlenilebileceği belirtiliyor. Malı, güzelliği, asaleti ve dini için. Biz bunu genelleştirebiliriz. Boşanmalarda bir erkek için, güzellik ön planda tutuluyor. Hâlbuki dindar olsun. Daha da önemlisi, anlayışlı olsun. Bu birçok şeyi kapsıyor" dedi.

Psikolog Mehtap Kayaoğlu: Evlilik evciliğe döndü
Danışman Psikolog/Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu. Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi.

Danışman Psikolog/ Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu.

Son yıllarda insanların toplumsal bakış açılarında büyük değişmeler olduğuna işaret eden Kayaoğlu, "Bundan 20-30 yıl önce veya anne-babalarımızın zamanında, eşler birbiriyle bir anlaşma yaparlardı. Bu anlaşma, evliliğin bir ömür boyu süreceğine ilişkindi" dedi.

Ama yeni jenerasyonda bu anlaşmanın farklı bir boyuta indirgendiğini kaydeden Kayaoğlu, "Bir anlamda gizlice, bilinçaltında işleyen o süreç, (Canım sıkılıncaya kadar devam ederim, bana yetmediğini düşünürsem, seni bırakırım) şeklinde kurgulanıyor. Aynı yastığa baş koyma ve aynı yastıkta hayatını kaybetme düşüncesinden, -canım sıkılıncaya veya bana yetmediği yere kadar- sürecine, bir geçiş oldu" şeklinde konuştu.

Geçmişte kadının sosyo-ekonomik durumunun boşanmaya müsaade etmediğini vurgulayan Kayaoğlu, "Aslında içi dolmayan, sahipsiz ilişkiler ite kaka gidiyordu. Ama son dönemde, tek başlarına ayakta durabilecek olmaları, kadınlara bir özgüven getirdi. Onlar da evlilik ilişkilerini sürdürmekten vazgeçmeye başladılar" dedi.

Başka bir nedenin ise, ailenin kutsal ve koruyucu olduğuna olan inancın yitirilmesi olduğuna dikkat çeken Kayaoğlu, "Allah'ın ayrı ayrı yarattığı kadın ve erkek; zamanla aile kurumu içinde, çok daha güvenli bir formda yaşabilecekleri inancını kaybetmeye başladı" dedi.

Kimse kimsenin kahrını çekmiyor
Batılılaşmanın da etkisiyle kadının kendi ayakları üzerinde durma düşüncesiyle hareket etmeye başladığını vurgulayan Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi. "Büyüklerimizden, azıcık ders almalıyız" diyen Kayaoğlu, "Evlilik kararı, zor alınmalıdır. Çünkü nasıl başladığı çok önemli. Gerçekte sağlıklı atılmış adımlar mı? Yoksa günü kurtaran, o günün ihtiyaçlarını karşılayan bir evlilik mi? Çünkü içi dolu, iyi seçilmiş ve gerçekten sağlam temeller üzerine kurulmuş evliliklerin, kolay yıkılmadıklarını görüyoruz" dedi.

Günümüzde gençlerin saçma-sapan evlilikler yaptıklarını kaydeden Kayaoğlu, "Sadece ya kalplerinin sesini dinliyorlar. Tamamen düşünceden uzak tercihler yapıyorlar. Ya da kalbi düşünceleri bir kenara bırakarak, tamamen makul adım atabiliyorlar. O günün şartlarında ihtiyaçlar doyurulunca da, evliliğe de gerek kalmıyor" dedi.

Tüik'in rakamları ürkütücü
2008'de 99.6 bin, 2009'da 114.1 bin çift boşandı. 2010 yılının ilk üç çeyreğinde ise 87 bin 43 çift, eşiyle yollarını ayırdı. Son 8,5 yılda, toplam 863 bin 453 çift eşiyle yollarını ayırdı. Görüldüğü gibi tablo vahim. Hatta ürkütücü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 16, 2011 8:01 pm

[quote:b515="AZYA"]Aile Kurumu Derin Yara Aldı!

Allahsız İslamcılık, toplumun temeli olan aileyi sarsmaya devam ediyor.

Vahşi kapitalizme uyumlu Allahsız islamcılığın sahte mutlulukları herkesi esir aldı.

[/quote]

"Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz!"

AllahSIZ islamcılık, bu desteksizliği daha da azdıracak. Yaraya neşter atma yerine pansumanla geçiştirmelerinden dolayı, yara daha da azacak, vücuda daha çok sirayet edecek.

Yaradılanı yaratandan ötürü severlemiş.

Yalanlarına yaratanı da şahit kılıyorlar ya, daha ne demeli?

Bir de bu içtimai facianın üzerine dünya 1. liginde oynamaya kalkıyorlar, oynayabileceklerini zannediyorlar ki, en büyük tehlikelerden biri de bu aslında. "vehmettirdiği" önemli olduğu kadar, o vehmi boğaabilecek olması da mühim. "İslam buymuş!" denmesine yol açması.

"Aile"ye gelince...

Maksat, çocuk yetiştirmek.

Bu gaye etrafında birlik.

Gaye bu olmadıktan sonra, içtimai yapını çözülmesi kaçınılmaz.

Gayeyi böyle kabul ettirecek bir anlayış, sistem, içtimai yaapını kuruluşu...

Adım adım, binbir zorluklarla geçilecek bir süreç. Ama dediği gibi, "bir"i bulduktan sonra gerisi hamallık ya, ama hamallığın en ağırı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 17, 2011 5:58 pm

[b]Sizce de tuhaf değil mi?[/b]

16.03.2011 [url=http://akincilar.web-rpg.org//flag/flag/bookmarks/40341?destination=node%2F40341%3Futm_source%3Dbulten%26utm_medium%3Demail%26utm_campaign%3Dnewsletter&token=b15eedaaa2763dc20be1159bb005a221]
[/url][url=http://akincilar.web-rpg.org//printmail/devlet-ve-siyaset/sizce-de-tuhaf-degil-mi-haberi-40341][/url]

[img(220,115)]http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/imagecache/makale_genel/images/tatlises.jpg[/img]

[b]14 Mart Pazartesi gecesi uğradığı silahlı saldırı sonucu ağır
yaralanan İbrahim Tatlıses ile ilgili Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç'ın söyledikleri cümleler basında "normal"miş gibi haberleştirildi.
[/b]
İbrahim Tatlıses'in geçtiğimiz Pazartesi günü silahlı saldırıya uğrayıp ağır
yaralanmasının ardından AKP'den gelen açıklamalar "Bu kişiler hekim de bizim mi
haberimiz yok" dedirtiyor.
[b]Erdoğan: Gereği yapılsın[/b]
Olayın ardından Anadolu Ajansı
Erdoğan'ın tuhaf talimatını şöyle haberleştirdi:
<blockquote>
"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, sanatçı İbrahim Tatlıses ile ilgili
gerekenin yapılması talimatı verdiği öğrenildi.
Edinilen bilgiye göre Erdoğan, silahlı saldırıya uğrayan ve Maslak Acıbadem
Hastanesi'nde tedavi gören İbrahim Tatlıses'in sağlık durumu ile ilgili hastane
yetkililerinden bilgi aldı.
Erdoğan'ın, Tatlıses'in sağlığına kavuşturulması için gerekenin yapılması
talimatı verdiği kaydedildi."</blockquote>
[b]Arınç: Tatlıses uyuyordu, uyandırmayın dedim[/b]
Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise dün Tatlıses'in durumu hakkında
bilgi almak için geldiği hastanenin çıkışında basın mensuplarına açıklama yaptı.
Arınç, inanması güç ama, şu cümleyi kurdu:
<blockquote>
"Kendisini yoğun bakımda ziyaret ettim, uyuyordu. Uyandırılmamasını rica
ettim."</blockquote>
[b]Erdoğan: 'Böyle delikanlı bir başbakanımız hiç olmamıştı' mesajı
geçmişti
[/b]Hem Erdoğan hem de Arınç, açıklamalarında Tatlıses'in
AKP'den milletvekilliği adaylığı konusunu gündeme getirmeyi unutmadılar. Erdoğan
Meclis'te partisinin grup toplantısında şöyle konuştu:
<blockquote>
"İlginç olan şey de bir gün önce bana mesaj geçmişti. O mesajın üzerinde daha
henüz değerlendirme fırsatı bulmadan böyle bir olayla karşı karşıya kaldı.
'Partinizden aday olayım ya da olmayayım önemli değil. Ben ve etrafımdaki
dostlarım sizin delikanlı tavrınızı seviyoruz. Böyle bir başbakanımız hiç
olmamıştı. Başarınız daim olsun. Saygılarımla. İbrahim
Tatlıses'."</blockquote>
(soL - Haber Merkezi)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 17, 2011 6:32 pm

Dikkat, Bu Yasa Sosyal Devletin Ölümü Demek!
Tür: İç Politika
Admin tarafından gönderildi: 16.03.2011 günü, 20:05:08
Paylaş
64


Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz.

Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz.

Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

-Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)

- Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000'den 7.000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu9.000 gün prime çıkacak. (Madde 27)

-Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)

- Yıpranma hakkı gasp edilecek

-Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)

-Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)

-'Katılım payı' gerektiğindebeş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)

-Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.

- Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)

-Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de 'sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter' mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara altı ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardımı bir ayadüşürülecek.

- Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği% 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)

- Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından 10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)

-Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89 ,90)

- Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak. (Madde 87)

Şu anda sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde benzer politikalar uygulanmaya çalışılıyor. Devletler sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını azaltma çabasındalar. Fransa ve Yunanistan'da büyük grevler ve yürüyüşlerle bu yasalar engellenmeye çalışıldı. Türkiye'de ise şu an yasanın getirecekleri ile ilgili yeterli farkındalık yok. Biz de bu yasayı engelleyebiliriz. Biz karşı koyarsak bu yasayı geçiremezler!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
vertes
AKINCI MOD
AKINCI MOD
vertes


Mesaj Sayısı : 323
Reputation : 14
Kayıt tarihi : 14/06/09

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 17, 2011 7:44 pm

GSS -genel sağlık uygulaması aslında zaten uygulanıyor yasa var lakin şu anda uygulama noktasında yarım yamalak ilerliyor.. evinde sıcak aş kaynamayan bir kısım vatandaşa sgk müdürlükleri tarafından icra takibi başlatılmış olup bu uygulamadan mağdur olan t.c vatandaşları bulunmaktadır..
azya gönüldaş GSS -genel sağlık uygulaması yasası şu aşamada uygulaması kısmi olarak uygulanan bir konu olup alıntı yaptığın yer mevcut olanı tasarı gibi sunarak bilerek veya bilmeyerek halkı yanlış bilgilendirmiş ..

tasarı halinde olan konu geçmiş dönemde mason demirelin çıkardığı borçlanarak emekli olma tasarısının daha beteri olup parası olan bir gecede emekli olabileceği zengine ballı kaymak fakire 60 yıl sürün uygulamasının altyapı çalışmaları mecliste hazırlık aşamsındadır..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 17, 2011 9:33 pm

Eyvallah...

Madem meseleye hakimsin, daha detaylı izahlar yapabilirsin.

Biz de bu sayede farklı kaynakalrdan bilgilenmek yerine, kendi kaynaklarımızdan almış oluruz bilgileri. Böylece yaptğımız siyaset de ssağlam temeller, doğru bilgiler üzerine inaşa olunmuş olur.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 18, 2011 1:07 pm

Çanakkale'de F-Tipi Polis Terörü! 7 TGB'li Göz altında!

18 Mart törenleri sebebiyle Çanakkale’de etkinlikler düzenleniyor. Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan da Çanakkkale'de. AKP'liler korkularından hemen TGB'li öğrencileri göz altına aldırdılar.

7 TGB'li şu anda göz altında tutuluyor
Daha önce de her ilde bakanlar geldiğinde TGB'liler hemen gözaltına alınıyordu. Çanakkale TGB'liler göz altına alınırken Kurtuluş Savaşımızın simgesi “kalpakları”nı taktılar. Bir süre kalpaklarıyla tutulan TGB'lilerin ellerinden kalpakları zorla alındı.

Polis suç işliyor
Çanakkale'de polis “hürriyeti tahdit” suçu işliyor. Buradan Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, Güvenlik Şube Müdürlüklerine açıkça sesleniyoruz. Yaptığınız her kanunsuz uygulamaya dava açacağız. Sicil numaralarınıza kadar öğreneceğiz ve zorbalardan yargı önünde hesap soracağız.

Gözaltında türkü söylüyorlar
Çanakkale TGB'lilerin yanında gönüllü avukatlar bulunmaktadır. TGB'liler göz altında türküler ve marşlar söylüyor. Zorba polislerden biri söylenen türkülere "Burası pavyon değil" diyerek bağırdı. TGB'lilerin pavyon kültürü yoktur, ama zorba polisin olduğunu böylece anladık. Onun da sicil numarasını öğreneceğiz.

AKP artık anlasın böyle durumlar bize geri adım attırmaz, ancak kararlılığımızı arttırır!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 18, 2011 1:08 pm

[quote:0ac8="AZYA"]Çanakkale'de F-Tipi Polis Terörü! 7 TGB'li Göz altında!

18 Mart törenleri sebebiyle Çanakkale’de etkinlikler düzenleniyor. Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan da Çanakkkale'de. AKP'liler korkularından hemen TGB'li öğrencileri göz altına aldırdılar.

7 TGB'li şu anda göz altında tutuluyor
Daha önce de her ilde bakanlar geldiğinde TGB'liler hemen gözaltına alınıyordu. Çanakkale TGB'liler göz altına alınırken Kurtuluş Savaşımızın simgesi “kalpakları”nı taktılar. Bir süre kalpaklarıyla tutulan TGB'lilerin ellerinden kalpakları zorla alındı.

Polis suç işliyor
Çanakkale'de polis “hürriyeti tahdit” suçu işliyor. Buradan Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, Güvenlik Şube Müdürlüklerine açıkça sesleniyoruz. Yaptığınız her kanunsuz uygulamaya dava açacağız. Sicil numaralarınıza kadar öğreneceğiz ve zorbalardan yargı önünde hesap soracağız.

Gözaltında türkü söylüyorlar
Çanakkale TGB'lilerin yanında gönüllü avukatlar bulunmaktadır. TGB'liler göz altında türküler ve marşlar söylüyor. Zorba polislerden biri söylenen türkülere "Burası pavyon değil" diyerek bağırdı. TGB'lilerin pavyon kültürü yoktur, ama zorba polisin olduğunu böylece anladık. Onun da sicil numarasını öğreneceğiz.

AKP artık anlasın böyle durumlar bize geri adım attırmaz, ancak kararlılığımızı arttırır![/quote]


Bu yolu açan gönüldaşlara selam olsun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
vertes
AKINCI MOD
AKINCI MOD
vertes


Mesaj Sayısı : 323
Reputation : 14
Kayıt tarihi : 14/06/09

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 18, 2011 6:05 pm

[quote:e0dd="AZYA"]Eyvallah...

Madem meseleye hakimsin, daha detaylı izahlar yapabilirsin.

Biz de bu sayede farklı kaynakalrdan bilgilenmek yerine, kendi kaynaklarımızdan almış oluruz bilgileri. Böylece yaptğımız siyaset de ssağlam temeller, doğru bilgiler üzerine inaşa olunmuş olur.

[/quote]


sıkıcı kanun genelge tamim iç emir vs.vs türü mevzuatlarla baş ağırtmamak için kısa yoldan bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışayım desem de belirtmeye mecbur kalıyor insan..

01.10 tarihinde yürülüğe giren 5510 sayılı kanunun 6o maddesine girmeyenler yani sigortalı ve memur kapsamında olmayanların 18 yaş altı çocukları sağlık hizmetlerinden faydalandırılması için sigoratlı-bağkurlu memur dışında ki tüm kesimlerin para ödetilmesi için zorumluluk kılan bir yasadır..

sigorta -bağ-kur memur kesimi ise 01.01 2012 tarihine kadar 5997 sayılı yasa gereğince genel sağlık bildirimlerini yapma mecburiyeti getirmektedir..

temel dayanak olarak alınan 5510 ve 5997 sayılı yasalardan sonra gelelim aile hekimliği ve aile hekimliği eliyle işin zorunlı genel sağlık sigortalılığı için muayene olan şahsın tüm kimlik bilgilerinin sgk müdürlüklerine bildirilmek mecburiyetindedir..

istanbul-da aile hekimliğine her ne kadar 01.01 2010 tarihinde başlanılmış olsa da uygulama başlangıcı 01.10.2008 tarihinden başlatılmaktadır.

bu ne demek ??

her hangi bir sigortalılığı olmayan vatandaş yeşil kartsız olarak 18 yaşından küçük çocuğunu her hangi bir sağlık ocağına götürüp muayene etttirmiş ise 18 yaşından küçük çocuğun muayene olduğu sağlık ocağından gelen kimlik kayıtlarından yola çıkarak o şahsa muayene olduğu tarihten başlayarak günümüze kadar her ay için tüm aile bireyleri için ayrı ayrı borçlanmaları hesaplanır ilk ay 100% 10 faiz sonra ki her ay içinde tüfe üzerinden artışlar bindirelerek vatandaşa bildirilir..

örnek = istanbulda 4 nüfuslu sigortası olmayan bir ailenin 18 yaşından küçük çocuklarından biri hasbelkader sadece mide sancısından dolayı 01.10 2008 tarihinde herhangi bir sağlık ocağına başvurmuş olsun ..
herne kadar istanbul da aile hekimliğine geçiş 01.01.2010 olsa da o aileye 2008 tarihinden günmüze kadar geçen süre öreneğin bugün 18.03.2011 itibariyle 29 ay üzerinden her çocuk için 26 milyon üzerinden borç çıkarılır..
dört çocuk anne baba ettimi sana 6 önce ailenin tek aylık borcunu bulalım sonra da bugüne kadar birikmiş borcunu ..

