AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| mit-iran-doğu | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: mit-iran-doğu Cuma Haz. 25, 2010 8:54 pm | |
| aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide; şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki... mevlana arslanın boynunda zincir bile olsa bütün zincir yapanlara beydir arslan ... mevlana mevlanadan iki cümle hırsızlığı ile başlayalım yazımıza ki bereketlensin ve gönüller ışısın en azından.. başın başında MİT ile alakalı önceki düşüncemden feragat ederek iyiniyet aradığım MİT-in yeni dış konseptinden piskokular gelmeye başlamış olduğumu söylemiliyim.. niye ?? yeni konsepte göre MİT dış istihbaratta etkinliğini artırması yönünde alınan karar ve çıkarılan kanun yıllarca içerde anadolu insanına kan kusturan bu yapının islami dernek-vakıf-tarikat hareketlerinin dışa açılması mecburieyetinde kalmasından dolayı içerde ki israilci ekibin emriyle müslüman anadolu insanının dışarda da takip edilmesi için böyle bir çalışma içine girdiğine inanmaya başladım.. gündemde olan MAVİ MARMARA dolayısıyla kendi vatanında zindana çevrilmiş hayatını nefeslendirmek için kaçarcasına dışarıya yönelen islami yapılar dışardan içeriye tazyik ve çaba içine girmeye yönelince ne hikmetse ittihat terakki geleneğinden gelen mitin israilci ekabir takımı da MİT -in dışarda istihbarat çalışması yapması gerektiğine karar verdiler diye inanıyorum.. konumuz iran ve doğu iken mit konusuna da değinmiş olduk ..iran 15 yıldır tırışkadan amerika ile el ense kıça şaplak oyunu oynarken MAVİ MARMARA adlı türk gemisinin gazzeye yardım olayında şehitler-şahitleri vesilesiyle evrensel bir çerçevede stratejik önem kazanması ( gemi yolculuğunu planlayanlar dahi bu işin bu raddeye geleceğini hesapladıklarına inanmıyorum ) iranın amerika tarafından islam dünyasına suni lider olarak atama çalışmasını sekteye uğrattı ..iranın yirmi yılda parasıyla aldığı yolu , anadolu insanı allaha şükür bir haftada uzakdoğudan -ortadoğuya -asyadan -latin ameriaya kadar geniş bir cephede insanların vicdanında ve gönlünde yer bulmayı başarıp kazanınca iranın şia dinamikleri daha gerçekçi adımlar atmasına mecbur bıraktı ki işde burda da tehlike çanları ciddi ciddi İRAN için çalmaya başladı .. iranın bu hamle karşısında şaşırdığını ve elinden uçup gider olan lider olma sevdası yanında kibirli ve şia -farisi sapkınlığı ile hamle yapmaması kaçınılmazdı .. lakin bu defa daha büyük hata yaparak küresel efendilerin DOKUNULMAZLAR zırhına saklanmış israile beğenmediğimiz t.c nin ardına gizlenerek kendince bişeler yapma teşebbüsü ve ağababa rollerine bürünmesi israili ve amerikanın bu defa gerçekten hamle yapmasına ön ayak olucu hamleye girişmelerine sebep olmakta bu durum ise iranın anğut kum kenti mollalarıyla aklı başında iranlıların da bu durumdan yüz geri edilmesi gerektiğini söylemelerine sebep olmuştur.. ali osman beyin iranın tacikistan üzerinden hamle yaptığını belirtiği gibi zannedersem türkiyede de irani yapılar eliyle ilerleyen zamanda islami kisve altında halkın hissiyatını kendine tahvil edecek hamlelerde bulunabileceğini ki bu hamleleleri önceden gören t.c bazı irani dernekleri kapayarak ön tedbir almasından iranın yapabileceklerinin önünü kesmesinden türkiyenin de ilerleyen süreçte amborgo başta olmak üzere diğer iran karşıtı hamlelere sessiz kalacağını kendi adıma söyleyebilirim.. doğunun baş belası irana karşı yapılabilecek bir operasyona daha öncede söylediğim gibi hiç bir arap devleti karşı çıkmayacaktır ..burda asıl problem türkiyenin alacağı durumdur ki bu noktada da t.c evin içinde ki irani fareleri zehirleyerek etkisiz kılmanın yanında dışardan gelen telkinlerle israille el altından yeniden evlilik nikahını kıyarken irana ise süpriz şekilde desteğini çekici duruş sergileyebilir.. hiç amerika ve israil türkiyeye yöenlik açık bir savaş halinde bulunsaydı iran ne yapardı diye düşündük mü ?? olmuş -yaşanmış bir olayla sonlandıralım müsadenizle ve carlos-2 filminide foruma ekleyelim.. günlerden bir gün şah ismail elçileri vasıtasıyla hazreti yavuz sultan selime hediye sandığı gönderiyor .. elçiler hazreti yavuza sandıkta olan hediyeyi sunuyor ve bir mektup veriyorlar.. hediye sandığı açıldığında bakıyorlar ki insan pisliği ve mektupta da hakaret edici satırlar.. hazreti yavuz sultan selim de bir müddet sonra hediye sandığı hazırlatıyor içine güzel lokumlar -çerezler dolduruyor birde name-mektup yazıyor .. mektup şöyle diyor : her insan yediğini ikram edermiş ... yazı kısa eksik olsa da hoş görüle.. | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Cuma Haz. 25, 2010 11:02 pm | |
| [size=18] Türkiye de ABD eksenli yapi icinde yer alan en büyük güclerden bir tanesi MIT in kendisidir.Icinde barindirdigi gruplarr,gectigimiz 7 yil icinde en büyük tasfiye hareketini yapmislardir.Zaten bu tasfiye,MIT,MOSSAD;CIA isbirligi icinde 1990 lar da olusturulan konseptler neticesinde,MIT-Jitem cekismesine dönmüstür.
Bu cekisme MIT in tamamaen gücünü,FBI-CIA ve diger ABD eksenli istihbarat örgütlerinden sagladigi destekle üst seviyede gelismistir.Bir MIT müstesari CIA enstitülerinde ders veriyorsa isin hangi sürecte olusturuldugunu artik siz düsünün. Ordu icindeki ABD kanadinin olusturulmasi da, aslinda MIT ekseninde ilerlemisdayanismanin,; bircok Askeri teknoloji aliminda,ABD nin ,teknolojik egitim altinda,Subay egitimi ile,bu alan Ordu icinde de yer bulmustur.
Bu bilinenlere yansiyanlardan derlenebilecek basliklar diye ifade etmek gerekir.
Siniflandirmada dogru Tesbit,Dogru teshisi saglar.Nester dogru atilir.Doktor ifadesiyle..........
..................[/size] | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Salı Haz. 29, 2010 9:28 pm | |
| osmanlı döneminde çarpışan iki merkez kuvvet vardı ki bunlarda sultan Abdulhamidin oluşturduğu istihbarat ki içinde irşad ekipleri olup bu yapı vasıtasıyla kamboçyadan meksikaya filistinden yemenin en ücra köyü olan Fizan denen yere kadar uzanabilecek kadar bir zincir kurulmuştu.. sultan abdulhamidin istihbarat ağı ise irlanda ve bazı ermeniler eliylede avrupa içlerine kadar uzanabiliyordu.. osmanlı merkezinde karşıt olan istihbarat ise yahudi nüfusun çoğunlukta olduğu selanik merkezli ittihat terakkinin oluşturduğu o dönem gri gözükse de asıl itibariyle karanlığın temsizlcisi olanı idi.. günümüzde olanı ikincinin temelleleri üzerine bina edilmiş olup cıa-pentagon merkezli gözükse de asıl merkez olarak telavive kesin imanlı olarak devam etmektedir.. yaşadığımız çağda amerika işini para -menfaat ilişkileri -insanların sakladığı sırları istismar ederek kendine hizmet ettirmek varken israilin çabası daha çok bağımlılık-gönüllülük ve sivil alanlar ile desteklenmektedir ki ( yahudi organizyanu olan mason-dernekleri eliyle batı kafalıları piç tarikatlar ( samimillerini tenzih ederiz ) eliyle doğu kafalıları kendine uşak etmenin yolunu ve yöntemin ermişlerdir.. bu noktada orduda amerika sevdası açık israil muhibliği gizli olduğundan dolayı bu durum amerikancı yapıyı kuvvetli görme yanılgısına düşürebilmekte diye düşünüyorum.. son gemi olayında savaş gemilerinin çıkması emri verilmesine rağmen nedense anlı şanlı darbeci -cuntacı veledi zinalar emri değil düşünmek direkt reddebilme şerefisizliğini göstermekten imtina etmemişlerdir.. orduya değinmişken medyada ve basında gelecek olan olarak koşaner adlı zevatın adı anılıyor ki bu şahsi görüşüm olarak bu şahıs dışında birinin getirileceği yönündedir.. koşaner niye gelemez ?? 28 şubatın hızlı kemalisti içten hesaplı cuntacısı olması yanında sünni ekiplerin dıştan sevgisini gösterselerde içten nefretlerini celbetmesi gösterilebilir.. aktütün baskını yiyen kara kuvvetlerinin başında ki mevcut komutanın hanesinde duran bu eksi durum elbetteki sicilinde saklı durmakta ve zamanı gelince önüne sürülecektir diye inanıyorum.. 28 şubat gibi diktanın hüküm sürdüğü bir zaman diliminde dahi 500 yakın amerikancı ve israilci ekibi tasfiye eden sünni ekibin ( bir zamanlarda genelkurmay olarak çevik bir gibi bir zibidinin geleceği yazılıp çiziliyordu amma olmadığını bugün görebiliyoruz ) normalleşmiş olan bu zamanda koşaneri kabul etmesi ancak ve ancak tabanda ki kuvvetin tamemn kendilerine verilmesi karşılığında kabul etmesi dışında kabülleneceğini düşünmüyorum ki bu durum dahi zor bir ihtimaldir.. genelkurmay olması için dayatmayla jandarmadan kara kuvvetlerine geçmesi başarılan koşanerin siyasi bir manevreyla alt edileceğini zannediyorum.. köprünün altından geçen sular rengi değişiyor ki bu değişimin pırprlı cenaha bulaşmaması mümkün olmasa gerek.. sonuçta bol paralı bir yönetim kurulu üyeliğine kim hayır diyebilir ki !!! bu konuda yanılırsam ülkede hızlı bir laiklik bekçimiz hayırlı olsun deyip cepheleşmenin yeni yüzüne hoşgeldin derken psikolojik bir döğüşe hazırlanmaya başlanılsa yeğdir wesselam... | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Salı Haz. 29, 2010 10:34 pm | |
| [size=18]
Ordu ici ABD yapilasmasi olusturulup köklestirilmek isteniyor. Mevcut yapida ABD ve Israil ekseninde ordunun ortak hareketi Siyasi karar ve meknizmalarla zorlaniyor.Ordunun ic yapisinda bulunun ABD yanlisi Subaylarin,en önde gelen isimlerinden Cevik Bir,bunu acikca yaptigi ici ordu ici tasfiyeye ugradi. Bu degerlendirmeleri,Siyasi eksende yer alan, AKP nin hangi eksende meseleyi tuttugunu iyi görmek gerekiyor.
Gecmiste siyasi iktidarlarin kararlariyla gelistirilen ABD israil iliskilerinde, Menderesin Israil iliskilerini gözardi etmeden meseleye bakmak lazim. Diger taraftan, Osmanli nin sonunda ortaya cikan kurtulus hareketi sonrasi tüm Osmanli cografyasinda yer alan ve yeni olusan devletlerde yine Osmanli pasalarinin yol gösterdiklerini ve en önemli mekanizmalarla kurulusu sagladiklarini da unutmamak lazim.
Mesele Yildiz teskilatindan gelen, güclü hareketin ivmesine karsi, MIT , kendi gecmisini teskilati Mahsusaya dayandirir ki, bu da su anki bulundugu eksende ABD cizgisinin icerden itakipcisi konumundadir.
En önemlisi bizim kendi bulundugumuz alanda saglayacagimiz ivmedir.
AKP iktidarinin muktedir olamadigi bir devlet duzeninde,mücadele ettigi konum, ABD destegi ve siyasi metodlari,ABD istihbarati ve yardimci unsurlaridir. Her defasinda OLO Obama demek ve basbasa saatlerce görüsmek???
