[img]
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs454.ash1/24994_353874779573_232174139573_3372418_5411047_n.jpg[/img][img]
http://profile.ak.fbcdn.net/object2/1940/21/q232174139573_3530.jpg[/img][color:413f=yellow]
[size=24]
"Sultan Abdülhamîd Han'ın Ruhâniyetinden İstimdat"
[/size]
[/color]
Ali Rıza YAMAN
Selim Bir Akıl: Devlet Aklı
Her şey değerler rölativizmine kurban gitmiş...
Hiçbir 'değer'in değeri kalmamış...
Hayatı mânâlandıracak en esaslı 'şey' olan kriterlerin niçin bir 'kriter' hâlini aldığının izahı yapılamamış...
Kafalar allak-bullak olmuş...
Beyinler piçleşmiş...
Kalpler katılaşmış...
Ruhlar kötürümleşmiş...
Her şeyin alt-üst olduğu bu vasatta yapılması gereken en akıllıca iş;
'Üstün/ aşkın' vasfını taşıyan ve neye nispetle şekillendiğini ortaya koyan bir 'akıl'a tâbi olmaktır.
Tâbi olunacak aklın en bariz vasfı şüphesiz; selim bir akıl olmasıdır.
Selim akıl bugün için; 'devlet aklı'dır.
Unutulmaması gereken iki büyük İstiklâl Savaşı'nın başlangıç tarihleri olan 1919 ve 1991'i gözlerden ırak tutup, meseleleri öncesi ve sonrasıyla bu iki tarihe nisbetle değerlendirmezsek şayet, işin şeklinde kalıp, ruhuna fersah fersah uzak düşen ve bu kabalığından dolayı yobazca saiklerle şeklî demokraside ısrar eden köksüz dünya vatandaşlarının devlet aklının selim bir akıl olmadığı yönündeki belli-bazı doğrularla bezeli itirazlarına boyun eğme türünden tarihî bir hata işleriz.
Selim devlet aklı, devlet-i ebed müddet geleneğine sahib çıkan remz şahsiyetlerde dile gelir.
Devlet-i ebed müddet geleneğinin dört temel öğesi vardır:
Devlet, ordu, Türk ve ehl-i sünnet.
Kendine has bir tarihi, kültürü, işleyişi ve aklı olan ve bu yüzden de "kurumlardan bir kurum" olarak değerlendirilmemesi gereken 'devlet'e, 'devlet'in şahsında dile gelmesi gereken fikrin en önemli yardımcı unsuru olan 'ordu'ya, kurucu unsur olduğu için bir kavimden öte bir değer taşıyan 'Türk'e, bütün bunlara mânâ ve mahiyet kazandıran ve bu yüzden de devlet-i ebed müddet geleneğinin oluşmasının muharrik unsuru olan 'ehl-i sünnet'e sistematik bir saldırının olduğu bir dönemde devlet aklını temsil eden remz şahsiyetlerden olan II. Abdülhamîd'in ruhaniyetinden yardım istemek ve fakat bununla yetinmeyip, o mânâyı bugüne tatbik etmek için hecelemek yapılacak en akıllıca işlerdendir.
'Devlet Aklı'nın Ehemmiyeti
'Devlet aklı'nın ehemmiyetli olduğunu söylemek, devlet-i ebed-müddet geleneğinden gelen bir devletin mensupları açısından aslında zafiyettir.
Zira bu ehemmiyet; âdeta bir bedahettir.
Ancak gelin-görün ki köksüz dünya vatandaşları eliyle devlet ve devlete dair her kavram şeytanlaştırılmıştır.
Bunun sebeblerinin başında; bu devletin bir derin devletinin olmaması gelir.
Mevcut devletin, söylenildiğinin aksine, bir derin devleti yoktur.
'Derin devlet' dedikleri ve Amerika'nın bağırsak temizleme işlemi sırasında etrafında yaygara kopardıkları husus; Türk'ün değil, Amerika'nın derin devletidir.
Nitekim bu husus; Amerika'nın Türkiye'deki derin devletinin sözcülerinden olan M. Kaynak tarafından da birkaç kez dile getirilmiştir.
Peki olması gereken mânâda 'derin devlet' nedir?
Yer yer 'devlet aklı'yla eş mânâyı da haiz olan 'derin devlet'; bu topraklara has ve hususi bir siyaset yapma tarzının ne olması gerektiğini bilen ve bunu benimseyen ricâldir.
Mevcut devletin en temel meselelerinden biri de; ricâlden yoksun olmasıdır.
Devlet ricâlinden mahrumluk ne bugünün ve ne de dünün meselesidir.
Bu mesele; 500 yıllık bir meseledir.
Neticesi; tam bağımsız ve milli olamamamızdır.
Tam bağımsızlık; kâmil mânâsıyla zihnî esaretten kurtulmak ve bu topraklara has ve hususi bir siyaset yapma tarzını ortaya koymak demektir.
Bunlar; sebeb ve netice hâlinde, millî bir fikrin iktidarıyla mümkündür.
Ricâlden yoksun olunduğu için millî fikir ihtiyacının hayatîliği anlaşılamamıştır.
Millî Fikir Olsaydı
Şayet millî bir fikir ihtiyacının hayatîliği anlaşılmış olsaydı;
'Emperyalizme karşı verilen bütün istiklâl savaşları kutsal ve kardeştir!' denilir ve 1991'de, Irak'ta verilmeye başlanan istiklâl savaşına destek verilirdi...
Bülent Ecevit, M. Kavakçı'ya başörtülü olduğu için değil, "Irak'ta milyonlarca insanın ölümüne sebeb olan ABD'nin hayranı ve vatandaşı olduğu için haddini bildirin" derdi...
Ordu; 28 Şubat darbesini RP'nin İslâmcı bir tabanı olduğu için değil, İsrailci ve Amerikancı olmaktan gurur duyan bir hükümet ortağı olduğu için yapardı...
Aynı ordu 27 Nisan e-muhtırasını; 4 yaşında K. Kerim okuyan kızlardan dolayı değil, "BOP'un eşbaşkanı" olmaktan övünen sömürge valisinden dolayı verirdi...
Ordudaki fişlemeler; gümüş yüzüğe, başörtüye bakarak değil "Amerika'dan yeterince nefret edilmemesi" haklı gerekçesine istinaden yapılırdı...
Ama olmadı.
Olması gerekenler olmadı ve her şey ters-yüz oldu.
En başta da; istiklâl savaşı vermedeki liderlik vazifesini 1919'daki gibi icra edemediği için, ordu darbe üstüne darbe aldı.
Bu saatten sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranamayız.
Zira hiçbir şey eskisi olmayacak.
En başta 'milletin gözbebeği ordu' imajı çok ciddi bir şekilde zarar gördü.
Amerika, sebeb olduğu bu imaj bozukluğunu kendi lehine çevirdi ve 'verimli işçi'leri aracılığıyla nihai darbesini yaptı.
Kendi stratejisini bizim stratejimizin içine koyarak ve halkın gazını alarak yaptı bunu.
Niçin ve Nasıl Yalnız Kaldınız?
Demokratik sömürgeleştirme gayesine matuf olarak ordunun 'milletin gözbebeği' imajı darbe üstüne darbe alırken, İlker Başbuğ demokrasiye olan imanını tazeleyerek haykırmakta:
'Yalnızız!'
Gayesine ermeyen ve ermediği için bitmeyen bir İstiklâl Savaşını veren Türk ordusunun Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ!
600 bin kişilik bir ordunun başı olan siz hangi ortamda ve nasıl yalnız kalabiliyorsunuz?!.
Liberal-demokratik bir sistemi benimseyenlerin içinde mi yalnızsınız, yoksa istiklâl savaşı verenler içinde mi yalnızsınız?!.
600 bin kişilik orduyla her iki ortamda da yalnız kalmanız tabiî.
Zira hâlâ demokrasiye olan imanınızı tazelemekle meşgulsünüz.
Ve mânânızın farkında değilsiniz.
600 bin kişilik orduyu arkanıza alın ve lütfen etrafınıza bir bakın.
Ne görüyorsunuz?!
Burnunuzun dibinde Amerika'ya karşı verilen istiklâl savaşları var.
Görüyor musunuz?!.
Büyük fedâkarlık, çile ve bedellerle yürütülen istiklâl savaşını verenler; 1919'da başlayan ve gayesine ermeyen Türk İstiklâl Savaşı'nı emsâl alarak istiklâl savaşı verdiklerini söylüyorken, siz tersine bir mucize hâlinde yalnız kalmakta ve demokratik değerlere bağlılık yeminleri etmektesiniz.
Türk ordusunun anti-emperyal mücadelede emsâl ve lider olma istidadını ve bunun muazzam neticesini Amerika başta olmak üzere herkes görüyor da bir tek siz görmüyorsunuz.
600 bin kişilik orduyu arkanıza alın ve lütfen geçmişinize bir bakın...
Sizin geçmişinizde; verilen bir istiklâl mücadelesi ve bunun liderliği vardır.
Saddam Hüseyin geçmişinizdeki bu mücadeleden güç aldığı ve kendi gücünü daha bir tahkim etmek istediği için; kafasında kalpakla dolaşıyordu.
'Çöl sıcağında bu kalpak da neyin nesi, bu adam niçin ısrarla kalpaklı görüntüler veriyor olabilir ki?' diye hiç mi düşünmediniz?
Ya Taliban?
Taliban'a bakınca ne görüyorsunuz?
'Çirkin oldukları için zaten yaşamaya hakkı olmayan ve öldürülmesi gereken' sakallı, mağara adamları mı?
Yoksa emperyalistlere karşı bir istiklâl mücadelesi veren, halkının içinde yalnız kalmayan, hain siviller tarafından hem şahsına ve hem de mânâsına asla dokunulamayan ve vakarına zerre hâlel getirmeyen yiğit subaylar mı?
Peki Salih Mirzabeyoğlu?
'Tam bağımsızlık' mottosuyla başlayan ve fakat gayesine ermeyen bir savaşı veren kurumu temsil etmesi gereken sizler Salih Mirzabeyoğlu'nu; fikirlerinden dolayı idam cezasının verilmesi, 11 yıl esir tutulması, 10 yıl telegram işkencesine maruz kalması, 5 yıl tek kişilik hücrede tutulması gereken bir şahıs olarak mı görüyorsunuz?
Yoksa her şey bir tarafa; anti-emperyal bir mücadele verdiği için 1991'de ve devamında S. Hüseyin'e sahib çıkan, bunun bedelini günlerce işkence görerek ödeyen anti-emperyalist ve kurtarıcı bir fikir adamı mı?
Unutmayın;
Sizler fert plânında hedef değilsiniz.
Sizler; kazınmak istenen istiklâl savaşı şuurunu uyandırma, bu savaşı yürütme ve dünya sathına yayma gibi muazzam ve muazzez bir potansiyeli taşıdığınız için hedeftesiniz.
Bu çerçevede, ne kendi hatalarınızdan dolayı verilmek istenen 'Allahsız ordu' imajı, ne demokrasiye olan imanlarınızı tazeleme ayinleri, ne şu, ne bu...
Bunların Amerika için hiçbir ehemmiyeti yoktur.
Niçin içinde yer aldığınızı sorgulamak zorunda olduğunuz NATO'nun patronluğunu yapan Amerika'nın sizi hangi sebeble hedef seçtiğini anlamanız şu soruları net bir şekilde cevablamanıza bağlı:
Saddam Hüseyin; niçin yıllarca karalama kampanyasının hedefinde oldu, niçin ülkesi işgal edildi ve niçin 6 milyar insanın önünde idam sehbasına götürüldü?!.
Taliban; niçin 1991'de Irak'a yapılan saldırıya mukabele olarak gerçekleştirilen 11 Eylül'e istinaden ülkesi işgal edildi, niçin yer altı ve yer üstü kaynakları yağmalandı ve niçin insanları öldürüldü?!.
Salih Mirzabeyoğlu; niçin 11 yıldır esir, niçin 10 yıldır telegram işkencesine muhatab ve niçin 5 yıldır tek kişilik hücrede?!.
Fevkalâde bir iş yapıp önünde pozlar verdiğiniz, şimdiye kadar yapılmayanı yapıp isimlerini anmaktan gocunmadığınız K. Karabekir'in, F. Çakmak'ın ve (Sakallı) Nurettin Paşa'nın da içinden çıktığı ordunun uzunca bir dönem Başkumandanı olan ve Yahudi'nin menfaati icabı hal'edilen II. Abdülhamîd'in ruhaniyetinden yardım istemek ve fakat bununla yetinmeyip, o mânâyı bugüne taşımak için hecelemek niçin bugün ivedilikle yapılması gereken en akıllıca bir iştir?!
http://www.altaydernegi.org/hazirlik/ali_riza.html