AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ

Aşağa gitmek 
4 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: AKP'NİN HESAP DEHASI - LAFI BIRAK, İCRAATA BAK   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPaz Nis. 18, 2010 5:00 pm

AKP'den Yeni Tarife : İsrail'le "One Minute" 4 Milyon Dolar

Açık İstihbarat Özel

13.04.2010
Bir Akbank reklamında ;

Japon cep telefonu teknolojisini bulmakla, kovboy şapkalı ABD'li geliştirmekle övünürken bizimkisi; o cep telefonunu kullanarak hızlı şekilde kredi almakla övünüyordu.

Ve tabi reklam icabı Japonla , ABD'li "apışıp kalıyorlardı"; Türk'ün bu mucizesi karşısında.

Türk imgesi ile dalga geçilen reklamlar serisine sıkça rastlamaya başladık (Bkz. Türk-Selim) . Türk'ü salak yerine koyan en son vaka ise bir reklam değil, bir savunma projesi töreniydi.

Geçenlerde Kayseri'de düzenlenen bir törenle; İsrail'e modernize ettirilen 170 adet M60 tankından sonuncusu teslim edildi. Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün de katıldığı törenle İsrail firması IMI'nın başarılı modernizasyon çalışmaları ve bu tank üzerinden Türk ve İsrail savunma sanayilerinin girişeceği ortak projeler anlatıldı. Bu tankla Kolombiya'nın açtığı ihaleye katılacağı vurgulandı. Kolombiya'nın açtığı ihalede yarışan diğer 3 modelin de İsrail'e ait olduğu ayrıntısı büyütülmedi.

170 tankın modernizasyonu için ödenen para 687.5 milyon dolar.

Yani eski tankı modernize etmek için tank başına 4 milyon dolar ödemiş olduk.


Bu rakamı bir perspektife oturtabilmeniz için sizinle başka ülkelerin tank alım rakamlarını paylaşalım:

General Dynamics firmasının Irak ordusuna sağlayacağı ve M60'lara göre çok daha üst düzey teknolojiyi temsil eden yeni M1A1 Abrams tanklarına vereceği fiyat : 150.5 milyon dolar

Toplam 140 tank için.

Anlayacağınız işgal altındaki Irak yeni model tankın tanesini 1 milyon dolar civarında bir rakama malediyor.

Şili'nin geçenlerde Almanya ile yaptığı anlaşma çerçevesinde 140 Leopard 2A4 - ki Leopard tankı bir çok uzman tarafından dünyanın en iyi ana savaş tankı olarak nitelendiriliyor- için ödeyeceği miktar 125 milyon dolar. Yani yeni model tank için ödenen miktar 1 milyon doların altında.

Hindistan'ın yine daha gelişmiş bir model olan T-90 AMT 'den 310 tane almak için ödeyeceği fiyat 700 milyon dolar. Yani tanesi 2 milyon dolar civarında.

Matematiğinizin kuvvetli olmasına veya silah uzmanı olmanıza gerek yok.

Temel bir insaf, ahlak ve vatan sevgisi yeterli.

Tank modernizasyonu adı altında eski tanka yeni makyaj için tanesine 4 milyon $....

Yeni tank için tank başına 1-2 milyon dolar arası değişen fiyatlar....

Sizce bu durumda yeni bir akıllı Türk reklamı çekilmesi gerekmez mi?

Sloganımız hazır....

AKP 'den Yeni Tarife : İsrail'le Konuşmanın Dakikası Sadece 4 Milyon Dolar

Açık İstihbarat
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: İSRAİL ...   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptySalı Tem. 06, 2010 7:19 pm

[size=18][b]İsrail ile ilişkileri kesmek; ya da kesmemenin
fiyatı...[/b]



Kabul edelim ki, iki ihtilaflı bölge ülkesi Türkiye ile İsrail arasında,
‘hakem Washington’ nezdinde, İsrail’in ‘manevra alanı’ Türkiye’ye
oranla daha kuvvetli. İsrail’in Gazze yardım konvoyu saldırısından ötürü
tüm dünyada itibar yitirdiği ve her alanda ‘tecrit olmakta’ olduğuna
dair gözlemlerin çok isabetli olduğu şüpheli.
İsrail’in Gazze yardım konvoyuna saldırısı, ilk günler dünyanın birçok
yerinde büyük tepki çekti. Doğru. Dünyanın bir çok köşesinde İsrail’in
saygınlığı fazla değil. Bu doğru. Ama bu doğrular toplamı,
Türkiye-İsrail arasında çözülmemiş ihtilafta ve süregiden siyasi
sürtüşmede, otomatik olarak, Türkiye’ye üstünlük ve
avantaj da sağlamış değil.
İsrail Başbakanı Bibi Netanyahu, bugün Beyaz Saray’da, Başkan Barack
Obama ile uzun süredir beklenen ve Gazze yardım konvoyu saldırısı
nedeniyle ertelenmiş görüşmesini gerçekleştirecek. Netanyahu, Obama
görüşmesine gidene dek, özellikle Filistinlilerle müzakere konusunda
attığı adımlarla elini bir nebze güçlendirdi. Uzun süredir ilk kez
doğrudan Filistin-İsrail görüşmesi mümkün oldu. İsrail Savunma Bakanı
Ehud Barak, Filistin Yönetimi (Ramallah) Başbakanı Selim Fayyad’la dün
biraraya geldi.
Netanyahu’nun Obama’ya Filistinlilerle doğrudan müzakere planı sunması
da bekleniyor.
Bu temasların, Tayyip Erdoğan hükümetini sadece ‘Hamas’la iş tutan’ ve
üstelik ‘sonuç
alamayan’ bir görüntüye sokması tehlikesi de mevcut. Gelişmenin Türkiye
boyutu bir yana, asıl önemli kısmı Amerika boyutu ile ilgili.
Obama’nın, müthiş bir ‘Amerikan hareketsizliği’ görüntüsü veren dış
politikada, özellikle Ortadoğu politikasında ‘bir şeylerin olduğu’na,
‘bir şeylerin değiştiği’ne ilişkin ‘başarı sinyali’ne ihtiyacı var, ki
bu esas olarak Filistin-İsrail sahnesinde hareketlenme demek. Netanyahu,
cebine bu ‘hareketlenme görüntüleri’ ve vaadini alarak Beyaz Saray’a
gidiyor. Obama’yı hayli rahatlatacak bir gelişme. ‘Stratejik’ değil,
‘taktik’ planda. Ama, Kasım ayında yaklaşan seçimler ve ‘lobi’nin etkisi
düşünüldüğünde, İsrail ile işlerini yoluna koyuyor görüntüsüne
Obama’nın çok ihtiyacı vardı.
Netanyahu, bunu Obama’ya sağladığı oranda, Türkiye’ye karşı da elini
güçlendirmiş olacak. Washington’a bir ‘hediye paketi’ ile gidecek
Netanyahu’nun, Türkiye’den özür dilemeye direnmesine Obama ‘baskı’yla
karşılık mı verecek?
Pek gerçekçi görünmüyor.
***
Haaretz’de dün Amir Oren imzasıyla yayımlanan bir yorum yazısında
Netanyahu’nun ve Obama’nın müşterek özelliklerinin, her ikisinin de
‘hasımlarını caydıracak’ güce sahip olmamaları olduğunu görüşü
savunuluyordu. ‘Kadife eldiven içinde demir yumruk’ stratejisi
açısından, Oren, Obama’yı ‘kadife eldivenli ve kadife yumruklu’,
Netanyahu’yu ise ‘demir eldivenli, kadife yumruklu’ olarak tanımlıyor ve
şu satırlara yer veriyor:
“Napolyon’dan bugüne, akıllı stratejinin standart tanımı ‘kadife eldiven
içinde demir yumruk’ olmuştur. Güç ile arkalanmayan diplomasi yani hem
gücü kullanma yeteneği ve rızası olmaması, retorikten ibarettir.
Özellikle İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad, Hamas lideri Halit
Meşal, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, el-Kaide lideri Usama bin Laden
ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan söz konusu olduğunda.”
Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir listeye dahil edilmiş olduğunu bir yana
bırakalım ama Netanyahu’nun bu isimlere yönelik diplomasisinin kendi
‘zayıflığı’ nedeniyle eleştirildiği bu yazıdaki şu satırlara dikkat
edelim:
“Kendi payına Netanyahu, sürekli olarak zayıflık saçıyor. Sürekli olarak
baskı altında gözü korkutuluyor ve her zaman baskıyı uygulayan en son
kişiye teslim oluyor. Tehdit ettiği vakit, hem İsrail’in uluslararası
itibarının başaşağı gitmiş olması ve hem de İsrail kamuoyunun kayıplara
yol açma ihtimalini içeren askeri operasyonlara karşı olmasınden ötürü,
tehditleri geçerli gözükmüyor. Ve (işgal altındaki) topraklara ve
(Yahudi) yerleşim merkezlerini asılıp kalması nedeniyle, İsrail’in
tezlerinin güvenlik zeminini zora sokuyor.”
Netanyahu, Washington’da tam da bu eleştirildiği noktalarda belirli bir
‘esneklik’ sergilemek üzere gidiyor. Filistin konusunda ‘esneklik’
görüntüsü, Türkiye karşısında ‘katı’ durması için gerekli hale geldi.
Veya, tersinden gidersek, Türkiye-İsrail ihtilafı, Netanyahu’nun
Filistin konusunda Washington’un gözünü boyayacak bir ‘esneklik’
görüntüsüne bürünmesini mümkün kıldı.
Ancak, bu Türkiye’nin işini halletmiyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsrail’e üç seçenek sundu:
1) Özür dileme; 2) Bunu yapmayacaksa, uluslararası soruşturma
komisyonunun kurulmasını kabul; 3) Bu ikisinin de olmaması halinde
ilişkilerin kesilmesini göze alma.
Netanyahu, ‘özür dileme’ ve ‘tazminat’ın mümkün olmadığını bildirmişti.
Gizli Brüksel görüşmesi nedeniyle ‘kırdığı’ Dışişleri Bakanı Avigdor
Lieberman ile görüştükten sonra.
Lieberman’ın kendisi ise, ‘Davutoğlu şartları’nı duyduktan sonra ‘özür
dileme olmayacaktır’
diye kestirdi attı.
Bu arada, ‘üçüncü koalisyon ortağı’ Savunma Bakanı Ehud Barak, geçen
hafta Davutoğlu Washington’da iken, Büyükelçi Namık Tan ile birlikte
kendisiyle görüşülmek istendiğini ama ‘özür ve tazminat’ konuları
gündeme geleceği ve ‘bunlar için uygun zaman olmadığı’ gerekçesiyle,
kendisinin söz konusu görüşme taleplerini kabul etmediğini söyledi.
Barak da ‘özür’e karşı ve Ben-Eliezer görüşmesini basına sızdıran da o.
Yani?
İsrail’deki üç koalisyon ortağı, Netanyahu-Lieberman-Barak, ‘Türkiye’den
özür dilenmeyeceği’ni
Bibi’nin Obama görüşmesinin öncesinde açıkça ilân ettiler.
Yani, top Türkiye’nin sahasında.
***
Türkiye, seçime giden güzergâhta İsrail karşısında düşürüldüğü durumdan
ötürü, adım adım ve kaçınılmaz olarak, ‘üçüncü seçeneğe’, yani İsrail
ile ilişkilerin kesilmesine doğru yol alıyor.
Bunu yapamayan, bunu beceremeyen ve onca esip gürlemesine ve kükremesine
karşı, İsrail karşısında hiçbir somut adım atamayan duruma Tayyip
Erdoğan, hele şu zaman diliminden düşemez. Düşerse, imajının alacağı
hasar ile Türkiye’yi kolay kolay yönetemez.
İsrail ile ilişkileri kesmek ise Washington ile zaten Amerika’nın ‘hayal
kırıklığı’ içine girdiği ikili ilişkileri, besbelli, daha da zora
sokacak.
‘Kürt sorunu’ içerde 25 yıllık bilançosundaki gibi tekrar ‘güvenlik
sorunu’ haline dönüşmüşken, Anayasa Mahkemesi ile kavgalı bir durum
sürerken, bir de Washington ile mesafenin daha da açılması da, hükümetin
devamı bakımından ‘riskli’.
Ama başka çaresi de yok.
Ya İsrail tarafından burnu sürtülen bir hükümetin başında nasıl ve ne
kadar kalıyorsa kalacak veya İsrail’in burnunu sürten bir hükümet
olarak, Amerika ile zedelenen ilişkileri bir yerden, bir vakitte
toparlamaya bakacak.
Zor tercihler..[/size] (CENGİZ ÇAVDAR)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptySalı Tem. 06, 2010 8:50 pm

Çandar efendi meseleyi gayet güzel özetlemiş.

RTE ya kahraman olacak, ya da kelleyi verecek.

Tabi bu tercihlerin iç politikadaki akislerini hesap etmek de gerek.

Geçen seçimlerde, AKP'ye islamcı tabana uzak kişiler doluştu. Teşkilat başkanlıkları da ha keza. Şayet RTE kahramanlık yolunu seçerse, teşkilata ve meclise yeniden bir düzenleme yapmak gerekecek. "Sakallıları" (!), "mücahidleri" (!) yeniden toplama ihtiyacı duyacak. SP ile ittifak bile gündeme gelebilir. Baraj düşürülür, SP'nin de maclise girmesi sağlanır ve bir koalisyon kurulur. Veyahut, SP'li adaylar AKP listelerinden seçime girer. Ama burada aday tercihlerini nasıl yapacakları önemli olacak. Tabi sonbaharda seçim yapmak gerekecek ki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı vermesi bunda amil olabilir. Zaten Meclis'in kapatılmamış olması da bir yerde buna dair değil mi?,

RTE, ölümcül virajda hayatının kararlarını verme arefesinde. Doğru adım atabilecek mi yoksa attığı adımlar kendisini gayya'ya mı götürecek? Her şey kendisine bağlı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyCuma Tem. 16, 2010 8:06 am

[table:c283 style="TEXT-ALIGN: left; WIDTH: 590px; HEIGHT: 38px; MARGIN-LEFT: auto; MARGIN-RIGHT: auto" border=0 cellSpacing=0 cellPadding=3][tr][td][size=9][b]
[b][size=21][color:c283=#ffffff]AKP-İsrail İlişkisinin Kısa Tarihçesi

Mehmet Ali Güller - Blog
[/color][/size][/b][right]14.07.2010[/b][/size][/right]
[/td][/tr][/table]

[font:c283='serif'][size=18]

[font:c283='serif']AKP ile İsrail arasındaki sözde kriz, aslında tam da İsrail’in kurucusu David Ben Gurion’un Türkiye-İsrail ilişkilerini tarif ettiği şu cümle gibi:

[i]“[/i][/font][font:c283='serif'][i]Türkiye bize metres gibi davranıyor. Halbuki evlendik, evliliğimizi bir türlü açıklamıyor.”[/i][/font]

[font:c283='serif']Ben Gurion’un bu tespitinin üzerinden yarım yüzyıl geçti ama AKP döneminde İsrail’le ilişkiler tam da böylesi bir tanıma uygun gelişti. [b]Kapalı kapılar ardında farklı, dışarıda farklı…[/b] [/font]

[font:c283='serif']Gelin AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana, İsrail’le gerçekte nasıl bir ilişki türü yürüttüğüne birlikte gözatalım… [/font]

[font:c283='serif']ERDOĞAN’A YAHUDİ CESARET ÖDÜLÜ[/font]

[b][font:c283='serif']1..[/font][/b][font:c283='serif'] AKP 3 Kasım seçimleri öncesinde 16 Temmuz 2002’de ABD’de Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü JINSA’da temaslarda bulunarak iktidar vizesi desteği aradı ve aldı.[/font]

[b][font:c283='serif']2..[/font][/b][font:c283='serif'] Erdoğan Ocak 2004’teki ABD ziyareti sırasında [b]Amerikan Yahudi Komitesi’nden “cesaret madalyası” aldı[/b]. [b]Resmi ismi “Davut Boynuzu” olan bu madalya, dünyada ilk kez Yahudi olmayan bir isme, dahası bir Müslüman’a verildi![/b][/font]

[font:c283='serif']AKP: FİLİSTİN TERÖR, İSRAİL ŞİDDET UYGULUYOR[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']3..[/font][/b][font:c283='serif'] 30 Ağustos 2004 tarihinde AKP’li Ömer Çelik, Egemen Bağış ve Mevlüt Çavuşoğlu İsrail’le kapsamlı görüşmeler yapmak üzere 3 günlüğüne İsrail’e gitti. Havaalanında gazetecilerin sorularını yanıtlayan heyet, [i]“ziyaretlerinin, ilişkileri daha da pekiştirmek için büyük önem taşıdığını”[/i] belirtti.

Ömer Çelik, “ortada kriz var” gibi bir adım atılmak ve öyle bir durum yaratılmak istendiğini belirterek, “aslında ortada bir kriz olmadığını” vurguladı. Ömer Çelik ve Egemen Bağış’ın bu ziyaretten önce, ABD’ye gidip Yahudi kurumlarıyla özel temaslarda bulunduklarını da anımsatalım. [/font]

[font:c283='serif']Yeri gelmişken, bir başka anımsatma daha yapalım. [b]Ömer Çelik, İsrail’e bu ziyaretinin iki ay öncesinde TBMM’de yaptığı bir konuşmada, [/b]

[b]“Filistinlilerin yaptığını terör, İsrail’in yaptığını ise şiddet” [/b]

olarak nitelendirmişti. Bugün koşullar gereği Irak’taki Müslümanları anımsayan [b]Ömer Çelik’in, o tarihlerde [/b][b][i]“Irak’taki direniş örgütlerinin, katillerden oluştuğunu”[/i][/b][b] söyleyecek kadar Amerikancı olduğunu da belirtelim.[/b][b] [/b] [/font]

[font:c283='serif']İSRAİL AKP ELİYLE TÜRK TARIMINI ÇÖKERTTİ[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']4..[/font][/b][font:c283='serif'] AKP hükümeti, İsrail ile 15 Temmuz 2004’de Ankara’da bir mutabakat zaptı imzalayarak, Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında [i]“temel ve işlenmiş tarım ürünleri ticaretindeki tavizlerin karşılıklı genişletilmesini müzakere etme konusunda”[/i] anlaştı.

Böylece AKP, İsrail’e Türk tarımını çökertme olanağı sundu![/font]

[font:c283='serif']İNTERNET GÜVENLİĞİMİZ İSRAİL’E EMANET[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']5..[/font][/b][font:c283='serif'] AKP’li Enerji Bakanı Hilmi Güler, İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Binyamin Ben-Elizer ile boru anlaşması imzaladı. Türkiye’den İsrail’e uzanacak boru hattından petrol, doğalgaz, elektrik, su ve fiberoptik geçmesi planlandı.[/font]

[b][font:c283='serif']6..[/font][/b][font:c283='serif'] Fiberoptik demişken… İsrail’le sözde krizin zirve yaptığı 2010 Haziran’ında ortaya çıktı ki, pek çok devlet kurumunun internet güvenliğini de İsrail sağlıyor!

Bu görevi yürüten İsrailli Check Point firmasının, 2006 yılında [i]“stratejik ortağı”[/i] ABD’den benzeri bir iş almak istediğinde bizzat ABD Başkanı Bush tarafından veto edildiğini de anımsatalım![/font]

[font:c283='serif']AKP’NİN İSRAİL’LE 17 PROJESİ[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']7..[/font][/b][font:c283='serif'] Şimdilerde çok tartışılan insansız uçak Heron anlaşmasını, Tayyip Erdoğan 1 Mayıs 2005 tarihli İsrail ziyareti sırasında imzaladı. Bu ziyarette 200 milyon dolarlık bu anlaşmayla yetinilmedi, M60 tanklarının modernizasyonu için yeni protokol yapıldı ve 17 ayrı askeri proje görüşmesi yapıldı! [/font]

[font:c283='serif']Bu arada anımsatalım…

[b]Erdoğan, Davos’ta “one minute” dedikten sonra, AKP’li Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 27 Ocak 2009’da açıklama yaparak İsrail’le ilişkiler konusunda bir sıkıntı olmayacağını ilan ediyordu. [/b]

Gönül, “insansız İsrail uçağı Heron’lar konusunda bir sıkıntı olmayacağının ve ilk parti Heron’ların Nisan ayında Türkiye’ye geleceğinin” müjdesini veriyordu. [/font]

[font:c283='serif']AKP İÇİN HAMAS BAŞKA, EL FETİH BAŞKA[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']8..[/font][/b][font:c283='serif'] Erdoğan, Filistin dostluğu değil; El fetih karşıtlığı, Hamas dostluğu yaptı. İsrail’le sözde ilk kriz sırasında bakın Başbakan Erdoğan ne diyor:

[i]“İsrail’in en yetkili ağzı, Filistin lideri Mahmut Abbas’ın tutuklu Hamas milletvekillerinin serbest bırakılmasını istemediğini söyledi”.[/i] [/font]

[font:c283='serif']ERDOĞAN: ARAFAT BARIŞIN ÖNÜNDE ENGEL[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']9..[/font][/b][font:c283='serif'] Dahası Erdoğan, geçmişti açıkça İsrail’i savunup, Arafat’ı da suçlamıştı.

ABD’de İsrail’in eski Başbakanı Ehud Barak, ABD Kongre üyesi Jane Harmon ve şarkiyatçı Prof. Bernard Lewis ile [b]13 Haziran 2004’te bir panele katılan Erdoğan şöyle söylemişti:[/b]

[i]“Ben Barak'ın başlatmış olduğu barış sürecine katılıyorum. Ancak Sayın Barak'ın başlattığı süreç devam etmedi. Sayın Arafat büyük bir fırsatı tepmiştir. Eğer o zaman oturulan masadan kalkılmasaydı isabetli olurdu. Şu anki sıkıntı budur. Fakat biz yine de barıştan umutsuz değiliz. Barış süreci sıkıntılı bir süreçtir. Çile çekmeyi gerektirir ve bu mücadeleyi çile çekerek sürdürmeliyiz. [b]80 yaşına merdiven dayamış olan bir Arafat barışın önünde bir engel olamaz. Bu işi halklar arasında çözebiliriz[/b]”.[/i][/font]

[b][font:c283='serif']10..[/font][/b][font:c283='serif'] Davos’ta sözde “one-minute” krizi yaşanırken, TBMM’de Türkiye-İsrail Dostluk Grubu üyesi 361, Türkiye-Filistin Dostluk Grubu iyesi ise sadece 60 milletvekili bulunuyordu![/font]

[font:c283='serif']ERDOĞAN MUHALEFETİ YAHUDİ DÜŞMANLIĞI YAPMAKLA SUÇLADI[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']11..[/font][/b][font:c283='serif'] Erdoğan, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin 44 yıllığına İsrail’li şirkete verilmesine itiraz edenleri “Yahudi düşmanlığı” yapmakla suçladı.[/font]

[font:c283='serif']ORTAK “YAHUDİ URFA PROJESİ”[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']12..[/font][/b][font:c283='serif'] Urfa’daki “mayınlı arazilerin” İsrail’e peşkeş çekilmesinin tartışıldığı günlerde, 26 Mayıs 2009’da, İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gaby Levy [b][i]“Yahudi Urfa Projesi”[/i][/b] olarak bilinen “dinler buluşması” kapsamında Urfa’yı ziyaret etti. Levy

[i]“Urfa ile Harran bizim için çok önemli, her Yahudi için atalarımızın dedelerimizin geldiği bu topraklara gelmek çok önemli” [/i]

dedi. [/font]

[font:c283='serif']İsrail’in bölgeye ilgisi konusunda, bir başka önemli açıklama da 1 Aralık 2004 tarihinde, o dönemin İsrail Büyükelçisi Pinhas Avivi’den gelmişti.

[i]“İsrail’lilerin Güneydoğu’dan toprak alımlarını”[/i] yalanlayan Avivi şu ilginç cümleyi dile getirmişti:

[i]“Buradan arazi satın alınmadı, ancak bazı ortak projelere destek veriyorlar. Türkiye'yle tecrübelerini paylaşıyorlar”.[/i][/font]

[font:c283='serif']KONYA OVASI’NDA İSRAİL’E ARAZİ[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']13..[/font][/b][font:c283='serif'] İsrail sadece Güneydoğu’dan değil, “Anadolu Kartalı Tatbikatı Krizi” ile daha sonra gündeme gelen [b]Konya’dan da 2004 yılının sonunda 40 bin dönüm arazi aldı.[/b]

AKP’nin [i]“Tarımsal İşbirliği ve Kalkınma Projesi”[/i] ile önünü açtığı bu satış işlemi ile verilen topraklar, ABD ve İsrail’in eğitim için kullandığı hava üssünün hemen yanında bulunuyor. [/font]

[font:c283='serif']AKP ile İsrail arasındaki bu alım-satım işleri oldukça ilginçti.

Bakın Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü, Konya’daki bu satıştan birkaç ay önce Şanlıurfa Ceylanpınar’ı isteyen İsraillilere şu yanıtı verdiğini açıklıyordu:

[i]“Dedim ki, GAP’la ilgili düşünceleriniz, Türk kamuoyunda bir kısım kanaatlerin oluşmasına neden oluyor. Bu nedenle başlangıç faaliyetlerimizi İç Anadolu’ya kaydırarak, sulama teknolojisini Türk kamuoyuna sunalım. Bu sayede, kamuoyunda oluşan çekingen hava kırılabilir”.[/i][/font]

[font:c283='serif']AKP’DEN İSRAİL’E TOPRAK ALIMI İÇİN YASA KIYAĞI[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']14..[/font][/b][font:c283='serif'] [b]İsrail’in toprak alımlarına kolaylık getiren yasanın da, 19 Temmuz 2003 tarihinde, AKP tarafında yürürlüğe konulan 4916 sayılı yasa olduğunu belirtelim. [/b]

AKP İsrail’in toprak alımlarını kolaylaştırmakla kalmıyor, karşı çıkanlara da tepki gösteriyordu.

Örneğin AKP Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş, İsraillilerin GAP bölgesinde toprak satın almasına itiraz edenleri,

[i]“Bizim insanımız da Avrupa ülkelerinde mülk alıyor. Ancak yabancılar bizden toprak satın aldıklarında kıyameti koparıyorlar. Bunu doğal karşılamak lazım. Global baktığımız zaman bunun bir sakıncası yok”. [/i][/font]

[font:c283='serif']İSRAİL’E SURİYE SALDIRISI İÇİN HAVA SAHASI İZNİ[/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']15..[/font][/b][font:c283='serif'] İsrail, 6 Eylül 2007 tarihinde Suriye’nin gizli nükleer reaktörünü vurduğunda Türkiye hava sahasını kullandı. [/font]

[b][font:c283='serif']16..[/font][/b][font:c283='serif'] İsrail Lübnan’a saldırdığında ama 28 gün sonra Hizbullah’a yenilip geri çekilmek zorunda kaldığında, bölgeye AKP emriyle Türk askeri gönderildi. [/font]

[b][font:c283='serif']AKP MİLLETİN GAZINI ALIYORMUŞ[/font][/b]

[b][font:c283='serif']17..[/font][/b][font:c283='serif'] Gelin hiç yorumsuz, 14 Haziran 2010 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan Devrim Sevimay’ın AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’le yaptığı röportaja göz atalım şimdi de: [/font]

[font:c283='serif']Hüseyin Çelik: [i]“[/i][/font][i][font:c283='serif']Türkiye’de antisemitizmin bir geçmişi var. Fakat bizimle birlikte antisemitizm falan yok. [b]Aksine bakın Sayın Başbakan’ın bu çıkışları olmasa Türkiye’de antisemitizm daha çok artar[/b]”[/font][/i][font:c283='serif']

Milliyet: “[i]Yani bir anlamda şişede biriken gaz mı kaçırılmış oluyor bu sayede?”[/i]

Hüseyin Çelik:[i]“[/i][i]Elbette, halk şöyle düşünüyor, ‘Verilmesi gereken tepkiyi benim devletim veriyor zaten’.” [/i]

Milliyet: “[i]Ve sakinleşiyor, öyle mi?”[/i]

Hüseyin çelik: [i]“Ve sakinleşiyor, çünkü ‘Benim adıma Tayyip Erdoğan konuşuyor’ diyor. One minute çıkışı bundan dolayı insanların uzun yıllar bastırılmış bazı haykırmalarının bir manada temsilciliğini yaptı. Sayın Başbakan Türk milletinin bu manada ve insanlık vicdanının sesi olmaya çalışıyor.[/i][/font]

[font:c283='serif']ANKARA’DA SİYONİZM ANMASI![/font]

[font:c283='serif'][u][/u][/font][b][font:c283='serif']18..[/font][/b][font:c283='serif'] AKP’nin İsrail karşıtı olmadığı, dahası anti Siyonist olmadığı, başka uygulamalarından da anlaşılıyor.

[color:c283=#330000][b]AKP, tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde, İsrail’e siyonizmin kurucu Theodor Herz’i anma izni verdi.[/b][/color] 6 Aralık 2004 günü İsrail’in Ankara Büyükelçiliği, Ankara’da, [/font][font:c283='serif']Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda siyonizmi andı![/font]

[b][font:c283='serif']SONUÇ[/font][/b]

[font:c283='serif']Davos’da “one minute” krizi, Anadolu Kartalı tatbikatı krizi, büyükelçiyi alçak koltukta oturtma krizi, Mavi Marmara gemisine saldırı krizi… [/font]

[font:c283='serif']Tümünün, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulayabilmek için Türkiye’ye biçtiği model ortak statüsüyle doğrudan ilişkisi var.[b] ABD, BOP’u uygulayabilmek için “Filistin Sorunu”nu kısmen çözüp, İran’ı Türkiye ile markaja alıp, alt-bölgesel düzenleri kurmaya çalışıyor…[/b][/font]

[font:c283='serif']Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, [i]“İsrail özür dilemezse, bari soruşturmayı kabul etsin”[/i] anlamına gelen sözleri aslında tüm gerçeği çırılçıplak ortaya koyuyor.

Davutoğlu İngiliz mevkidaşıyla birlikte düzenlediği ortak basın toplantısında bakın ne diyor:

[i]“Ortada bir suç var. Bu vatandaşlar İsrail sularını ihlal etmedi. Hiçbir İsrail vatandaşını öldürmedi. Peki kim öldürdü bu vatandaşları? [/i]

[i]Eğer İsrail bu sorumluluğu üzerine alır ve özrü dilerse biz de önümüze bakar ve iki ülke ilişkilerini nasıl daha geliştirebiliriz buna bakarız. [b]Eğer özür dilemezlerse o zaman uluslararası bir soruşturmayı kabul etsinler. Bu bizim ülkemizin onurudur[/b]”. [/i][/font]

[/size][/font]


En son AZYA tarafından Paz Ekim 31, 2010 4:49 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
vertes
AKINCI MOD
AKINCI MOD
vertes


Mesaj Sayısı : 323
Reputation : 14
Kayıt tarihi : 14/06/09

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyCuma Tem. 16, 2010 6:02 pm

t.c nin onuru bizzat devam eden rejim tarafından israilin onurundan daha değerli olmadığına iman edildiği halde popilist politikalarla oy uğruna içi boş onur aciz gururu ve sahte kabadıyılıkla seçimlere yatırım yapan akp havanda su döğmekten başka iş yapmamaktadır..

ben guron türkiye ile nikah kıydık sözüne değinmiştik daha önceden ben şimdi bir adım daha ötesini yazayım blok sahibi kardeşimizde öğrensin..

t.c rejimi kendisi yıkılması pahasına israili korumaya ve kollamaya yeminli olup bu temel akidesinden asla ve kata ödün veremez.. amerika israilden vazgeçer amma t.c israilden vazgeçemez-VAZGEÇEMEZ bunun temellendirmesini nasip olursa yazmaya çabalarım ..( şimdi biraz işin gargarasını yapalımda hazmetmek kolay olsun yoksa olaylara akli değilde hissi damardan bakan kardeşlerimiz yanlış anlayabiliyor :))

teodor herzel adlı yahudinin ankarada anılma hadisesi ise resmiyette yeni olsa da t.c kurulduğu günden beri teodor herzele adıyla beraber sistemin asıl ikonunuyla beraber yüksek rakımlı çan- kaya adlı yüksek tepede her zaman övgü ve hürmetle anılmaktadır..

bu sivilerle beraber pırpırlı zevatta üst kaymak tabakasının tamamı istisna olan şahsa münhasırlar dışında bu anma ayinini birlikte yapmaktan imtina etmemişlerdir..

şimdi değiştimi ??

a-k-p adlı güruhla beraber bu iş aleniyete dökülme zaruretine bianen açıktan yapılmaya başlandı hikaye bu gerisi dedikodu..

bağımsız devlet = martaval
hukuk = zenginleri koruma çemberi
ekonomi = fakirin kanını emme sahtekarlığının adı
pırpırlı kurum = işin farkına varan zekileri darbeyle-cuntayla - tehditle-işkence ile terbiye etme merkezi
başbakanlık = aptallara özgür oldukları hissi veren taş bina
istihbarat = mossad-ın yakın ülke birimi
adalet = nerede olduğu belirsiz kayıp kıta

eskiden bu işleri laikuslar yapardı şimdi takunyalı, gümüş yüzüklü, öğle ile akşam namazı kılan kara kalpli peysan peyniri yiyen nakşinin haini olan çoğunluk ile tüm nurcu ekoller yapıyor ..

kullanan yahudi kullanılan farklı arada ki tek virgül bu gerisi işin kılı tüyü wesselam..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPaz Ağus. 22, 2010 11:40 pm

[color:a0ae=orange][size=18]AKP Eliyle Israil OECD de.

..........
...........[/size]
[/color]

[img]http://www.timeturk.com/images/news/220820101752148481676_2.jpg[/img]

[size=24][color:a0ae=orange]
İsrail artık resmen OECD üyesi[/color]
[/size]


[size=18]

İsrail Hükümeti, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne(OECD) üyeliğini resmen onayladı.


İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada, OECD'ye katılımın dünyanın en iyi ekonomilerinin İsrail ekonomisine duyduğu güvenin ifadesi olduğu bildirildi.

İsrail Maliye Bakanı Youval Steinitz ise ülkenin OECD'ye katılımına ilişkin yaptığı açıklamada, ülkesinin çok üst düzey ekonomik normları karşılamak zorunda kaldığını belirterek, İsrail'in, ekonomisinin sağlamlığını ve istikrarını ispatlamak için hala yapması gereken çok şey olduğunu ifade etti.

Steinitz, OECD'ye katılımla birlikte İsrail'in yabancı yatırımlardan daha fazla yararlanacağını vurguladı.

OECD'ye 2007 yılında üyelik başvurusunda bulunan İsrail'in üyeliği mayıs ayında kabul edilmişti. İsrail hükümetinin katılım anlaşmasını onaylaması, sürecin son aşamasını oluşturuyor.

Geçen yıl kişi başına milli geliri 28 bin 400 dolar olan İsrail, OECD içinde yer alan ülkelerle kıyaslandığında kişi başına milli gelir açısından 22'nci sırada bulunuyor.

AA[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: sıfır srun politikanızı alın.......   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPtsi Ağus. 30, 2010 9:13 am

Filistinliler Bu Dünyadan Yok Olup Gitsinler



İsrail'in etkili hahamlarından Ovadia Yosef, Filistinler ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas için ''Bu dünyadan yok olup gitsinler'' ifadesini kullandı.

Araplar ve Filistinlilere karşı kullandığı iğneleyici sözlerle tanınan, İsrail’in etkili hahamlarından Ovadia Yosef, Filistinler ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas için "Bu dünyadan yok olup gitsinler" ifadesini kullandı.

İsrail Ordu Radyosunun haberinde, cumartesi akşamı verdiği vaaz sırasında, Filistinlileri "bela ve İsrail’in amansız düşmanları" olarak niteleyen Yosef’in, Abbas için de "vebaya yakalansın" şeklindeki sözleri aktarıldı.

Ortadoğu kökenli İsrailli Yahudilerin en saygın din adamları arasında kabul ettikleri 89 yaşındaki Yosef, İsrail hükümetinin koalisyon ortağı, aşırı muhafazakar Şas partisinin de manevi lideri konumunda.

Yosef Araplar, seküler Yahudiler, liberaller, kadınlar, diğer gruplar hakkında daha önce sarf ettiği sert sözlerle de biliniyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: MAYINLI ARAZİ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPtsi Ekim 04, 2010 5:22 pm

[font:191a=Arial Black][color:191a=red][font:191a=Arial Black][color:191a=red][size=18][font:191a=Arial Black][color:191a=red][font:191a=Arial Black][color:191a=red]MAYIN TEMİZLEME İŞİ[/color][/font]
[font:191a=Arial Black][color:191a=red]NE OLDU ÇOCUKLAR - 5[/color][/font]


[font:191a=Arial Black][color:191a=red]Naci Kaptan[/color][/font]


[font:191a=Tahoma][color:191a=white][i]“Satarız, babalar gibi satarız, kiraya da veririz, [/i][/color][/font]
[font:191a=Tahoma][color:191a=white][i]toprağı çuvala doldurup dışarı mı götürecekler "[/i][/color][/font]




[font:191a=Arial Black][color:191a=red]SINIRLARIN MAYINDAN ARINDIRILMASI[/color][/font]

[font:191a=Tahoma][color:191a=red]Mayıs 2002’den bu yana önemli gelişmeler: 12 Mart 2003’te TBMM Mayın Yasaklama Anlaşması’na katılım için gerekli yasal düzenlemeyi kabul etti ve yasa daha sonra cumhurbaşkanı tarafından imzalandı. 3 Mayıs 2003’te Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları ortak bir açıklama yaparak anlaşmayı eşzamanlı olarak uygulamaya sokacaklarını duyurdular. [/color][/font]

[font:191a=Tahoma][color:191a=red]Yine Mayıs 2003’te silahlı kuvvetlerinin, mayın stokunun imhası için planlama yapmaya başladığı bildirildi. Türkiye Bulgaristan sınırının Türkiye yakasında mayın temizliğinin 2002 ortasında tamamlandığını bildirdi. Diğer yerlerde temizlik devam ediyor. Hükümet, 2002’de 21 yeni mayın kurbanı olduğunu açıkladı, bu rakam 2001’de 58’di. 26 Nisan 2003’te Mayınsız Türkiye ilk ulusal konferansını İstanbul’da gerçekleştirdi. [/color][/font]


[font:191a=Tahoma]Mayınların temizlenmesi ile ilgili süreci başlatan AKP hükümeti, buna ilişkin aldığı kararı gizli tuttu. Konuyu Bakanlar Kurulu gündemine taşıyan AKP hükümeti, 27/06/2005 tarihli ve 2005/9076 Sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, mayın temizliği için düğmeye bastı. Ancak alınan karar, kamuoyuna açıklanmadığı gibi Resmi Gazete’de de yayınlanmadı. Bunun için de mayın temizliği işinin kimler tarafından nasıl ve hangi şartlarda yapılacağı, kamuoyu tarafından öğrenilemedi. [/font]
[color:191a=#000000][font:191a=Tahoma]


[color:191a=red][b]Mayın Sorunu[/b]

Mayıs ve Haziran 2002’de Türk yetkililer 1956 ve 1969 arasında “yasadışı sınır geçimini” engellemek için 900 000 ile 935 000 arasında mayın döşendiğini açıkladılar. Bu mayınların “hepsi işaretlendi, izleniyor, telörgü veya diğer yöntemlerle sivillerin güvenliği etkin biçimde sağlanıyor” denildi.(12) Mayıs 2003’teki Daimi Komite toplantısında daha fazla ayrıntı sağlandı: 900 094 mayın döşenmiş durumda ve bunların çoğu (615419) Suriye sınırında. Ayrıca 1989 ve 1992 arasında doğu ve güneydoğu Türkiye’de güvenlik tesislerinin etrafına 39569 mayın döşenmiştir.(13)[/color][/size]
[/font][/color]
[font:191a=Tahoma][color:191a=red][b][font:191a=Tahoma][color:191a=red][b][size=18][font:191a=Tahoma][color:191a=red][b][font:191a=Tahoma][color:191a=red][b]Bir önceki bölümde şöyle demiştik ;[/b][/color][/font]

[font:191a=Tahoma]Mayınlı arazinin arındırılma işini Nato NAMSA vasıtasıyla yapılma imkanı varken ,[/font]
[font:191a=Tahoma]AKP hükümeti ,mayın temizlik işinin HİZMET ALIMI karşılığında mayından temizlenecek [/font]
[font:191a=Tahoma]araziyi 5 sene temizleme ve ilaveten 44 yıllığına kiraya vermeyi planlamasının arkasındaki nedenleri düşünmek gerektir.[/font]

[font:191a=Tahoma]İşte bu noktada bölge aktörü olan ve mayın temizliği konusunda da yetkin olan İsrail'in mayın temizliği yapılacak olan bu bölgeden uzak kalmasını beklemek saflık olacaktır.[/font]
[font:191a=Tahoma]İsrail'in bo bölgedeki çıkarlarını bir önceki yazı dizimizde irdelemiştik.[/font]

[font:191a=Tahoma]Fakat bu noktada bir sorun ortaya çıkıyor ;[/font]

[font:191a=Tahoma]Mayın temizlik ihalesi NAMSA'ya verilirse , NAMSA'nın kuruluş ilkeleri doğrultusunda ,temizlik[/font]
[font:191a=Tahoma]işinin öncelikle bir NATO ülkesince yapılması gerekli ! Yani İsrail NAMSA üzerinden doğrudan ihaleye giremeyecek !!![/font]

[font:191a=Tahoma]O halde İsrail'in doğrudan girebileceği bir ihale şekli gerekli !!![/font]



[font:191a=Tahoma]Şimdi bu konudaki gelişmeleri izleyelim ;[/font]

[font:191a=Tahoma][b]MAYINLI BOLGEDEN PETROL FISKIRIYOR[/b]

Mayınların temizlenmesi karşılığı 49 yıllığına İsrail'e verilmek istenen sınır arazisi, Türkiye'nin kaderini değiştirecek .

[b]BEDAVA VERECEKLERDİ[/b][/font]


[font:191a=Tahoma]SURİYE ve Irak sınırındaki mayınlı arzilerin temizlenmesi için Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün "40-50 milyon dolarlık bütçe, mayınların yer değiştirmesi yüzünden 500 milyon dolara çıktı. Bu kadar paramız yok" demesi vatandaşları ayağa kaldırmıştı. Yapılan araştırmalarda, sınırdaki arazilerin mayınları temizleme karşılığı 44 yıllığına İsrailli firmalara devredilmek istendiği ortaya çıktı.

[b]Şimdi petrol fışkırıyor[/b][/font]

[font:191a=Tahoma]İsrail'e verilmek istendiği için tartışmalara yolaçan mayınlı arazide ilginç bir gelişme yaşandı. Bu arazilerdeki toprağın altının zengin petrol yatakları olduğu ortaya çıktı. Suriye ve Mardin'deki mayınlı arazilerin yakınlarında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nca yapılan çalışmalar olumlu sonuçlar verdi. Her iki ildeki mayınlı arazilerde de petrole rastlandı.

Mayınlı arazilerin temizlenmesini beklemeyen Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, sınırın hemen yanında sondaj çalışmaları başlattı. Batı Kozluca'da açılan ilk 3 kuyuda da bin 300 metreye inildiğinde, 12-13 gravite kalitesinde petrol fışkırmaya başladı. TPOA daha sonra bu bölgede 25 sondaj yaptı.23 kuyuda petrol bulunarak üretim başladı.[/font]

[font:191a=Tahoma][b]TPAO açıkladı[/b][/font]

[font:191a=Tahoma]AKP iktidarının 44 yıllığına İsrail'e vermek istediği mayınlı araziden 'siyah altın' çıktı. TPAO, Suriye sınırındaki bölgede petrol bulunduğunu açıkladı
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Suriye sınırında açılan 3 kuyuda petrol bulunduğunu bildirdi. Geçen yılın Aralık ayında Suriye sınırında petrol arama çalışması başlatan TPAO, Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde açtığı 5 kuyudan 3'ünde petrol buldu. TPAO Batman Bölge Müdürü Bayram Kara, 2005 yılının Aralık ayında Suriye sınırındaki mayınlı alanın yanında petrol arama çalışması başlattıklarını belirterek, Çamurlu ve Sınırtepe'de birer, Batı Kozluca'da ise 3 kuyuda sondaj çalışması başlattıklarını söyledi.
Batı Kozluca'daki 3 kuyuda bin 300 metrede petrol bulduk. Bu 3 kuyumuzda da üretime başladık. Çıkarılan petrolün kalitesi 12-13 gravitededir. Rezerv, yapılacak incelemelerin ardından belirlenecek. Zaten Suriye'nin de sınırımıza yakın noktalarında çıkardığı petrolün gravitesi aynıdır. Çamurlu ve Sınırtepe'deki kuyularda çalışmalar sürüyor. Bu 3 bölgede kuyular açacağız."

[b]Çalışmalar sürecek[/b][/font]

[font:191a=Tahoma]Bölge Müdürü Kara, sınırdaki mayınların temizlenmesinin ardından büyük kulelerle petrol aramasına başlayacaklarını ve çalışmaların bu 3 bölgeyle sınırlı kalmayacağını da belirterek, "Biz sınıra yakın kesimlerde zaten petrol üretimi yapıyorduk. Ama bu kez mayınlı arazilerin hemen yanında üretime başladık. Mayınların temizlenmesinin ardından başka bölgelerde de petrol arayacağız" dedi.

[b]Cudi Dağı'nda sismik arama[/b][/font]
[font:191a=Tahoma]
TPAO Batman Bölge Müdürü Bayram Kara, kış mevsiminin sona ermesinin ardından faaliyetlerinde hızlanma yaşandığını belirterek, şunları söyledi: "Ağır kış şartları nedeniyle sismik arama çalışmalarımıza ara vermiştik. Bu çalışmalara yeniden başlıyoruz. Chevron şirketi ile Cudi Dağı'nda sismik arama çalışmalarına Mayıs ayında başlayacağız. Siirt'in Pervari İlçesi'ndeki Okçular kuyusunda sondaj çalışmaları sürüyor. Şu anda 2 bin metreye indik. Bu kuyuda 5 bin metreye kadar ineceğiz. TPAO Batman Bölge Müdürlüğü olarak günlük 20 bin varil petrol üretiyoruz." (Haber Tarihi : 19.04.2006)[/font]


"[font:191a=Tahoma][b]VALİ MAYINA BASTI"[/b]
[/font]
[font:191a=Tahoma]Yukarıdaki gelişmeler olurken Kilis ili için Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusunda ihaleye çıkıldı.[/font]
[font:191a=Tahoma]KİLİS ili sınırları içerisinde kalan kısım için -iddiaya göre- İsrail ile irtibatlı bir firma 200 milyon doların üzerinde teklif verdi.. Sözkonusu arazide 44 yıllığına "organik tarım yapma" imtiyazı verilirse, bahsekonu firma bu işi parasız yapacaktır.

Fakat, KİLİS Valisi Aslan KÜTÜK Bey, bu tekere "çomak" sokar!

"Durun, der. Ben bu işi 29 milyon dolara, üstelik de yerli firmalara yaptırırım.[/font]
[font:191a=Tahoma]Mayından temizlenen araziyi de çiftçilere dağıtırız!"

Ne düşündünüz?

Böyle bir mülki idare amirinin "takdir" ve "taltif" edileceğini mi?
Yanıldınız !!!
Sayın Vali, derhal "MERKEZ" e alınır.!
Bunun nasıl değerlendirmek gerektiğinin takdirini size bırakıyorum[/font]
[font:191a=Tahoma]***[/font]

[font:191a=Tahoma][b]Mayın tarlaları yeşillenecek![/b]

Türkiye' nin sınırlarında gömülü mayınların 2014 yılına kadar temizlenmesi gerekiyor. Suriye sınırı için ihale açıldı bile. Kazanan firma 49 yıllığına 45 milyon metrekarelik araziyi ekip biçme hakkına sahip olcak, bölge canlanacak. 5 sene temizlik + 44 sene kullanma hakkı)

Ottowa Anlaşması olarak bilinen Mayın Yasaklama Antlaşması'na 2003 yılında imza atan Türkiye, mayınlarından kurtulmak için kolları sıvadı. Anlaşmaya göre stoklardaki 2 milyon 973 bin 481 mayının 2008 yılına kadar imhası, sınırlarda gömülü bulunan 920 bin 80 adet mayının ise 2014 yılma kadar çıkarılması gerekiyor.

Yalnızca Türkiye-Suriye sınırında 615 bin 449 adet gömülü mayın var. 519 kilometre uzunluğu olan sınırda, mayınlanmış alanın genişliği ise 306 milyon metrekare.

Milli Savunma Bakanlığı anlaşma sonrası mayın temizleme işini Türk Silahlı Kuvvetleri'ne vermiş, TSK'ya bu iş karşılığında 50 trilyonluk bir bütçe ayrılmıştı. Ancak TSK, verilen ödeneğin yetersizliği nedeniyle ve eldeki imkanların getirdiği zaman yetersizliği yüzünden bundan vazgeçti. Milli Savunma Bakanlığı da uluslararası çapta bir ihale açtı. Ancak ihalede yalnızca Suriye sınırının mayınlardan arındırılması için 700 milyon dolar ile l milyar dolar arasında beklenenin çok üzerinde teklifler verildi. Maliyetler çok yüksek rakamlara çıktığından MSB, ihale işini Maliye Bakanlığı'na devretti.

Maliye ilk ihaleyi Mardin-Suriye sınırı için düzenledi. İhaleye iki Türk firması Kavideniz ve Sarsılmaz ile bir isveç firması (Countermıne Operatıon) başvurdu.[/font]

[font:191a=Tahoma][b]5 yılda temizlenecek[/b][/font]
[font:191a=Tahoma]

Kazanan firma, 45 milyon 236 bin 447 metrekare yüzölçümündeki alanı mayınlardan temizledikten sonra 44 yıllığına tarımsal amaçlı olarak kullanacak. Plana göre mayın temizliği 5 yıl içinde tamamlanacak. Ardından arazinin tarımsal amaçlı kullanılmasıyla birlikte, yıllardır terörün gölgesinde kalmış bölgenin ekonomik açıdan da canlanması bekleniyor.

Suriye'nin Şırnak sınırındaki 16 milyon 580 bin 504 metrekarelik alan da aynı şekilde ihale edildi. Sırasıyla Suriye ile sınırı bulunan Şanlıurfa, Kilis, Hatay ve Gaziantep için de ihale açılacak. Bu bölge bittikten sonra da Irak, İran ve Ermenistan sınırları mayından temizlenecek.

[b]Organik tarım için uygun[/b]

Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Sözcüsü Muteber Öğreten: "Bir yerde organik tarımın yapılabilmesi için orada en az üç yıl gübre gibi kimyasal şeylerin kullanılmaması gerekiyor. O nedenle bu topraklar organik tarım için çok uygun topraklar. Burası dünyanın en büyük ikinci organik tarım alanı olacak. Yıllardır atıl olan bu topraklar bölgeye büyük bir artı değer katacak. Umarım elde edilecek gelirin bir bölümü, mayın nedeniyle sakat kalanlar için kullanılır."

[b]Türkiye’deki ‘Golan’a dikkat!..[/b]

[/font][font:191a=Tahoma]Ottowa Anlaşması olarak bilinen Mayın Yasaklama Antlaşması'na 2003 yılında imza atan Türkiye’de, Suriye ve Irak sınırındaki 6 ilde mayın temizleme için yapılacak ihalelerin şartnamesindeki ilginç ‘şartlar’ gözleri İsrail’e çevirdi. Mayın temizleme işini yapacak firmaya temizlediği arazinin 44 yıllığına kiralanacak olması; geçtiğimiz yıllarda Manavgat nehrinin suyunun satışı görüşmelerinde AKP hükümetine resmi olarak ‘kibbutz’ teklifi getiren İsrail için ‘arazi’ üretiliyor iddiasını gündeme taşıdı. [/font]

[font:191a=Tahoma][b]İsrail’in Kibbutz projesi[/b][/font]

[font:191a=Tahoma]İsrail, eskiden beri GAP bölgesinde organik tarım yapma gerekçesiyle Yahudi ailelerini kibbutz denen çiftliklere yerleştirmeyi planlıyor. İsrail’nin devlet oluşum süreci de bu, kibbutzlarla başlamıştı. İsrail, en son AKP Manavgat nehrinin suyunun satışı görüşmelerinde bölgede Yahudi çiftçilerin kalabileceği ‘kibbutz’lar için arazi istemişti. Ancak bu istek kamuoyuna duyurulmamıştı. Gül’ün son İsrail ziyaretinde de bu konu gündeme getirilmişti.

Türkiye 2003 yılında uluslararası mayın yasaklama anlaşmasına imza attıktan sonra stoklarındaki 2 milyon 973 bin 481 mayının 2008 yılına kadar imhasını, sınırlarda gömülü bulunan 920 bin 80 adet mayının ise 2014 yılına kadar temizlenmesi kabul etti. Buna göre, Türkiye-Suriye sınırında 615 bin 449 adet gömülü mayın var. 519 kilometre uzunluğu olan sınırda, mayınlanmış alanın genişliği ise 306 milyon metrekare. İsrail, mayın temizleme işini alırsa, bu bölge İsrail verimli toprakları tıpkı işgal ettiği Suriye’nin Golan Tepesi’ndeki araziler gibi tarım arazisi ve besin deposu haline getirebilecek.

[b]Süreç gizli başlayınca...[/b][/font]
[font:191a=Tahoma]

Mayınların temizlenmesi ile ilgili süreci başlatan AKP hükümeti, buna ilişkin aldığı kararı gizli tuttu. Konuyu Bakanlar Kurulu gündemine taşıyan AKP hükümeti, 27/06/2005 tarihli ve 2005/9076 Sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, mayın temizliği için düğmeye bastı. Ancak alınan karar, kamuoyuna açıklanmadığı gibi Resmi Gazete’de de yayınlanmadı. Bunun için de mayın temizliği işinin kimler tarafından nasıl ve hangi şartlarda yapılacağı, kamuoyu tarafından öğrenilemedi.


[/font][font:191a=Tahoma]Bu istekler unutulmadan GAP bölgesindeki illerde çıkılan ihaleler, akıllara bu kibbutz projesini getirdi. Gizliden gizliye İsrail’in Avrupalı şirketler aracılığıyla bu ihalelere girdiği veya girmeye çalıştığına ilişkin duyumlar ise, endişeleri iyice artırdı. Çünkü, Fırat nehrine kadar olan toprakları vaat edilmiş toprak statüsünde gördüğü için bir şekilde bu bölgeye yerleşmeye çalışan İsrail’in bu tür fırsatları kaçırmayacağına dikkat çekiliyor. Öte yandan Kibbutz, kolektif çiftlik anlamına geliyor. İsrail devleti kurulmadan önce bu kibutzlarla Filistin’e yerleşen Yahudiler, kiraladıkları bu arazileri zaman içerisinde baskıyla ve yüksek miktarlardaki paralarla satın aldılar. Böylece İsrail devletinin alt yapısını oluşturdular. Kibbutzlar, asgari 100 dönüm arazi üzerine kuruluyor.

[b]Eski vali’nin endişesi[/b][/font]
[font:191a=Tahoma]Sınır bölgesinde mayın temizliği yapılacak illerden Kilis’in eski Valisi Aslan Kütük de, kısa süre önce bu konuya dikkat çekmiş ve şu önemli açıklamaları yapmıştı: “Bölgenin temizliğinin yabancı şirketlere verilmesi için ihaleler başladı. İsrail firması gelecek, burnumuzun dibinde genetik deneme çiftlikleri kuracak. Hem topraklarımızı kirletmelerine izin vereceğiz, hem de denetimi kaçıracağız. Arazilerin başka ülke şirketine tahsisi girişimini, ülkem yararına değil, zararına görüyorum. Milli menfaatlerimize aykırı buluyorum. Böyle bir şey olamaz. Dünyanın hangi yerinde yabancı bir şirket böyle bir işi yapmış ki. Bu iş yerli firma eliyle yapılmalı, kullanım hakkı da mutlaka Türk vatandaşlarına verilmeli.” (MİLLİ GAZETE 28.02.2006)


[b]AKP “mayınlı tarla”da oynuyor[/b]

Halen Merkez Valisi olarak görev yapan eski Kilis Valisi Aslan Kütük’ün “mayınların temizlenmesi” hususunda konuştukları gerçekler üzerine, geçen hafta kıymetli Muharrem Bayraktar ve Ahmet Erimhan “milli güvenliğimizi ilgilendiren çok önemli yazılar” yazdılar.

Konu güncelliğini ve önemini korumaya devam ediyor.

“AKP’nin mayınlı alan üstündeki hokus–pokus”u neticesinde, İsrail başta olmak üzere sair ecnebiler, 49 yıllığına güneydoğu sınırımıza konuşlanacaklar...

Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiler; çünkü Mart’ın 9’unda “Şırnak ili mücavir alanındaki mayınlar”la ilgili ihale var. 15 Şubat 2006 tarihinde ihaleye çıkarılan, ancak ihalesinin yapılmamasına karar verilen Mardin İli sınırlarındaki mayınlı alanların ihalesi, yakın zamanda tekrar yapılacak... AKP, mayınlı alanda oynuyor.

AKP kurmayları, Maliye Bakanı, Bakanlar Kurulu, Başbakan R. T. Erdoğan ve tabi öncelikle devletin milli güvenliğinden sorumlu yetkililerimizden açıklama bekliyoruz aşağıdaki endişe ve tespitler hususunda? Bakınız neler oluyor...

[b]“Mayın temizleme ihalesi” ibaresi baştan yanlış...[/b]
[/font]
[font:191a=Tahoma]İş şu: “Mayınlı alanların temizlenmesi karşılığında temizleyen firmanın/firmaların söz konusu toprağı 49 yıllığına kullanımına izin verme”.
İkisi arasında büyük fark var...
İlkinde sanki mayınlı alanlar temizlenecek ve daha sonra bir şekilde halkın kullanımına verilerek tarıma açılacak şeklinde algılanıyor. Öyle değil...

İhaleyi alacak olan firma, mayınları temizleyecek veya temizlettirecek; bunun karşılığında 49 yıl gibi uzun bir süreyle toprakların kullanımını elde edecek.

Bakanlar Kurulu’nun, Türkiye ve Suriye arasındaki sınıra dair düzenlemeleri içeren 13.06.2005 tarihli ve 2005/8982 sayılı kararı ile 04.03.1992 tarihli ve 92/2795 sayılı Kararname Eki’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Mayın temizleme işlemi ile Genel Kurmay Başkanlığı görevlidir” hükmü, “Mayın temizleme faaliyeti ve ihale işlemleri Maliye Bakanlığınca yürütülür” şeklinde değiştirilmiştir.

Mardin’de 49 bin, Hatay’da 36 bin, Kilis’te 34 bin, Gaziantep’te 15 bin, Ş.Urfa’da 55 bin ve Şırnak’ta 16 bin dönüm olmak üzere toplam 205 bin dönüm mayınlı alanı “temizleme” karşılığı “kullanıma (kiralama) vermek” üzere çalışmalara başlanmış, pilot il olarak da Mardin seçilmiştir.

Mardin ve Şırnak’taki mayınlı alanlar için ilan, şartname ve taşınmazlar listesi yayımlanmıştır. İlanda ihalenin 2886 sayılı kanunun 36.maddesine göre yapılacağı bildirilmiştir. Söz konusu kanunda “kullanıma verme” diye bir usul yoktur. Kanunda “kiralama”dan söz edilmektedir. İhalede ise “kiralama”dan söz edilmeyip, “kullanıma verme”den söz edilmektedir; çünkü kanunda “kiralamalar için belirlenen müddet en fazla 5–10 yıl süreyle sınırlı”dır. 10 yıldan fazla yapılacak kiralamalarda Maliye Bakanlığının izni olması gerekirken, böyle bir izin yoktur; varsa sayın Bakan açıklasın?

Milli Emlak’ın web sayfasındaki ilgili ilan başlığında “kiralama”dan söz edilmiş, içerikte ise “temizleme karşılığı kullanıma verme” ifadesi kullanılarak, Bakanlık kendisiyle tezat oluşturmuştur. İhale komisyonları ise illerdeki Defterdarlıklarda bulunan personelden teşekkül edecektir. Halbuki 2886 sayılı kanun ve bu kanunla ilgili çıkarılan yönetmelikte komisyonların kurulması başlıklı bölümünde, “komisyonlarda işin uzmanı bir veya birkaç kişinin bulundurulması gerekir” diye ifade edilirken, hiçbir Defterdarlıkta bu konunun uzmanı kişi veya kişiler bulunmadığından, komisyonlar, maalesef konunun uzmanı kişilerden yoksun olarak teşekkül etmiştir. Hangi defterdarlıkta mayın temizleme uzmanı var; varsa sayın Bakan düzeltsin!

İlanda “49 yıl”dan söz edilmektedir. Bu uzun sürenin, neye göre, hangi kıstaslara göre belirlendiği muğlaktır. Maliye Bakanlığı Defterdarlıklara yazılı değil, şifahi olarak bu sürenin 49 yıl olması gerektiğini bildirmiş, Defterdarlıklar da ellerinde hiçbir bilimsel veri olmadığı halde bu süreyi 49 yıl olarak belirlemişlerdir. Değil mi sayın Bakan?

Yapılacak ihale sanki “mayınların temizlenmesi” ihalesi olarak tanıtılıyor. Mayınların temizleme karşılığı 49 yıllığına temizleyen firmaya kullanıma verileceği, kamuoyundan gizleniyor. Kamuoyu, mayınlar temizlendikten sonra toprakların tarım yapılmak üzere halka dağıtılacağını zannediyor... İhale şartnamesi ortada; halka dağıtmak gibi bir niyet yok, böyle bir hesap yok... Var mı Sayın Bakan?

Sürenin belirlenmesi için Milli Savunma Bakanlığı’ndan görüş istenmiş, ancak; Milli Savunma Bakanlığı, Mayın Temizleme Projesine ilişkin olarak, ülkemizde böyle bir hizmet alımının ilk kez gerçekleştirilecek olması ve başka bazı nedenlerle yaklaşık maliyetin ihale öncesinde belirlenmesinin gerçekçi olamayacağı, hatta maliyette aşırı sapmalara dahi neden olabileceğine dikkat çekmiş. Neticede bir firma 1 m2’lik mayınlı alanı 0,5 USD’ye temizleyebilecek iken, diğer bir firma 1 m2’lik alanı 15 USD’ye temizleyebileceğini beyan etmiş.

Bu şekliyle asgari ve azami bedeller arasında çok geniş bir yelpazenin bulunduğuna dikkat çeken Milli Savunma Bakanlığı’ndan, temizleme maliyetinin tespit edilememesi durumunda da toplam kullanma süresinin belirlenmesinin de zor olacağı, aslında hizmet satın alınarak bu sürelerin tespit edilmesinin daha iyi olacağı konusunda, görüş bildirmiştir. Yani temizleme karşılığı kullanıma vermek yerine; devletin imkanları ile mayınların temizlenerek tarıma açılmasının, daha bilimsel ve ülkenin güvenliği açısından daha yararlı olacağı görüşü ortaya çıkmıştır.

Hal böyle iken Maliye Bakanlığı konunun uzmanı olmadığı halde hangi bilimsel veriye dayanarak bu süreyi 49 yıl olarak belirlemiştir? Böylesi önemli ve riskli bir iş, nasıl 49 yıllığına kiralanmaya dönüştürülebiliyor? Böylesi önemli ve uzmanlık gerektiren bir işin koordinasyonu nasıl oluyor da, illerdeki Defterdarlıklarda bulunan (Milli Emlak Müdürlükleri) konunun uzmanı olmayan birimlere havale edilebiliyor? Sayın Bakan, sayın Başbakan ne dersiniz bu mayınlı işe?

Bu işi “ülkemizde yapacak bir firmanın bulunmadığı” bahanesiyle şekillenen “mayın temizleme karşılığı 49 yıllığına kiralama ihalesi” ile, özellikle İsrail firmaları başta olmak üzere, yabancıların önü açılmıştır.

Etrafımızı kuşatan ateş ve işgal çemberinin daraldığı, küresel ihtirasların bölgemizde yoğunlaştığı bir süreçte, “yumuşak karnımız” olan güneydoğu sınırımızın bir nevi güvenliğinin 49 yıllığına İsrailli firmalara veya bir başka ecnebiye devredilmesi hesapları basit değildir. AKP, mayınlı tarlada böylesi yüksek rsik arz eden bir oyun oynamamalıdır.

Bir milletvekili, Maliye Bakanına yazılı soru önergesi veriyor; TBMM web sayfasından görüldüğü üzere önergeye doğru dürüst cevap verilmiyor.

Mardin’de 49 bin, Hatay’da 36 bin, Kilis’te 34 bin, Gaziantep’te 15 bin, Ş.Urfa’da 55 bin ve Şırnak’ta 16 bin dönüm olmak üzere toplam 205 bin dönüm yani, yaklaşık 205 milyon m2’lik toprağımızın 49 yıllığına “mayın temizleme bahanesi” ile kullanımının ecnebinin eline, özellikle İsraillilerin eline geçmesine gönlünüz nasıl rıza gösteriyor sayın AKP kurmayları?

Bu hususa bir açıklık getirseniz... Bakan Kemal Unakıtan’ın “Satarız, babalar gibi satarız, kiraya da veririz; toprağı çuvala doldurup dışarı mı götürecekler canım!” şeklindeki beylik lafı, benim hafızamı hâlâ zonklatıyor... [/font]
[font:191a=Tahoma]
Ya sizin?[/font]


[font:191a=Tahoma]Naci Kaptan[/font]
[font:191a=Tahoma]02.03.2010[/font][/b][/color][/font][/size][/b][/color][/font][/b][/color][/font][/color][/font][/size][/color][/font][/color][/font]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyCuma Ekim 08, 2010 12:01 pm

AKP hâlâ utanmadan “Filistin” diyecek mi?
07.10.2010 - 17:19 Yazdır Arkadaşına gönder İsrail tarafından Kudüs’te yapılacak olan OECD toplantısı, “Kudüs’ün fiilen başkent olarak tanınmasına yol açacağı” gerekçesiyle İngiltere ve İspanya tarafından boykot ediliyor. AKP hükümeti ise bu ülkelerin dahi boykot ettiği toplantıya katılıyor!

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), iki yılda bir Dünya Turizm Konferansı düzenliyor. Bu seneki toplantıya ev sahipliği yapacak olan İsrail, toplantıyı Kudüs’te düzenleme kararı aldı.

Ancak Kudüs’ün İsrail’e ait bir kent değil, uluslararası statüde bir kent olması, birçok ülkenin itirazına yol açtı. İngiltere ve İspanya, toplantıya katılmama kararı aldılar. İki ülke, bu kararlarına gerekçe olarak toplantıya katılmanın, İsrail tarafından tek taraflı ilan edilen Kudüs’ün başkent statüsünün fiilen tanınması anlamına geleceğini gösterdiler. Türkiye ise toplantıya katılacak olan ülkeler arasında.

Gerçekten de İsrail’in böyle bir diplomatik hesabı olduğu anlaşılıyor, zira Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın aşırı sağcı “Evimiz İsrail” partisinden olan İsrail Turizm Bakanı Stas Misezhnikov da benzer bir açıklama yaparak, toplantıya katılacak ülkelerin Kudüs’ün başkent statüsünü fiilen tanımış olacaklarını söyledi.

BM kararlarının ihlali
30 Temmuz 1980’de İsrail parlamentosu Knesset, Kudüs Yasası olarak bilinen, tam adıyla Temel Yasa: Kudüs, İsrail’in Başkenti yasasını kabul etti. Bu yasa, Kudüs’ün “bütün ve birleşik olarak” İsrail’in başkenti olduğunu kabul ediyor.

Oysa kent, 1947 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Paylaşım Planı uyarınca corpus separatum, yani bölünmüş gövde statüsünde. Bu nedenle BM, İsrail’in Kudüs Yasası’nı kabul etmesi üzerine 478 no’lu kararını aldı. 478 no’lu BM kararı, İsrail’in söz konusu yasası için “geçersizdir, kanuni bağlayıcılığı yoktur ve vakit kaybetmeden iptal edilmesi gerekmektedir” diyor ve BM'ye üye devletlerin İsrail'e yaptırım uygulamak amacıyla Kudüs'teki büyükelçiliklerini çekmelerini talep ediyor. Bugün hemen hiçbir ülkenin Kudüs’te büyükelçiliği yok.

İşte AKP, tüm bu hukuku hiçe sayarak, Filistinliler’in en büyük mücadelelerinden birisi olan Kudüs’ün statüsü konusunda buranın İsrail’in başkenti olduğunu tanıyacak bir adım atmaya hazırlanıyor.

El Fetih’ten tepki
El Fetih tarafından yapılan konuyla ilgili yapılan açıklamada "Kudüs’te toplanacak olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) toplantısına, İngiltere ve İspanya’nın katılmama kararını kutluyoruz. Katılmak isteyen diğer devletlerden de benzer kararı bekliyoruz. OECD'nin konferansın yeri olarak Kudüs’ü seçmeden önce, İsrail’den uluslararası kanunlarına saygı göstermesini istemesi gerekiyor. OECD Başkanı Angel Guirra'nın, konferansın yeri Kudüs olarak seçmesi, Birleşmiş Milletler'in 478 no'lu kararını hiçe sayması anlamına geliyor” denildi.

(soL - Haber Merkezi)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPtsi Ekim 11, 2010 7:00 pm

'İsrail odası'na cevap veremedi

İlk Vakit'in gündeme getirdiği ve ardından da ayrıntıları habervaktim'de yer alan “Genelkurmay'da İsrail odası” haberleri Meclis gündemindeydi.

Genelkurmay Başkanlığı, Vakit'in 25 Ocak 2010 sayısında sürmanşetten yayımladığı, “İsrail odası da yakılacak mı?” başlıklı haberi üzerine harekete geçmiş ve karargahtaki İsrail'in özel odasını tek taraflı olarak kapatmıştı.

Bir milletvekili Başbakan'a sordu bu konuyu. Başbakan adına Milli Savunma Bakanı Gönül bu soruya bakın nasıl cevap verdi.

MHP Ankara Milletvekilli Zekai Özcan'ın, “Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ‘İsrail odası' ya da benzer isimlerde İsrail Devleti ile irtibatlı herhangi bir birim bulunmakta mıdır?” sorusuna ‘gizli' gizlilik derecesi taşıdığı için yanıt verilmedi.

AK Parti'den istifa ettikten sonra MHP'ye geçen Ankara Milletvekili Zekai Özcan'ın, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle verdiği ve içerisinde şok iddiaların yer aldığı İsrail ile ilgili soru önergesine “gizlilik” gerekçesiyle yanıt verilmedi.

Özcan, önergesinde, “Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde İsrail odası ya da benzer isimlerde İsrail Devleti ile irtibatlı herhangi bir birim bulunmakta mıdır? Söz konusu “oda” (şimdilik) askıya mı alındı, yoksa temelli mi kapatıldı? Temelli kapatılmadıysa, kapatılması düşünülüyor mu? Ülkemizde İsrail ile muhabere- elektronik-istihbarat ilişkileri çerçevesinde İsrail ordusuna mensup askerler bulunmakta mıdır?” sorularını yöneltmişti.

BAKAN GÖNÜL YANITLADI
Önergeye Başbakan adına Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül yanıt verdi. Gönül imzasıyla gönderilen yanıtta, “Soru önergesine konu olan bilgiler ‘Gizli' gizlilik derecesi taşımaktadır. TBMM Başkanlığı'nın soru önergeleri ile ilgili yazışmalarında da not olarak belirttiği üzere soru önergelerine verilecek cevaplara gizlilik kaydı konulamamaktadır. Bu nedenle soru önergesinin cevaplandırılması mümkün olmamıştır” denildi.

‘YANITA ŞAŞIRDIM'

MHP'li Özcan ise yanıtın kendisini şaşırttığını söyledi.

“Gerçekten gizlilik derecesi olduğu için yanıt verilmiyorsa ona diyeceğim bir şey yok” diyen Özcan şunları söyledi: “Soru önergeme Milli Savunma Bakanı yanıt verdiyse de benim muhatabım Sayın Başbakan'- dır. Çünkü ben sorularımı Sayın Başbakan'a sordum. Sayın Başbakan bir yandan İsrail'e yönelik sert demeçler veriyor; ama diğer yandan kendisine bağlı Genelkurmay Karargahı- 'nda bu devletle irtibatlı bir odanın olup olmadığı sorusuna yanıt vermiyor. Bunu manidar buluyorum.”

habervaktim.com


------------------------------

MHP'li vekilden şok iddia
Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan Genelkurmay Başkanlığı'nda İsrail'e ait özel bir oda olduğunu iddia etti
11 Ekim 2010 Pazartesi, 18:00:45 Habertürk

.Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, 18 seneden beri hiçbir ülkeye verilmeyen bir ayrıcalığın, İsrail hükümetine tanındığını iddia etti.

Özcan, Genelkurmay Başkanlığı'nda İsrail'e ait özel bir odanın olduğunu söyledi.
Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, partisinin ilçe teşkilatını ziyaret etti.

Özcan, "Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 'İsrail odası' ya da benzer isimlerde İsrail Devleti ile irtibatlı herhangi bir birim bulunmakta mıdır?" sorusuna 'gizli' gizlilik derecesi taşıdığı için cevap verilmemesini eleştirdi. Kendisinin aldığı bilgiye göre, Genelkurmay Başkanlığı'nda İsrail'e ait olan özel odada 10 ila 25 İsrail subayın görev yaptığını iddia eden Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, "Belki mossad ajanları var. Ve orada Türkiye'nin istihbari bilgilerini İsrail biliyor. Ve bu oda ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nda ciddi rahatsızlıklar var. Zaman zaman kaldırılması düşünülmüş. Hatta bu oda sakıncalı diye raporlar verilmiş. Ve bu oda sayın Başbakan'ın döneminde de devam etmiş. Ben de vermiş olduğum soru önergesi ile bunu sordum. Yani bu oda devam ediyor mu? Veya şu anda kapatılması düşünülüyor mu? Veya kapatıldı mı? Ben yakın zamanda kapatıldığını düşünmüyorum." açıklamasını yaptı.

Kendisinin sayın Başbakan'dan bunu açıklamasını istediğini ifade eden MHP'li Özcan, "Sayın Başbakan değil de Sayın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül Bey cevap vermiş. Bu açıklama benim elime geçmedi. Basın aracılığı ile duydum. Orada diyor ki gizlilik olduğu için cevaplamıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a bir suikast iddiası gerekçe gösterilerek, Genelkurmay Başkanlığı'nın kozmik odasına girildi. Yani Genelkurmay Başkanlığı'nın, beyni olan, arşivi olan bölüme, kimsenin girmemesi gereken hatta Türk subaylarının bile çok dar anlamda bilmesi gereken bilgilerin bulunduğu yere bunlar girdi ve darmadağın etti burayı. Yani aslında gizlilik diye bir şey yok. Türkiye'nin bütün geçmiş ile ilgili önemli bilgilerini bütün kamuoyuna döküyorsunuz. Türkiye'de gizlilik diye bir şey kalmadı. Siz Kozmik odayı gizli olarak kabul etmiyorsunuz, gizlilik var demiyorsunuz. Ama İsrail odasının var veya yok olduğunu söyleyemiyorsunuz.

Yani bunun inandırıcı bir yönü yoktur. Tabiî ki ben gizliliğe saygı duyuyorum. Bunlar açıklasın demiyorum. Şunu söylüyorum. Bu İsrail'e ayrıcalık tanınarak, hiçbir ülkeye verilmeyen bir oda var mıdır?, yok mudur? Böyle bir oda yoktur. Veya oda demezsiniz de başka ülkelere de bu şekilde birimler verilmiştir. Ama ben biliyorum ki verilmemiştir. Ben burada başbakanı test etmek istedim. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol. Bunu bütün mevcut iktidar partisine de söylüyorum. Siz milletin hislerini kullanıyorsunuz. İstismar ediyorsunuz. Aslında yine okyanus ötesindeki irtibatlarınızı sürdürmek suretiyle siz yine bildiklerinizi okuyorsunuz" şeklinde konuştu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
vertes
AKINCI MOD
AKINCI MOD
vertes


Mesaj Sayısı : 323
Reputation : 14
Kayıt tarihi : 14/06/09

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPtsi Ekim 11, 2010 9:00 pm

genelkurmayda 18 yıldır israil odası olduğu yalan hem vallahi hem billahi yalan.
genelkurmayda 60 yıldır israil odası var sadece genelkurmayda değil içişlerinde de israil odası var istihbarattada israil odası var..

delil isteyen 1960 darbesini gerçekleştiren cuntanın içinde olan alparslan türkeşin hayatını anlatan 1960 cuntasınında içinde olan muzaffer özdağ ( ümit özdağ bu cuntacının öğludur ) yazdığı küçük hacimli kitaba bakarak bulabilir..

muzaffer özdağ alparslan türkeşin kendine anlattığını kitabında şöyle anlatıyor.
türkeş darbe başarılı olunca içişlerine girince bakar ki odalardan amerikalı -israilli ve ingiliz istihbaratçıları bulunmaktadır..bunları gören türkeş israil amerika ingiliz elemanları kovduğunu anlatır uzun uzun..

türkiye küresel yahudi anlayışının merkezi konumunda olup gerekirse israilden vazgeçilir türkiyeden vazgeçilmez prensibine iman etmişlerin en önemlisidir..

satrançta nasıl ki şah düşerse oyun bitiyorsa islam dünyasında da nerde hangi savaşla amerika-israil yenilgiye uğrarasa uğrasın kendini onaracak -rejjenarasyon yapabilecek kudrette ve güçtedir lakin türkiyede yıkılırsa o zaman işte domino taşlarının bir bir devrilmeye başladığını çok iyi bilmektedirler...

t.c allahın izniyle satrançtaki arjantin çıkmazına sürüklenmiştir bu saatden sonra iş çığrından çıkmaya hesaplar el ile yapmanın ötesinde geçecek gibi görünüyor wesselam..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPtsi Ekim 11, 2010 10:17 pm

Süreç temizlik süreci, her yerdeki pislikler temizlenecek elbet.

Bu süreçte iktidarda AKP olması hasebiyle, AKP'ye karşı öncü bir muhalefet tavrı geliştirilmezse, fatura yine müslümanlara kesilmeye çalışılacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptySalı Ekim 12, 2010 2:57 am

Başbakan: “İsrail özür dilemek zorunda”

POLİTİKA
Pazartesi, 11 Ekim 2010 17:53
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmesinin ardından, ortak bir basın toplantısında ''İsrail böyle ferman dinlemez tavırlarını sürdürse bölgede yalnızlaşacaktır'' dedi.








İşte Erdoğan’ın açıklamasından satırbaşları:

"Şahsımıza ve heyetimize gösterilen ilgi sebebiyle teşekkür ediyorum. Türkiye ve Suriye iki kardeş ülke. Özellikle son dönemlerde gerek siyasi, gerek ekonomik ve kültürel alanlarda çok ciddi mesafeler aldık. Geçen hafta Lazkiye’de 12 bakanımız muhataplarıyla bir araya geldi. Orada kendi aralarında geldiğimiz noktayı değerlendirdiler

“IRAK'TA HÜKÜMET KURULAMADI”

Kasım ayında dışişleri bakanlarımız, Ocak ayında da Başbakanlar bir araya gelecek. Bölgemizde bazı sıkıntılar var. Irak’ta yaşanan sıkıntılar var. 7 ay seçimden bu yana hala orada hükümet kurulamadı. Bu durum bizi üzüyor. Ortada bir boşluk var. Bu boşluğun giderilmesi lazım. Ne Irak halkına ne Irak’a kazandırır.

O yüzden bir milli mutabakat hükümetinin Irak’ta kurulması arzumuzdur. O yüzden gereken katkıyı vermeye hazırız. Barışla ilgili başlayan bir süreç vardı. Belli bir noktaya gelmişti sonra süreç tıkandı. Gazze’ye bombardımanla bu süreç tıkandı. Onun ardından meydana gelen hadiseler, bir gönüllüler heyetinin üç gemiyle Gazze’ye gidişi esnasında yaşanan hadise ortadadır.

“İSRAİL ÖZÜR DİLEMEK ZORUNDA”


Silahsız insanlara karşı silahlı yapılan baskın ortadadır. İsrail özür dilemek durumundadır, ailelere tazminatlarını ödemek durumundadır. 9 şehidin üzerinden infaz yapılmış, 30 mermi çıkmıştır.

Bu mermiler yakın mesafeden adeta infaz edercesine kullanılmıştır. Adli tıp raporları uluslar arası camiaya da ulaştırılmıştır. Bütün bu olaylar cereyan ederken hala burada çekimser kalabilen, İsrail’in yanında yer alabilen ülkeler de vardır.

Böyle bir insanlık suçu karşısında bu takınılan tavırları tarih affetmeyecektir. Bu bölgedeki sorunlar üzerinde bundan sonraki sürece yönelik neler yapabileceğimizi konuştuk. Terörle ilgili konuda neler yapabileceğimizi konuştuk.

Gösterdikleri destek noktasında teşekkür ediyorum. Bu terör örgütünün içerisinde Suriye’de yaşayan ailelerden olanlarda var. İşbirliği süreci içerisinde attığımız adımlardan bir diğeri de Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da barışa yönelik neler yapabileceğimizdi.

Türkiye-Suriye-Lübnan-Ürdün noktasındaki ilişkilerde barışın güçlü bir biçimde tesisin devamını da bekliyoruz. Bu ziyaretimizin ülkelerimiz için yeni bir geleceğe zemin hazırlamasını diliyorum."

SORULAR:

PKK içindeki Suriye uyruklu vatandaşların silah bırakması halinde affedebileceğinizi söylediniz? Bu konu gündeme geldi mi?

BEŞAR ESAD: Bu durum yeni bir şey değildir. Yanlış yapan herkes için bir geri dönüş kapısı açmamız lazım. Affetme konusunda kapı her zaman açık kalmalıdır. Bir sefere mahsus insanları affedip sonra kapıları kapatmamak lazım. İster Türkiye’de, ister Suriye’de ister Irak’ta olsun.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin durumu nedir?

ERDOĞAN: Bir özür dilenmesi konusu önem ifade ediyor ve bir de tabii tazminatların ödenmesi. İsraille ilişkilerde ya durağan hale gelen var, ya da ilişkileri ya gözden geçiriyoruz ya da kesiyoruz. Askeri noktalarda ortak tatbikatları yapmıyoruz. Ticari olarak özel sektör yaptığı ticari anlaşmaları sürdürüyor. İsrail’in bundan sonraki süreçte takınacağı tavra göre bizim de tavırlarımız değişir. İsrail böyle ferman dinlemez tavırlarını sürdürürse bölgede yalnızlaşacaktır.


Kandil’deki terörist varlığı büyük bir sorun. Bu konu gündeme geldi mi görüşmede? MİT Müsteşarı’nın Suriye’ye gelmesi planlanıyor mu?


ERDOĞAN: İçişleri Bakanlarımız geçenlerde Lazkiye’de görüştü. İstihbarat teşkilatımız sürekli irtibat halinde olacaklar bugüne kadar nasıl irtibat halinde oldularsa. Bundan sonra daha da sık olarak biraya geleceklerdir.

(Hürriyet)


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptySalı Ekim 12, 2010 11:09 am

bir gönüldaş, İsrail odası davasının "TELEGRAM"la alakasına dikkat çekti ki AKP'nin sahiplenmesi, üzerine gidlememeis, vesayetten kurtulacağız diye üzerine gitmek yerine örtmeye çalışmaları da dikkat çekici.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPerş. Ekim 21, 2010 12:32 am




[img]http://yenisafak.com.tr/resim/site/adabankairan2b4d6a982b39f860by.jpg[/img]
[size=24]

Adabank'a İran ve İsrail talip oldu

[/size][size=18]

Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu Başkanı Şakir Ercan Gül, Adabank ihalesi için İran, İsrail ve Körfez ülkelerinden 3 büyük grubun yeterlilik aldığını söyledi. Bu rakamın 24 Kasım ihale gününe kadar 4-5'i bulabileceğini söyleyen Gül, "Bizim herhangi bir gruba önyargımız yok, büyük grupların kıyasıya mücadele edeceği bir ihale olacak" dedi[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptySalı Ekim 26, 2010 1:02 pm

Akp Siyaseti İsrail(Yahuda) Planı İle Atbaşı Gidiyor.
Bugün 11:45 Salı
Akp Siyaseti İsrail(Yahuda) Planı İle Atbaşı Gidiyor.
İsrail, Müslüman coğrafya ile kuşatılmıştır. İsrail’in tüm çevresi Müslüman ülkelerle çepeçevre sarılmıştır. Yahudi olan tek devlettir İsrail bu coğrafyada, ancak kendini kuşatanlar içinde de Yahudi olan çoktur.

Bu durumda bize göre, İsrail’in yaşayabilmesi için iki temel strateji ortaya çıkmaktadır; birincisi, bölgedeki Müslüman ülkeleri parçalayarak güçsüz hale getirmek ve kendine tehdit olmaktan çıkarmak. İkinci ise, bölge ülkeleri içerisindeki gerek Yahudi gerekse Hıristiyan unsurları kullanarak, Müslüman ülkelerin yönetimini ele geçirmek. Her iki halde de İsrail bölgede yaşama şansı bulacak ve kendini güvenceye alacaktır. İsrail’i bölgesel hatta küresel projeler çerçevesinde değerlendirirken, bu durumu göz ardı etmemelidir.

Yahudi düşünürler belki de uzun yıllar İsrail için bir yaşam stratejisi belirleme çabası içerisine girmişlerdir. Çünkü dinler tarihinin güçlü olduğu Arap coğrafyasında bir Yahudi devletini yaşatmak gerçekten zordur. Bu coğrafyada can derdine düşen bir İsrail’in varlığı nasıl korumak, nasıl güçlendirmek, ötekileri nasıl zayıflatmak, nasıl parçalamak gibi arayışlar içerisine girmiş olması, ancak bu tabloda anlaşılabilir.

Burada konu edeceğimiz İsrail’in beka stratejisi içinde de bu endişeler açıkça görülmektedir;

“Bugün insanlık tarihinde yeni bir çağın ilk aşamalarını yaşamaktayız. Bu tarih daha önceki tarihe hiç benzememektedir ve özellikleri de bugüne kadar bildiklerimizden tamamen farklıdır. Bu yüzden bir taraftan bu tarihi dönemi meydana getiren merkezi gelişmeleri anlamamız ve öte taraftan bu yeni duruma uygun bir dünya bakışı ve operasyonel bir stratejiye ihtiyacımız bulunmaktadır. Yahudi devletinin varlığı, refahı ve sebatı, içişleri ve dışişlerinde yeni bir çerçeveye adapte olmasına bağlı olacaktır.”

Dünya Siyonist dergisi Kivunim’de, 1982’nin Şubat ayında sessiz sedasız bir makale yayınlandı. Makalenin adı; “1980’lerde İsrail İçin Strateji”. Yazarı; Yahudi bir diplomat olan Oded Yinon, destekleyicisi ise Yahudi düşünce önderlerinden biri olan İsrael Shakak[1]. Makalede ele alınan temel strateji ile bugün Türkiye’de tanık olduğumuz “Alevi-Sünni” ve “Türk-Kürt” tartışmalarıyla, demokrasi ve insan hakları adına yapılan “Kürtçülük” tartışmalarının temelindeki etnik-dini ayrıştırma stratejisi bire bir aynıdır.

Bu plan şimdiye kadar Türkiye’de hiç gündeme taşınmadı, ama şimdi üzerinde konuşulmalıdır. Bu plan incelenmelidir. Sadece ayrıştırma stratejisi yönüyle değil, Orta Doğu’da İsrail’in amacını kavramaya çalışanların ve bu alanda akademik bilgi sahibi olmak isteyenlerin bu makaleyi incelemesi gerekir. Bu yetmez, Türkiye’nin ulusal güvenliği konusunda çalışma yapan herkesin, hatta Orta Doğu’da Türkiye’yi bekleyen tehditler ve bölge ülkelerindeki ortaya çıkması muhtemel olaylar konularında görevli ve yetkili olan herkesin bu makaleyi dikkatle analiz etmesi gerekir. Ciddi bir makaledir bu, stratejik planlar içeren bir makaledir bu. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini ilgilendiren bir çalışmadır bu, dikkatten kaçırılmaması şarttır.

Bu makalenin önsözü İsrael Shakak tarafından yazılmış. Bölge hakkındaki ana fikri kısa, açık ve net;

“Takip eden yazı, benim fikrime göre, şu anki Siyonist rejimin (Sharon ve Eitan’ın) Orta Doğu için doğru ve detaylı planını temsil eder, bu plan tüm bölgenin küçük eyaletlere/bölgelere bölünmesi ve mevcut tüm Arap bölgelerinin yok edilmesidir.”

Shakak bu girişiyle aslında uygulaması istenen stratejinin temel özelliğini de ortaya koyuyor; bölgeyi etnik köken, dini mezhep temelinde ayrıştırma;

“İsrail stratejik düşüncesinde, tüm Arap devletlerinin daha küçük parçalara bölünmesi hep tekrar tekrar görülen bir kavramdır. Örnek vermek gerekirse, Ze’ev Schiff, Ha’aretz’in askeri muhabiri (ve muhtemelen bu konuda İsrail’de en çok bilgiye sahip kişi), bir yazısında Irak’ta İsrail için olabilecek en iyi şeyin:” Irak’ın Şii ve Sünni devletler ve Kürt tarafının ayrılması” (Ha’aretz 6/2/1982) olacağını yazmıştır. Aslında planın bu yüzü oldukça eskidir[2].”

Dinler tarihi bir yana, bu kitapta İsrail’i, “PKK-Barzani-Talabani-Irak” çerçevesinde ele aldığımız için, özellikle Irak’ın geleceği için uygulaması düşünülen stratejiyi yakından görmemiz gerekmektedir. Çünkü ilk hedef Irak gösterilmekte ve ardından Irak’ın parçalanarak Kürt devletinin hayata geçirilmesinden söz edilmektedir. Shahak’ın, “Planın bu yüzü oldukça eskidir” derken anlatmak istediği ise 1920’nin Sevr projesidir. Çünkü Irak’ta Kürt devleti demek; Sevr projesinde geçen “Kürdistan” demektir.

Yahudi düşünür İsrael Shahak planın önsözünde, Irak’ın nasıl parçalanması gerektiği konusunda ana stratejiyi ortaya koyduktan sonra, planın mimarı Oded Yınon detaylara giriyor ve Irak’ı kalemiyle parçalıyor. Planın Irak bölümü dikkatlice okumaya değer:

“Irak, bir kere daha çoğunluğun Şii ve yönetimdeki azınlığın Sünni olmasına rağmen özünde komşularından hiç farklı değildir. Nüfusun %65’i politik konularda söz sahibi değildir. %20’lik elit bir zümre tüm gücü ellerinde tutmaktadır. Buna ek olarak Kuzey’de büyük bir Kürt azınlık vardır ve yönetimdeki rejimin kuvveti, ordu ve petrol gelirleri olmasa, Irak’ın gelecekteki durumu Lübnan’ın geçmişteki ve Suriye’nin bugünkü durumundan hiç de farklı olmazdı. İç çatışmanın tohumları ve bir iç savaş, özellikle Irak’ta Şii’lerin doğal liderleri olarak kabul edilen Humeyni’nin İran’da başa geçmesinden sonra daha bugünden kendini belli etmektedir”.

Oded Yınon, planının ilerleyen bölümlerinde ayrıntılara girerek Irak’ın neden parçalanması gerektiğini de anlatıyor;

“ Bir taraftan petrol zengini olan ancak diğer taraftan parçalanmış bir ülke olan Irak’ın İsrail’in hedeflerine aday olması garantidir. Bizim için Irak’ın feshi, Suriye’nin feshinden bile daha önemlidir. Irak Suriye’den daha güçlüdür. Kısa vadede İsrail’in en büyük tehdidi Irak’ın gücüdür. Bir Irak-İran savaşı Irak’ı parçalayacak ve bize karşı geniş bir cephede çatışma organize etmesine imkan vermeden çökmesine sebep olacaktır. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır.”

Peki, neden Irak ve neden önce Irak? Bu sorulara cevabı dinler tarihinde aramamız gerekiyor…

Hz. Davut zamanında, yaklaşık MÖ. 1030 yılında, Kudüs başkentli ilk Yahudi devleti kuruldu. Bu Yahudi devleti Hz. Süleyman’ın ölümden sonra iç çekişmeler yüzünden ikiye ayrıldı; güneyde başkenti Kudüs olan Yahuda Krallığı ile kuzeyde başkenti Samiriye olan İsrail Krallığı[3].

Bu bölünmenin getirdiği zayıflıktan yararlanan Asur Kralı III. Tiglat-Pileser İsrail Krallığını ortadan kaldırdı[4]. Bu işgal sırasında Asur İmparatorluğu içinde değişik yerlere dağıtılan ve asimile olan on dolayındaki İsrail (Yahudi) kabilesi tarih içinde yok olup gitti. Kendilerini hala İsrailoğullarının gerçek torunları olarak gören 200 kadar Yahudi ailesi(Samiriler ya da Samariten) ise Nablus’ta kaldı.

Yahuda Krallığına gelince, ne garip tesadüftür ki onu da tarihten silen yine bir Irak uygarlığı oldu, Babil. MÖ. 589’da Babil Kralı Nabukadnezar (Buhtunnasır) tarafından Yahuda yıkıldı[5]. Yahuda Krallığının yıkılmasıyla Kudüs’te bulunan Yahudi halkın bir kısmı Babil ülkesine yani bugünkü Irak’a sürgüne gönderildi.

Tevrat’a göre, Irak’la İsrail arasında böylesi bir tarihsel bir olay mevcuttur. Bu tarihe göre Irak suçludur, çünkü İsrail Krallığını tarihten silmiş ve Yahudileri Irak’a sürgün etmiştir. Irak suçludur, çünkü Yahuda Krallığını da yok etmiş ve Yahudileri bir kez daha Irak’a sürgüne göndermiştir. Oded Yınon’un makalesinde Irak’ın ilk hedef seçilmiş olması belki de bu yüzdendir. Kim bilir belki de İsrail, o günkü geçmişlerinin izini bugünün Irak’ında bulmuş ve belki de yönetime bile getirmiştir, kim bilir?

Oded Yınon’un kaleme aldığı bu stratejik plan oldukça uzundur. Mısır’dan başlayıp Pakistan’a kadar uzanan tüm bölge ülkelerinin siyasi analizlerini kapsamaktadır. Bu ülkelerin kendi iç sorunlarını çözmedeki kabiliyetsizlikleri sıkça anlatılmakta ve bu durumun bölge ülkeleri için bir zafiyet olduğu ileri sürülmektedir.


Yapılan analizlerde, bu ülkelerdeki özellikle etnik köken ve dini mezhep farklılıklarının, yine bu ülkeleri ayrıştırmak için kullanılabileceği dile getirilmektedir;

“Körfez ve Suudi Arabistan’daki dengeler içinde sadece petrol olan bir kumdan ev üstüne inşa edilmiştir. Kuveyt’te, Kuveytliler nüfusun sadece %25’ini oluşturmaktadır. Bahreyn’de Şii’ler çoğunluktadır, ancak güç onlarda değildir. Birleşik Arap Emirlikleri’nde Şii’ler yine çoğunlukta olmasına rağmen Sünni’ler yönetimdedir. Amman ve Kuzey Yemen içinde aynı şey geçerlidir. Marxist Güney Yemen’de bile önemli bir miktarda Şii azınlık bulunmaktadır. Suudi Arabistan’da nüfusun yarısı yabancıdır, Mısır ve Yemenlidir ama Suudi bir Azınlık gücü elinde tutmaktadır.”

İsrail’in güvenlik planında Mısır’ın önemli yeri var, tıpkı Irak gibi. Yine tesadüfün garipliği, nasıl ki İsrail’in Irak’la dinsel tarih açısından bir geçmişi var ise, aynı şekilde Mısır’la da var. Nasıl mı? Önce plana bakalım, bakalım Yahudiler Mısır’ı nasıl parçalamayı düşünüyor, önce görelim;

“Mısır günümüzdeki politik görünüşe göre ve artan Müslüman-Hıristiyan ayrışması dikkate alındığında zaten hâlihazırda bir cesettir. Mısırı coğrafi olarak farklı bölgelere bölmek İsrail’in Batı cephesindeki politik hedefidir. Mısır birçok otorite merkezine bölünmüş ve parçalanmıştır. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Sudan ve hatta daha uzaktaki devletler mevcut şekilleri ile varlıklarını sürdüremez ve Mısır’ın çözülmesi ile birlikte onlar da çöküşe katılır. Mısır’ın yukarı bölümünde Hıristiyan Kıpti bir devlet ile birlikte merkezi bir hükümet olmadan bölgesel güçleri ile bir kaç zayıf devlet düşüncesi, tarihi gelişimin anahtarıdır ve barış anlaşması ile sekteye uğramış olsa bile uzun vadede kaçınılmazdır.”

“Neden Mısır” sorusunun cevabı için ise yine geriye gidelim, eski çağlardaki eski Mısır ile eski İsrail arasında geçtiği düşünülen olaylara doğru bir uzanalım ve bakalım neler yaşanmış Yahudilerle Firavunlar arasında;

“Tevrat’ın bir bölümü olan Tekvin’de Hz. İshak’ın oğlu olan Yakub’un isminin Yahova(Allah) tarafından İsrail olarak değiştirdiğine yer verilir. Nitekim Yakub’un 12 oğlu arasında en çok sevdiği Yusuf’un, onu kıskanan kardeşleri tarafından bir kuyuya bırakılması ve onun Mısırlı tüccarlar tarafından Mısır’a götürülmesiyle olaylar başlar[6]…

Hz. Yusuf önce Mısır Firavun’unun vezirine satılır. Vezirin karısı Züleyha’nın iftirası üzerine Firavun tarafından cezalandırılarak zindana atılır. Orada Yusuf’la tanışan bir saray görevlisi, Yusuf’un çok iyi bir rüya yorumcusu olduğunu öğrenir ve Firavun’a söyler. Bunun üzerine Yusuf zindandan çıkarılır ve yaptığı rüya yorumunun Firavun tarafından beğenilmesiyle Mısır hazinesinin başına getirilir.

Bu olaylar gerek Tekvin’de, gerekse Kur’an’da benzer olarak anlatılmaktadır. Hz. Yusuf, Firavun’un rüyasını Mısır’da yedi yıl bolluk ve ardından yedi yıl kuraklık olacağı şeklinde yorumladığı için, bolluk döneminde gerekli tedbirler alınır. Kuraklık başladığında ise Mısır’a birçok kabile gelir. Bunların arasında Hz. Yusuf’un babası ve kardeşleri de vardır. Yusuf onları görür ve yanına alarak Mısır’a yerleşmelerini sağlar. Böylece İsrailoğulları Mısır’a yerleşmiş olur.


Ancak zaman içinde İsrailoğullarının Mısır’da çoğalmasından rahatsız olan Firavun, İbrani(Yahudi) kadınlarından doğan tüm erkek çocukların öldürülmesini emreder. Bunun üzerine Hz. Yakub’un oğullarından Levi’nin sülalesinden bir kadın dünyaya getirdiği erkek çocuğunu bir sepete koyarak Nil nehrine bırakır. Firavun’un eşi bu çocuğu bulur, alır ve eşi Firavun II. Ramses’le birlikte büyütür. Bu çocuk Hz. Musa’dır. Ancak Musa’nın peygamberlik iddiası, o sırada tahta bulunan III. Ramses ile Musa’nın karşı karşıya gelmesine yol açar ve Allah, Hz. Musa’dan Mısır’ı terk etmesini ister. Musa, kavmini alarak Mısır’dan çıkar. Bu olaya “Exodus” denilmektedir ve Exodus’un MÖ yaklaşık 1176’da gerçekleştiği tahmin edilmektedir.

Dinsel tarihte yaşandığı ileri sürülen bu olayda, Mısır Yahudilere karşı suçludur. En başta Hz.Yusuf’u kaçıran bir Mısırlıdır, suçludur. Ardından Mısır yönetimi Yahudi kadınların çocuk doğurmasını yasaklamıştır, bu yüzden suçludur. Derken Mısır Yahudileri kendi ülkesinden kovmuştur, bu nedenle İsrail’e karşı suçludur. Belki de bu yüzden İsrail Mısır’ı parçalamayı kafasına çoktan koymuştur.

Orta Doğu’da Müslüman coğrafyasını parçalamaya Irak ile başlayan, Mısır’la devam eden Oded Yınon’un ortaya koyduğu bu strateji kapsamında Lübnan ve Suriye de vardır. Sınırı değiştirilecek ülkeler içinde yer alan Suriye, Yınon’un kaleminden nasibini almakta ve bu kalem Suriye’yi üçe, dörde hatta beşe bölerek parça parça etmektedir;

“Suriye ve daha sonra Irak’ın feshi ve Lübnan’da olduğu gibi etnik ve dini bölgelere ayrılması İsrail’in uzun vadede Doğu cephesindeki bir numaralı hedefidir ve bunun için kısa vadede bu devletlerin askeri gücünün feshi ana hedeftir. Suriye etnik ve dini yapısına istinaden tıpkı bugün Lübnan’da olduğu gibi birkaç eyalete bölünecek ve kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğeri Sünni eyalet olacak ve Dürziler de belki bize ait olan Golan’da, mutlaka Havran’da, Kuzey Ürdün’de başka eyaletler kuracaklardır. Bu gelişmeler uzun vadede barış ve güvenlik için garantör olacaktır ve bu hedef bugün bile erişebileceğimiz bir noktadadır.”

Yınon’un İsrail planı Ürdün’ü de tasfiye etmektedir;

“Ürdün kısa vadede stratejik bir hedeftir, uzun vadede ise değildir zira feshinden ve Kral Hüseyin’in uzun hükümranlığının bitmesi ve kısa vadede yönetimin Filistinlilere geçmesinden sonra gerçek bir tehdit. Mevcut yapısı ile Ürdün’ün uzun süre var olması ihtimal dahilinde değildir ve İsrail’in hem barışta hem savaşta sürdüreceği politika mevcut rejim esnasında Ürdün’ün tasfiyesi ve yönetimin Filistinli çoğunluğa devri yönünde olmalıdır.”

İsrail bu plan ile ortaya koyduğu “Beka Stratejisi” içerisinde nükleer silahların yeri ilk plandadır ve bu silahlar İsrail’in en büyük korkusudur. Bu korku Oded Yınon’un satırlarına da yansımıştır;

”Nükleer ve konvansiyonel silahların gücü, miktarı, hassasiyetleri ve kaliteleri bir kaç yıl içinde dünyamızın çoğunu alt üst edebilecek güçtedir ve buna karşı durabilmek için İsrail olarak kendimizi konumlandırmamız gerekmektedir. Bu Batı dünyasının ve bizim varoluşumuza karşı ana tehdittir.”


Günümüzde İran’ın uranyum zenginleştirme çabaları, İsrail tarafından bir nükleer silah elde etme arayışı olarak algılanmakta ve İsrail bunu hayati tehdit olarak görmektedir. Bildiğimiz kadarıyla Körfez’de nükleer silah sahibi tek ülke vardır, o da; İsrail’dir. Bu bölgede İran’ın da nükleer silah sahibi olma gayretleri İsrail’i korkutmaktadır. Bu korkuyu yenebilmek için de İsrail, İran’ın bu yöndeki çalışmalarını ne pahasına olursa olsun, engelleme çabasına girmiştir. Nükleer başlıklı füze taşıyan İsrail gemilerinin İran körfezine yakın bölgelere gönderilmesi, Akdeniz’de yüzlerce uçağın katıldığı İsrail tatbikatlarının yapılması, hep bu çabanın sonuçlarıdır.

ABD’nin İran’a karşı “askeri seçenek her zaman masa üstündedir” açıklamasını da bu çerçeve içinde görmek ve İsrail’in korkuları temelinde değerlendirmek gerekmektedir. ABD’nin bu açıklaması nettir ve İran’a şu mesajı vermektedir; “Nükleer silah yaparsan, seni vururum.” Neden? İsrail’in güvenliği için.

Yahudi düşünürler Türkiye’nin etnik yapısını da araştırmaktan geri kalmamıştır. İsrail planında Türkiye için yapılmış analizler yine etnik ve dinsel temeldedir. Bu düşünürler Müslüman coğrafyadaki etnik farklılıkları bir zayıflık olarak görmüş ve planlarını da bu temele oturtmuşlardır. Bu görüş belki Irak için önem taşıyabilir ama Türkiye’de bu planın mevzi kazanması oldukça zordur. Çünkü geçmişte benzeri temelde kışkırtmalar yapılmış ancak başarışlı olamamış ve Türkiye’de sağduyu galip gelmiştir. Erdoğan siyasetinin, tüm gerçekler ortada iken, açılım adı altında ülkemizdeki etnik farklıkları gündeme taşınması bu çerçevede oldukça kuşkuludur.

Peki, Erdoğan siyaseti bunu biliyor mudur? Elbette biliyor.

Önce Yahudiler ne düşünmüş bizim için, birlikte okuyalım;

“Arap’lar gibi, bölünmüş olsalar da diğer Müslüman devletler de benzer bir durumla karşı karşıyadırlar. İran nüfusunun yarısı Farsça konuşan bir gruptan oluşur ve diğer yarısı da etnik olarak Türk bir gruptur. Türkiye’nin nüfusu Türk- Sünni Müslüman bir çoğunluk (%50 civarı) ve iki büyük azınlıktan oluşur; 12 milyon Şii Alevi ve 6 milyon Sünni Kürt. Afganistan’da 5 milyon Şii nüfusun üçte birini oluşturur. Sünni Pakistan’da 15 milyon Şii devletin varlığını tehdit etmektedir. Fas’tan Hindistan’a ve Somali’den Türkiye’ye uzanan ulusal etnik azınlık resmi, istikrarın yokluğuna ve tüm bölgenin hızlı bir şekilde dejenere olmasına işaret eder. Bu tablo ekonomik tabloya eklendiğinde tüm bölgenin nasıl ciddi problemlere karşı koyamayacak kâğıttan bir kule şeklinde inşa edildiğini görebiliriz.”

Oded Yınon’un yazdığı, İsrael Shahak’ın destek verdiği bu gözden kaçırılmış ve ülkemiz gündemine hiç taşınmamış olan bu plan, İsrail’in yeni sınırlarını da çizmektedir;

“Gelecekteki tüm politik durumlar ve askeri birleşmelerde de açıkça bilinmelidir ki, yerli Arap’ların sorununun çözümü ancak İsrail’in Ürdün nehrine ve ötesine kadar olan bölgede var olması halinde gelecektir. Bu içinde bulunduğumuz çağda ve içine yakında girecek olduğumuz nükleer çağda var olmak için ihtiyacımızdır. Artık Yahudi nüfusunun dörtte üçünün nükleer bir dönemde büyük bir tehlike yaratan ve yoğun bir şekilde yerleşilmiş olan kıyı şeridinde yaşaması mümkün değildir.”

Bu plan, Erdoğan’ın Ak siyasetinin görmezden geldiği bu kara plan, İsrail’i dünya Yahudileri için tek devlet göstermektedir;

“Dünyada yaşanacak hızlı değişimler dünya Yahudiliğinde de değişikliklere sebep olacaktır ve bu durumda İsrail sadece son çare değil tek varoluş imkanı olacaktır. Amerika Yahudilerinin ve Avrupa ve Latin Amerika’daki cemaatlerin bugünkü halleri ile gelecekte var olacaklarını varsayamayız. “

Haçlı ya da Bizans projesinin bir uzantısı olarak, “vaad edilmiş topraklar” da bir Yahudi devletinin kurulması fikri, geçmişi yüzyıllara dayanan bir projedir ve küreseldir. Bu fikir, İngiltere’nin, 1917 Balfour Deklarasyonuyla, Birinci Dünya savaşı sonunda Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulacağını açıklaması üzerine hayata geçirilmiştir. Açıklamayı yapan İngiltere olmasına karşın, projeyi Amerika uygulamış ve 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla adımını Ortadoğu’ya atmıştır. İsrail ABD için önemlidir, çünkü bir yanda “Nil’den Fırat’a kutsal toprakları” ele geçirmeyi düşleyen bir İsrail vardır, öte yanda ise İran ve Irak’ı tarihsel bir öç için hedef seçmiş bir İsrail vardır.





Nedir bu öç?

MÖ. 500’lü yıllarda İsrail’in ilk devleti olan Yahuda’yı yıkan Babil’dir, yani bugünkü Irak. Ardından Yahuda’yı vuran ise Persler’dir, yani bugünkü İran. Günümüz Orta Doğu coğrafyasına baktığınızda, binlerce yıl önce Yahuda’yı vuranlar, şimdi, İsrail’in hedefindeki ülkeler konumuna gelmiştir; Babil yıkılmıştır, Persler ise sıradadır. Bu nedenle İsrail, ABD’nin bölgedeki projeleri için önemlidir.

Ancak, ABD’nin düşündüğü gibi proje yürümedi. İsrail kurulduğu günden bugüne bir türlü varlığını güvence altına alamadı ve olası savaşların beşiği olmaktan kurtulamadı. Buna karşın projede Bizans’ın çıkarlarını koruyacak bir İsrail’in yaşaması, büyümesi ve sağlam müttefikler bulması öngörülmüştü. Peki, bu nasıl yapılacaktı?


Enerji havzalarını ele geçirmeyi amaçlayan ABD, 1991 Körfez savaşıyla silahlı güçlerini Ortadoğu’ya getirdi. 2002’de Afganistan’ı, 2003’te de Irak’ı işgal etti. ABD’nin projedeki hedeflerine ulaşabilmesi, yine de, o kadar kolay değildi; bir yanda bölgesel bir güç olan Türkiye, öte yanda İran ve peşi sıra nükleer güç sahibi olan Pakistan vardı. ABD’nin çıkarlarını koruyabilmesi için bu güçlerin zayıflatılması, parçalanması ve bu ülkelerin yerine ABD’nin sözünü dinleyecek küçük ve zayıf yönetimlerin iş başına gelmesi gerekiyordu ama nasıl, nasıl olacaktı bu iş? Üstelik olası nükleer gücü ve desteklediği radikal İslami guruplarıyla İsrail’e tehdit oluşturan bir İran meselesi vardı. Bu Haçlı Orduları nasıl bir strateji geliştireceklerdi ki hem İsrail varlığını güçlenerek sürdürecek, hem bölge ülkeleri parçalanacak ve de İran tehdit olmaktan çıkarılacaktı?



İşte bu aşamada İsrail yani Yahuda’nın Çocukları devreye girdi ve Yahuda planı uygulamaya konuldu ama siyaset bu ihaneti görmezden geldi.

Yahuda(İsrail) planı nedir? Müslüman ülkleri etnik ve dini farklılar temelinde ayrıştırıp parçalamaktır.

Peki, Erdoğan siyasetinin ülkemizde yaptığı siyaset nedir?

Cevabı açık ve net; etnik ve dini temelde ayrıştırma…

Öyleyse söylediklerimiz doğru; Erdoğan Siyaseti, İsrail (Yahuda) Planı ile atbaşı gidiyor, hem de dolu dizgin…

NOT: KURT KAPANI KİTABINDAN BİR ALINTI…




--------------------------------------------------------------------------------

[1] Israel Shahak Kudüs’te bulunan Hebrew Üniversitesinde organik kimya profesörüdür ve İsrail insan hakları ve medeni haklar birliğinin yönetim kurulu başkanıdır. Shahak yazıları adında bir yazı yayınlanmıştır, bunlar İbrani basınından bazı makalelerin derlemesidir ve kendisi de birçok makale ve kitabın yazarıdır, bunlardan biri de Yahudi devletinde Yahudi olmayan isimli kitaptır. Son kitabı ise İsrail’in küresel rolü: Baskı için Silahlar’dır, AAUG tarafından 1982 yılında basılmıştır. Israel Shahak: (1933-2001)

[2] Bu eser orijinal olarak İbranice KIVUNIM(Yönler), ’de yayınlanmıştır. Musevilik ve Siyonizm için bir dergi;Sayı No, 14--Kış, 5742, Şubat 1982, Editör: Yoram Beck. Yazar komitesi: Eli Eyal, Yoram Beck, Amnon Hadari, Yohanan Manor, Elieser Schweid. Tanıtım bölümü / Dünya Siyonist Organizasyonu, Kudüs.






[3] Geçmişten Günümüze Orta Doğu, siyaset, s.36, Tayyar Arı, 2004, Alfa Yayınları.

[4] Asur Krallığı, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur / Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle MÖ. 2000 sonrası Doğu-Batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek bir imparatorluğa dönüşmüş eski bir uygarlık.

[5] Babil, Mezopotamya'da, adını aldığı Babil kenti etrafında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan eski bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünküIrak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır. Kuzey Babil Devleti ise, Şırnakilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur. Babil halkının büyük bir kısmıSami ırkındandırlar.

[6] Geçmişten Günümüze Orta Doğu, siyaset, Tayyar Arı, 2003, Alfa Yayınları.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPaz Ekim 31, 2010 4:49 pm

Recepsiyon/ Yılmaz ÖZDİL


Cumhurbaşkanı Gül...

“İsrail çok pişman olacak.”
“Asla eskisi gibi olmayacağız.”
“Üstünü kapatmayacağız.”
“Affetmeyeceğiz” dedi.
¡
Başbakan Erdoğan...
“İsrail cezalandırılacak.”
“Bedeli ödetilecek.”
“Alçaklıktır” dedi.
Üç dilde seslendi.
“Zorbalar, haydutlar...”
“Korsan sıfatı bile iltifat olur.”
“Milattır bu.”
“Eskisi gibi olmayacağız.”
“Düşmanlığımız şiddetlidir.”
“Tecrit edeceğiz.”
“Yalanlarınızdan bıktık” dedi.
Bülent Arınç ağladı.
¡
Bülent Arınç demişken...
“Bu konuda çok ciddiyiz.”
“Pişman ettireceğiz” dedi.
¡
Dışişleri Bakanı Davutoğlu...
“Barbarlıktır, haydutluktur.”
“Türkiye’nin 11 Eylülü’dür.”
“Yalnızlaştıracağız.”
“Bedelini ödeyecekler.”
“Hesap soracağız.”
“Cezalandıracağız” dedi.
¡
Sonra?
¡
Sanki suçmuş gibi recepsiyona kimlerin katılmadığı tek tek yazılıyor ama... Katılanlar pek yazılmıyor nedense.
¡
Yalanlarından bıktığımız, asla eskisi gibi olmayacağımız ve hesap sorduğumuz için, tecrit ederek, yalnızlaştırdığımız, bedel ödetip AKP’nin iftarına çağırmadığımız, İsrail Büyükelçisi Gaby Levy... Çankaya Köşkü’ndeki 29 Ekim recepsiyonuna davet edildi.
¡
Geldi tabii adam.
Gül’ün elini sıktı.
“Tebrik ederim” dedi!
¡
Bizimkinin ne dediğini tam öğrenemedim ama, dese dese, “eksik olmayın” demiştir herhalde.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPtsi Kas. 01, 2010 10:10 pm

iSRAİL Artık Türkiye'nin Dış Tehdit Listesinde

Suriye basını, Türkiye'nin dış tehdit listesinde Suriye ve İran'ın yerine İsrail'in alındığını yazdı.
01 Kasm 2010, 02:09
Anadolu Haber

Suriye'de yayınlanan Champress haber sitesi, Türkiye'nin dış tehdit algısının değiştiğine dikkat çekerek, daha önce dış tehdit olarak değerlendirilen Suriye ve İran'ın yerini İsrail'in aldığını yazdı.

Haberde ilk olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında Türkiye'nin siyasi stratejilerinin belirlenmesi amacıyla toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda yeni ve önemli kararların alındığı belirtildi. Toplantıda en önemli kararın ise Türkiye'de Kırmızı Kitap olarak adlandırılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde İsrail'in ilk defa Türkiye'nin dış tehdit listesine alınması olarak değerlendirildi. Yapılan değerlendirmede, "Türkiye'nin dış tehdit listesinde bulunan Suriye ve İran'ın yerini İsrail aldı." denildi.

"Türkiye'nin dış ilişkiler ve dış tehditler kısmında, İsrail'in faaliyetleri ve politikaları bölgede silahlanma yarışına neden olabilir, bu da istikrarı olumsuz yönde etkileyebilir. Bölgedeki istikrarın olmaması da Türkiye için bir tehdit oluşturur." ifadesine yer verilerek, bu anlamda ilk defa İsrail için bir dış tehdit nitelendirilmesi yapıldığı belirtildi.

Öte yandan İsrail ile ilgili ibarenin Mavi Marmara saldırısı ile doğrudan bağlantı kurulmadan direk olarak, İsrail'in faaliyetlerinin bölgedeki silahlanma yarışını teşvik ettiği, bunun da bölge istikrarı sarsmasına bağlanmasının ayrıca bir önem teşkil ettiği kaydedildi.

Haberde Kırmızı Kitap'ta Türkiye'nin dış tehdit listesinde bulunun Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan ve Ermenistan'a ek olarak Suriye ve İran'ın kaldırılarak bunların yerine İsrail'in yer almasının bölgede yansımaları olacağına dikkat çekildi.

Haberde ayrıca Türkiye'nin bu yeni stratejisinin ardından en önemli soru ise ABD ile Türkiye ilişkilerinin, Ankara ve Telaviv hattındaki gelişmelerden nasıl etkileneceği olduğu ifade edildi.

isra haber
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyC.tesi Kas. 20, 2010 10:06 pm

AÇILIM 20.11.2010
Emre Uslu
TSK’daki İsrail lobisi nasıl çalışır

Yazıyı Paylaş:


Emre Uslu köşe yazılarını web sitenize ekleyin


Şu günlerde Türkiye’nin gündemini Füze Kalkanı Projesi sarmış durumda. Doğal olarak tartışmanın tarafları İran ve İsrail olarak sunuluyor. Hükümetin İran’a yönelik olacağı anlaşılan Füze Kalkanı’na karşı çıkacağı, buna mukabil İsrail lobisinin bu durumu fırsat bilerek hükümeti sıkıştırma hamlesi yaptığı değerlendirmeleri mevcut.

Washington’da İsrail lobisinin kalbi olarak kurulan Washington Institute’un Türkiye Direktörü Soner Çağaptay Füze Kalkanı Projesi tartışmaları sırasında yeniden devreye girdi. Etkili yayın organlarından The Wall Street Journal ve Foreign Affairs gibi yayın organlarında AKP hükümetinin Füze Kalkanı Projesi’ndeki pazarlıkçı tutumunu eleştiriyor. Çağaptay ve İsrail yanlısı lobiye göre AKP kendisini İslami medeniyetin koruyucusu olarak tanımlıyor ve bu nedenle de Suriye ve İran’a yakınlaşıyor. Bu noktada Türkiye’nin geleceğini belirleyecek en kritik sürecin 2011 seçimleri olduğu vurgulanıyor. Benzer iddiaları ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman da gündeme getirdi.

Kuşkusuz bu görüşlerin ektili yayın organlarında gündeme getirilmesinin değişik sonuçları oluyor. Ancak asıl etkili olan ülke içindeki kurumlardan gelen raporların sonuçları. Bu raporlar zaman zaman basına da yansıtılarak siyasi irade kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Bu noktada İsrail Lobisi 28 Şubat sürecinde kritik bir adım atarak değişik yöntemlerle TSK’yı etkisi altına almaya çalışmıştır. Bunlardan en çok tartışılanı Genelkurmay’da bulunduğu iddia edilen İsrail odasıdır. –Ki bence bu mekanizma o kadar da önemli değildir.- Yüksek düzeyde askerî işbirliği yapılan ülkelerin kurumları arasında böylesi mekanizmaların kurulması olağandır.

Türkiye’de tartışılmayan ve TSK’nın geleceğini etkileyecek bir mekanizma ise yine 28 Şubat döneminde atılmış Ankara- Washington- Tel Aviv arasında oluşturulan bir mekanizmadır. Buna göre İsrail’in lobisini yapmak üzere oluşturulan Washington Institute’ta oluşturulan “Military Fellow” (askerî uzman) projesi ile Türk, Amerikan ve İsrailli subaylar Washington Institute çatısı altında bir süreliğine ağırlanıyor. Bu ağırlanmanın ücretini ise TSK ödüyor. Washington Institute’ta “military fellow” olarak ağırlanan Türk subayların önü açılıyor ve yükseltiliyor. Bu subaylar stratejik zamanlarda devreye girerek İsrail lehine raporlar yazıyor. AKP hükümetinin ruhunun bile duymadığı bu program sayesinde AKP politikalarına muhalefet “TSK’nın resmî raporları” marifetiyle yapılıyor.

Bunlardan en son örneği Türkiye-Suriye Askerî İşbirliği Toplantısı öncesi Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner’in, Şam ile anlaşmanın İsrail’i rahatsız edeceğini öne süren bir raporu basına yansıdı. İddiaya göre Türkiye ve Suriye’den 10’ar bakanın katıldığı toplantıda alınan ve İsrail’i son derece rahatsız eden Askerî İşbirliği Kararları, Genelkurmay Karargâhı’nda kriz çıkardı. Türk ve Suriyeli üst düzey askerî yetkililer arasında 21-25 kasımda yapılması planlanan toplantı öncesi Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner’in bu zirveyi önlemek için Dış İlişkiler ve Uluslararası Güvenlik İşleri Daire Başkanı Tümgeneral Bertan Nogaydaroğlu’ya hazırlattığı bir raporu Genelkurmay’a sunduğu öğrenildi. Raporda; İsrail’in Suriye’yle yapılacak toplantıdan rahatsız olacağı belirtilerek İsrail’le sürdürülebilir iyi ilişkilerin devam ettirilmesi gerektiği üzerinde durulduğu öğrenildi. Rapor Güner tarafından Genelkurmay’a arz edilirken; siyasi konjonktürün bu toplantı için müsait olmadığı, yakın bir zamanda da böyle bir toplantının yapılmasının düşünülmemesi gerektiği tezinin işlendiği belirtildi.

Türk basınında nedense çok önem verilmeyen bu rapora imza atan Tümgeneral Bertan Nogaydaroğlu yukarıda sözünü ettiğim mekanizma çerçevesinde Washington Institute’ta “Military Fellow” olarak görevlendirilmiş “şanslı” subaylardan biri. Daha sonra Washington’da askerî ateşe olarak göreve gönderilen Nogaydaroğlu’nun adı meşhur Hudson toplantısında da geçiyordu. 2007 yılında ABD’de Yahudi lobisinin etkili kuruluşlarından Hudson Enstitüsü’nde yapılan bir toplantı gündeme bomba gibi düşmüştü. Toplantıda Anayasa Mahkemesi’nin emekliye ayrılan başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast, PKK’nın Beyoğlu’nda 50 kişiyi öldürmesi, ardından da Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini de içeren ülkemize yönelik dehşet verici senaryolar tartışılmış, Talabani’nin oğlu Kubat’ın da bulunduğu ortamda “PKK liderleri teslim edilse nasıl olur” sorusuna “iktidara destek olur, yapmayın” cevabının verildiği ortaya çıkmış, toplantıya katılan bazı ABD’liler bu iddiaları doğrulamıştı. 2008 YAŞ toplantısında terfi ettirilmedi ancak daha sonra terfi alarak tuğgeneral oldu ve TSK Karargâhı’nın en kritik noktalarından biri olan Uluslararası Güvenlik İşleri Daire Başkanı oldu. Konumu gereği hazırladığı raporda siyasi iradenin aldığı karara rağmen Türkiye-Suriye yakınlaşmasının İsrail’i rahatsız edeceğine vurgu yaparak İsrail lehine tutum sergilemiş oldu.

Şimdi soru şu: General Nogaydaroğlu o raporu hazırlarken İsrail Lobisi için kurulmuş Washington Institute’ta kurduğu ilişkiler ne kadar etkili oldu? Daha da önemlisi 1996 yılından bu yanda devam eden ve parasını ödediğimiz vergilerden karşıladığımız İsrail lobisine çalışan “Military Fellow” sisteminden kaç Türk subayı geçti/geçiyor. Bunların bir kısmını elbette biliyorum. İsimleri bende mevcut. Bu subayların karar alırken Türkiye-İsrail ilişkilerinde tercihlerini nasıl kullandıkları da merak konusu. General Nogaydaroğlu raporu gibi, İsrail sözkonusu olduğunda siyasi iradenin hilafına, TSK içinde kaç rapor hazırlanmıştır ve bu raporları hazırlayan o komutanların kaçı Washington Institute’un “Military Fellow” programında bulunmuştur? Hükümetin acilen cevap vermesi gereken soru halen devam eden bu programın kimin lehine çalıştığını tesbit etmektir. Siyasi irade İsrail’e karşı tutum alırken askerî iradenin halen orasıyla iş tutması, o kurumlarda çalışan Türk uzmanların demokratik yöntemle seçilmiş iktidarı hedef göstermesi, bunun için “içerden” bilgiler alması ne yaman çelişkidir... Kısaca Türkiye’de İsrail lobisi kendi vergilerimizden kesilen paralarla finanse edilir ve İsrail lehine çalışır.

Bu arada Türkiye’nin İsrail ile iyi ilişkileri yeniden kurması bana göre çok önemlidir ama bunu yaparken kendi menfaatini düşünmesi gerekiyor. Ben o raporların Türkiye’nin menfaatine olup olmadığından emin değilim...

NOT: Derin Devletin Tehdit Haritası: Dün Kürtler Bugün Cemaatler adlı kitabım çıktı. Derin devletin stratejik aklının nasıl çalıştığını anlamak isteyenler için bütünlüklü analizler içerdiğini düşündüğüm kitaba ilişkin değerlendirme ve eleştirilerinizi bekliyorum...

acilim1@gmail.com


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyC.tesi Kas. 20, 2010 10:12 pm

AKP'nin israil'e karşı tutumunu, İsrail'den rahatsız olan ABD içindeki güç odaklarının iktidarda yer alması çerçevesinde, AKP'ye belli bir serbestiyet tanımaları saikiyle olduğunu gözardı etmeden değerlendirmek gerek. Yoksa, AKP'nin İsrail'e karşı olan tavrını samimi kabul etmek gerekecek.

İsrail konusu AKP iin iki ucu pislik değnek olma yoluna girdi.

Emre Uslu, akıllı uslu biri olmadığından, askeri vuracağım diye bu konuyu gündeme getirmiş. Getirsin bakalım, AKP'ye yük üzerine yük.

hadi AKP de anti-emperyalistliğini ilan etsin, NATO'da çıkma kararı alsın ve bu İsrailci subayları da tasfiye etsin.

Ama dikkat edin, burada bütüncül bir tavır yok, sadece İsrail'e karşı olunuyormuş gibi bir tavır var. hem de israil'i korumak üzere füze kalkanı kurulmasının kararının alındığı bir vasatta.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyC.tesi Kas. 27, 2010 1:35 am

27 Kasım 2010

Cengiz ÇAVDAR
ccandar@radikal.com.tr




Lübnan mesajı: Ortadoğu’da İran’a rakip biz varız!


Başbakan Tayyip Erdoğan, Lübnan’a iki gün süren ve yoğun temaslarla süren bir gezi gerçekleştirdi. Bu, Türk medyasının algılamasının aksine, Erdoğan’ın öyle “rutin” dış gezilerinden biri değildi. “Sembolizm”i hayli yüksek, dış politika çağrışımları önemli bir geziydi.

Geziyi önemli kılan, Lübnan adlı, İsrail’e komşu ve Türkiye ile de ciddi sürtüşmeler yaşayan Yahudi devletiyle sorunlu, Suriye nüfuzu altındaki küçük ülkeye çok kısa süre içinde en üst düzeyde yapılan ikinci ziyaret olmasıydı.
Tayyip Erdoğan’dan kısa süre önce İran Devlet Başkanı Mahmut Ahmedinejad da Lübnan’a hayli ses getiren bir ziyaret yapmış, Güney Lübnan’a, İsrail sınırının dibindeki Şii kasabası Bint Jbeyl’e de uğramış ve İsrail’e yönelik çok sert konuşmalarıyla yankı yapmıştı.
Tayyip Erdoğan, Lübnan’ın neredeyse her yönüne ayak bastı. İsrail’e yönelik sert mesajlarını, ülkenin en kuzeyinde bir Türkmen yerleşiminde yaptı. Güney Lübnan’a 2006’daki savaştan sonra yerleştirilen UNIFIL bünyesindeki Türk birliğini ziyaret vesilesiyle gitti. Ayrıca, Beyrut’un güneyinde, Başbakan Saad Hariri’nin bir suikaste kurban gitmiş babası Refik Hariri’nin memleketi Sayda’da bir tesisin açılışını yaptı.
Başkent Beyrut’ta Lübnan denklemine taraf tüm örgütlerin liderleri ve temsilcileriyle ayrı ayrı görüştü. AB’nin Schengen’ine karşılık, bölge ülkeleri arasında vizeden muaf bir serbest ticaret bölgesi oluşturulması çağrısını Beyrut’ta yaptı.
Bütün bunların, tümünün, bir hayli “sembolizm”le yüklü bir anlamı söz konusu.
İran ile adı konmamış bölgesel rekabet
Tayyip Erdoğan, Lübnan’a “bu bölgede güç merkezi olarak sadece İran değil, ben de varım; Türkiye var” mesajını, Lübnan üzerinden tüm bölgeye ve uluslararası sahneye iletmek üzere gitmiş oldu.
Ahmedinejad’ın Beyrut-Güney Lübnan eksenindeki turuna karşılık, Lübnan’ın kuzeyine ve Hariri’nin memleketi Sayda’ya özel olarak ayak basarak, “Lübnan Sünnileri”nin bölgesel siyasi merkezinin Türkiye olduğunu, dile getirmeden ifade etmiş oldu.
Gerçi, İsrail’in kendisi başta olmak üzere, ziyareti yakından izleyenler, İsrail’e karşı alışılmadık ölçüde sert açıklamaları üzerinde odaklandılar ama Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e ilişkin mesajları, Ahmedinejad’ınkilerden hem ton ve hem de –daha önemlisi- içerik olarak çok farklı nitelikteydi.
“İsrail, Lübnan’a en modern hava gücü ve tanklarla kadınlar ve çocukları öldürmek, okulları ve hastaneleri yıkmak üzere gireceğini ve bizim buna sessiz kalacağımızı mı düşünüyor” diyerek, Lübnan’a bir İsrail saldırısı karşısında Türkiye’nin desteğini ilan etti ama bu son derece sert sözleri, Ahmedinejad’ın “Siyonist devleti ortadan kaldırmak” yönündeki sözleriyle kıyaslanamaz bir farklılık ortaya koyuyor.
Türkiye’nin Başbakanı, İsrail devletinin varlığını sorgulamıyor, onu “bölgede barış ve istikrar içinde” yer almaya davet ediyor.
İsrail’e karşı sarfettiği sözlerin ağırlığı bir yana, Türkiye’yi –İran’dan farklı olarak- bölgenin “yumuşak güç” kullanan bir “bölge gücü” olarak sunuyor. Bu iddiayı güçlendirmek üzere, bir dizi ekonomik ve ticari anlaşmayı gerçekleştiriyor.
İnce ve hassas dengeler
Lübnan’da bazı yorumcular, Erdoğan’ın tüm manevrasını Türkiye’nin yavaşça da olsa İsrail’e karşı “direniş cephesi”nde yani İran-Suriye hattında yer almaya başlaması olarak yorumlamak eğilimindeler.
Amerika’daki İsrail lobisi ve İsrail’in kendisi de bundan farklı yorumlamıyorlar.
Oysa. Tayyip Erdoğan’ın Lübnan’da sergilediği Türkiye’nin Ortadoğu politikası daha ince hatlar üzerinde ve esas olarak “İran ile rekabet” zemininde yol almaya çalışıyor.
Lübnan, “Suriye-Suudi Arabistan uzlaşması”nın kırılgan zemini üzerinde “egemen bir devlet” olarak yaşam savaşı veriyor. Refik Hariri suikastını soruşturan Uluslararası Mahkeme’nin Hizbullah’ın (İran-Suriye ekseninin Lübnan’daki uzantısı, Lübnan Şiilerinin temsilcisi) yakasına yapışması ihtimalinin güçlendiği şu günlerde, ülkeyi tehlikeli bir gelecek bekliyor.
Türkiye’nin Lübnan’da “Suriye-Suudi Arabistan uzlaşması”nı takviye eden bir role girmesi, bölgede İran’a karşı “nüfuzunu geliştirici” bir sonuç verebilir.
Ne var ki, Lübnan’ın kırılgan zemininde meydana gelecek gelişmeleri önlemeye Türkiye’nin gücü de yetmeyebilir.
Ayrıca, İsrail’e karşı pozisyon almadan bölgede “nüfuz sahibi” olunamayacağı için Türkiye’nin hamleleri anlaşılır olsa bile, bunların Washington’ta Türkiye aleyhinde bir “çarpan etkisi” yapmasının da önüne geçilemeyebilir.
Soru işaretleri
Tayyip Erdoğan’ın iki günlük Lübnan ziyareti, arkasında etkisini önümüzdeki aylara bırakacak sonuçlarla tamamlandı.
Lübnan gezisi, Ortadoğu’nun yakın gelecekteki belirsizliğini dağıtmadığı gibi, Türkiye’nin uluslararası politikadaki konumundaki belirsizliği de beslemiş olabilir.
Önümüzdeki dönem, iç politika kadar, dış politikada da heyecanlı gelişmelere gebe gözüküyor...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyC.tesi Kas. 27, 2010 1:44 am

[quote]Ayrıca, İsrail’e karşı pozisyon almadan bölgede “nüfuz sahibi” olunamayacağı için Türkiye’nin hamleleri anlaşılır [/quote]

Cengiz Çandar bu sözleri kime söylüyor?

AKP'nin ekseni kaydığını ileri sürenlere, yok öyle bir şey, yapılan çıkışlar koftiden, anlayın canım diyor.

Bunun devamında, ne kadar bu maksatla olursa olsun, AB-D/İsrail tarafından durumun farklı algılanacağını da vurguluyor.

Bir taraftan oy kaygısyla milletin hoşuna gitmeye çalış, diğer yandan o oy aldıklarını yüzde doksanının düşman olduklarına gülücükler dağıt ve iktidarını onlara borçlu ol ve tam da iktidarını göstereceğin an onlar devreye girip, "hooop, ne oluyor!" deyiversinler.

Tampon olmak kolay değil...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyC.tesi Ara. 04, 2010 4:58 pm

BAŞBAKAN'IN MÜTHİŞ İSLAMİ-İNSANİ DERSİ!

Bakî Aytemiz
03.12.2010



Yahudi'lerin işgal ettiği Müslüman topraklarında yangın çıktı.


Yangın o denli büyük ki, bir türlü kontrol edilememekte.


Yumurtasını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen Yahudi'nin işgal ettiği toprakların bir bölümündeki bu orman yangını acaba neye işaret etmekte? Nasıl gelişmelere sebep olmakta?


3 Aralık Cuma günü, Akşam gazetesinin internet sitesinde yer alan ilgili haber:


Erdoğan, konuyla ilgili basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Türkiye'nin İsrail'e yangın söndürme uçağı göndermesinin iki ülkenin gerilen ilişkilerini nasıl etkileyeceği yönündeki soruna Erdoğan şu yanıtı verdi:


"Bizler böyle bir taleple yangın söndürücü uçaklar istenince burada gerek insani gerekse İslami olarak böyle bir görevi yerine getirdik. Bu bizim tabi tarihi noktada da aldığımız terbiye bu geleneklerimiz icap ettiriyor. Burada biz her zaman söylediğimiz gibi insanlar var burada bir doğa vardır... Şu anda uçaklarımız orda. Tabi böyle bir olay nedeniyle geleceğe yönelik İsrail Türkiye ilişkilerinde ne olduğu konusunda tabi sayın Netenyahu bizi teşekkür için aradılar. Türkiye'nin böyle bir dönemde yaşadıkları bu yangın olayına karşı gösterdiği ilgi sebebiyle bunun geleceğe yönelik ilişkilerde de olumlu bir vesile teşkil etmesi taleplerini de telefonlarında ifade ettiler. Ama bizim biliyorsunuz bu konuyla o konuları birbirine karıştırmamak ve taleplerimiz zaten bizim beliydi., bu talepler çözülmediği sürece münasebetlerimizin geçmişteki gibi olamayacağını da ifade etmiştik. Bu taleplerimizin bir kısmı yerine geldi. Gelmeyen neydi özür meselesi bir de tazminat konusu. Bunların çözümü gerekir dedik. Bunun halli geleceğe yönelik olumlu bir sürecin başlamasına tabi ki vesile olabilir. Ama bunun halledildiğini görmemiz şart. Temenni ederim ki bunun halli yolunda adımlar atılmış olur."


"Sayın Başbakan gayet mühim insanlık dersi vermiş, ahlak, terbiye, namus dersi vermiş; medeniyet, kültür, tarih dersi vermiş; imani-islami ders de vermiş."


Tam da böyle diyecekken, hafızamız canlanmaya başlamasın mı?


Tazelenen hafızamızla birlikte sormak ihtiyacı hissediyoruz," insani, İslami ve tarihi noktada aldığı terbiye gereği" Yahudi'ye yardıma koşuveren bu müthiş ahlâk abidesine:


Sayın Başbakan,
Dünyanın görüp görebileceği en aşağılık, en ahlaksız, en acımasız, işkence, tecavüz, katliam ve hırsızlıklarıyla maruf bir işgal çetesinin hiçbir hukuki gerekçesi olmadan Irak'ın meşru Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i devirmesine, darbe yapmasına verdiğiniz destekte mi insani, İslami ve tarihi noktada aldığınız terbiye gereği miydi?

Sayın Başbakan,
Dünyanın görüp görebileceği en aşağılık, en ahlaksız, en acımasız, işkence, tecavüz, katliam ve hırsızlıklarıyla maruf bir işgal çetesinin komşumuzda terör estiren elemanları için, sağ salim evlerine dönemlerine duacı olmanız insani, İslami ve tarihi noktada aldığınız terbiye gereği miydi?


Sayın Başbakan,
Aynı işgal çetesinin elemanlarının bacılarımıza tecavüz etmeleri akabinde acıkan karınlarını doyurmak üzere gönderilen kumanyalar,
İslami ve tarihi noktada aldığınız terbiye gereği miydi?


Sayın Başbakan,
Aynı işgal çetesinin elemanlarının kundaktaki bebeleri katlettikten sonra akşam gidip rahatça uyumaları için sattığınız yataklar, İslami ve tarih noktada aldığınız terbiye gereği miydi?


Sayın Başbakan,
Yine bir bir işgal çetesinin elemanları güzeller güzeli Bağdat'ı, camiler kenti Felluce'yi, İmam Azam'ın kabrini yerle bir etmeleri için sattığını benzin, İncirlik işgal üssünden kalkan uçaklar, kardeşlerimizin üzerine yağan o bombalar, o barbarlık, İslami ve tarihi noktada aldığınız terbiye gereği miydi?
Afganistan'ı işgal edenlere verdiğiniz destek, Irak'ın işgali için çıkarılacak tezkereye hayır demek bana hayır demektir diye bas bas bağırmak, işgalci düşmana karşı direnen kardeşlerimizi arkadan vurmak, ihanet etmek, İslami ve tarihi noktada aldığınız terbiye gereği miydi?


Biz biliriz ki, Bedr Savaşı'nda, Allah Resulü'ne karşı Mekke'li müşriklerin, putperestlerin, katillerin yanında, Allah Resulü'nü katletmeye teşebbüs edenlerin saflarında, Allah Resulü'ne karşı savaşmaya giden "Müslümanlar" da vardı!


Farz-ı muhal, Allah Resulü bu gün yaşamış olsaydı, işgalci Amerika'ya sizin verdiğiniz desteği verir miydi? Sizin o bahsettiğiniz İslamî terbiyenizi ne yapmanız gerekirdi o zaman Sayın Başbakan?



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPaz Ara. 05, 2010 8:04 pm

İsrail'de yangın...

İsrail'de yanan ağaç olunca, akla meşhur-malum "GARKAD" ağacı geliyor.

Hani şu kıyamet savaşında dağ-taş müslümanlara, "benim arkamda Yahudi var!" diye ihbar edecekken, bir tek bu ağacın arkasına saklanan Yahudi'yi gizleyeceği, ihbar etmeyeceği söylenen...

İsrail ormanlarının tamamına yakını sonradan dikim, bu yangında yanan da ormanların yarısı.

Nihayetinde İsrail tarihinin en büyük tabi afeti.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ Empty
MesajKonu: Geri: İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ   İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ EmptyPaz Ara. 05, 2010 8:10 pm

İsrail yanıyor!


05 ARALIK 2010


Yorum YazTürkiye bir taraftan Haydar Paşa Garı yangınıyla sarsılırken diğer taraftan da Wikileaks sızdırmaların odağında yer aldı. Avrupa zemherir ve kutup soğuğuna teslim olurken İsrail tarihinin en büyük yangınlarından birisini atlattı. Hayfa yakınlarındaki Karmel Dağı yanıyor. "Ülke tarihinin en ölümcül tabii afeti ve felaketi" olarak tanımlanan yangın nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bütün programını iptal ederek yangın bölgesine gitti. Netanyahu, yangını bugüne kadar benzerini görmedikleri bir felaket olarak nitelendirdi. Savunma Bakanı Ehud Barak'a, İsrail ordusu askerlerinin Karmel bölgesine gönderilmesi talimatını verirken Rusya, İtalya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'nden yangının söndürülmesi çalışmaları için yardım ve katkı istedi. Türkiye de yangın söndürme uçaklarıyla İsrail'in yardımına koştu. Yangına nasıl bakmak gerekir? Acaba Filistinlilerin ahı mı tuttu?

Bilindiği gibi tabii afetlerin bazen siyasi sonuçları da olabiliyor. İstikrarsızlık habercisi oluyorlar. 1999 depreminden sonra Türkiye'de siyasi havalar değişti, Onun ötesinde seller Pakistan'ı sadece fiziki olarak değil siyasi olarak da vurdu ve Asıf Ali Zerdari yönetimi taban desteği olarak en zayıf noktasına geriledi. Karmel yangını da İsrail için sonun başlangıcı olabilir. Dolayısıyla bu tür afetler bazen felaket habercisi olarak anılmış ve şeamet/kötümserlik vesilesi sayılmıştır.

Depremlerin ve yangınların siyasi rejimlerin değişmesi üzerinde de etkisi olmuştur. Sözgelimi, Mısır'da çok önemli iki rejim değişiminin ikisinde de yangınlar etkili veya belirleyici olmuştur. Fatimilerin sonu böyle bir yangınla gelmiştir. Fatimi Sultanı Adit gençtir, toydur, tecrübesizdir ve yanında da iki hırslı veziri vardır ve bu vezirler kendi aralarında çekişme halindedir. Şavir ile Dargam adlı iki inatçı vezirden birisi rakibine karşı galebe çalmak için Nureddin Zengi'den yardım ister. O da Fatimi otağına amcasıyla birlikte Selahaddin Eyyübi'yi gönderir. Çekişme doruk noktasına vardığında Kahire'de müthiş bir yangın meydana gelir; yaşla kuruyu yakar ve bu arada rejim de kendisini yangından kurtaramaz ve yangının külleri arasında savrulup gider. Tarihçiler yangına komplo olarak bakarlar. İster ihmal isterse komplo olsun lakin rejimin ciddiyetsizliğini ve çürümüşlüğünü ortaya çıkarır. Adeta sonunun habercisi olur. Daha sonra Adit vefat eder ve Selahaddin Eyyübi Fatimi Hilafetine son verir ve hutbeleri Bağdat hilafeti namına okutmaya başlar. Bu tür yangınlar ister ihmal sonucu isterse kasıtlı olarak çıkarılsın çürüme belirtisidir. Çürüyen yapılar da eninde sonunda yıkılırlar.

Yavuz Bahadıroğlu'nun Moğol yangınına işaretle Buhara Yanıyor romanındaki gibi, bu münasebetle 'Kahire Yanıyor' adlı birçok belgesel ve roman türü kitaplar da yazılmıştır. Son yangında da Mısır'ın son sahipleri olan Hidivler ve Kral Faruk tacını ve tahtını kaybeder. Yine çalkantılı yıllardır. Galeyan hali yaşanmaktadır. Bir zamanlar CIA'nin, sızdığı ülkelerde iktidarların altını oyduğu gibi İngilizler de Kral Faruk rejiminin altını oyarlar. Buna karşı tepkili olan Mısır'ın genç subaylarının da kanı kaynamaktadır. Bir yönüyle darbeci Hür Subaylar, İttihatçılar gibi ordu içine sızarlar. Nasır, Enver Paşa genç, dinamik ve ihtiraslıdır. İktidara el koymanın yollarını ve Faruk'u bozuk tipli bir lider olarak gördüklerinden ondan da kurtulmanın çarelerini ararlar. Hedeflerine ulaşmada dönüm noktası bir başka Kahire yangını olur. Kahire yeniden yanmaktadır hem de cayır cayır. Bu Faruk'un otoritesine vurulan en son darbedir. Kahire nefes alamamakta ve Faruk rejimi de can çekişmektedir. Kahire yangını Kral Faruk'un rejimini de yakar. El Hakim Biemrillah gibi Kahire Neron'ları da Kahire'yi ateşe verirler. Bundan dolayı çokları bu yangının ardında Nasır'ın ve Hür Subayların parmağını arar ve yangın üzerinden çok geçmeden korkulan başa gelir ve ordu daha doğrusu Hür Subaylar darbe yaparak iktidara el koyar. Yangın manipülasyonu etkisini göstermiştir. Böylece tarihten bir sayfa daha düşmüş ve bir başka hanedan daha devrilmiş olur. Kimilerine göre Hidivlik Osmanlı sonrası yaşayan son Osmanlı Vilayeti veya Beyliği sayılabilir. Ve Faruk'un yerine de Mısır İttihatçıları geçmiştir. Bugün de Haydar Paşa Garı, 1917 tarihinden sonra bir kez daha yanmıştır. Ve İsrail de cayır cayır yanmaktadır. Acaba bunlar yeni dönemin ayak sesleri mi? Buhara gibi Karmel Dağı da yanıyor. Acaba bu, ateşin İsrail'e bir uyarısı mı?

Mustafa Özcan
Milli Gazete
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İSRAİL-AKP İLİŞKİLERİ TARİHİ VE BUGÜNÜ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» DÜŞÜNCE TARİHİ
» israil....
» İSRAİL SORUŞTURMASI!!
» İSRAİL VE SORUŞTURMA
» İSRAİL ÖZÜR DİLEMEYECEK !!!!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: AKP-
Buraya geçin: