AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 AKP-KK

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: AKP-KK   AKP-KK EmptyPaz Ağus. 22, 2010 12:21 pm

Anında görüntü!

21 Aug 2010

“PKK itirafçısı” gazetelere konuştu, o albay 8 kişiyi öldürüp gömdü dedi, o albaya “anında” 8 defa müebbetle dava açıldı; PKK’yla çatışırken vurulup tekerlekli sandalyeye mahkûm olan onur madalyalı o albay, onuruna yediremedi, kendi canına kıydı...
“PKK itirafçısı” Kızıltepe’de öldürülen albayı aslında öbür albay öldürttü dedi, cinayetle suçlanan albaya “anında” 9 defa müebbet istendi... “PKK itirafçısı” kitabevine bombayı atanlar şunlar şunlardır dedi, şunlar şunlar denilen astsubaylar “anında” hapse tıkıldı... “PKK itirafçısı” o albay bizi koruyor dedi, o albay “anında” tutuklandı... “İtirafçı gizli tanık” her şey onun başının altından çıkıyor dedi, Başsavcı “anında” içeri atıldı... “İtirafçı gizli tanık” orgeneral darbe yapacak dedi, orgeneral “anında” sanık oldu... “İtirafçı gizli tanık” bunlar çete dedi, gazeteciler profesörler rektörler sendikacılar generaller doooğru Silivri’ye... Hava Kuvvetleri Komutanı’na “İtirafçı ol, kurtul” teklifi yapıldı... “PKK itirafçısı” Genelkurmay Başkanı’nın oğluyla kankayım, tayinlerde bize kıyak yapıyor dedi, vaaaayyy diye 9 sütuna manşet yapıldı, sonra aynı itirafçı çıkıp, yazılanların hepsi yalan dedi, tek sütun haber bile yapılmadı... “İtirafçı gizli tanık” mektup yazdı, bunlar aslında PKK’lı, amirallere suikast yapacaklar dedi, yarbay kendi kafasına sıktı, Karşıyaka Mezarlığı’na, teğmenler “anında” demir parmaklıkların arkasına, Hasdal Cezaevi’ne... “PKK itirafçısı” tuğgenerali bi asker öldürdü, öldüren askeri de bi başka asker öldürdü, neden öldürdüklerini öğrenemedim, araştırıyorum dedi, o dönemin bütün subayları “anında” sorguya alındı.
*
“PKK elebaşısı” Murat Karayılan, “Öcalan’la konuştular, ateşkes ilan ettik. Aslında Öcalan aradan çekilmişti, karşı taraftan diyalog talebi gelince, önderimiz bir fırsat daha verdi” dedi.
*
AKP “anında” açıklama yaptı.
“Külliyen yalan” dedi.
“Provokatör bu” dedi.


Yılmaz Özdil
Hürriyet
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyPaz Ağus. 22, 2010 12:35 pm

Biri bize açıklasın!/ Necati Doğru

Ne sözü verildi de; caniler candaş, bölücüler kardaş, teröristler referandumda arkadaş, 48 saat öncesine kadar “bertaraf edilmesi gereken ruh ikizi olmuş şeytanlar”, iktidarla evetçi yoldaş haline geldiler?
Hayat ne kadar da hızlı akıyor; son 48 saat içinde “bertaraf ederim kafası” aniden Apo’nun eksenine kaydı ve “var ederim dansına” başladı!
Biri bize açıklasın. Ne sözü verildi de; caniler candaş, bölücüler kardaş, teröristler referandumda arkadaş, muhalefetin “ruh ikizi olmuş şeytanlar”, iktidarla evetçi yoldaş haline geldiler?
Apo neden yumuşasın. Karayılan neden silah bıraksın. Ahmet Türk neden umutlansın. DTP, neden esnesin. Söz konusu olan ülkemizdir. Birliğimiz bütünlüğümüzdür. Kardeşliğimiz, cumhuriyetimizdir. Verilen sözü bilme hakkımız var.
* * *
“Bertaraf ederim” tafralı Başbakanımız, daha ettiği lafın tükürüğü kurumadı; “BDP var ya... Bu BDP... İkisi de hayırcı olan CHP’nin ve MHP’nin ruh ikizidir...” diyordu.
Ruh ikizi; BDP, döndü “evetçi” oldu.
Apo döndü “evetçi” oldu.
Karayılan döndü “evetçi” oldu.
Ahmet Türk döndü “evetçi” oldu.
Demirtaş döndü “evetçi” oldu.
Başbakan’ın gözünde daha 48 saat öncesine kadar “bertaraf edilmesi yani yokedilmesi gereken ”boykotçu“ ruh ikizleri”; neyin karşılığında “evetçi” oldular. Terör örgütü PKK’nın Kandil dağındaki lideri Karayılan diyor ki; “Türkiye devleti (Başbakan-Cumhurbaşkanı-Genelkurmay-MİT kimse...) önderliğimizle (yani adada hapis yatan Apo ile) geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunması sonucunda...!”
Özetle Apo’ya gidilmiş.
Talep edilmiş.
Referandum öncesi; her şehit cenazesi kalkışta “hayır” oyları yükseliyor. Referandum sonuna kadar “PKK silahlı saldırıyı” durdursun anlaşması uzatılmış.
Apo da “olur” demiş.
Bu olur neyin karşılığında?
* * *
Biliyorsunuzdur dayanakları sağlam bir tez var. Bu teze göre; başkanları değişse de güçleri azalmayan ABD yönetimini ele geçirmiş petrol ve silah kartellerinin (petrol ve silah mafyası da diyebilirsiniz) üretip uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye’de Anayasa değişikliği referandumunda “evetlerin” yüzde 60-70 çıkmasını istiyor. Büyük Ortadoğu Projesi; Türkiye’de “hükümet(yürütme) gücünü, Meclis (yasama) gücünü, adalet(yargı) gücünü ve basın gücünü tek elde toplayacak” otoriter bir yönetim planlıyor ki, Ortadoğu’nun gelecek 20-30 yılına yön versin. Türkiye’de sivil diktatörlüğe abanmış otoriter bir yönetimin olabilmesi için ise referandumda “evet” oylarının “hayır” oylarını geçmesi gerekiyor.
Silah kartelleri de “evet”çi!
Petrol mafyası da “evet”çi!
Apo da söz aldı.
O da kesildi başımıza “evet”çi!
Neyin karşılığında?
Biz de bilelim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyPaz Ağus. 22, 2010 12:37 pm

Tarih düşelim: Apo ile masaya oturuldu/ Yalçın DOĞAN


SANKİ ömür boyu hapse mahkum olan o değil. Atıyor, tutuyor, yüksek perdeden konuşuyor. Görüşme masasına oturmuş taraflardan biri havasında. İmralı’da Apo’nun çizdiği son profil bu.

Avukatları aracılığı ile verdiği mesajın tonu ve içeriği bu profile uygun:
“Bana burada dört kez, seçim var, bekle, dediler. Sonuç ortada. Bizi oyalıyorlar. On iki yıldır sabrettim. Ancak, benim de sınırım var. Referandum sonrasında yine, seçim var oyalamasına izin vermeyeceğim. Bir kerede her şeyi bozabilirim. Kim ne yaparsa yapsın, diyebilirim.”
Apo pervasız, kozlar bende, havasında. Belli bir siyasal üstünlük kazanmış, bunu masaya yatırma ve sonucunu alma çabasında.
Apo’yu bu havaya sokan olaylar dizisine, kronolojik olarak bakınca, ateşkes süreci ve devamıyla ilgili kimlerin doğruları söylediği daha netleşiyor.
Daha da önemlisi, terör-referandum denkleminde nereye geldiğimiz açıklık kazanıyor.

TEHDİT VE GÖRÜŞME

31 Mayıs. Apo aradan çekildiğini açıklıyor. Haziran’da, 1993 benzeri, terör azgınlaşıyor, kırka yakın şehit veriyoruz.
Temmuz Başı. Apo’dan Diyarbakır’da demokratik özerklik lafları. Dörtyol’da polislerin şehit edilmesi ile İnegöl’deki gerilime vurgu yaparak, “Bu olaylar başka yerlere sıçrar, çok insan ölür” tehdidini sürdürüyor.
4 ve 11 Ağustos. Tehditler üzerine, Apo’nun 4 ve 11 Ağustos tarihlerinde avukatlarıyla yapması öngörülen olağan görüşmesi iptal ediliyor.
28 Temmuz-11 Ağustos. Bu süre içinde devletin bazı yetkilileri Apo ile görüşüyor.
Bu görüşmeler sonucunda:
1- 15 Ağustos’ta ilan edileceği öne sürülen demokratik özerklik geri bırakılıyor.
2- Ateşkes kararı çıkıyor.
3- Daha da ballısı, Kürtlerin referandumda evet oyu kullanmaları netleşiyor.

