AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Salı Kas. 23, 2010 4:20 pm | |
| Daha önce, AKP'nin Irak'taki rolünün ABD açısından ne kadar mühim olduğunu ve seçimler netcesinde işbirlikçiler arası paylaşım kararının AKP sayesinde mümkün olduğunu ki, işte Barzani finosu da tasdik ediyor. Hoş, Talabani beni desteklemediniz derken de itiraf etmiş oluyor ya bu rolü...
AKP ihanet organizasyonu, İslam beldelerini ABD lehine düzenlmekte "kıyakçılık" yapıyor.
Türkiye'deki rolü ise, silahlı mücadeleye gerek kalmadan kontrol üzerine. Şu bir gerçek, bu gün AKP iktidar olmsaydı, Türkiye'de Irak gibi bir savaşın başlaması gayet büyük bir ihtimaldi. Başka bir başlıkta ifade edildiği, yptığımız iktibasla gösterdiğimiz üzere, AKP'nin gerçek rolü, tabandan gelen basıncı kanalize etmek, emperyalizmin çıkar ve menfaatleri çerçevesinde Türkiye'yi şejkillendirmek.
Bunun için de başta, "din"i şekilendirmek gerekiyor. Olduğu gibi değil de olmasını istedikleri gibib bir din için AKP şart. Bunu başkası yapamazdı. Din'i şekillendirip istedikleri Protestan şekle sokunca, artık Türkiye'yi kaygı etmeye de gerek kalmayacak. Hani İngiliz'in, "Müslümanların elinden bu kitap'ı almamız gerek!" diye işareet ettiği dava. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: PKK'DA ÇATLAK Salı Kas. 23, 2010 4:56 pm | |
| Baydemir'den keskin çark 23 Kasım 2010 Salı, 16:35 Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, istifa ettiği yönünde çıkan haberler karşısında sessizliği bozdu. Geçtiğimiz hafta avukatlarıyla görüşen Öcalan’ın “Silahlı mücadele miadını doldurdu” diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir için ''Özeleştiri versin. İstifa etsin gitsin AK Parti'ye üye olsun'' dediği iddia edilmiş, Öcalan'ın açıklamaları ''Baydemir'in üstü çizildi'' yorumlarına neden olmuştu. BAYDEMİR: HERKES BENİ ELEŞTİRME HAKKINA SAHİPTİR
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, İstanbul'da katıldığı konferans sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. İstifa tartışmalarının sorulması üzerine Baydemir, "Değerlendirme yapmam doğru, şık değil. İki temel mesajım var. Eleştiri hakkı kutsaldır, herkes beni eleştirme hakkına sahiptir ama herkes. Dolayısıyla ben şu an basındaki tartışmaları gereğinden fazla abartılı buluyorum. Açıkçasını söylemek gerekirse bunu da manidar buluyorum. Neden bu kadar büyük bir abartı var. Görüşler ve kanaatler bir gecede oluşmaz. Görüşler ve kanaatler bir gecede değiştirilmez. Fikirler bir gecede oluşmaz ve bir gecede değişmez. Ancak benim ifade ettiğim her görüşe karşı, her fikre karşı, her temenniye karşı, her çağrıya karşı, herkesin beni eleştirmesi en doğal hakkıdır. Mensubu olduğum siyaset kültürümüzde de eleştiri kaçınılmazdır. Eleştiri dostluktur eleştiri güç vermektir" dedi.
BAYDEMİR NE DEMİŞTİ?
Baydemir ile Öcalan’ı karşı karşıya getiren olay 1 Kasım günü Kanada’nın Ankara Büyükelçisi Mark E. Bailey’in ziyaretiyle başladı. Baydemir, kendisini makamında ziyaret eden Bailey’e, 21’inci yüzyılda silahın rolünü tamamladığını, sorunların çözümünde silahın bir araç olma özelliğini yetirdiğini belirterek şöyle dedi:
“Bütün sorunların çözüm yöntemi sadece diyalog, müzakere ve istişare olmalıdır. Kürt sorunu özelinde şiddet ve silahın yani askeri operasyon ve silahlı eylemin Kürt sorununun çözümünü tam tersine zorlaştırıyor. Dolayısıyla bizim temel önceliğimiz, temel duruşumuz, silahların bir an önce susmasıdır. Silahların bir daha konuşmaması için diyalog ve istişarenin başlamasıdır. Hepimize düşen silahların nasıl çözüm yöntemi dışına çıkarabilmenin üzerinde yoğunlaşmamız ve onun üzerinde formüller üretmek olmalıdır. Hem hükümetin, hem devlet kurumlarının aynı zamanda uluslararası kurumların silahın yöntem dışına çıkarılması için cesaretlendirici, teşvik edici, motive edici çaba içerisinde olması lazım.”
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Salı Kas. 23, 2010 4:59 pm | |
| Geçtiğimiz hafta avukatlarıyla görüşen Öcalan’ın “Silahlı mücadele miadını doldurdu” diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir’e gösterdiği tepki PKK’ya yakınlığıyla bilinen ANF’de yayınlamştı. Ancak, Öcalan’ın sarfettiği ağır sözler ve tehditlerin ajans tarafından saklandığı ortaya çıktı. Baydemir’e tehditler savuran Öcalan, “Gençlerin öfkesinden de mi çekinmiyor? Diyarbakır gençlerini bilirim, ağzını yırtarlar. Gidip anlatın. Deyin ki, Apo vicdan sahibidir ama taviz vermez, bunlara karşı çok acımasızdır. Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok. Ya kapsamlı özeleştiri versin ya, derhal istifa etsin” diyor. 12 Kasım’da İmralı’da avukatlarıyla görüşen terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’le ilgili kamuoyuna yansıyandan çok ağır ifadeler kullandığı öğrenildi. Öcalan’ın görüşmeyle ilgili sözleri 14 Kasım’da PKK’ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) internet sitesinde yayınlanmıştı. Ancak Öcalan’ın Baydemir’e karşı kullandığı tehdit içeren ağır ve sert ifadelerinin haberden çıkarıldığı ortaya çıktı. İşte Öcalan’ın başta Baydemir olmak üzere bazı BDP’li ve Demokratik Toplum Kongresi eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk’e sarfettiği o sözler: “Bazen öyle şeyler oluyor ki, çok şaşırıyorum. İşte Osman çıkıyor kendi işi olmayan bir konuda söz söylüyor. Çıldırıyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum kerizler mi. Kalkıp silahlı güçler miadını doldurmuş diyorsun, silahlı güçler miadını doldurduğunda sen düşünmüyor musun o koltuğunda iki ay oturabilir misin, AKP seni bırakır mı? Hem parası, hem olanakları, hem gücü var. ‘Ya bir gücün uzantısı ya da şovmen...’ Bu hakkı kendinde nasıl bulursun. Sen Kürdistan’ın en önemli en büyük şehrinin Diyarbakırın belediye başkanısın ancak zerre kadar Kürtlerle ilgin yok. Çoğunuzun durumu da bundan farklı değil. Oyun kurmuşlar sizin altınızı oyuyorlar, farkında değilsiniz. Çoğunuzun durumu da bundan farklı değil. Hepinizi kendi başınıza bıraksak hiçbir şey yapamazsınız, doğru düzgün birşey yapacağınız da yok. Şimdi size de soruyorum, benim aklıma şu geliyor, bu adam ya bir yerlere dayanıyor, sahte liderliğe oynuyor, bir gücün uzantısı, birilerinin adamı ya da böyle basın karşısında şov yapan, şovmen, hophop, işgüzar biri mi? Benim aklıma başka birşey gelmiyor. iki seçenek var, siz ne diyorsunuz? (Avukatlar Öcalan’ın bu sorusuna, “Bizce ikincisi olabilir” diye cevap veriyor. Öcalan devam ediyor...) ‘Kendilerini oyunlarla öldürtmek mi istiyorlar’ Doğru ben de öyle düşünüyorum. Ama burada bir oyun var. AKP referandumdan önce bağır bağır bağırmadı mı sivil toplum örgütleri cesur olsun, ön plana çıksın demedi mi. İşte senin yaptığın buna hizmet ediyor. Bunlar bu oyunlara gelerek kendilerini düşürdükleri tehlikeyi farketmiyorlar mı, yani güvenliğini sağlamadan siyaset yapmakla kendilerini oyunlara gelerek öldürtmek mi istiyorlar.” ‘Ona anlatacaksınız, yoksa sizi sorumlu tutarım’ “Osman’ın önünde üç seçenek var; Bir, ya derhal istifa eder gider Diyarbakır’da o AKP’ye yakın STK’larda çalışır. İki, kapsamlı, samimi bir özeleştiri verir, görevinde kalır. Üç, gider evinde oturur, işine gücüne bakar. Bunları gidip kendisine anlatacaksınız, gidip bizzat konuşacaksınız. Anlatmazsanız aksi taktirde sizi sorumlu tutarım. Bunlar bu tür açıklamalar yaparak tasfiye planının değirmenine su taşıyorlar. Basın da bilinçli olarak bunları ön plana çıkarıyor. (Avukatlar araya giriyor: Zaten bu konuşmayı da bir tv programında sıkıştırma sorular üzerine yaptı.) ‘Gençlerin öfkesini bilmiyorlar mı?’ “Türk basını çok tecrübeli hemen o eğilimi ön plana çıkarıp, “İşte muhatap alınması gerekenler bunlardır” diyor. Bunlar hiçbir şeyden de korkmuyor lar mı? Gençlerin öfkesinden de mi çekinmiyorlar? Ben Diyarbakır gençlerini bilirim, onun ağzını yırtarlar, müsaade etmezler. herkes kendi işini yapacak. Kandil’in bile üstesinden gelemediği bir konuda sen nasıl böyle olmalı dersin, kurucusu sen miin?Bunlar ahlaki değil, saygısızlıktır. Siz de gidip bunları anlatacaksınız, kendilerine diyeceksiniz ki, Apo vicdan sahibidir ama bu tür şarlatanlıklar karşısında da asla taviz vermez, bunlara karşı çok acımasızdır, Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok. “ ‘Yoksa korkunç katliamlar olurdu’ “BDP’nin de Kandil’in de sizlerin de vereceğiniz mesajlar bu anlamda çok önemlidir. Çoğu zaman bizimkilerin, Kandil’in, BDP’nin, Kışanakların, Ahmetlerin kullandıkları dil Hükümeti de devleti de zor durumda bırakıyor. Bu dil burada bizim işlerimizi de zorlaştırıyor. Ben bütün bunları BDP’ye de yazdım, kendilerini ağır da eleştirdim. İşte bu nedenle ben her fırsatta demokratik siyaset akademisi diyorum ne kadar yerine getiriliyor bilmiyorum. Burada devletle olgun bir dil geliştiriyoruz. Karşılıklı saygı temelinde birbirimizi anlıyoruz. Bu olmasaydı korkunç katliamlar gelişirdi. Öyle parti kurma falan, toplantılar yapma, bunları bırakalım bir yana Kürt sözcüğünü bile ağzınıza alamazdınız. Hatta sizin avukatlığınızın da güvencesi benim. Rahat geliş gidişinizi de burada konuştuk, bu konuda güvence aldım.” | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Kas. 24, 2010 10:32 am | |
| BOP hiyerarşisi: Öcalan-Baydemir-Erdoğan-Türk Milleti +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Ali Serdar Bolat 23 Kasım 2010 Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'nin de Türkiye'ye dayattığı bir hiyerarşi var. (Veya bir zamanlar Cumhuriyet'te yazan adını hatırlayamadığım doktor ağabeyimizin deyişiyle HIYAR-ARŞİ) Bu HIYAR-ARŞİ'ye göre, yukarı kademede olan aşağı kademeyi fırçalayabilir, hakaret edebilir. Alt kademe buna karşı sesini çıkaramaz. Şimdi BOP'un bize uygun gördüğü HIYAR-ARŞİ nasıl çalışıyor bakalım: Biz "AKP Öcalan'la müzakere yapıyor" deyince Recep Bey: "Bunu söyleyenler alçaktır, şerefsizdir" diye dişlerini gösteriyor. Ama Baydemir AKP Hükümeti'ne: "Hasstirin" diye hem de şeddeli (tekrarlı) küfür edince Recep Bey'in sesi soluğu duyulmuyor. Hele hele Baydemir "Meşenin dalı bir yerinize mi battı" deyince Recep Bey ortalıkta hiç görünmüyor. Öcalan "Müzakere yapıyoruz, anlaşıyoruz" demeçleri verince Recep Bey "Devlet görüşür" diye alttan alıyor. "Bunu söyleyen Öcalan alçaktır, şerefsizdir" diyemiyor. Fakat gençler Recep Bey'i protesto edince 1 yıl 3 aya hüküm giyiyorlar. Buradan anlıyoruz ki Recep Bey Türk Milleti'ne karşı bir üst kademede, Baydemir'e göre de bir alt kademede bulunuyor. Peki, Baydemir'e kim fırça atabiliyor, yani ondan bir üst kademede kim var? Onu da bugünkü Vatan gazetesinin sürmanşetinden ve Milliyet'ten öğreniyoruz: "Onun ağzını yırtarlar. Şarlatanlığın soytarılığın gereği yok" Bu sözlerle Baydemir'i fırçalayan kim? Tabii ki Öcalan. Demek ki Baydemir'in bir üstünde Öcalan var. Baydemir bir alt kademede olduğu için bu fırçaları duymazdan geliyor. Baydemir'in küfürlerine Recep Bey nasıl ses çıkaramıyorsa, aynı sebeple Baydemir de Öcalan'ın küfürlerine ses çıkaramıyor. Böylece HIYAR-ARŞİ yerli yerine oturmuş oluyor. Tam tersine çevirmek görevimiz. Peki, Öcalan niye kızmış, bu fırçaları niye atıyor? Çünkü Baydemir, Türkiye'nin nasıl daha kolay bölünebileceğini araştırmakla görevli Ahtisaari başkanlığındaki Akil (Akıllı) Adamlar heyeti ile görüşmesi esnasında, güzellik olsun diye "Silah miadını doldurmuştur. Ölümler Türkiye demokrasisini geliştiremez" demiş. Vay sen misin bunu söyleyip çizmeyi aşan. Öcalan fırçayı tehditle karışık yapıştırıyor. PKK'ya yakın ANF ajansı tehditleri sansür edince Öcalan küplere biniyor, avukatlarının verdiği tam metni sansürlemeden bu defa Vatan ve Milliyet yayımlıyor. İşte o tehditler. ++++++++++++++++ Tehditlere dikkat edin. Terör örgütü lideri, hapishaneden örgütü yönetmeye devam ediyor, --hem kendisinden farklı görüş ortaya koyan örgüt elemanlarını tehdit ediyor, --hem avukatları tehdit ediyor, --hem de "devletle anlaşıyoruz, anlaşamasaydık korkunç katliamlar olurdu" diyerek devleti tehdit ediyor. Bütün bunlar AKP'nin onay vermesi ile yapılıyor. Bütün bunlar suç değil mi? Öcalan'ın bunları söylemesi suç değil mi? Bu sözleri dışarı taşıyıp nakleden ve yayımlanmasını sağlayan avukatların yaptığı suç değil mi? Bunları yayımlayan gazetelerin bu yaptığı suç değil mi? AKP hükümetinin bütün bunların olmasına onay vermesi suç değil mi? ++++++++++++++++++ Milliyet sayfasından Öcalan'ın tehditleri: "Osman çıkıyor kendi işi olmayan bir konuda söz söylüyor. Çıldırıyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum kerizler mi. Kalkıp silahlı güçler miadını doldurmuş diyorsun, silahlı güçler miadını doldurduğunda sen düşünmüyor musun o koltuğunda iki ay oturabilir misin, AKP seni bırakır mı? Hem parası, hem olanakları, hem gücü var." ‘Ya bir gücün uzantısı ya da şovmen...’ Bu hakkı kendinde nasıl bulursun. Sen Kürdistan’ın en önemli en büyük şehrinin Diyarbakır'ın Belediye Başkanısın ancak zerre kadar Kürtlerle ilgin yok. Çoğunuzun durumu da bundan farklı değil. Oyun kurmuşlar sizin altınızı oyuyorlar, farkında değilsiniz. Çoğunuzun durumu da bundan farklı değil. Hepinizi kendi başınıza bıraksak hiçbir şey yapamazsınız, doğru düzgün birşey yapacağınız da yok. Şimdi size de soruyorum, benim aklıma şu geliyor, bu adam ya bir yerlere dayanıyor, sahte liderliğe oynuyor, bir gücün uzantısı, birilerinin adamı ya da böyle basın karşısında şov yapan, şovmen, hophop, işgüzar biri mi? Benim aklıma başka birşey gelmiyor. iki seçenek var, siz ne diyorsunuz? (Avukatlar Öcalan’ın bu sorusuna, “Bizce ikincisi olabilir” diye cevap veriyor. Öcalan devam ediyor.: ‘Kendilerini oyunlarla öldürtmek mi istiyorlar’ Doğru ben de öyle düşünüyorum. Ama burada bir oyun var. AKP referandumdan önce bağır bağır bağırmadı mı sivil toplum örgütleri cesur olsun, ön plana çıksın demedi mi. İşte senin yaptığın buna hizmet ediyor. Bunlar bu oyunlara gelerek kendilerini düşürdükleri tehlikeyi farketmiyorlar mı, yani güvenliğini sağlamadan siyaset yapmakla kendilerini oyunlara gelerek öldürtmek mi istiyorlar.” ‘Ona anlatacaksınız, yoksa sizi sorumlu tutarım’ “Osman’ın önünde üç seçenek var; Bir, ya derhal istifa eder gider Diyarbakır’da o AKP’ye yakın STK’larda çalışır. İki, kapsamlı, samimi bir özeleştiri verir, görevinde kalır. Üç, gider evinde oturur, işine gücüne bakar. Bunları gidip kendisine anlatacaksınız, gidip bizzat konuşacaksınız. Anlatmazsanız aksi taktirde sizi sorumlu tutarım. Bunlar bu tür açıklamalar yaparak tasfiye planının değirmenine su taşıyorlar. Basın da bilinçli olarak bunları ön plana çıkarıyor. (Avukatlar araya giriyor: Zaten bu konuşmayı da bir tv programında sıkıştırma sorular üzerine yaptı.) ‘Gençlerin öfkesini bilmiyorlar mı?’ “Türk basını çok tecrübeli hemen o eğilimi ön plana çıkarıp, “İşte muhatap alınması gerekenler bunlardır” diyor. Bunlar hiçbir şeyden de korkmuyorlar mı? Gençlerin öfkesinden de mi çekinmiyorlar? Ben Diyarbakır gençlerini bilirim, onun ağzını yırtarlar, müsaade etmezler. herkes kendi işini yapacak.Kandil’in bile üstesinden gelemediği bir konuda sen nasıl böyle olmalı dersin, kurucusu sen misin? Bunlar ahlaki değil, saygısızlıktır. Siz de gidip bunları anlatacaksınız, kendilerine diyeceksiniz ki, Apo vicdan sahibidir ama bu tür şarlatanlıklar karşısında da asla taviz vermez, bunlara karşı çok acımasızdır, Şarlatanlığın, soytarılığın gereği yok.“ ‘Yoksa korkunç katliamlar olurdu’ “BDP’nin de Kandil’in de sizlerin de vereceğiniz mesajlar bu anlamda çok önemlidir. Çoğu zaman bizimkilerin, Kandil’in, BDP’nin, Kışanakların, Ahmetlerin kullandıkları dil Hükümeti de devleti de zor durumda bırakıyor. Bu dil burada bizim işlerimizi de zorlaştırıyor. Ben bütün bunları BDP’ye de yazdım, kendilerini ağır da eleştirdim. İşte bu nedenle ben her fırsatta demokratik siyaset akademisi diyorum ne kadar yerine getiriliyor bilmiyorum. Burada devletle olgun bir dil geliştiriyoruz. Karşılıklı saygı temelinde birbirimizi anlıyoruz. Bu olmasaydı korkunç katliamlar gelişirdi. Öyle parti kurma falan, toplantılar yapma, bunları bırakalım bir yana Kürt sözcüğünü bile ağzınıza alamazdınız. Hatta sizin avukatlığınızın da güvencesi benim. Rahat geliş gidişinizi de burada konuştuk, bu konuda güvence aldım.” http://www.milliyet.com.tr/sen-git-akp-ye-uye-ol/siyaset/sondakika/23.11.2010/1317289/default.htm | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Cuma Kas. 26, 2010 9:45 pm | |
| AKŞAM | GUNCEL | 26 KASIM 2010, CUMA
KCK, silahlı-illegal olsun Terör örgütü lideri Öcalan'ın, Baydemir'i fırçaladığı görüşmenin gizlenen bölümlerine AKŞAM ulaştı. Öcalan, o görüşmede avukatlarına eylemsizlik kararının marta çekilebileceğini söylüyor. KCK'nın tüm illerde illegal ve silahlı olarak yapılanması talimatını veriyor, 'Legal kuruluşlardan uzak dursunlar' diyor
DEVRİM TOSUNOĞLU İmralı'da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'ın, avukatlarıyla yaptığı ve 'silahlar miadını doldurdu' diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'i topa tuttuğu görüşmenin gizlenen detaylarına AKŞAM ulaştı... Öcalan'ın 12 Kasım 2010 günü, İmralı'da 3 avukatıyla yaptığı görüşme, Baydemir'e yönelik sözleriyle gündeme gelmişti. Öcalan'ın o görüşmede, tehditler yağdırıp terör örgütüne iletilmek üzere talimatlar verdiği ortaya çıktı. İşte o görüşmenin detayları:
'BALIKÇI' KURGUDUR Avukatlar, Taraf gazetesinde 'Balıkçı' takma adıyla yapılan röportajdan söz ederek, 'Batmanlı bir Kürt aydından bahsediliyor. 1980 öncesi TKP'de yer alan İ.I. deniyor ama net değil. Röportajında sizin silahlı güçleri sınır dışına çekmeyle ilgili devletle anlaştığınızı çok kesin bir dille ifade ediyordu' diyor. Terör örgütü lideri ise 'Yok böyle bir şey. Böyle biri olmayabilir. Bu kurgu olabilir' yanıtı veriyor.
EYLEMSİZLİK BİTER Öcalan, hazirandaki seçimlere kadar uzatıldığı belirtilen eylemsizlik kararının martta sonlanabileceğini söylüyor: 'Bu belirteceklerimi Kandil, BDP ve DTK'nın bilmesi şimdilik yeterli. Dikkatle dinleyin. Marta kadar bekleyeceğiz. Bir Hakikat ve Adalet Komisyonu marta kadar oluşturulmalıdır. Bu komisyon şöyle oluşacak: Her kesimden, sivil ve askeri kesimlerden, akademi çevresinden, aydınlardan hatta halktan bu konuda uzman ve tecrübeli insanlar komisyona dahil edilebilir. Bu komisyon Meclis kararı olmadan olmaz. Dünyada 16 ülkede bu yöntemle sorunlar çözüldü. Marta kadar komisyon kurulmalıdır. Bu koşulun gerçekleşmemesi durumunda eylemsizlik sürecinin anlamı kalmayacaktır. Silahların devreden çıkarılması için ilk koşul komisyonun kurulmasıdır. Komisyon bu konuda karar verirse uyarız. Komisyon işlevini görürse o zaman silahlı güçler sınır dışına çıkarılabilir veya ülke içerisinde bir yerde toplanabilir, hükümetin hatta askerin bilgisi dahilinde bunu yapabilirim.
KANDİL VE TÜRK BENİ YANILTTI Marta kadar burada birkaç görüşme daha olabilir. 5 yıl önce Kandil'in de Ahmet Türk'ün de içinde olduğu çevreler beni ateşkese zorladı. Sizin üzerinizden yaptılar. 'İlla ki ateşkes yapmamız gerekiyor' dediler. Beni oldukça zorladılar. Yanılttılar. Doğru bilgilendirmediler. Artık bu tür oyunlara gelmeyeceğim. Eğer ilerleme sağlanırsa devreye girer, geri çekilme dahil rolümü oynarım. Bu geri çekilme benzeri kararlar, hayati kararlardır. Bu kararı benden başka kimse veremez.
TÜM İLLERDE ÖRGÜTLENİN KCK örgütlenmesi hızla devam etmeli tamamlanmalıdır. Bahsettiğim koşulun gerçekleşmemesi durumunda marttan sonrasına hazırlık yapılmalıdır. Şimdiden tüm Türkiye'de örgütlensinler. Bu örgütlenme tamamen illegal silahlı bir örgütlenmedir. Kesinlikle legal kurumlara sızmamalı, onlarla ilişkilenmemelidir. Şu anda eylemsizlik süreci var ama imha amaçlı üzerlerine geldiklerinde kendilerini savunurlar.'
İKİ MEKTUBUN SIRRI Avukatlar, Öcalan'a 'Size son olarak bir mektup gönderildi. Bugünlerde size ulaşması gerekiyor' diyor. Öcalan ise 'Kandilden mi?' diye soruyor. 'Evet' yanıtını veren avukatlara bu kez Öcalan BDP'ye yazdığı mektubun ulaşıp ulaşmadığını soruyor. Avukatlar ise mektupla ilgili çağırılıp bilgilendirdiklerini, orijinalinin verilmediğini ancak içeriğinin aktarıldığını söylüyor. Öcalan ise BDP'den cevap beklediğini iletiyor. Ancak görüşmede her iki mektubun içeriği hakkında bilgi verilmiyor.
BAYDEMİR'E 'ZIRTAPOZ' DEMİŞ ÖCALAN, Baydemir'i tehdit ettiği konuşmalarında ilginç bir üslup kullanıyor: 'Basından izledim, Osman Baydemir konuşmuş. Nedir bu Allah aşkına. Bu zırtapoz ne yapmaya çalışıyor. Amacı nedir. Çıkıp sorumsuzca 'silahlı mücadele miadını doldurmuş' diyor. Buna sen nasıl karar verirsin. Bu hakkı nasıl kendinde bulursun. Silahlı güçlerin pozisyonu ve geleceği hakkında Kandil bile tek başına karar veremezken sen kim oluyorsun nasıl bunları söyleyebiliyorsun. Kandil bile bu konuda tek başına yetkili değil.'
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Cuma Kas. 26, 2010 9:45 pm | |
| AKŞAM | GUNCEL | 26 KASIM 2010, CUMA
Öcalan tehdit etti "Sıfıra doğru geri sayım başladı. 1 Mart’a kadar eğer çözüm gelişmezse..."
Terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir önceki görüşmede silahlı mücadeleye karşı çıktığı içi sert eleştirde bulunarak istifa noktasına getirdiği Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e, bu haftaki görüşmede ‘Demokratik özerklik anayasasını hazırlasın’ diyerek yeni görev verdiği ileri sürüldü. Öcalan, devletle yapılan temaslardan 1 Mart 2011'e kadar sonuç alanımaması halinde “Savaş derinleşir” diyerek, PKK'nın eylemsizlik sürecinin sona erdireceği tehdidinde bulundu.
Vatan'da yer alan habere göre; PKK’ya yakınlığı ile bilinen internet sitesinde, İmralı adasında çarptırıldığı ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan’ın bu hafta avukatlarıyla görüşmesinde yaptığı ileri sürülen açıklamalar yer aldı. Buna göre, bir önceki görüşmede ‘Sorunların çözümünde silah bir araç olma özelliğini yitirmiştir’ dediği için topa tuttuğu Osman Baydemir'e bu kez görev veren Öcalan'ın, “Demokratik özerklik, Kürtlere özgü bir sistemdir. Demokratik özerkliğin anayasası çalışmaları yapılabilir ve hızlandırılabilir. Baydemir ve diğer belediye başkanları da bu konuyla ilgilenebilir” dedi.
TEHDİT SAVURDU Öcalan, Kürt sorununun çözümü için devletin ilgili kurumlarıyla yapılan görüşmelere değinirken de bir aydır herhangi bir temas olmadığını söyledi. Bu görüşmelerin müzakere olmadığını belirten Öcalan'ın, “Aslında ben bir aracıyım, arabulucuyum burada. Ben devlet ile PKK arasında aracıyım. Çünkü henüz müzakerelere geçmedik. Müzakereye geçilse maddeler üzerinde tartışılır. Fakat henüz üzerinde somut konuştuğumuz bir madde yok. Çünkü hükümet henüz karar vermemiş. Müzakereye geçilse bu görüşmeler nasıl sonuçlanır bilemiyorum” dediği ileri sürüldü.
Görüşmelerde 1 Mart 2011'e kadar sonuç çıkmaması halinde, kötü bir süreç başlayabileceğiyle ilgili tehditte bulunan Abdullah Öcalan, iddiaya göre “1 Mart’a kadar görüşmelerden anlamlı bir barış çıkmazsa ben bu aracılıktan çekilirim. Çekilmekten ziyade ‘yapamadım, başarısız oldum, devlet de, hükümet de çözüme gelmedi, artık daha fazla aracı olamam’ diyeceğim. Karışmayacağım onlara. Verdiğim tarih 1 Mart. Sıfıra doğru geri sayım başladı. 1 Mart’a kadar eğer çözüm gelişmezse, savaş daha da derinleşebilir. Bunu yaparlar mı yapmazlar mı, savaşırlar mı savaşmazlar mı kendileri bilir” dedi.
Öcalan'ın avukalarıyla görüşmesinde son 5 yıllık süreçte PKK'nın silahlı mücadeleyi yükseltemediğini, devletin de çözümü geliştirmediğini ve iki tarafın tıkandığını söylediği idida edildi.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: ÖZERKLİK İSTİYORLARMIŞ Ptsi Ara. 27, 2010 10:23 am | |
| KARDEŞLERİM
Nihat GENÇ - 25 Aralık 2010
Kardeşlerim, Diyarbakır’da PKK’nın emirleri doğrultusunda sözde bir çalıştay düzenleyip PKK bayrağı ve özel ordusu taleplerine karşın AKP hükümetinin sessiz kalması akıl almaz gelişmeler olduğunu gösteriyor.
Amerikan ordusunun işgal ettiği Irak’ta ‘meclis’ kurup federasyon ilan edenler, ülkemizde ise bir işgal dahi yaşanmadan sanki gizli bir işgal varmış gibi medyanın ve Türkiye’nin gözleri önünde isyan bayrağı açtılar. Bu günleri unutmayacağız.
Saddam’ın karşısında Amerika kuzey Irak’ı çekiç güç dediği ve İncirlik’te konuşlanmış silahlarıyla koruyordu, ülkemizde çekiç güç görevini maalesef sözde esersiz şahsiyetsiz dış mihraklardan para alan ve ABD elçileriyle geceler boyu gizli toplantılar yapan medyanın yıllarca sinsi hazırlıklarıyla yetiştirdiği bir kısım şuursuz cahil aydınlar yapıyor. Bu isimleri de not ediyoruz, unutmayacağız.
Gemilerde sadece bir defa kullanılan ‘deniz muslukları’ vardır, bu musluklar, geminin batırılacağı zaman açılır ve gemi batırılır. Birileri medyadan, Amerika’dan ve başka, ülkemizde hangi siyasi yapılardan destek alıyorlar ki gemiyi batırmak için deniz musluklarını Diyarbakır’da açtılar.. Sessiz kalanları, seyredenleri, gizlice görüşme yapanları, bu isyan cüretinin alt yapısını hazırlayanları da asla unutmayacağız.
Bu hain isyan bayrağının güya demokratlıkla, fikir özgürlüğüyle hiçbir alakası yoktur ve düpedüz bir iç savaş kışkırtıcılığıdır. Yani bu topraklara kıymak isteyenlerin nihai hesabıdır.
Tarihimizin en acıklı günlerini yaşıyoruz, bu isyan bayrağına, yerinde ve anında müdahale etmeyen, hakimleri, savcıları, devleti ve siyaseti yönetenleri de asla unutmayacağız.
Onlarca yıllardan beri ve hala güle oynaya ekranlarda ağırlanan bu hain isyan bayrağını dalgalandıran televizyon yöneticilerini, sözde aydınları, spikerleri, tartışma programlarını da bir bir, bir tarafa yazıyoruz, asla unutmayacağız.
Bu toprakların tek bir bayrağı vardır ve biz bu bayrağı Kocatepe’den aldık.
Birinci dünya savaşı sonucu Osmanlı Orduları yani İslam orduları topyekün mağlup oldu ve silahlarıyla teslim oldu. Yani bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, babadan oğluna geçmedi, ya da padişahı devirerek olmadı ya da bir iç askeri darbeyle elde edilmedi, bu topraklar topyekün işgal edilip Osmanlı orduları tamamen teslim olduktan sonra savaş meydanında bu topraklar düşmandan geri alınmıştır, yoksul halkımız ve onun soylu kahraman evlatlarıyla yeniden kazanılmıştır.
O gün bugün bağımsızlık aklımızı başımızdan almıştır, o gün bugün memleket sevdası aklımızı başımızdan almıştır. O günden ebediyete kadar bizlerin cesetleri çiğnenmeden hiç kimse bağımsızlığımıza yan bakamadı, bakamayacak.
Çocukluğumuzda günde beş defa on defa durmaksızın maç yapardık, ta ki, hava kararıncaya kadar.. Ancak hava kararıp top artık gözükmez olunca top oynamayı mecburen ‘top görünmüyor oğlum’ deyip bırakır evlere dağılırdık..
AKP hükümeti, aynı karanlık oyunu oynadı, iftiraları, yalanları, tezgahları yandaş medyasıyla Türkiye’yi öyle bir kararttı ki, halkımız, kim ne yapıyor, kim neymiş, niye tutukluymuş kafası karıştırıldı, yani ‘top görünmez’ oldu..
AKP yüzde 58 oy aldığına göre içimizde hala kimin eli kimin cebinde olduğunu hangi tezgah fırıldaklar döndüğünü bilmeyenler olabilir..
II. Dünya Savaşı’nda Erzincan Eğin’de (Kemaliye’de) bir çoban her hafta çarşıya iner yününü, koyununu satarmış.. Ancak II. Dünya Savaşı başladığı için halk o zamanlar çok kıymetli olan bir tek radyonun başına toplanır ve radyodan savaş haberlerine kulak verirmiş ve çobandan alışveriş yapan tek bir müşteri çıkmazmış..
Çoban, yıllarca çarşıya malını satmak için iniyor ama kimsenin baktığı yok, herkesin kulağı radyoda savaş haberlerinde..
Savaşın sonuna doğru çoban dayanamamış bağırmış: ‘mal aldığınız yok, tamam, bari söyleyin, kim kiminle harb ediy…’
Belki hala içinizde medya marifetiyle, statüko, asker, özgürlükler, demokrasi gibi karmakarışık kelimelerle bulandırılıp karartılmış bu ortamda kafası karışmış, topun nerede olduğunu göremeyenler olabilir, hatırlatmak için bu kısa yazıyı kaleme aldım:
Bir tarafta memleketimiz ve bağımsızlığımız var, diğer tarafta ihanet şebekeleri ve onlara kol kanat geren sözde yazarlar, yandaş televizyonlar, parası için memleket satan işadamı örgütleri var, hepsini mermere çiviyle kazır gibi beynimize yazıyoruz. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Ptsi Ara. 27, 2010 10:36 am | |
| DİYARBAKIR'DA YAPILAN TOPLANTIDA DİKKAT ÇEKEN YÖN, ALINAN KARARLARIN AB TARAFINDAN TANINMASI ÇAĞRISIYDI.
Bu açıkça mandacılıktan başka bir şey değil.
Emperyalizmin kucağında özerklik.
Emperyalizmin lütfedeceği bayrak...
Altan Tan denen adam, "Kürtlerin Ankara'yla meselesi var!" diyor.
Ankara'yla meselesi olabilir, bunu halletmek de isteyebilir. Ama önce Türklerle elbirliği edip, emperyalizmi bu toraklardan defetmek, bir daha geri dönemyecek şekilde deliğine soktuktan sonra. gerisi emperyalizme hizmetten başka bir şey değil. Kürtleri de emperyalizme peşkeş çeken bu Kürt davacıları olacak, ve iç savaşın kışkırtıcıları. Şımardıkça şımarıyorlar emperyalizmin kucağında. Bu işin sonunun hayr olmadı bedahet. Kendileri bilir.
Emperyalizme karşı koymak isteyen, bunu deklare eden, bunun gereğini de yapmak, anti-emperyalist unsurlarla ittifaka, cepheleşmeye gitmek durumunda. Hem anti-emperyalizm demek, hem de anti-emperyalistlerle ittifaktan kaçmak sahtekarlık olur.
daha önce cezaevi şartlarına dikkat çejkilmesi üzerinde durmuştuk. Cezaevinde, idareye karşı, yandaki koğuştakinin başka siyasetlerden olmasına bakmadan birlikte hareket edilmesi gerektiğini vurgulamıştık.
PKK ve AKp aynı ihanet çizgisinde, el ele..
bakmayın siz AKP saflarından yükselen seslere. gerçekten karşı olsalardı, BALYOZ iddiasıyla yapılan saldırıda yapıldığı gibi, Diyarbakırdaki toplantıyı yapan emperyalizmin işbirlikçilerini derdest etmeleri gerekirdi. Diyarbakırdaki fitne toplantısı, mevcut hukuk önünde, BALYOZ'da iddia edilenden daha vahim. BALYOZ'la suçlamöaları reddediyorlar ama Diyarbakırdakiler alenen yapıyorlar. BALYOZ Anayasas'yı yıkmaya matuftu da Diyarbakırdaki fitne toplantısı neye yapıldı?
AKPKK örgütü işbaşında, vatanı-milleti bölüyorlar.