AKP nin yaptigi, Bütün alanda olusturdugu kendi cephesi ile, kendisine karsi olan bir cephedir.Cephelesme iki kanatta yer almaktadir.Zaten istenen de budur. Siyasi iktidarin Islamci gibi gösterilip,gercek ISLAM ve Siyasetinden soyunmus bir özellik tasimasi, gecmisine nostaljik ve ekonomik anlayisla sahip cikmasi, Limanlarda ve Mayinli alanlarda Israilci olan tutum ve dayatmalarini unutmadan, izledigi siyasal hareket olarak ortadadir. ............. .............[/size] | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Salı Haz. 29, 2010 11:48 pm | |
| çevik birin def edilme sebebi amerikancı gözüküp israilci olmasından veya aleni olarak amerika -israil ekiplerinin öncüsü olmasından dolayı değil TANKLARI İZİNSİZ YÜRÜTME kararını tek başına alması dolayısı ile oldu yoksa hilmi özkükü makamında açıkça tehdit edecek kadar pervazızlaşan çevik bir adlı somali kahramanı !!! görevden almak kimin haddine idiki emir komuta zinciri denen protoköller akla uymasa da bazen böyle hayırlara da sebep olabiliyor :))
devletarası yapılanları satır aralarında veya sağ gösterlirken biz gösterilen sağa değil sola -yukarı-aşağıya baktığımızda farklı nesneler ortaya çıkabildiğini görebiliriz.. örneğin ARAP BİRLİĞİ adlı oluşum için insanlar zannder ki böyle bir oluşumu arapların akıllıları bir araya gelip karar verdiler !! halbuki bu ARAP BİRLİĞİ denen oluşumun temelini ingilizler atıp işin rotasını ise amerika belirlemiştir..
son bomba haberde islam alimleri gazzeye gidecekmiş !! neremle güleceğimi bilmesem de bu şaklabanlar değil gazzeye kuranda ki ayette dahi müşterek düşünemeyecek kadar kibir deryası içinde yüzen ahmaklar sürüsünden başka bir değer ifade etmezler..
hangi alimler gidecekmiş ?? arap dünyasının önde gelen kardavisi başta olmak üzere ezherin totoşları ve vatanını savunmaktan aciz kuveytin önde gelen allemei cihanlarıymış.. onlar için ancak şunu diyebilirim : siz önce insan olmayı sonra adam olmayı sonrada dosdoğru islam kemalatına sahip olmayı idrak edin.. din paraya tahvil edilen meta şöhrete feda edilen metni bir yazı nefs ve hevaya kurban edilen bir değer değildir..
asıl konumuz irandan nerelere geldik bunda da bir hayır vardır :)) başka bir iran yazısında artık farklı noktalara değinerek devam ederiz inşallah..
insan gönüldaş bakışımızda ki farklı nüanslar zannedersem siz yorumlarınızda biraz daha metni bilgiler ve perdenin önünde gsöterilene göre bende perdenin önünde oynanan oyunun seneryo kısmına değindğimizden dolayı farklı bakış gibi algılansa da aslında aynı düşünüyoruz wesselam..
not: islam alimi denen zümreyi küçümsemem veya bu taraf hakkında ironi yapmam düşmanın kuvvetli- güçlü görüp ve haklı olduklarına inadığımdan değil islam dünyasında adam gbi adam olanların içerde esir veya çok gizli ses vermesinden olup perde önündekilerinde hain ve satılmış olmalarından dolayı eleştirel yaklaştığım düşünülürse memnun olurum... | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Çarş. Haz. 30, 2010 12:38 am | |
| [size=18] Gazze icin yapilan aksiyonlarin tamaminda; Hareekette bereket vardir,diyerek, önünü acik tutmak lazim. Aksiyon her zaman degisiklik getirmeyebilir,ancak aksiyoner yapi hareketi artirir.
Gazzeye gidecek zevat kim olursa olsun, Filistin davasinda, kendisine yer ararken, disarda kalmamaya calisiliyor.Bu tür tavirlar zamanla, Provakasyonlara gelmiyelim ifdelerine dönüyor. Bulunduklari ve aldiklari tavri olumlu buluyor, Aksiyoner tavirlarin yaninda olmasi nedeniyle,meselede diger yanlari bir tarafa zaten birakmiyoruz.Idraklerin igdis edilmesindeki tavir ve ahlaksizliklarini yakinen biliyor ve gercek düsünceleriyle zaten biliyoruz.
Islam alimleri gitsinler......... Tekrar ettigim, harekette bereket vardir.
Ordu tahlillerine acikca girmemeye özen göstererek yapmis oldugum yorumlarda,ABD yanlisi emperyalist isbirlikcilerin tutum ve hareketlerini göz ardi etmeden,söylüyorum.Anadolu sevdalisi Askerlere ve Gercek Antiemperyalist Subaylarin varligina inanarak,Kamplasmanin iki cephede yapildigini, mücadelenin iki güc dengesi etrafina kümelendigini ifade ediyorum... .... .......... Iran meselesi tabiki mevzuda yine ayrica degerlendirilip yer alacak diger konu... Türkiyenin dis politikasinda Iran eksenine itilmesi,Erdoganin bu dis siyaset icinde,bulundugu,Anti israil tutumu,kendisine dis politikada yeni bir güc dengesi arayisi? hepsi sorulari icinde cevaplarini ariyan konular....[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Çarş. Haz. 30, 2010 7:31 am | |
| [quote]VERTES: son gemi olayında savaş gemilerinin çıkması emri verilmesine rağmen nedense anlı şanlı darbeci -cuntacı veledi zinalar emri değil düşünmek direkt reddebilme şerefisizliğini göstermekten imtina etmemişlerdir.. [/quote] Burdaki iddianın müşahhas ispatı icabeder. Emri veren kim, dinlemeyen kim? Ayrıca, darbeci-cuntacı yaftalamasının meselenin diğer tarafıyla alakası olmadığı halde kullanılmış olması ki, şayet arka planında başka bir durum varsa, onun da izahı icabeder. | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Çarş. Haz. 30, 2010 5:39 pm | |
| başın başında doğru tesbitler ve dengeli sözlerle kurulu cümleler büyük doğu-ibda fikriyatına yanlışlar ve eksikler ise şahsımın nefsani dürtüleri -inat-şahsi yanılgı veya adına ne derseniz işte o eksi sebeplere bağlanırsa memnun olurum.. bu milleti yoktan var ettiğini iddia eden klik ve zümre zihniyeti ayasofya ve vatanıyla göklerdeki aslıyla birlikte satmıştır.. bu millet allah dedikçe mutlaka hayatta kalacaktır..allah diyen bu millet de öteki dünyadaki hesap gününden önce bu dünyada hesap gününü açacaktır..ayasofya konferansı üstad mehmetçik milletinde ve dininde fanilik bir makama sahiptir.. felsefede mekan denilince madde zaman denilince ruh anlaşıldığına göre türkte ikisini birden şahıslandıralım mekan anadolu zaman islamiyet.. mehmetçik türkün ruhunu islam nuruyla dolduruşundan sonra islam potasında eriyerek islam kalıbında billurlaşarak darphnaede dökülen has altınlar gibi meydana döktüğü ferdiyet üstü milli ve içtimai vahittir .. mehmetçik konferansı üstad... gelelim kendi dar çerçevemden soruya cevap yetiştirmeye .. ordu düşmanlığı ile ordu içinde ki düşman olunması gereken drijan ( göbekten dışarıya bağlı kiralık kişilere verilen isim ) olanlara gösterilen nefreti birbirinden ayırmak gerektiğini farkında olarak buna riayet ettiğim gibi bu hassasiyetle toptancı bakıştan ziyade şahıslar üzerinden yürümemden toptancı değil belirli bir zümreyi ayırt edici olduğum anlaşılabilir.. mehmetçik konferansında çerçevesi çizilen olması gereken ordu ile mevcut ordu arasında ne kadar büyük bir uçurum olduğu herkesçe malumdur.. ayrıca delillendirmeye gerek yok .. birinci maddede dillendirilen satılma hikayemiz ise tarihle sabit olduğuna satılık olan kutsal emanetlerimizi geri alıp ruh dünyazmıza kavuşmadığımıza göre mevcut işgal-müstemleke -statiko devam ediyor demektir.. emri veren kim ?? islamcı diye anlatılan erbakana israiile anlaşmasını dayatan mhp adlı milliyetçi cenaha apoyu idamdan aldıran güçlerin dışında olan sünni güç olduğu kesin.. olaya akp -hükümet meselesi olarak bakmak veya önceki piyonu sürmek piyonu vezir olmasını gerektirmediği gibi öyle bir hatalı bakışa da sebep olmamalıdır.. emri veren iradenin adını tam olarak ifade edemesem de bu süreç amerikancı özal eliyle dipten gelen bir dalga ile başladığını düşünüyorum..mendersin idamıyla geri çekilip hazırlanan bu süreçten sonra ikinci geri dönüş-ricat olmayacak diye inanıyorum.. bu vatan ya bizim olacak bizim olmazsa içerde ki işgalci klik sion yıldızını cilalayan zümreyede yar edilmeyecek sonu parçalanma olsa dahi bu durum devam edecek.. ya sünni çoğunluğun sözü geçecek veya parçalanacak sonuçta kölenin kaybedecek zincirinden başka kaybedecek durumu kalmadı halini yaşamaktayız.. genelkurmay başkanıyken istifa eden necip torumtay adlı pısırık -korkağın istifa sebebi kerküke girme emrini dinlemediği için olduğu sonra ki dönemde ortaya çıktıysa savaş gemilerinin hazırlanması talimatıda verildiği ilerleyen süreçte ilerleyen süreçte çıkacağı kesin ve katidir.. darbeci-cuntacı ekip= menederesi asan -natocu kafalarıyla kendi halkına aslan çuvalcı amerika askerine fare- başörtüsü konusu açıldığında mason mahfillerin emrini dinleyen-ayasofya mevzuusu açıldığında anglo saksan merkezin kararına uyan- gürcistan-azerbeycan-denilince almanyanın dümen suyuna giden - hukuk denilince fransanın iç mevzuuatını öne alan- ve bizi ilgilendiren asıl alan olan K-dan denilince içerde ki erk makamı olan israilci ekiplerin sözüne iman edip dinleyen tüm unsurların amacı içten içe gelişen ve zannımca hadisde müjdelenen deha çapında gençlerin zuhur etmesini gördükleri için gelecek olan doğrunun-güzelin-iyinin-hakikatin önünü kesme maksadını gütmekte olan azınlık lakin burjuva takımının uzantısı paralı askerlerdir... darbeci klik-rejimin kurucu öğelerinin çocukları-ikinci sınıf hizmet takımı-mavi önlüklü sistemden nemalanan bürokratik olugarşiyi bir bütün içinde bakarsak hareket tarzlarını öğreneceğimiz gibi nereye meyilli ve ne yapabileceklerini de kestirmek daha kolay olur.. bu lümpen guruplar darbecilerle birlikte hareket ettiği gibi darbeci efemineleri de idare ve sevk işlerini idare etmektedirler.. yukarda değindiğim gibi darbeci unsurlar esas gücü oluşturmasalar da emir verme makamında bulunmaları hasebiyle reddetmemninde amilidirler.. azya gönüldaş örnek olarak nasıl ki şahsının ibda fikrine müntesip kimliğin yanında çocuğuna baba hanımına eş islam dinine bağlı müslüman kimliğin aile bağın vesilesiyle ırki kimliğin gibi çok kimlikli olman seni çoğul yapmıyorsa-kırk tane azya etmiyorsa darbeci güruhlarında yaptığı kötülüklere göre çoğul olmayıp aynı ekiplerin işi aynı insanların olmalarını göstermektedir.. emeri veren kim ?? aslında bu soruyu emri veren kimden ziyade emri verdiren güç -merkez- düşünce -inanç neresi diye sorsak daha iyi olur diye düşünüyorum.. sonuçta seçilmişler parayla- kadınla-korkuyla-maddiyatla-şahsi ilişkilerle kullanılan insanlar değilmi ?? kullanılıp atılana değil kullanan eller kim ona bakmak lazım gelmezmi ?? ergenekon davası yardımcı hakimi Sedat h...... ( erzurumlu olup baba ismi hayrettin annesi zehra ) bu şahıs direkt pensilvanyayla ile bağlantılı olup emirleri pensilvanyadan alıp görev başındakilere uygulatıyor olması perde önünde ki gariplerden daha kuvvetli olduğunu göstermezmi ?? bu ergenekon davası ve ismi nerden çıkardın dersen bazı olayları uygulayana bakmamız gerektiği gibi arka planına da bakmamız gerektiğini ifade içindir.. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Perş. Tem. 01, 2010 8:31 am | |
| Bu yazılanlardan ne anlatılmaak istendğini anladım desem yalan olur. Parça parça ele alınacak unsurlara gelince... Şu: [quote]genelkurmay başkanıyken istifa eden necip torumtay adlı pısırık -korkağın istifa sebebi kerküke girme emrini dinlemediği için olduğu sonra ki dönemde ortaya çıktıysa savaş gemilerinin hazırlanması talimatıda verildiği ilerleyen süreçte ilerleyen süreçte çıkacağı kesin ve katidir..[/quote] Bir kere Torumtay'ın tavrı doğrudur. Bölgeye girilse, Amerika adına bekçilik yapmak için girilecekti. Musul ve Kerkük'ten payımıza sadece bekçi köpekliği hakkı düşecekti. Amerika Irak'a saldırırken, Amerika'nın izni ve güdümüyle Irak'ı arkadan vurmaya kalkmak bize yakışmazdı. Torumtay, karşı koymakla "Saddam sen oradan, biz burdan" haykırışındaki, "biz"in içerisinde yerini aldığı bedahet değil mi? Yapılması gereken, Amerika'ya karşı Irak'la ortak cephe kurmakken, Amerika'yla beraber Irak'ı arkadan vurmak ne demek? "Saddam sen ordan biz burdan" hakikati ortada dururken, Amerika sen ordan biz burdan mı denmeliydi? Diğer sorular, yani emri kim verdi, kim uygulamadı sorusu hala cevapsız. Böyle cevapsız iddiaları ortaya atmakta fayda olmadığı gibi, ileride ortaya çıkacaktır türlü geçiştirmeler... Bu manipülatif bir dil. Yine darbeci yaftalamasının kullanılmaya devam ediilmesi. Darbe kötü bir şey mi? Değil. O halde, birilerini itham edecekseniz, AKP ve Fetullah'ın kullandığı darbeci yaftasını değil, mesela Yahudici deyin ve temellendirin. O da şahıs şahıs fert fert işin iç yüzüne hakim olmayı gerektirir. Yoksa insanlara iftira atmak gibi bir duruma düşmüş olma ihtimli de yüksek. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Perş. Tem. 01, 2010 8:36 am | |
| Darbeci kelimesi çok tehlikeli bir kullanım ve mana yüklenmiş olarak karşımıza çıkmakta. Bu kelimeyi kullanmaya devam etmek, düşmanın zihin bulandırma saldırılarına karşı konulmakta zorlanıldığına dair bir alamet. Çok zor bir hadise olduğunu kabul ediyorum ve kendim de dahil bundan tam olarak kurtulamadığımızı görüyorum. Bu sebeple yazıları bir kaç kere gözden geçirip, defaatle düzeltme ihtiyacı hasıl oluyor. BU vesileyle gönüldaşlardan iistirhamım, lütfen yazdıklaırnızı gözden geçirip foruma asınız. Aklınıza ilk geldiği şekliyle yazdıktan sonra, gönder tuşuna basma kolaycılığına düşmeyelim. | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Perş. Tem. 01, 2010 5:41 pm | |
| iş şahıslar arasında kısır döngüye benzer hal almaya başlar olduğunu düşündüğümden alıntı iki satırla kendi adıma nokta koyayım..
dinsizin hakkından imansız-lar gelir.. türk atasözü
frenk-kafire bundan sonra kafir demek yasaklanmış olup olup kafire kafir denilmeyecektir.. meşrutiyet bildirisi
türk bünyesini kemirici bir belaya dönüşen yeniçeri düşman algılamasına kadar değişir.düşman yurdu yerine kendi vatanını işgal altında tutan asker seciyesine yani süfli yeniçeri seciyesine dönüşmüştür.. üstad yeniçeri eseri bu hafta ki baranda yayınlanan YENİÇERİ adlı yazıyı okumanızı ısrarla ama ısrarla tavsiye ederim wesselam..
saygılarımla... | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Perş. Tem. 01, 2010 8:58 pm | |
| Bahsettiğiniz yazı aşağıda:
YENİÇERİYİ TANIMAK
Bu başlığı görünce, karşısındakine
takılmayı seven
bazı muzip karakterliler;
“Yeniçeri mi kaldı birader?” diyebilir,
hatta biraz mürekkep yalamış
olanları, daha da ileri gidip,
yine bizden aldıklarıyla, Yeniçeri
deyince hatıra gelenleri bir çırpıda
sayabilir de; “Onların ocağı
1826 yılında, adeta haşere yatağı
temizlercesine, kışlaları topa tutularak
ateşe vermek, kül etmek,
yıkmak suretiyle kökünden kazındı.
Yeniçeriliğe ait ne kadar renk,
çizgi, iz ve mânâ varsa hepsi silinerek
hatıraları bile bırakılmadı.
Yani yeniçeri tehlikesi çoktan ortadan
kalktı…”
İyi olurdu, bizde hiçbir tartışmaya
gerek duymadan; evet belki
arsası dümdüz edildi, ama o arsa
bir kere tam ele geçirildikten sonra,
o günden bu yana, ele geçirilen
o arsa üzerinde, eski ruh temeli
üzerine yepyeni bir bina çıkmak,
yepyeni bir asker tertiplemek yani
ocağı, içeri girip inkılâp çağında
bir ıslah ve tavsiye işine tâbi kılınamadı.
“Böylece, ateşe verilen
Yeniçeriliğin külleri, yeni istihale
ve hortlamalara doğru savruldu
gitti.” İstihale; bir şeyin
terkib ve asıl şeklinin başka hâle
değişmesi. Başkalaşmak…
Hemen işaret edelim ki, bizde
bu yazımızda yeniçeri ocağının
dününe kısa bir göz atacak, sonrasında
lafı aynı ruhun-süfli şekliyle
devamı olan bugün ki hakkında
başkalaşmasına- görüntüsüne getireceğiz…
Ama dünden ve bugünden
önce; geleceği ilgilendiren
yönleri ve yarın ki yerinin ne
olması gerektiği hususundaki peşin
kabulümüzü başa alalım;
“Yahya Kemal’in ‘İstanbul’u
Fetheden Yeniçeriye Gazel’ şiirinde
söylediği gibi, ‘küfrün üstüne
rezk-i hilâl için’ vurup
‘Fecr-i hücum içindeki tekbir
aşkına’ saldıracak yeni zaman
ve mekânın yeniçerisi idealimizdir.”
Şimdi başa dönelim… Yeniçeri
Ocağının anatomik incelemesinden
ziyâde; “Dünyada ilk teşkilâtlı
meslekî orduyu temsil
eden Yeniçerilerin işe nereden
başlayıp işi nerede bitirdiğinin”
satıh üstü hikâyesine, Üstadımızın
“Köklü bir tahlile ve terkibe”
tâbi tutarak kaleme aldığı dev eseri
“Yeniçeri”nin ışığında kısa bir
göz atalım…
Milletimize şan ve şeref kazandırmış
büyük büyük dedelerimiz,
Türk’e vatan hazırlamak için bu
uğurda, maddî-mânevî cihad yolunda
gecesini gündüzünü, varını
yoğunu fedâ eyler… Bu ulular
Söğüt’te çadır kurduktan yıllar
sonra üzerinde yaşadığımız toprak
parçasını “ Vatan” yapmak
için beylik devresinden çıkıp devletleşme
aşamasına geçtiklerinde
yeni bir askerlik sınıfında teşkil
etmesi gerekliliği hâsıl olur. Çünkü
o zamana kadar; “Her ferdiyle
cenkçi olan, ayrıca askeri teşkilâta
ihtiyacı bulunmayan ve
ordu-millet karakterini yaşatan…”
ecdadımız, artık gelinen
süreçte, bu mecburiyet doğrultusunda,
beş asra yakın imparatorluğun
kaderini belirlemede etkin bir
rol oynayacak olan, Osmanlı Ordusu’nun
seçkin ve ayrıcalıklı birliğini
oluşturacak teşkilâtı kurar;
YENİÇERİ!...
Merkez için, çağın gerektirdiği
şekilde güçlü silahlarla donatılmış,
görevi muharebe olmak üzere
askerî eğitimini alan, sınırları
güven altında tutacak, hazar zamanı
kışlasında eğitimine devam
edecek, ancak tâbi olduğu millî
iradenin vereceği emirle kışlasından
ayrılarak yeni toprak fetihlerine
girişecek, hâsılı “Millî ruhu
yayıcı ve koruyucu kuvvet heykeli”
olacak biçimde, meydan
muharebelerinin yenilmez ordusu,
tarih sahnesindeki yerini böylece
almış olur…
Tarihçi Hammer’in; “Barutun
bulunuşundan bir kat daha etkili
bir darbe” diye tanımladığı, Büyük
Cihan İmparatorluğu’na giden
yolda dâhîce bir keşif ve usûl
olarak kabul edilen, adına Ocaklı(
Kapıkulu) denilen, Osmanlı Ordusu’nun
bu yeni savaş makinesi,
yani ilk Yeniçeriler, devşirmelerden,
Hıristiyan ailelerden alınarak
Müslümanlaştırılan ve özel olarak
yetiştirilen kişilerden oluşuyordu.
Ve ilk olarak bin Rum delikanlısı
devşirilerek işe başlanmıştı…
“Yabancı unsur ve kan,
İslâm ve Türklük havanında
dövülüp, kendisinden tek istiklâl
zerresi kalmamacasına,
imân ve İslâm dolu kalb ve kafanın
iradesine tâbi bir kahr ve
cebr, zapt ve feth yumruğu…”
olacak şekilde bünyeleştirilir…
“Asil ve itaatli kuvvet manivelası”
işte bu yükümlülük altında,
düşmanına galip, üstün asker tipi
olarak, ulvî bir gayenin, inancına,
ruhuna, şuuruna sahip, canını
inançlarına temel taşı yaparak,
devletini yücelten, kılıçların
uçunda koca bir imparatorluk kuran
o ilk Yeniçeri, çok kısa zaman
zarfında büyük muvaffakiyetlere
ulaşır…
“Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan
öteye iki buçuk asır
devam eden vecd ve aşk çığırına
bağlı Yeniçeri, Kosova’da, Niğbolu’da,
İstanbul’un fethinde,
Çaldıran’da, Mohaç’ta, Viyana
önlerinde yazdığı şehnâmelerle
insanlık tarihinin ruh ve madde
bakımlarından en üstün ve ulvî
askerleridir…” saymakla bitmez
ve “onun bu üstünlük ve ulvîlik
derecesine ait destanlar” zaten
mevzuumuzun dışında…
“Heyhat ki, işte böyle başlayan
ve bu kadar derin ve köklü
bir ideal ordu fikrine çekirdeklik
eden Yeniçeri…” ancak iki
buçuk asırlık bir süre ideal asker
olarak kalabildi… “Yeniçeri ismiyle
orduda yüzüğün ana taşı
mevkiine oturunca evvela etrafını
saran öbür taşlara örnek
olacak bir cevher değerini göstermiş,
sonrasında (…) aslında
dönmeye, cemiyetini bozmaya,
cemiyetiyle beraber bozulmaya
ve bütün bozuluşların temsilcisi
olmaya başlamıştı…”
Gel zaman git zaman derken,
konumunu daha da güçlendirmesiyle
“Ayılması olmayan bir sarhoşluğa
düşmeleri…” bir oldu.
Gittikçe azdı, azdıkça daha acıklı
çaplara ulaşan kul taifesi kulluk
vasfından çıkarak kast’ta dönüştü.
Halk üzerine belâ kesildi, cemiyet
meydanı olan şehirler; “Yarı esnaf,
yarı yeniçeri, yarı işsiz gücün
işgali altına” girdi. “…herkes küçük
dilini yutmuş, yalnız Yeniçerilerin
nâraları yükseliyordu.
Millete, devlete küfür, ırza, namusa
sövme, mala cana saldırma;
daha neler neler! Gelsin şarap,
gitsin esrar!”
Halkı haraca bağlamış, herkes
ırz ve can korkusu çekmekte, işte
böyle bir devir. Tepeden tırnağa
silahlı gezdikleri sokaklarda
“Balta kesmez bıyıklarıyla şuna
buna etmedik sarkıntılık bırakmıyorlar.”
Millet bunlardan iyice
soğur, her türlü ümidi keser. Artık
milletin nazarında “Her an âsi,
karmakarışık, denî, kafası kapkaranlık,
din haini, vahşi, korkak,
namus ve mal talancısı,
kendi öz milletine musallat, alçaklık
örneği…” olarak görülmeye
başlanır. Onlar artık; “kabil-i
ıslah değillerdir.” Islah edilmesi
mümkün olmayan… Ne zaman
gidişatı kendileri için tehlikeli
görseler ayaklanıp, yakıp yıkıyorlar…
“Türk bünyesini kemirici
bir belâ”ya dönüşen Yeniçeri,
düşman algılamasına kadar değişir,
en nihayetinde saraya(iktidara)
ortak olmaya, merkezi baskı
altında ezmeye kadar işi vardırır…
“Düşman yurdu yerine
kendi vatanını işgal altında tutan
asker” seciyesine, yani nâmütenahi
süfli yeniçeri seciyesine
dönüşmüştür. İşte; “her şeyi
borçlu olduğu İslâm vecd ve aşkına,
ahlak ve nizamını” kaybeden
yeniçerinin çürüyüşü böylesine
pek yaman ve ibretlidir…
Elde edilmesi istenen ve ele geçirilemeyen
şeye üzülmenin ifadesi
şeklinde çekilen Heyhat kelimesini
bir kez daha tekrarlamalı…
Çünkü yazıklar olsun ki, bizzat
Hacı Bektaş Velî Hazretleri gibi
bir İslâm büyüğünün isim babalığını
yaptığı, ruh ve mânâ aşıladığı
ve mübarek dualarına mahzar
olduğu bir yeniçeriydi söz konusu
olan… Haşmetli ve büyük başbuğ
Sultan Orhan Gazi, yanına 40 ilâ
50 atlı asker alarak, Amasya’nın
Suluca Karahöyük bucağında bulunan
Hacı Bektaş Velî dergâhına
gider, besmeleyle sağ ayağını atarak
içeri girer ve bu mübarek
Pîr’in huzurunda, ışık saçan yüzüne
bakıp; “…Size devletimize ve
ordumuza dua etmenizi dilemek
için geldim. Yanıma da yeni teşkil
ettiğimiz askerlerden bir kaçını aldım”
diyerek şeyhe niyazda bulunur.
Bu sözlere mukabil, Şeyh,
karşısında saf bağlayan askerlere
bakar; “Dualarım sizinle (…) Maşallah!
Ne güzel, ne civan kişiler”
der, onlara rağbet eder ve ilerleyip
sağ ellerini bunlardan bir tanesinin
başına koyarlar; “İsimleri ‘Yeniçeri’
olsun. Allah yüzlerini ak,
pazılarını güçlü, kılıçlarını keskin,
oklarını vurucu, kendilerini daima
düşmana galip eylesin.”
Tarihler 1826’yı göstermekte,
kuruluşundan bu yana yaklaşık
beş asır geçmiş durumda, haddi
iyice aşan, lâftan anlamaz, ıslah
olmaz Yeniçeri’ye ne milletin ne
de sarayın dayanacak gücü kalmamıştır.
“Kainât muhasebesiyle,
din hikmetlerinden uzaklaşma”
sının bedelini çok ağır bir şekilde
ödeyecek olan Yeniçeri’nin
feci akıbetinin önüne geçilemez.
“Sancağ-ı Şerif” çıkarılır, artık İstanbul’u
iki ses kaplamış bulunmaktadır;
“Yeniçeri olan kazanın
yanına gelsin”, bir diğer ses ise;
“Müslüman olanlar Sancağ-ı Şerif
altına gelsin.”
Tarihte ilk defa bir millet kendi
ordusunu tepeleyecekti. Sancağ-ı
Şerif etrafında halkalanan millî
irade, asker müsveddelerinin üzerine
yürür, kışlalarına kadar kovalar,
çepeçevre kuşatıp sıkıştırır…
“Yeniçeri’yi kahr ve mahvetme
hareketinin kahramanı ‘Kara
Cehennem’ lâkaplı İbrahim
Ağa meydana çıkar…” Taş üstünde
taş kalmayıncaya kadar
“devletin başta kurucusu ve
sonrasında kurutucu askerini”
kışlasında top ateşine tutarak yerle
bir eder. Kısacası; “Yeniçeri’ye
Yeniçerilik yapılır.” Altı bin tanesi
oracıkta öldürülür. Akabinde
orada burada yakalanan yirmi bin
tanesi de idam edilir…
Tarihimizde Yeniçeri rezalet ve
fecaatleri de saymakla bitmez,
bitmeyeceği için de, dün; “taşıdığı
mukaddes livaya ihanet etmiş”
olanların hazin hikâyesini
daha fazla uzatmadan lâfı bugüne,
bugün ki Yeniçeri faslına getirmeli…
O da, kısmetse bir başka yazıya…
Not: Koyu renkli yazılmış satırlar
“Yeniçeri”den alınmıştır
Bu yazıda yeni bir şey yok ki, dikkatle okunmasını tavsiye etmişsiniz.
Asıl bekleyeceğim, belki yeni şeyler bulacağımız, yazının ikinci kısmı olacak.
Diğer yandan, sorduğuum sorular hala cevapsız bırakılmış durumda.
Mesele:
[quote]
İyi olurdu, bizde hiçbir tartışmaya
gerek duymadan; evet belki
arsası dümdüz edildi, ama o arsa
bir kere tam ele geçirildikten sonra,
o günden bu yana, ele geçirilen
o arsa üzerinde, eski ruh temeli
üzerine yepyeni bir bina çıkmak,
yepyeni bir asker tertiplemek yani
ocağı, içeri girip inkılâp çağında
bir ıslah ve tavsiye işine tâbi kılınamadı.
“Böylece, ateşe verilen
Yeniçeriliğin külleri, yeni istihale
ve hortlamalara doğru savruldu
gitti.” İstihale; bir şeyin
terkib ve asıl şeklinin başka hâle
değişmesi. Başkalaşmak…
[/quote]
O halde yapılması gereken belli: Mezkur ocağı inkılap çapında bir hamleyle içinden ele alıp olması gereken şekle sokmak.
O ocağı inkılap çapında bir tesviyeye (dikkat, tasfiye değil) tabi tutma işinde teklif ne? Usul ne?
Bu gün, şu veya bu saikle, ne gibi bir hisle olursa olsun, TSK saflarından AB-D ve İsrail'e karşı bir hamlenin teşebbüsleri aleniyete dökülmüş ve Ergenekon denilen operasyon da asıl bu temayülü budamak, TSK içinden yeni bir Saddam çıkmasına, anti-emperyalist mücadeleye girmiş bir TSK'da, hareketin fikir ihtiyacını doğurması zaruretine binaen ister istemez İbda ile kaçınılmaz buluşmaya mani olmak için yapılmışken, bu haliyle TSK, kötüden iyiye doğru geliş şeklinde bir hamle istidadı vadederken, bu istidadın baltalanmasına mı dinsizin hakkından imansız gelir diyeceğiz? | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Perş. Tem. 01, 2010 11:10 pm | |
| [size=18]
Ordu mevzusu sözkonusu olunca, meselede Pensilvanya baglantisini gözardi etmek dogru olmiyacagindan;
Konuyu; Fettosun hareketinde, ordunun icten fethedilmesi icin hani yetistirilip yerlestirilen subaylar mevzusu vardi. Yillardir fethullah takimi iste biz böyle bir girisimi herzaman yapiyoruz ama hep ordudan atiliyordu söylemini kullanirlardi.
Bugün bunu hic mevzu etmeden baska birsey kullaniyorlar. Fettos,ordu karsiti durusunu bugün,AKP cizgisinde, Ordu yanlisi durup, Ergonokon vesilesiyle, Ordu karsiti faaliyetini yogun olarak sürdürmektedir.Karsi faaliyet olarak da, daha cok ABD yanlisi subaylarin devsirilmesiyle, gelistirilmek istenen, ABD yanlisi bir ordunun meydana getirilmesi....
[/size] .................... | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: mit-iran-doğu Cuma Tem. 02, 2010 6:02 pm | |
| azya gönüldaş ordu karadenizde kendi halinde sakin ve insanı güzel kent olmayıp menderesin celladı, hasan meriçin katili ,büyük doğu-ibda fikriyatının baş nefret kubunu peygamber diye kabul eden hatta bazılarınca yoktan var ettiğine inanananlar güruhu bu merkezi yapı aynı zamanda K-danın içerde gözünü -sırtını joplayıp ve K-danın dahi anlatmaktan haya ettiği ve söylemediği şeyleri yaşatan kurum olan yer değilmi ?? yoksa ben başka gezegende yaşayan biri olarak bunlardan hebersizmiyim anlamadım.. ya bunlar apaçık görünen ve bilinen gerçekler değilmi ?? sorduklarına gelince savaş gemilerinin çıkmasını beğen yada beğenme hükümete söylettiler ki akp eşşek gibi söylemeye mecburdu ve bu durumu istemese de gizli kapaklı olsa da söylemekle yetindi.. bu noktada kasımpaşalının hainliği -münafıklığı-şusu busu ayrı bahis benim anlatmak isteyipde ifade edemediğim başka bir bahis ki işi fetullaha ve akp temelinde değerlendirmek kasdetmek istediğimi değilde söylemek istemediğim mana çıkartılmasına sebep oluyor.. bu konu pensilvanya veya akp meselesi değil türk milletinin darbecilere haddini bildirme meselesidir.. görevde olan 2-3-4-5 numaradan biri içeri alınıp imralıda tek kişilik hücreye atılana kadar bu süreç işleyecek ya adam olup türk milletinden özür dileyecekler veyahut gerekirse amerikanın karabaşları tarafından boğulacaklar karar 80 senedir türk milletinin kanını içen vampirlerin.. ordu içinde abd yanlısı bir ordunun meydana getirilimesi adlı bir konu zaten mevzubahis değilki .. ordu zaten abd yanlısı değilmi ??? ordu abd dışında bir karar ve irade gösterdi de benimmi haberim yok .. varsa böyle bir durum anlatın bende öğrenenlerden olayım .. darbeci-cuntacı kan emici vampirler için şahsi görüşüm olarak çok babayiğitseler halkın kanını eme eme milletde emilecek kan kalmadı kan içme sevdalarını aşufte kızlarını ve sevgili oğulcuklarını sınıra kandile çatışma alanlarına göndersinler görelim babayiğitliklerini.. bu konuda ben yeterince konuştum artık sıra tamamen sendedir azya .. şaka bir yana bugün haber sitelerinde de okumuşsunuzdur metin kaplana 17,5 yıl örgüt yöneticiliği ve juruculuğundan verilmiş ki bu durum içerde esaret yaşayan başta K-dan olmak üzere diğer esirlere iyileştirme ve hukuki açıdan yeniden dava açma bakımından emsal teşkil edebilirmi bilmiyorum.. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: mit-iran-doğu C.tesi Tem. 03, 2010 12:31 pm | |
| [size=18][quote]azya gönüldaş ordu karadenizde kendi halinde sakin ve insanı güzel kent olmayıp menderesin celladı, hasan meriçin katili ,büyük doğu-ibda fikriyatının baş nefret kubunu peygamber diye kabul eden hatta bazılarınca yoktan var ettiğine inanananlar güruhu bu merkezi yapı aynı zamanda K-danın içerde gözünü -sırtını joplayıp ve K-danın dahi anlatmaktan haya ettiği ve söylemediği şeyleri yaşatan kurum olan yer değilmi ?? yoksa ben başka gezegende yaşayan biri olarak bunlardan hebersizmiyim anlamadım.. ya bunlar apaçık görünen ve bilinen gerçekler değilmi ?? [/quote]
Böyle bir genelleme yapmak yanlış olur. Yanlış yapanların yanlışının hesabını ayrı tutmak gerekir. Diğer yandan, affedilmeyecek suç da yoktur, yeter ki hatadan dönülmeye dair adımlar atılsın. Bu genelleme, ordudan tamamen ümidi kesmek ve Yeniçeri gibi yok edilmeye mahkum edilmeyi gerektirir. Bu durumda da elde, kaldırdığın ordu yerine koyacak bir gücün teşekkül etmiş olması gerekir. Diğer yandan, Üstad'ın da ifade ettiği üzere, mesele yok etmek değil, içinden bir inkılapla yeni bir ruha kavuşturmakta ki: [quote]bu noktada kasımpaşalının hainliği -münafıklığı-şusu busu ayrı bahis benim anlatmak isteyipde ifade edemediğim başka bir bahis ki [/quote] İşte dava da burada, insanın ne olduğu yeri gelir ayrı bahis olur. Olması da gerekir. Ama bunu Kasımpaşalı için mazur görürken, ordu için mazur görmemek olmaz. Kaldı ki, münafık kafirden daha tehlikeliyken. Tabi insanoğlu genelde gözüyle gördüğüne, gerçekliğin göz planında olanına kapılır ve mürted münafığın imanları çalması tehlikesine, kafirin can yakması tehlikesini tercih edecek şekilde tavır alır. Ordu, sizin dediğiniz gibi, toptan ABD yanlısı olmuş olsaydı, Ergenekon operasyonunu AKP'ye yaptırmazlardı. Torumtay, ABD ve Özal ısrarına rağmen Irak'a girmeye evet derdi. Tuncer Kılıç, Nato'dan çıkalım, Rusya ve İran'la yeni bir pakt kuralım ve hatta ABD'ye karşı Irak'taki direnişçilerle, El Kaide'yle ittifaka giidelim demezlerdi. Vs. vs. bu konuda o kadar çok müşahhas misal var ki... Konuyla ilgili Baran'ların geçmiş sayılarına bakmanızı tavsiye ederim. Mesele, bahsettiğiniz şekilde, yeniden bir yargılama umuduyla AKP'ne destek vermekse, böyle bir ihtimalin de tezahür edebilmesi için ve nihayetinde K'nın dışarı çıkması ve uygun bir ortamın oluşması vs. bütün bunlar, "kurtuluş iradesi"nin tezahürü ve temsili noktasında ele alınmalıdır. Asıl anlaşılması ve üzerinde durulması gereken nokta da bizce burasıdır ki bu anlaşılmadığından dolayı stratejik tavır almalarda, Ordu-Ergenekon-AKP vs konularında kafalar karışmakta ve net tavır alınamamakta. Devrimci bir hareket de ancak böyle net tavırlar üzerinden yol alabilir. İnşallah ileriki günlerde bu konu üzerinde duralım. Kusura bakma, birazdan misafirlerim gelecek, şimdi kesmek durumundayım.[/size] | |
| | | | mit-iran-doğu | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|