AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Perş. Nis. 08, 2010 1:59 am | |
| Dış politikada büyük dönemeç: İran! [size=12]8 Nisan 2010 [font:fcb9=Times New Roman TUR]HÜRRİYET[/font][/size][url=http://www.hurriyet.com.tr/index/cüneyt_ülsever][b][u][size=25][color:fcb9=#0000ff]Cüneyt ÜLSEVER[/b][/u][/color][/size][/url]
[size=12][b]DÜN yazdım. ABD Dışişleri Komisyonu’nun aldığı “Ermeni soykırımı” ile ilgili tavsiye kararı ardından yaşananlar dış politikamızın cafcaflı sözler dışında hiçbir değişime uğramadığını gözler önüne açıkça serdi.[/b]
Batı’dan, Ermeni meselesinde veya herhangi bir şekilde salvo yediğimizde önce nasıl esip-gürlediğimizi, ardından da Bayan Clinton uyarınca, nasıl sesimizi kısıp “aklı selimin gerektirdiğini” yaptığımızı bir kez daha gözler önüne serdik. Dış politikada değişen bir şey yok. Eski tas eski hamam! Batı önce esip-gürleyeceğimizi, ardından da kuyruğumuzu kısıp yerli yerimize oturacağımızı yılların tecrübesi ile zaten biliyordu. Ancak bu sefer bir kazancımız oldu. i) Komşularla sıfır sorun hedefinin, ii) oynak eksenli dış politika söyleminin, iii) ABD’den bağımsız tavır alma lafzının nasıl koca bir akademik tahayyül olduğu gözümüzün içine batırılarak hepimize öğretildi. Ama esas rüyadan uyanma salvosu henüz yolda! * * * İran’a nükleer inadı nedeniyle uygulanacak yaptırımlar eli kulağında! Yaptırımlara BM Güvenlik Konseyi’nde Çin’in de “hayır” demeyeceği açıkça ortaya çıktı. Biz ya, Rusya -onun da son ana dek ne yapacağı belli olmaz- ile birlikte birkaç “aykırı” ülke yanında “çekimser” kalacağız, ya da imama uyup, divana duracağız. Ben bugünkü yazımda herhangi bir tahminde bulunmadan bir senaryo yazacağım. * * * TC Başbakanı tarafından defalarca ilan edildiği üzere, bizim resmi görüşümüze göre; İran’[font:fcb9=Times New Roman TUR]ı[/font]n nükler araştırma girişimleri kendi ihtiyaçlarına yönelik ve barış niyetli. Kaldı ki, bölgede nükleer çalışmalarından kaygı duyulması gereken bir ülke varsa o da İsrail! Bu görüş, i) komşularla sıfır sorun hedefine, ii) Batı ile aynı fikirde olmak zorunda olmayan Türkiye’nin oynak merkezli dış politika söylemine, iii) seçilmiş bir güç olarak hükümetin ABD’den bağımsız tavır alma lafzına tamamen uygun. Eğer İran’a herhangi bir yaptırım söz konusu olursa, Türkiye’nin söyleminde tutarlı olmak için, buna “hayır” demesi lazım. İşte sorun burada! Türkiye İran’a karşı başını ABD’nin çektiği bir yaptırım karşısında yedi düvele ilan ettiği “bağımsız” politikasını uygulayabilecek mi? * * * Uygulamasına herhangi bir fiziki engel yok. Herkes takar çantasını kendi koluna herkes gider kendi yoluna! Hükümet çantasını koluna takıp, kendi yoluna gider mi? Bilemem! Ama “Eskilerin yolu eski ve denenmiş yoldur, yoldan ayrılan kuzuyu kurt kapar, bakmayın siz bizim dayılanmalarımıza” denirse, Türkiye Cumhuriyeti bundan böyle değil yedi düvele, Süleyman Demirel’in Fırat kıyısındaki sağır çobanına bile “Komşularla sıfır sorun hedefine dayanan, ABD ve diğer güçlerden bağımsız icra edilen, oynak eksenli dış politika uyguluyoruz” masalını yutturamaz. * * * Bakalım, muhafazakâr seçmen hükümeti İran’[font:fcb9=Times New Roman TUR]ı[/font]n yanında durmaya ikna edebilecek mi? Yoksa, “[font:fcb9=Times New Roman TUR]İ[/font]ran’a yaptırımlar meselesi” bir milletin topluca “one minute” rüyasından uyanması için son durak mı olacak? [/size]
En son AZYA tarafından Cuma Mart 11, 2011 7:53 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: DAVUTOĞLU Perş. Tem. 01, 2010 9:47 am | |
| Bay Woodrow Wilson... Amerikanın Birleşik Devletleri'nin 28. Başkanı... Aslen öğretmen. Mason... Yahudi Kongrelerinin "Koruyucu Babalarından" biri. Çok kurnaz, fazla bilgili değil ama taktik akıllı.. Centlmence tavırlardan hoşlanan bir köylü... Kadın düşmanı... Kadınların oy hakkına karşıydı... Kadınların, sosyal güvenlik yasalarına dahil edilmesine karşıydı... Kadınların, iş ve çalışma barışındaki kazanılmış haklarının korunmasına, 1. Dünya Savaşı sırasında sahipsiz bırakıp, korumayarak, "federal suç" işledi ama yargılanması.. Siyonistlerin, TÜRK - ERMENİ ÇATIŞMASI hazırlıklarına, destek verdi... OSmanlı Devleti Ali'sindeki, Ermenilerin imtiyazlı ve güvenilir makamlarında gözü olan Yahudiler, önce Ermeni çeteleri oluşturulmasına el altından uluslararası tezgah kurmuş sonra da, Türklere bu ayaklanmaların Ermenilerin kendi icadı olduğunu propaganda etmişi buna rağmen Türklerin devlet ve bürokratik düşmanlığı oluşmayınca Ermenilere, bu sefer de, 1.Dünya Savaşı sırasında, OSmanlı Orduunu yöneten binlerce Alman subayı ile, Azerbaycan'dan Gürcistan'a, Suriye'den Lübnan'a, Akdeniz'den İç Anadolu'ya, Doğu Anadolu ve KAradeniz'den, Ege'ye kadar her yerde Ermenilerin bizzat Alman subay ve kontra gerillası ile katledilmesine destek verdiler... Siyonistlerin bu tezgahları, dönemin Amerikan Bakianı olan KÜTÜK WiLSON Efendiye kadar gitti ve meşhur "Wilson Prensipleri" diye de saygılı ve şaşaalı bir isim verilen ihanet belgesi hazırlandı... Wilson Prensipleri, 1. Dünya Paylaşım Savaşında yenilen Türklere, Doğu Anadolu'yu kurulacak Ermeni Devleti'ne, Güneydoğu'yu kurulacak bir Kürt Devletine, Çukurova'yı Ermeni Prensiliğine, Doğu Karadeniz'i Rum Pontus Devletine terkedin diyordu.. Ve sene 2010... Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu, bu başkanın namına verilen, onuruna verilen, şerefine verilen ödülü alıyor... Sadece Sayın Bakan değil, Doğuş Holding'in sahibi Ferit ŞAHENK de ödül alıyor... Ve hatta, Profile Holding'in Başkanı ve dostluğunu esirgemeyen Sayın Jak Kahmi de var.. Emperyalist dünyanın savunucusu Wilson'un, namına şerefine verilen ödülü alan, herhangi bir Türk değil ki... Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı... Adına ödü verilen kişi, Kurtuluş Mücadelemizin, Osmanlının, İslamın son bağımsız devletinin de yokedilmesini isteyen Judeaist (Siyonist) bir Amerikan Başkanı... Ve bizi gaza getirip "FİLİSTİN FİLİSTİN " diye coşturtan, Sayın Başbakanımıza nanik yapıp, "İngilizce bilmeyen adamla, Dışişleri mi yürür" diyen Sayın Davutoğlu, sanırım bu sefer baltayı taşa vurdu... BİZ, BİZE CAN DÜŞMANI, DİN DÜŞMANI, MİLLİ DÜŞMAN OLANLARIN ŞEREFİNE VERİLEN ÖDÜLÜ ALAN ADAMI, değil DIŞİŞLERİ BAKANI, hiçbirşeyin BAKANI olarak görmek İSTEMİYORUM... Ahmet, Allah için doğru söyle, Davut Oğlu musun, Davutçuların Oğlu musun? Saygılarımla ASKER AVŞAR / Sıradan TÜRK Genci | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: AKP DIŞ POLİTİKASI Çarş. Ekim 20, 2010 11:47 pm | |
| Ankara’nın Kurtlarla Dansı; Amerika, Rusya ve Çin Erol Manisalı 18 Ekim 2010 - Erdoğan hükümeti ABD ile her anlamda uyum ve yakınlaşma içinde. Washington’un Ortadoğu planlarına olumlu yaklaşıyor ve elinden gelen iktisadi, siyasi ve askeri desteği veriyor. “İsrail meselesinin” büyük resim içindeki yeri marjinaldir ve daha çok, içe dönüktür.
Ankara işin özünde, ABD politikalarının bir parçası ve yardımcısı konumundadır.
- Ankara öte yandan, son iki yıl içinde dev komşu Rusya ile 37 adet anlaşma ve protokol imzalamış bulunuyor. Ortak enerji hatlarından nükleer enerjiye; karşılıklı yatırımların geliştirilmesinden ticaretin büyütülmesine kadar stratejik ortaklık boyutlarına ulaşıyor. Askeri alanda ise ortak helikopter üretimine uzanan yönler var.
Türk ve Rus iş çevreleri halen, doğal bir entegrasyon içinde ilerliyorlar.
- Ve 8 Ekim 2010’da Çin’le çok önemli yeni anlaşmalar yapıldı. 8 anlaşma ticaretten ortak Asya demiryolu ağına; üçüncü ülkelerde işbirliğinden teknolojik bilgi alışverişine kadar geniş bir alana yayılıyor.
İki ülke arasındaki ticaretin Türk Lirası ve Yuan ile yani ulusal paralarla yapılacak olması büyük önem taşıyor. Çin anlaşmaları, Ankara’nın Rusya ve İran’la yaptığı anlaşmaların bir devamı niteliğinde.
Ankara’nın ABD ile sahip olduğu “olağanüstü yakın ve içli dışlı stratejik beraberliğine”, Rusya ve Çin boyutları (ve alternatifleri) de dahil edilmeye çalışılıyor.
Türkiye’nin Çin için önemi
Türkiye Ortadoğu’nun ortasındaki ve Avrupa’nın kısmen içindeki bir ülke olarak Çin açısından olağanüstü öneme sahip.
Çin bugün dünyanın ikinci devi; milli geliri IMF’ye göre 2011’de 6.7, 2015’te 10 trilyon dolar olacak. Bugün 14.6 trilyon dolar olan ABD’yi 2020’de yakalayacak ve sonra da önüne geçecek.
Yılda yüzde 10 dolayında büyüyen dev Çin, Ortadoğu ve Avrupa’ya Türkiye üzerinden girmek istiyor.
- Türkiye Ortadoğu ülkeleri ile iktisadi ve ticari ilişkilerini hızla geliştiriyor. Yarın Türkiye’ye yerleşmiş bir Çin, aynı zamanda Ortadoğu’da önemli bir köprübaşı tutmuş olur.
- Aynı şekilde Türkiye’nin, AB’nin Gümrük Birliği içinde bulunmasından yararlanarak, Türkiye’de yapacağı yatırımlarla AB pazarına ihracat yapabilecek. İç pazarımızdan çok, Türkiye’nin Ortadoğu ve Avrupa ile olan yakın ve özel ilişkilerinden yararlanmak isteyecek. Türkiye ekonomisi açısından ise yararları şunlar olabilir:
- Çin yatırımlarının üretim için Türkiye’ye gelmesi ihracat ve istihdamı olumlu etkiler.
- Türkiye bazı dallarda Çin pazarına girebilir.
- Üçüncü ülkelerde ortak girişimler ve yatırımlar gerçekleştirilebilir.
2009’daki 17 milyar dolarlık dış ticaret hacminin 12 milyarını Çin’den ithalat oluşturuyor. Ancak Çin’den yapılan ithal girdilerin yüzde 80’i, DEİK’ye göre Türkiye’nin ihracatında kullanılıyor.
Yeni küresel düzen ve Türkiye
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde askeri ve siyasi boyutlar öne çıkıyor. Buna karşılık Rusya ve Çin ile yapılan anlaşma ve protokollerde iktisadi ağırlık çok daha fazla.
ABD ile uzun zamandan beri yürütülen stratejik özellikteki ilişkilere, son yıllar içinde Rusya ve Çin iktisadi boyutları dahil edilmek isteniyor.
Dahil edilmek yerine “dengelemek ifadesi” de kullanılabilir.
ABD, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’ya yönelik hesaplarında örtüşen bazı öğelere karşın çatışanlar daha baskın çıkıyor.
ABD başta olmak üzere üç dünya devi ile ilişkilerini geliştiren bir Türkiye bunu yürütebilir mi? Türkiye bu coğrafyada bulunmasaydı karşılaşabileceği sorunlar çok daha az olabilirdi.
Örneğin Brezilya’nın konumunda bulunsaydı durum farklı olurdu. Ancak Ankara’nın, “ABD ile sahip olduğu derin ve stratejik ilişkiler paralelinde, Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalışması, bir bakıma dengeleme politikası olarak da değerlendirilebilir”.
Burada temel sorun, Erdoğan hükümetinin bu dengelemeyi;
a) Gerçekten yürütmek isteyip istemeyeceğinde ve
b) Gerçekten istese bile, “uygulama olanaklarının bulunup bulunmadığındadır”.
Ancak uluslararası ilişkilerdeki büyük güç dengesizliklerine karşın, Türkiye gibi orta ölçekteki devletlerin, dengelemeler yolu ile “yaratabileceği dışsallıklar vardır”.
Belki de esas mesele Erdoğan hükümetinin, bu dışsallıkları yaratma politikasını ne oranda kullanacağı sorusunun yanıtında yatmaktadır.
Dünyamız bugün soğuk savaş koşullarından çok farklı özelliklere sahiptir. ABD, Çin, Rusya, AB ve Hindistan gibi büyükler de küresel boyutta değişik bir oligarşik yapı oluşturmuşlardır. Büyükler arasında bazen açık, kimi zaman da örtülü ortak çıkarlar geçerli olmaya başladı.
Birleşmiş Milletler’deki soğuk savaş dönemi oligarşisi yerine bugün, “ortak küresel üst havuzlarda oluşturulan yeni çıkarlar görülmeye başladı”.
Türkiye gibi ülkelerin işi zorlaştı. Büyüklerle ilişkileri geliştirirken, ortak çıkarlar meselesi daha kaygan ve belirsiz hale geldi.
Ankara ABD ile derin ilişkileri yanında Rusya ve Çin’le de ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, kendisi için yaratabileceği dışsallıkları öne çıkarmak zorunda.
Dünyada piyasalar bütünleşmiş, ilişkiler yumuşamış ve kolaylaşmış gibi görünürken iktisadi ve siyasi ve kültürel krizler daha da derinleşmeye başladı. Örneğin Avrupa’da sağ ve tutucu iktidarlar güç kazanmaya başladılar.
Devlerle dans etmenin riski, bugün soğuk savaş dönemine oranla daha da arttı.
***
Bu yazıyı yazarken Deniz Som’un acı haberi geldi, içim titredi, sarsıldım. Uzun yıllardan beri süregelen bir dostluğumuz var. “Vaziyet”in durumu kötü sevgili okurlar, hepimizin başı sağ olsun.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Çarş. Ekim 20, 2010 11:55 pm | |
| Bir çelişkiden diğerine savrulan dış politika Özcan Yeniçeri 19 Ekim 2010 Kim ne derse desin ve nasıl gösterirse göstersin, Türkiye ile İsrail ilişkileri gerçekte Türkiye ABD ilişkileridir. Daha açıkçası Türkiye ile ABD ve İsrail arasındaki ilişkiler birbirine bağlıdır. O halde nasıl oluyor da Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler son derece gergin göründüğü halde, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler ise çok olumlu seyrediyor? Bunun bir tane mantıklı cevabı vardır; Türkiye ile İsrail’in şu sıralarda arasının gergin olması ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor olmasındandır. ABD, İsrail’i daha makul, Türkiye’yi de ABD çıkarlarını önceleyecek biçimde davranması için iki ülke arasındaki gerilimi kullanması söz konusudur. ABD’nin, Türkiye’ye karşı İsrail’i; İsrail’e karşı da Türkiye kozunu kullandığı gözlenmektedir. ABD bunu her şart altında İsrail’in yanında olduğu görüntüsünü vererek de yapıyor. İsrail karşıtı görünen bir Türkiye politikasının Arap arka bahçesinde İran yerine Türkiye etkisini artırması da ABD’nin hesabına uygun düşmektedir.
Füze kalkanı projesinin anlamı Bu arada NATO bağlamında yaşanan son gelişmeler, Türkiye ile başta ABD olmak üzere Batılı ülkeleri ciddi bir sınavla karşı kaşıya bırakmıştır. Bu sınav Türkiye’nin füze kalkanı projesiyle ilgili olarak takınacağı tavırla ilgilidir. Türkiye’nin, topraklarında füzelerin konumlandırılacağına izin verip vermemesi, Türkiye-Batı ilişkilerinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Öyle görünüyor ki Türkiye hariç diğer ülkeler (Fransa, Almanya, İngiltere dahil) bu konuda anlaşmış durumdadır. Füze kalkanı projesi ABD’nin küresel hâkimiyet için dünyayı yeniden “dost ve düşman”, “iyiler ve kötüler” biçiminde ikiye ayırması anlamına geliyor. Bu bir çeşit soğuk savaş dönemi yöntemidir. ABD bu projeyle adeta soğuk savaş dönemine yeniden dönmüş bulunmaktadır. Diğer yandan füze kalkanı projesiyle ABD ve müttefiklerinin nükleer silahlara sahip bir İran’a karşı hazırlık yaptıkları ve böyle bir ülkeyle birlikte yaşamanın yollarını aradıklarını göstermektedir. Batı’nın “eksen kayması” bağlamında yürüttüğü psikolojik harekât, Türkiye’nin bu ve benzer alanlarda Batı’ya karşı oluşacak olan direncini kırmaya yönelikti. Füze kalkanı projesine karşı Türkiye’nin alacağı tavır, bir anlamda ekseninin kayıp/kaymadığının (!) sınavı olacaktır. Türkiye’nin, Batılı müttefiklerinin kaygılarını artırmamak için İran’a yönelik olarak gerçekleştirilecek olan füze kalkanı projesine karşı çıkması şimdilerde çok daha zordur.
İran ile ABD arasında kalmak! Füze kalkanı, 19/20 Kasım tarihlerinde Lizbon’da yapılacak ve NATO’nun on yıllık savunma konseptinin belirleneceği toplantının ana gündem maddesi olacaktır. Türkiye NATO’da ABD’nin müttefiki ve İran’ın ise kadim komşusu ve dostudur. Bu nedenle Türkiye’nin, İran’a karşı geliştirildiği çok açık olan bu projeyi içinden gelerek desteklemesi mümkün değildir. Ankara, füze kalkanının “İran’a yönelik” olmasını istemiyor. NATO belgelerinde de İran’ın isminin verilmesine karşı çıkıyor. Ayrıca yine Türkiye, NATO’nun kendisine yeni düşmanlar edinmemesi gerektiğini savunuyor. Bu yüzden de Türkiye, füze kalkanının “kollektif savunma anlayışı” çerçevesinde, herhangi bir ülkeyi -İran ya da Rusya’yı- hedef göstermeden konumlandırılması gerektiğini savunuyor. Bu arada NATO’nun Rusya’yı füze kalkanı projesine katılması için davet etmesi de ilginç bir durumdur. Ancak Rusya’nın füze kalkanı projesine katılması ya da onay vermesi çok da kolay görünmüyor. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan’ın füze kalkanı projesini hararetli bir biçimde istemeleri, eski hamileri olan Rusya’ya karşı olduğu bellidir ve Moskova da bunun farkındadır. Görüldüğü gibi durum Türkiye açısından oldukça karışık ve çelişkilidir. Türkiye’nin, hem ABD ve dostlarıyla hem de ABD’nin düşmanlarıyla dost olma politikası bir kez daha çıkmaza girmiştir. Herkes ile dost olmak ya da komşularla sıfır sorun politikası izlemek AKP iktidarının ütopik icadıdır. Karşılaşılan her sorun bu politikanın ne kadar geçersiz olduğunu da ortaya koymaktadır.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Perş. Ekim 21, 2010 1:25 am | |
| M. Emin Koç
20 10 2010 yenimesaj Her yerde “emir eri”
AKP hükümetinin öncülüğünde Türkiye, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) stratejik ortağı… “Medeniyetler arası İttifak”ın eş başkanı! Türkiye ile ABD, “terör ve terörle mücadele”de aynı vizyonu paylaşıyor. Türkiye, yıllardan beri NATO’nun uç boyundaki jandarması olarak hizmet veriyor. Türkiye, çöküşe geçen AB’nin peşine takılmış yılların kronik kara sevdalısı!
*** İçler acısı vaziyetimiz…
Bu temel politikalar ekseninden devlet ve millet olarak sürüklendiğimiz vaziyet ortada… Geçmişten günümüze birçok bağ-bağlantı bulunan tarihi inisiyatif alanımızdaki Türk dünyası ve İslam ülkeleri nezdindeki durumumuz, Batı ile olan münasebet vaziyetimizden beter! ABD ve Batı dünyası, istediği yerde Türkiye’yi “maşa” olarak kullanıyor, dilediği zaman da “şamar oğlanı”na çeviriyor. NATO’daki vaziyetimiz bunun en çarpıcı örneğidir. Sovyetler Birliği eski Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un başlatmış olduğu “yönetimde şeffaflık ve yeniden yapılanma” politikalarının ardından Doğu Bloğu çözülmeye başlamış, 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı yıkılmış, Sovyetler Birliği dağılmış ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu’na bırakmıştır. Aynı yıl Varşova Paktı iptal edilip 45 yıllık “Soğuk Savaş” dönemi sona ermiş, “kızıl tehdit” ortadan kaybolmuştur.
*** NATO’nun kırmızı kuşağı “yeşil”e döndü
Dolayısıyla yıllarca Türkiye’yi bölgesinde “jandarması” olarak kullanan NATO’nun kuruluş gerekçeleri, amacı ve kuruluş hedefleri ortadan kalkmıştır. Daha ne olsun NATO’nun hedefindeki SSCB dağıldı. Berlin Duvarı yıkıldı, Varşova Paktı dağıldı. NATO-Varşova Paktı dengesine dayanan dünya güvenlik sisteminin bir ayağı Varşova Paktı çöktü ve öbür ayağı, yani NATO, boşlukta kaldı. Lakin Margaret Teacher ve Bernard Lewis gibiler, NATO’nun imdadına yetiştiler; yeni tehdidin “uygulamadaki adı”nı koydular: Yeşil kuşak, yani İslam! Aslında Yeşil Kuşak projesinin mucidi ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniev Brzezinski’dir, projesini 1977’de geliştirmiştir. O günden beri NATO’nun yeni döneminde Türkiye’yi, kendi ayağına, kendi akrabalarına, kendi medeniyetinin mensuplarına namluyu çevirme pozisyonuna sokuyorlar.
*** Yeni düşman: İslam…
NATO – Türkiye ilişkileri bağlamında Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, “Türkiye, güçlü ordusuyla kapitalist dünyayı komünizm tehlikesinden koruyan bir kalkan olarak kullanıldı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO’nun yeni düşmanı İslam dünyası oldu. Dolayısıyla şu anda NATO ittifakı içinde yer almak İslam dünyasına namluyu çevirmek anlamına gelmektedir” diye ikaz ediyor. Prof. Dr. Baş, 1980 öncesi dönemde yaklaşık 5 bin gencimizin ölümüne neden olan sağ–sol çatışmalarının arka planının NATO eksenli olduğunu hatırlatıyor. Prof. Dr. Baş, bundan çok daha önemli bir gerçeğin altını çiziyor: SSCB’nin dağılıp komünizmin inkırazından sonra, yeni dönemde NATO’nun ortak hedefi yeşil kuşak… Yani İslam! İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, 1990’daki NATO toplantısında açıkladı bu yeni tehdidi! NATO, 90’lı yıllardan bu yana yeni hedefiyle mücadele ediyor. Pakistan’da… Afganistan’da… Irak’ta…
*** NATO’yu İslam’a karşı kullanıyorlar.
Prof. Dr. Baş net konuşuyor: “Kafamıza akıl koyalım; şimdi biz, NATO gücü adıyla Afganistan’a ne kadar insan gönderiyorsak o kadar Müslümanın öldürülmesine evet diyoruz. Soruyorum, Türkiye’yi hangi güçten korumak için NATO vardır? Bir tane tehdit, tehlike gösterin. Ben de bu tehditlere karşı Türkiye’nin NATO’da olması gerektiğini kabul edeyim. İş bu kadar açıktır. Binaenaleyh bunların tamamı Türkiye’yi İslam dünyasına bugünün şartlarında kullanmak ve Müslüman’ı Haçlı’ya ezdirmektir. Haçlının safında bilmeden yer alıp Müslüman’ı yok etme savaşıdır.”
*** Çin açılımıyla gelen Çin işkencesi…
NATO ile bu “emir erliği” ilişkisini olanca ciddiyetle sürdüren Türkiye, bir başka cephede daha açılım yaptı. Kamuoyu, Çin ile Türkiye arasında, “ticarette karşılıklı olarak kendi paralarını kullanacakları” havası basıldı. Ama o, işin sahte cilalı kamujlajı! Asıl anlaşma şu: Türkiye, artık Çin ile de “terör ve terörle mücadele”de aynı vizyonu paylaşıyor. Çin’in Başbakanı Wen Jiabao ile Başbakan R. T. Erdoğan, “terörle mücadelede ortak çalışma maddesi”nin altına imzaları basmışlar. Çin’in terörist dediği kimler; Doğu Türkistanlılar, Uygur Müslümanları… Çin, 61 yıldan beri Doğu Türkistan’ı işgali altında tutuyor. 40 milyonun üstünde Müslüman, adeta açık hapishanede yaşıyor! “Çin tarafından aranan teröristler listesi” Türkiye’ye ulaştırılacak! Gerisi… Sözün bittiği yerdeyiz! Türkiye’deki Doğu Türkistanlılara da Ergenekon yolu, pardon, Çin işkencesi göründü! Türk milleti, tarihten bugüne kadar “kendi ayağına ve özüne kurşun sıkan” böylesi bir diplomasi görmedi, yaşamadı! Aklımızı başımıza devşirelim…
| |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Cuma Ekim 22, 2010 11:38 pm | |
| [size=18]Dis Politikada önemli bir isim.Ahmet Davudoglu.Bu ismin akademik alandaki mevzusu icindeki eserleri ve yorumlayisi, Islamci kesimde onemli bir etkiye sahip.Bu ismin kullanildigi Dis Politikada ise,AKP nin Amerikanci,AB pesinde Emperyalizme hizmet eden bir bir siyasal yapisi var.AKP,ABD nin cizgisinden sapmayan,stratejik ortaklik altinda,Islam Dünyasinin isgallerini saglayan bir cehresi var.Ahmet Davudoglu, bu Emperyalizmin izinden yürüyen, elinden kandamlayan bu yüzü gizlemede kullaniliyor.
Maskeyi Davudoglu uzerinden kulllanan RTE bu alanda basarili. Taslar yerinden oynatiliyor. Dis politikada oynatilmayan tas yok. Hepsinden bir cikar sagliyacagini bilen Emperyalizm, hepsini A.Dovudoglu eliyle oynatiyor. Bu basari olarak güdümlü basin tarafindan lanse edilirken,RTE iki elini ogusturarak, bekliyor.
Ic ve dis Politikalarda kullanilan tüm argümanlarin icinde gizli yada aciktan ardinda Emperyalist ABD var. O nun cikarlari var. RTE kendi basina bir siyaset güdebilecek güce erisebilecek durumda degil. Cin iliskileri de ABD nin isine gelen yönüyle gelistirilmekte. Katledilen Müslümanlarin Kanlarini göz ardi etmenin ötesinde, bunlari Terörist kefesine koyan da ABD güdümlü RTE ve Kadrosu.
Islam Dünyasina gülümseyen yüzü, Israile Meydan okuyan tavriyla, Islam Dünyasina emperyalizmin bictigi rol icindeki yüzünü gösterirken; Müslümanlarin akan kanlarinda, IRAK, Afganistan,Somali,Sudan gibi Tüm islam dünyasinin NATO ile birlikte isgalinde AKP-RTE ve Kadrosu var.
Iceride cözülebilecek her türlü meseleyi ,müslümanlara cözümsüz diye dayatan da yine AKP-RTE nin kendisi.
Dis politikanin tüm cizgilerini konusmak mumkun.ic Politikada da öyle.Yapilanlarin hangi amaca hizmet ettigini de konusmak mümkün.
Bunu iyi niyet diye hala yorumlamak mümkün degil....[/size] | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU C.tesi Ekim 23, 2010 12:09 am | |
| [img] http://yenisafak.com.tr/resim/site/untitled48535a5a2dd35311c0bby.jpg[/img][size=24] [color:4729=orange] Türk bankaları da ABD güdümüne girdi [/color] [/size] İki gündür Türkiye'de, Bankalar Birliği, BDDK ile MASAK'ın yanı sıra Maliye ve Dışişleri bakanlığında temaslarda bulunan ABD Maliye Bakanlığı Terörizm ve Mali İstihbarat Müsteşarı Stuart Levey, "ülkesinin İran'a yönelik yaptırım listesini Türk bankalarının da kabul ettiğini" öne sürdü. "Türk bankaları İran ile iş yapmanın getireceği riskin farkındalar" iddiasında bulunan Levey, dün Ankara'da bir grup gazeteci ile yaptığı sohbet toplantısında şunları söyledi: "Böyle bir şeye bulaşmanın riskini biliyorlar ve yasadışı işleri bulaşmak istemiyorlar. Bizden yasadışı işlemlere bulaşmamak için kılavuz istediler. Ellerinden geleni yapmak istiyorlar. Bankalar, empoze edilmesini değil kendilerinin risklerini önlemek istiyorlar. Bu nedenle dikkate alacaklardır." | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: DAVUTOĞLU Ptsi Ocak 24, 2011 4:21 am | |
| İran'dan Türkiye'ye Sert Uyarı!
21.01.2011 Cuma
Haber365 / Mehmet Sait Demir
İran, Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, İstanbul müzakereleri arefesinde yaptığı açıklamada "İranın nükleer silah peşinde olmadığına dair bazı güvenceler vermesini" istemesini anında yanıtladı
Açıklamada,"İki gün öncesine kadar Türkiye devlet ve hükümeti ,İran'ın nükleer çalışmalarının barışçı olduğunu ve bunun da her ülke gibi İran'ın doğal ve hukuki hakkı sayıldığını söylerken,İstanbul'da bugün başlayan 5+1' lerle İran arasındaki müzakerelerin hemen arefesinde Davudoğlu'nun tam bir AB üyesi gibi davranarak Hırıstıyan AB kulübünün sözcülüğünü yaparcasına İran'ın adeta nükleer silah yapabileceği izlenimini uyandıran türden ifadeler kulanması İran'da şaşkınlık yarattı." denildi.
Açıklamanın devamında;"Uluslararası Atom Enerji Kurumu UAEK şimdiye kadar tüm raporlarında İran'ın nükleer programında askeri amaçlara doğru hiç bir sapma tespit etmediğini vurguladığı halde, Davutoğlu'nun, belli düşman çevreleri memnun etmeye yönelik böyle bir açıklama yapması tuhaf karşılandı." denilerek, Türkiye'nin "düşman çevreleri memnun etmeye yönelik" olarak algılanan tutumu, ilk kez çok ağır bir şekilde eleştirildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ve Almanya'nın temsilcileri bugün İstanbul'da İranlı yetkililerle bu ülkenin nükleer programını görüşmeye hazırlanıyor.Bu görüşmenin arifesinde, İran'ın Fars Haber ajansı Aracılığı ile yapılan açıklamanın Türk Dişişleri Bakanlığı'nda şok etkisi yaratacağı bekleniyor. Gözler Türk dışişlerinin yapacağı açıklamada...
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Ptsi Ocak 24, 2011 4:23 am | |
| Vikiliks'e göre Davutoğlu, Batı'lı meslekdaşlarına, "Bakmayın siz RTEnin israil'e atıp tuttuğuna, aramız gayet iyi, biraz turizm hacmi azaldoı o kadar, o da yakında düzelir!" diyerek işin iç yüzünü ifşa ediyordu. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: SAVAŞ SUÇLUSU BUSH VE RTE Salı Şub. 08, 2011 10:38 pm | |
| Bush yargılanmaktan korktu 06.02.2011 - 08:50 Yazdır Arkadaşına gönder Cenevre'de Yahudi Yardım Kuruluşu'nun davetlisi olarak bir etkinliğe katılacak olan eski ABD başkanlarından George W. Bush, tutuklanmaktan korkarak toplantıya katılmaktan vazgeçti.
Geçtiğimiz ay başında Cenevre Yahudi Yardım Kuruluşu isimli bir dernek, Etiyopya kökenkli yahudi gençlerin entegrasyon problemlerine maddi destek sağlama amacıyla bir gece düzenleyeceğini açıklamış ve geceye ABD'nin eski devlet başkanlarından George W. Bush'un katılacağı duyurulmuştu.
Bu haber üzerine, Cenevreli sol partiler, sendikalar ve dernekler, bu geceye karşı olmadıklarını ama Bush’un Cenevre'ye gelişini protesto edeceklerini ilan ederek eylem hazırlıklarına girişmiş ve bir yürüyüş eylemi için çalışmalara başlamışlardı.
Bu olay üzerine gerek basın aracılığı ile gerekse de yerel resmi otorite ile sol güçler arasında eylem kararı ile ilgili tartışmalar yaşandı. Sol güçlere karşı ilk tepki ilgili dernekten geldi ve Yahudi Yardım Kuruluşu 1949'da savaş sonrası kabul edilen Cenevre Konvansiyonel Antlaşması gereğince herkesin Cenevre'ye serbestçe gelebileceğini, Bush’un gelişinin protesto edilmesine ulusal ve yerel idarenin izin vermemesi gerektiğini, izinsiz eylem yapanlar hakkında yasal işlem yapılması yönündeki talebini basın aracılığı ile duyurdu. Bu açıklamaya karşı Cenevreli hukukcular savaş suçlularının Cenevre Konvansiyonel Antlaşması kapsamının dışında tutulduğunu ve bu hususun yerel ve ulusal mahkemelere hatırlatıldığı ve bu uygulamanın herkes için geçerli olmasını istediklerini ve Bush’un masum bir insan olmadığını, Afganistan ve Irak’taki yasa dışı savaşın bir numaralı sorumlusu olduğunu belirttiler. Hukukçuların Bush'un savaş suçlusu olarak yargılanması için savcılığı göreve çağırması ve "Cenevre topraklarına ayak basar basmaz tutuklanmalı" talebi savcılık tarafından "kendilerine ulaşan bir suç duyurusu olmadığı, bu yüzden George W. Bush'un dokunulmazlık haklarına saygılı olacakları" şeklinde yanıtlandı.
Bu açıklama üzerine Bush’u protesto etme komitesi ve tüm sol örgütler Bush ve o dönemin Afganistan ve Irak’taki komutanları hakkında suç duyurusunda bulundular. Savcılığın başvuruların kişisel olması yönündeki yorumu üzerine ise İsviçre de yaşayan, Afganistan, Irak ve Filistin’lilerden oluşan bir grup savaş mağdurları yerel ve ulusal mahkemelere kişisel müracaatlarının daha önce yapıldığını gerekiyorsa bu müraacatlarını yenileyebileceklerini Bush’u protesto etmelerinin de demokratik bir hakları olduğunu açıkladılar.
Uzun yazışmalar sonrasında yürüyüş için yasal izin alındı ve 12 şubat 2011'de saat 14:30'da Cenevre Tren Gar’ı önünde buluşmak için hazırlıklara başlandı. Yürüyüş komitesinin aldığı karara göre eylemde herkesin elinde birer tane eski ayakkabı olacaktı.
5 şubat 2011 Cumartesi akşam haberinde Bush’un Cenevre'ye gelmeyecegi ögrenildi, gerekçe olarak Bush’un "yorgun" oldugu haberlerde yer almasına rağmen yapılan yorumlarda Bush hakkında yapılan suç duyurusu şikayetlerinin etkili olduğu belirtildi.
(soL - İsviçre)
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Salı Şub. 08, 2011 10:44 pm | |
| İşte manşetlik bir haber.
Türkiyede devrimci bir hareketin manşete çekmesi gereken bir olay.
Bush nasıl yargılanmaktan korkuyorsa, korktuysa, aynı korkuyu RTE ve partidaşları da yaşamalı.
Suçları sabit: Bush denen puştun suç ortaklığı, BOP Eşbaşkanlığı, vatanı emperyalizme peşkeş çekmek suretiyle kardeşlerimizin kanına girmek, bacılarımıza tecavüz edilmesinde erketelik yapmak, çocuklarımızın katli, bir sürü sayılamayacak kadar cürüm.
RTE ve avanesi de Bush gibi hesap verecek. budnan kaçış yok. RTE'yi, sıkıştığı zaman sahtre kutuplaşmayı körükleyecek şekilde ortaya bir laf atıp, buna CHPden gelen saçmasapan cevaplarla halk nezdinde fatihçilik oynaması da kurtarmayacak.
Devrimci şuur ve hedefe kilitlenmişlik içerisinde, her şartta RTE'ye, elinde akmakta olan kardeşlerimizn kanına dikkat çekmeye ve hesap sorma şuurunu diri tutmaya, bacılarımıza tecavüz edilirken erketelik yapmasının hesabını sorma iradesinin beyanına devam.
Bu Bush denen korkak ve yandaşları bakalım ilahi adaletten, Muntakikm olan Allah adına almaya yemin ettiğimiz intikam hislerimizn, öfkemizin gazabından nasıl kurtulacaklar.
Ya Muntakim Allah! | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: RTE'NİN KIBRIS FİYASKOSU Çarş. Şub. 09, 2011 3:23 am | |
| Tayyip Erdoğan'ın yandaşları ile sahte kavgası +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Ali Serdar Bolat 8 Şubat 2011 Avrupa Birliği ve ABD tarafından fonlanan Talat taraftarları, KKTC Hükümetinin aldığı ekonomik paket kararına tepki vermek için Sendikal Platform tarafından düzenlenen mitingde Türkiye aleyhtarı pankartlar açtılar. Kendilerine "Yasemin Hareketi" adını takmışlar. Aşağıdaki haberde ayrıntıları görebilirsiniz. Yunan Başbakanı Yorgo Erzurum'da "Kıbrıs'ta işgal sürdüğü müddetçe Türkiye AB üyesi olamaz." dediği zaman bir cevap veremeyen Recep Bey, şimdi yandaşlarına karşı sözde kükrüyor. İşte Recep Bey'in söyledikleri: “Türkiye buradan çek git diyor. Sen kimsin be adam. Şehidim var, gazim var, stratejik olarak ilgiliyim. Kıbrıs’ta Yunanistan’ın ne işi varsa, Türkiye’nin de stratejik olarak o işi var. Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi mânidardır. Biz destekliyoruz, bunun karşılığı olması gerekmez mi?” Peki, KKTC'nin devlet olarak varlığını ve KTC'nin Türkiye ile birliğini savunan Denktaş'ı saf dışı bırakan Recep Bey değil miydi? KKTC'yi "sahte devlet" olarak gören ve KKTC'yi Rum kesimine teslim etmeyi hedefleyen Talat'ı destekleyen Recep Bey değil miydi? Annan Planı için "evet" oyu isteyen Recep Bey değil miydi? "Kıbrıs'ın stratejik bir önemi yok" diyen Recep Bey değil miydi? Bu Türkiye aleyhtarı pankartları taşıyanlar, Annan Planı'na "evet" diyen, Türkiye'den kurtulup Rum devletine yama olmak isteyenler değil mi? Recep Bey telefonda Talat'a "Denktaş'ın artık işi bitmiştir. Barış görüşmelerinde KKTC'nin bağımsız devlet olduğu tezini artık öne sürmeyelim." demiyor muydu? Bu konuşmayı yayımlayan Ulusal Kanal televizyonunun ve Aydınlık Dergisi'nin sorumlu müdürleri Ergenekon bahanesiyle Silivri'ye gönderilmediler mi? Bu mitingde Türkiye aleyhtarı pankartlar taşıyan Yasemin Hareketi Talat taraftarı değil mi? Bunlar, Annan Planı'na "evet" diyen Avrupa Birliği taraftarları değil mi? Yani Recep Bey, sözde kızmış gibi göründüğü bu pankartları taşıyanların Talat taraftarları, yani kendi yandaşları olduğunu bilmiyor mu? Recep Bey Kıbrıs'ta Denktaş ve Eroğlu'na karşı Talat'ın tarafında değil mi? Peki, ne oldu da Recep Bey birden ateşlenip kendi taraftarlarını fırçaladı? Çünkü Haziran seçimleri yaklaşıyor. Milliyetçi görünmek lazım. Bu yalandan feryat seçim yatırımı. Aslında Recep Bey'in gönlü fırçaladığı kişilerle beraber çarpıyor. Bunu nereden anlıyoruz? Öyle bir şey söyledi ki, Türkiye ile birliği savunan, Rum'a yama olmak istemeyen Kıbrıslı Türkleri bile isyan ettirdi. Kıbrıs Türkleri ile Türkiye arasına kama soktu. "Ülkemizden beslenenler" dedi. Kıbrıs Türklerini "Türkiye'den besleniyorlar" şeklinde itham etti. Talat taraftarlarına, Yasemin Hareketi'ne, AB ve Rum dostlarına çok değerli bir silah verdi. Şimdi Türkiye düşmanı bu güruh, var güçleri ile: "Türkiye Başbakanı bize besleme dedi, işte Türkiye bizi böyle aşağı görüyor" propagandası yapacaklar. Recep Bey devamla: "Biz destekliyoruz, bunun karşılığı olması gerekmez mi?" dedi. "Ülkemizden beslenenler" lafının üzerine tüy dikti. Dahası var. Recep Bey, KKTC'nin bağımsız bir devlet olduğunu unutarak (!), KKTC lideri Eroğlu'na "Bunları mahkemeye verin" anlamında talimatvari sözler söyledi. Dava açmanın Başbakan veya Cumhurbaşkanının görevi olmayıp, Savcıların görevi olduğunu Recep Bey sanki bilmiyordu (!) Recep Bey "Ben Ergenekon Davasının Savcısıyım" demişti, "Onları içeri attık" diyerek de, aynı zamanda bu davanın Hakimi olduğunu ifşa etmişti. Yargıya fiilen müdahale etmişti. Şimdi benzer kanunsuzluğu yapması için başka bir devletin yöneticisine talimat veriyordu. "Besleme"; "Destekliyoruz karşılığını alırız" hakaretlerinden sonra şimdi de KKTC liderine talimat verme ve onu kanunsuzluğa teşvik etme hakaretleri geliyordu. Recep Bey, Kıbrıs Türklerini Türkiye düşmanı yapmak için, onları AB'ye ve Rumlara itelemek için son gayretini işte böyle gösterdi. +++++++++++++++++++++++++++++++
KKTC'de 'Türkiye'ye has...ktir' çekildi
Hükümetin aldığı ekonomik önlem paketi KKTC'de 50 bin kişiyi sokağa döktü.
Hükümetin aldığı ekonomik önlem paketi KKTC'de 50 bin kişiyi sokağa döktü. Sendikal Platform'un organize ettiği mitingde açılan pankartlarda ise Türkiye'ye resmen öfke vardı. Türkiye'den aktarılan kaynak ve desteği görmezlikten gelen 50 bin Türk, Türkiye'ye "Has..ktir" pankartı açtı.
KKTC'de, Sendikal Platform'nun düzenlediği Toplumsal Varoluş Mitingi'nde 50 bin kişi Türkiye'ye resmen küfretti. Yürek acıtan ve bugüne kadar KKTC'de olmadık muamele gören Türkiye vatandaşlarına yönelik ağır küfürler, ilk kez açıkça pankartlara döküldü. Organizasyon heyeti miting alanının ortasında açılan ve meydanlarda toplanan 50 bin kişinin rahatça görebileceği küfürlü pankarta müdahale etmemesi ise şaşırttı!
BU REZALETE KİMSE DUR DEMİYOR!
Özellikle işçi örgütlerin Türkiye'ye yönelik aleyhte propagandası ise devam ediyor. Bazı sendikal örgütler AB yolunda KKTC'nin önündeki en büyük engelin Türkiye olduğunu iddia ederken, hükümetin hazırladığı ekonomik paketten ise yine Türkiye'yi sorumlu tutuyor. Bu arada adadaki grevler 14'üncü gününe girerken, hükümet istifasını isteyen binlerce protestocuya destek ise bölücü örgütün adadaki destekçilerinden geldi.
TÜRKİYE'YE "HAS...KTİR" ÇEKTİLER KİMSE DUR DEMEDİ!
Mitingde zaman zaman protestocular arasında gerginlik yaşanırken, Sendika Platformu'nun hükümete önerdiği 13 maddelik ilke, sözcüler tarafından kamuoyuna deklare edildi. İlkeler büyük çoğunlukla kabul edilirken, Türkiye'nin ada üzerindeki hakimiyet kurma çabaları, siyasi gasp olarak nitelendirildi ve direniş çağrısı yapıldı.
"TÜRKİYE VATANDAŞI HIRSIZ, HÜKÜMETİ GASPÇI"
Sözde dayanışma mitingindeki rezalet bununla da bitmedi! Pankartlarda, Kıbrıs Barış Harekatı'na gönderme yapılırken, Türkiye'den tatil için adaya gelen Türkiye vatandaşlarına ise "hırsız" damgası vuruldu. İşte görenin canını acıtan pankart rezilliği;
"Göç yasasını getireni de, geçireni de götüreceğiz"
"Kurtarıldık mı HAS..KTİR"
"Çiçekçiğim şimdi kime benzerik",
"Kral çıplak",
"Ankara ne paranı, ne paketini, ne de memurunu istiyoruz"
"Sayın Elçi vatandaşına sahip çık"
"Ayşe'nin parası bitti, tatilde hırsız oldu"
"Herkesin malına kondu, tatil bitti"
"Ayşe evine dön, bilet bizden"
"One way ticket"
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: BOP BOPLARSA Çarş. Şub. 09, 2011 4:21 am | |
| Kendisini geçmiş tarihlerde müteaddit defa BOP’un eşbaşkanı olarak ilan etmiş olan Başbakan Erdoğan’da,bahsettiği eş başkanlığın ne anlama geldiğini tarif etme çabasına düştü.
Erdoğan’a göre olayın tarifi; “BOP,Türkiye’deki kadar hiçbir yerde yanlış anlaşılmadı.Kılıçdaroğlu bana “Obama’nın eş başkanı” diyor.Ama projede üç ülke;Türkiye,İtalya ve Yemen eşbaşkandı.Ama proje doğmadan öldü.Bize düşen bu projede,kadın hakları ve demokratikleşme idi.Proje ilerleseydi kazanımlar sağlasaydık fenamı olurdu?Cumhuriyet tarihinde suçu hep Batıya attılar.Siyonistler şöyle yaptı,böyle yaptı.Sen ne yaptın?Gardını alsana.Sen adam değil misin?Senin gardın düşmüş.O geldi vurdu,bu geldi”dir.
RTE bir kez daha itiraf ediyor ki, BOP var. Oysa kapatma davasında inkar etmişti. Asıl AKP sadece ama sadece bundan dolayı kapatılması gerekir. Başındakiler de vatana ihanetten yargılanmalı.
Yemendeki kim?
Amerikanın finolarından biri.
Ya İtalyadaki?
berlusconi denilen boynuzlu gavat. Kameralara aldırış etmeden, boşandığı karısını Danimarka Başbakanı, şimdiki NATO Genel Sekreteri Rasmussen'e teklif eden. RTEnni yakın dostu. İşte kızının düğününe vs özellikle çağırdığı biri, aile dostum diyerek. Ki, bu adam son hadiselerde açıkça Mübarek gitmemeli diye tempo tutan biri. Yani tam demokratik bir zat.
İşte RTEnin aldığı gard, işte reelpolitik vizyon.
Kadın hakları ve demokratikleşme konusunda ilerleme sağlayıp kazanımlar elde edecekmişiz.
Nasıl?
Amerikanın BOP projesi sayesinde.
Ne mutlu bize.
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Cuma Şub. 25, 2011 11:30 am | |
| RTE dün gece atvde bir kez daha BOP projesi içinde görev aldığını itiraf etti.
Ama Başbakan, BOP'un melanetlerini ve kendisinin bu melanetlerdeki mesuliyetini hafifletmek maksadıyla BOP'un "yanlış anlaşıldığı"nı ileri sürüyor. Bir nevi arsız hırsız, baskın çıkacak...
Dikkat edilirse, RTE, BOP'ta görev almadaım yok öyle bir şey demiyor, diyemiyor. Oysa Kapatma davasında bunu söylemişler, BOP'u inkar edip, kendilerinin Medeniyetler İttifakı'nın eşbaşkanı olduğunu, BOP'la medeniyetler ittifakının karıştırıldığını söylemişlerdi. Şimdi ise, BOP ölü doğdu zaten diyor. Ölü doğmuş olması, BOP'ta görev almış olmanın vehametini, bunun vatana ihanet suçunu teşkil etmes ve bu suçtan hesap vermesini zail kılmaz. Bilakis, itiraf etmektedir. Vatanı sattığını itiraf etmektedir. Kadın satana pesevenk denir de vatan satana ne denir? Üstad Necip Fazıl, vatan satanlara, "vatan satan pezevenk" diyor. RTE ne diyor, hadi diyelim çlü doğmuş olsun, "vatanı satmaya teşebbüs ettik ama, beceremedik!" vah vah.... Niye becerememişler? Vatanı satmaya kendilerini ikna eden Amerika bu işi tam olarak kotaramamış, tezgahı iyi kuramamış, Yani yoksa buna bir itiraz yok. "Biz vatanı satacaktık, bunun için kurulan örgütte eşbaşkan olarak yer de aldık ama, örgüt elebaşı Bush becereksizin biri çıktı!" Hani derler ya, özrü kabahatinden büyük diye...
NOT: Dünkü programda Süleyman Yaşar denen kişi, sorduğu sorularla yalakalığın doruklarına çıktı. "her şeyimle seninim, iste, varmeyeceğim şey yok!" diye bütün varlığıyla RTE'nin hizmetinde olduğunu ilan ederken, bu yalaka tavırdan programın diğer unsurları da utanmış olsa gerektir. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Cuma Şub. 25, 2011 11:37 am | |
| BOP'un Eşbaşkanı Silvio'nun başı sübyancılıktan dertte.
Yemen'deki finonun başı gitti gidecek.
RTE ise ülkeyi model yapıyor.
Neye, kime, ne için?
Hani arap devletlerinde rejimler sallanıyor da yerine ne gelecek, getirmeyi planlıyorlar?
MODEL...
BOP ölü doğumdu ama o ruh bu defa MODEL adı altında yeniden canlandırılmaya çalışılmakta. Çıorpınışlar beyhude. BOP'un ölü doğmasına sebep, nasıl mücahidlerin direnişi olduysa, MODEL projesinin akıbeti de aynı olacak.
Allah vaadini tutandır. Allahın vaadine karşı gelenlerin akıbeti fena. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Ptsi Mart 07, 2011 4:31 pm | |
| ABD KARDEŞİ KARDEŞE DÜŞÜRDÜ
Türkiye-Azerbaycan ilişkisinin bozulması için Yukarı Karabağ ‘manivela’ yapılmış!
’0 sorun’un makyajı aktı!
WikiLeaks, AKP’nin ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının iç yüzünü de ortaya döktü. Ekim 2009 tarihli ’hizmete özel kripto’ya göre ABD, Türkiye’yi Azerbaycan’dan uzaklaştırıp Ermeni yakınlaşmasına itmek için Yukarı Karabağ konusunu kullanmış.
Bakü ile aramıza ABD girdi
WikiLeaks belgesine göre ABD, Türkiye’yi Azerbaycan’dan uzaklaştırıp Ermenistan’la yakınlaşmasını sağlamak için ‘Yukarı Karabağ’ sorununu kullandı. Ankara da ABD’nin baskı yaptığı bilgisini verdi.
Haber: Salim YAVAŞOĞLU
Wikileaks belgesi, Türkiye’nin komşularıyla “sıfır sorun” politikasındaki “sorunları” ortaya koydu. Ermenistan’la yakınlaşmayı başlatan dörtlü zirve sonrası ABD’nin Bakü Büyükelçiliği’nce merkeze gönderilen telgrafa göre, Azeriler, Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını “düpedüz ihanet” olarak nitelendirdi. Türkler ise kendilerini Ermeni yakınlaşmasına zorlayan ABD’yi suçladı. Bir Türk diplomat, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e “ABD bize baskı yaptı, Yukarı Karabağ sorununu onun için ayırmak üzereydik” dedi.
Uzlaşma sürecine tepki
Ekim 2009’daki Türkiye-ABD-Rusya-Ermenistan zirvesinden sonra gönderilen “Hizmete Özel” kriptoya “İlham’ı Birlikte Götürmek: Azerbaycan Türkiye-Ermenistan Sürecine Zarar Vermeyi Durdurmaya Nasıl İkna Edilir” başlığı atıldı. Kriptoda Azerbaycan’ın yüksek sesle ve yineleyerek, Türkiye-Ermeni uzlaşma sürecinin, Azerbaycan’ın Ermenistan’la olan anlaşmazlıklardaki pozisyonunu zayıflatma potansiyeli taşıdığından şikayet ettiği belirtildi. Kriptoda şöyle denildi: “Bakü’nün Türkiye-Ermeni sürecine karşı politikasının altında Yukarı Karabağ politikası yatıyor. Azeriler, Türkiye’nin Yukarı Karabağ sorununda hiçbir kazanım olmadan bu manivelayı kaldırmaya istekli olması düpedüz ihanet olarak görülüyor.”
Aliyev sattığına inanıyor
Kriptoda “Azeriler Türkiye-Ermenistan sürecinin Yukarı Karabağ barış sürecinde ilerlemeyi de teşvik edeceğine ilişkin mesajımızı almıyor” denilirken, “Azerbaycan’ın Türkiye’ye negatif tepkisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e dostça olmayan muamelesiyle tahrik oldu. Aliyev, Türklerin bir danışma nezaketi bile göstermeden aylar önce sattığına inanıyor” ifadesi yer aldı. Kriptoda, Türklerin kendilerini bu uzlaşma sürecine zorladıkları için Amerikalıları suçladığı belirtilere, “Yani ihanet duygusu ABD’ye de uzanıyor” denildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 Mayıs’ta gerçekleştirdiği Bakü ziyaretinde “Türkiye’nin Yukarı Karabağ sorunu çözülmedikçe sınırı açmayacağı” açıklaması yaptığı anımsatılan kriptoda, “Aliyev veda ziyaretini yapan Büyükelçi’ye, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Çeviköz’ün kendisine bilgilendirmede bulunduğunu ve Türkiye’nin ABD’den gelen yoğun baskı nedeniyle Yukarı Karabağ konusuyla bağlantıyı kesme taahhüdü vermek üzere olduğunu anlattı” ifadeleri yer aldı.
Haber: Yeniçağ Gazetesi
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Cuma Mart 11, 2011 7:53 pm | |
| Pontus Açılımı resmen başladı ++++++++++++++++++++++++++ Ali Serdar Bolat 11 Mart 2011 AKP'nin verdiği izinle Sümela'da ayin yapan Yunanlılar Pontus haritalı tişörtler giymişlerdi. Dünya yüzünde Yunanistan'dan Avustralya'ya kadar birçok ülkede kurulmuş olan 500'ü aşkın Pontus derneği böylece ilk adımı atmış oldular. Sonra Yunanistan Başbakanı Yorgo geldi, Erzurum'da Tayyip Bey'in gözlerinin içine baka baka: "İşgalci Türk Ordusu Kıbrıs'tan çıkmadan Türkiye Avrupa Birliği'ne giremez" deyivermişti. Ve eklemişti: "Ege'de rutin uçuş yapan Türk uçakları Yunan hava sahasını ihlal ediyorlar." Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Yunanistan Cumhurbaşkanı Papulyas ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serkisyan : ''Yunanistan ile Ermenistan'ın büyük acılar çekmiş halkları olağanüstü barbarlıklara maruz kaldılar ve aynı barbar tarafından katlediler'' diye ortak açıklama yaptılar. Papulyas: "Barbar tehdidine karşı silahlanmak zorundayız, bu yüzden ekonomimiz düze çıkmıyor" deyiverdi. Sarkisyan (solda) ve Papulyas Bu arada Kardak'a çıkan SAT komandoları, Ege'deki uçuşlara kumanda eden komutanlar, donanma birliklerimizin komutanları Ergenekon bahanesiyle esir edilmişlerdi. Bu uygun ortam, Yunanistan'a Pontus Açılımı'nı resmen başlatma cesareti verdi. Yunan işadamı Dimitris Melissanidis, Pontus TV kurma hazırlığına başladı. Kanalın başına Öcalan'ı Kenya'ya kaçıran uçakta görevli olan istihbaratçı Savvas Kalenderidis getirildi. Kalenderidis, Öcalan Türkiye'ye getirilince büyük tepki göstermiş ve Yunan ordusundaki görevinden istifa etmişti. Pontus TV, Doğu Karadeniz bölgemizi hedef alıyor. İkinci Roj TV yani. Doğu Karadeniz'deki yurttaşlarımıza: "Siz Türk değil, Pontus'lusunuz" propagandası yapılacak. Zaten çok uzun zamandır bu bölgemizden birçok kişi Yunanistan'a götürülerek Yunanca ve Pontusça eğitiminden geçirildiler. Pontusça, Yunancanın bir lehçesi. Bak: http://www.karalahana.com/makaleler/dilbilim/pontusca%20turkce%20sozluk.html Yunan Proto Tema gazetesinin yazdığına göre, kanal dijital yayın yapacak, Atina ve Selanik'te stüdyoları olacak. Uydudan yayın yapacak olan kanalda Pontusça bilen gazeteciler çalışacak. Kalenderidis, amaçlarını şöyle anlattı: Rusya ve Türkiye'nin Doğu Karadeniz Bölgesi'ne yayını ulaştırmak, dünyadaki Pontuslular arasında köprü oluşturmak, Helenizm, Trakya ve İç Anadolu konularına yoğunlaşmak. Kanalın kuruluşuna PASOK hükümeti destek veriyor. Kanalın sahibi Melissanidis, Sümela'daki Melissanideion Sarayı'nın restorasyon işini yapıyorlar. Düşman kalbimizde. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: "Psikolojik eşik aşıldı" ++++++++++++++++++++++++++ Dışişleri Bakanımız Atina'ya gitti. 8 Mart 2011 Gazeteci sordu: "Yorgo Türk ordusunun Kıbrıs'ta işgalci olduğunu söyledi, ne diyorsunuz" Ahmet Bey her zamanki gibi siritarak cevapladı: "Yararlı bir ziyaret yaptık. Psikolojik eşik aşıldı" Ahmet Bey devamla: "Aramızdaki üst düzey ziyaretler belli bir düzene oturdu. Bu ziyareti, Türkiye-Yunanistan arasındaki Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği toplantılarının hazırlığı mahiyetinde yaptım" dedi. Onur Öymen: "Psikolojik eşik aşıldı demek, sorunların çözümü önündeki engeller aşıldı demektir" dedi. Demek ki Yunan yetkililer bize "işgalci, barbar" deyip Pontus bahanesiyle kollarını Doğu Karadeniz, Trakya ve İç Anadolu'ya uzatınca Yunanistan ile aramızda engeller kalkmış oluyormuş. İşte AKP zihniyetinin ülkemizi getirdiği nokta burası. Uçurumun kenarı. | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Cuma Nis. 08, 2011 11:17 pm | |
| [img] http://www.odatv.com/images/2011_04/2011_04_05/davutoglunun-buyuk-oyunu-0504111200_l.jpg[/img][size=24] DAVUTOĞLU’NUN BÜYÜK OYUNU [/size] New York Times’dan Scott Malcomson Türkiye’nin Libya’daki krizi fırsata dönüştürdüğünü yazmış. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu övgüleriyle dolu makalenin bizi ilgilendiren, daha doğrusu AKP’nin tabanını ilgilendirmesi gereken yeri ise şöyle: “Hangi büyük NATO üyesi ülke, Libya’da NATO’nun görev almasına şiddetle karşı çıkıp sonra bu planı savunma oyununu oynadı?” Davutoğlu’nun, daha doğrusu AKP’nin dış politikasının esası işte bu! Yani içeriye başka dışarıya başka davranmak ve muhatabına başka, model ortağına (ABD’ye) başka davranmak… Gelin bugün, Malcomson’un övdüğü bu oyunun “sıfır soruna” nasıl yansıdığının çetelesini çıkaralım: YUNANİSTAN Daha dün, Erzurum’da “Türk Ordusu Kıbrıs’ta işgalcidir” diyen Yunanistan Başbakanı Papandreu’ya yanıt veremeyen Tayyip Erdoğan hükümeti, bugün dönüp Yunanistan’ı Bülent Arınç’ın ağzından “mendil açıp yardım dilenecek” diye küçük görmüş ve kriz çıkarmıştır! SURİYE Şam’la birkaç yıldır açılım üstüne açılım yapan, Şam-gen diye vize şovu yapan AKP, şimdilerde ABD’nin kışkırttığı kalkışmalara açıktan destek vermekle ve Beşar Esad’a baskı uygulamakla meşgul! İRAN ABD’nin isteği doğrultusunda “kolaylaştırıcı” rol üstlenerek Tahran’la müzakereler yürüten, Ahmedinejad’ı masada tutabilmek için “takas anlaşması” imzalayan Davutoğlu, sonra dönüp ABD’nin iki projesine onay verdi: Hem BM’nin yaptırım kararlarını uygulayarak İran uçaklarını durdurma noktasına geldi, hem de NATO’nun Tahran’ı hedef alan “füze kalkanı”na onay verdi. Sıfır sorunun vardığı son nokta şu: 24 Nisan günü bir Ermeni yönetmenin çektiği “soykırım” filmi Tahran’da gösterime girecek, hem de parlamenterlerin katılımıyla… IRAK Erdoğan ABD’nin üç parçalı Irak planına uygun bir şekilde, Bağdat-Necef-Erbil eksenli Irak ziyareti gerçekleştirdi. Sünni Irak’ın merkezi Bağdat’ı, Şii Irak’ın merkezi Necef’i ve Irak Kürdistanı’nın merkezi Erbil’i ayrı ayrı “tanıdı”! İSRAİL Başbakan Erdoğan Davos’ta “one minute” demiş ve Şimon Peres’in şaşkın bakışları arasında “bir daha da Davos’a gelmek” diyerek salonu terk etmişti. Erdoğan yan odaya geçtiğinde, “Ben one minute’i Peres’e değil, moderatöre dedim” şeklinde manevra yapmıştı! “Bir daha da Davos’a gelmem” diyen Erdoğan hükümeti, iki yıl sonraki Davos’a katılmıştı! Şimdilerde Şimon Peres’in İstanbul’a daveti gündemde… LİBYA Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye tepki gösterdi, sonra İzmir’i Libya’ya NATO saldırısının karargâhı yaptı! NATO Başbakan Erdoğan, genel sekreterliği gündeme gelen eski Danimarka Başbakanı Rasmussen’e “Danimarka’da Müslüman karşıtı karikatürlere engel olmadığı” için karşı çıkmıştı! Rasmussen, bir hafta sonra NATO Genel Sekreteri olduğunda, Başbakan Erdoğan “istediğimizi aldık” demişti! AFGANİSTAN, LÜBNAN, SOMALİ AKP, ABD ve NATO’nun talepleri doğrultusunda Mehmetçik’i Afganistan, Lübnan ve Somali’ye sürdü! Ki Soros, Sabancı Üniversitesi’nde açık açık şöyle seslenmişti hükümete: “En iyi ihraç malınız, ordunuzdur”. AZERBAYCAN AKP’nin uyguladığı “Ermeni Açılımı”, Türkiye – Azerbaycan ilişkilerini donma noktasına getirdi. Öyle ki, Bakü – Ankara dostluğunun üzerinde sallanan en küçük kılıç, enerji kılıcı! KKTC Önce Rauf Denktaş’ı hedef ilan edip Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikasını ABD – AB ekseninde kevgire çeviren AKP, süreç içinde hem KKTC’yi hem de Kıbrıs Türk’ünü karşısına aldı, kaybetti! SONUÇ Tüm bu “oyun” diye nitelenen dış politika facialarının sebebi AKP ile Washington arasındaki “BOP Eşbaşkanlığı” üzerinden kurulan ilişkidir. İlişkinin bu bağımlı biçimi, Türkiye’yi komşularıyla sıfır soruna değil, savaşa götürür! Mehmet Ali Güller | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Salı Mayıs 10, 2011 10:21 pm | |
| [size=24]
AHMET DAVUTOĞLU’NUN HAL-İ PÜR MELALİ
[/size]
Ahmet Davutoğlu, Obama ekibinin güven oyunu da alarak Dışişleri Bakanı oldu. Obama Başkanlık koltuğuna 20 Ocak 2009’da oturmuş, hemen ardından da Başbakan’ın Başdanışmanı sıfatı ile Ahmet Davutoğlu Washington’u ziyaret etmiş ve bence tarihe geçen şu sözleri sarf etmişti:
“Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir.”
Bu beyan, açıkça iki ülkenin stratejik ortak olduğunun ve bunun AKP iktidarı ile Obama yönetiminin fikir ve gönül birliği sayesinde geliştiğininin ilanıdır.
Ahmet Davutoğlu, Obama’nın Başkan oluşundan takriben 3 ay sonra, 1 Mayıs 2009 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı oldu!
Obama da ilk dış ülke ziyaretini Türkiye’ye yaptı.
***
Davutoğlu doktrini Türkiye’nin dış politikasına “çok merkezli” bir bakış açısı ve
komşularla “sıfır sorun” hedefleyen “stratejik derinlik” getirme iddiasındaydı.
Gazeteciler önünde “proaktif”, “ön almak”, “oyun kuruculuk” gibi sözleri devamlı telafuz ediyordu.
Bazı gazeteci arkadaşlar da Davutoğlu’nu gelmiş-geçmiş en büyük dış işleri bakanı olarak ilan etmekten kendilerini alamıyorlardı.
Ben ise en başından beri Davutoğlu’nun politikalarını “netice odaklı dış politika” gözlüğü ile irdeleyeceğimi, Davutoğlu’nun retoriğini değil, aldığı neticeleri değerlendireceğimi ilan ediyordum.
***
Uzun süre ısrarla vurguladığım şu çelişkiyi ABD, AB ve hatta Türkiye’de bazı analistler görmediler veya görmek istemediler.
Davutoğlu politikaları ile Türkiye’nin Ortadoğu’ya pupa yelken açmasını ABD ve hatta AB desteklerken, Türkiye’nin “yeni dönemde” Ortadoğu’da Batı’nın temsilciliğini yapacağını ve Batı’nın değerlerini, çıkarlarını savunacağını bekliyorlardı.
Obama’nın Türkiye ve Davutoğlu sevgisi bu varsayımdan kaynaklanıyordu.
Türkiye Batı’nın doğrudan temas kur(a)madığı İran, Suriye gibi ülkeler, Hamas, Hizbullah gibi örgütlerle temas kuracak, Batı ile bu ülke ve örgütler arasında irtibatı geliştirecekti.
Beklenti, Türkiye’nin Batı’dan Ortadoğu’ya uzanan bir el olmasıydı.
***
Halbuki, Ahmet Davutoğlu’nun “idealist dış politika”sı Türkiye’yi Ortadoğu’nun lideri yapmayı hedefleyen, bir anlamda Osmanlıcılığı yeniden yaratma hayaline dönük bir politika öngörüyordu. Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Kafkaslar ve Afrika’daki İslam dünyasında “proaktif davranan”, “ön alan”, “oyun kuran” Türkiye’yi yaratmak Davutoğlu’nun gizlemediği rüyası idi.
“Tıpkı Britanya’nın eski kolonileri ile yaptığı gibi Türkiye de bir milletler birliğine dönüşebilir... Bana hatırlattı ki Britanya eski kolonileri ile bir ortak refah bölgesine sahip. Neden Türkiye liderliğini Balkanlardaki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden inşa etmesin?” (Jackson Diehl’in Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşi,Washington Post, 5 Aralık 2010)
***
Batı ve özellikle ABD Türkiye’nin etkinliğini sadece doğrudan irtibat kuramadığı ülke ve örgütler üzerinde (İran, Suriye, Hamas, Hizbullah) ve Batı lehine artırmasını beklerken Davutoğlu doktrini eski Osmanlı topraklarını hedeflediğini, Bakan olduktan 1.5 yıl sonra açık ve seçik ifade ediyordu.
Davutoğlu’nun “Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir” sözünün sadece köprü geçerken uydurulmuş bir retorik olduğu 2010’nun sonlarına doğru Batı’da da aşikar olmuştu.
Türkiye, “yeni dönemde” Ortadoğu’da Batı’nın değil, ABD ve AB’nin beklentilerinin tam tersine, Batı’da Ortadoğu’nun temsilciliğine soyunmaya kalktı, Batı önünde Müslüman dünyanın değerlerini ve çıkarlarını savunmak istedi.
Obama’nın umduğu ile bulduğu çok farklı idi.
Bunun içindir ki Türkiye; Ermenistan meselesinde, İran’a karşı tavır alma konusunda, Sudan’daki soykırımda hep Batı ile ters düştü. Nato’da muazzam zikzaklar çizdi. İsrail’e kabul edilebilecek olandan fazla ve orantısız yüklendi.
Batı’da kendisine karşı duyulan sempatiyi, 1.5 yılda kendisine karşı duyulan şüpheye çevirdi.
Ama, esasen Türk dış polikasının nafile kibrinin ateşi “Arap baharı” ile söndü!
***
Arap Baharı Davutoğlu doktrinini neresinden yakaladı?
Davutoğlu ısrarla “idealist dış politika” güttüğünü ve “realist dış politika”dan kaçtığını iddia ediyordu. Kendisini halklara doğru yolu gösteren bir misyon yüklediği iddiasındaydı. Nitekim, “one minute(s)” gösterisi Recep Tayyip Erdoğan’ı Arap sokaklarında kahraman yapmıştı.
Allah var, Arap baharına kadar da bu kahramanlık serüveni devam etti. Sudan’da diktatör Beşir’e sahip çıkılırken etnik temizliğe uğrayan halk unutulmuştu ama Arap Baharı’na dek, idealist dış politika açısından, önemli başka bir sıkıntı yaşanmamıştır.
Arap Baharı ise Mısır, Libya ve Suriye’de AKP Hükümeti’ni “idealist dış politika” ile “real dış politika” arasında sıkıştırdı, ortada bıraktı. Türkiye Mısır’da Mübarek’e ABD’nin ardından da olsa “çekil git” diyebildi ama özel ilişkiler yürüttüğü Kaddafi ve Esad karşısında iki arada bir derede. Kaddafi’ye de tüm ipler Batı’nın eline geçtikten sonra cılız bir “sen de git!” komutu verildi.
“Halk kahramanı Erdoğan” diktatörlere karşı çıkmak zorunda ama idealist politika artık çalışmıyor!
Kaddafi ile ezelden gelen kurulu ekonomik ilişkiler ve bilmediklerimiz (hatırlayın, Erdoğan Kaddafi’den insan hakları ödülü almıştı) , Suriye ile yeni yeni söylenmeye başlanan “kardeşlik türküleri” ve yine bilmediklerimiz Türkiye’yi sıkıştırıyor. Türkiye bir türlü eski Osmanlı havzasında “proaktif”, “ön alan”, “oyun kuran” ve halklar lehine hareket eden başat ülke olamıyor.
Batı kendi müttefiki olan diktatörleri çoktan gözden çıkarmıştı ama Türkiye’nin o diktatörlerle özel ilişkileri var.
İşte sonun başlangıcı veya başlangıcın sonu!
Üstelik iki arada bir derede kalınca Ortadoğu’daki güç odakları da Türkiye’ye karşı mesafeli duruyorlar.
***
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan Türkiye için meramımı anlatan en güzel örnek Hamas!
Bir kaç yıl önce Hamas lideri Hamid Meşal’i Ankara’ya davet eden Türkiye esasında Batı’da terörist olarak kabul edilen Hamas’a meşruiyet kazandırıyordu. O tarihte büyük tepkiler aldı ama bu konuda ısrarcı oldu. O zaman Meşal Türkiye’ye minnetar kalmıştı. Ancak, aynı Hamas El Fetih ile barış masasına otururken Mısır’ı arabulucu seçti. Türkiye’nin uyarılarına kulak asmadı ve El Fetih ile el sıkıştı.
Ahmet Davutoğlu’na barış merasimi yapılırken sadece kuru bir seyirci sandalyesi verildi!
Türkiye’nin dış politikasına sözüm ona “çok merkezli” bir bakış açısı ve
komşularla “sıfır sorun” hedefli bir “stratejik derinlik” getiren, eski Osmanlı topraklarında “proaktif”, “ön alan”, “oyun kuran” Davutoğlu doktrininin düştüğü durumu bu resimden daha iyi hiçbir şey anlatamaz.
Cüneyt Ülsever
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU Çarş. Mayıs 11, 2011 8:33 am | |
| Cihan devleti şu, bu... Osmanlı, kılıç çala çala cihan devleti oldu, kıç yalaya yalaya değil... Eşbaşkanlık ne, tek başkanlık diyordu ecdad, dünya haritasına bakıp; "iki sultana az"... Kıç yalamakla kılıç çalmanın farkını anlamayanlar şaşırdı Davutoğlu değerlendirmesinde. Ki, hayatlarında kendi iradeleriyel, bir kez olsun, kılıç çalmayanlar. Hani ne diyelim, basbayağı yumruk-kılıç... | |
| | | | AKP DIŞ POLİTİKASI VE DAVUTOĞLU | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|