Başyücelik, bütünleme ve büytme, bunu da emperyalizme karşı yapma hamlesidir. Bunlar, bölme ve parçalama ve bunu da emperyalizmin emelleri için yapmak için çabalıyorlar. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Ptsi Ara. 27, 2010 10:58 am | |
| TALABANİ'DEN DUY REZALETİ! / Emin Çölaşan http://www.muhalifgazete.com/resimler/26.12.2010_985072_sondakika-hakkinda-haber.jpg TURKİYE'de bölünme, parçalanma, Kürtçülük gibi konularda kıyamet koparken, bizi yöneten tiplerden ya hiç ses çıkmıyor, ya da cılız bir şeyler zorla duyuluyor. Kürtçü takımı iyice şımardı, borazanları iyice ötmeye başladı: - Özerk bölgeler isterük... - Kürtçeyi ikinci dil olarak isterük... - Özerk bölgelerin ayrı bir bayrağı olmasını isterük... Rahmetli bilmem kaçıncı Cumhurbaşkanı Turgut Özal bu işin geçmişte önderliğini yapmış, "Federasyonu tartışalım" demişti. 0 zaman biti henüz kanlanmamış olan Talabani ile aşiret reisi Barzani'nin ceplerine birer adet de Türkiye Cumhuriyeti'nin diplomatik kırmızı pasaportu konulmuştu. Özal bütün bu aşamalarda bugün bile piyasada olan bazı köşe yazarlannı kurye olarak kullanıyor, Talabani ve Barzani ile onların aracılığı ile haberleşiyor, bu hizmeti yerine getiren gazetecileri çeşitli şirketlerden ve devletten maaşa bağlamayı da ihmal etmiyordu. Rezalet hep vardı da, o günlerde hız ve resmiyet kazanmaya başlamıştı. Irak'ın dandik cumhurbaşkanı Kürt Talabani birkaç gün önce İstanbul'a gelip bizimkilerle görüşmeler yaptı. Bu arada unutmadan ekleyeyim, kapalı kapılar ardında Ahmet Özal'la da görüştü. Niçin görüştüklerini bilmiyoruz. Ahmet siyasette ön planda olan biri değil. Türkiye'de "Babasının oğlu" olmanın ötesinde bir fonksiyonu, ağırlığı yok. Ahmet Irak'la daha fazla ticaret yapmak istiyor, hatta bir miktar ticareti de var. Belli ki Talabani'den torpil ve yardım istiyor. Talabani bence Ahmet'e şöyle demiştir: "Kardeşim Ahmet, baban rahmetlinin biz Kürt'lere çok büyük kıyakları olmuştu. Biz de sana elimizden gelen kıyakları yapmaya hazırız. Dile benden ne dilersen!.." • • • Şimdi esas konumuza dönelim. Talabani isimli bu adam Türkiye ziyaretinde açık ve net olarak bizim içişlerimize karıştı, saygısızlık sergiledi. Kaldığı Çırağan Kempinski otelinde bizim Kürtçü parti BDP ile onun sivil toplum kuruluştan uzantısı olan, birkaç gün önce ikinci dil Kürtçe, bağımsız Kürt bölgeleri ve her bölgeye Türk bayrağı dışında bir bayrak öneren DTK temsilcileriyle uzun uzun konuştu. Temsilciler arasında Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Sakık gibi Kürtçü kesimin önde gelenleri vardı. Rezalet, küstahlık, terbiyesizlik ve saygısızlık işte bu aşamada başladı. Talabani, Türkiye'deki Kürtçü kesimin temsilcilerine şunlan söyledi: "Türk yetkililer bana anadil (Kürtçe'nin resmi ikinci dil olması konusunda) beş yıl içerisinde bu konudaki yasal düzenlemeleri hayata geçireceklerini söylediler. Önümüzdeki ocak ve şubat aylarında bu konuda bazı düzenlemeler yapacaklarını da bildirdiler. Türkiye bu amaçla Kürtçe bilen eleman ve personel yetiştirme çabalarına hız verdi. Bunların çoğu şimdi Kuzey Irak'taki üniversitelerde eğitim görüyor, onlara Kürtçe öğretiyoruz. Siz hiç endişe etmeyin, hükümetin başlattığı açılım boş değil. AKP bu konuda büyük çaba harcıyor." Sevgili okuyucularım, yukanda Talabani'nin ağzından duyduğunuz -medyaya yansıyan- bu gelişmelerden sizin haberiniz var mıydı? Türk milleti bunları biliyor muydu? Elbette hayır. Hiçbirimiz bilmiyorduk. Talabani'den aldık müjdeli haberi! Varsayalım Talabani yalan söylüyor, kafadan atıyor. O halde hükümetin bu sözleri derhal yalanlaması gerekmez miydi? Tık yok, tak. • • • Talabani'nin küstahlığı ve terbiyesizliği bununla da bitmedi. Apo'nun avukattan aracılığı ile İmralı'ya bir mektup gönderdi ve şöyle dedi: "Selamünaleyküm Abdullah kardeşim... Haziran 2011 seçimlerine kadar sakın ola ki ateşkesi bozma. Kesinlikle savaş kararı çıkarma. Sen sabırlı ol, bekle. Ben devlet yetkililerine senin samimi olduğunu söyledim." Aradan iki gün geçti ve bu kez şöyle konuştu: "Türk hükümetinden seçimlere kadar (Kürtçülük konusunda) önemli adımlar beklemek mantıklı ve makul değil. Seçime kadar beklemek gerekiyor. İnşallah seçim sonuçları çok iyi olacak." İki paralık bir adam çıkmış ortaya, resmen terbiyesizlik sergiliyor, Türk milleti ile alay ediyor. Ne anlama geliyor "İnşallah seçim sonuçları çok iyi olacak" demek? Anlamı çok açık: "AKP inşallah yeniden kazanacak, her şey ondan sonra olacak! Kürtçülük mürtçülük hız kazanacak. Sabırk olun!" Şimdiii, Türkiye'de böyle kritik konularda bunca gelişmeler olurken, elin oğlu içişlerimize karışıp terbiyesizlik yaparken, bizim Tayyipgiller ses veriyor, tepki gösteriyor mu? Hayır. Her gün her konuda kürsülere çıkıp nutuk atan, önündeki yazılı metinleri okuyup bülbül gibi şakıyan Tayyip nerede? Dikkat ediniz, nutuk piyasasında son bir hafta içerisinde hiç görünmedi. Ser veriyor sır vermiyor, bu olanlar hakkında ağzını açıp konuşamıyor. Onu son olarak önceki gün makam aracının direksiyonunda, aracını kullanırken gördük. Sağına Bay Abdullah Gül'ü, arka koltuğa ise Pakistan ve Afganistan cumhurbaşkanlannı oturtmuştu. O sırada aklıma geldi: Bunun oğlu İstanbul'da arabasıyla Türk sanat müziği sanatçısı Sevim Tanürek'e çarpmış, onu öldürmüş, ancak nasıl olduysa (!) ceza almadan kurtulmayı başarmışta! inşallah Tayyip de birisine çarpmaz! Çarpsa da, oğlu nasıl kurtarıldı ise o da kurtulur. Nitekim çarpmadı. Zaten çarpacak olsa koruma ordusuna çarpardı! Yine konumuza dönelim... Talabani diyor ki "Seçim sonuçları inşallah çok iyi olacak. Hükümet yetkilileri bana sorunu dört beş yıl içerisinde çözeceklerini söylediler. Kürtçü kardeşlerim seçime kadar sabretsin, Apo da sabretsin." Onlar sabrederken Allah Türk milletine de sabır ihsan eylesin... Talabani'den aldık haberleri! Bu küstahlığın, terbiyesizliğin üstesinden Allah sabır vermezse gelemeyiz. Ötesini, bunlann anayasa değişikliğine Evet oyu veren yüzde 58 düşünsün!. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Ptsi Ara. 27, 2010 12:27 pm | |
| Operatör Kim? Bülent ESİNOĞLU Seçimler var. Ameliyat var. Operatör de var. RTE, “Türkçülüğe de, Kürtçülüğü de karşıyız. Bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmayız.” dedi. Kürtçülüğe de, Türkçülüğe de karşı olmak; her ikisini de aynı kefeye koymak, aynı değeri vermektir. Türkler Türkiye’yi bölüp de, yeni devlet kurmak mı istiyor? Türkler Türkiye’yi niye bölsünler? Türkçülüğe de Kürtçülüğe de karşısın ama cemaatçiliğe ve irtica-a karşı değilsin. Aslında Türk’e de Kürt’e de karşısın. Bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmayız diyorsun. Ameliyatı yapan Amerika ile birlikte çalışıyorsun. Neden Amerika’nın Füze Kalkanı projesine evet diyorsun? Neden Amerika ile birlikte Irak’ta savaşmayı istedin? Neden Amerika’yla birlikte, Irak’ın kuzeyini Türkiye’nin Güneydoğusunu ekonomik olarak bütünleştirmeye çalışıyorsunuz? Neden Kuzey Irak’taki toprak ağaları(feodalite) ile işbirliği yapıyorsun? Çünkü Amerika da feodalite(toprak ağalığı gericiliği) ile işbirliği yapıyor. Bugün çıkıp, bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmam diyorsun. Açılımlar yaparak, ameliyatı siz başlatmadınız mı? Bu kadar Amerikancılıktan sonra biz nasıl bu “ameliyat yaptırmam” sözüne inanacağız? Yoksa Wikileaks belgelerinden Amerika’nın artık seni gözden çıkardığına mı kanaat getirdin? Yoksa ameliyatın Türk Halkı tarafından sana mı yapılacağı endişesine kapıldın da, ameliyat açıklaması yaptın? Neden bölücülerin Demokratik Özerklik açıklamasından on gün sonra, Bölge Parlamentosu niteliğinde ki Demokratik Toplum Kongresinden altı ay sonra, ameliyat yaptırmam diyorsun? Türkiye’nin başında durup, Türk-e karşı olmak seni bu açmazlara soktu. Şimdi seçimler yaklaştı, Türk halkının hissiyatını okşamak, kendi tabanına selam yollamak için “ameliyat yaptırmayız” diyorsun. Asıl operatörün adını koymadan, ortaya ameliyattan bahsetmek sadece mezarda ıslık çalmaktır. Burada RTE’nin şimdiye kadar yapıp ettiklerinden yola çıkarak, bir tahmin yapmak gerekirse; Amerika’dan RTE’nin kulağına bir şeyler fısıldandığı anlaşılıyor. Bu fısıltı için on gün beklenerek açıklama yapılması gerekti. Nedir bu fısıltı derseniz? Bölünme meselesinde, federasyonlaşma meselesinde, vites küçül, aksi takdirde şimdiye kadar aldığımız yolu riske sokarız. İki adım ileri, bir adım geri atmakta yarar var. Önünde seçimler var. İşi zora sokmayalım denilmiş olabilir. Operatörün Amerika olduğunu açıkla bizde sana inanalım. Bekleyeceğiz. 27.12.2010, bulentesinoglu@gmail.com | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: APODAN ERGENEKON Çarş. Şub. 09, 2011 5:11 am | |
| Öcalan: Bizimle savaşmak istemeyenler Silivri'ye gönderildi 04.02.2011 - 16:07 Yazdır Arkadaşına gönder Abdullah Öcalan, Ergenekon operasyonuyla ilgili önceki değerlendirmeleri konusunda yaptığı özeleştirinin ardından tekrar konuştu. Öcalan, kendileri ile artık savaşmak istemeyen isimlerin ABD ile anlaşarak Silivri'ye gönderildiğini iddia etti.
Avukatlarının aktardıklarına göre, PKK lideri Abdullah Öcalan, Ergenekon operasyonunun ABD'nin izni ile yapıldığını belirterek şöyle konuştu:
"Bu Ergenekon tutuklamaları hakkında da bu paralelde yeni değerlendirmeler geliştiriyorum. Benim '99'da Türkiye'ye getirilmemle birlikte bu özerk gladio içinde bizimle en çok savaşan kesimler, artık bu sorunun bu yöntemle çözülemeyeceğini, bu şekilde bizi yok edemeyeceklerini anlamışlardı. Daha farklı yollarla sorun çözme eğilimine girdiler, bu çerçevede benimle burada görüşülmesi gerektiğini belirtiyorlardı. Bizimle artık savaşmaya yanaşmayan, savaşmak istemeyen bu kesim dışarıda bırakıldı, yani tasfiye edildi. Savaşmayı-çatışmayı sürdürmek isteyen kesimler özel gladio içinde tutularak, yola devam edildi. Bugün Silivri'de yargılanan bazıları bizimle savaşmayı artık kabul etmeyenlerdir, bu savaşın artık çözüm olmayacağını düşünenlerdir. Bu netleşmiştir. Kısıtlı da olsa takip etmeye çalışıyorum. Örneğin, bu gün Silivride yargılanan Hanefi Avcı, Kitabında, “sorunun çözümü için Apo'yla görüşülsün” diyormuş. Yine Ersever, bizimle en fazla savaşanlardan biri olmasına rağmen, savaş yönteminin sonuç vermeyeceğini anlamıştı, bu nedenle tasfiye edildi. Bütün bunların altyapısı Washington anlaşmasıyla oluşturuldu, Bush-Erdoğan anlaşması. İşte bu Washington anlaşmasıyla Bush ikna edildi. ABD, bunlardan desteğini çekti, AKP ile anlaşmaya gitti."
"Özel Gladio özerk gladioya operasyon yapıyor" Ergenekon operasyonu ile tutuklanan bazı isimlerin kendisi ile konuştuğunu belirten Öcalan şöyle konuştu:
“Yine AKP ve ordu arasında yapılan 2007'deki Büyükanıt'la Dolmabahçe anlaşması var. Kürtlerin soykırımı konusunda anlaşıldı. Bunun karşılığında AKP'nin kendi özel gladiosunu oluşturmasının yolu açıldı. Bugün yaşananlar AKP'nin özel gladiosunun, '90'lı yıllardaki Güreş-Çiller darbesiyle oluşan özerk gladioya operosyonudur. Yani özel gladiodur. Bugün yapılan özel gladionun özerk gladioya karşı operasyonudur. İşte bazı komutanlar ordu içinde PKK'ye hava saldırısını engellemeye çalışmış deniliyor, Heron meselesi deniliyor. Bu komutanlara izin vermediği için dava açılıyor. Bunları PKK ile savaşmaya yanaşmadılar diye suçluyorlar. Bunlar savaşla bir sonuç alınamayacağını düşünenlerdir ancak bir taraftan da bunlar savaşı isteyenlermiş gibi yansıtılıyorlar. Bunun gibi Ergenekon davasında da bazı yargılananları çözüm karşıtı güçler olarak gösteriyorlar ama aslında bunların bir kısmı belirttiğim gibi bizimle en çok savaşmış ancak sonuçta savaşla sonuç alınmayacağını düşünenlerdir. Burada aldatmaca var. Taraf gazetesi uzun süre bu oyuna geldi. Hatırlıyorum buraya ilk getirildiğim süreçte gelip benimle görüşen komutanlar “bu sorunu birlikte çözebiliriz” diyorlardı. Onlar iyiniyetliydi. Ben onlara “ne kadar güçlüsünüz?” diye sorduğumda, “merak etme gücümüz var” diyorlardı. En son görüşmemizde “tekrar gelecek misiniz?” diye sordum. “On gün sonra geleceğiz” dediler ancak bir daha hiç görünmediler, gelmediler. Onların yaklaşımı iyiydi. O arada ne oldu bilmiyorum ama bir güç onları engelledi kanısındayım. Daha sonra başkaları geldi ancak onların yaklaşımı pek iyi değildi.”
Hizbullah tahliyeleri özel gladio ile ilgili Hizbullah tahliyeleri ile ilgili de açıklamalarda bulunan Öcalan, "Geçmişte halkımıza karşı canice cinayet işleyenler bugün bırakılırken Kürtlere karşı siyasi soykırım operasyonları da devam ediyor" dedi. Öcalan'ın değerlendirmeleri şöyle:
“Sonrasında AKP iktidar oldu. Ondan sonra bilinen 2002-2004 arası tasfiye süreci yaşandı, bu durum bana iyi aktarılamadı. Osmanlar olayıyla hareketi bölmeye çalıştılar. AKP'nin ilk iktidar yıllarında -Irak müdahalesinin de etkisiyle- bilinen PKK'nin tasfiyesi girişimi yaşandı. Bu yıllarda PKK'nin bölünerek, parçalanıp bitirileceğine AKP inanmıştı. O dönem geç bilgilendirilmiştim. Ancak öngörülü yaklaşımla bu oyunları boşa çıkardık. Tabi ben burada günlük olarak yoğunlaşıyorum. Bu günlük yoğunlaşmamın etkisi de oldu. Osman kaçtıktan sonra basına yansıyan AKP'yi olumlayan açıklamaları olmuştu, olmaya devam etti. O dönem AKP böyle bir tasfiye politikası yürütüyordu. O dönem bu tasfiye başarılamayınca “zamana yayarak çürütme” politikasını devreye koydular. Son olarak da 2007 Dolmabahçe anlaşmasıyla Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı karşılığında Kürtlere karşı topyekün her türlü yönelime onay verdiler. Bu anlaşma karşılığında AKP'nin kendi özel gladiosunu yaratmasının önünü açtılar. Şimdi yaşadığımız budur. Bu Hizbullah tahliyeleri de bu kapsamda ele alınmalıdır. Geçmişte halkımıza karşı canice cinayet işleyenler bugün bırakılırken Kürtlere karşı siyasi soykırım operasyonları da devam ediyor. Şimdi çıkıp bu katillerin, canilerin affedilmesinden, siyasallaşmasından, bunların önünün açılmasından bahsediliyor. Bazı yazarlar da yazısında kalkıp cinayetler işlemiş tetikçilere, katiller için siyasallaşabilirler, aktif siyasete girebilirler diyor. Ne demek bu? Bunların böyle bir örgütlülüğü mü var, siyasi bir örgütler mi ki değişip dönüşsünler. Bunların yaptığı işlere bakın, hep özgür Kürtleri hedeflemişler, katletmişler. Bunlar Kürt kanına girmiş, cinayet işlemiş suçlulardır. Bunlar örgüt değil, tamamen o dönem Kürt siyasetinin tasfiyesi amacı için kullanılan katiller, tetikçilerdir. Tek faaliyetleri buydu, öldürme dışında başka ne yaptılar, ne faaliyetleri olmuş?”
"Hizbullah Kürt Hamasıdır" Öcalan değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
"Ben Kürt Hamas'ı derken bunları kastetmiştim, bu tehlikelere işaret etmiştim. Bu politikaları anlamadan bu oyunlar nasıl boşa çıkarılabilir? Eski jitem yeni jitemden bahsediyorlar. Farkında mı değil mi bilmiyorum, bilerek ya da bilmeyerek bu oyunlara alet olabilirler.Bu yazarlar işte bir yandan da Özdemirlere olan sevgisinden bahsediyor. Özdemirlere layık olmak istiyorsa bu oyunları görmelidir. Hizbullah'ın bağımsız adaylarla girecekleri tartışılıyor. Yine söylüyorum bu politikaları anlamadan bunlar nasıl boşa çıkarılacak, yarın öbür gün bunların ilk hedefleri yine Kürtler olur. Ben siyaset akademilerinden bahsederken bunlar tartışılsın, halkı aydınlatılmalı diyorum. Tarihsel boyutlarıyla, derinliğiyle bu meseleleri ele almalısınız. Hizbullah için “bunlar üç-dört kişiden ibarettir, çok ciddiye almamak gerekir, güçleri yok” demek doğru değil, bana göre bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değil. Hizbullah sadece bu derin organizasyonun görünen çok küçük bir kısmıdır, asıl arkasındaki derin gücü, planları görmek gerekir. Önemli olan bu konularda tarihsel değerlendirmeler yapıp günümüze ilişkin sonuçlar çıkarmalısınız.”
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: FETULLAH DEĞERLENDİRMESİ C.tesi Şub. 26, 2011 11:32 pm | |
| F. Gülen hareketi Kürtlerden ne istiyor?
Türkiye önemli bir dönemece gelip dayandı. Uzun yıllara dayanan direniş ve çatışmalara rağmen Kürt sorunu çözülemedi. Aylardır Kürt tarafı hükümetin de talepleriyle bir eylemsizlik süreci başlattı. Martta durumun gözden geçirileceği, çözüm konusunda hükümet tarafından atılacak adımlara göre tutum belirleneceği kamuoyuna açıklandı. Mart gelip kapıya dayandı ve hükümet kanadında dişe dokunur herhangi bir adım atılmadı. Kürt tarafı haziran seçimlerine kadar eylemsizliği sürdürebileceğini ama hükümetin de buna uygun ortam hazırlaması ve güven artırıcı adımlar atmasını beklediğini duyurmuştu.
Gelinen noktada hükümet herhangi bir adım atmış değildir. En olabilecek talepler; örneğin BDP'ye hazine yardımı, seçim barajının düşürülmesi, keyfi tutuklamaların durdurulması ve hapislere doldurulanların hızla mahkemelere çıkarılıp bırakılmaları vb talep edildi. Bunlar yasalara göre olabilecek ve hükümetin güç getirebildiği konulardı. Ancak bunlardan hiçbiri yapılmadı.
Hükümeti denetlemesi ve yeni bir çatışma ortamına sürüklenmeye karsı durması gereken demokrasi güçleri ve basın nasıl bir tutum içinde? Genelde iyi bir sınav verildiği söylenemez. Birçok çevre silahların susması çağrısı yaptı. Ancak silahların sustuğu ortamda onlar da sustu. Tartışmadılar, gündeme yeterince getirmediler. Bugün gelinen kritik noktada Türkiye'deki demokrasi güçlerinin de sorumluluğu var. Talep etmek veya eleştirmenin yetmediği, sürece müdahil olunması gerektiği açıktır.
Türkiye basını ve demokrasi güçleri barış sürecinin ilerlemesi için ağırlığını koyamadı. En hayati soruna süreklilik kazanan bir ilgi ve çözüm dayatılamadı. Genelde durum çok olumlu değilken özellikle hükümetin etki alanında olan basın kuruluşları ise olumsuz bir rol oynadı. Daha çok sorunu gündemleştirmeme, gündeme getirdiğinde ise hükümeti hep savunma ve Kürt hareketlerini suçlama yolunu seçti. Bu sorunun sürüncemede bırakılamayacak kadar önemli olduğunu ve çözüm için hükümet dahil her kesin sorumluluk alması gerektiğini işlemediler. Varsa yoksa hükümetin gündemi ve muhaliflerinin eleştirilmesi, hedeflenmesi esas alındı.
Bu yayın çizgisinin Türkiye'de demokrasinin yerleşmesine ve kültürel dönüşüme hizmet etmediği ortada. Belki devlet daha çok AKP'nin eline geçiyor, yandaşları önemli bir rant ve etki gücüne kavuşuyor ama Türkiye kazanmıyor. Halk rahatlamıyor. Gerçek demokrasi yerleşmiyor. Kürt sorunu çözülmüyor.
Bu süreçte dikkatle izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken bir kesim de F. Gülen hareketi olarak bilinen çevredir. Bu çevrenin elinde Zaman gazetesi, Samanyolu gibi TV kanalı var. Belli bir çevreye hitap ediyorlar. Devlet içinde önemli bir kadrolaşmaya da sahipler. Genelde dinler arası diyalog, barış gibi kavramları da bolca kullanıyorlar. Tarihi olarak Kürtlere haksızlık yapıldığını da söylüyorlar. Ancak Kürt sorununda bir çözüm imkanının ortaya çıktığı günümüzde ise en olumsuz yayını da bu çevreler yapıyor. İlginç olan bu büyük çelişkinin fark edilmemesi, doğal bir şey yapılıyormuş gibi görülmesidir. Gülen çevresi görünürde Ergenekon'a karşı aktif tutum almış ve demokrasinin ilerlemesi için çalışıyor.
Özünde yapılanlar hiç de öyle değildir. Ergenekon en aktif olduğu ve basını andıçladığı dönemlerde bile Kürtlere karşı ırkçı, aşağılayıcı diziler yapamadı. Bugün Samanyolu'nda Türkiye'nin en ırkçı dizisi yayınlanıyor. Direnen Kürt gençleri aşağılanıyor. Eskiden Hürriyet gibi gazetelerin yaptığını fazlasıyla Zaman gazetesi yapıyor. Ergenekon'un, psikolojik harp dairesinin ürettiği bütün kavramları olduğu gibi devraldılar. Bundan hiç de rahatsız görünmüyorlar. Devlet Kürt direnişlerini eşkıyalık, bölücülük, terörizm gibi kavramlarla tanımlıyordu. Fethullahçılar bu kavramlardan hiç de imtina etmediler. Bolca kullanıyorlar.
Bu kavramları devralmakla yetinmediler. Karalama ve yalana dayalı bir kampanya da yürütüyorlar. Özellikle günümüzde Kürtler eylemsizlik dönemini başlatıp, buna uydukları bir dönemde KCK'nin kaos planı gibi haberlerle saptırıcı ve çatışmadan beslenen bir pozisyona geçtiler. Ateşkesi ilan eden KCK neden kaos planları yapsın? PKK'nin para kaynakları diye kaynağı belirsiz ve yıllardır özel harp dairesi tarafından hazırlanan ve cılkı çıkmış karalayıcı haberleri yayınlayan yine bu çevrenin dergi ve gazeteleridir. KCK adına yapılan toplu baskın ve tutuklanmaları da en fazla sahiplenen ve kamuoyu desteği yaratmaya çalışan yine bu çevreler oldu.
Görüldüğü gibi Fethullahçı olarak tanımlanan bu çevrelerin tutumu ilgi çekicidir ve üzerinde durmayı gerektiriyor. Sistemli bir kışkırtıcılık ve kirli savaş propagandası yapılıyor. Herhangi bir yanlış yorum veya bazı haberlerin dikkatsizce seçilmesi söz konusu değildir. Israrlı, bilinçli bir tercih karşımızda duruyor.
Kirli savaş karargahı gibi çalışmakla Fethullahçı çevreler ne yapmak istiyor? Kürtlerle devlet arasındaki çatışmanın derinleşmesinden nasıl yararlanmayı düşünüyorlar? Kürt siyasi yapılarını hedeflemekle Fethullahçılar nasıl dostluk kuracaklar? Devlet güçlerine dayalı Kürtler arasında örgütlenmeyi tercih ettikleri kesin. Halka ve barışa, demokrasiye dayalı değil de devlete dayalı örgütlenmeler Kürtler tarafından kabul edilir diye hesaplıyorlar anlaşılan. Bu bir tercih sorunudur doğal olarak. Ancak şunu da bilmeleri gerekir. Kürtler artık eskisi gibi örgütsüz ve sahipsiz değildirler. Devletin onları ne hale getirdiklerini de biliyorlar. Devlete dayalı gelenler, ona dayalı da karşılık bulurlar. İsteğimiz bu çevrelerin uğursuz ırkçı ve kara propagandayla savaşa ve Türkiye'nin bir kaosa sürüklenmesine hizmet etmemeleridir.
Muzaffer AYATA GÜNLÜK : 26.02.2011 00:14 | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Salı Mart 01, 2011 11:36 am | |
| 7. ateşkes de sona erdi 01.03.2011 - 07:30 Yazdır Arkadaşına gönder PKK ilk tek taraflı ateşkes ilanını 1993’te gerçekleştirdi. Aradan geçen 18 yılda 7 kez ateşkes kararı aldı.
PKK bugüne kadar 7 kez ateşkes ya da “eylemsizlik” kararı aldı. Bunlardan üçü Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından önce gerçekleşti.
İlk ateşkes ilanını 20 Mart 1993’te yapan PKK aradan bir ay geçtikten sonra ateşkesi iki ay daha uzattığını açıkladı. Bu açıklamadan iki gün sonra zamanın cumhurbaşkanı Turgut Özal öldü. Özal’ın ölmeden önce Kürt sorununun çözümü için önemli adımlar attığı ve öldürüldüğü iddia edildi. Turgut Özal’ın ölümünden 40 gün sonra Bingöl’de 33 asker kurşuna dizilerek öldürüldü. PKK’nin ilk ateşkesi bu olayla sona erdi.
1995 yılında genel seçimlerden 10 gün önce 15 Aralık 1995’te PKK bir kez daha tek taraflı ateşkes ilan etti. Örgütün sıraladığı taleplerin tartışılmaması ve ‘çelik harekatı’ adı altında Kuzey Irak’a TSK’nın operasyon düzenlemesi ateşkesin sonu oldu.
Üçüncü ateşkes ise 1998 yılında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ilan edildi. Abdullah Öcalan’ın Suriye’den ayrıldığı dönemdeki ateşkes de, Öcalan’ın Kenya’dan Türkiye’ye getirilmesi ve TSK’nın operasyonları nedeniyle sonuçsuz kaldı.
Bir yıl sonra 1 Eylül 1999’da İmralı’da yargılanan Öcalan ateşkes ilan etti ve PKK’lilere Türkiye’yi terk etme çağrısında bulundu.
PKK 1 Haziran 2004’te AKP hükümetinin Kürt sorununa kayıtsız kalması, Öcalan’ın cezaevindeki koşulları ve askeri operasyonlar nedeniyle ateşkesi sona erdirdi.
1 Ekim 2006’da beşinci ateşkes ilanında bulunan örgüte yönelik operasyonların devam etmesi ateşkesi sonuçsuz bıraktı.
PKK’nin çatı örgütü KCK, 13 Nisan 2009’da “meşru savunma” ya da “aktif savunma” olarak nitelediği durumların dışında ateşkes kararı aldı. Bu dönemde AKP’nin “Kürt açılımı” ile birlikte Kandil ve Mahmur’dan bir grup PKK’li Habur sınır kapısından giriş yaptı. 7 Aralık 2009’da Tokat Reşadiye’de 7 askerin öldürüldüğü saldırı gerçekleşti. 1993’teki 33 askerin öldürüldüğü Bingöl saldırısına benzerliğiyle dikkat çeken saldırının provokasyon olduğu yorumları yapıldı. DTP’nin kapatılması ve BDP’ye yönelik operasyonun ardından KCK 1 Haziran 2010’da ateşkesi sonlandırdığını açıkladı.
Yedinci ateşkes, örgütün 13 Ağustos 2010’da aldığı 40 günlük eylemsizlik kararıyla başladı. Ateşkesin daha sonra 2011’deki genel seçime kadar uzatıldığı açıklandı. Ancak KCK Yürütme Konseyi dün yaptığı açıklamada eylemsizlik sürecinin “AKP hükümetinin izlediği inkar-imha politikaları nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini” duyurdu. KCK, saldırılar karşısında kendilerini “daha etkili savunacaklarını ancak saldırmayacaklarını” söyledi.
(soL – Haber Merkezi)
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: ÖCALANA EV HAPSİ Mİ? Çarş. Mart 02, 2011 5:11 pm | |
| Öcalan'a Ev Hapsi Tartışması Büyüyor... 02.03.2011 Çarşamba 18:56Gündem - İSTANBULBu Habere 2 Yorum YapıldıBu Haber 493 Defa Okunmuştur 12P 14P 16P 18P BDP, Öcalan için ev hapsi uygulaması talep ederken, Hükümet'in bu yöndeki tavrı red! Otoriteler 'Ev hapsini' Haber365'e değerlendirdi. Haberin Galerisi Haberin "Taraf'ın Öcalan Manşeti Şok Edecek!" Adlı Fotoğraf Galerisine Gitmek İçin Tıklayınız. Haberin Videosu Haberin "Derste Öcalan'ı Anlatan Sosyolog" Adlı Videosunu İzlemek İçin Tıklayınız.
İlişkili Anket Türkiye'nin Çözülmesi Gereken En Acil Sorunu Sizce Hangisi? Demokratik HaklarİşsizlikKonut ProblemiYolsuzluk - RüşvetYoksullukDışa BağımlılıkTerör - GüvenlikSosyal AdaletYargı TarafsızlığıEğitimTürkiye'nin Bir Sorunu Yoktur Mehmet Altan - Gazeteci
Bu mesele yalnızca Öcalan’ın ev hapsi ile ilgili bir gelişme değil. PKK’nın eylemsizlik kararını sona erdirmesinin ertesinde bir siyasi pazarlık alanı aranıyordu. Ancak gelen red yanıtı pazarlık alanını kapatıyorsa, korkarım şiddet eylemleri de yükselir. Şiddetin yükselmesine ilişkin ilk basamak olarak görüyorum bu red yanıtını maalesef. Öcalan’ın ev hapsine sadece Adalet bakanı Ergin değil, devlet bakanı Cemil Çiçek de sert bir yanıt verdi. Açıktan yapılan bu tür karşılıklı talepler ortamını seçim öncesinde siyaset aktörleri nasıl yorumlar, bu seçmene nasıl yansır bilemem ama gözden kaçırdığımız bir şey var: Biz dünyaya akıl verirken KKTC’de 50 bin klişi toplandı, borsa düştü, döviz yükseldi. Yani Mısır olsun, Libya olsun; buraları düşünürken kendi önümüzde olup biteni de görmeliyiz.
Prof . Dr.Mahir Kaynak – Yazar
Böyle bir şey mümkün değil. Kanunlarımız buna izin vermiyor. Ömür boyu hapis cezası almış insanın üstelik hastalığı ya da başka bir problemi yokken ev hapsinin istenmesi mümkün olmaz. Yapılamaz… Kürt gurupların bu gibi talepleri olabilir ama uygulanabilirliği yoktur. Bunun için öncelikle kanunların değişmesi gerekmektedir. Böyle bir şey de söz konusu olamaz.
Mustafa Akyol – Gazeteci
Bu konunun kamuoyunun önünde tarrtışılması bile doğru değil. Kürt tarafında da bir takım beklentiler var ancak sadece gerilim ortaya çıkar. Daha uzun bir paket içinde görüşülmesi gerek. Türkiye’nin büyük kısmında öcalan’a sempati kadar nefret ile bakan geniş bir kitle var. BDP çevresinin Öcalan’ın ev hapsi talebinden önce Kürtlerin yaşamsal hakları gibi gereken öncelikle reform maddelerine eğilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hükümet de bu konuya değindiğim gerekçeler uyarınca mesafeli durmakta haklı diye düşünüyorum.
Prof. Dr. Ünal Emiroğlu - Anayasa Hukukçusu
Ev hapsi şu anda mümkün değil. Bu sadece hastalık durumunda uygulanan istisnai bir durum. Öcalan’ın böyle durumu yok. Türkiye’de herkese ayni infaz sistemi uygulanır. Kişiye özel infaz sistemi olmaz. Aksi takdirde Anayasanın ‘Eşitlik İlkesi’ ihlal edilmiş olur. Her şekilde usule ve yasaya aykırıdır. Böyle bir konuyu tartışmaya açmak mümkün değildir. Bu söylemler Demokratik Toplum Kongresi’nde alınmış kararların sonucudur. Özerk Kürdistan söyleminin de temelidir. Bu teklifler bile anayasaya aykırıdır.
Nuray Mert - Gazeteci
Hükümetin Kürt konusunun çözümüne yönelik isteksizliği Öcalan’ın ev hapsi tartışmasına indirgenince benim aklıma seçim sürecini yaşanırken sadece oyalama taktiği yürütüldüğü geliyor. Öcalan konusu hele ev hapsi veya benzer bir durum aslında çok geniş spektrumlu bir tartışma alanı, böyle kısaca içinden çıkılacak bir başlık değil!
Ozan İNCESARAÇ - Alev Dönmez ÖZDERYA / Haber365 ÖZEL
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? C.tesi Mart 05, 2011 12:39 am | |
| Öcalan: Newroz'a kadar gözleyeceğiz
ANF
13:28 / 04 Mart 2011
HABER MERKEZİ - ‘AKP'nin amacı kesinlikle Kürt sorununu çözmek değildir, kendi hegemonyasını kurmaktır. İktidarını güçlendirmek için Kürtleri tasfiye etmektir’’ diyen Öcalan, sorunun çözümü önünde en büyük engelin AKP olduğunu belirtti. AKP'nin tasfiye politikalarına karşı Kürtlerin mücadelesini yükseltmesini isteyen Öcalan ‘’Newroz'a kadar gözleyeceğiz, hükümetin tavrına bakacağız’’ dedi. Öcalan, CHP’nin şu anki pozisyonunu da AKP’den daha olumlu bulduğunu kaydetti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendiren Öcalan, “Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da, Süleymaniye'de olanlar görülüyor. Aslında Türkiye'de de bölgede de bu potansiyel var. Biz istersek benzer süreçleri başlatabiliriz. Bizim Tunus, Libya, Mısır ve Güney Kürdistan'dan daha fazla halk gücümüz ve eylem yeteneğimiz vardır. Bizim bunu yapacak gücümüz ve potansiyelimiz vardır. Newroz'a kadar gözleyeceğiz, hükümetin tavrına bakacağız. Haziran'a kadar bu tür gerginliklerin çözüm sürecini olumsuz etkileyebileceğini hesaba katıyoruz. Bu süreçte çok büyük çatışmalarla devlet zor durumda bırakılmamalı. Çünkü hala bir çözüm umudu olduğuna inanıyoruz.” dedi.
XİZRİ’NİN İDAMI İNSANLIK DIŞI
İran’da idamlara dikkat çeken Öcalan, “Hüseyin Xiziri sahiplenilmelidir, anısı yaşatılmalıdır. Hüseyin Xiziri'nin halktan saklanarak idam edilmesi Kürt halkının varlığına, onuruna ve kimliğine yapılan insanlık dışı bir saldırıdır.” diye konuştu.
Öcalan, şöyle devam etti:
MALÇOK’UN ANISINA SAHİP ÇIKILMALI
“Diyarbakır'da Genç Kadın Hareketinin Konferansı olmuş. Kendilerine selamlarımı iletiyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum. Gençlik de kendi kaderini kendisi çizecektir. Ne yazık ki, gençlere kendilerini özgürce ifade etme imkanı bırakılmıyor. Bir kısmı başka seçenek bırakılmadığı için eline silah almak zorunda kalıyor. Bir kısmı da en son Mustafa Malçok örneğinde olduğu gibi kendisini feda ederek çözümsüzlüğü protesto ediyor. Diyarbakır'da kendisini yakan Mustafa Malçok ve geçen yıl Adıyaman'da kendisini yakan Müslüm Doğan'ın bu eylemlerini çok anlamlı buluyorum. Bu eylemlere çok büyük değer veriyorum. Bu eylemler doğru anlaşılmalı ve sahiplenilmelidir. Bu 16-17 yaşındaki gençlerin anısına sahip çıkılmalıdır. Bu eylemlerini çok önemsiyorum. Böylesi bedenlerini ateşe verme eylemleri son derece değerli, önemsenecek ve üzerinde dikkatle durulacak anlamlı davranışlardır, kutsal değerdedir. Ancak bu tür eylemlere çok üzülüyorum. Gençlerin bu tür kendi bedenlerini ateşe verme eylemine girmemeleri gerekir. Kesinlikle kendi bedenlerini benim için veya herhangi önemli bir şey için yakmamalarını söylüyorum. Bundan vazgeçmelerini tekrar öneriyorum. Bu önemli günlerde örneğin benimle ilgili yıldönümlerinde bu tür eylemlerin yapılmasını doğru bulmuyorum. Yine de bu eylemleri önemsiyor ve sahiplenmesi gerektiğini düşünüyorum. Diyarbakır'ın ruhundan bahsediyorlar. İşte ruh budur, Diyarbakır'ın ruhu budur. Bu gençlerin kendilerini feda etmeleri başka nasıl izah edilebilir? Konferansını yapacak olan gençlere de bu arkadaşların anısını unutmamaları, yaşatmaları gerektiğini söylüyorum. Onların mücadelelerini yaşayarak ama mücadeleyi, örgütlenmeyi büyüterek sürdürmeleri gerektiğini söylüyorum. Aynı şekilde Hüseyin Xiziri'nin anısını da yaşatmalıdırlar. Mustafa Malçok Eğilli'ydi herhalde. Eyleminde bir not da bırakmış. Söylediğim gibi bu arkadaşlar ve önceden de bu tür eylemlere girişen arkadaşların anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Kutsal değerlerimizdir. Bu gençler, başka çıkar yol bulamadıklarından bu yönteme yöneliyorlar. Fakat ben bu yöntemi doğru bulmuyorum, her zaman başka mücadele yöntemleri, yolları, çeşitleri vardır.”
KÜRTLERİN İMHA VE İNKARI DURDURULDU
“Devlet Kürtlere karşı 80-90 yıldır inkar ve imha politikasını acımasız bir şekilde uyguladı. 1950'lerden itibaren de 60 yıllık gırtlağına kadar NATO Gladio'suna batma durumu yaşandı. Ama şimdi Kürtlerin varlığını kabul eden bir noktaya geldi. Yapılan mücadele neticesinde artık devlette bir algı değişmesi meydana gelmiştir diyebiliriz. Benim de buradaki çabalarımın da katkısıyla Kürtlerin imha ve inkarı durduruldu. Kürt varlığı artık kabul ediliyor. Artık çözüm döneminin gelişmesi gerekiyor. Tabi 80-90 yıllık bir algıdan vazgeçmek öyle kolay değildir. Ama gelinen aşamada devletin bu inkar politikasından vazgeçme noktasına geldiği anlaşılıyor. Biz de bu imha ve inkar politikasından kurtulmak istiyoruz. Devletteki bu algı değişmesi de öyle kolay olmadı. Bu algının ne kadar köklü olduğunu anlamak için tarihe doğru bakmak gerekir. Şeyh Sait ayaklanmasının 15 Şubat 1925 provokasyonuyla başlatılmasıyla benim 15 Şubat 1999 komplosuyla Türkiye'ye-İmralı’ya getirilişim aynı tarihlere tekabül etmesi tesadüf değildir. Daha önce de ben 15 Şubat 1925 tarihini Kürt soykırımının başlangıç tarihi olarak ilan etmiştim. Aynı şekilde Şeyh Said'in 29 Haziran'da idam edilmesiyle bana aynı tarihte idam cezasının verilmesi de tesadüf değildir. Bunları bilmeden Kürt sorununu anlamak mümkün değildir.”
AKP EN BÜYÜK ENGELDİR
“AKP'nin yaklaşımı tam bir faciadır. Bu öğrenci affı meselesinde bile benim yüzümden onbinlerce öğrencinin hakkını yediler, gaspettiler. Bilmiyorlarmı ki, benim bu saatten sonra gidip Siyasal Bilimler Fakültesi, mülkiye son sınıfında öğrencilik yapmayacağımı, bunu yapacak konumda olmadığımı. Bu kadar basit ve yüzeysel yaklaşıyorlar. AKP'nin amacı kesinlikle Kürt sorununu çözmek değildir, kendi hegemonyasını kurmaktır. Kendi hegemonyasını kurmak, iktidarını güçlendirmek için Kürtleri tasfiye etmektir. Kürtler bunu böyle bilmelidir. AKP'nin bu hegemonyacı yaklaşımı tehlikelidir. Ben hegemonyaya karşı çıkıyorum ve buna karşı mücadele edeceğim. Devlet Kürtleri inkar politikasından vazgeçerek Kürt sorununu çözme konusunda irade sahibi görünüyor ama AKP bunun önündeki en büyük engeldir. Kürtlerin yapması gereken de AKP'nin tasfiye politikalarına, tasfiye ve inkara karşı mücadelelerini yükseltmektir.”
ÖZERKLİK EKSİK VE YANLIŞ ANLAŞILIYOR
“DTK'nın komisyonları olabilir. Ama parçalı görüntü vermemelidir. DTK bir bütünlük içerisinde çalışmalıdır. Komisyonları olabilir ve daimi olarak çalışabilirler. Ama DTK bir bütün olarak hareket etmelidir. DTK'yi parçalara bölmek doğru olmaz, bütünlükten kopulmamalıdır. DTK bütünlüklü bir çalışma içerisinde olmalıdır. Demokratik Özerklik de tam anlatılamıyor. Savunmalarımda demokratik ulus çözümünü belirtmiştim, 8 boyut demiştim, demokratik özerklik bunun sadece siyasi boyutudur. Son savunmamda Kürt sorununun çözümüne ilişkin somut önerilerim de var. Yol haritasının da kamuoyuyla paylaşılması yararlı olur. Yol haritasında ortaya konulmuş bir proje vardır, bu bir çözüm projesidir. Önemli tespitlerim de var orada. Devletin de bu yol haritasına yaklaşımı olumludur, onlar da farkındadırlar, tehlikenin, gidişatın farkındadırlar. Yol haritasında daha öz ve pratik bilgiler var. Ben son savunmamda bunları daha geniş bir şekilde ele aldım. Son savunmamda demokratik ulus çözümünü çok geniş ve tüm boyutlarıyla ele aldım. Demokratik ulus çözümü bir bütün olarak ele alınmalıdır, parçalı yaklaşım doğru değildir. Bu nedenle örneğin demokratik özerklik çözümünün de yanlış ve eksik anlaşıldığını düşünüyorum. Demokratik özerklik, demokratik ulus çözümünde yedi sekiz boyuttan sadece bir tanesi olup işin sadece siyasi boyutudur. Bunun dışında ekonomik boyut, sosyal boyut, kültürel boyut, hukuki boyut, güvenlik-özsavunma boyutu ve diplomatik boyut vardır. Bu boyutların her birinin ayrı ayrı önemi vardır ama demokratik ulus çözümü bağlamında bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bu boyutları bir bütün olarak değerlendirmek gerekir, sadece biri üzerinde -demokratik özerklik- yoğunlaşmak doğru değildir. Demokratik özerklik bu boyutlardan sadece siyasi boyuttur. Ben bunları çok geniş bir şekilde son savunmamda ele aldım. Söylediğim gibi çözüm konusunda somut öneriler de içerdiği için bu savunmamın AİHM'e ulaşması engellenme ya da geciktirilmeye çalışılabilir, bunun üzerinde durulmalıdır.”
KADAFİ, MÜBAREK REJİMLERİ ÇÖKTÜ, BİZ GÜÇLENİYORUZ
“Demokratik ulus çözümüne ilişkin tezim, dünyanın en önemli teorilerinden biridir. Ortadoğu için de çözüm modeli olabilir. Ortadoğu'da Mısır, Libya, Tunus, Süleymaniye'deki gelişmeler de benim haklılığımı ortaya koymakta ve benim söylediğim noktaya gelmektedir. Ortadoğu'da yarattıkları ulus-devlet şu an çökmüş durumdadır. Bu sorunların temelinde, arka planında kapitalist modernite vardır. Daha önce de belirtmiştim, Ortadoğu’da oluşturulan ulus-devlet modeli İngiliz planıydı, dünyaya onlar yaydılar, daha sonra ABD de bunu sürdürmüştü ama günümüzde kendi yarattıkları bu rejim çöküyor. Halkların talepleri tabi ki haklıdır. Ama bunu sadece bu şekilde ele almak eksik olur. İngiltere ve ABD de kendi kurdukları sistemlerinin çöktüğünü, aşılması gerektiğini görüyorlar ve kendilerince müdahale ediyorlar. Artık onlar da işin içindedir. Onların çözüm olarak sunmak istedikleri şey AKP benzeri ılımlı İslam dedikleri modeldir. Ama bu henüz Türkiye'de bile sorunlara çözüm olamamıştır, Kürt sorunu bile tüm yakıcılığıyla devam etmektedir. AKP çözümden kaçmaktadır. Çözüm bizim önerdiğimiz demokratik ulus çözümüdür. Daha önceki “Ortadoğu'da Uygarlık ve Demokratik Uygarlık Çözümü” adlı savunmamda da Ortadoğu kültürünü demokratikleştirmek, demokratik kültürü egemen kılmak demiştim. Bu savunmam tam da bu sorunlara işaret ediyor ve çözüm önerilerini getiriyordu. Yine “Özgürlük Sosyolojisi” savunmamda da bu konuya ilişkin önemli tespitlerim vardır. Hüsnü Mübarek, benim Suriye'de çıkmamda rol oynadı, Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuk yaptı. Fakat sonunda hizmet ettiği sistem onu koruyamadı, ülkesinden çıkardılar. Kadafi de bana “Libya'ya gel, imkan yaratabiliriz” demişti ama şimdi kendisini bile kurtaramıyor. Kadafi'nin Yeşil kitap dediği de çözüm getirmediği, sonuç almadığı ortaya çıktı. Bunların kurduğu rejim, kendi kendini bitirme noktasına geldi ve çöktü. Ama içinde bulunduğum bu kısıtlı koşullara rağmen biz daha güçlüyüz, güçleniyoruz.”
EZİLENLERİN BİRLİKTELİĞİ ARAYIŞI SÜRMELİ
“8 Mart'a ilişkin kadınlara özel selamlarımı, sevgilerimi iletiyorum. Bugünkü mücadeleye öncülük edecek birikim ve kapasiteleri vardır. Bunu yapmalıdırlar da. Önemli olan bu gösterilerde eylemliliği ön plana çıkarmalarıdır. Kendilerine başarılar diliyorum.”
“Benim seçimlere ilişkin daha sonra da bir şeyler deme imkanım olacak. Ama ana hatlarıyla şunları söyleyebilirim. Yüzde on seçim barajını aşmak için ittifaklar geliştirebilirler. Mesela koşullar uygunsa çeşitli kesimlerle ittifak söz konusu olabilir. Diğer sol partilerle, demokrasi güçleriyle, azınlıklarla, sendikalarla, çevreci gruplarla, Yeşilcilerle ortak bir demokratik blok oluşturulabilir. Yani bütün ezilenler, sistemden şikayetçi olan muhalif güçler ve Kürtler bu blokta yer almalıdır. Böyle bir bloğun hazırlıkları önceden iyi yapılmış olsaydı belki bu baraj zorlanabilirdi ama geç kalınmış. Seçimlere bağımsız adaylarla girilecek gibi görülüyor. Ama yine de bu konuda aceleci davranmaya gerek yok. Her ihtimal düşünülerek son zamanlara kadar da bu ittifak ihtimalleri göz önünde bulundurulmalıdır. Duruma göre hareket edebilirler. Seçim barajını aşma durumu varsa bu bağımsız adaylık yeniden değerlendirilebilir.”
MANİSA, AYDIN, DENİZLİ’DEN VEKİL ÇIKARILABİLİR
“BDP bağımsız adaylarla girmeyi mantıklı görebilir, başka türlü riske girmek istemeyebilirler. Ama söylediğim gibi bu ittifaklar durumu da göz önünde bulundurulabilir ve değerlendirilebilir. Aslında başından beri demokratik bir blok için çalışmalar yürütülmüş olsaydı belki baraj da aşılabilirdi. Ben buna demokratik ulus bloku demiştim. Bunun için çeşitli çalışmalar yapılabilir. Bu görüşmeler demokratik çevrelerle, sol çevreler, çeşitli sendikalar, emekçiler, ezilenlerle, ÖDP, EMEP gibi kesimlerle görüşülmelidir. BDP'nin oyu için yüzde 7-8 diyorlar. Bence oyları bu değildir, daha fazladır. Bunun için geniş çerçevede çalışmalıdır. Çıkaracakları milletvekili sayısı en az 30-35 olmalıdır. İyi çalışılırsa bu sayı 40 da olabilir. “Az olsun bizim olsun” anlayışından vazgeçilmelidir. Batı'daki adaylar tanınmış ve demokrat adaylar olmalı. Öyle adaylar olmalı ki aldıkları Kürt oyu kadar da Türk oyu alabilmeliler. İzmir'in iki bölgesinden Manisa'dan, Denizli'den, Aydın'dan, Adana'dan, Mersin'den hatta Antalya'dan birer milletvekili çıkarılabilir, çıkarılmalıdır. Yine İstanbul'un üç bölgesinden rahat çıkarılır. Eğer uygun ortak adaylar bulunursa hem Kürtlerin hem de Türklerin oy verebileceği şahıslar, doğru isimler seçilirse neden olmasın? Sol demokrat çevrelerle görüşülmelidir. Bunlar Demokratik Ulus Bloku içinde yer almalılar.”
DEMOKRATİK ULUS BLOKU OLUŞTURULABİLİR
“Devlet de artık bir noktaya gelmiş durumda. Bu demokratik ulus bloğunu devlet de kabul edecek. Bu süreci değerlendirmek gerekir. Bu tarihi süreç kaçırılmamalıdır. Devleti demokratik bloğa ikna ederek, demokratik anayasa çözümünü geliştirmeye çalışıyoruz. Daha önce de söylemiştim. Türkiye'de üç blok var. Bu blokların tarihi eskidir. Birinci blok: 1920'lerin ulusalcı-milliyetçi bloğu ki bu bloğu şu an CHP ve MHP temsil ediyor. Bunların ilk meclisteki karşılığı Birinci gruptu. Birinci grubu temsil ediyordu. İkinci blok muhafazakar-İslamcı bloktur. O dönem bu bloğun başını Mehmet Akif Ersoy gibiler çekiyordu. Bunların da ilk meclisteki karşılığı ikinci gruptu. Terakkiperverle devam ediyor, şu an bu bloğu AKP ve diğer dini çevreler temsil ediyor. Biz ise Üçüncü blok olan -ki Mustafa Suphilerin de içinde yer aldığı- demokratik bloğu oluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü bu ilk iki bloğun söylediğim gibi ilk mecliste temsilcileri-grupları (birinci ve ikinci grup) vardı ama bizim oluşturmaya çalıştığımız demokratik ulus bloğunun oluşmasına o dönem izin verilmedi. İşte komünistleri, solcuları Mustafa Suphi şahsında Karadeniz'de boğdurdular, tasfiye ettiler. Yine Çerkez Ethem, Yeşil Ordu aynı şekilde tasfiye edildi. Kürtler'de Koçgiri, Şeyh Sait, Seyit Rıza olaylarıyla tasfiye edildiler. Bu şekilde demokratik bloğun oluşmasına engel oldular, bugüne kadar oluşmasına izin verilmedi. Şimdiye kadar devlete ulusalcı-milliyetçi ve İslami dinci bloklar hep hakim oldu. Biz ise çözümü geliştirecek ve çözümü getirecek Üçüncü bir blok olan demokratik ulus bloğunu oluşturmaya çalışıyoruz. İşte ben bu bloğu oluşturup devlete kabul ettirmeye çalışıyorum. Biz bu demokratik ulus bloğuyla Mustafa Suphi suikastını ortaya çıkaracağız ve bu suikastı aydınlatacağız. Aynı şekilde Koçgiri, Şeyh Sait, Seyit Rıza olaylarının gerçek yüzünü de açığa çıkaracağız. Bu demokratik ulus bloğunu Kürtler, demokrat kesimler, solcular, emekçiler, azınlıklar, sendikalar, sivil toplum örgütleri, çevreciler, yani bütün ezilenler, bütün demokratik talepleri olanlar yer almalıdırlar. Çözüm süreci gelişirse ilerideki seçimlerde bu blokla 150 -200 rakamlarına da ulaşılabilir.”
PKK’YE YÜKLENMEKLE OLMAZ
“Eylemsizlik kararından benim haberim var. Önümüzde 8 Mart ve 21 Mart Newroz var. O zamana kadar hükümetin tavrını izleyeceğiz. Çözümden yana olanlar ve demokratik çözümü isteyenler bir araya gelerek çözüm önerilerini geliştirsinler. Bu arada bu Diyarbakır'daki ve bölgedeki sivil toplum örgütleri hepsi DTK toplantısında bir araya gelir. DTK bütün bu sivil toplum örgütlerini derhal, en kısa sürede bir araya toplar. Buna Hak-par, Şerafettin Elçiler de dahil olabilirler, çözüm istiyorlarsa dahil olmaları gerekir. Hatta bize karşı en uçta yer alanlar bile çözümden yanaysa, samimiyse, gelip çözüm süreci içinde yer alabilir. Onlar da çözüm yönünde taleplerini ortaya koyabilirler. Bunlar çözüme dönük taleplerini hem Hükümete hem de KCK'ye aynı zamanda iletsinler. Şayet hangisi bu çözüm önerisini kabul etmezse o zaman çözüm önerisini kabul etmeyene karşı politik tavır alsınlar. Baksınlar PKK ve hükümetin bu taleplere karşılığı nasıl olacak? Eğer PKK bu taleplere olumsuz yaklaşırsa o zaman PKK'yi mahkum ederler. Ama hükümetin tavrı önemli olacak. Eğer Hükümet-AKP bu taleplere olumsuz yaklaşırsa o zaman sürekli PKK'ye yüklenmekten vazgeçmeleri gerekir. Kimin çözüm, kimin savaş istediği de bu şekilde ortaya çıkar. Öyle orada oturup sadece PKK'ye yüklenmekle olmaz. Kürt sorunun çözümü için bir adım dahi atmayan ve çözüm önünde engel olan AKP'nin dümenine su taşımasınlar. Çok tuhaf bulduğum bir şey var, diyorlar ki “silahlar sussun”. Hiçbir çaba göstermeden öyle ikide bir “silahlar sussun” denmesinin hiçbir anlamı yok. Ne silahı? Biz silah mı kullanıyoruz? Biz kimseye karşı silah kullanmıyoruz, silah kullanmak zorunda bırakılıyoruz.”
CHP AKP’DEN DAHA OLUMLU
“Biz demokratik anayasa çözümünü geliştirmeye çalışıyoruz. Demokratik Anayasa Konferansı geliştirilmelidir. Seçime kadar bunun çalışmaları yapılmalıdır. Ben çözümden yana umutlarımı yitirmiş değilim hala umutlarım var. Çözüm gelişiyor ve derinleşiyor. 21 Mart Newroz'a kadar devlette birtakım değişiklikler olabilir ve bazı pratik gelişmeler olabilir. Ensarioğlu gibiler DTK bünyesinde çözüm için çaba göstermelidir. Çünkü çözümden en çok onların yararı var. Çözüm değil de, şiddet baş gösterirse ilk önce ve en fazla zarar görecek onlar olur. Yanlış anlaşılmasın bunları bir tehdit olarak söylemiyorum, bu bir tehdit değildir. Ama bu tür sorunların çözümü tüm dünyada ve tarihsel olarak böyledir. Bu böyle bilinmelidir. Herkes pozisyonunu buna göre almalıdır. Bu noktada şunun da bilinmesini istiyorum, ben, CHP'nin şu anki pozisyonunu AKP'den daha olumlu buluyorum. CHP'nin bu pozisyona geçmesinde halkın haklı talepleri ve baskısı, tavrı etkili olmuştur. AKP de bu şekilde halkın baskısıyla çözüm yönünde değişime zorlanmalıdır. Şu haliyle CHP'yi AKP'nin daha ilerisinde görüyorum. Zaman zaman olumlu açıklamaları oluyor.”
ŞİWAN KENDİSİNİ KULLANDIRTMASIN
“AKP'nin amacı Kürt sorununu çözmek değildir. Kendine yakın yandaş yaratmaktır. Amacı Kürtleri tasfiye etmektir. AKP son zamanlarda Şıvan Perwer ve Kemal Burkay ile görüşüyor, onları Türkiye'ye getirmeye çalışıyor. Kemal Burkay öyle televizyonda bizi eleştireceğine samimiyse gelip demokratik siyaset içinde yer alsın mücadeleye katılsın, katkı sunsunlar, kimseye engel değiliz. AKP bunları Türkiye'ye getirerek bunlar üzerinden rant sağlamaya çalışıyor. Askere karşı “ben bunları kendime bağlıyorum, özgür Kürdü tasfiye ediyorum” görüntüsü vermeye çalışıyor. Şimdi bu Kemal Burkay'ın, Şıvan’ın bir kitlesi mi var? Peki Türkiye'dekiler Kürt değil mi? Onlarla niye konuşmuyorsun, diyalog geliştirmiyorsun? Mesela Ahmet Türk ile niye görüşmüyorsun? Milyonlarca Kürdü temsil ediyor. Milyonlarca Kürdü temsil edenlerle, kitlesi olanlar var. Onlarla niye görüşmüyorsun? Yine Sivil Toplum Örgütleriyle niye görüşmüyorsun? Yani burada haklı talepleri olan milyonlarca Kürt ve bunların temsilcileri varken neden bunlarla görüşmüyorsunuz da gidip Avrupa'daki birkaç kişinin peşine ısrarla düşüyorsunuz? Demek ki bu konuda bir samimiyetiniz yok. Açık ki başka hesaplarınız var. Şıvan Perwer'e söylüyorum, gelsin demokratik çözüm sürecinde yer alsın, kendisini kullandırtmasın. Şayet AKP ile hareket edeceklerse onların halk nezdinde beş paralık kıymeti kalmaz. Gelsinler demokratik çözüm sürecinde yer alsınlar diyorum. Çözümden yana olan, ben çözüm istiyorum diyen herkes gelip bu süreçte yer alabilir.”
HALA UMUTLUYUM DİYALOG SÜRÜYOR
“Ben Mısır ve Tunus’taki gibi kesintisiz ayaklanma yöntemini şimdilik önermiyorum. Biz potansiyelimizin harekete geçmesini uygun bulmuyoruz. Kitlemizi, örgütlülüğümüzü harekete geçirme çabamız şimdilik yok. Ama Mısır ve Tunus'takilerden çok daha ileri olduğumuz bilinmelidir. Çünkü yılların örgütlülüğü ve mücadelenin verdiği tecrübemiz var. Devlet ile görüşmelerim, diyalog süreci devam ediyor ben bu görüşmelerden hala umutluyum, hala umudum var, diyalog devam ediyor. 21 Mart'a kadar herhangi bir olumsuzluğun olmaması gerekir. Bazı gelişmelerin olabileceğini düşünüyorum. 21 Mart'tan Haziran'a kadar da bu durum devam edebilir. Kürt sorunun çözümü için demokratik anayasal çözümü geliştirmek istiyoruz. Bunun için burada yoğun çalışıyorum.”
DİYARBAKIR’DA BİR “AZADİ MEYDANI” OLMALI
“Diyarbakır'da bir özgürlük meydanı olmalı. İsmi de Azadi meydanı olabilir. Pratik öneri yapıyorum. Diyarbakır'da böyle bir meydana demokratik çözüm ve barış çadırlarının kurulmasını öneriyorum. Bu çadırlar seçime kadar devam edebilir. İnsanlar bu çadırlara yoğun bir şekilde gelip gidebilirler. Çadırlar Van'da, Batman'da başka uygun yerlerde de kurulabilir. Bu çadırlarda kendi talep ve çözüm önerilerini bol tartışabilirler, geliştirebilirler. Bu demokratik bir eylem olduğu için Hükümetin polisinin de karşı çıkacağını sanmıyorum. Bu seçim sürecinde anlayışla karşılayacaklardır. Zaten önümüzde 8 Mart, 21 Mart gibi etkinlikler de var. Bu etkinliklerin merkezi de bu çadırlar olabilir. Başka türlü şeyler de olabilir. Örneğin bütün partilerin adayları gelip bu çadırlarda seçime dönük programlarını açıklayabilirler, halk da bu çadırlara gelen adaylara-partilere demokratik talep ve çözüm önerilerini iletebilirler. Kim bu önerilerini yerine getirecekse, çözüm geliştirecekse oylarını onlara versinler. Bu çadırların üzerine demokratik çözüm ve barış çadırı yazılabilir. Bu pratik öneriyle halk zamanla yoğun bir şekilde bu çadırlara gider, ziyaret eder ve sahiplenir. Zaman zaman kalabalık da olabilir, az kitle de olabilir. Önemli olan böyle bir zemini oluşturmaktır, bu mutlaka yapılmalıdır. Ayrıca KCK davası da devam ediyor. Duruşma günlerinde ve öncesinde çadırlar bu amaçla da kullanılır. Duruşmaya giden avukatlar da duruşma öncesi ve sonrasında bu çadırları ziyaret ederler. Söylediğim gibi bizim potansiyelimiz gerek eylemsellik açısından gerek halkın katılımı açısından çok daha yüksek bir durumdadır. Tunus, Mısır’a benzer süreçleri başlatmak için daha fazla imkana sahibiz, bunu yapacak gücümüz ve potansiyelimiz de var. Ancak biz daha demokratik bir şekilde bu çadırlarla seçime gidersek daha uygun olur.”
GERİLLA ÇATIŞMALARDAN KAÇINSIN
“Gerillaya özel olarak çağrım, bu süreçte çatışmalara girmekten mümkün olduğunca kaçınsınlar. Güvenlik boyutunda ise kendi öz-savunmalarını yapsınlar, kendilerini en iyi şekilde korusunlar. Gerilladan bu süreçte demokratik çözüme destek vermelerini bekliyorum. Gerilla kendilerine saldırı yapılmadıkça üstlerine gidilmedikçe herhangi bir saldırıya geçmemeleri ama inisiyatifi daima ellerinde bulundurmaları gerekir, inisiyatifli olmalılar, inisiyatiflerini artırmalıdırlar. Herhangi bir rehavete kapılıp Hakkâri’deki 9 gerillanın şehit edilmesi gibi acı kayıplara yol açmalılar, pusu ve komplolara karşı da dikkatli olmalıdırlar.”
TÜRKİYE KAMUOYU AKP’Yİ ÇÖZÜME ZORLAMALI
“Türkiye kamuoyuna şunu söylemek istiyorum. Gençlerin kanının dökülmesine artık izin vermeyelim. Demokratik çözüm umuduna güç vermelidirler. Demokratik çözüm sürecinde yer almalıdırlar, AKP'yi de çözüme zorlamalıdırlar.”
“Ağrı, Doğubayazıt, Iğdır, Kars, Batman, Diyarbakır ve Van'daki halkımıza selamlarımı iletiyorum. Serhat halkına özel selamlarımı iletiyorum. Serhat halkı çok çile çekmiş bir halktır. Serhat halkı bu dönem tam bir seferberlik ruhuyla mücadeleyi yükseltmelidir. Ayrıca Maxmur halkına selamlarımı iletiyorum. Maxmur halkımız yaşadıkları bütün zorluklara rağmen direndiler ve hala da direniyorlar. Orada kısıtlı ve zor şartlara rağmen örnek olacak bir model oluşturmuşlardır. Onların bu mücadelesini özel olarak selamlıyorum. Cezaevinden bana mektuplar gelmişti. Bütün cezaevlerindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum.”
ANF NEWS AGENCY
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Mart 09, 2011 8:45 pm | |
| PKK'dan tehdit Tutum değişmezse siyasetçileri kaçırıp yargılar, tutuklarız
VATAN - 9 Şubat 2011
ANKARA - PKK’nın bir numarası Murat Karayılan, hükümete Kürt siyasetçilere yönelik politakalarını değiştirmemesi durumunda AK Partili siyasetcileri “kaçırma, yargılama ve tutuklama” tehdidinde bulundu. Karayılan, Kürt sorunun çözümü için İmralı’da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi gerektiğini söyledi. Karayılan’ın dün Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanan açıklamaları şöyle:
EYLEMSİZLİK SÜRECİ: Eylemsizlik sürecini sonlandıran biz değil, AKP hükümetidir. Mart ayını geçiş süreci olarak belirlemiş bulunuyoruz.‘Neden PKK’ye çağrı yapmıyorsunuz’ diyen çevreler buyursunlar, Diyarbakır’da toplansınlar. Çözüm önerilerini bize de sunsunlar, hükümete de sunsunlar. Kim çözüm önerilerini kabul etmiyorsa, ona karşı tavır alsınlar.
DEMİRTAŞ’A ELEŞTİRİ: Kürt siyaset kurumu “Bölge her an patlayabilir”, “bölge pimi çekilmiş bir bomba gibidir” gibi sözler yerine, bu önemli sürecin doğru değerlendirilmesi üzerinde durmalıdır. Bu süre içinde olumlu adımlar atılırsa bu sürecin seçimlere kadar devam etmesi söz konusu olur. Bu konuda samimi yaklaşım olursa çözüm için tartışmaya açığız.
KAÇIRMA TEHDİDİ: Eğer AKP hükümeti Kürt siyasi temsilcilerine karşı politikasını değiştirmez ve bu biçimde tutuklamaya devam ederse o zaman biz de Kürdistan’da topluma karşı suç işlemek konumunda olan çeşitli partiler veya AKP’de bulunup da suç işleyen kişileri tutuklamak durumunda kalacağız. Onlar tutukluyorsa o zaman Kürdistan savunma güçleri de suç işleyenleri tutuklama hakkına sahip olacaktır. Eğer AKP hükümeti bu politikasından vazgeçmez ve bunu devam ettirirse o zaman savunma güçleri de mahkemenin hakkında tutuklama kararı çıkardığı kişileri bu biçimde tutuklamak suretiyle gereken hukuki işlemleri yapacaktır. Bizim de yasalarımız vardır. Hukukumuz vardır. Herkes kendi hukukunu işletecekse bu karşılıklı gelişmek durumundadır. Şimdilik örgütün kararlarını idari olarak durdurduk. Yoksa birçok yerde adam tutuklamaya çalışılacak. Durumun netleşmesiyle birlikte Mart ayından sonra bu konudaki politikamız da netleşecektir.
KAÇIRMA OLAYLARI
PKK tarihinde özellikle asker ve öğretmen kaçırma 90’lı yıllarda yoğun olarak yaşandı. 1994’te Öcalan’ın talimatıyla dönemin partisi DEP seçimleri boykot etme kararı aldı. Partinin bu tavrına karşılık, bağımsız aday olmak istediklerini dile getiren 2 kişi PKK tarafından kaçırıldı. PKK, özellikle örgüt yapılanmasının güçlü olduğu kentlerde, Kürt geleneğinden gelen siyasi partilere yönelik sert muhalefet sürdüren ve Kürt kökenli olan siyasetcileri kaçırıyor. PKK en son, Tunceli AKP İl Yönetim Kurulu Üyesi İşadamı Ali Aşkın’ı 2008 yılında kaçırdı.Yaklaşık 10 gün tutulan Aşkın daha sonra serbest bırakıldı. PKK bu tarihten sonra çeşitli bölgelerde olmak üzere toplam 7 köy korucusunu da kaçırdıktan bir süre sonra serbest bıraktı.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Mart 09, 2011 9:14 pm | |
| FLAŞ! Adana Polis Merkezi'nde Patlama 09.03.2011 Çarşamba 23:11Gündem Bu Habere 0 Yorum YapıldıBu Haber 52 Defa Okunmuştur 12P 14P 16P 18P Adana'nın Seyhan ilçesi Denizli Mahallesi'nde bir grup, terör örgütü PKK lehine slogan atıp lastik yakarak izinsiz gösteri yaptı. Polis müdahalesinn ardından bölgede bir patlama meydana geldi.
Adana'da polis merkezinin yakınında patlama meydana geldi.
Alınan bilgiye göre, merkez Seyhan ilçesi Denizli Mahallesi'nde bir grup, terör örgütü PKK lehine slogan atıp lastik yakarak izinsiz gösteri yaptı.
Çevik kuvvet ve terörle mücadele şube müdürlükleri ekiplerinin müdahalesi sonucu göstericiler dağıldı, panzerler yanan lastikleri söndürdü.
Göstericilerin dağılmasının ardından panzer ve Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) ile ekipler Şehit Özer Özkaya Polis Merkezi'nin önünde beklemeye başladı.
Bu sırada polis merkezinin yaklaşık 40 metre ilerisindeki bir sokakta patlama meydana geldi. Polis ekipleri, sesin geldiği bölgeye koşarak, bölgeyi ikinci patlama ihtimaline karşı güvenlik çemberine aldı.
Polis merkezinde bekletilen Bomba İmha Şube Müdürlüğü uzman ekibi sokakta inceleme yaptı.
Patlamanın bir evin önüne konulan maytap ve hava fişek barutları ile çivi kullanılarak yapılan el yapımı bombadan kaynaklandığı belirlendi.
Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü ekipleri, dağılan çivileri ve patlayıcının parçalarını incelemek üzere topladı.
Patlamada ölen ve yaralanan olmadığı bildirildi.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Paz Mart 13, 2011 2:34 pm | |
| Öcalan: Anayasal güvence olmaz ise KCK sistemi devreye girer ANF13:03 / 13 Mart 2011 HABER MERKEZİ - Kürtlere karşı hukuk kırımı yapıldığını söyleyen Öcalan, ‘Kürtlerin statülerine dönük bir gelişme sağlanmazsa, Kürtlerin hakları anayasal güvenceye alınmazsa, artık Kürtlerle ilgili tamamen KCK sistemi devreye girer’ dedi. Öcalan, “Şunu herkes bilsin, ben sağ olduğum, yaşadığım sürece hiç kimse, Kürtlerin onuruyla oynayamaz” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Son günlerde televizyonlarda aleyhinde yapılan konuşmalara değinen Öcalan, “Son birkaç gündür de yazarları tehdit ettiğim şeklinde tartışmalar yapılıyor. Televizyonlarda bir haftadır aleyhimde konuşuyorlar. Yok “Öcalan ölümle tehdit etti” diyorlar. Benim öyle kimseyi ölümle falan tehdit etme durumum yok. Burada öyle bir söz de sarfetmedim. Bize ihanet eden Osman-Botanları falan bile ölümle tehdit etmediğimiz biliniyor. Açıkça söylüyorum, bizim öyle kimseyi ölümle tehdit ettiğimiz yok” dedi.
‘KÜRTLERE KARŞI HUKUK KIRIMI YAPILIYOR’
Kürtlere karşı hukuk kırımı yapıldığını belirten Öcalan şunları söyledi:
“Çiller döneminde etrafında 1993-94'te Çiller'in Kürtlere dönük kirli politikalarına alet olan Kürt sözcüleri vardı. Bir de bu dönemde Erdoğan'ın etrafında böyle 200 tane danışmanı var. Şimdi de sürekli bize karşı açıklama yapıyorlar. Her dönemde böyle tipler vardır. Çiller'in özel savaş örgütünü çözdük, Başbakan'ın da özel savaş örgütü var onu da çözmeye çalışıyoruz. Hukuk kullanılıyor. Çiller dönemi, 93-95'lerde yaptığını AKP de hukukla yapıyor. KCK'den 2000 tutuklu var, bunlara en ağır cezalar isteniyor, ağırlaştırılmış müebbede varıncaya kadar cezalar isteniyor. Bunlar öyle silahlı da değiller, silahla alakaları da olmamıştır, tamamen demokratik siyaset yaptıkları halde tutuklanıyorlar. Bunları tutukluyorsun Burkay'ın ise 35 yıllık cezasını bir gecede kaldırıyorsun, beraat veriyorsun. Bunları anlamak lazım. Tutuklamalarla yapıyor. Tutuklamalar da halen devam ediyor. Kürtlere karşı hukuk kırımı yapılıyor. Daha bu sabah yine Hakkari'de gözaltına alınanlar olmuş. Devlet-hükümet bu kişileri bize karşı kullanmaya çalışıyor. KCK tutuklularının bir kelime bile Kürtçe konuşmalarına izin vermiyorsun ama Kemal Burkay'a devletin resmi kanalı TRT'de Kürtçe konuşturuyorsun. Bu da devletle ilişkilerini ortaya koyan en büyük belgedir. Bu aydınlar hep bizi eleştiriyorlar, bunları niye görmüyor, devleti-hükümeti neden eleştirmiyorlar. “
‘BEN SAĞ OLDUĞUM SÜRECE HİÇ KİMSE KÜRTLERİN ONURUYLA OYNAYAMAZ’
“Ben bu Şıvan meselesini de biraz açayım. Benim Şıvan'a özel bir karşıtlığım yok. Şıvan'ın Arınç'la görüşmesinin benim açımdan hiçbir sakıncası yoktur, istediği kişiyle görüşebilir, görüşmesin demiyorum. Ama öyle kişisel çıkar için değil. Kürtler için görüşsün. Kürtlerin hakları için ne diyor, çözümleri nelerdir bunları görüşsün. Peki Arınç'la görüşüyorsun ama ne yapıyorsun? Kürt sorununun çözümü için bir plan, bir proje mi sunuyorsun? Kürtler adına müzakere mi yapıyorsun? Hangi güvenceleri alıyorsun? Aleyhimize konuşan yazarların var mı Kürt sorununa ilişkin bir projeleri, çözümleri? Kemal Burkay'ın bir projesi mi var, Kürtler adına devletle müzakere mi ediyor? Var mı böyle bir durumu? Varsa böyle bir durumun, varsa bir projen ve devletle müzakere edebiliyorsan, Kürtler adına seni ciddiye alıp müzakere ediyorlarsa o zaman sen bizi temsil et, biz sana uyalım. Hem Kürtler adına bir projen olmayacak, hem Kürtler adına müzakere etmeyeceksin, hem de devletin resmi televizyonuna bizim aleyhimize röportaj vereceksin. Biz ilk kez devletle ciddi müzakere fırsatı yakalamışız, bunu da bozmaya çalışıyorsun. Biz burada bir uzlaşmaya, Kürtlerin hakkını anayasal güvenceye bağlamaya, görüşmelerle bunu sağlamaya çalışıyoruz. Belki de ilk defa tarihi bir fırsat yakalamışız, devlet de ciddi yaklaşırsa, anayasal çözümü sağlayacağız. Kürtlerin hakları için bir çözümleri varsa konuşsunlar, eleştirsinler. Yol haritamız var kamuoyuyla paylaşıldı. Bu konuda bir eleştirileri varsa söylesinler. Ama öyle Öcalan tehdit ediyor demesinler, ciddi olsunlar. “
“Şunu herkes bilsin, ben sağ olduğum, yaşadığım sürece hiç kimse, Kürtlerin onuruyla oynayamaz. Bu böyle bilinsin.”
‘BİZİM YAPMAK İSTEDİĞİMİZ ÜÇÜNCÜ BLOĞU ANAYASAL GÜVENCEYE ALMAKTIR’
“Demokratik ulus çerçevesinde ittifak yapılabilir. Bu sadece seçim ya da ittifak değil, tarihi bir durumdur. 1920'lerde yapılamayan bir durumdur. 1920'lerde iki blok var. Birincisi Müdafaa-i Hukuk olarak da bilinen ulusalcı blok. İkincisi Terakkiperver-Liberal blok. Üçüncüsü de Mustafa Suphilerin de içinde olduğu; Kürtler, azınlıklar, emekçiler bloğu. Üçüncü blok, yani Kürtler, dini azınlıklar, emekçiler ve ezilenler anayasanın dışında bırakılmışlardır. Biz, 1920'de tamamlanmasına izin verilmeyen süreci kaldığı yerden ele alıyoruz. İttihat Terakkiden gelen ulusalcı-milliyetçi cepheyi bugün CHP ve MHP temsil ediyor. İkinci bloğu günümüzde AKP temsil ediyor Ilımlı İslam adı altında. Üçüncü blok Kürtler, dini azınlıklar, emekçiler ve ezilenler anayasanın dışında bırakılmışlardır. Bizim yapmak istediğimiz bu anayasa dışı bırakılan Üçüncü Bloğu anayasal güvenceye almaktır. Çözümü Demokratik anayasal çözümdür. Biz dini azınlıkların varlığını da anayasal güvenceye bağlamak istiyoruz. 1920'lerde Mustafa Suphilerin boğdurulmasıyla başlayarak gelişen süreçle Üçüncü Bloğun anayasaya girmesi engellenmiştir. Üçüncü blok, bizim bugün savunduğumuz demokratik ulus bloğudur. Kürtler, farklılıklar, dini azınlıklar, emekçiler ve ezilenleri kapsıyor. Benim buradaki görüşmelerimin özünde bu Üçüncü Bloğun da anayasada yer alması vardır.”
‘DEMOKRATİK ULUS BLOĞU’
“Bugün katı-ulusalcı blok zayıflamıştır, yeni bir demokratik uzlaşma zemini doğmuştur. Belirttiğim bu üçüncü bloğun da güvenceye alınmasıyla bir demokratikleşme sağlanabilir. Devletle bir anlaşmamız olursa bu temelde olacaktır. Bu blok Kürtlerin, ezilenlerin, farklılıkların hepsinin, anayasa dışına itilmiş herkesin uzlaşma bloğu olsun. Birinci ve İkinci bloğu daha önce açıklamıştım, hangisinin kimleri temsil ettiğini belirtmiştim. Aydınlar da bu durumu anlamalı. AKP'nin bloğunda mı yer alacaklar yoksa demokratik ulus bloğunda mı yer alacaklar? Anayasa yapımı sürecinde hangi blokta yer alacaklarını, yerlerini taraflarını belirleyebilmeliler.”
‘BİZ CUMHURİYETTEN DIŞLANAN HER KESİMİN, HERKESİN PARTİSİYİZ’
“Demokratik Ulus Bloğunun sadece Kürtlerden oluşmadığı anlaşılsın. BDP medyada bilinçli olarak MHP'nin karşısında milliyetçi bir parti gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu anlayış kırılsın istiyoruz. Biz cumhuriyetten dışlanan her kesimin, herkesin partisiyiz. Biz milliyetçi değiliz. Biz demokrat sosyalistiz. Cumhuriyetten dışlanan ne kadar azınlık varsa, farklı kesimler varsa, emekçiler, ezilmişler varsa hepsinin partisiyiz. Demokratik Ulus çerçevesinde Süryaniler, Ermeniler de temsil edilmelidir.”
‘ERMENİLERİN BUGÜNKÜ DURUMDA OLMALARININ NEDENİ DAR ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİDİR’
“Ermenilere ilişkin şunu belirtmek istiyorum: Ermeniler katliam ve kırıma uğradılar. Ermenilerin bugünkü durumda olmalarının nedeni dar Ermeni milliyetçiliğidir, Ermeni milliyetçiliğinin durumudur. Dar Ermeni milliyetçiliğinin bu durumundan da İngiltere sorumludur. Ermenilerin bugünkü sorunlarını aşabilmeleri için dar milliyetçilikten, dini milliyetçilikten, Hrıstiyanlığa dayalı dini milliyetçilikten de vazgeçmeleri gerekir. Bu onlara kaybettirdi.”
“Düşüncelerim Araplar için de geçerlidir. Bu konuda yararlanmaları önemlidir. Yine Kuzey Afrika'dan; Fas'tan, Tunus'tan Irak'a kadar gelişen halk iradesini selamlıyorum.”
‘EGEMEN ERKEĞE KAÇIŞ KURTULUŞ DEĞİLDİR’
“Cezaevinden mektuplar alıyorum. Kadın arkadaşlar evinden bir erkeğe kaçan kadınlara sahip çıkıyorlar, bu yanı çok öne çıkarıyorlar. Mektuplarında daha çok bunu işliyorlar. Sıkışmış kadınlar, kızlar olabilir. Her türlü baskı, şiddet, istismar altında olanlar olabilir. Ama kaçma farklı bir durumdur. Egemen erkeğe kaçış, kurtuluş değildir, bunun savunulacak bir tarafı yok. Erkeğe kaçan kadın, kadını aşağılıyor, onurunu zedeliyor. Çünkü egemen erkeğe kaçıyor, bu da bir çeşit ölümdür. Arkadaşlar bunlara sahip çıkılması gerektiğinden bahsediyorlar. Tamam, şiddete uğrayan, zor durumda olan kadına sahiplenilsin, alınıp eğitilsin, her türlü olanaklar sağlansın ama biz bu kaçma kültürünü kabul edemeyiz, bu kültüre teslim olamayız. Ben erkek egemene kaçan kadına karşıyım. Ataerkil bir toplum. Kaçma bu kadını özgürleştirmez. Bu, kaçmanın kültürümüzde savunulacak tarafı da yok. Bu tür sorunlar DTK'nın görevidir, bunları çözecek. Gidip bunları tespit edip, bu olayları çözmelidir.”
‘BELEDİYELER KADIN EVLERİ YAPABİLİR’
“Sıkışmış, zor durumda olan kadınlar için belediyeler kadın evleri yapabilir, belediye onları korumaya dönük projeler geliştirebilir. İşte belediyenin koruma evleri, ya da yeni kurumlar, oraya getirecek, onları eğitecek, bilinçlendirecek. Yoksa erkek egemene kaçış, bir egemenlikten diğerine kaçıştır, özgürlük değildir. Felsefi olarak savunulacak bir durum değildir. Ama şimdi cenazesi yerde kalmış kadınlara el atılır, yardım edilir o ayrı. Ancak egemen erkeğe kaçmanın, özgürlük açısından, felsefi olarak savunulacak bir yanı yoktur. Kadın kaçışının bu anlamda savunulabilecek bir yanı yoktur. Zaten birinden diğerine kaçmak özgürlük değildir. Şimdi bu evlilik konusuna da biraz değineceğim. Şimdi bir erkek kadına “karım oldu” diyorsa o erkek bitmiştir. Artık o erkekten bir şey çıkmaz. Bir kadın da “benim erim” diyorsa o kadın da orada bitmiştir. Bunlar benim kabul edebileceğim şeyler değildir. Buradaki dil, düşüncenin, zihniyetinin ifadesidir.”
'KADIN HAREKETİ ÖNCÜLÜK YAPMALI'
“Kadın-erkek ilişkisi güdüsel temelde gelişiyorsa bu çok tehlikelidir, felsefi olarak hiçbir yere götürmez insanı. Ben böyle bir ilişkiden hep korktum. Biliniyor benim de bir evlilik olayım oldu. Ben, güdülerimin beni teslim almasına izin vermedim. Güdü karşısında teslim olma yaklaşımını kabul etmedim. Bu konuda beni ben yapan şey de budur. Daha önce söylemiştim, evlilik insanı rezil de edebilir, vezir de edebilir. Böyle bir söz de var. Filozoflar da böyle ifade ediyorlar. Ben güdülerime teslim olmadım. Ben güdülerime yenilmediğim için, güdüsel evlilik yapmadığım için Apoyum. Güdülerine yenilen, güdüsel evlilik yapan bir süre sonra “ölür”! En aşık olanlar bile bakıyorsun, evliliğin ertesinde birbirlerini boğazlıyorlar. Kadınla yaşamayı öğrenmek lazım, kadınla nasıl yaşanılır iyi bilince çıkarmak lazım. Biliniyor, kadın Kürtçe'de jın diye ifade ediliyor. Jın, jin kelimesinden geliyor, anlamı hayattır. Kadınla rezonansa girmek lazım. Bu evlilik olayında öyle şeklin, biçimin bir önemi yok. Bir rezonans -fizik ve kimya bilim dallarına ait bir kavram. Daha çok iki kuvvet arasında bir dengeyi ifade eder- vardır, eşler arasında asıl olan onun yakalanmasıdır. Bu öyle çok fiziksel güzellikle ilgili bir şey değildir. Ruhta bir rezonansın yakalanmasıdır. Fiziki olarak en güzel kadının bile, anlamlı, özgürlükçü bir birliktelik yaşamadığı zaman güzelliği bir kerede kaybolup gider. Burada önemli olan kadının ruh güzelliğini de ortaya çıkarabilecek, kadına yönelik bütünsel bir yaklaşımın ortaya çıkarılmasıdır. Kadına dönük böyle bütünlüklü, anlamlı, ruh güzelliğini de ortaya çıkarabilecek bir yaklaşım olursa o zaman kadın erkek ilişkisi asıl anlamına kavuşur ve jin yani hayat anlam kazanır. Bilinç düzeyleri henüz bunları yeterince anlamaya yetmeyebilir. Bu konuda Kadın hareketi de bunlara öncülük yapmalıdır. Cezaevlerindeki kadınlar da bunları iyi anlamalıdır. Filozofik derecede önemli yaklaşımlar gösterilmeli, bilince çıkarılmalıdır.”
‘KÜRTLERİN STATÜLERİNE DÖNÜK BİR GELİŞME SAĞLANMAZSA KCK SİSTEMİ DEVREYE GİRER’
“Mart konusunda asıl değerlendirmeyi önümüzdeki günlerde yapacağım. Eğer olumlu bir gelişme olursa, seçime kadar mevcut eylemsizlik durumu devam eder. Olumlu bir gelişme olmazsa “artık yokum derim” aradan çekilirim. Ben bugüne kadar da büyük bir savaşın önüne geçtim, durdurdum. Kürtlerin statülerine dönük bir gelişme sağlanmazsa, Kürtlerin hakları anayasal güvenceye alınmazsa, artık Kürtlerle ilgili tamamen KCK sistemi devreye girer. Bundan sonra varlığını koruma ve özgürlüklerini sağlama mücadelesi olur. Kürtlerin durumuyla ilgili tüm boyutları hayata geçirir. Bunlar yedi boyuttur; sosyal, siyasi (demokratik özerklik), kültürel, hukuki, ekonomik, diplomatik ve demokratik öz savunma boyutlarıdır. Eğitim, sağlık da sosyal boyuta girer. KCK bugüne kadar siyasi boyuta ağırlık verdi. Bundan sonra bu yedi boyutu birlikte ele alır. Zaten Murat Karayılan'ın açıklaması da o yönde, topyekün direniş geliştireceklerini belirtiyor. Benim sağlık durumum artık daha fazla bu işi yürütmeme uygun değil zaten. Bir gelişme olmazsa, siyasi-ideolojik yönleriyle de artık yürütemem. Ben 13 yıldır sorunun çözümü için elimden geleni yaptım, yazılması gereken her şeyi yazdım, sunulması gerekenleri, yol haritasını sundum. Bugüne kadar sınırlandırılmış bir savaş vardı, bunun önüne de bugüne kadar geçtim. AKP'ye karşı da 2002'den beri çok sabırlı oldum. Ama AKP bugüne kadar sorunu çözmedi.”
“8 Mart kutlamalarına ilişkin olarak tüm katılanları kutluyorum, benim adıma yaptıklarına da teşekkür ediyorum.
Bakırköy Cezaevinde kalan tüm kadın arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Gebze Cezaevi Adıyaman Cezaevindeki arkadaşlara da selamlarımı iletiyorum. Halkımıza selamlarımı iletiyorum.”
ANF NEWS AGENCY
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Paz Mart 13, 2011 4:38 pm | |
| BAYBAŞİN, REMZİ GÜR, ERDOĞAN
13.03.2011 Bütün bu gürültüler arasında kaynayan bir haber vardı. Haber şu: “İstanbul'da 281 kilogram kokainin ele geçirildiği ve aralarında Abdullah Baybaşin'in de bulundu 15 kişinin gözaltına alındığı narkotik operasyonu polis kamerasına yansıdı. Görüntülerde, Bolivya'dan İstanbul'a gelen bir geminin helikopter ile takip edilmesi ve narkotik timlerinin gemiye yaptığı operasyon dikkati çekiyor.(Cihan Haber Ajansı)”
Bunda ne var diyebilirsiniz. Bana göre Gül ve Erdoğan arasında ki çekişmeyi yansıtıyor. Şöyle ki; Ülkemizde beş liraya kadar düşen uyuşturucu okul kapılarında satılıyor mu? Satılıyor!.. Çünkü, “girişi engellenemeyen uyuşturucunun” çıkışı engelleniyor. Bu durumda da uyuşturucu içeride patlıyor. Yaygın medya uyuşturucu ile ilgili hiçbir haber yapmıyor(!)..
WikiLeaks belgelerinde ne diyordu? Uyuşturucuya karışan bir bakandan, Abdül Kadir Aksu’dan bahsediyordu. Aksu nakşidir. Gene Dengir Mir Mehmet Fırat’ın ortak olduğu şirketin bir gemisinde uyuşturucu bulunmuştu. Dengir Fırat’ta nakşidir.Tıpkı Recep Bey gibi. Ve AKP içerisinde AKP bürokrasisine kadar uzamış cemaat-tarikat kavgası var. İngiltere’de gazetecilik yapan bir arkadaş Baybaşin ile ilgili İngiltere de görülen bir davadan bahsetmişti. Baybaşin’in davası görülürken yargıç polislere Baybaşin’in Türkiye’deki siyasi bağlantılarını sorar. Polis açıklayamayacağını söyleyince, yargıç açıklama yapması için uyarır. O zaman polis “biz Baybaşin’i Türkiye’deki siyasetçi ve bürokratlara rüşvet vermek için kullanıyoruz” der. Remzi Gür adı da oralarda konuşuluyor(muş). Hani şu başbakanın kasası denilen, Halis Toprak’ın yalısını “batan geminin malı” misali ucuza kapatan Remzi Gür… Kendisi rüşvet teklif etmekten sanık… Küresel çete Rockefeller ve Rothschild dünyayı yeniden dizayn ediyor. Banu Avar Bengitürk Tv’de ki konuşmasında “iki Amerika var” dedi. Evet, gerçek olan budur. Bu aileler Amerika’nın parasını basar. Merkez Bankası olmayan Amerika’nın Federal Rezerv Bankası bu ailelere aittir. Bu aileler dünyadaki petrol, altın, değerli metaller ve enerji kaynaklarını ele geçirmek içim Amerika ve Amerikalılar’ı kullanır. Amerika’yı savaşa sürükler. Ölen Amerikan gençlerinin kanı bu ailelere petrol, altın, enerji olarak geri döner. Bu çete Amerikan halkını gırtlağından yakalamıştır. Morgıç diye bir sistem icat ettiler. Ev almak için insanları 40 yıllığına borçlandırdılar. 40 yıllığına borçlanan insan 40 yıl devre dışı kalmış demektir. Bu oyunun Türk Halkı için de kurulduğunu görünce “sakın borçlanmayın” diye yazmıştım. Maalesef Türk Halkı da bu tuzağa düştü.
Evet, iki Amerika var. Biri hükmeden İllimunati üyesi küresel çete, diğeri çeşitli oyunlarla uyuşturulup aptallaştırılmış, obez Amerikan Halkı. Ve anlaşılan şu ki; ayrı hareket eden iki Amerika ile karşı karşıyayız. O yüzden bazı uygulamalarda şaşırıyoruz. WikiLeaks belgeleri yayınlanırken “Amerika mahcup oldu” yalanını uyduranlar, açıklanan belgelerin dünyayı tek dinli, tek dilli bir devlet olarak dizayn etmek isteyenlerce yapıldığını bilmiyor mu? Tabii ki bu gerçek belgelerin açıkladığı bilgileri değersiz kılmaz ama yapılmak istenenler konusunda bize yol gösterir. Hangi piyonların hangi piyonla yer değiştireceğini gösterir.
WikiLeaks belgeleri bize bir şey açıklıyor. Amerika’nın Obama tarafı Recep Bey’e destek verirken, Rockefeller tarafı oyuncu değiştiriyor. İşte orada Amerika derin güçlerinin tabii müttefiki “Fetullah cemaati” sahneye çıkıyor. Cemaatin adamı kim? Abdullah Gül. Abdullah Gül iki ödülünü nereden aldı? İngiltere’den. Fas’tan Hindistan’a yeniden dizayn etme projesini yürüten şu anda ki önemli aktör ülke neresi? Tabii ki İngiltere…
Polis teşkilatı cemaatin kontrolünde mi? Evet!.. Bu polis bu kadar yüklü uyuşturucuyu yakaladı mı? Yakaladı. Yani İngiliz iç istihbarat polisinin Türk siyasetçi ve bürokratına rüşvet vermekte kullanıyoruz dediği Baybaşin’in mallarını yakaladı.. Başbakan’ın kasası denilen Remzi Gür…”Civanım” dediği Başbakan’ın Başkanlık sistemi isteğine karşı çıkan Arınç gibi cemaat yandaşları… Bu ülkeye giren kaynağı belirsiz paralar vardı değil mi? Biz bilmiyoruz diye kaynağı kayıt altında değildir anlamına gelmiyor. Birileri her şeyi kayıt altına alıyor. Zamanı gelince de piyasaya sürüyor. Ve anlaşılan o ki cemaat vasıtası ile birileri Erdoğan’a mesaj yolluyor. Gül neden bu kadar sakin, Erdoğan neden bu kadar korkuyor ve neden çıldıracak kadar öfkeli? Evet sevgili okur, parçalar bizden, birleştirmek sizden… Türkiye’nin Gannuşi’si acaba kim olacak?
KÜRTLER’E KURULAN TUZAK… İllimunati üyeleri “vaad edilen topraklarda” Büyük İsrail’i kurmak için acele ediyor. Kürt Devleti yalanı bu plan için gerekliydi. Bu planın başarıya ulaşması için “deccal” olarak gördükleri Türk Halkı’nın bertaraf edilmesi gerekiyordu. Bertaraf etmek için terörle zayıflatılması, eşbaşkanlarla malına el konması, fakirleştirilmesi ve sonra iç savaşa sürüklenerek bölünmesi gerekiyordu.
“Kıyamet alametleri” diye bir kitap vardı. Bir hadisten bahsediyordu. Hadis: "Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame, kısm-ul efal. c.5 sf. 38 El Muttaki)
Evet, vaad edilen topraklar ele geçirildiğinde büyük katliam olacaktır. ilk önce Kürtler boğazlanacak, “Türkiye-Suriye-İran” da PKK’nın döktüğü kan ve yaşadıkları ülkelere attıkları kazık nedeni ile sahip çıkan da olmayacaktır.
Kürt’e ihaneti Kürt görünümlü devşirmeler, Kürt ajanlar yapıyor. Bu ülkede sadece Kürtler ezilmedi. Bütün Anadolu insanı ezildi. Haksızlık bölgesel değil bütün satıhtır. Ağlamayınca her şey güllük gülistanlık anlamına gelmiyor. Benim memleketim Kastamonu’ya Güneydoğulu bir mütehattid gelmiş. Bir yakınımdan malzeme alıyormuş. Yakınım demiş ki: “Bakın, biz bir ayrım yapmıyoruz. Size yardımcı oluyoruz. Kastamonu’yu görüyorsunuz. Hep siz ağlıyorsunuz. Peki mağduriyet yönünden buranın sizin oralardan bir farkı var mı?” Adamcağız başını önüne eğmiş ve “yok, bizim oralarla aynı” demiş.
Bakınız, Kürtçülük yapanlar toprak reformundan bahsetmiyor. Orada ki feodal yapının çözümünden bahsetmiyor. Mecliste Kürtleri temsil ettiğini söyleyen zevatların kimi ağa, kimi uyuşturucu baronu. Kürt Devleti kurup aradan büyük Ermenistan’ı çıkarmak isteyen sözde Kürtçü, özde kripto Ermeniler’i Kürtler bilmiyor mu? Bal gibi biliyor. Halaçoğlu bilgisi devletin elinde olan kripto Ermeniler’in açıklanmasını bu yüzden istedi ama gizli Ermeni diasporası Halaçoğlu’nu kafatasçı ilan ederek gerçeklerin örtülmesini sağladı. Oysa Halaçoğlu ırkçı bakışla değil, sahnede ki Kürtçü figürlerin gerçek kimliğini açıklayarak Kürtlerin oyuna gelmesini önlemek istemişti.
Bugün Kürtler aklını başına almazsa, yarının Filistin’i olacaktır. Kıyamet alametlerinde Fırat ile Dicle arasında çıkacağı söylenen büyük savaşta her 100 kişiden 99’unun öleceği söyleniyor.
Filistin Halkı Osmanlı’ya İngilizlerle birlik olup ihanet etmişti. Durumları ortadadır. Gene onlara bizden başka üzülen yok. Şimdi Filistin Halkının yaptığını Kürtlerin bir kısmı yapıyor. Gene sahnede İngiliz, Amerika, İsrail… Bir fark, kullanılan aletin adı değişmiştir. Dün Filistinli, Ermeni azınlık kullanıldı; bugün Kürtler kullanılıyor. Kürtleri kullananlar Kürtleri boğazlamaya hazırlanıyor. Herkes seçiminin faturasını ödemeye de hazır olsun!
Zahide UÇAR | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Salı Mart 15, 2011 9:03 pm | |
| [table:8fc2 width="100%"][tr][td:8fc2 colspan="2"][b]ŞIRNAK'TA ÇATIŞMA[/b]
[/td][/tr][tr][td:8fc2 colspan="2"][img]images/soft/clock.png[/img] 15 Mart 2011, Salı 14:03:18 [/td][/tr][tr][td:8fc2 valign="top" width="11%"][img]image.php?image=files/news/thumb/news-6f5967cdd1880f4bbc09.jpg&maxim_size=200[/img] [/td][td:8fc2 style="padding-left: 5px; padding-top: 10px;" valign="top" width="89%"][color:8fc2=#333333][b]Şırnak'ın Güçlükonak İlçesi kırsalında güvenlik güçleri ile çatışmaya giren 3 pkklı terörist ölü ele geçirildi.[/b][/color]
[/td][/tr][/table] [table:8fc2 align="center" bgcolor="#f5f8fc" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"][tr][td:8fc2 style="padding: 3px;" colspan="2"][img]images/y11.gif[/img] [img]images/y13.gif[/img] [img]images/y15.gif[/img] [img]images/y17.gif[/img][/td][td:8fc2 style="padding: 3px;" colspan="3" align="right"][color:8fc2=#CC0000][url=http://akincilar.web-rpg.org/newstavsiyeet.php?q=1&id=3073][img(74,20)]images/ardasinagonder.png[/img][/url][url=http://akincilar.web-rpg.org/printer.php?q=1&id=3073] [img(74,20)]images/printer.png[/img][/url][/color][/td][/tr][tr][td:8fc2 style="padding: 3px;" width="21%" height="31"] [/td][td:8fc2 style="padding: 3px;" width="39%"][url=http://akincilar.web-rpg.org/oylama.php?newsid=3073&state=0&like=1&appro=0][img(85,25)]images/begen1.png[/img][/url][url=http://akincilar.web-rpg.org/oylama.php?newsid=3073&state=0&like=0&appro=1][img(85,25)]images/begenme.png[/img][/url][/td][td:8fc2 style="padding: 3px;" align="middle" width="12%"][color:8fc2=#009900][b]21 [/b][/color][/td][td:8fc2 style="padding: 3px;" align="middle" width="11%"][color:8fc2=#990000][b]3 [/b][/color][/td][td:8fc2 style="padding: 3px;" width="17%"] [/td][/tr][/table] Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, Güçlükonak ilçesi kırsal alanında konuşlu askeri birliğin yakın emniyet unsurı tarafından dün bir grup bölücü terör örgütü mensubunu tespit etmesi üzrine bölgede operasyon başlatıldı.
Güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonda, 3 teröristı ölü olarak silah ve teçhizatları ile birlikte ele geçirildi.
Bölgede operasyonların devam ettiği belirtildi.
ASKERHABER / TERÖRLE MÜCADELE | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Mart 16, 2011 10:40 am | |
| SÖMÜRGE İSYANIİngiliz Avam Kamarası’nı basan Barzani karşıtları, milletvekillerine “Siz Kürt halkının dostu değil, petrolün dostusunuz” diye bağırdı Alın size ayaklanma modeli KÜRT Dostu Parlamenterler Grubu’nun düzenlediği, “Kürdistan; Ayaklanmadan 20 Yıl Sonra” raporunun tanıtıldığı toplantı büyük bir protesto gösterisine sahne oldu. Toplantıyı basan Barzani karşıtı grup, İngiliz sömürgeciliğini parlamenterlerin yüzüne haykırdı. Neye uğradıklarını şaşırdılar NADİM Zahavi, Robert Halfon ve Lord Clement-Jones’un konuşmacı olduğu toplantıda insan hakları savunucusu grubun, Barzani karşıtı sloganların yanısı sıra, İngiliz vekillere, “Siz Kürt halkının dostu değil, petrolün dostusunuz” diye bağırması dikkat çekti. Türkiye’yi şikayet etmişti KRALİYET Enstitüsü Chatham House da, Aralık 2007’de Türkiye’yi Kürt kartıyla parçalamak için bir toplantı düzenlemişti. BDP’li Tuncel de aynı günlerde Avam Kamarası’nda Türkiye’yi şikayet etmişti. Kürtler İngiliz meclisini bastı Mesud Barzani karşıtı bir grup, Avam Kamarası’nda düzenlenen Kürdistan konulu toplantıyı basarak İngiliz milletvekillerine “Siz petrolün dostusunuz” diye bağırdı. Gerilimin artması üzerine polis, toplantıya müdahale etti. İngiliz Avam Kamarası’nda düzenlenen Kürdistan konulu toplantıyı basan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani karşıtı bir grup, İngiliz milletvekillerine “Siz petrolün dostusunuz” diye bağırdı. İngiliz parlamentosundaki tüm partilerin milletvekillerinden oluşan ’Kürt Dostu Parlamenterler Grubu’nun Avam Kamarası’nda düzenlediği, “Kürdistan; Ayaklanmadan 20 Yıl Sonra” başlıklı raporun tanıtıldığı toplantıya bölgedeki ayaklanmalar damgasını vurdu. Milletvekilleri şoke oldu İşçi Partili Milletvekili Meg Munn tarafından yönetilen toplantıya Kürt asıllı Muhafazakâr Partili milletvekili Nadim Zahavi, Milletvekili Robert Halfon, Lord Tim Clement-Jones ve Kürt Bölgesel yönetimi İngiltere temsilcisi Bayan Rahman konuşmacı olarak katıldılar. Parlamentoda yapılan sunumların ardından söz alan bazı konuşmacılar, ’Kürdistan’da yozlaşma, rüşvet, adam kayırmacılık ve yoksulluğun olduğunu öne sürdüler.Aralarında Iraklı Kürtlerin de bulunduğu yaklaşık 30 kişilik grup, “hazırlanan raporun gerçekleri ifade etmediğini belirterek, IKBY Başkanı Barzani karşıtı sloganlar attı. İnsan hakları savunucusu olduklarını söyleyen göstericilerin, İngiliz parlamenterlere, ”Siz Kürt halkının dostu değil, petrolün dostusunuz“ diye bağırması dikkatleri çekti. Kürt Dostu Parlamenterler Gurubu üyeleri ile protestocular arasındaki gerilimin artması üzerine salona girerek taraflara müdahale eden polis, toplantıyı iptal etti. Chatham House Sevr’i hazırlamıştı Sevr’i hazırlayan kurum olarak bilinen, İngiltere’nin en önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House’de 2007’de “Uluslararası ilişkilerde Kürdler” konulu bir konferans düzenlenmişti. Konuşmacıların PKK hakkında terör örgütü sıfatını kullanmaktan kaçınması dikkat çekmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Chatham House Ödülü’nü veren kuruluşun en önemli özelliği, dünyadaki savaşları tartışıp yönlendirmesi olmuştur. Avam kamarası’nda ise bu toplantıdan iki gün sonra, DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel, Liberal Demokrat Avam Kamarası üyesi Simon Hughes‘in düzenlediği bir toplantıya katılmıştı.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Mart 23, 2011 11:35 am | |
| [table:0905 id="Table3" width="100%" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"][tr][td:0905 colspan="2" valign="top" width="100%" align="right"]23 Mart 2011[/td][/tr][tr][td:0905 class="hurtextverdana" valign="top" width="100%"]PKK’lılar Tunceli’de karakola ateş açtı
Ferit DEMİR/TUNCELİ,(DHA)
TUNCELİ’de PKK’lı teröristler merkeze bağlı Çiçekli Köyü Jandarma Karakolu’na uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Karakoldaki askerlerin karşılık vermesiyle kaçan teröristleri etkisiz hale getirmek için operasyonlar sürüyor.
Tunceli’ye 20 kilometre mesafede bulunan Çiçek Köyü Jandarma Karakolu’na yağmur ve sisli havanan hakim olduğu önceki gece saat 21.30 sıralarında bir grup PKK’lı terörist tarafından uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Açılan ateşe karakoldaki askerlerin anında karşılık vermesiyle teröristler, kaçtı. Güvenlik güçleri Zergavut Ormanları ile Bayaz Dağ bölgesine kaçtıklarını belirlediği teröristleri etkisiz hale getirmek için operasyonlarını sürdürüyor.
Askeri yetkililer, teröristlerin saldırıyı kendilerine avantaj sağlamak için özellikle yağmur ve sisli gecede gerçekleştirdiğini belirtti. Yoğun sisin olduğu zamanlarda helikopterlerin kalkamadığını belirten yetkili, aynı durumlarda ıslanan teröristlerin termal kemeralardan çok net tespit edilemediğini kaydetti.
Yetkililer, Şırnak ve Bingöl’de son 10 günde güvenlik güçleriyle çatışmaya giren 7 PKK’lının öldürülmesinden sonra örgütün jandarma karakollarına saldırı yapacağı yönünde istihbarat aldıklarını belirtti. Saldırı ihtimaline karşı karakollarda güvenlik seviyesinin en üst düzeye çekildiğini belirten yetkili, Çiçekli Jandarma Karakolu’na yapılan saldırının da alınan önlemler nedeniyle önlendiğini kaydetti.[/td][/tr][/table] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Mart 23, 2011 9:45 pm | |
| <table width="605" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"><tbody><tr> <td class="haberbaslik">Dolapdere'de Ses Bombası Patladı<br><br></td><td style="vertical-align: top;"><br></td></tr> <tr> <td> <table width="100%" border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody> <tr> <td id="haberesim" valign="top" width="290"><img id="dvHDImgArka" title="Dolapdere'de Ses Bombası Patladı" src="http://rsm.haber365.com/H/1291927301_17_hatay_ses_bombasi.jpg" width="281" height="211"></td> <td valign="top"> <div id="dvHDBilgiArka"> <div class="date">23.03.2011 Çarşamba 23:41</div><br></div></td></tr></tbody></table></td><td style="vertical-align: top;"><br></td></tr> <tr> <td class="haberozet"> <div id="dvHaberOzet"><br><br>Taksim Dolapdere'deki bir iş merkezinin önünde patlama meydana geldi. Patlamaya ses bombasının neden olduğu öğrenildi<br><br><br></div></td><td style="vertical-align: top;"><br></td></tr> <tr> <td class="habericerik">
<div id="dvHaberIcerik">Taksim Dolapdere'deki bir iş merkezinin önünde saat: 23.10 sıralarında büyük bir patlama sesi duyuldu. Patlamaya ses bombasının neden olduğu öğrenilirken, can kaybının olmadığı bildirildi. Patlamanın ardından olay yerine çok sayıda ambulans ve itfaiye aracı sevk edildi.<br><br></div></td><td style="vertical-align: top;"><br></td></tr></tbody></table> | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Çarş. Mart 23, 2011 9:46 pm | |
| Hasankeyf'te polis aracına silahlı saldırı
23 Mart 2011
Batman'ın Hasankeyf ilçesinde polis aracına silahlı saldırı yapıldı. Olayda 1 polis memuru yaralandı. Yaralı polisin Batman Devlet Hastanesi'ne sevk edildiği bildirildi.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: ATEŞKES SONA MI ERDİ? Perş. Mart 24, 2011 1:04 pm | |
| BDP'lilerin eylemi 2 ilde başladı-
24 Mart 2011
Batman'da BDP Grup Başkanvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata ile Belediye Başkan Vekili Serhat Temel, trafiğe açık yolda oturma eylemi başlattı. Diyarbakır'da da BDP'li grubun eylemi devam ediyor. Haberin galerisi için tıklayınBDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 'taleplerinin karşılanması için sivil itaatsizlik eylemi' başlattıklarını söyledi. Diyarbakır'da başlayan eylemler yoğun güvenlik önlemleri altında başladı. Polis, ana yolları kapatmış durumda.
Eylemler sloganlar eşliğinde devam ediyor. Oturma eylemi olarak başlayan gösteriler seçimlere kadar devam edecek.
BATMAN'DA OTURMA EYLEMİ
Batman'da BDP Grup Başkanvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata ile Belediye Başkan Vekili Serhat Temel, trafiğe açık yolda oturma eylemi başlattı.
BDP İl Başkanlığınca Turgut Özal Bulvarı'ndaki boş alanda 15 Mart'ta kurulan ve ''Demokratik Çözüm Çadırı'' adı verilen çadır, Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesi kararına istinaden Emniyet Müdürlüğü ekiplerince gece söküldü. Sabah bir grup partiliyle basın açıklaması yaptıktan sonra bölgeden ayrılan BDP Grup Başkanvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata, daha sonra kitlesel açıklama yapmak üzere tekrar alana geldi.
Toplanmaya başlayan gruba, polis dağılmaları yönünde önce uyarıda bulundu. Grubun dağılmaması üzerine polis, milletvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata ile Belediye Başkan Vekili Serhat Temel dışındaki yaklaşık 50 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında BDP İl Başkanı Saadet Becerikli de bulunuyor.
Müdahalenin ardından Bengi Yıldız, Ayla Akat Ata ile Belediye Başkan Vekili Serhat Temel, Turgut Özal Bulvarı'nda yolda oturma eylemi başlattı. Polisin ikna çabalarına rağmen Yıldız, Ata ve Temel eylemini sürdürdü. Bunun üzerine polis, yolu trafiğe açtı.
Yıldız, Ata ve Temel'in trafiğe açık yoldaki oturma eylemi sürüyor.
| |
| | | | ATEŞKES SONA MI ERDİ? | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|