26X6 = 104 ytl

şimdi de bu ailenin 01.10 .2008 tarihinden günümüze kadar sadece bir defa muayene olmuş çocuğundan dolayı bugün ortaya çıkan ailenin tüm borcunu hesaplayalım

104X 29 = 3.088,00 YTL anaborcu bulduk

tesbir yeni yapıldığı gün olarak bugünü alıyoruz ya hemencecik vur üstüne 100%10 tefeci fazizini

yeni borcumuz oldumu şimdi 3.396.00 ytl

bu kanuna göre 296 ytl den fazla kazancı olan tüm vatandaşlar girmektedir. kazancı 296 ytl az olan ise yeşilkart alabilir diyor mevcur yasa..

bugünlük işin yasa kısmından bildiğim kadarıyla anlatmaya çalıştım.. gelelim işin diğer tarafına..

akp popülist politikalarla sade vatandaşı ezerek kendisiyle uğraşılmasına engel olurken kendi ekmek derdine düşen sadevatandaş başka şeyler düşünemeyceğinden dolayı akp yaptığı bu hataları memur yapmış gibi algıyor..

vatandaş diyor ki = başbakan sağlık bedeva dedi yalanmı söylüyor
memur = başbakan tamam öyle söylüyor amma çıkardığı kanun böyle söylemiyor
vatandaş memur kavgası önce amire sonra karakola ve akabinde adliyeye kadar uzananlar mevcut diye biliyorum..

tek kelimeyle yalanlar ve aldatmaca üzerine kurulu bir yapının eseride kendisi gibi ..

sahte -mürai-munafık akp çıkardığı kanunda halkı aldatma üzerine vesselam..

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 18, 2011 7:00 pm

Bu Yeşilkart işi de bir alem...

Her ay düzenli olarak Ankara'dan gelişigüzel, tüm Yeşilkartların yüzde onu iptal edilir.

Bir gece yarısı, çocuğunuz ağlamaya başlar, siz telaşlanır alır hastaneye koşturursunuz. Uzatırsınız Yeşilkartı.

Bankodaki memur numaraları bilgisayara girer ve yüzünü ekşiterek kartı elinize tutuşturu.

- İptal olmuş, şu kadar par.

- Nasıl iptal olmuş, daha 2 gün önce....

- Ben ne bileyim kardeşim, iptal olmuş işte.

Anasına avradı sövecek ne kadar adam varsa, gıyabında sıraya dizersiniz ya, elden ne gelir. Cebinizde aksi gibi para da yok. Gecenin bu saatinde kimi arayacaksınız?

- Ee, ne olacak, para da yok.

- Para bulup getiirin beyefendi.

- Ya gecenin bu saatinde nasıl bulayım.

- Ben bilmem?

Eh, biraz çıngar çıkartabilirseniz, senet imzalamaktı filan diyerek, muayeneleri yaptırabilirsiniz. Çocuğun da basit biir gaz sorunu vardır, belki o kadar.

Ertesi gün Yeşilkart bürosuna.

Hadi bütün o sıkıcı muameleleri bir daha yapın bakalım.

Günleriniz geçer.

Yeniden açılır mı açılmaz mı orası şansınıza kalmış ama, açılması günler, haftalar alır.

Siz de bu arada kimse haastalanmasın diye dua eder durusunuz.

Ha tabi bir de buu ilaç hikayesi var.

Muayene olduğunuz için 8 lira ödeyeceksinzi devlete. Artı ilaç için yüzde.

Bnden tavsiye, mümkün oldğunca muayeneeleri acilde yaptırın, muayene ücreti ödemezsiniz en azından.

***

Bir abi, tarım bakanı'nın tanıdığı olarak, tarımsal kredi vs işleri ile ilgili bizi cesaretlendiriyor.

Biz de saf saf Ziraat Müdürlüğü'nnü yolunu tutuyoruz, tanıdık bir sima denk geliyor. Meramımızı anlatıyoruz. Cevabı, Tarım Bakanı'na sunturlu bir küfür oluyor. Bakan abimizin sırtını sıvazlamış. O da ne bilsin, herkesi kendisi giibi zannediyor. neyse, o tanıdık sima, Bakan2ın da işlerin nasıl döndüğünü bilmediğini söylüyor. Yani, kanun çıkarttık, yönetmelik yaptık şu bu, hikaye. Aslında ne yaptıklarını ve pratikte işlerin nasıl olduğunu bilmiyorlar. "Emret Başbakanım" dizisi hesabı.

Neyse, mesele şu ki, türkiye'de kuşak değişiyor.

Evet, nenem için SSk kuyruklarında az zamanım geçmedi çocukluğumda ve o güne bu günü ben kıyaslayabiliyorum ama AKP iktidarı döneminde yetien bir gençlik var, o yılları hiç bilmeyen ve sadece bu güne vakıf olan ve bundan daha fazlasını isteyen, istemeye de hakkı olan.

Kredi vs için de aynı.

Unutulmasın ki bu "iyileştirmeler", AB tarafından "Sosyal Riski Azaltma Projesi" dahilinde talep edilmişti.

AKP de o riski azaltmaya azalttı ama bakalım nereye kadar.

Şimdi, Kılıçdaroğlunun aile sigortası vaadine o kadar bozuluyor ki, cevap verirkenki hali ortada.

AKP sınırlarının sonuna geldi.

Düşüş en tepede başlar.

Bu seçimlerden sonrası tufan elbet ama seçimlere kadar neler olacak daha göreceğiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 18, 2011 7:09 pm

Sevgli Vertes, bak mevzuata da hakimsin, bizi bu konularla ilgili yazılarınla aydınlatsana.

Sosyal Hizmetler alanı çok mühim, ihtilal için de büyük önemi haiz.

Düşman saldırılarının teknik yönleri de gözden kaçırılmayacak önemde.

Aile hekimliği olsun, hastanelerin birleştirilmesi olsun, özelleştirme talanı yolunda atılmış ara adımlardan biri, dikkatle izlemek gerek.

Diğer taraftan sağlık alanı diri bir devrimci potansiyele sahip.

AKP'nin SES'i nasıl hedef aldığını biliyoruz.

SES'in il başkanlarından birini tanıyorum, o, "Ben sizin dininizdenim!" derdi, bütün o diğer cemaatlerden insanların arasında. Onlar da bozulur, "Ne yani biz müslüman değil miyiz?" derler...

"Mücahid Ergenekon" kapağına bayılmıştı. "Siz bizden çok ilerisiniz, bizim de Devrimci Ergenekon diyebilmemiz gerekirdi!" derdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 18, 2011 10:26 pm

İbo'nun Etinden Sütünden!..

Behiç KILIÇ - 17 Mart 2011


İbrahim Tatlıses, tuttuğunu altın eden bir gariban babasıdır.. Bu doğru, çalkantılı hayatı bir yana, sıradan insanlara büyük dostlukla yanaşır ve elinden gelen yardımı yapar..

Çok garibanı sevindirmiştir..

Trajik bir durum, ecelle pençeleşirken bile, etrafına inanılmaz katkılar saçıyor..

Şu andaki “rantiyeden” (!!) çırak çıkan sadece bir kişi var..

Tatlıses’i hayata döndüren Profesör Doktor İlhan Elmacı..

Müthiş bir iş yapan sayın Elmacı, tüm çabasını harcarken, matbuatın sorumsuz manşetlerinde “ABD’den gelecek doktor-cerrah” haberleri yer alıyor!. En hafifinden yazıktır, ayıptır, günahtır da neyse!.. Sağlık işi bu, fazla yoruma gelmez..

Devlet büyüğü Bülent Bey’in açıklamasını ilk dinlediğimde, “herhalde yanlış duydum!!” dedim..

Yoo!..

Öteki kanallarda da açıklama aynen benim duyduğum gibiydi ve şöyle deniyordu:

“Kendisini yoğun bakımda ziyaret ettim, uyuyordu. Uyandırılmamasını rica ettim. Doktorlardan bilgi aldım. Size verdikleri bilgileri teyit ettiler.”

Nasıl yani?!!

Devlet büyüğümüz Bülent Bey, İbo’nun odasına girmiş ve..

“..uyuyordu. Uyandırılmamasını rica ettim” diyor..

Ne demek bu?!! Bülent Bey, “De hadi bu kadar geldik, uyandırın da iki kelam edelim!!” diyebilir miydi yani?!!

Son derece ölçülü biçili konuşan, konuştu mu da oturtan Bülent Bey nasıl oldu da böyle taklaya geldi acaba?!!

Bunun izah tarzı şudur:

1- Bülent Bey, ne tür bir hastayı ziyaret ettiğini bilmiyor, hastanın vatandaş nezdindeki kredibilitesinin siyasete tahvili gereği ortadadır!.

2- Ak Parti’nin tepe noktası artık kendilerini iyice Kaf Dağı’nın tepesinde varsaymaktadırlar!! Komadaki hastaya “Bırakın uyusun bence mahzur yok!!” diye ihsanda bulunacak kadar!..

Hangisi?!. (Bu arada şuna da işaret edelim.. Bülent Bey’in bu gafını yansıtan gazete, konuyu büyük bir özenle sunuyor!! Böyle durumlarda siyasileri, parça pincik eden gazete, hiç yorum yapamıyor... Hangi gazete?.. Patronları uçurumdan aşağı bakan, kurtulmak için başına, İktidarın başına akredite gazeteci (!) getirilen gazete..)

İbrahim Tatlıses’in hastane kapısından, “seçim kapısına” taşan ikinci “süt ürünü” de Başbakan’ın “Bana mesaj atmıştı..” diye yaptığı açıklama...

Başbakan, matbuatı karşısına almış, cep telefonuna gelen mesajı okuyor..

“Partimizden aday olayım ya da olmayayım önemli değil. Ben ve etrafımdaki dostlarım sizin delikanlı tarafınızı seviyoruz. Böyle bir Başbakanımız hiç olmamıştı. Başarılarınız daim olsun. Saygılarımla İbrahim Tatlıses.”

Demek ki neymiş...

İbo ve arkadaşları “Başbakan’ın delikanlı tavrını” seviyorlarmış..

Başbakan da, cem-i cümleye bu hayranlığı ilan ediyor.. Ahali seçimlere giderken “delikanlının hasını birinci ağızdan tanısın” diye..

Hani burada mesaj atan komada olmasa söylenecek başka söz çoktur aslında!.. “Bu İbo, 2002’de size en muarız siyasinin kurmayı olmaya adaydı da nasıl oldu da böyle titreyip kendine döndü?!! Dahası mesaj da, adaylığa niyetli bir aklın ‘partimiz’ diye başlayıp zekice bir yağdanlık tavrı vardır” gibisinden ama şimdi demeyelim..

Diyeceğimiz, “cebe gelen özel mesajın” açıklanmasını acaba o komadaki kişi ister miydi?!!

Bu konu ile ilgili bir de “cemaat” durumlarına bakalım...

“Hastane önü” bir nevi “izdivaç programlarına!!” döndü.?? Nasıl ki, oralara da “ekranda görünme rahatsızlığı!!” olanlar da gidiyorsa; Tatlıses’in yattığı hastane kapısına koşanların çoğunun da durumu aynı!..

Parlak günlerini arayan eski yıldızların ışığı yeniden bulma umuduyla kendilerini kameraların önüne fırlatıp, “Daha dün konuştuk, ortak bir albüm projemiz vardı!.. Bana ‘Abi bu iş sensiz olmaz’ dedi” diye açıklama yarışındaydılar.. (Oysa İbo, ondan elindeki dükkanı, çiğ köfte bayii yapmak için istemiş...)

İbo’nun bereketinden en çok yararlananların başında da hastanenin otopark değnekçileri var.. Park ücretlerini ikiye katlamışlar.. Elli kağıt bile alanlar varmış!..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 20, 2011 5:15 pm

‘Özel hayat’ bitiyorAKP’nin hazırladığı yeni yasa tasarısına göre istihbari amaçlı dinlemelerin ifşa edilmesi suç sayılmayacak. Böylece Anayasa ile teminat altına alınan ’özel hayatın gizliliği’ de ayaklar altına alınabilecek.
‘Ozel hayat’ kalmayacak
Yasa dışı dinlemelere cezaları artıracak tasarı tartışma yaratacak. Tasarıya göre, istihbari amaçlı dinlemelerin ifşası suç sayılmayacak. Böylece anayasa ile teminat altına alınan özel hayatın gizliliği ayaklar altına alınacak.

Yasa dışı dinlemelere yönelik cezaları ağırlaştıran ve özellikle Ümraniye davaları nedeniyle gazeteciler hakkında binlerce dava açılmasınana neden Türk Ceza Kanunu hükümlerinde değişiklik öngören AKP tasarısı tartışma yarattı. Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, TBMM sevk edilen tasarıda yer alan düzenlemeler, hakkında suç isnadı bulunmayan kişilerin istihbari amaçlı dinlenen konuşmalarının yayımlanmasını, iddianamelere giren özel hayatı ilgilendiren konuşmaların haber yapılmasını, herhangi bir internet sitesinde yer alan seks kasedi ya da yasadışı dinlemenin bu siteye dayanılarak haber yapılmasını suç olmaktan çıkarıyor.

İhlal için yeni kriterler
Tasarıda, özel hayata ilişkin tartışmalı bir düzenleme de yer alıyor. Buna göre, özel hayatın gizliliğini ihlal suçları için, “bu fiillerin hukuka aykırı olarak işlenmesi” kriteri getiriliyor. Tasarının gerekçesinde ise istihbarat faaliyeti çerçevesinde, hakkında suç isnadı bulunmayan kişiler arasındaki telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınmasının suç oluşturmayacağı ifade ediliyor. Bu kayıtların, iddianameye konularak kamuya açık hale getirilmesinin de suç oluşturmayacağı vurgulanıyor. Bu durumda, hem suç işlemiş kişilerin özel hayata ilişkin konuşma ve bilgilerinin iddianamelere girmesi suç oluşturmayacak.

İfşa edilmişse haber olabilir
Tasarıyla özel hayata ilişkin görüntü veya seslerin ifşası, 2 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor ancak, ifşanın hukuka aykırı yapılmaması halinde ceza verilmeyeceği belirtiliyor. Tasarının gerekçesinde de kayıtların iddianameye girmesi “hukuka uygunluk” kriteri olarak gösteriliyor. Tasarıya göre, haberleşme ya da özel hayatın gizliliği ihlal edilerek elde edilen kayıt, bir kere ifşa edilmişse, sonradan haber yapılması suç oluşturmayacak.




YENİÇAĞ - 19/03/2011 - 21:51:20
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 20, 2011 10:00 pm

’6 milyon emekçi taşeronda çalışıyor’
3 Ocak 2011





DİSK Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı araştırmaya göre Türkiye'de 6 milyon insan iş güvencesinden yoksun bir şekilde taşeronlar eliyle çalıştırılıyor

Cumhuriyet gazetesindeki haberde DİSK Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK Ar) yaptığı araştırmaya göre, AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana sağlık alanı başta olmak üzere eğitim, yerel yönetimler gibi kamu kurum ve kuruluşlarında taşeron şirketlerde çalışan sayısı büyük artış gösterdi. Araştırmada, tüm işkollarının yaklaşık yüzde 60’ına yayılan taşeronlaştırma sonucu 6 milyona yakın insan iş güvencesinden yoksun bir şekilde çalıştırılıyor.

Sağlık, eğitim, belediyeler, inşaat ve enerji de taşeronlaştırma yoğun
Araştırmada, taşeronlaştırmanın son 30 yılda tüm dünyada ve ülkemizde yaygın bir şekilde uygulandığı, son 10 yılda ise başta sağlık alanı, yerel yönetimler, enerji gibi alanlarda daha da artan oranlarda hayata geçirildiği vurgulanıyor.

DİSK Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) 2003 ile 2009 tarihleri arasında 478 bin personel alındığı, bu personelin 148 bininin kadrolu, 150 bininin ise sözleşmeli işe başladığı belirtildi. Buna karşın kısmi zamanlı geçici öğretici, ücretli usta öğretici olarak ders saati üzerinden sözleşmeli çalışan ve ayda en fazla 16-17 gün sigortalı olarak görev yapan öğretmen sayısının 240 binlerde olduğu vurgulandı.

Raporda 4/C statüsünde 20 bin öğretmenin MEB bünyesinde göreve başladığı belirtilirken yine bakanlığa bağlı temizlik hizmetlerinin de taşeronlaştırıldığına dikkat çekildi.

DİSK’in, MEB İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı 2009 Yılı Faaliyet Raporu’ndan aldığı bilgilere göre eğitim ve öğretimle ilgili toplamda 43 bin 973 kurumun bulunduğu, buna karşın kadrolu hizmetli sayısının 30 bin 66 kişi, 4/C kapsamında çalışan işçi sayısının ise 5 bin 280 kişi olduğu, 26 bin 415 kurumda hiç kadrolu hizmetlinin bulunmadığı açıklandı.

Raporda, Sağlık Bakanlığı 2010 Mali Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu sunumunda, AKP hükümetlerinin 2003’ten bu yana yürüttüğü “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde hizmet alımı ile temin edilen personel sayısının 11 binden 116 bine çıktığına dikkat çekildi.

Taşeronlaşmanın hızla yaygınlaştığı alanlardan birinin de belediyeler olduğu vurgulanan raporda, belediye çalışanlarının yüzde 22’sinin taşeron firmalarda olduğu kaydedildi.

Raporda belediyelerde, il özel idarelerinde ve belediye iktisadi teşekküllerinde 175 bin kadrolu işçinin bulunduğu, yaklaşık 50 bin kişinin de taşeron sisteminde çalıştığı, Meclis’te görüşülmekte olan torba yasa tasarısının kabul edilmesinin ardından taşeron işçi sayısının giderek artacağı vurgulandı.

Raporda, inşaat sektörünün ise neredeyse bütününün taşeron eliyle yürütüldüğü, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hane halkı işgücü anketi eylül ayı verilerine göre 1 milyon 520 bin kişinin inşaat sektöründe çalıştığı, bu işçilerin 1 milyon 100 bininin mevsimlik işçi olarak gözüktüğü kaydedildi.

‘İnsan ihaleyle çalıştırılmaz’
Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde hemşire, radyoloji teknisyeni, laborant, tıbbi sekreter, hastabakıcı gibi sağlık emekçisinin yapılan ihalelerle taşeron şirketler aracılığı ile çalıştırıldığını, üniversite hastaneleri ile birlikte kamu sağlık kurumlarında çalışan taşeron sağlık işçisi sayısının 150 bine yaklaştığını söyledi. Sağlıkta taşeron çalıştırmanın verilen hizmetin niteliğini olumsuz etkilediği, çalışanların özlük haklarını yok ettiğini vurgulayan Çerkezoğlu taşeronlaştırmanın sağlık hizmetinin güvenilirliğini de olumsuz etkilediğini söyledi.

Taşeron çalıştırmanın, sağlık emekçilerinin başta iş güvencesi olmak üzere kıdem tazminatı, yıllık izinler, fazla mesailer gibi kazanılmış tüm haklarını ortadan kaldırmayı hedeflediğine dikkat çeken Çerkezoğlu, sendika olarak taşeronlaştırmaya karşı hukuksal mücadele yoluna gittiklerini anlattı.

Taşeron işçilerin, işvereni ve muhatabının yasal olarak hastane yönetimleri, üniversite yönetimleri ve Sağlık Bakanlığı olduğunu dile getiren Çerkezoğlu, “‘İnsan ihaleyle çalıştırılamaz, sağlıkta taşeron olmaz’ diyerek taşeron çalıştırmayı tümüyle ortadan kaldırmayı hedefleyen bir sendikal örgütlenme ve mücadele yürütüyoruz” diye konuştu.

AKP iktidarında arttı
DİSK Araştırma Enstitüsü Müdürü Serkan Öngel de 8 yıllık AKP iktidarı ile birlikte kamuda taşeronlaşmanın hızla arttığını belirterek başta eğitim ve sağlık sektörü olmak üzere, belediyelerden KİT’lere kadar pek çok alanda emekçiler en ağır şartlarda ve güvencesiz çalıştırıldığını söyledi. Öngel, torba yasa tasarısının ardından taşeron işçi sayısı giderek artacağını vurguladı ve şunları söyledi:

“Taşeronlaşmanın amacı işçileri yıldırmak ve istifaya zorlamak. Bu kapsamda işçi nakleden mahalli idarelerin nakil sonrasında oluşan işçi sayısında beş yıl süreyle artış yapılamaması, buna karşı hizmet alımı yoluna gidebilmesi, taşeronlaşmanın yaygınlaştırılması amacını taşımaktadır. Kadrolu çalışanlar sürgün edilecek, yerine taşeronlar sokulacaktır. Bu durum çalışanlar açısından kaygı verici.”

Sendika.Org
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyPtsi Mart 21, 2011 2:11 am

[quote:1995="AZYA"]‘Özel hayat’ bitiyorAKP’nin hazırladığı yeni yasa tasarısına göre istihbari amaçlı dinlemelerin ifşa edilmesi suç sayılmayacak. Böylece Anayasa ile teminat altına alınan ’özel hayatın gizliliği’ de ayaklar altına alınabilecek.
‘Ozel hayat’ kalmayacak
Yasa dışı dinlemelere cezaları artıracak tasarı tartışma yaratacak. Tasarıya göre, istihbari amaçlı dinlemelerin ifşası suç sayılmayacak. Böylece anayasa ile teminat altına alınan özel hayatın gizliliği ayaklar altına alınacak.

Yasa dışı dinlemelere yönelik cezaları ağırlaştıran ve özellikle Ümraniye davaları nedeniyle gazeteciler hakkında binlerce dava açılmasınana neden Türk Ceza Kanunu hükümlerinde değişiklik öngören AKP tasarısı tartışma yarattı. Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, TBMM sevk edilen tasarıda yer alan düzenlemeler, hakkında suç isnadı bulunmayan kişilerin istihbari amaçlı dinlenen konuşmalarının yayımlanmasını, iddianamelere giren özel hayatı ilgilendiren konuşmaların haber yapılmasını, herhangi bir internet sitesinde yer alan seks kasedi ya da yasadışı dinlemenin bu siteye dayanılarak haber yapılmasını suç olmaktan çıkarıyor.

İhlal için yeni kriterler
Tasarıda, özel hayata ilişkin tartışmalı bir düzenleme de yer alıyor. Buna göre, özel hayatın gizliliğini ihlal suçları için, “bu fiillerin hukuka aykırı olarak işlenmesi” kriteri getiriliyor. Tasarının gerekçesinde ise istihbarat faaliyeti çerçevesinde, hakkında suç isnadı bulunmayan kişiler arasındaki telefon konuşmalarının dinlenmesi ve kayda alınmasının suç oluşturmayacağı ifade ediliyor. Bu kayıtların, iddianameye konularak kamuya açık hale getirilmesinin de suç oluşturmayacağı vurgulanıyor. Bu durumda, hem suç işlemiş kişilerin özel hayata ilişkin konuşma ve bilgilerinin iddianamelere girmesi suç oluşturmayacak.

İfşa edilmişse haber olabilir
Tasarıyla özel hayata ilişkin görüntü veya seslerin ifşası, 2 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor ancak, ifşanın hukuka aykırı yapılmaması halinde ceza verilmeyeceği belirtiliyor. Tasarının gerekçesinde de kayıtların iddianameye girmesi “hukuka uygunluk” kriteri olarak gösteriliyor. Tasarıya göre, haberleşme ya da özel hayatın gizliliği ihlal edilerek elde edilen kayıt, bir kere ifşa edilmişse, sonradan haber yapılması suç oluşturmayacak.

YENİÇAĞ - 19/03/2011 - 21:51:20
[/quote]


AKP, Hz. Ömer'in kendisinde görmediği yetkiyi, Allahsız İslamcı rejimlerini tahkim etmek için kendilerinde görmek, bu yetkiye de sahip olmak istiyor.

malum, bir evi gözetleyen ve bu gizli gözetleme işinden dolayı ev sahibine hesap sormak isteyen Hz. Ömer'e, ev sahibi demediğini bırakmamıştı da Hz. Ömer ne yapacağını şaşırmıştı.

Ahlaksızlığın bu kadarına, pes.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptySalı Mart 22, 2011 12:20 pm

Baraj yapma boşuna, yıkacağız başına!


Yusuf Yavuz

Muğla-Antalya sınırını oluşturan Eşen çayı üzerinde projelendirilen hidroelektrik santrali (HES), Fethiye ve Kaş halkını bir araya getirdi. Saklıkent Milli Parkı'nın yanıbaşında kurulacak olan HES'i protesto etmek için biraraya gelen bölge halkı, türkülü zeybekli eylem yaptı. Eşen çayında toplam 13 HES projesi bulunuyor.



'MİLLİ PARK SINIRLARI DARALTILARAK HES'E AÇILDI' İDDİASI

Fethiye ve Kaş ilçelerinin köylerini ekileyecek olan Eşen çayındaki HES projesinin, 1996 yılında milli park ilan edilen Saklıkent'in sınırlarının 2009 yılında daraltılmasıyla hayata geçirildiğinin öne süren Saklıkent Koruma Platformu'ndan Mehmet Polat'ın ardından Fethiye Saklıkent Koruma Platformu dönem sözcüsü Uğur Çaçaron ve yöre köylerinin muhtarları birer konuşma yaptılar. Yöresel sanatçılar Ahmet Eraslan, Pınar Keçebaş ve Mehmet Bülbül'ün konserleriyle renklenen eylemde, "baraj yapma boşuna yıkacağız başına" şeklinde slogan atarak HES'lere karşı tepkilerini dile getiren yurttaşlar, sularını vermeyeceklerini dile getirdiler.



6 BİN DÖNÜM VERİMLİ ARAZİ SU ALTINDA KALDI

Daha sonra Saklıkent Koruma Platformu’nun basın açıklaması okundu. Fethiye çevresinde 13’ü Eşen çayı, 2’si Kargı çayı ve biri ilçe merkezi yakınında olmak üzere toplam 16 adet hidroelektrik santrali projesinin bulunduğunun belirtildiği açıklamada, HES’lerin yöremize vereceği zararları görmek için tümünün yapılmasını beklemek gerekmez; bazı örnekleri şimdiden yaşıyoruz. Karabel’deki Eşen-I HES’te su tutulması sonucu 6 bin dönüm verimli tarım arazisi, evler ve yollar su altında kaldı. Çiftçilikten başka geçim kaynağı olmayan insanlarımız mağdur durumda. Fethiye HES’in yapım ve işletilmesi sırasında taşınan alüvyon yüzünden körfezimiz hızla doluyor. Benzer zararlar, ülkemizin önemli bir turizm alanı olan Saklıkent ve yine önemli bir tarım alanı olan Eşen Ovasında da fazlasıyla görülecek. Bir şirketin kârı uğruna insan mağdur, doğa tahrip olacak” denildi.



KAPALI SİSTEME ALINAN SULAR HASTALIK SAÇIYOR

HES’lerin suyu dere yatağından alarak kapalı sistemlere aktarmasının pek çok sakıncası olduğunun vurgulandığı açıklamada, “öncelikle su, su olmaktan çıkıyor. Çünkü toprak ve havayla teması kesildiğinden taşıdığı mineraller ve oksijen azalıyor. Bu yüzden hem canlıları besleyemiyor hem de mikrop yuvası haline gelerek hastalık saçıyor. Ayrıca kapalı sistemler akarsuyun toprağa sızmasını önlediği için yeraltı suları zamanla çekiliyor ve Eşen Ovası gibi yerlerde tuzlanma tehlikesi başlıyor” bilgisine yer verildi.

Aralıklı olarak yağmur altında gerçekleşen eylem olaysız sona erdi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptySalı Mart 22, 2011 12:22 pm

Devlet ormancılığı özelleştiriliyor!
Yusuf Yavuz

Her yıl 21 Mart'ta kutlanan Dünya Ormancılık Günü dolayısıyla Türkiye'nin ormancılık politikalarını değerlendiren Doç. Dr. Yücel Çağlar, Anayasadaki yaptırımlara karşın devlet ormancılığı düzeninin 1980'li yıllardan buyana özelleştirildiğini öne sürdü.

TÜRK ORMANCILIĞINDA ÖNEMLİ DÖNÜŞÜM

Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yücel Çağlar, 'kraldan çok kralcı' kesilen ormancı teknokrat ve bürokratlarca ve çok boyutlu olarak sürdürüldüğünü iddia ettiği özelleştirme sürecinin Türk ormancılığında çok önemlhttp://www.mevsimsiz.net/y-11040/Alakirda_isgal_ve_direnis/i bir dönüşüm olduğunu söyledi. Devlet ormancılığı düzeninin özelleştirilmesinin, yalnızca kimi tesislerin mülkiyetinin yada işlerin özel kişi ve kuruluşlara devredilmesine indirgenmemesi gerektiğini vurgulayan Çağlar, "bu sürecin yol açabileceği ekolojik, toplumsal, kültürel, ekonomik ve dolayısıyla siyasal sonuçları da vardır. Ancak, çoğu kişinin bu süreçten haberleri yok, haberi olanların ise bir kesimi bu sürece destek oluyor bir başka kesimi de 'batsın bu dünya' diyerek hayıflanmakla yetiniyor" değerlendirmesinde bulundu.

YİNE 'İMAN TAZELEMEKLE' YETİNECEKLER

Ünlü Alman filozof Hegel'in, 'Gerçek bütündür' sözünü anımsatarak değerlendirmelerini sürdüren Çağlar, ünlü filozofun bu sözünün neredeyse tümüyle unutulduğunu belirterek, "genelde çok pahalıya mal olan bu unutkanlık, ormancılık alanında da geri dönülemeyecek yıkımlara yol açabiliyor. Sözgelimi, çoğunlukla, ormancılığın ekolojik temelli teknik bir uğraşı alanı olduğu sanılıyor. Öyle ki, orman ekosistemleri üzerine titreyen yurttaşlarımız bile çoğunlukla ormancılık alanında nelerin olup bittiği ile hemen hemen hiç ilgilenmiyor. Hiç olmazsa 1970’li yıllardan beri 21 Mart’larda ülkemizde de kutlanan 'Dünya Ormancılık Günü'nde ilgilenebilse. Hayır, yine ilgilenmeyecek; yine orman ekosistemlerinin önemi, güzellikler üzerine söylevleri dinlemekle, deyiş yerindeyse 'iman tazelemekle' yetinecektir. Yetinmemek, orman ekosistemlerinin korunması, niteliklerinin 'iyileştirilmesi' ve genişletilmesi ile ormanlardan sağlanabilen ürün ve hizmetlerin topluma dengeli ve devamlı olarak sunulmasına yönelik bir etkinlik alanı olan ormancılık düzeninde olup bitenlerle de ilgilenilmesi gerekiyor" dedi.

ORMANLARIN YÜZDE 99.9'U DEVLETİN MÜLKİYETİNDE

Türkiye yüzeyinin yaklaşık yüzde 27’sinin 'orman' sayılan yerlerden olduğunun öne sürüldüğünü dile getiren Çağlar, bu alanın yüzde 99.9'unun devlet mülkiyetinde bulunduğunu belirterek, "Devlet mülkiyetindeki 'orman' sayılan yerler, 1937'den 1980’li yıllara kadar devlet ormancılığı düzeniyle korunmaya, işletmeye ve genişletilmeye çalışıyordu. Dahası, 1982 Anayasasının 169. maddesinde bile 'devlet ormanı' sayılan yerlerin devlet tarafından işletilmesi, korunması ve genişletilmesi; yönetimi ve mülkiyetinin devredilmemesi, kamu yararı olmadıkça da ormancılık dışı kullanımlara tahsis edilmemesi gerekiyor" diye konuştu.

ORMANCILIK İÇİN YAYGIN ÖRGÜTLENME

Türkiye'deki ormancılığın öteden beri kamusal hizmet alanı sayıldığını ifade eden Çağlar, devletin bu hizmeti görmek amacıyla ülke yüzeyinde son derece yaygın biçimde örgütlendiğini belirterek, "2000’li yıllarda Orman Genel Müdürlüğü (OGM) merkezde 10 daire başkanlığı ile müşavirlik ve başkanlık; taşrada ise 189 başmühendislik ile 27 orman bölge ve bunlara bağlı, 217 orman işletme ile 1319 orman işletme şefliği ve 139 öteki şeflikler başta olmak üzere etkinlikte bulunmaktadır. Bu birimlerde, yüzde 95,4’ü taşrada olmak üzere 14,8 bin kamu görevlisi ile 13,8 bini sürekli olmak üzere 17,3 bin işçi ve sayıları 300 dolayında olduğu kestirilen köylü de ağaç kesme, tomruklama ve taşıma işlerinde işlendirilmekte; yüzde 64’ü 'döner sermaye' olmak üzere 2,2 milyar TL (2008) parasal kaynak kullanılmaktadır" bilgisini aktardı.

ORMANCILIK HİZMETİNDE KÖKLÜ DÖNÜŞÜM

Türkiye'deki 'devlet ormancılığı' düzeninde, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü, Doğa Koruma ve Milli Parklar ile Orman Köy İlişkileri Genel Müdürlüklerinin de OGM’nin görev alanı dışında bırakılan ormancılık hizmetlerini görme çabası içinde olduğunun altını çizen Çağlar, "gerçekte 19. yüzyılın ortalarından bu yana devletçilik düzeni içinde yürütülmeye çalışılan ormancılık hizmetleri ülkemizde, özellikle 2000’li yıllarda hızlı bir dönüşüm geçiriyor. İki düzlemde gerçekleştirilen özelleştirmeler ise, bu dönüşümün yalnızca bir boyutu. Bilindiği gibi, Türkiye’de 'orman' sayılacak ve sayılmayacak yerlere, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. Maddesinde açıklık getirilmiştir. Yine bilindiği gibi, ağaç ve ağaççık varlığının nitelik ve niceliğine dayanan bu 'orman' tanımı temel alınarak da 'orman' sayılacak yerlerin sınırlarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır" dedi.

'DEVLET ORMANI', ORMAN SAYILMIYOR!

Anayasanın ormanlarla ilgili 169 ve 170. Maddeleri ve ormanlarla ilgili çok sayıda hukuksal düzenlemenin, bu tanımlara göre 'orman' olarak belirlenen yerlerin mülkiyet ve kullanılma biçimini düzenlediğini belirten Çağlar, "ne var ki, 169. Maddesinde; 'Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir' diyen Anayasanın yine 169. maddesine göre; 'Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım arazilerine dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ve 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik, gibi çeşitli tarım alanlarında ilerinde veya hayvancılık kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen arazilerle şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler' orman sayılmayabilecektir" dedi.

'ORMAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZMAMA' KOŞULU KALDIRILDI

1983 yılında çıkarılan 2896 sayılı yasayla, Anayasanın 170. Maddesi uyarınca, kimi yerlerin orman sınırları dışına çıkarma iş ve işlemlerinin yalnızca, “Devlet eliyle ihya edilerek kısmen veya tamamen orman içi köyler halkının yerleştirilmesi veya bu amaçla değerlendirilmesi'ni öngördüğünü ifade eden Çağlar, "Ancak, söz konusu değişiklik, bu amacı, yalnızca maddenin 'A' bendinde sayılan durumlar için geçerli kılarak, bir yandan bu doğrultudaki uygulamaların kapsamı daraltılmış bir yandan da bu amaç dışında da orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine olanak sağlanmıştır. Üstelik, bu doğrultudaki uygulamaların hem kapsamı genişletilmiş hem de işlemleri kolaylaştırılmıştır. Ayrıca orman sınırları dışına çıkarılacak yerlerle ilgili olarak daha önce maddede yer verilen 'su ve toprak rejimin zarar vermeme' ve 'orman bütünlüğünü bozmama' koşulları kaldırılmıştır. Uygulamalar yönünden taşıdıkları önem nedeniyle ilgili bu iki fıkranın ayrıntılı olarak irdelenmesinde gerekmektedir" uyarısında bulundu.

ORMANLAR, MADENCİLİK VE TURİZME GİTTİ

Devlet orman işletmeciliğindeki özelleştirmeci uygulamaların bir başka boyutunun da 'devlet ormanı' sayılan alanlardan ormancılık dışı amaçlarla yararlanma olanağının özel kişi ve kuruluşlara herhangi bir biçimde devredilmesi olduğunun altını çizen Çağlar, "Orman Kanunu'nun 16, 17 ve ll5. maddelerinin yanı sıra 2634 sayılı Turizmi Teşvik, 3213 sayılı Maden Kanunu başta olmak üzere çeşitli yasalarla öteden beri yapılagelen bu uygulamaların kapsamı giderek genişletilmiştir.

YENİ BİR 'KAMU ÇALIŞANI KÜLTÜRÜ' YARATILDI

1980’li yılların başında gündeme gelen 'yeni liberal' ekonomik ve toplumsal politikaların kamusal olanın her alanda daraltılması ve bu kapsamda devletin küçültülmesi amacını taşıdığını belirten Çağlar, "devlet varlıklarının elden çıkarılmasının; devletçi, halkçı düzenlemelerin olabildiğince etkisizleştirilmesine yönelik olduğu bilinmektedir. Bilinen bir başka gerçeklik de, bu politikaların büyük ölçüde 'başarılı' olduğudur. Söz konusu politikalar, öylesine 'başarılı' olmuştur ki, neredeyse yepyeni bir kamu çalışanı kültürü yaratabilmiştir. Öyle ki, artık devletçi, ulusalcı, kalkınmacı, kamucu, halkçı tutum ve davranış içinde olmak, yaygın söylemle 'dinazorluk' olarak nitelendirilir, dahası, olumsuzlanır olmuştur" değerlendirmesinde bulundu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 23, 2011 9:12 am

“Faşizm ve Diktatörlük”
22.03.2011 - 07:30 Yazdır Arkadaşına gönder Faşizmin iktidardaki ilk döneminde, faşist parti ile devlet aygıtı kolları arasında önemli mücadeleler sürmekteyse de, faşist parti, devlet baskı aygıtına –ordu, idare, polis, adliye- egemendir. Yerleşmiş faşizm evresinde ise, uygun bir dönüşüm geçiren devlet aygıtı faşist partiye egemen olur. Böylece faşist parti devlet aygıtına tabi hale gelir.

Bu yerleşmiş faşizm evresinde, devlet aygıtının egemenliği rastgele gerçekleşmez. Devlet aygıtı kollarının yeniden düzenlenmesiyle gerçekleşir: Devletin baskı aygıtının belirli bir kolu öbürlerine ve dolayısıyla ideolojik aygıtlar da dâhil olmak üzere devlet aygıtlarının bütününe egemen olur. Bu kol ne ordudur ne de “idari bürokrasi”: Bu kol siyasi polistir.

Devlet aygıtında siyasi polisin egemen oluşu, bu aygıtın öbür kolları arasındaki göreli bağımlılık ve alt-egemenlik ilişkilerinin bu duruma kayıtsız kalması anlamına gelmez. Hatta faşizm durumunda, bu aygıtlar arasında –siyasi polis, idare, ordu- şeklinde bir bağımlılık sırası ortaya çıkarılabilir. Ordunun işlevinin “bürokratik” idari aygıta kıyasla ikinci derecede kaldığını özellikle belirtmek gerek.

***

Faşizm iktidara biçimsel açıdan tamamen anayasal şekilde ulaşır. Hitler ve Mussolini “demokratik parlamenter” devlet biçimlerine “saygı göstererek”, her burjuva devletinin kritik sınıf mücadelesi durumları için öngördüğü hukuk kuralları içinde iktidara gelirler.

Faşizm iktidara, devlet aygıtının yardım ve suç ortaklığı ile gelir. Dar anlamda, devlet aygıtının dışında bir olgu olmasına rağmen, faşistleşme süreci başlangıcı ile birlikte, faşizm dışarıdan bu aygıta nüfuz etmeyi ve onu kazanmayı, ve dönüşsüzlük noktasından itibaren hala kendine düşman olan kol veya sektörleri etkisiz kılmayı başarır.

Nihayet biçimsel iktidar ile gerçek iktidar arasındaki uyumsuzluğu, tüm faşistleşme süreci boyunca devlette açıkça görülen bu iktidar çarpıklığını görelim.

Bu uyumsuzluğun, belirtileri şunlardır: Partizan temsil bunalımının ardından gelen parlamenter bunalım ve hegemonya bunalımının doğurduğu hükümet istikrarsızlığı, baskı gruplarından özel milislere kadar giden paralel iktidar ağıyla siyasal partilerin çoğalması, “yürütmenin” ve devletin baskı aygıtının işlevinin artması ve polis örgütünün giderek üstlendiği önemli işlev, hukuki sistemin –“düzenin”- gerilemesi ve adliye örgütünün faşizm tarafından dolaysız ele geçirilmesi.

***

Nasyonal sosyalizm orduya aşağıdan sızmış, ama devlet aygıtı yoluyla, yukarıdaki belirleyici rolünden yoksun bırakmıştı. 1938’de yüksek komuta kademesi yeniden düzenlendi. Genelkurmay başkanları Blomberg ile Fritz on dört generalle birlikte ordudan çıkarıldı, otuz generalin de rütbeleri indirildi. Anahtar kesimin –hava kuvvetleri- başına Göring geçti. Nasyonal-sosyalizm ve büyük sermaye tarafından denetlenen devlet yönetiminin üst kademeleri artık “askeri rolü”ne indirgenmiş olan ordudan gelen baskılara karşı direnç kazandılar.

“SS devletinin” temeli olan siyasi polisin gittikçe büyüyen egemen rolü hesaba katılmazsa devlet aygıtının yeniden düzenlenmesini anlamak mümkün değildir. SS, nasyonal-sosyalizm iktidara gelmeden çok önce de vardı (1923). Parti milisinin (SA) yanı sıra, önderler tarafından (Hitler) özel olarak seçilmiş ve sıkı sıkı denetlenen bir çekirdek oluşturuyor, muhafız ve partinin iç polisi olarak görev yapıyordu. Nasyonal-sosyalizm iktidara geldikten sonra şu süreç, adım adım gerçekleşti: Bütün yerel polis güçleri birleştirildi (1923); siyasi polis (Gestapo) ve SS birleşip tek komuta altına girdi, Himmler’in komutası (1934); sonra bütün polis güçleri SS-Gestapo egemenliği altında birleştirildi. (1936)

Siyasi polis nasyonal-sosyalist önderlerin doğrudan denetimi altındaydı ve özellikle Hitler “yüce önder” durumundaydı. “Önderin iradesi”nin (Fuhrerprinzip) doğrudan doğruya ete kemiğe bürünmüş biçimi sayılıyorlar, böylece devlet aygıtının bütün dallarına otoriteyle müdahale edebiliyorlardı. Ordu olsun, yönetim ve adalet dalları olsun, Nasyonal-Sosyalist Parti ve devletin ideolojik aygıtları olsun, müdahale alanları sınırsızdı. Müdahale ettikleri konular da sınırsızdı, yalnız “güvenlik” konularına değil, yönetimsel ve askeri sorunlara da karışıyorlardı. Rolleri hem baskıcı, hem de ideolojikti: “nasyonal-sosyalist ruh”un mızrak başıydılar. Müdahale amacı Himmler’e göre “ulusun bütün üyelerinin bütünsel ve sürekli eğitimi ve böylece her bireyin durumunun sürekli denetlenmesi imkânının sağlanmasıydı.”

Siyasi polisin rolüne adalet sisteminde ve adalet görevlilerinin rolündeki değiştirimler de eşlik etti. Yasa artık yukarıda betimlenen türden sınırlar çizmiyordu. Mahkemelerin artık yasaları değil, “önderin iradesi”ni cisimleştiren “halkın sağlıklı duyguları”nı uygulaması gerekiyordu. Polis de bu sağlıklı duygu ve önderin iradesinin en iyi cisimleşmiş biçimiydi; işi yeni politik düzeni “korumak” değil yaratmaktı. Müdahaleler açıkça “politik” müdahalelerdi. “Führer’in eylemleri” olarak, 1936’daki bir kararnameyle, hukuki düzenlemelerden ve adli görevlilerin “hukuki kanıt” tarzında denetlemelerinden bağışık sayıldılar.

Suç nosyonu da ideolojik bir değişime uğratıldı. Suç artık burjuva devletinin başka biçimlerinde olduğu gibi kötü davranış (yasanın çiğnenmesi) anlamına gelmiyordu; muhtemel düşman anlamına geliyordu. Suçlu kişi, “keyfi” ölçütlere göre belirlenen “nesnel konum”u yüzünden rejimin sağlığına zarar vermeye niyetlenebilecek adamdı. Faşist bir rejimin gözünde bu öncelikle Yahudiler, komünistler, sosyalistler, masonlar, liberaller, dilenciler, akıl hastaları, eşcinseller, frengililer ve çeşitli başka “topluma karşı” öğeler demekti. Dahası bütün bireyler sınırsız polis müdahalesine tabiydiler; bu, kamu ile özel arasındaki her türlü ayrımın kaldırılmasında dile geliyordu. Siyasi polisin baskı rolüne eşlik eden bütün bu ideolojik düzenlemeler aynı zamanda toplama kampları kurumunun da kökünde yatmaktadır.

Son olarak nasyonal-sosyalist rejimde, partinin kendi içsel ideolojisi bir bütün olarak devletin ideolojik aygıtlarını fethetti ve egemen ideoloji doğrudan partiden yayılmaya başladı. Gelgelelim siyasi polis egemen aygıt oldukça, onun özgül ideolojisi de geri kalan aygıtlara ve toplumun bütününe yayıldı.

***

Yukarıdaki satırların tümü, halen devam etmekte olan ve 12 Haziran seçimlerinden sonra yoğunlaşacağı anlaşılan faşizm tartışmalarına bir katkı sağlaması amacıyla, Nicos Poulantzas’ın “Faşizm ve Diktatörlük” isimli kitabının faşist devletle ilgili olan bölümünden alıntılandı. Bu satırlar, Tülin Öngen hocanın Birgün gazetesindeki köşesinde yayınlanan ve yine Poulantzas’ı referans gösteren “Faşizmi Anlama Kılavuzu 1-2-3” isimli yazılarıyla birlikte okunursa, çok daha açıklayıcı ve anlamsal açıdan da çok daha bütünlüklü olacaktır.

Fatih Yaşlı
SOL
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 23, 2011 10:06 am

[b]Peki bu tokatlar ne olacak?[/b]

23.03.2011 - 07:58


[img(220,165)]http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/imagecache/makale_genel/images/polis_siddet.jpg[/img]

[b]Beşir Atalay Silopi’de polise tokat atan Sabahat Tuncel’in buna hakkı
olmadığını söyledi ve “yazıklar olsun o vekile” dedi. Peki ya polisin ve
AKP'lilerin attığı tokatlar?[/b]
BDP Milletvekili Sabahat Tuncel’in, polisin kitleye şiddet uygulaması
nedeniyle Şırnak Güvenlik Şube Müdürü Murat Çetiner’i tokatlaması, dün
Türkiye’nin gündemindeydi. Polisi savunmak için sıraya giren iktidar ve
muhalefet sözcüleri Tuncel’in hareketinin bir vekile yakışmadığı ve bir şiddet
eylemi olarak nitelenmesi gerektiğinde hemfikir oldu.
Polisin insanlara karşı kullandığı ölçüsüz kaba kuvvet konusunda hiçbir şey
söylemeyen ya da her seferinde polisi savunan AKP sözcülerinin yaşanan son olay
karşısında takındıkları “hassas” tavır dikkat çekti.
[b]“Hiç kimsenin kimseye tokat atmaya şansı yok”[/b]
Yaklaşmakta
olan seçimler nedeniyle İçişleri Bakanlığı görevinden istifa eden Beşir Atalay,
yaşanan olaylar nedeniyle Tuncel’i kınadı. Atalay, “Hiç kimsenin kimseye tokat
atma hakkı yok. Görevini yapan polise ise hiç kimsenin hakkı yok. Bir
milletvekilinin bırakın polisi herhangi bir vatandaşa böyle bir hakkı yok. Polis
orada farklı bir tutumda bulunsaydı herkes polise hücum ederdi. İşte
‘milletvekiline şöyle tutumda bulundu, şöyle kaba davrandı’ falan... Siz polisin
ne kadar zor durumda görev yaptığını görün. Polis orada onların huzur içinde
Nevruz'u kutlamaları için görev yapıyor, güvenliği sağlıyor” dedi.
[b]"Yazıklar olsun o milletvekiline"[/b]
Hakkını arayan
insanlara şiddet uygulayan polislerin tespit edilebilmesi için bir zorunluluk
olan kask numaralarını uygulamamak için yıllarca direten, suçlu polis memurları
hakkında soruşturma açılmasına izin vermeyen Atalay, Tuncel’den tokat yiyen
polisin hakkını savunması gerektiğini söyledi. Atalay, “Hakkını arayacaktır,
hukuki süreç içinde gerekeni yaparlar herhalde. Orada yapılan büyük bir
haksızlık, büyük bir yanlış ve yazıklar olsun o milletvekiline” dedi.
[b]Bu vekillere de yazıklar olsun mu?[/b]
AKP Van Milletvekili
Mustafa Bayram , karakol basıp oğlunu kaçırmasıyla basına yansıdı. 7 Temmuz
2004'de gözaltına alınan oğlu Hamit Bayram'ı “kurtarmak” için adamları ile
birlikte Bölge Trafik Müdürlüğü’nü basan ve oğlunu kaçıran milletvekili, 5 yıl
hapse mahkum oldu. O dönem İçişleri Bakanı olan Abdulkadir Aksu’nun telefon
konuşmaları da yine basına yansımıştı.
AKP'li milletvekilleri Faruk Koca ve Mustafa Cumhur, hac dönüşü Gümrük
Kapısı'ndaki görevlileri, gümrük işlemlerinin geciktiği gerekçesiyle dövdüler.
Olayı reddeden milletvekillerine karşın şiddete uğrayan görevliler "Güvenlik
kameraları kayıtları incelensin" dedi.
AKP 22. Dönem Burdur Milletvekili Mehmet Alp'in yakını olduğunu söyleyen
Mehmet Yıldız 2006 yılında, kavga çıkardığı gerekçesiyle gözaltına alınmak
istendi ancak "Dayım milletvekili, beni götüremezsiniz" dedikten sonra, iki
görevliyi hastanelik etti.
[b]Bu polislere de yazıklar olsun mu?[/b]
Bir insanın
tokatlanmasının kabullenilemeyeceğini söyleyen Atalay’ın bu sözleri yakın
dönemde yaşanan bazı olayları tekrar gündeme getirdi.
Geçtiğimiz ay Ankara'da, Yüksel Caddesi'nde organ bağış standını kaldırmak
isteyen polis ile standı açan Halkevleri üyeleri arasında arbede çıktı. Arbede
sırasında yere düşen sivil polis, kalktığında kolunu tutan kadına ard arda
yumruk attı. Polisin Halkevleri üyesi kadını yumrukladığı görüntü uzun süre
basında yer buldu. Ancak İçişleri Bakanı ya da Başbakan bu konuda bir açıklama
yapmak gereği görmedi.
[img(382,229)]/sites/default/files/fotograf/polis-hizini-alamadi-kadina-pes-pese-yumruk-atti.jpeg[/img]
Yine polisin kaba şiddetinin en net görüldüğü
örneklerden biri, kimliği öğrenilemeyen bir polis memurunun 1 Mayıs 2007’de
Taksim’de eşiyle birlikte yemek yiyen Masis Kürkçügil'i tokatlamasıydı.
Numarasız kask kullandığı için kimliği belirlenemeyen bir polis memurunun
Kürkçügil’e uyguladığı şiddet uzun süre tartışılmıştı. 1 Mayıs kutlamalarını
terörize eden İçişleri Bakanlığı ve Valilik, yaşanan olayın “münferit” olduğunu
savunmuştu.
[img(250,190)]/sites/default/files/fotograf/1mayis_tokat.jpg[/img]
Aydın’da 9 Mart 2009’da Başbakan Erdoğan'a, seçim otobüsüyle
şehir turu attığı sırada "Allah cezanızı verecek" diye bağıran 13 yaşındaki
M.S.Ö. boynunun arkasında oluşan çiziklerin Başbakan Erdoğan kendisiyle
konuşurken meydana geldiği iddiasıyla şikayetçi oldu. Aydın Cumhuriyet
Başsavcısı Sabri Beytorun, yürüttüğü soruşturma sonunda, M.S.Ö.'nün Başbakan
hakkındaki şikayetinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
[img(301,450)]/sites/default/files/fotograf/basbakan_siddet.jpeg[/img]
(soL - Haber Merkezi)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: HALK ve HAK DÜŞMANI AKP   HALK ve HAK DÜŞMANI AKP - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 23, 2011 10:14 am

Hesap soracaklarmış, yazıklar olsunmuş...

Samimiyetsiz ifadeler.

Bahçeli diyor ki, "Polis sahipsiz değil!"... Sahip çık o zaman.

Polise dayak, askere çuval...

Sahi, bu kahramanlar, askerimize çuval geçirildiğinde ne yapmışlardı?

Güneydoğu'da bölücü etnikçi eylemlerde polsie atılan tokat kabul eidlemez, arkasına emperyalizmi alarak bir saldırıya geçen, polsi tokatlayan-taşlayan bölücü etnikçi unsurlar akıllarını başlarına alsınlar. Madem o kadar yiğitlerdi de niye Amerikan emperyalizminin işgaline karşı çıtları çıkmıyor? İlkesiz pragmatik siyaset, insanı işbirlikçiliğe, teslimiyete götürür. BUnu yapan insan da kendisne bir mazeret elbette bulur. Ama AKP'nin ihanet ve işbirlikçiliği onlara mazeret olamaz. Kimse için olmaz. Sui misal emsal teşkil etmez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HALK ve HAK DÜŞMANI AKP
Sayfa başına dön 
3 sayfadaki 5 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: AKP-
Buraya geçin: