AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Perş. Eyl. 16, 2010 1:48 pm | |
| [size=18]ORHUN ANITLARINDAN AYASOFYA'YA ERDOĞAN'IN EGEMENLİK ALAMETLERİ 16.09.2010 --------------------------------------------------------------------------------
Kitap okumayı sevmeyen Tayyip Erdoğan'ın tarih bilgisi sınırlıdır. Arkadaş sohbetlerinde dinlediklerinden ibaret olan bu sözel tarih bilgisi klişelerden ibarettir.
Geçenlerde Fener Rum Patrikhanesi ve Sümela Manastırı'nda yapılan ayinle ile ilgili bir tartışmada ettiği sözleri hatırlayın. "Ecdadımın burayla sorunu olmamış, benim niye olsun" Tayyip Erdoğan'ın ecdadının (Osmanlı'yı kastediyor tabiki) Fener Rum Patrikhanesi ile sorunu olmadığını iddia etmesi için ya tarih cahili olması , ya da bildiğimizden farklı bir ecdada sahip olması gerekir. Tayyip Erdoğan'ın esas sorunu bilgi eksikliğinden öte, sürekli dinleyerek öğrenen insanlarda görülen, bildiği ile derinlemesine bağ kuramama sorunudur.
Bu yüzden Tayyip Erdoğan, Sümela Manastırı, Akdamar Kilisesi gibi mekanları dinsel bir ibadet mekanı olarak algılamakta ve bunun karşılığında Atina'ya cami için bastırabildikleri ile övünebilmektedirler.
Halbuki bu tarihi mekanlar, dinsel ibadet mekanları değil; Türkiye üzerinde emelleri olan devletlerin egemenlik alametleridir. Bu nedenle de; Sümela Manastırı'nda ayin yapmanın en hafif karşılığı Atina'da cami açmak değil, Batı Trakya'da Dr. Sadık Ahmet anıtı dikmektir.
Kendi ülkesindeki insanları CIA almanağı gibi; "Türk'ü , Kürd'ü , Laz'ı , Çerkez'i , Gürcü'sü, Arnavut'u ve aklınıza ne gelirse " şeklinde sıralamayı bilen ama Yunanistan'ı ziyaret edince oradaki Türklere asimile olun çağrısı yapan Tayyip Erdoğan bunu yapabilir mi?
Tabi ki hayır.
Çünkü o ülkenin ulu bir padişahı, dünyanın ise sade bir vatandaşı.
Akdamar kilisesine haç asılmadığı takdirde Ermenilerin ayini protesto edeceklerini duyurmasından sonra Akdamar'a haç asma onuru Türkiye'nin güya "İslamcı" iktidarına nasip oldu.
Ermenilerin bu özgün şantaj yöntemini, Erdoğan'ın liderliğinde dünya müslümanlarının ABD'ye karşı kullandığını düşünün :
"Sıfır noktasına hilal asılmadığı takdirde , New York'taki camide namaz kılmayacağız"
denildiği takdirde ABD'nin tepkisi ne olurdu : "Kılmazsan kılma, canıma minnet"
Güya İslamcı Tayyip Erdoğan'ın tepkisi ne oldu : "Sen Yeter ki ayin yap, istediğin haç olsun".
Tayyip Erdoğan'ın bu tarz özgün şantaj yöntemlerine karşı zaafını duyan ülkeye akın etmeye başladı.
Son olarak bir grup ABD asıllı Yunanlı'nın Ayasofya'da ayin yapmak için yola çıktığı haberlere yansıdı.
Ayasofya'da bayram namazı bile kılınmasına izin veremeyen AKP hükümeti sizce Ayasofya'da ayin yaptırır mı?
Yaptırır. Bu gidişle; Akdamar'a haç astıran AKP'ye Ayasofya'nın minarelerini bile yıkmak nasip olur.
Çünkü Tayyip Erdoğan; dinsel sembol ile egemenlik sembolü arasındaki farkı kavrayabilme yetisine sahip değil.
O, Akdamar'ın bir kilise değil, Büyük Ermenistan idealinin sembollerinden olduğunu....
Ayasofya'nın kilise değil; Megalo İdea'nın mekkesi olduğunu....
Patrikhane'nin bir kilise değil, devlet içinde bir devlet olduğunu...
kavrayamaz. Belagata dayalı siyasetin ustası olan Erdoğan'ın çapı, sembollere dayalı siyasetin sınırlarında tıkanır.
O kadar ki; Türk tarihinin ve dolayısı ile "Turan"ın doğu ucunu işaret eden Orhun Anıtlarının yenilenmiş halinin açılışının yapılacağı gün Dağlıca Baskını nedeni ile Moğolistan'dan geri dönmek zorunda kalmasının arka planını bile düşünmediğine emin olabilirsiniz.
Halbuki ecdadını da , tarihini de ; semboller üzerinden siyaset , ikonlar üzerinden terör yapan küresel güçleri de bilen bir Başbakan'ın ;
"Orhun Anıtları bir anıt değil, benim emperyal vizyonumun sembolü. Bu anıtların açılışını ülkenin başbakanın yapmasını kim istemedi de, "fazla açılırsa seni Anadolu'ya gerisin geri döndürürüz" mesajını verdi?"
sorması gerekirdi.
Akdamar'a haçı asmanın, Sümela'da üzerinde Pontus haritası olan tişörtlülere ayin yaptırmanın ve nihayetinde Ayasofya'da ayin yaptırmanın ne anlama geldiğini bilen bir Başbakan bu sorunun cevabını bilirdi.
Fakat o Tayyip Erdoğan....
Açık İstihbarat ------------ Ayasofya'da Ayin Yapmak İçin Yola Çıkan Yunanlılarla İlgili Haber -------------- ABD'deki bir grup Yunan, Ayasofya'da ayin yapmak için Türkiye'ye geleceklerini duyurdu. Fener Rum Patrikhanesi eyleme karşı olduğunu duyurdu.
Kendilerini Yunan asıllı Amerikan vatandaşı olarak tanıtan 200 kişilik bir grup, 17 Eylül Cuma günü Ayasofya Müzesi'nde ayin yapacaklarını duyurdu.
Yunan-Amerikan Kültür Derneği başkanı Chris Spyrou başkanlığındaki grup Cuma günü Ayasofya'da ayin yapma hazırlığı içinde.
İpsala sınır kapısından İstanbul’a yol alması beklenen kafile, müze içine biletsiz giriş yaparak ayin düzenlemeye çalışacak.
Bu da mümkün olmazsa kafile müze dışında planladığı ayini gerçekleştirmeye çalışacak.
İstanbul Fener Rum Patrikhanesi, Türk makamlarına söz konusu eylemle ilgilerinin bulunmadığı bilgisini verdi.
Yunan Dışişleri Bakanı Dimitris Droutsas ise Patrikhane'nin görüşlerine saygı göstermesi gerektiğini söyledi.
Eylemin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz kesinlik kazanmış değil. Açık İstihbarat[/size] | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Salı Eyl. 21, 2010 12:20 pm | |
| [img] http://www.timeturk.com/images/news/210920101113449369701_2.jpg[/img][size=24] [color:0ce2=yellow] Halkımız Salak mıdır?[/color] [/size] [size=18] Ülkemizde 78 çeşitli etnisiteye mensup bir halk yaşıyor. Bunlar Türkiyelidir. Bu çeşitlilik Osmanlı imparatorluğunun bir cihan devleti oluşundandır. Ülkemizde alt-çeşitlilikler vardır. Olumlu tarafından bakarsak bu bir güçtür, zenginliktir. Dünyanın en zeki, akıllı, istidatlı çocukları Türkiye'dedir. Lakin bozuk bir düzen, bozuk bir eğitim sistemi, bozuk bir toplum yapısı bu zeki ve kabiliyetli çocukları kısa zamanda sersem hale getirmektedir. Dünyanın en zeki ve istidatlı çocuklarını bizim mekteplerimize veriniz, iki sene sonra zekaları dumura uğrar. Bugünkü resmî ideoloji, bu resmî ideolojiye hizmet eden müflis (iflas etmiş) eğitim sistemi Türkiye'nin sırtındaki en büyük yük, geleceği önündeki en büyük engeldir. Bizim gibi bir doğu ve Asya ülkesi olan Japonya, çok olumsuz coğrafî şartlara rağmen dünyanın en ileri, en zengin, en medenî, en kültürlü, en başarılı ülkesi olabilmesini aşağıda sayacağım şartlara borçludur: (1)Orada millî kültür ve kimliğe ters düşen zorba ve olumsuz bir resmî ideoloji yoktur. (2) Japon eğitimi belki de dünyanın en güçlü ve etkili eğitim sistemidir. (3) Japon yazısını öğrenmenin son derece güç ve zor olması, Japon çocuklarına azim, başarı, çalışkanlık, güçlükleri yenme yeteneklerini kazandırmaktadır. (4) Japon halkının, fertler (bireyler) olarak çok zeki ve kavrayışlı olduğu söylenemese de, orada Japon kimliğinden, Japon kültüründen, Japon maarif eğitiminden, Japon ruhundan ileri gelen bir kollektif zeka ve akıl üstünlüğü vardır. (5) İkinci dünya savaşından sonra 1945'te Japonya kayıtsız ve şartsız teslim oldu ama acımasız Amerikan işgal kuvvetleri Japon mikadosunu tahtından indiremedi. Çünkü Japon halkı başlarına büyük bir itaat ve sadakatle bağlıydı. (6) Savaş bittikten 28 sene geçtikten sonra Filipinler'in küçük bir adasında ormanlarda tek başına vahşi bir hayat süren bir Japon askeri bulundu. Evet, tam 28 sene boyunca teslim olmamış, o muson ikliminde korkunç mahrumiyetlere göğüs gererek yaşamıştı. Yakalandığı zaman sordular: Niçin teslim olmadın?.. Şu cevabı verdi:Bana ulaşan son emir savaşa devamdı... İşte Japonyayı Japonya yapan bu azim, bu ruhtur. Türkiye yüzölçümü iklim, toprak, madenler, ormanlar bakımından Japonya'dan çok üstündür ama Japonya kadar ilerlememiştir, başarılı olmamıştır. Türkiye halkına cahil, geri zekalı, mankafa diyenler aynaya baksınlar. Halkın bir kısmını bozanlar onlardır. Türkiyeyi bu hale getirenler, İslam dinini ilerlemenin, medeniyetin, zekanın önünde bir engelmiş gibi gören dinsiz, densiz, donsuz beyinsiz kişilerdir. Onlar sadece halkın bir kısmını değil, fazilet rejimi olan cumhuriyeti de bozdular. Dünya tarihinde kendi halkına insan pisliği yediren terakkiperverler hangi ülkede görülmüştür? Nüfusunun yetersizliğine rağmen, Türkiye kendi kimliğine, kendi kültürüne, tarihî devamlılık çizgisine dönerse, tarihî ârıza ve resmî ideoloji ayakbağlarından kurtulursa, Japonya gibi güçlü ve millî bir eğitime sahip olursa, şifahî kültürden yazılı kültüre geçerse, birkaç yüz kelimelik sokak ve çarşı-pazar Türkçesinden zengin Türkçeye yönelirse, bütün temel müesseselerine ahlâkı ve ehliyeti hâkim kılabilirse, bedevî kültürden medenî kültüre geçiş yapabilirse, (İslam ve Türk dünyası ile sıkı bağlar kurmak şartıyla) dünyanın birinci gücü olabilir, bütün insanlığa örnek ve model olacak âdil, sağlıklı, dengeli, insan ve dünya boyutlarında faziletli bir rejim kurabilir. İnsanlar ve halklar genel olarak doğuştan geri zekalı ve salak olmaz. Onları akıllı hale getiren veya salaklaştıran düzenlerdir, ideolojilerdir, sistemlerdir, rejimlerdir, gayr-i millî, gayr-i medenî bozuk eğitim sistemleridir. Aslına dönebilirseTürkiye 21'inci asrın Endülüs'ü olacaktır. (İkinci yazı) Osmanlıya Büyük Hakaret PİR Sultan Abdal Vakfı başkanı, Başbakana vermiş veriştirmiş, ez-cümle şu cümleleri sarf etmiş: "Ebu-Suud'a, Yavuz'a hayranlığını açıklayan Başbakan'a, objektif tarih dersleri almasını öneriyoruz: Orada Ebu-Suud'un, Yavuz'un ve benzerlerinin iktidarları uğruna analarına, babalarına, kardeşlerine, hattâ çocuklarına dahi kıyabilen amansız KANİÇİCİLER oldukları apaçık görülmektedir. Bu yüzden tarih onları işte bu cümlelerle "KANLIKATİLLER" olarak anmaktadır. Unutulmasın; adaletsizlik, kan ve gözyaşı üzerine kurulan iktidarlar yıkılmaya mahkûmdurlar." Not: Dört kelimeyi büyük harflerle yazdım...) Pir Sultan Vakfı başkanı Ebussud ismini Ebu-Suud şeklinde yazmış...Bu muhterem din alimi Yavuz'un şeyhülislamı değil, Kanunî Sultan Süleyman'ın Şeyhülislamı idi. Pir Sultan Abdal Vakfı başkanı, Osmanlıya ağır şekilde saldırıp hakaret ederken, Şah İsmail hakkındaki şu gerçekleri biliyor mu acaba? Şah İsmail o kadar kanlı bir hükümdardı ki, düşmanlarından birini eline geçirmiş, kafasını kestirmiş, kafatasından gümüş kulplu bir maşrapa yaptırmış, onunla şarap içmiştir. Şah İsmail annesini öldürtmüştür. Şah İsmail, Diyarbakır'ı zapt edince esir düşen Sünnî kumandanlardan birinin çocuğunu kebap yaptırıp zavallı babasına zorla yedirmiştir. Şah İsmail, Bağdad'ı aldığında İmamÂzam Ebû Hanife hazretlerinin kabrini helâ yaptırtmıştır. Şah İsmail'in kan içiciliği, zulmü, Müslümanlara yaptığı eziyetler, ettiği hakaret, kötülük ve işkenceler saymakla bitmez. Sayın Pir Sultan Vakfı Başkanına objektif tarih dersleri almasını tavsiye ederiz. Onun bu tür beyanlarıyla Sünnî-Alevî kardeşliği kurulmaz, tam aksine düşmanlık, kin, fitne fesat yangınları başlar. [/size] şevket eygi | |
| | | turbix
Mesaj Sayısı : 161 Reputation : 7 Kayıt tarihi : 15/04/10
| Konu: Geri: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Paz Eyl. 26, 2010 10:05 am | |
| Mardindeki tarihi Kasımiye Medresesinde modacı Cemil İpekçinin düzenlediği Bir Doğu Masalı Dört Mevsim defilesi, kentteki 44 sivil toplum örgütünün tepki göstermesi üzerine, sıkı güvenlik altında yapıldı.
Provaların yapıldığı dün sabahtan itibaren Medrese polis kordonuna alındı. Olası bir tepkiyi önlemek için Cemil İpekçi için bir koruma ekibi görevlendirildi.
Kokteyl iptal edildi
Defile öncesi verilmesi planlanan kokteyl, tepkiler üzerine iptal edildi. Sivil toplum örgütleri de herhangi bir girişimde bulunmadı. Mardin Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği Başkanı Semih Hocaoğlu, defilenin yapılmasına karşı çıkanlara tepki gösterdi: “Medrese restore edilmeden önce şu anda mescit olarak kullanılan yer tinerci çocukların mekanı olmuştu. Hayvan barınağı olarak kullanılıyordu. O zaman bu duruma ses çıkarmayanlar, bugün burada defile yapılmasından niye rahatsızlar. Onların Mardin’i temsil ettiklerine inanmıyoruz. Mardin hoşgörülerin kentidir. Birilerinin Mardin’i tutucu ve yobaz gösterme çabalarına anlam veremiyorum.”
İpekçi korumayla gezdi
Defileyi düzenleyen ünlü modacı Cemil İpekçi’ye, Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü tarafından koruma ekibi verildi. Polisler İpekçi’yi kentte adım adım yakın korumaya aldı. Mardin Emniyet Müdürü Mustafa Aygün de Kasımiye Medresesi’ne giderek, çalışmaları ve alınan önlemleri yerinde inceledi.
Geliri öğrencilere
Kadife, pazen, tülbent ve yöreye ait kumaşlarla yöredeki birçok inanışın etnik desenlerinin yer aldığı giysilerin 30’u kadın, 15’i erkek 45 manken tarafından podyuma taşındığı defilenin konsepti bir doğu masalını 4 mevsimde anlatmaktı. Bu nedenle adı “Bir Doğu Masalı Dört Mevsim” olan defilenin koreografisini Yasin Soy , müzik direktörlüğünü Ayhan Topaloğlu yaptı. Mardin’deki Cemil İpekçi Atölyesi’nin öğretmenleri ve öğrencileri tarafından 6 aylık yoğun bir çalışma ile hazırlanan defilenin ve sergilenecek giysilerin satışından elde edilen gelir, döner sermayeli okulun yaşaması için kullanılacak.
Toplu namazla protesto edilmişti
Geçen hafta çarşamba ve Cuma günü Medresede toplanan 50’ye yakın STK Başkanı ve 300’ün üzerinde üye, toplu namaz kılarak defileye tepki göstermişti. Protestocular, “Yüzyıllarca dini eğitim yapılan, ilim irfan için kullanılan medreseyi podyum olarak kullanmak istiyorlar” eleştirisinde bulunmuştu.
Kırılmadım Mardin’den ev alacağım
Cemil İpekçi, defile öncesinde kuaföre giderek, mankenlerin makyajlarıyla tek tek ilgilendi. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan İpekçi, tepkilerin kendisini küstürmediğini söyledi: “Burası demokratik bir ülke gayet tabii ki herkes fikirlerini, düşüncelerini açıklayacaktır. Bunun kavgaya dönüşmemesi çok güzel. Ekim ayında Kızıltepe’de 300 kişilik bir okul açacağız. Sabah gençlere, öğleden sonra ev hanımlarına, akşam ise istihdam yaratan işadamlarına yönelik konfeksiyoncu yetiştireceğiz. Şimdiye kadar burada kirada oturuyordum, mülk almamıştım. Şimde Allah nasip ederse mülk alacağım. Evim tamamıyla Mardin’de olsun. Çünkü Mardin bir büyü, Mezopotamya burası kültür ve sanatın beşiğidir.” | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Paz Eyl. 26, 2010 11:21 am | |
| BU yapılanların manası nedir?
İktidarda AKP olamsaydı, böylesi işleri yapmaya cüret edebilir miydi herhangi bir iktidar?
AKP iktidarında remzlerle oynanıyor.
İçleri boşaltılıyor.
Homo Cemil, baştacı. Cemil, kocası Bekir'in kucağına oturmuş bağırıyor: Yaşasın AKP!
Böyle bir pervaasızlık, yavşama, başka hangi devirde görülmüştü?
Şİmdi gelelim asıl meseleye.
"Remz" diyoruz, neye remz?
Bağımsızlığa.
Üstad ne diyor Ayasofya için:
Sen hür iradenle bir an olsun aç da istersen yine hür iradenle başka bir şey yap.
Yani mesele "hürriyet".
O halde, emperyalizm, Türkiye üzerinde uyguladığı yeni ılımlı islamcılaştırarak silahsız esir alam projesi çerçevesinde, esaretimizi perçinlemek üzere Ayasofya'nın açılmasına müsaade ederse, bu hal, Üstad'ın işaret ettiği manayı karşılar mı? Bu halde Ayasofya yine açılmış olamyacak, zira yine hür irademizle açılmış olamaycak.
O halde meseleyi Ayasofya'ya bağlamak yanlış bir taktiik olur, yarın açıveririler ve alın işte derlerse ne olacak?
Ayasofya vs gibi mücadelde remz olarak kullanılan şeyler, zamanın şartlarına göre ifade olunur. Kavgada, şayet kavga etmek niiyetindeysek, ihtilal yapma niyetindeysek, düşmandan veremeyeceği istenir. Ki motivasyon daim olabilsin.. Verbileceğini istersen, verdiği an motivasyonu bitirmiş olursun, bindiğin dallı kesmek denir buna. Kavgayı istememek, anlaşmaya zemin aramak denir. Kavgadan anlamamak da.
Camianın genel olarak anlamadığı şu ki, düşünme tembelliği içerisinde, klişelerle düşünüyor görünme uyanıklığına yatıyoruz, böylece mücadele veriyor hvası basıyoruz etrafa.
Ayasofya klişesini bırak da manası üzerine yoğunlaş, kavgada ne ifade etiği üzerine, ve bu günkü şartları dünküyle kıyaslayarak karar verci ol.
Beleşçilikte üzerimize yok. Üstad ve K bir kere düşünmüş, biizm düşünmemize gerek yok demeye gelen bir hal.
Oysa K, kaç yeerde, bunu benim söylememem, bu kitab ı benim yazmamam gerekirdi demekte değil miydi?
Biir de utanmazlığımız var, K o kadar işkence altındayken, müdahil olmasını, aktüel politika yapmasını da bekliyoruz ondan.
Koca koca adamlarız, ayıp!
Kendi düşmanımızı kendimiz belirleyip, doğru hedefi ortaya koyup, kendi mücadelemizi kendimiz vermemizin zamanı gelmedi mi?
Bu mücadele içerisinde güç olup O'nun emrine sunmak...
Başa dönelim, bu gün trkiye'de, düşmanın veremeyeceği bağımsızlık remzi olabilecek şey nedir?
Üstad Ayasofya'yı isterken, o günkü şartlar, güç dengeleri, kendi çevresiyle beraber bunu ifade etmişken, şimdi şunca mücadele sürecinden sonra biz ne istersek, davanın şanı şahsımızda komikleşmemiş olur?
Düşmanın veremeyeceği şey nedir ki, vermediğinde cezaevi misali isyanı patlatabilelim? (Cezaevini unutmayın ihtarı)
Kavag etmeyi istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
O halde, oyunu oynaşı, fethedilen alanda fatihçilik oynamayı bırakıp, fethedilecek kale burçları bulmamız gerek kendimize.
Hoca Nasreddin misali, samanlıkta kaybettiği iğneyi dışarıda aydınlıkta aramak gibisinden bir iş yapıyor görüntüsü değil, duyarak, düşünerek, hissederek samanlığa dalmak. | |
| | | GÖLGE
Mesaj Sayısı : 1231 Reputation : 36 Kayıt tarihi : 16/05/09
| Konu: Geri: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Salı Eyl. 28, 2010 4:24 pm | |
| [size=18] Iktidarin Suriye Mayinlarinin temizlenmesi meselesinde,Mayin temizleme isinin Israile ihale edilmek uzere iken askiya alindigini unutmamak lazim.AKP nin KIBRIS Topragi kadar bir alani Israile bilmem kacyilligina verilme meselesini yeniden hatirlamak gerekiyor.
Ne diyordu RTE;Israil Firmasi Patron,Anadolu insani Isci olacak,ALI,Veli kazanacak diyordu.Nasil kazanmaysa?.
Bankalarin ANADOLU insanini Kredi kartlari vesilesiyle,Nasil iliklerine kadar sömürdüklerini göremiyormuyuz.Krediilendirilmis hayattan kimler kazaniyor????
RTE nin Anadoluya soktugu Ahtapot Bankalar.
Kredilendirilmis hayatta iliklerine kadar SÖMÜRÜYÜ insan hissetmiyorsa, Uyusmus insana hicbirsey anlatilmaz.
Uyusmus ve uyusturulmus insanin,Sömürürünün kollarinda ölümünü seyretmek, bizim anladigimiz MANA icinde olamaz,Olmamali.
................[/size]
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Salı Eyl. 28, 2010 8:24 pm | |
| [size=18]Mayınlı araziler denilince, öyle donduruldu filan diye as geçmemek gerek.
Orası, beğenilmeyen, alevilerle dolu denilen vs. yüce mahkemelerin bozma, karşı durma kararları sayesinde İsrail'e peşkeş çekilemedi.
Tıpkı Galaport'ta olduğu gibi.
Zaten Anayasa değişikliğindeki temel maddeler de bu gibi emperyalizmin Türkiye üzerindeki emellerinin tahakkuk etmesine mani olunması karşısında yapılan bir operasyondu, Alevileri tasfiye veya bir başka şey için değil. Saldırının nerden geldiğini tesbit etmek lazım. Bu tesbit olmazsa, müdafaaa da edemezsin kendini, gardını doğru alamazsın, adam sana böyle aleviler filan diye gardını düşüttürür. Evet, dün aleviler sana engeldi ama bu gün işte sana perde oluyor, şartlara göre ele aalmak gerek. Misal Denktaş. Denktaş Kıbrıs için ne mana ifade eder? Yani adam bizim tasdikleyeceğimiz manada müslüman mı? Kıbrıs'ın hali ortada. Mesle de burda, Ama orda emperyalizmin emellerine karşı çok güzel bir takoz oluyordu. Ve mesela sen bunu kaldırdığın zaman, yerine koyacağın bir şey de yok. Yani Denktaş müslüman değil, gitsin demenin bir faydası olmadığı gibi, emperyalizmin Denktaş'a karşı olmasının sebebi de islam karşısıdnaki tutumu değildi zaten. Ya da Saddam işte. hep aynı şeyler. Bunlar dışarıda olunca anlaşılabiliyor da başa gelince karar vermesi, kesin tavır alması zor oluyor, hisler giriyor araya, geçmiş yaşanmmışlıklar vs pskolojik unsurlar giriyor. O zaman da iş, meseleyi meselenin istediği seviyede ele alınmaktan çıkıp, sevip sevmeme gibi psikolojik unsurlara indirgeniyor. Siyaset, menfaatini bilmek demek. Sevdiklerini ya da sevmediklerini değil. Falancayı seversin de menfaatin orda değildir. Veya tersi. Ama işte, bizim siyasetimizin öz ilminin müntehasındaki sanat iş olması burada, zira, teorik olarak bilinen bu şeyler, ilmi veya hikemî "klişeler", "terkibi hükümler"i ezberlemekle, yapmak farklı. Bilmekle yapmak farklı. Sahada olmak, karar vermek, kesin tavır almak meseleleri bu sebeple gayet mühim. Mücadelede karar ve kesin tavır alabilme mesele olarak bu sebeple var. Karşına çıkan yeni bir durumu çözebilme ve karar verme, kesin tavır alma. "AKP'yi de sevmiyorum ama" vs gibi ifadeler, kesin tavır alınamadığının zaten itirafı. Örgüt de ancak böyle bir kararın etrafında şekillenir. Topluluk ifadesi. Bu karar etrafında birleşilinir ve herkes kendi mizacına uygun olarak o kararın gereği olan kesin tavır alam noktasında üzeriine düşeni yapar. Bu birleşme iradi katılımla olacağından da işin içinde olduğunu zannetse ya da iddia etse de o tavrı gösteremediğinde dışındadır. Orada artık örgütlü bir ideolojik bağ sözkonusu da değildir. Ahbapçavuşluk ilişkileri de böyle başlar ve kokuşmaya doğru evrilir. Bu noktada insanlar kendilerini kandırmak için, sözde örgütlü mücadele veriyor tesellisine sarılabilmek için, göstermelik işler etrafında bir şeyler yapar görünürler. Ne yapacaklarını bilmediklerinden, iler doğru hamle ifade eden işler değil de en az şuuru muhafazaya dair işlerdir bunlar. Bu hal, kendini biilen için, kendisinii kandırmayan için makbul olabilecekken, kendini bilmenin, vicdanın üstünü örtmeye dairse, teşhir edilmesi gerekir. Vicdan, yapabilecekken, yapmadığının hesabını verme... Tabiatıyla böyle yapılarda, işin aslı kaybolmaya başladığından, kariyercilik başlar. Pozisyonları ehliyet değil, başka faktörler belirler. Fikir ve aksiyon kriter olmaktan çıkıp, şu yada bu şekildeki sahte imajlar ön plana çıkar. Gerçek bir fikir ve eleştiri tavrı, yerini, miş gibi olana bırakmaya başlar. Şimdilik bu kadar yeter.[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK Salı Eyl. 28, 2010 8:27 pm | |
| Ayasofya derken, Bahçeli'nin Alparslan'ın izinde kılacağını söylediği Cuma Namazı AKP işbirlikçilerini nasıl da afallattı? O gün orada, yüzbinlerle kılınmalı bu namaz! | |
| | | | AYASOFYA'YI DOĞRU ANLAMAK | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|