AKP SIKIŞTI

Apo’nun bunun karşılığında ne istemiş olduğu kendi açıklamasında var:
“On iki yıldır sabrettim, benim de sınırım var.”
Şimdi AKP’ye destek veriyor. Edası, konuşma tonu, “şimdi koz bende” havasında, Yaşadıklarımıza bakılırsa, siyasal üstünlük kazanmış havasında.
Yine konuşmasına göre, AKP’ye verdiği bu son fırsat. AKP referandum sonrasında ya onun isteklerini, en azından bazılarını, yerine getirmek zorunda kalacak ya da terör yeniden azacak.
AKP referandumda evet uğruna, fena sıkışmış durumda. AKP’nin reddettiği bu pazarlığın devamı olacak. Kaçınılmaz biçimde.
28 Temmuz-11 Ağustos, Apo ile görüşmeler. Buraya tarih düşelim. İlerde lazım olacak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: akp -pkk   AKP-KK EmptySalı Ağus. 24, 2010 2:25 pm

[size=18]AKP’NİN PKK’YLA 7 PAZARLIĞI


Daha düne kadar “PKK’yla pazarlık yaptığımızı ispatlayamayan şerefsizdir” diye yeri göğü inleten Başbakan Erdoğan, her şey kabak gibi ortaya çıkınca tevil yoluna gitti ve “hükümet değil gerekirse devlet görüşür” dedi. Ancak altını çizelim ki, devlet değil bizzat hükümet PKK’yla pazarlık yapıyor… Kaldı ki, “hükümet değil devlet görüşür” demenin de gerçekte teknik olarak hükümeti aklamadığı, bir şey değiştirmediği ortada…

AKP - PKK pazarlığın nasıl kotarıldığını yazacağız ama gelin önce ilk olmayan bu pazarlıkları kısa kısa anımsayalım:

1.. Hükümetin akıl hocalarından Cengiz Çandar, AKP’nin “Kandil ve İmralı” ile görüştüğünü söyledi. (Sanem Altan Röportajı, Vatan Gazetesi, 26 Eylül 2009). Zaten Çandar, en başında beri meseleyi “iki Abdullah”ın çözeceğini savunuyordu. (Cengiz Çandar, Çankaya’daki Abdullah-İmralı’daki Abdullah-Kürt sorununda iyi şeyler olacak, Referans Gazetesi, 15 Mart 2009)

2.. Açılım Koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay 20 Ekim 2009 günü yaptığı açıklamada, Öcalan’ın talimatıyla Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye gelen birinci barış grubuyla ilgili olarak, “eve dönüş, demokratik açılım sürecinin bir safhası, planın bir parçası” dedi. Ki Bakan Atalay’ın DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile 17 Ekim günü gizlice görüşüp, iki gün sonra Habur’dan geçişi planladıkları basına yansımıştı. (Milliyet Gazetesi, 21 Ekim 2009)

3.. Taraf Gazetesi’nden Yıldıray Oğur, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir analize dayanarak, 2006 yılından beri PKK’nın Avrupa sorumlusu Sabri Ok ile görüşüldüğünü açıkladı. Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu da “Sabri Ok, Abdullah Öcalan ile telefon görüşmesi yaptı” dedi. Her iki açıklama birleştirilince AKP’nin Sabri Ok’la, Ok’un da Öcalan’la görüştüğü ortaya çıkmış oluyordu. Öcalan boşuna “AKP benim söylediklerimi alıp uyguluyor” dememişti! (ANF, 16 Ekim 2009)

4.. PKK lideri Murat Karayılan, Habertürk’ten Amberin Zaman’a şöyle diyordu: “Geçen yıl Şubat ayında bir hükümet üyesi Öcalan’a gitti ve açılımı konuştu”. (Habertürk, 16 Nisan 2010)
5.. Ve elbette eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in gerek Barzani ile gerekse henüz müsteşar yardımcısı iken Öcalan’la hükümet adına yaptığı birkaç müzakereyi unutmamak gerekiyor…

6.. Diğer yandan Hasan Cemal başta olmak üzere PKK’yla röportaj yapan kimi gazetecilerin “yazılmayanları” Cumhurbaşkanı Gül ve hükümet ile paylaşması şeklinde yürütülen pazarlıklar…

Ayrıntılarını daha önce yazdığımız yukarıdaki en temel altı müzakereden sonra referandum nedeniyle ortaya çıkan 7. müzakere ise AKP’yi köşeye sıkıştırdı:

7.. AKP’nin PKK ile son pazarlığı ise referandum nedeniyle yapılan ama hedefleri referandum sonrası sürece ilişkin olan pazarlıktır. Pazarlığın ilk sinyali, PKK’nın 13 Ağustos’ta ansızın ilan ettiği “eylemsizlik” kararıyla ortaya çıktı. Ardından Cumhurbaşkanı Gül’ün, Bakü’ye giderken yaptığı “Terörü bitirmek için devlet her yöntemi dener” açıklaması gerçeği ortaya koyuyordu…

Ve PKK lideri Murat Karayılan’ın “devletle anlaştıklarını” ilan etmesi; ardından BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “Taleplerimize cevap verilmesi durumunda elbette ki biz yeni anayasayı destekleriz” sözleri ile Demokratik Toplum Kongresi DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün “Hükümet ciddi adımlar atar, hamle yaparsa her şey değişebilir” sözleri, durumu gün yüzüne çıkarıyordu… Eşzamanlı olarak Abdullah Öcalan’ın “boykot yerine, seçmeni serbest bırakma” çağrısı pazarlığı iyice netleştiriyordu.

Aslında PKK’nın eylemsizlik kararıyla ilgili Tarım Bakanı Mehdi Eker’in “kan ve gözyaşı dökülmemesi her halükarda olumlu mütalaa edilmesi gereken bir durumdur” şeklindeki ilk yorumu meseleye o cenahtan nasıl bakıldığına işaret ediyordu. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in “Terör örgütü kimsenin hatırına silah bırakmaz” demesi de akıllara “peki PKK ne karşılığında silah bırakır?” sorusunu getiriyordu…

Tüm bu açıklamalar yapılırken, durumun ters teptiğini gören Başbakan Erdoğan miting meydanlarında görüşmeyi yalanlıyordu, dahası “ispatlayamayan şerefsizdir” diyordu…

Ancak Başbakan’ın danışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’ın “pazarlık yok, diyalog var” demesi Erdoğan’ı istemeden de olsa köşeye sıkıştırdı ve Başbakan tevil yoluna gidip “hükümet değil, devlet görüşür” dedi.

Peki pazarlığın boyutu sadece referanduma “evet” demek karşılığında gündeme gelen BDP’nin “Öcalan muhatap alınsın, operasyonlar durdurulsun, seçim barajı düşürülsün, KCK tutukluları serbest bırakılsın” şeklindeki dört şartıyla mı sınırlı?

Yoksa, aslında referandumda “evet” çıktıktan sonra yolu açılacak “demokratik özerklik” ve “federasyon anayasası” pazarlığı mı yapılıyor?

Pazarlığın ayrıntılarını da bir sonraki yazımızda ortaya koyacağız…

Mehmet Ali Güller

Odatv.com[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyÇarş. Ağus. 25, 2010 10:43 am

Türk siyasi gündemi Anavatan partisinin eski bakanı Mehmet KEÇECİLER in iddiasıyla sarsıldı.
DSP-MHP-ANAP hükümetinin bakanı Mehmet KEÇECİLER o dönem Öcalan ile Mesut YILMAZ ve Devlet BAHÇELİNİN görüştüğünü iddia etti.

Değerli anadoluhaberim.com okurları bildiğiniz gibi son günlerde Devlet BAHÇELİ ; Hükümeti hedef alarak pkk ile hükümetin görüştüğünü iddia etmişti. Başbakan bunu bir şerefsizlik olarak değerlendirdikten sonra da ; Bahçeli bunu zamanı geldiğinde belgeleriyle açıklayacağını duyurmuştu.

Türk siyasi gündemi Anavatan partisinin eski bakanı Mehmet KEÇECİLER in iddiasıyla sarsıldı.
DSP-MHP-ANAP hükümetinin bakanı Mehmet KEÇECİLER o dönem Öcalan ile Mesut YILMAZ ve Devlet BAHÇELİNİN görüştüğünü iddia etti.

MHP ve CHP’nin ortaya attığı ‘Öcalan ile görüşüldü’ iddialarına eski ANAP’lı bakanlardan Keçeciler cevap verdi: Öteden beri Öcalan ile görüşülüyor. [size=24]Bu bir devlet kararıdır.[/size]

2000 yılı öncesi siyasetin önemli isimlerinden Mehmet Keçeciler, Abdullah Öcalan ile görüşme tartışmalarına yeni bir boyut getirdi. Keçeciler, 17 Şubat 1999′da Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan ile “devletin bir kaç organının görüştüğünü” belirterek bunun devlet politikası olduğunu söyledi.

Star Gazetesi’nde yer alan habere göre DSP-MHP-ANAP hükümetinde Devlet Bakanı olarak görev yapan Keçeciler, Başbakan Yardımcıları Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’nin “Öcalan’dan yararlanılması koşuluyla idamın kaldırılması kararnamesini imzaladığını, cezanın kaldırıldığı günden itibaren Öcalan’dan yararlanıldığını” söyledi. Keçeciler, “Öcalan ile devletin bir değil, birkaç organı görüşmüştür. Bu devletin kararıdır. Öteden beri Öcalan’la görüşülüyor” dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyÇarş. Ağus. 25, 2010 11:38 am

Bu haber, RTE'yi düştüğü çukurdan çıkarabilmek adına, çukura toprak doldurma haberidir.

Devlet görüşmüş.

Devletin görüşmediğini söyleyen yok ki.

Önemli olan ne görüşüldüğü, ne gibi tavizler verildiği...

Ve, bahçeli de sadece görüştüğü için değil, o görüşmede gizli anlaşmalar yapıldığı için yüklenmekte.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyÇarş. Ağus. 25, 2010 11:40 am

Referandum Değil, Konfederasyon Pazarlığı Yapılıyor / M. Ali GÜLLER

AKP ile PKK arasında ortaya çıkan referandum pazarlığı, salt anayasa değişikliğine “evet” demeyi kapsamıyor. Pazarlığın esasını, “federasyon Anayasası” oluşturuyor. Ama bu alt pazarlığın üstünde, ABD ile Türkiye arasında, Irak’ın kuzeyi merkezli “konfederasyon” pazarlığı yapılıyor.

Öcalan’ın PKK ve BDP’ye “demokratik özerkliğe ibadet eder gibi sarılın” (Öcalan demokratik özerkliğin esaslarını açıkladı, ANF, 20 Ağustos 2010) mesajı da, işte bu üst pazarlıkta rol alma hedefine yöneliktir.

Bu pazarlıkları açacağız. Ama gelin bu analiz için gerekli olan soruları yöneltelim önce:


1.. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, daha iki ay önce hükümet “PKK’nın arkasında İsrail var” derken, ne oldu da İsrail’i akladı ve PKK’yı iki Avrupa ülkesinin yönlendirdiğini açıkladı?

2.. Güneydoğu’da temaslar yapan Alman heyetinin “PKK diyaloga dahil edilmeli” çağrısı ne anlama geliyor?

3.. ABD Irak’tan gerçekten çekiliyor mu? ABD’nin Irak’la işi bitti mi?

4.. Hanefi Avcı neden cemaati hedef alan bir çıkış yaptı? Deniz ******, kaset olayında neden cemaati aklamış ve sadece hükümeti suçlamıştı?

5.. Sahte darbe belgesinin aradan bunca zaman geçtikten sonra, “AKP’den Edelman’a, oradan John Kunstadter ve Faruk Demir yolunu izleyerek TSK’ya gittiği” bilgisi neden piyasaya sürüldü?

6.. Washington’un, Ankara’ya gönderilecek bir büyükelçi üzerinde bile uzlaşılamaması ve bazı kalemlerin, ABD’nin AKP’ye mesafe koyduğu şeklindeki yorumları ne anlama geliyor?

Analizimize yön verecek bu temel soruların ardından yanıtlara geçelim:

AKP-PKK PAZARLIĞI

AKP ve PKK-BDP, aynı projenin alt bileşenleri olmaları nedeniyle, nesnel olarak aynı cephede yer almaktadırlar. Karşıt durumlar oluştuğunda da pazarlıklarla her iki kuvvet yeniden aynı cepheye sürülmektedirler. Bu pazarlıklardan en önemlileri şunlardı:


--- Hükümetin akıl hocalarından Cengiz Çandar, AKP’nin “Kandil ve İmralı” ile görüştüğünü söyledi. (Sanem Altan Röportajı, Vatan Gazetesi, 26 Eylül 2009). Zaten Çandar, en başında beri meseleyi “iki Abdullah”ın çözeceğini savunuyordu. (Cengiz Çandar, Çankaya’daki Abdullah-İmralı’daki Abdullah-Kürt sorununda iyi şeyler olacak, Referans Gazetesi, 15 Mart 2009)

--- Açılım Koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay 20 Ekim 2009 günü yaptığı açıklamada, Öcalan’ın talimatıyla Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye gelen birinci barış grubuyla ilgili olarak, “eve dönüş, demokratik açılım sürecinin bir safhası, planın bir parçası” dedi. Ki Bakan Atalay’ın DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile 17 Ekim günü gizlice görüşüp, iki gün sonra Habur’dan geçişi planladıkları basına yansımıştı. (Milliyet Gazetesi, 21 Ekim 2009)

--- Taraf Gazetesi’nden Yıldıray Oğur, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir analize dayanarak, 2006 yılından beri PKK’nın Avrupa sorumlusu Sabri Ok ile görüşüldüğünü açıkladı. Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu da “Sabri Ok, Abdullah Öcalan ile telefon görüşmesi yaptı” dedi. Her iki açıklama birleştirilince AKP’nin Sabri Ok’la, Ok’un da Öcalan’la görüştüğü ortaya çıkmış oluyordu. Öcalan boşuna “AKP benim söylediklerimi alıp uyguluyor” dememişti! (ANF, 16 Ekim 2009)

--- PKK lideri Murat Karayılan, Habertürk’ten Amberin Zaman’a şöyle diyordu: “Geçen yıl Şubat ayında bir hükümet üyesi Öcalan’a gitti ve açılımı konuştu”. (Habertürk, 16 Nisan 2010)

--- Ve elbette eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in gerek Barzani ile gerekse henüz müsteşar yardımcısı iken Öcalan’la hükümet adına yaptığı müzakereleri unutmamak gerekir.

--- Son olarak da kamuoyuna referandum pazarlığı diye yansıyan ama gerçekte “federasyon anayasası” pazarlığı olan anlaşma ortaya çıktı. Karayılan, “devletle anlaştıklarını” söyledi. PKK’nın aldığı eylemsizlik kararının kısa ve öz hikâyesini şöyle açıkladı Karayılan: “Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi”. (ANF, 17 Ağustos 2010)

Ki Zaten Cumhurbaşkanı Gül, “terörü bitirmek için devlet her yöntemi dener” diyerek zaten pazarlık yapıldığını itiraf etmişti. Bakü uçağında konuşan Gül “her yöntem denince, bu hem silahlı mücadeledir hem de siyasi, diplomatik, metodlar bunun içerisindedir. Devlet teröristle masaya oturmaza, pazarlık yapmaz ama yapılacak her iş için gerekli organları, kurumları vardır. Devlet organları ne yapacaklarını bilir” dedi. (Fehmi Koru, Cumhurbaşkanı ile Bakü yolunda, Yeni Şafak, 17 Ağustos 2010)

PKK’nın eylemsizlik kararı ve bu kararın ardındaki pazarlıkla ilgili olarak taraflar şunları söyledi:


BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “taleplerimize cevap verilmesi durumunda elbette ki biz yeni anayasayı destekleriz. Böyle bir durumda AKP ile ortak çalışma çağrımızı yeniliyoruz” dedi. (Radikal Gazetesi, 18 Ağustos 2010)

Demokratik Toplum Kongresi DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk de, “hükümet ciddi adımlar atar, hamle yaparsa her şey değişebilir” dedi. (Vatan Gazetesi, 21 Ağustos 2010)

AKP’li Tarım Bakanı Mehdi Eker, “kan ve gözyaşı dökülmemesi her halükarda olumlu mütalaa edilmesi gereken bir durumdur” dedi. (Vatan Gazetesi, 17 Ağustos 2010)

En ilginç açıklama ise Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten geldi: “Terör örgütü kimsenin hatırına silah bırakmaz”. (CNNTurk, 20 Ağustos 2010). Çiçek’in açıklaması akıllara “peki PKK ne karşılığında silah bırakır?” sorusunu getirdi.

Aydınlık Dergisi o soruya şu yanıtı veriyor: “AKP evet oyları karşılığında Apo’yla gizli af anlaşması yaptı”. (Aydınlık Dergisi, Sayı 1201, 22 Ağustos 2010)

BDP açıkça miting meydanlarından “evet” oyu karşılığında dört talep sunuyor AKP’ye: “Öcalan muhatap alınsın, operasyonlar durdurulsun, seçim barajı düşürülsün, KCK tutukluları serbest bırakılsın”. Başbakan Erdoğan’ın 3 Eylül’de Diyarbakır Mitinginde söyleyecekleri durumu netleştirecek.

Öte yandan Yalçın Doğan, pazarlık tarihlerini de tespit etti. Doğan’a göre “28 Temmuz – 11 Ağustos” tarihleri arasındaki görüşmelerin altı çizilmeli. (Yalçın Doğan, Tarih düşelim: Apo ile masaya oturuldu, Hürriyet Gazetesi, 21 Ağustos 2010).

‘YENİ ANAYASA ÖZERK KÜRDİSTAN’

Ancak meselenin sadece referandumdan “evet” çıkartılması olmadığı, esas olarak “evet” çıktıktan sonraki sürece ilişkin pazarlık yapıldığı ortada. Öncelikle, pazarlığın ilk unsuru Öcalan’ın 15 Ağustos’ta ilan edeceği “demokratik özerklik”ti. AKP özerklik ilanının referandum öncesi getireceği kaybı göz önünde bulundurarak, bu konuyu pazarlığın ilk unsuru olarak ele aldı ve Öcalan’a 15 Ağustos açıklamasını erteletti.

Ancak Ruşen Çakır “bu ateşkesin arkası gelebilir” (Vatan Gazetesi, 17 Ağustos 2010) ve Fikret Bila, “referandumdan sonra gündem özerklik” (Milliyet, 21 Ağustos 2010) diyerek aslında BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak’ın birkaç gün sonra “yeni anayasa özerk Kürdistan” diye formüle edeceği esasa ışık yakıyorlardı… Kışanak, “Bizim rengimiz belli; sarı, kırmızı, yeşildir. Taraflarımızı en güçlü şekilde örgütleyeceğiz. Onlar bu renkleri kabul edecek ve onlar bizim yazdığımız yeni anayasayla Kürt halkına özgürlük ve demokratik özerk Kürdistan gelecek” dedi. (Milliyet Gazetesi, 22 Ağustos 2010)

Özetlersek, AKP ile PKK-BDP arasında yürütülen pazarlığın merkezinde “demokratik özerkliğin” yani “federasyonun anayasasının” pazarlığı yapılıyor. Apo’ya af, KCK’lı tutukluların serbest bırakılması, operasyonların durdurulması, seçim barajının düşürülmesi gibi talepler ise pazarlığın ikinci halkasını oluşturuyor.

ÖZERKLİK-FEDERASYON-KONFEDERASYON

Gelin şimdi de federasyon ile konfederasyon pazarlıkları arasındaki bağa ışık tutan gelişmeleri mercek altına alalım:

15 Ağustos Pazar günü, yani Öcalan’ın “demokratik özerlik” ilan edeceği ancak AKP’nin pazarlıkla bu ilanı ertelettiği tarih... Adalet Bakanı Sadullah Ergin, İstanbul’da gazeteciler İsmail Küçükkaya, Eyüp Can, Mehmet Tezkan ve Ahmet Hakan’a iftar verir. Ergin diğer gazetecilerden bir saat önce gelen Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’ya hem zamanlaması hem de içeriği ilginç olan bir açıklama yapar. Adalet Bakanı, devletin ulaştığı son raporlar ve analizlere göre bir sonuca varmış: PKK’nın arkasında İsrail değil, iki Avrupa ülkesi varmış! (İsmail Küçükkaya, Adalet Bakanı’ndan çarpıcı PKK analizi: hepsi figüran, beyin Avrupa’da, Akşam Gazetesi, 17 Ağustos 2010)

AKP İSRAİL’İ NEDEN AKLADI?

Çok değil daha iki ay önce hükümet açıkça İskenderun’daki PKK saldırısıyla ilgili olarak İsrail’i suçluyordu… Birden bire ne değişmişti?

İnceleyelim…

18 Ağustos günü Almanya’dan bir heyet doğrudan Diyarbakır’a geçti. Heyet, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, İHD ve BDP üyeleri, baro ve STK’larla görüştü. Heyet Almanya’ya döndükten sonra da, “PKK diyaloga dâhil edilmeli” açıklaması yaptı. (ANF, 22 Ağustos 2010)

Acaba Adalet Bakanı, 3 gün öncesinden geleceği belli olan bu heyeti fırsat bilerek mi yapmıştı İsrail’i aklama ve Avrupa’yı suçlama açıklamasını? Çünkü bugüne kadar Ankara’ya uğramadan Diyarbakır’a giden Almanya ve Avrupa heyetlerinin sayısı belli bile değildi! Bunca heyete sessiz sedasız yol veren hükümet için şimdi ne değişmişti? Birden bire nereden çıkmıştı İsrail’i aklamak? Üstelik kamuoyu biliyordu ki, İsrail demek, ABD demekti!

Acaba Almanya merkezli AB, ABD’nin hem havuç hem de sopa olarak kullandığı PKK üzerinde etkinlik artırmaya mı çalışıyordu? ABD PKK liderlerinden Murat Karayılan, Ali Rıza Altun ve Zübeyir Aydar’ı uyuşturucu kaçakçısı ilan ederken, AB tutuklu bulunan PKK liderlerinden Nizamettin Toğuç’u neden serbest bırakıyordu? Mesaj neydi ve kimeydi? Her şeyden önemlisi AB’nin bu mesajların altını dolduracak kuvveti var mıydı?

HEDEF TÜRKİYE’YE ‘KÜRDİSTAN’A EVET’ DEDİRTMEK

ABD ile AB arasındaki bu çelişmeyi şimdilik bir yana bırakıyoruz ve kuzey Irak konusundaki en temel saptamanın altını çiziyoruz:

ABD, 1992’den bu yana parlamentosunu kurduğu, hükümetini oluşturduğu, başkentini ilan ettiği, merkez bankasını inşa ettiği, parasını bastığı, gümrüğünü ördüğü, en önemlisi ordusunu kurduğu Kukla Devleti’ni hâlâ neden ilan edemiyor? Çünkü Türkiye henüz bu plana razı olmadı! Plana direnen kuvvetler zayıflatıldı, yıpratıldı, içeri atıldı ama hâlâ teslim alınamadı!

Şimdi bu saptamaya bir ara verelim ve ABD’nin Irak’tan muharip asker çekmesinin ne anlama geldiği üzerinde duralım:

ABD’nin son muharip askerini de Irak’tan çekmesi, Obama iktidara geldiğinde estirilen rüzgâr benzeri bir etki yaptı herkeste… Ki Obama’nın kendisi gibi bu çekilme de revize BOP’un bir parçası… Peki gerçekte olan biten neydi?

YENİ ŞAFAK OPERASYONU BAŞLIYOR

Öncelikle altını çizmemiz gereken olgu şu ki, geri çekilme takvimiyle ilgili anlaşmayı Obama değil, aslında Bush hükümeti imzalamıştı! İkincisi çekilen muharip askerler orta ve güney Irak’tan çekildi. Ve yerlerini bundan sonra alacak olan Blackwater tipi “özel ordu”larla kontratlar, hızlı biçimde imzalanıyor. Ne de olsa Irak petrollerinin yaklaşık yüzde 75’i 35 yıllığına çoğu ABD’li olan batı şirketlerine devredildi. ABD her halükarda bu kontratların güvenliğini korumak isteyecektir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü P. J. Crowley’nin, “Irak’ta savaşı bitiriyoruz, ama Irak’la işimizi bitirmiyoruz” demesi tam da bu anlama gelmiyor mu?

ABD’nin Irak komutanı General Odierno’nun, geri çekilme takvimi ile ilgili söylediği “en son kuzey Irak’tan çekiliriz” açıklaması asker çekme meselesinin esasıdır. Aslında ABD Irak’tan çekilmiyor, kuzey Irak’a yoğunlaşıyor. El Halic Gazetesine yansıdığı kadarıyla 2020 yılına kadar 94 üs’te 6 tugay ABD askeri bulundurulması konusunda, zaten bir mutabakat oluşturulmuş! Ki şu anda 56 bin ABD askeri hâlâ Irak’ta bulunuyor!

Savaşın bitmediği ABD’nin süreç isimlendirilmesinden de anlaşılıyor. ABD Irak’a savaş açtığında buna “Özgürlük Operasyonu” demişti. ABD, 1 Eylül 2010’dan sonraki sürece ise “Yeni Şafak Operasyonu” ismi vermiş. Demek ki, ABD açısından biten bir şey yok, hatta başlayan yeni bir süreç var!

İşte o süreç Irak’ın kuzeyi merkezli yeni bölge düzeni sürecidir. “Acelemiz var” diyerek hızla “Kürt Açılımı” başlatan Tayyip-Gül ikilisinin acelesi de bu takvim nedeniyleydi…

ABD KONFEDERASYONU İÇİN KÜRT AÇILIMI

Şimdi yeniden az önce yaptığımız saptamaya dönelim. ABD’nin her şeye rağmen Kürdistan’ı ilan edemediğini; çünkü Türkiye’nin plana henüz razı edilemediğini; direnen kuvvetlerin zayıflatıldığını, yıpratıldığını, içeri atıldığını ama hâlâ teslim alınamadığını belirtmiştik.

İşte 12 Eylül referandumu, aslında Türkiye’nin teslim alınması öncesinin son vuruşu olacak. Ve bölgede üç gelişme birbirine paralel olarak ilerleyecek.

Birincisi ABD, Irak’ın kuzeyini Erbil başkentli olarak Kürdistan diye ilan edecek.

İkincisi, Türkiye’nin güneydoğusu özerk ilan edilecek; dolayısıyla üniter Türkiye yerine federatif Türkiye kurulacak.

Üçüncüsü, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir alt düzeni olarak geçen aylarda ilan edilen ve adına Ortadoğu Birliği denilen “Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün” arasındaki ticari birlik, İstanbul başkentli siyasi birliğe dönüştürülecek.

Ve son olarak bu üç yapı birleştirilip İstanbul ve Diyarbakır merkezli bir konfederasyona dönüştürülecek!

İşte ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi budur! Başbakan Erdoğan’ın tam 6.5 yıl önce “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız” dediği görev işte budur. (Kanal D, Teke Tek, 16 Şubat 2004)

HANEFİ AVCI NEDEN CEMAATE SAVAŞ AÇTI?

Peki 28 Şubat sürecinde TSK karşıtı bir profil sergileyen, cemaatin yayın organlarının gözdesi olan, hatta gizli bilgileri deşifre ettiği için hapis bile yatan, ama AKP iktidar olduğunda Erdoğan tarafından çok önemli bir görev olan Organize Suçlar Dairesi’nin başına getirilen Hanefi Avcı ne oldu da cemaate savaş açtı?! Ya da tersinden şunu soralım. ****** kaset skandalıyla birlikte tasfiye edilirken, neden cemaati akladı da sadece hükümete yüklendi?

Yanıtı aynı kapıya çıkacak olan iki soru daha soralım:

Ergenekon konusunda her şey yolunda giderken(!) “sahte darbe belgesinin AKP’den Edelman’a, oradan John Kunstadter ve Faruk Demir yolunu izleyerek TSK’ya gittiği” bilgisi neden ansızın piyasaya sürüldü? Daha doğrusu, tertibin sahibi, tertibin uygulayıcını neden tehdit etti? ABD, AKP’ye neden sopa gösterdi?

Washington, Ankara’ya gönderilecek bir büyükelçi üzerinde neden bir türlü uzlaşamıyor? ABD ile Türkiye arasındaki gidişatın kaderini bir büyükelçi tek başına belirleyebilir mi? John ya da Paul, çok şey fark eder mi? Ya da daha dün Washington’un saptadığı “5.5 yıllık Bush iktidarından ziyade 1.5 yıllık Obama iktidarı AKP’den daha iyi faydalandı” tespitine rağmen, neden birden bazı özel kalemler ABD’nin AKP’ye mesafe koyduğu mealinde yazılar yazmaya başladı?

Tüm bunlar, acaba, AKP’yi TSK’ya karşı daha iyi savaşması için motivasyon anlamı mı taşıyor? Engelleri yıkma konusundaki kararlılığını pekiştirmek için AKP’ye sopa mı gösteriliyor? AKP, kendisi dışındaki iktidar odaklarını, “konfederasyon” planına razı etmesi için kamçılanıyor mu?

DEVLETİN KONFEDERASYONA DİRENCİ KIRILDI MI?

Gelişmeler devleti oluşturan kurumlar ve o kurumlara yön veren kuvvet odakları arasındaki mücadele açısından yorumlanabilir mi?

Hanefi Avcı’nın çıkışı, işte bu savaşın bir parçası olarak, Ergenekon tertibinin nedenleri ile sonuçları arasındaki sürecin bir uzlaşması olarak mı okunmalı?

Daha net sorarsak, AKP yıllardır “Türkiye himayesinde Kürdistan Planı”na direnen Türk devletini ikna mı etti, teslim mi aldı? Türkiye, “Erbil başkentli Kürdistan”a ve “Diyarbakır merkezli demokratik özerkliğe” evet mi diyor?

Taraflar uzlaştı mı?

İşte 12 Eylül referandumu aslında bu sorulara “kuvvet boyutunda” yanıt verecek!



Mehmet Ali GÜLLER



AKP’nin PKK’yla 7 Pazarlığı

Daha düne kadar “PKK’yla pazarlık yaptığımızı ispatlayamayan şerefsizdir” diye yeri göğü inleten Başbakan Erdoğan, her şey kabak gibi ortaya çıkınca tevil yoluna gitti ve “hükümet değil gerekirse devlet görüşür” dedi. Ancak altını çizelim ki, devlet değil bizzat hükümet PKK’yla pazarlık yapıyor… Kaldı ki, “hükümet değil devlet görüşür” demenin de gerçekte teknik olarak hükümeti aklamadığı, bir şey değiştirmediği ortada…

AKP - PKK pazarlığın nasıl kotarıldığını yazacağız ama gelin önce ilk olmayan bu pazarlıkları kısa kısa anımsayalım:


1.. Hükümetin akıl hocalarından Cengiz Çandar, AKP’nin “Kandil ve İmralı” ile görüştüğünü söyledi. (Sanem Altan Röportajı, Vatan Gazetesi, 26 Eylül 2009). Zaten Çandar, en başında beri meseleyi “iki Abdullah”ın çözeceğini savunuyordu. (Cengiz Çandar, Çankaya’daki Abdullah-İmralı’daki Abdullah-Kürt sorununda iyi şeyler olacak, Referans Gazetesi, 15 Mart 2009)

2.. Açılım Koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay 20 Ekim 2009 günü yaptığı açıklamada, Öcalan’ın talimatıyla Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye gelen birinci barış grubuyla ilgili olarak, “eve dönüş, demokratik açılım sürecinin bir safhası, planın bir parçası” dedi. Ki Bakan Atalay’ın DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile 17 Ekim günü gizlice görüşüp, iki gün sonra Habur’dan geçişi planladıkları basına yansımıştı. (Milliyet Gazetesi, 21 Ekim 2009)

3.. Taraf Gazetesi’nden Yıldıray Oğur, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir analize dayanarak, 2006 yılından beri PKK’nın Avrupa sorumlusu Sabri Ok ile görüşüldüğünü açıkladı. Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu da “Sabri Ok, Abdullah Öcalan ile telefon görüşmesi yaptı” dedi. Her iki açıklama birleştirilince AKP’nin Sabri Ok’la, Ok’un da Öcalan’la görüştüğü ortaya çıkmış oluyordu. Öcalan boşuna “AKP benim söylediklerimi alıp uyguluyor” dememişti! (ANF, 16 Ekim 2009)

4.. PKK lideri Murat Karayılan, Habertürk’ten Amberin Zaman’a şöyle diyordu: “Geçen yıl Şubat ayında bir hükümet üyesi Öcalan’a gitti ve açılımı konuştu”. (Habertürk, 16 Nisan 2010)

5.. Ve elbette eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in gerek Barzani ile gerekse henüz müsteşar yardımcısı iken Öcalan’la hükümet adına yaptığı birkaç müzakereyi unutmamak gerekiyor…

6.. Diğer yandan Hasan Cemal başta olmak üzere PKK’yla röportaj yapan kimi gazetecilerin “yazılmayanları” Cumhurbaşkanı Gül ve hükümet ile paylaşması şeklinde yürütülen pazarlıklar…

Ayrıntılarını daha önce yazdığımız http://www.guncelmeydan.com/pano/referandum-degil-konfederasyon-pazarligi-m-ali-guller-t26187.html yukarıdaki en temel altı müzakereden sonra referandum nedeniyle ortaya çıkan 7. müzakere ise AKP’yi köşeye sıkıştırdı:


7.. AKP’nin PKK ile son pazarlığı ise referandum nedeniyle yapılan ama hedefleri referandum sonrası sürece ilişkin olan pazarlıktır. Pazarlığın ilk sinyali, PKK’nın 13 Ağustos’ta ansızın ilan ettiği “eylemsizlik” kararıyla ortaya çıktı. Ardından Cumhurbaşkanı Gül’ün, Bakü’ye giderken yaptığı “Terörü bitirmek için devlet her yöntemi dener” açıklaması gerçeği ortaya koyuyordu…
Ve PKK liderli Murat Karayılan’ın “devletle anlaştıklarını” ilan etmesi; ardından BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “Taleplerimize cevap verilmesi durumunda elbette ki biz yeni anayasayı destekleriz” sözleri ile Demokratik Toplum Kongresi DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün “Hükümet ciddi adımlar atar, hamle yaparsa her şey değişebilir” sözleri, durumu gün yüzüne çıkarıyordu… Eşzamanlı olarak Abdullah Öcalan’ın “boykot yerine, seçmeni serbest bırakma” çağrısı pazarlığı iyice netleştiriyordu.

Aslında PKK’nın eylemsizlik kararıyla ilgili Tarım Bakanı Mehdi Eker’in “kan ve gözyaşı dökülmemesi her halükarda olumlu mütalaa edilmesi gereken bir durumdur” şeklindeki ilk yorumu meseleye o cenahtan nasıl bakıldığına işaret ediyordu. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in “Terör örgütü kimsenin hatırına silah bırakmaz” demesi de akıllara “peki PKK ne karşılığında silah bırakır?” sorusunu getiriyordu…

Tüm bu açıklamalar yapılırken, durumun ters teptiğini gören Başbakan Erdoğan miting meydanlarında görüşmeyi yalanlıyordu, dahası “ispatlayamayan şerefsizdir” diyordu…

Ancak Başbakan’ın danışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’ın “pazarlık yok, diyalog var” demesi Erdoğan’ı istemeden de olsa köşeye sıkıştırdı ve Başbakan tevil yoluna gidip “hükümet değil, devlet görüşür” dedi.

Peki pazarlığın boyutu sadece referanduma “evet” demek karşılığında gündeme gelen BDP’nin “Öcalan muhatap alınsın, operasyonlar durdurulsun, seçim barajı düşürülsün, KCK tutukluları serbest bırakılsın” şeklindeki dört şartıyla mı sınırlı?

Yoksa, aslında referandumda “evet” çıktıktan sonra yolu açılacak “demokratik özerklik” ve “federasyon anayasası” pazarlığı mı yapılıyor?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyÇarş. Ağus. 25, 2010 11:46 am

Bahçeli'nin görüştüğü iddia olunan zaman, APO, "Devletimin emrindeyim!" diyen bir esirken, şimdi devlete susta durduran hakim gücün bir unsuru.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyÇarş. Ağus. 25, 2010 11:54 am

BU İHANETİ TÜRKİYE'YE DUYURUN

Evet'ler yüzde 43'ü aşamayınca Öcalan'la anlaştılar!/

Sabahattin ÖNKİBAR

Aktaracaklarım kulaktan dolma bir söylenti ya da tevatür değil, kesin bilgidir!
Tayyip Erdoğan'ın titizlikle yaptırdığı üç ayrı ankette de evetlerin
hiç biri yüzde 45'e ulaşamadı!

En yüksek oranı Metropol verebildi ve o oran da yüzde 43!
En önemlisi yapılan bütün araştırmalarda Kemal Kılıçdaroğlu kişisel
olarak Tayyip Erdoğan'ı geride
bıraktı!

Başbakan bunun üzerine taarruz düğmesine basarak bütün kampanyayı
Kılıçdaroğlu'nu hedef alan bir çizgiye oturttu!
Boy-soy polemiği, Dersim konusunun alevlendirilmesi ve yandaş
medyadaki Kılıçdaroğlu ile ilgili hücumlar bu stratejinin yansıması!
Ancak Tayyip Bey'in iletişimcileri, bu kampanyanın aradaki farkı
kapatamayacağını ifade ederek boykotçu Kürtlerin kazanılması konusunda
ısrarlı oldu!

Tayyip Bey bir ara tereddüt etti, lakin "Başka türlü asla evet
çıkmayacak" denilince o da kabul ederek harekete geçti!
Önce Barzani ile ilişki kurularak Kandil'in nabzı yoklandı!
Kandil yani Murat Karayılan, İmralı'yı işaret edince Öcalan'ın
avukatları ile yaptığı iki rutin buluşma, farklı mesajlar vermesin
diye iptal edildi ve bu süreçte Öcalan'a hemen üst düzey bir isim
gönderildi!

Üst düzey yetkilinin Öcalan'dan iki temel isteği oldu:

1) PKK'nın ateşkes ilan etmesi!
2) 15 Ağustos'da yapmayı düşündüğü demokratik özerklik ilanının ertelenmesi.
Peki devlet, pardon AKP iktidarı karşılık olarak ne mi verdi?
Başlatılan Kürt açılımının sürdürülmesi ve bu sürecin bizatihi
Abdullah Öcalan'la beraber götürülmesi!
Evet AKP hükümeti Öcalan'la müzakere masasına oturmayı taahhüt etmiş!
Peki AKP bu mutabakatla ne mi kazanacak?
1) Her terör olayı AKP'ye eksi yazdığından referandum öncesi susan
silahlar evet oylarını artıracak.
2) Öcalan'la anlaşma, boykotu gündemden düşürecek ve BDP'nin yüzde
6-7'lik oy yüzdesi 'evet'e dönüşecek .

Bu aktardıklarımın gerçekliğini ispatlayan son gelişmeler:
PKK Kandil önderi Murat Karayılan'ın "AKP ile anlaştık" beyanı Fırat
Haber Ajansı tarafından servis edildi, aynı şekilde KCK yani PKK'nın
şehir kanadından yapılan açıklamada da "Önderimiz müzakere sürecini
başlattı" deniliyor. Keza Cumhurbaşkanı Gül de iki gün önce Öcalan'la
böyle bir görüşmenin yapıldığını saklamadı.

Her şey açık ve net olarak görülüyor ki AKP ihtiyaç duyduğu yüzde
6-7 oy için Abdullah Öcalan'la kol kola girmiştir. Öyle olmasaydı
zaten PKK durduk yerde ne ateşkes ilan eder ne de Murat Karayılan ve
KCK "Müzakere için anlaştık" açıklamalarını yapardı!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: AKP KÜRT POLİTİKASI   AKP-KK EmptyPerş. Ekim 21, 2010 12:16 am

EMARELER ÇOĞALDI
SERDAR AKİNAN | 20 Ekim 2010 Çarşamba 15:23 | Güncelleme: 20 Ekim 2010 Çarşamba 15:23 PAYLAŞ 213 defa okundu | 0 Yorum
4
Paylaş
KCK davasının önemini bir kez daha anlatmaya bilmem gerek var mı? AKP içinden birilerinin Kürt siyasetini dizayn etmek için planladığı ve yürürlüğe soktuğu son derece hatalı bir plandı.

''Şahinleri içeri tıkalım'' dediler.
Dinlemelerle bir terör örgütü yarattılar.
Size bir şey hatırlatıyor mu?
Bildiniz... Ergenekon...

Medyada ele alınış biçimine bakınca da aynı koronun bu kritik davayı sulandırmaya çalıştığını görebilirsiniz.

Fakat Kürt meselesinde KCK dosyası açmazının bir medya korosuyla susturulamayacak kadar önemli bir etkisi var.

Hareket alanını genişletmek için sürülecek tarladaki taşları ''suç'' ve ''suçlu'' üreterek temizleyen iktidar, Kürt meselesinde büyük çuvallayacak.

Genel itibarıyla gidişata dair derin bir kaygım olduğunu ısrarla paylaşıyorum.
12 Eylül referandumunun en önemli sonucu oy oranları mıydı?
Hayır.

Kürtler adına siyaset yaptığını söyleyen heyetin bu ülkede bir coğrafyayı tuttuğunun tesciliydi.

Yani?
Yanisi şu: Siz, HSYK gibi son derece kritik bir kuruma atama yaptırabilirsiniz.
''Efendim, birileri bağırır çağırır... Nasılsa susarlar...'' diyebilirsiniz.

Türban meselesinde top çevirebilirsiniz...
Ergenekon davasında suçluluğu bir türlü kanıtlanamayan insanları aylarca içerde tutabilirsiniz.

Hoşunuza gitmeyen ve çıkıp gerçekleri yazan bir emniyet müdürünü, göz göre göre, sol örgüt üyesi diye içeri tıkabilirsiniz.

Ama bu KCK işi öyle değil...
''Silahı bırakıp de gelsenize'' diyorsunuz...
Adam gelir mi? Salak mı?
5000 tane adam elinde hafif silahlarla dünyanın en güçlü ülkesini yıllardır meşgul ediyor mu?
Ediyor...

Lideri, cezaevinden tek bir cümleyle senin sokaklarını karıştırabiliyor mu? Karıştırıyor...

Kürt siyasetini belirliyor mu? Belirliyor.
AKP, hemen her sorunlu alanda, ''Ben yaptım oldu'' diyor...
AKP, Kürt meselesinde muhatap olduğu aktörlerin gücünün farkında değil.
Kısa vadede ne demek istediğimi göreceksiniz.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyPerş. Ekim 21, 2010 12:17 am

300 BORDO BERELİ İRAN’A GEÇTİ Mİ?
| 18 Ekim 2010 Pazartesi 11:35 | Güncelleme: 18 Ekim 2010 Pazartesi 12:18 PAYLAŞ 655 defa okundu | 1 Yorum PAYLAŞ

11
Paylaş
Türk ve İran ordu birliklerinin Hakurk çevresinde ortak operasyon yapacağı ve 300 bordo berelinin de bulunduğu çok sayıda askerin Hakkâri Esendere üzerinden İran tarafına geçip Zive Köyü’ne konuşlandığı iddia edildi.

PKK’nın ‘eylemsizlik’ kararı aldığı, hükümetin ise İmralı ve BDP ile görüştüğü bir sürecin sonuna mı gelindi?

Türkiye’nin PKK’ya karşı İranla ortak askeri operasyona hazırlandığı ve aralarında 300 bordo bereli özel kuvvetin de bulunduğu çok sayıda askerin İran tarafına geçtiği iddia edildi.


PKK’nın İran topraklarında faaliyet yürüten kolu olan PJAK da yıllardır İran’ın hedefi konumunda…


‘Kürt açılımı’ adıyla yola çıkan AKP bugün PKK’ya karşı sınırötesi harekat aşamasına mı geldi?


Bu sorunun yanıtını vermek şimdilik mümkün değil, PKK’ya karşı askeri operasyonun önümüzdeki günlerde PKK ile başlatılacak yeni bir görüşme sürecinin de habercisi olabilir. Bu sefer Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD’nin de içinde bulunduğu yeni bir pazarlık masası kurulabilir.

PKK ve Kürt meselesinde yeni bir dönemin işaretleri kendini göstermeye başladı. Bu konu artık dönemsel kararlara, tatktik gereği atılan karşılıklı adımlara bakılarak üzerine yorum yapılabilecek bir konu olmaktan tamamen uzaklaştı.


Bu konuda atılan adımların medyaya yansıyan kısmını çoğunlukla kamuoyu algısını yönlendirmek üzere üretilen haberler oluşturuyor.


PKK’ya karşı sert ve operasyonel bir harekat gerçekleşirse kamuoyuna bu operasyonların gerçekte olduğundan daha şiddetliymiş gibi gösterilmesi yüksek ihtimaldir. Psikolojik etkisi yüksek olacak bir askeri harekat daha geniş kapsamlı bir ‘açılım’ sürecinin başlatılacağının işareti olabilir.


Türkiye’nin Batı kesimlerine bu konuda atılacak bazı adımların hazmettirilebilmesi için PKK’nın askeri olarak ezildiği algısının kamuoyunda oluşturulması şart. PKK bu algının yerleşmesine ne kadar izin verir, örgüt kendi taban baskısını nasıl hafifletir bu da bir başka mesele ancak Türkiye’nin bu sürece 2011 seçimlerinden önce girebilmesi çok olanaklı değil…


Türkiye’nin 2011 genel seçimleri sürecine girmiş olması AKP’nin PKK ve BDP’yi hedef alan, söylemi sert bir politika izlemesi ihtimalini yükseltiyor.


AKP’nin 2011 seçimlerini kazanıp üçüncü defa tek başına hükümet olmayı garantilemeden; PKK ile uluslararası arabulucular eşliğinde açık ve gizli temasları sürdürmesi, Öcalan konusunda ‘ev hapsi’ iddialarını gündeme getirecek adımları atması, Kandil için genel af çıkartması ve Habur görüntülerini hatırlatacak bir atmosferi yaratması ihtimali zayıf görünüyor.


Türkiye’de 2011 seçimleri sonrası ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birçok konuda olduğu gibi Kürt meselesinde de bir milat olacaktır.


Detaylar için bkz. :



www.radikal.com.tr/Default.aspx



www.takvim.com.tr/Siyaset/2010/10/18/iste_pkknin_tasfiye_plani



www.taraf.com.tr/haber/bm-devreye-girebiliriz.htm

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyPerş. Ekim 21, 2010 12:27 am

ERDOĞAN O İSTİHBARATÇIYLA GİZLİCE GÖRÜŞTÜ MÜ?



20.10.2010 16:14

Karakter boyutu :

--------------------------------------------------------------------------------

Referandum sürecinde MİT Müsteşarı Dr. Hakan Fidan’ın İmralı ile görüştüğünü ortaya çıkaran CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, çarpıcı bir iddiaya daha imza attı. Seyhan, Başbakan Erdoğan’ın, Yunan Milli İstihbarat Başkanı Konstantinos Bikas’la gizlice buluştuğunu öne sürdü.

Hafta başında Başbakan Erdoğan’ın cevaplandırması talebiyle TBMM Başkanlığı’na bir önerge veren Seyhan, geçtiğimiz aylarda Edirne Keşan’da bir otelde, İpsala’dan giriş yapan Yunanlı bir yetkili ile görüşüldüğü yönünde iddialar olduğunu belirterek, şu soruları yöneltti:

“Şapçı Prestije Otel’de bir görüşme yapılmış mıdır? Yapıldı ise kiminle görüşülmüştür?

Bu görüşmenin içeriği nedir? Görüşmenin Türkiye’nin Güneydoğu politikası ile ilgisi var mıdır?”

Defalarca tekrarladığı halde İmralı görüşmeleriyle ilgili soru önergeleriBaşbakan, Milli Savunma Bakanı ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından halen cevaplandırılmayan Seyhan, bu dikkat çekici önergesine de kuvvetle muhtemel cevap alamayacak. O yüzden Seyhan’dan, elindeki bilgileri Odatv ile paylaşmasını istedik.

Şimdilik, Başbakan Erdoğan’ın “tatile çıktığı” söylenen bir dönemde gizlice Edirne Keşan’a gittiğini ve burada Yunan İstihbarat Başkanı ile buluştuğunu söylemekle yetindi. Biz de bu ipuçlarının peşine düştük. Başbakan Erdoğan’ın son 3 ayda iki “sır tatili” oldu. Bunlardan ilki Kanada Toronto’da Obama ile yaptığı görüşmeden sonra 30 Haziran’da ailesiyle birlikte çıktığı tatildi, nereye gittiği öğrenilemedi. Son olarak da 12 Eylül referandumunun ardından 21 Eylül’de tatile çıkan Erdoğan’ın gidişinin anlaşılamaması için makam aracı uzun süre İstanbul sokaklarında dolaştırıldı.

BİKAS KİM?

Seyhan’ın iddiasına göre, Erdoğan’ın görüştüğü isim Yunan Milli İstihbarat (EYP veya NIS) Başkanı Konstantinos Bikas. Önce bu kişiyi tanıyalım. Geçen yıl Yunan istihbaratının başına getirilen Bikas, bir diplomat. 1984 yılında Yunan Dışişlerine giren Bikas, Kanada Vancouver Konsolosluğu, Cezayir Büyükelçiliği Sekreterliği, Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü, Boston Başkonsolosluğu, Bağdat Büyükelçiliği ve son olarak Yunan Cumhurbaşkanlığı özel bürosu direktörü olarak görev yaptı.

ÖCALAN VE YUNAN İSTİHBARATI

CHP’li Seyhan’ın soru önergesindeki imasına göre, “Görüşmenin Türkiye’nin Güneydoğu politikası ile ilgisi” var… Böyle bir görüşme olduysa ve Seyhan’ın tahmini doğruysa, Yunanistan’la, Güneydoğu’nun, daha özelde Öcalan ve PKK’nın ne ilgisi olduğu sorulacaktır. Hemen cevaplandıralım:

9 Ekim 1998’de Suriye’den ayrılan Öcalan, Yunan istihbaratının yardımıyla gizlenip, buradan Kenya’ya götürülmedi ve Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nden çıkarılıp, Türkiye’ye teslim edilmedi mi? Üzerinde de Rum pasaportu yok muydu?

Devam edelim; Öcalan’ın Yunanistan ve Kenya’ya götürülüp, saklanması üzerine bu ülkede dönemin yöneticileri hakkında açılan göstermelik davada eski Kamu Düzeni Bakanı Stelyos Papatemlis, “Öcalan ve Kürtlerin zaferi Türkiye’nin bölünmesine yol açacaktı. Şimdi K.Irak’ta kurulacak Kürt devleti, Türkiye’nin bölünmesi sürecini başlatacak” demedi mi?

Keza emekli General Rihardos Kapellos, “Çok sayıdaki yüksek rütbeli subayımız, Kürt silahlı mücadelesinin ikinci bir orduyu teşkil ettiğini düşünüyordu” itirafında bulunmadı mı?

Söz konusu duruşmada tanık olarak dinlenen Öcalan’ın Rozalin kod adlı sevgilisi Ayfer Kaya, dönemin Yunan İstihbarat Başkanı Stavrakakis ile tartışırken şunları anlatmadı mı?

“Bize verdiğiniz sözü tutmadınız. 8 saat tartıştık. Bize Avrupa ülkesine gideceğimizi söylediniz. Kenya lafını etmediniz, Güney Afrika lafını da etmediniz. Kenya, Avrupa ülkesi mi? Bize söylemediniz.’’

Stavrakakis de Kaya’ya, “Öcalan’la görüştüğümüz her an siz bizim yanımızda değildiniz. Ben ona Afrika ülkesine gideceğini söyledim. Onu önce Moskova’ya gitmeye ikna ettik. Uçağı ben kiraladım ve gönderdim. İkinci gelişinde de yeniden uçak kiraladık ve Kenya’ya gönderdik” cevabını vermedi mi?

Halen PKK’nın Yunanistan’da bir kampı (Lavrion) yok mu?

Özetle, Yunan devleti ve istihbaratı gırtlağına kadar PKK işinin içinde oldu ve olmaya devam ediyor.

İddia olunan görüşmede, acaba PKK ile mücadelede Yunanistan’dan destek istenmiş, mesela Lavrion kampının kapatılıp, buradaki PKK’lıların teslim edilmesi beklentisi iletilmiş olabilir mi? O zaman da şu sorular akla geliyor; Bunlar için niçin gizli görüşme yapılsın ki?.. Ve muhatabın, Yunan istihbaratı değil, gayet yakın ilişkiler içinde bulunulan Yunan Başbakanı Papandreu olması gerekmiyor mu?

ÖCALAN’IN YENİDEN YARGILANMASI

Meselenin Yunanistan’la ilgili bir başka boyutu da şu; Öcalan, İmralı’dan konuşmaya başladığından beri sık sık Yunanistan hakkında dava açılmasını istiyor. Çünkü yeniden yargılanıp, İmralı’dan çıkışının yollarından birisi olarak bunu görüyor. Kendisinin, Türkiye’ye tesliminin arkasında NATO, AB ile Yunanistan’ın, başta Kıbrıs, Ege ve Irak’taki “Kürt devletinin” tanınması olmak üzere bazı hesaplarının bulunduğuna inanan Öcalan, bu konudaki iddia, hesap ve beklentilerini çeşitli zamanlarda şöyle dillendirdi:

“Herhangi bir silahlı eylemim söz konusu olmadığı için örgüt üyeliğine ilişkin ceza maddesi uygulanmalıydı. Avrupa hukuku da böyle ele alıyor. Yunanistan ayağı önemlidir. Yunanistan’daki yargılama sonucunda beraat ettik ve böylece Yunanistan’a hukuki şekilde girdiğimiz ortaya çıktı. Yani Avrupa topraklarından yasadışı bir şekilde çıkarıldık. Hatta gazetelere de yansıdı. CIA uçaklarının binlerce kez Avrupa topraklarına girdiği ortaya çıktı. Benim durumum da bu kapsama giriyor. Eğer bu durum aydınlatılırsa, yargılamanın başından beri hukuksuz olduğu ortaya çıkacaktır. Bu durum Kenya sürecinden daha önemlidir…”

“Avrupa Birliği, bir avuç Kıbrıs için, Yunanlıların ufak bir talebini karşılamak için Kürt sorununu görmezden geliyor. 8 yıldır Kürt sorunu için herkesi oyalıyorlar. Hiçbir şey yapmadılar, Kürt sorununu adeta dondurdular. Komplo içinde bazı Avrupa devletleri ve Yunanistan’ın da olduğunu hep söyledim…”

“Yunanistan kendi hukukunu ve AB hukukunu çiğnedi. Bu durumun ortaya çıkarılması gerekiyor. Eğer Yunanistan’da da sonuç alınamazsa, bu konuyla ilgili de Avrupa Adalet Divanı’na dava açılma yoluna gidilmeli. Avrupa Birliği’nin, Yunanistan’ın Avrupa hukukunu çiğnediğini görmesi gerek…”

PKK’ya ait Fırat Haber Ajansı, Öcalan’ın Suriye’den çıkışının bu seneki yıl dönümünde, o süreçte 17 gün boyunca Öcalan’ın yanında bulunan Yunan İstihbaratçısı Binbaşı Savvas Kalenderidis’le uzun bir röportaj yaptı. Dönemin Yunan İstihbarat Başkanı Stavrakakis ile Öcalan müzakerelerinin tercümanı olan, ayrıca Rusya, İtalya ve Kenya turlarında Öcalan’a refakat eden Kalenderidis, ilginçtir şunları söyledi:

“Yunan Meclisi’nde bir tartışma yapılsın ve komploda parmağı olan Yunanlar halka açıklansın. Öcalan’la ilgili olarak Yunanistan, insan hakları, iç ve dış uluslararası hukuku ihlal etti…”

Acaba Öcalan’ın yerli ya da yabancı avukatları, Yunanistan hakkında bizlerin henüz bilmediği bir dava mı açtı veya buna benzer başka önemli bir gelişme mi yaşandı? Erdoğan- Bikas arasında yapıldığı öne sürülen görüşmenin böyle bir boyutu olabilir mi?

GÜMÜLCİNE SEÇİMLERİ YA DA NETENYAHU KRİZİ

CHP’li Tacidar Seyhan’ın, “Görüşmenin konusu Güneydoğu’ydu” iddiasından hareketle bu tespitleri yaptıktan sonra başka bazı tahminlerde de bulunalım.

Yunan İstihbaratı’nın başı Bikas, Türk-Yunan ilişkilerinde şahin bir isim. Mesela Dışişleri Sözcüsü iken “Pontus soykırımı yapıldığını” söyledi. Dönemin Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü merhum Dr. Yıldırım Aktuna’nın Batı Trakya’ya yaptığı ziyareti, “Tahriklerde bulunmak için geldi” diye değerlendirdi.

Malum, “Pontus” için önemli olan Sümela Manastırı Ağustos ayında törenle ibadete açıldı. Erdoğan-Bikas buluşmasının Haziran’da gerçekleştiği varsayılırsa, görüşme Sümela Manastırı, buradaki törenlere katılacaklarla ilgili olamaz mı?

Ya da Yunanistan’da 7 Kasım’da yapılacak yerel seçimler öncesi Batı Trakya’daki Türkler hakkında? Bakın 11 Ekim günü ne oldu; Yunan Dışişleri Bakanlığı’na çağırılan Atina Büyükelçimiz Hasan Göğüş’e, Gümülcine Başkonsolosumuz Mustafa Sarnıç için nota verildi. Sarnıç, yerel seçimler öncesi “azınlık”, yani buradaki soydaşlarımız lehine müdahalede bulunuyormuş, Yunanistan bundan rahatsızlık duymuş.

Son bir ihtimal de şu; Başbakan Erdoğan önümüzdeki günlerde Akdeniz İklim Değişikliği Zirvesi vesilesiyle yine Yunanistan’a gidiyor. Zirvenin konusu iklim değişikliği, ama Erdoğan daha gitmeden Türk-Yunan ilişkileri hakkında yeni bir paket açtı. Bir diğer boyutu, İsrail Başbakanı Netenyahu’nun bu zirveye katılıp, katılmayacağı. Başbakan Erdoğan, “Netenyahu katılacaksa, orada benim olmam söz konusu değil” resti çekti. Ondan sonra Netenyahu’nun orada olmayacağı açıklandı!.. Diplomatik ilişkilerde, hele böyle uluslararası zirvelerde, işlerin son dakikaya bırakılması mümkün olmadığına göre, Erdoğan-Bikas buluşmasının sebebi, “belki de bu konuda bir nabız yoklamasıydı” deyip, tahminlerimizi noktalayalım.

Müyesser Yıldız

Odatv.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
INSAN

INSAN


Mesaj Sayısı : 892
Reputation : 33
Kayıt tarihi : 17/05/09

AKP-KK Empty
MesajKonu: Geri: AKP-KK   AKP-KK EmptyPtsi Kas. 08, 2010 4:40 pm




[img]http://www.odatv.com/images/2010_11/2010_11_08/pkk-akpyle-secim-pazarligi-yaptigini-acikladi--0811101200_l.jpg[/img]
[size=24][color:3d64=orange]
PKK AKP'YLE SEÇİM PAZARLIĞI YAPTIĞINI AÇIKLADI[/color]

[/size]


PKK, 31 Ekim’de dolan “eylemsizlik” kararını 2011 seçimlerine kadar uzattı. İşte tam da bu süreçte PKK’nın liderlerinden, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, çok tartışılacak açıklamalarda bulundu.


İşte Karayılan’ın açıklamalarından çarpıcı bölümler:
[color:3d64=brown]
SEÇİME KADAR NELER YAPILIR
[/color]

SORU: Ateşkesi uzatırken, devlet kanadından taleplerinize cevap olabilecek bir sinyal aldınız mı?

Bu, elbette ki tek taraflı geliştirilen bir eylemsizlik süreci değildir. Devlet tarafının da atması gereken adımlar vardır. Esas olarak seçimlere kadar karşılıklı olarak nelerin yapılması gerektiği konuşulmuş ve bir çerçeve ortaya çıkarılmıştır. Biz kendi cephemizden yapılması gerekenleri yapmış ve yapmaktayız. Bunun karşısında devletin ve hükümetin de yapması gerekenleri yapması gerekmektedir. Kamuoyunun da çok iyi bildiği gibi eylemsizlik sürecinin bu düzeyde uzatılması Önder Apo’nun ağırlığını koymasıyla mümkün olabilmiştir. Önder Apo da sürdürdüğü diyaloglarla devletin veya en azından görüşmeci heyetin çözüme dönük çabalarını görmüş, karşılıklı verilen sözler ve mutabık kalınan bir çerçeve temelinde bir kanaate ulaşmış ve eylemsizlik sürecinin uzatılması için bize mektup göndermiştir.
[color:3d64=brown]
KARAYILAN: CEMİL ÇİÇEK YALANCIDIR
[/color]
Türkiye’nin uzun yıllar yönetiminde yer almış İhsan Sabri Çağlayangil’in kendi sözleri bugün basına yansımıştır. İşte “fare gibi zehirli gazla öldürdük onları” diyor. Yani halkımıza yaşatılan bu trajediler itiraf edilmeden, açığa vurulmadan bu sorunun çözülebileceğini sanmak büyük bir yanlışlık olur. Şimdi de aynı şekilde çağdaş isyanın önderliğine “bölücü terör başı” denilmektedir. Esası öyle midir? Bugün biz Türkiye’yi bölmek mi istiyoruz? Hayır. On sekiz yıldan bu yana biz Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde Kürt halkının kültür ve kimlik haklarının tanınmasını, Türkiye cumhuriyetinin üzerine oturtulduğu büyük tarihi yanlışın düzeltilmesini istiyoruz, bunun için mücadele yürütüyoruz ve bu sorunu diyalog yöntemleriyle çözmek istiyoruz.

Dolayısıyla bu gibi bazı temel olguları artık adım adım toplum nezdinde gerçekçi esaslara oturtmak gerekiyor. AKP hükümeti içinde önemli bir yere sahip olan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek üç-dört gün önce bir televizyon kanalında konuşuyordu. Bizi kastederek “örgüt tüm Avrupa çapındaki büyük uyuşturucu trafiğini ve kara parayı yönetiyor. Biz bunu Avrupa devletlerine iyi kavratamadık” diyor. Bu büyük bir yalandır. Yani bu kişiyle biz nasıl uzlaşacağız? Bu akılla, bu mantıkla uzlaşma koşullarını yaratmak mümkün değil, çünkü karşımızdaki insan yalan söylüyor.
[color:3d64=brown]
ÖCALAN'DAN 5 SAYFALIK MEKTUP GELDİ[/color]

Evet, devlet ile önderliğimizin yapmış olduğu görüşmelerin içeriğini biliyorum. Çünkü önderlikten bize ulaştırılan beş sayfalık bir mektup var. Bu mektup oldukça içerikli ve sürecin hangi çerçevede yürümekte olduğunu yansıtan bir derinliğe sahiptir. O açıdan bilgimiz var. Fakat hangi konularda ve nasıl bir görüşme durumunun olduğunu benim değil, bizzat görüşmeyi yapanlar isterlerse açıklayabilirler. Yani devlet tarafı herhalde bu tür konulara girmez ama önderliğimiz isterse görüşmelerin içeriğine ilişkin açıklama yapabilir, nitekim avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde az-çok içeriğini zaten vermektedir. O açıdan benim ayrıca şu şu konular görüşülmüştür ya da görüşülmemiştir gibi bir açıklama yapmam fazla uygun düşmez. Ama biz tartışma konularını biliyoruz. Bu konuda tartışma sürecinin hangi düzeyde olduğunu da bilmekteyiz. Belirttiğim gibi bu konuda detaylı bir izahat yapmayı gerekli görmüyorum. Fakat şimdiye kadar devlet tarafı görüşmede çizilen çerçeveye pek uymamıştır.

[color:3d64=brown]
BOYKOT AKP’YE YARADI

[/color]
Bizim referandum döneminde eylemsizliği ilan etmemiz ve Kürt demokratik siyasetinin de boykot politikası AKP’ye yaramıştır. Şimdi de bu eylemsizlik sürecinden AKP yararlanarak, geleceğe dönük iktidar hesaplarında pekişmek istemektedir. Ama AKP liderliği şunu çok iyi bilmeli ki Önder Apo’nun barış ve demokratik çözüm için sunduğu bu olanağa salt seçim hesaplarıyla yaklaşılırsa işler tersine de dönebilir.

(Kaynak: Fırat Haber Ajansı)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
AKP-KK
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: AKP-
Buraya geçin: