AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ODATV'YE SALDIRI

Aşağa gitmek 
3 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPtsi Şub. 14, 2011 3:42 pm

Konunun ilk mesajı :

Odatv neden basıldı

Son yaptıkları haberde, Ergenekon denilerek Türkün kültürüne, orduculuğuna yapılan saldırının organizasyonunu bizzat ABD eliyle yapıldığını ve bu saldırıda kullanılan polislerin coniler tarafından eğitildiğini isbat eden video kayıtlarını yayınladıkları için.

Evet, emri veren Bush, eğitimi veren coni, uygulayan BOP Eşbaşkanı ve Fetullahi örgütün polis içindeki uzantıları.

İşte, ODATV'nin basılmasına sebep haber:


İŞTE AMERİKALILAR’IN ERGENEKON POLİSLERİNE VERDİĞİ EĞİTİMİN BELGESİ




İngilizce kursuna zaman ayıramıyor musunuz? Tıklayın!

Bu görüntüler Ergenekon Davası’nın kaderini değiştirecek

14.02.2011 01:31

Karakter boyutu :

--------------------------------------------------------------------------------

Yarbay Mustafa Dönmez, Zir Vadisi’nde bulunan askeri mühimmatın sorumlusu olarak 2 yıldan beri tutuklu. Ergenekon üyesi olmakla suçlanıyor. Dönmez bugün savunma yapmaya başlayacak.

Aşağıda Dönmez’in yargılandığı davayla ilgili olarak sizi şok edecek 3 video bulacaksınız.

Ancak videolardan önce bugün davada savunmaya başlayacak yarbay ile ilgili önemli bilgiler verelim…

SAKINCALI PİYADE

Yarbay Mustafa Dönmez, TSK’nın içindeki “sakıncalı piyade”lerden. 68 kuşağından gelen bir babanın çocuğu olan Dönmez, 1980’de ODTÜ’de öğrenciydi. Üniversitede sol görüşe yakın olan Dönmez, bir eylemde yaralandı. Bundan sonra okulu bıraktı. Ailesinin desteği ile Kara Harp Okulu sınavlarına girdi. Sınavda 6. oldu. Harp Okulu’na girdi ve 1985 yılında mezun oldu.

Mustafa Dönmez, muharip değildi. Karargahta görev yapıyordu. Tutuklandığında “ikmal subayı” olan Dönmez, bugüne kadar milyonlarca liralık satın alma gerçekleştirdi ve bilinen usulsüzlüğü olmadı. Aziz Nesin’den Attila İlhan’a kadar pek çok isimle tanışıklığı olan Dönmez’in kendisinin de pek çok dergi de yazısı çıktı. Dönmez’in son yazısının başlığı “Mustafa Kemal ve Tam Bağımsız Türkiye”. Dönmez’in yazdığı dergi, tutuklanmasının ardından kapatıldı.

Peki Dönmez’in başına bunların gelmesini sağlayan başka bir özelliği var mı?

TSK’DAKİ CEMAATE KARŞI

Mustafa Dönmez, orduda cemaate karşı kişiliği ile biliniyor. Cemaate mensup pek çok subayı deşifre eden Dönmez, TSK içinde mevcut yapılanmanın ev toplantıları ile örgütlendiğini ortaya çıkardı. Cemaate alternatif olarak TSK’da kültür çalışmaları yapan Dönmez’in hayatı 2009 yılının Ocak ayında önce Sapanca’daki yazlık evinde, ardından da orada bulunan bir kroki aracılığıyla Zir Vadisi’nde askeri mühimmat bulunduğu iddiasıyla değişti. Dönmez bu nedenle tutuklandı.

Şimdi size Dönmez’in adının gündeme gelmesine neden olan Zir Vadisi kazılarıyla ilgili üç görüntü izletelim…

AMERİKALILAR KURS VERDİ

İlki Zir Vadisi’nde bulunan bir mühimmat ile ilgili. Bombanın adı “datasheet” okunuşu “detaşit”. Zir Vadisi’nde bulunan malzemenin içinde çıkan bu bomba türünü Türk polisi tanımaz diyebilirsiniz. Gerçekten de polisin bu bombayı aldığı eğitimle tanıması mümkün değil. Ancak aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde bu bombayı tanıma konusunda polisin Zir Vadisi kazısından sadece 2 gün önce Amerikalı uzmanlardan eğitim aldığını bizzat polislerin ifadesi ile izleyeceksiniz.



İzlemek için görseli tıklayın

İnsan sormadan edemiyor. Polis iki gün önce ABD’lilerin aldığı eğitim sayesinde tanıdığı bombayı iki gün sonraki kazıda nasıl buluyor? Bu ne tesadüf. Mustafa Dönmez de kazının olduğu gün Zir Vadisi yakınlarındaki 5 ABD’li istihbaratçının ne işi olduğunu soruyor haklı olarak?

Bu kadar değil…

YOUTUBE’A BİZDEN ÖNCE KOYMA

Aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde ise polis, Amerikalı eğitmenlerine “Abi” diye hitap ediyor. Ve içlerinden biri cep telefonuyla mühimmatın görüntülerini çekiyor. Bir diğer polis çeken polisi uyarıyor: “Youtube’a bizden önce atmayın!” (Mühimmatlarla ilgili bir başka polis videosu haberimiz için tıklayın )



İzlemek için görseli tıklayın

Mühimmat ile ilgili olarak ilginç bir ayrıntı verelim. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenlerin bir benzeri Yarbay Mustafa Dönmez’in de başına geliyor. Polisin gönderdiği belgelerde Dönmez’de bulunduğu hakkında rapor verilen 472 adet merminin, gerçekte Dönmez’de bulunmadığını Emniyet mahkemeye yazdığı yazıyla kabul ediyor. Kısacası 473 mermi “sehven” Mustafa Dönmez’de bulunuyor.

MALZEME “SIFIR”

Son görüntülerimiz ise Zir Vadisi’nde bizzat kazıların yapıldığı noktadan. Kazıya tanık olan bir binbaşı ile bir başçavuşun konuşması. İkili arasında geçen konuşmadan hem bulunan malzemenin hem de kutularının “sıfır” olduğu anlaşılıyor. 7 Ocak 2009 günü yapılan konuşmada yapılan tespit, bulunan mühimmatın henüz kar görmediği hatta hiç ıslanmadığı. Sadece bir hafta önce Ankara’da okulların kar nedeniyle tatil edildiği hatırlanırsa bu biraz garip bir durum. Buradan hareketle iki asker malzemelerin “en fazla iki günlük” olduğu sonucuna varıyor. Malzemenin üzerindeki gazetelere bakıldığında ise gazetelerin de yeni olduğu görülüyor. Binbaşı kazıyı inandırıcı bulmadığını “eski kitaplar bunlar” sözleriyle gösteriyor.



İzlemek için görseli tıklayın

KAZILAR NEDEN GECE YAPILIYOR

Son olarak şunu söyleyelim. CMK’nın 118. Maddesi yapılan aramalar için şu kısıtı koyuyor: “(1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. (2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz. (CMK 118. Madde)” Bu kazılarda 2. Fıkraya dair hallerin olmadığı açıkça ortada olmasına rağmen, polis bu aramaların tamamını gece yapmayı tercih ediyor. Aramaların gündüz gözüyle yapılmasını nedense uygun bulmuyor.

Bugün savunmasını yapmaya başlayacak “sakıncalı piyade” Mustafa Dönmez, ne zaman ağzını açsa kendisine bir “polis komplosu” yapıldığını anlatıyor, TSK ve emniyette cemaat örgütlenmesine vurgu yapıyor.

Görüntülere bakınca Mustafa Dönmez’e “haksızsın” demek mümkün mü?

Barış Terkoğlu

Odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 03, 2011 7:47 am

ODATV saldırısında yeni perde: Yalçın Küçük, Orhan Şık, Nedim Şener, Kaşif Kozinoğlu, Müyesser Yıldız, Mümtaz İdil, İklim Bayraktar, Doğan Yurdakul'un da aralarında bulunduğu birçok kişi hedefe alınıp saldırı başlatılmış.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 03, 2011 10:11 am

Ergenekon'da büyük operasyon
İSTANBUL (DHA) / Hürriyet - 2 Mart 2011


Polis, Ergenekon soruşturması kapsamında İstanbul ve Ankara'da gazeteci Nedim Şener, yazar Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski MİT'çi Kaşif Kozinoğlu ve aralarında çok sayıda gazetecinin olduğu adreslerde arama yapıyor.


GAZETECİ SAİT KILIÇ GÖZALTINA ALINDI

Sait Kılıç gözaltına alındı. Şık'ın adı Soner Yalçın soruşturmasında da geçmişti. Şık'ın henüz basılmamış kitabının bir örneğinin Odatv baskını sırasında Soner Yalçın'ın bilgisayarında bulunduğu iddia edilmişti.

BİLGİ ÜNİVERSİTESİ'NDEKİ ODASINDA DA ARAMA

Gazeteci Ahmet Şık'ın Gümüşsuyu'ndaki evinin yanı sıra görevli olduğu Bilgi Üniversitesi'ndeki odasında da arama yapılıyor.

ARAMALARIN GEREKÇESİ 'ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ'



Aramalar, ''Ergenekon terör örgütü üyeliği'' ve ''halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek'' gerekçeleriyle yapılıyor.



EVLERİNDE ARAMA YAPILAN İSİMLER



İstanbul ve Ankara'da 8 kişiye ait adreslerde arama yapılıyor. Ergenekon soruşturması kapsamında yapıldığı belirtilen aramalar devam ediliyor. Evlerinde arama yapılan isimler şöyle:




Yazar Yalçın Küçük

Gazeteci Nedim Şener

Eski MİT'çi Kaşif Kozinoğlu

Odatv yazarı Sait Kılıç

Gazeteci Ahmet Şık

Odatv muhabiri İklim Bayraktar
Odatv Ankara Temsilcisi Mümtaz İdil
Odatv’nin koordinatörü Doğan Yurdakul

Müyesser Yıldız

Aydın Bıyıklı

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 03, 2011 10:19 am

'Nedim Ergenekon Üyesiyse Ben de Şimendiferim'
03.03.2011 Perşembe 12:09Medya Bu Habere 0 Yorum YapıldıBu Haber 6 Defa Okunmuştur 12P 14P 16P 18P

Gazeteci Nedim Şener'in evine düzenlenen operasyon en çok Mahalle'nin Ablası'nı öfkelendirdi..

CNN Türk'te Medya Mahallesi programını yapan Ayşenur Arslan, Nedim Şener'in Ergenekon örgütü üyesi olmakla suçlanmasına çok sert tepki gösterdi..

Programında Okay Gönensin'i konuk eden Ayşenur Arslan "Seda Sayan yerine bizi izlediğiniz için sizi çok üzeceğim bu sabah" dedi..

Daha sonra Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can'la canlı bağlantı kuran Ayşenur Arslan, isyanını sürdürdü.. Arslan "Nedim benim elimde büyüdü diyebilirim, onun Ergenekon'la ilişkilendirilmesi kadar saçma bir şey olamaz.. Eğer Nedim Ergenekon'sa ben de şimendiferim" dedi..

Arslan, programdan hemen sonra Nedim Şener'in evine koşacağını da sözlerine ekledi..

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 03, 2011 3:04 pm

Savcı Öz'ün yargılanmasını sağlayan gazeteci gözaltında!


VATAN - 3 Mart 2011


CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Ankara'da gözaltına alınan ve evinde arama yapılan gazeteci Müyesser Yıldız'ın Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e karşı dava açan, yargılanmasını sağlayan bir kişi olduğuna dikkat çekerek, "1 Mart'ta Yargıtay'da duruşma yapılıyor. Bugün tutuklama kararı geliyor, evi aranıyor. Hiç kimsenin güvencesi yok" dedi.





CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Ankara'da gözaltına alınan ve evinde arama yapılan gazeteci Müyesser Yıldız'ın Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e karşı dava açan, yargılanmasını sağlayan bir kişi olduğuna dikkat çekerek, "1 Mart'ta Yargıtay'da duruşma yapılıyor. Bugün tutuklama kararı geliyor, evi aranıyor. Hiç kimsenin güvencesi yok" dedi.

Ateş, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltı kararı bulunan ve tutuklanan Müyesser Yıldız'ın evini ziyaret etti.
Oran'da oturan Yıldız'ın arama kararı, sabah 08.30'da tebliğ edilerek arama başlatıldı.

Saat 11.30'da Yıldız'ın evini ziyaret eden CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Müesser Yıldız'ın sabah saatlerinden itibaren özel eşyaları da dahil olmak üzere polis tarafından arandığını söyleyen Ateş, şöyle devam etti:
"1. Ergenekon Davası'nda hakkında herhangi bir karar olmamasına rağmen, hanımefendinin bir gazeteciyle yaptığı bir telefon konuşması dinlenmişti. Ardından bu konuşma medyaya yansımış, iki gazetede yayınlanmıştı. Yıldız, basında yayınlanan konuşmalar nedeniyle Zekeriya Öz'ü Yargıtay'a şikayet etmiş. Şikayeti haklı bulunarak dava açılmıştı. 1 Mart 2011'de görülen davanın ardından duruşma 3 Haziran'a ertelendi. Sayın Zekeriya Öz'ün gazeteci arkadaşımız hasmı. Bu soruşturmada yayınlanan görüşmeler, özel hayatın gizliliği nedeniyle mahkemeye konu oldu. Bir gün sonra Yıldız hakkında tutuklama kararı geldi."

-"BU İKTİDAR FAŞİZMİDİR"-


Yapılanın iktidar faşizmi olduğuna dikkat çeken Ateş, "Önce beğenmedikleri gazetecileri işten attırdılar. Beğenmedikleri hakkında soruşturma açtırdılar. Hatta içeri attırdılar. Bu hanımefendi, Odatv'de 6 ay çalışmış, yazı yazmış. Ancak ailevi sorunlar nedeniyle 4 ay önce ayrılmış" diye konuştu. Ateş, Yıldız'ın "halkı kin ve nefrete tahrik etmek" suçlamasıyla gözaltına alındığını ve evinin arandığını belirterek, şu açıklamalarda bulundu:
Ateş, "Normalde Basın Kanunu'na göre bir suç varsa dava açılması lazımdı. 4 aydır hiçbir şey yazmayan bu hanımefendinin halkı kin ve nefrete tahrik ettiği ifade ediliyor. Ortada bir suç yok. Delil yok. Ortadoğu'da diktatörlükler yıkılıyor. Ama Türkiye'de, bizde diktatörlüğü doğru hızla gidiliyor. Hiç kimsenin bir güvencesi yok. Bu iktidar faşizmidir" dedi.

MÜYESSER YILDIZ KİMDİR?

Ergenekon Davası kapsamında evinde arama yapılan ve gözaltına alınan Müyesser Yıldız, 1983 yılında gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Tercüman, Günaydın, Akşam gazetelerinde ve Nokta Dergisi'nde çalıştı.
Yıldız bir süre Devlet eski Bakanı Sadi Somuncuoğlu'nun basın müşavirliği görevinde bulundu. Avaztürk haber sitesinin kurucularından Yıldız, bir süredir Odatv'de köşe yazarlığı yapıyordu.
Yıldız'ın "100 yılın hesabı/Türk'ü tasfiye projesi" adlı bir kitabı bulunuyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 8:27 am

Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandı 06 Mart 2011 08:11Güncel 8 yorum2,765 okunmaA A A A A A Bu haberi yazdır Favorilerine Ekle 'Ergenekon' soruşturması kapsamında gözaltına alınarak mahkemeye sevk edilen gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık, tutuklandı. Şener ve Şık, Metris Cezaevine gönderildi. Karara, sabaha karşı protesto vardı.
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınarak mahkemeye sevk edilen gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık, tutuklandı.

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından sorgulandıktan sonra tutuklanmaları istemiyle İstanbul Nöbetçi 10. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilen Şener ve Şık'ın işlemleri tamamlandı.

Mahkeme tarafından tutuklanan gazeteciler Şık ve Şener, Metris Cezaevine gönderildi.

Nedim Şener ve Ahmet Şık ile birlikte adliyeye sevk edilen polis memuru Aydın Bıyıklı ve yazar İklim Bayraktar, savcılık sorgularının ardından serbest bırakılmıştı.

GAZETECİLER, NEDİM ŞENER VE AHMET ŞIK'IN TUTUKLANMASINI PROTESTO İÇİN ADLİYE ÖNÜNDE EYLEM YAPTI

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmasını protesto eden meslektaşları, Beşiktaş Adliyesi önünde oturma eylemi yaparak yolu trafiğe kapattı.

Gazeteciler, Şener ve Şık'ın sorguları süresince Beşiktaş Adliyesi önünde sabaha kadar bekleyerek meslektaşlarına destek verdiler. Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın adliyeden Çevik Kuvvet ekipleri eşliğinde çıkışı sırasında sloganlar atan gazeteciler, meslektaşlarını Metris Cezaevine götüren aracın ayrılmasının ardından yola oturarak, Çırağan Caddesi'ni trafiğe kapattı.

Olayı izlemekle görevli gazeteciler de ellerindeki fotoğraf makinaları ve kameralarını bırakarak bir süre eyleme destek verdi. Gazeteciler, daha sonra olaysız dağıldı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 9:02 am

Ülkeye gel!
04.03.2011 - 08:42 Yazdır Arkadaşına gönder İşkenceci polisten sosyalist, haber koordinatöründen suikastçı yapanlar bununla da yetinmedi. Özden Örnek’in günlüklerini yayımlayarak Ergenekon soruşturmasına giden süreci başlatan Ahmet Şık’ı da Ergenekoncu yaptılar!

Türkiye, dün Ergenekon soruşturması çerçevesinde yapılan gözaltılarla sarsıldı. Yalçın Küçük ve Odatv yazarlarının yanı sıra Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi önemli gazetecilerin gözaltına alınması tepkilere neden oldu. Şener ile Şık’ın, “Ergenekon örgütü üyeliği” ve “halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” gibi suçlamalarla gözaltına alınması duyanları hayrete düşürdü.

Twitter’da ilginç yorumlar
Gün boyunca twitter’da, bu suçlamalarla ilgili eleştiri mesajları yayımlandı.
Birgün yazarı Ümit Alan, “Veli Küçük ile Ahmet Şık'ı veya Nedim Şener'i aynı pakete koymaya çalışan operasyondan en ufak bir şüphe duymayanla tartışmak bile yersiz” dedi. Aksiyon Dergisi’den Fatih Vural’ın suçlamaların ne kadar yersiz olduğunu şu satırlarla anlattı:

Ahmet Şık'ı Nokta'dan tanıyorum ve darbe günlüklerinin çıkarılmasında büyük payı var. Demokrasinin yolunu açtılar. Yapılan suçlama şaka gibi! Kesin olan su ki, gidişat hoş görünmüyor! Su an istediğim tek şey; gizliliği ihmal duruşmasından bir an önce çıkıp Ahmet Şık'ın yanında olmak...

Bilgi Üniversitesi’nde Ahmet Şık ile aynı koridoru paylaşan Medya ve İletişim Sistemleri Öğretim Görevlisi Aslı Tunç twitter’da suçları yazdı:

Karşımdaki odada Ahmet Şık'ın odasında polisler arama yapıyor. İleri demokrasilerde üniversiteye polis giremez! Welcome to McCarthy Era in Turkish style!

Gözaltıların yarattığı ruh halini ve yargının geldiği durumu en iyi anlatan mesajlardan biri Radikal yazarı Özgür Mumcu’ya aitti. Mumcu, twitter’daki hesabında şu mesajı yayınladı:

Hanefi Avcı sosyalist, Mirgün Cabas helikopter düşürüyor, Ahmet Şık kontrgerilla elemanı. Türkiye de demokratik bir hukuk devleti.

Hanefi Avcı sosyalist
Gülen Cemaati’nin emniyette nasıl örgütlendiğini anlatan Haliçte Yaşayan Simonlar adlı bir kitap yayımlayan dönemin Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’ya dönük olarak bu kitabın yayımlanmasının hemen ardından bir linç kampanyası başlatıldı. Yazdığı kitap ile Cemaati bir hayli rahatsız eden Avcı, Devrimci Karargah’a yardım ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Ülkücü ve işkenceci geçmişi ile bilinen polis müdürü Hanefi Avcı’nın sol birörgüte yardım ve yataklık ettiği iddiası pek inandırıcı bulunmadı. Dün, Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasını değelendiren Ertuğrul Mavioğlu, “Hiç kimse kendisi olduğu için yargılanmıyor. Hanefi Avcı devrimci olduğu için mi yargılanıyor? 19 Aralık'ta 32 kişiyi öldüreceksin, sonra hayata dönüş diyeceksin. Buna benziyor” dedi.

Mirgün Cabas suikastçı
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili hazırlanan fezlekede 7 şüpheli arasında NTV Haber Koordinatörleri Mirgün Cabas ve Mustafa Hoş’un da ismi yer aldı.Savcılık, Taraf gazetesinin dedikodu niteliğindeki haberinden yola çıkarak, hazırladığı iddianamede NTV Haber Koordinatörü Mirgün Cabas’ı da şüpheliler arasında saydı.

Hazırlanan fezlekede, ''Yapılan şikayet dilekçeleri incelendiğinde helikopter düşme olayının basit bir helikopter kazası şeklinde değil, henüz üyeleri tespit olunamayan örgüt mensuplarınca yapılan sabotaj sonucu düşürülmüş olduğuna ilişkin iddialar ve helikopter düştükten sonra yapılan arama kurtarma faaliyetleri sırasındaki yaşanan gecikme ve olumsuzlukların kasıtlı olarak gerçekleştirilmiş bir faaliyet olarak nitelendirilmesi ve bu hususun taraflarca ileri sürülmüş olduğu belirtilmiştir'' denildi.

Oysa NTV, telefon kayıtlarını yayımlamış ve Taraf gazetesinin iddialarının yalan olduğunu ortaya koymuştu. Bunun ardından Taraf gazetesi de özür dilemek zorunda kalmıştı. TÜm bunların bilinmesine karşın savcılığın yine de Cabas ve Hoş’u şüpheliler arasında sayması herkesi şaşırttı.

Ahmet Şık Ergenekoncu
Daha önce Nokta dergisinde Alper Görmüş'le birlikte çalıştığı sıralarda 8 Mart 2007'de yaptığı "Askerin medya notları!" başlıklı haberi bir bakıma Ergenekon sürecini tetikleyen adımlardan biri olan Ahmet Şık, süreç içerisinde Ergenekon sürecine karşı eleştirel bir tavır takınmıştı. Ancak Şık’ın bu soruşturmada gözaltına alınabileceği hiç kimsenin aklına gelmemişti.

Ahmet Şık ile birlikte "Kırk Katır Kırk Satır" serisinde "Kontrgerilla ve Ergenekon'u Anlama Kılavuzu" ve "Ergenekon'da Kim Kimdir?" isimli kitapları birlikte kaleme alan Ertuğrul Mavioğlu gözaltıları şöyle değelendirdi:

Ahmet için bir sürü suçlama getirilebilir devlet düşmanı, sosyalist diyebilirsiniz. Ama Ahmet'e Ergenekoncu deyince düşündüm 'Bunun karşısında ne denir?' diye. Susurluk dönemine dönelim. Ahmet'in haberlerine bakınca hiçbirinde çiçek böcek okumazlar. Ahmet'in bütün yaptığı habercilik hak haberciliği üzerinedir. Ahmet'in bütün bu haberlerini suçlamayla yan yana getirdiğinde bu suçlamayı yapanlar onun haberlerini hiç okumamış demektir. Bu kitapta doğrudan doğruya Ergenekon soruşturmasının ne noktada eksik kaldığını anlatmaktan ibarettir. JİTEM'in arşivini ele geçirmişsiniz ama niye bunun üzerine gitmediniz. Kitapta bunu anlatıyor.
Hrant Dink cinayeti konusunda en fazla çaba sarfedenlerden biri Nedim Şener'dir. Şener kitabında şöyle der: "Bunun Ergenekon'a bağlanması lazım.”

Bir komplo tezgahlandığını belirten Mavioğlu, “Bunlar nasıl tezgahlanıyor bilmiyorum, komplolara inanmam ama ilk kez gözümün önünde komplo yaşandığına tanık oldum. Bu doğrudan doğruya Ahmet Şık'la ilgili. Bir kitap yazıyordu, haberim vardı. Fethullah Gülen'in örgütlenmesine ilişkin bir çalışma bu. Bunların hepsi kitap çıktıktan sonra olur. Ahmet'in gözaltına alınma sebebi hiç yayınlanmamış kitapla ilgili. Ben kitabı tamamen okumadım, henüz tamamlanmamış kitap. Bunun tehlikeli tehlikesiz boyutunun ötesine geçiyorum. Çıkmamış kitabı soruşturmak ancak otoriter toplumlarda olur” dedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 9:25 am

Ergenekon’da son dalga, ortayolculuk ve Erbakan
04.03.2011 - 08:32 Yazdır Arkadaşına gönder Bu hafta Necmettin Erbakan’ı yazmak istiyordum. Türkiye’yi 1970’li yıllarda kan gölüne çeviren faşist Milliyetçi Cephe hükümetlerinin başbakan yardımcısını, “komünistler ve anarşistler serbest kalacak” diye 1974 affına karşı çıkan tescilli gericiyi, 12 Mart faşist darbesinin has adamını yazacaktım. Ayrıca, darbe görmesek, bize “darbe” diye yutturulacak şu “28 Şubat Süreci” denilen dönemi bir kez daha tartışacaktım. Dahası bu dönemde (28 Şubat) gerçekte ne olduğunu yazmaya çalışacaktım.

Bilindiği gibi, Erbakan’ın ölümü üzerine neredeyse bütün ülkede genel yas ilan edilecekti. Televizyonlar günlerce canlı yayın yaptılar. Tescilli bir gericiden adeta bir demokrasi kahramanı yarattılar. TSK yayınladığı bildiri ile kendisine “başbakanımız” dedi ve “üstün hizmetlerinin” daima hatırlanacağını ilan etti. Böylece bu “Milli Güvenlik Akademisi” hocasına, bir başka anlatımla çekirdek devletin işbirlikçisine itibarı iade edildi.

Ama olmadı... Yukarıdaki özetle yetindim.

Çünkü hafta tamamlanmadan çok daha önemli bir gelişme yaşandı; Odatv operasyonundan sonra 9’u gazeteci toplam 11 kişi daha Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Aralarında Doğan Yurdakul, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da bulunduğu gazetecilerin ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün gözaltına alınması, Ergenekon soruşturmasında bir dönüm noktasına işaret ediyordu.

Son operasyonlara yönelik olarak toplumun değişik kesimlerinden gelen tepkilerin giderek sertleşmesi, korku duvarının aşılmaya başladığına işaret ediyor. Baro başkanlarının aldıkları tavır ve gözlemleyebildiğim kadarıyla sokaktaki insanın tutumu artık bu konuda toplumun bir “doyum” noktasına ulaştığını gösteriyor. Tepki giderek öfkeye dönüşüyor. AKP-Cemaat iktidarının bu konuda izlediği politika toplumun önemli bir kesimini artık ikna edemiyor.

***

İsterseniz 3 Mart 2011 günü gözaltına alınan gazetecilerden bazılarının konumuna ve mesleki özgeçmişlerine kısaca gözatarak, şu ünlü “ortayolculuk” tutumu üzerinde biraz duralım.

Örneğin; “Darbeciler ve derin devlet tasfiye ediliyor, ama arada hatalar da yaplıyor” diyenler... Ya da, “biz herkes için adalet istiyoruz darbeciler için de” diyerek, bazı hukuksuzluklar yapıldığını kabul eden, ama gözaltına alınanları da peşin olarak suçlu sayanlar... Ergenekon soruşturmasının doğru olduğunu ancak sonradan amacından saptığını düşünenler... Ve nihayet; bütün olup bitenlerin egemen sınıfların iki kanadı arasındaki iktidar mücadelesi olduğu görüşünü savunanlar, dolayısıyla bunun halkı ve solu ilgilendirmediğini ileri sürenler... Bu türden yaklaşımlar tipik bir “ortayolcu” tutumdur.

Bu “ortayolcu” tutumun küçük farklılıklarla ortaya konulan değişik gerekçeleri hakkında daha çok örnek verebiliriz. Ancak, sanırım buna gerek yok.

Çünkü, bazı alık demokratların “hem çamurda oynayayım hem de cicilerim kirlenmesin“ şeklinde özetlenebilecek tavırları artık bıkkınlık veriyor. Çünkü bu tutum, örtük bir AKP ve Cemaat destekçiliği anlamına gelmesinden öte, artık siyasi sünepelik ve korkaklıktan başka bir şey değildir.

Bir ortayolcu solcu ya da bir liberal şöyle düşünmektedir:

“Biz Ergenekon soruşturması sonuna kadar gitsin istiyoruz. Ama hukuksuzluk da yapılmasın. Bu soruşturmada çok ciddi suçlamalar var, derin devlet, Kontrgerilla tasfiye edilmek isteniyor. Darbeciler yargı karşısına çıkarılıyor vb. Ancak bu soruşturma sürecinde haksızlıklar da yapılıyor. Biz buna da karşıyız, vs.”

Evet ortak yaklaşım böyle özetlenebilir. Bu yaklaşım önsel olarak yanlıştır. Çünkü, Ergenekon soruşturmasının esasında doğru, haklı ve meşru olduğunu kabul etmektedir. Bu liberal ve sol liberal dostlarımızın itiraz ettiği konular ise ikincil ve üçüncül derecedeki durumlardır.

***

Son dalgada gözaltına alınan Ahmet Şık, Nokta dergisinde yayımlanan ve Ergenekon soruşturmasına da zemin hazırlayan “Darbe Günlükleri” haberini hazırlayan gazetecidir. Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasını bu soruşturmanın temelinin yanlış olduğunun kanıtlarından biri olarak değil de, “sehven” yani yanlışlıkla yapılan münferit bir olay olduğunu yazmak tipik bir iktidar yandaşlığından başka bir şey değildir. Üstelik aşağılık bir yandaşlıktır bu. Çünkü, sanki muhalefet ediyormuş gibi yapılan bir iktidar destekçiliğidir. (Ahmet Şık’a döneceğim.)

Gazetecilerden devam edelim; Doğan Yurdakul... Önemli bir gazeteci, yazar ve çevirmendir. Bilenler hatırlayacaktır, ama biz yine de tekrar edelim; Doğan Yurdakul Türkiye’de NATO’ya bağlı Kontrgerilla örgütlenmesini ilk ortaya çıkaran gazetecilerin başında gelen bir isimdir. 1978’de günlük Aydınlık gazetesinde yayımlanan Kontrgerilla yazı dizisini hazırlayanların başta gelenlerinden biridir. Daha sonra anıları yayımlanan bazı MİT yöneticilerinin yazdıklarına bakılırsa, söz konusu yayınlar MİT’i ve derin devleti adeta felç etmiştir.

Doğan Yurdakul profesyonel bir gazeteci ve yazardır. Politik bakımdan Aydınlık geleneğine mensup değildir. Ama iyi bir gazeteci ve solcu bir aydındır. Şimdi bize, Kontrgerilla’yı teşhir eden, yayımladığı bilgi ve belgelerle bu örgütü felç eden Yurdakul’un, büyük bir aymazlıkla Kontrgerilla ile aynı anlamda kullanılan Ergenekon’un üyesi olduğu anlatılmaktadır. Yaklaşık üç yıldır, Türkiye solunun, aydınlarının ve emekçilerinin zekalarıyla alay edenler, şanslarını zorlayarak Doğan Yurdakul hakkında anlatılan masala da inanmamızı istemektedirler.

***

Nedim Şener ise, Ergenekon soruşturmasında Fethullah Gülen Cemaatinin etkisini ortaya çıkaran gazetecilerden biridir. Daha da önemlisi, Hrant Dink’in Ergenekon soruşturmasının psikolojik atmosferini hazırlamak için öldürüldüğünü ve bu cinayette Emniyet içindeki Fethullahçı polislerin rol aldığını ya da ağır ihmalinin bulunduğunu belgeleyen haberler yaptı.

Dink cinayetindeki Cemaatin rolü hakkında, benim dışımda yazan hemen hemen tek gazeteciydi Nedim Şener. Üstelik bunu, devletin resmi belgelerini, raporlarını ve soruşturma tutanaklarını yayımlayarak (‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ isimli kitabı bu bakımdan çok değerli belgeler içermektedir) cesurca yapmıştır.

Nedim Şener, yaptığı haberler ve hazırladığı kitapla Dink cinayeti konusundaki ezberin bozulmasını sağlayan gazetecilerden biridir. Artık hiç kimse gönül rahatlığıyla “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” diye slogan atamayacaktır. Çünkü, Hrant Dink’in katillerinin peşini bırakmayan Nedim Şener, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmıştır. Üstelik Şener gözaltına alındığı evinden polisler eşliğinde çıkarılırken, kapıda bekleyen gazetecilere “Hrant için adalet için” diye bağırmıştır. Bu sözler Ergenekon operasyonlarının son dalgasını politik bakımdan özetlemektedir.

***

Ahmet Şık’ın, Fethullah Gülen Cemaatinin Emniyet içindeki örgütlenmesini konu alan bir kitap hazırladığı biliniyordu. Çünkü nasıl olmuşsa, önceki hafta Soner Yalçın ve arkadaşlarının gözaltına alınması sırasında basılan Odatv merkezindeki bilgisayarlardan birinde bu kitabın taslağı bulunmuştu. Yine Odatv bilgisayarlarından birinde bulunduğu ileri sürülen bir dosyada bu kitabın Şık’a Ergenekoncular tarafından yazdırıldığı iddia edilmişti. Ahmet Şık, yazımını tamamladığı kitabı yayımlanmadan gözaltına alındı.

Üstelik Ahmet Şık, başlangıçta Ergenekon soruşturmasına destek veren solcu/sosyalist olduğunu söyleyen gazetecilerden biriydi. Ancak, soruşturmanın seyrini izlemeye başladığında kuşkuları oluşmuş, kaygıları artmış ve bu durumu ifade eden yazılar yazmıştı. Hazırladığı kitapta da bu kuşkularını temellendirdiği sanılıyordu.

Son dalgada gözaltına alınan Odatv çalışanı diğer gazeteciler ve bu sitede yazı yazanların konumu da çok farklı değil. Gözaltına alınanların büyük çoğunluğu sosyalist gazeteci ve aydınlar. Hiçbir kanıta dayanmadan, tek bir örnek bile vermeden Odatv çalışanlarının “nefret suçu” işlediğini ileri süren, bu konudaki yeni Cemaat söylemini tartışmasız devralan Fuat Keyman gibi sol liberallere artık “dur” denmeli. (bkz. Radikal İki, 27 Şubat 2011)

Birer liberal enkaz haline gelen bu şarlatanlar ya solun yakasından düşmeli ya da sol yakasını bunlardan kurtarmalıdır. Çünkü, sosyalist olmayı bir yana bırakın, solcu olmak en azından vicdan sahibi olmak demektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 10:04 am

"Bizim talimatımız yok"
03.03.2011 - 20:12 Yazdır Arkadaşına gönder Erdoğan, Ergenekon gözaltılarıyla ilgili "Bunlar bizim talimatımızla olan şeyler değil, savcının talebi üzerine emniyet güçleri görevlerini yaptı"dedi.

Ankara’da ağırladığı Slovenya Başbakanı Borut Pahor ile ortak basın toplantısı düzenleyen Başbakan Erdoğan, habercilerin sorularını cevapladı.

Ergenekon gözaltıları sorularını yanıtlayan Erdoğan "Gözaltı bizim talimatımızla değil, savcılığın talebi üzerine emniyet teşkilatımızın talimatı yerine getirmesidir. Ancak sürecin süratle neticelenmesi arzumdur" dedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 10:11 am

YALAN!

"Ergenekon sözkonusuysa, kim şeyeder savcıyı, hakimi!" diyen polis değil miydi?

Polis kime bağlı?

Türkiye'de adli kolluk olmadığı malum, başımıdan defalarca geçmiş hadise, operasyonları aslında polis yönetir. Savcıları da. Savcı sadece polsiten gelenlere göre hareket eder.

Kumandan'a ne diyorlardı şubede: "Burdan ne giderse o!"

Bush ilk emri vereiyor, RTE savcılık yapıyor, polis "şeyederim" diyor, ondan sonra da "bizim talimatımız yok!"...

Kumandan'ın telegram altında tutulmasında da talimatları yok zaten bu Eşbaşkan şeylerinin, mütedlerinin...

Ama Allah'ın talimatı var! Allahyolunu Kesen, Parti olup karşımıza çıksa, iktidar da olsa, Allah'ın intikamı alınacak.

Gül'ünden, RTE'sinden, Davutoğu'ndan, Arınç'ından vs. İBDA'ın hakikatlerini Amerika'nın menfaatleri adına ters çevirip kullanmalarının hesabı sorulacak!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 11:10 am

DOT’YU DEĞİL ADALET BEKLİYORUZ
04.03.2011 11:01


İlk gençlik yıllarımızın en sıra dışı oyunu Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı oyunu.. Sıkıcı mı sıkıcı.. Hiçbir şey anlatmayan bir oyun nasıldünya çapında bir üne sahip olup modern ‘klasikler’ arasında yerini aldı ve Godot’yu Beklerken lafı yerküredeki her insanın ağzına diline yerleşti..

Şöyle.. Oyunun iki kahramanı vardır Vladimir, Estragon… Oyun boş ıssız neresi olduğu bilinmeyen bir mekanda geçer.. İki kahraman aralarında konuşur.. Uzun bir süresusarlar.. Sonra yine konuşurlar.. Çok dikkatli izlenirse Godot’yu bekliyorlarmış, Godot kimdir bilinmez.. Sonra oyuncular da neyi beklediğini unutur.. Arada yine uzun suskunluklar..

Bilinmeyen hayali ‘umut’un beklenişi mi bilinmez ama yazar’ın çağımızda ses getiren eleştirisi şudur, neyi beklediğini bilmeyen aptallıklar, neyi konuştuğunu bilmeyen hafıza kayıpları ve unutkanlıklar..

Bu kadar boş tutarsız sıkıcı dünya içinde arada bir Godot lafı geçer ve izleyici oyunun adı Godot’u Beklerken olduğu için, yahu Godot denilen nedir, ne oluyor şimdi, bu aptal iki adam neyi tartışıyor, dedikçe gerilir sıkılır…

Tıpkı şimdi, yahu şu Ergenekon nedir adalet nerde, dediğimiz gibi..

Ve oyunun insanı çıldırtan tarafı oyun içinde oyuncular aralarında hiçkonuşma yapmazlar yani ‘uzun boşluklar’ oluşur.. Bu ‘sessizlikler’ izleyiciyi sıkıntıdan deli eder ama oyun yazarı tüm dünyaya burada meydan okur: Sahnedeki kahramanları sıkıcı yapan aptallaştıran ve hafızalarını kaybettiren, işte bu ‘uzun boşluklardır…’..

Oysa tiyatronun edebiyatın tarihi ‘diyalogların’ ‘metinlerin’ tarihidir, Beckett, ‘suskunluk ve boşluklardan’ bir metin inşa ederek hepimize işte bu ‘boşlukları’ okuyunuz, demek ister..

Sıradan insanlar değil ama bizlere düşen ‘boşlukları’ okumaktır, Doğu Perinçek’in alındığı günden beri üç-beş ay aralıklarla bir yığın operasyon yapıldı..

Diyelim Ulusal Kanal’a ya da İşçi Partisi’ne bir faks geliyor, baskına gelen polisler bu ‘faksı’ belge diye ele geçiriyor… Ekrana çıkanlar ‘iddialar var efendim, iddialar’ diye gönderilmiş fakstaki iddiaları dile doluyorlar…

Sonra olup biteni unutuyoruz, uzun bir boşluk.. Hafızamız kayboluyor..

Bu sefer başka bir yerde, eski bir subay ama avukatın bürosunda bir ‘belge’ geçiriliyor.. Suçlanıp içeri tıkılan sanık ‘bu belgeyi bilmiyorum, görmedim’ diye hala iddiasını sürdürüyor..

Ancak akşam olup ekrana çıkanlar tartışmalı uydurulmuş belgeyi ekranlarda bayrak gibi göstererek ‘iddialar var efendim, iddialar var’…

Sonra unutuyoruz, araya üç-beş ay giriyor, hafızamız dağılıyor… İçeri tıkılmış insanlar arada bir avukatları aracılığıyla adalet diyor iftira diyor…

Sonra bir ‘komutan’ın cep telefonu mesajları.. Sonra İlhan Selçuk’un telefonları..

Sabahın dördünde yaka paça almalar ve akşama ekranlara çıkanlar ‘iddialar var efendim, iddialar’ diye yeri göğü inletiyor.. Sonra birkaç ay boşluk…

Sonra yine Türkan Saylan’ın evi basılıyor, PKK’yla irtibatlandırılıyor.. Akşam olup ekrana çıkanlar ‘iddialar var efendim, iddialar var’ diye sabahlara kadar bilmeden anlamadan sallayıp duruyor… Kamuoyu birkaçgün neye uğradığını şaşırıyor.. Sonra yine suskunluk..

Sonra Mustafa Balbay’ın ‘bilgisayarlarında’ sonra başka birinin bilgisayarlarında sonra yerde sonra odasında sonra havada sonra bürosunda sonra Gölbaşı’nda sonra evin çatısında..

‘İddialar var efendim, iddialar..’

Sonra araya uzun boşluklar giriyor…

Buradan çıkartacağımız sonuç şu, dünkü baskınlardan sonra ‘birkaç aylık boşluk’ bekliyoruz… Herkes işine gücüne dönebilir bu oyunun bir önemli özelliği ‘aradaki boşluklar’.. Biz aptal kurbanların seyrederken içine düştüğümüz şey ‘hafıza kaybıdır’, bu hafızanın birkaç ay içinde bir çok şeyi ‘unutması’ için sessizliğe ihtiyacımız var..

Buradan çıkartacağımız ikinci netice şu, Ergenekon Soruşturması ‘hep bir yerlerde, cep telefonu, bilgisayarda, büro, oda, yerin altında’ saklanmış şeylerle yürütülüyor..

Ve şu anda yüzlerce avukat ve idealist gazetecilerin içeri alınma nedenleri de burada yatıyor ‘bu belgelerin uydurulmuş sonradan üretilmiş’ olması iddiası.. Ki, ODA TV’nin Zir Vadisi haberi bence son nokta..

Ve ‘sonradan koyma, sonra baskın yapıp bulma’ oyunu sonsuza kadar sürer.. İktidar ya da savcılar bu topraklarda canları istedikçe kimi suçlamak içeri tıkmak istiyorsa, her an herkesin başına bu gelebilir..

Burada benim bu oyunu sonlandırmak için komik bir önerim var, mesela yıllardır ekrana çıkıp ‘iddialar var efendim, iddialar..’ diyen bütün gazetecilere şöyle bir teklifte bulunuyorum, hepimiz kafamızdaki tahminettiğimiz Ergenekon Terör Örgütü Üyesi olabilecek gazetecileri, avukatları, yazarları, komutanları, çekinmeden söylesin.. Ve biz ‘gazeteciler’ ya da ‘sivil kurumlar’ olarak ‘polis basmadan’ önce o eve biz gidip o bilgisayarlara biz el koyalım… Ben gönüllüyüm, evim kapım bilgisayarım iç çamaşırlarım telefon kayıtlarım, her şeyimi bu dava uğruna hepinize helal olsun, buyurun gelin…

Ergenekon Soruşturması’nın başından beri ‘Nihat Genç kesin alındı, alınacak, ha alındı, yarın alınacak’ diye üstüne ‘banko’ oynanan bir isim olarak, bu önerim işinize gelmediğiyse başka bir öneride bulunayım..

Eskiden hırsızlığa meraklı ve hatta hırsızlık hastası insanlar varmış, mahalleli bu insanlar hırsızlığa çıkmasın diye gece yatarken yatakta iki kişi arasında yatırırlarmış, hani gece gizlice kaçıp hırsızlığa gitmesin diye.. Bir tedbir..

Bir tedbir de 12 Eylül öncesinden hatırlıyorum, bir çok esnaf oğulları anarşiye karışmasın korkusuyla çocuklarını okuldan alıp dükkanda çalıştırmaya başladılar, ‘okulu batsın, gözümün önünde olsun’ diye…

Mesela bana böyle de yardımcı olabilirsiniz, soruşturmalar sürerken sizinle aynı evde pekala kalabilirim ve beni aranıza alıp birlikte uyuyabiliriz, ya da sizin ‘dükkanda’ çalışmaya başlayabilirim, ‘gözünüzün önünde’ olurum, ben de Ergenekon Terör Örgütü’ne bulaşmamış olurum..

Bu tedbirleri mutlaka almalıyız, çünkü biz yazarız, şu ‘uzun boşluklar’ bizim aklımızı çeliyor, kafamıza şüpheler sokuyor.. Dünkü ‘baskınlardan’ sonra ve özellikle Ahmet Şık gibi bir ismin içeri alınması yüzlerce köşe yazarını tıpkı ‘başından beri bizim içine düştüğümüz derin şüpheler’ içine soktu…

Ahmet Şık ismi kendine liberal diyen çok insanı şoke etti, biz ise ‘günaydın’ diyoruz, biz sizden tecrübeliyiz çünkü ‘şok’lara alıştık…

Bütün kalbimle Allah musibetiyle öğretmesin diyorum, ancak Ahmet Şık sahnedeki ‘yalnızlığımızı’ giderdi..

Şöyle.. Godot’yu Beklerken oyununu bizler ‘tek başına oynuyorduk..’..

Oysa oyunun iki kahramanı vardı, biri Vladimir diğeri Estragon.. Ancak bu iki karakterden biri daha aptalcaydı.. Eleştirmenler bu biraz daha ‘saf’ olan üzerine çokca yazı yazmıştır..

Şimdi sahnede yalnızlığımızı gideren biraz ‘aptalca’ arkadaşlar da rol almaya başladı, işte oyun şimdi başlıyor…

Artık ‘uzun sessiz boşluklara’ birlikte alışacağız..

Nerde kalmıştık eee benim ‘aptal liberallerim’ neyi bekliyorduk, Adalet.. Godot…

Sahneye yeni çıktığınız için oyunun buraya kadar olan kısmından tecrübelerimizi aktarayım, uzun boşluklarda yardımcınız olur…

Önce.. flaş flaş flaş diye manşet atarlar.. Alt yazılarında ‘ulusalcı..’ diye diye bir ‘marka’ oluştururlar.. Sonra Yalçın Küçük… Soner Yalçın… diye diye öyle suçlamalar iftiralar dolaşır ki… Birkaç gün sonra cümleleri şöyle kurmaya başlarlar.. ‘Soner Yalçın’la irtibatlıymış..’

Yahu hepimiz her birimiz konuşmalarıyla kitapları yazılarıyla ‘irtibatlıyız’, ama bu ‘irtibat’ lafı yok mu..

Alışın alışın, önce şu ‘irtibat’a alışın, sonra öğreneceğiniz daha çok şey var..

Ancak içimden kalır söylemeliyim, ben de yeni öğrendim ‘hayvanlar topluca kahkaha’ atamazmış.. Maymunlar mesela güler ama ‘tek başına gülerler’.. Canlılar içinde topluca gülmek topluca kahkaha atmak sadece insanlara özgüymüş..

Bizler uydurma iftiralarla alınırken içinizde ‘tek tek kahkahalar’ atanları çok gördük, şükür, Ergenekon yalanları bizleri büyüttü ve hayatın evrimi gelişti ve artık bu komediye hep birlikte ‘kahkaha’ atarak birlikte gülebiliriz.

Nihat Genç


Odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 11:28 am

[quote:4d17="AZYA"]Savcı Öz'ün yargılanmasını sağlayan gazeteci gözaltında!


VATAN - 3 Mart 2011


CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Ankara'da gözaltına alınan ve evinde arama yapılan gazeteci Müyesser Yıldız'ın Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e karşı dava açan, yargılanmasını sağlayan bir kişi olduğuna dikkat çekerek, "1 Mart'ta Yargıtay'da duruşma yapılıyor. Bugün tutuklama kararı geliyor, evi aranıyor. Hiç kimsenin güvencesi yok" dedi.





CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Ankara'da gözaltına alınan ve evinde arama yapılan gazeteci Müyesser Yıldız'ın Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e karşı dava açan, yargılanmasını sağlayan bir kişi olduğuna dikkat çekerek, "1 Mart'ta Yargıtay'da duruşma yapılıyor. Bugün tutuklama kararı geliyor, evi aranıyor. Hiç kimsenin güvencesi yok" dedi.

Ateş, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltı kararı bulunan ve tutuklanan Müyesser Yıldız'ın evini ziyaret etti.
Oran'da oturan Yıldız'ın arama kararı, sabah 08.30'da tebliğ edilerek arama başlatıldı.

Saat 11.30'da Yıldız'ın evini ziyaret eden CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Müesser Yıldız'ın sabah saatlerinden itibaren özel eşyaları da dahil olmak üzere polis tarafından arandığını söyleyen Ateş, şöyle devam etti:
"1. Ergenekon Davası'nda hakkında herhangi bir karar olmamasına rağmen, hanımefendinin bir gazeteciyle yaptığı bir telefon konuşması dinlenmişti. Ardından bu konuşma medyaya yansımış, iki gazetede yayınlanmıştı. Yıldız, basında yayınlanan konuşmalar nedeniyle Zekeriya Öz'ü Yargıtay'a şikayet etmiş. Şikayeti haklı bulunarak dava açılmıştı. 1 Mart 2011'de görülen davanın ardından duruşma 3 Haziran'a ertelendi. Sayın Zekeriya Öz'ün gazeteci arkadaşımız hasmı. Bu soruşturmada yayınlanan görüşmeler, özel hayatın gizliliği nedeniyle mahkemeye konu oldu. Bir gün sonra Yıldız hakkında tutuklama kararı geldi."

-"BU İKTİDAR FAŞİZMİDİR"-


Yapılanın iktidar faşizmi olduğuna dikkat çeken Ateş, "Önce beğenmedikleri gazetecileri işten attırdılar. Beğenmedikleri hakkında soruşturma açtırdılar. Hatta içeri attırdılar. Bu hanımefendi, Odatv'de 6 ay çalışmış, yazı yazmış. Ancak ailevi sorunlar nedeniyle 4 ay önce ayrılmış" diye konuştu. Ateş, Yıldız'ın "halkı kin ve nefrete tahrik etmek" suçlamasıyla gözaltına alındığını ve evinin arandığını belirterek, şu açıklamalarda bulundu:
Ateş, "Normalde Basın Kanunu'na göre bir suç varsa dava açılması lazımdı. 4 aydır hiçbir şey yazmayan bu hanımefendinin halkı kin ve nefrete tahrik ettiği ifade ediliyor. Ortada bir suç yok. Delil yok. Ortadoğu'da diktatörlükler yıkılıyor. Ama Türkiye'de, bizde diktatörlüğü doğru hızla gidiliyor. Hiç kimsenin bir güvencesi yok. Bu iktidar faşizmidir" dedi.

MÜYESSER YILDIZ KİMDİR?

Ergenekon Davası kapsamında evinde arama yapılan ve gözaltına alınan Müyesser Yıldız, 1983 yılında gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Tercüman, Günaydın, Akşam gazetelerinde ve Nokta Dergisi'nde çalıştı.
Yıldız bir süre Devlet eski Bakanı Sadi Somuncuoğlu'nun basın müşavirliği görevinde bulundu. Avaztürk haber sitesinin kurucularından Yıldız, bir süredir Odatv'de köşe yazarlığı yapıyordu.
Yıldız'ın "100 yılın hesabı/Türk'ü tasfiye projesi" adlı bir kitabı bulunuyor.
[/quote]



MÜYESSER!


4 Mart 2011
Odatv yi en başta onun yazısını okumak için açardım..

Bir süre yazısını görmeyince Barış’ı aradım..

‘Babasını kaybetti’ dedi.

Numarasını aldım tanıştık. Annesi Alzheimer hastasıydı.. Hergün annesinin bulunduğu yere gidiyor öğle yemeğini onunla yiyordu.

Başı çok kalabalıktı. Yazı yazamıyordu…

Sadi Somuncuoğlu devlet bakanıyken basın işlerini yapmıştı. Bir zamanlar Deniz ******’a da raporlar hazırlamıştı. Yetkin parlamento muhabirlerinden biriydi. İşinde mükemmeldi..

Bıçak gibi bir kalemi vardı. Çok iyi bir yazardı…

‘Yazmalısın!’ demiştim. ‘Anneme gidemediğim gün fenalaşıyor!’ demişti.. Hergün annesindeydi.. Sabah ararsam yoldaydı, akşamsa oradan dönüyordu..

Müyesser 2 gündür hasta annesini ziyaret edemiyor…

*-*-*

Nedim kalp ameliyatı geçiren eşini düşünüyor…

Mümtaz İdil o kötü hastalığın pençesinde..Adaletle boğuşuyor…

Tuncay Özkan Mustafa Balbay ve Doğu Perincek birkaç metrekare hücrede… Duvarlara bakıp gülümsüyorlar ‘Sona yaklaştık bu zulüm bitecek!’ diyorlar.

Hepimizin kalbinin onlarla olduğunu biliyorlar!

Ekranda yüzler.. Sabah akşam ergenekon davasını güzelleyenler!

Sürek avına karşı çıkar MIŞ gibi yapanlar, ‘bana bir şey olmaz, onlar muhalifti!’ diyenler…
Şunu unutmayın! Hiçbir şey kalıcı değildir… Değişim esastır. Ve bu da geçecektir… O zaman saklanacak yer arayın…

Tarihin dehlizlerinde çamurlu yüzlerinizle yokolup gideceksiniz…

Müyesser, keskin kalem kardeşim, ve diğer meslekdaşlarım, umut doluyum, her gecenin karanlığı var ama sabah gece karanlığını bozar… Ve mutlaka ama mutlaka doğar!

Banu AVAR
İLK KURŞUN



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 5:43 pm

Hükümetin Tutuklama Listesi Ortaya Çıktı

Aralarında eski Genelkurmay Başkanı, politikacılar, Aydın Doğan ve Uğur Dündar'ın da yer aldığı gazetecilerden oluşan 70 kişilik tutuklanacaklar listesi ortaya çıktı.

Aydınlık gazetesinin bugün sürmenşetinden duyurduğu haberinde AKP Hükümetinin yapılacak seçimler öncesi 70 kişilik isim listesi oluşturduğu bu isimlerin seçimler öncesi çeşitli zamanlarda tutuklancakları iddia edildi.

İşte listede adı geçen isimler: "Kemal Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin, Süheyl Batum, Önder Sav, Tayfun İçli, Atilla Kart, Ahmet Ersin, İsa Gök, Oktay Vural, Mehmet Şandır için dokunulmazlıklarının kaldırılması istenecek. takiptekiler ise; Yaşar Okuyan, Mehmet Cengiz, Erkan Önsel, Hasan Basri Özbey, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Yaşar Büyükanıt, Ali Cingöz, Aydın Doğan, Uğur Dündar, Ferit İlsever, Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Nedim Şener, Halil Nebiler, Serhan Bolluk, Ümit Zileli, Saygı Öztürk, Sabahattin Önkibar, Cüneyt Ülsever, Can Ataklı, Nuray Mert, Ertuğrul Mavioğlu, Ertuğrul Yalçınbayır, Cem Boyner, Avrasya TV'den 6 kişi, Başkent TV'den 5 kişi ve odatv yöneticileri."

Haber şöyle devam ediyor;

AKP hükümeti seçimlere doğru medyayı tamamen baskı altına almak ve böylece muhalif sesleri susturmak için, "Özel Örgüt’’e 70 kişilik bir operasyon listesi hazırlattı. Medya ağırlıklı bu listede askerlerden politikacılara Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı ünlü ve ağırlıklı isimler bulunuyor.

Bu konudaki bilgiler Aydınlık'a, gazetemiz yayın hayatına başlamadan çok önce geldi. Bilgiler Ve gelişmeler özetle şöyle:

AKP hükümeti, Türkiye için "kader" Seçimine gidilirken özellikle medyayı bütünüyle susturmak istedi. Bu amaçla "Özel Örgüt" e 70 kişilik bir operasyon listesi hazırlattı. Hepsi kamuoyunun yakından tanıdığı bu şahsiyetlerin telefonları teknik aşkın süre bu kişiler takip edildi. Aydınlık'a bilgi Veren kayna*ara göre, "Öze| örgüt", hedeflenen operasyonu yapabilmek için, kendilerine göre yüzde 60 civarında veri topladı. Seçimlerde CHP medya gücü kazanmasın diye 70 kişilik operasyonun ilk ayağı odatv'den başlatıldı. Soner Yalçın ve arkadaşları tutuklatıldı. Dünkü gözaltılar, bir anlamda Odatv operasyonunun ikinci ayağı oldu.

Star İşareti Vermişti

Hükümetin resmi yayın organı gibi çıkan Star gazetesinde başyazar Mehmet Altan, aslında operasyonun sonraki adımlarının ne olacağını 15 Şubat tarihli yazısında ortaya koydu: "Ergenekon medya ayağı ve iş dünyası.'' Fehmi Koru da, dün köşesinde bu adımı teyiden, bürokrasi, iş dünyası Ve medyayı hedef aldı. Aydınlık'ın ulaştığı bilgilere göre, 70 kişilik operasyonun diğer aşamalarında kamuoyunda ağırlığı bulunan isimler hapse atılacak. İşte bu isimlerden öğrenebildiklerimiz: Emekli genelkurmay Başkanları Hüseyin Kıvrıkoğlu Ve Yaşar Büyükanıt. Burada Kıvrıkoğlu'nun ismi çok önemli. Zira Örgüt Kıvrıkoğlu'nu hep "Ergenekon Örgütü’nün 1 numarası'' olarak ileri sürdü. Uzun zamandır AKP hükümetinin hedefinde olan Aydın Doğan da, tutuklanacaklar listesinde bulunuyor. Konuyu yakından izleyen çevreler, "AKP hükümeti bir gün de olsa Aydın Doğan'ı içeri atacak" görüşünü dile getiriyordu.

BELGE DE AYNI TEZGÂH DA AYNI

Odatv yöneticilerine yapılan operasyonda, Savcıların "Ulusal Medya 2010" sahte bir belgeyi kullandığı biliniyor. Gazeteci Soner Yalçın, neredeyse feryat edercesine, "bu belge ile bizim hiçbir ilişkimiz yok'' diye açıklama yaptı Ancak Beşiktaş Savcıları, "Bakın, Ergenekon örgütü medyada nasıl örgütleniyor"

diye bu uydurma belgeyi kullanmayı sürdürüyor. 2008'de Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu Ve Ferit İlsever tutuklanırken de bu uydurma belge kullanılmıştı. "Ulusal medya 2001" adlı belgeye şöyle bir not düşülmüştü, "Örgütün medyayı amaçları doğrultusunda ele geçirme ve yeniden yapılandırma projesi.'' Birinci Ergenekon davasında savcıların dosyaya koyduğu bu belge her yönüyle çürütüldü.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 5:49 pm

SONER YALÇIN'DAN ŞANTAJ İDDİALARINA CEVAP
Soner Yalçın'dan avukatları aracılığıyla açıklama

04.03.2011 23:39




NE?

ŞANTAJ MI?

UTANMIYOR MUSUNUZ?

Silivri’de bir haftadır gazete okuyamıyoruz.

Son gazeteci göz altılarını içimiz burkularak TV’den takip edebildik. Türkiye’de demokrasi ve basın özgürlüğü ayaklar altındayken, bazı meslektaşlarımızın TV ekranlarında “yorum” adı altında yaptığı yargısız infazlar, bizleri göz altılardan daha fazla üzmüştür.

Kendimiz adına değil, gazetecilik mesleği adına utandık.

Örneğin:

Mirgün Cabas’ın sunduğu TV programında, Akşam gazetesi yazarı Nagehan Alçı “Odatv’de Halk TV satışı sırasında ******’a şantaj yapıldı” diye konuştu. Sözüm ona bunun belgesi de vardı, bunu bir istihbarat kaynağından almıştı!

Sadece polis ve savcıların bilmesi gereken, henüz bize-avukatlarımıza dahi gösterilmemiş olan ve iddianame yazılıncaya kadar gösterilmeyecek olan, eğer varsa sözde kanıtlar, her nasılsa Nagehan Alçı’nın ağzından milyonlarca kişinin önünde sarf edilmiştir.

Halk TV’nin satış süreciyle ilgili her şey son derece şeffaftır. Hatta bu konuda Odatv haber bile yapmıştır. İlgili haber Odatv arşivinde mevcuttur. Tüm gelişmeler ayrıntılarıyla yazılmıştır.

Halk TV’nin satış sürecinde; Ben, Hakan Aygün, Murat Ongun ve Şaban Sevinç iki kez Deniz ******’la yan yana geldik. Bu görüşmelerde neler konuştuğumuz, Sayın ****** da dahil olmak üzere gazeteci arkadaşlarımıza sorulabilir.

Ne demek şantaj?

Ne kadar ayıp.

Bunu dile getirenler, ne 25 yıllık bir gazeteciden, ne de siyasetine bunca emek vermiş bir politikacıdan utanıyorlar.

Bilmiyorlar mı; 16 Mayıs 2010 tarihinde Hürriyet gazetesinde “Kaset Komplosunu Kim Hazırladı” başlıklı yazımda, ******’a yapılan kaset komplosunu tam bir sayfada anlattım. Odatv’de bu konuda defalarca haber yaptık. Zor günlerinde yanında olduğumuzu en iyi Sayın ****** bilmektedir.

Eğer, “şantajdan” kastedilen, son yıllarda sıkça rastlandığı gibi, iki kişi arasındaki ciddiyetsiz ve dedikodu içerikli olası telefon görüşmelerindenvirüslü belgelerden elde edilen düzmece iddialarsa; bu ancak bu tertibi düzenleyenlere yakışır. Silivri mahpusunda neyin nasıl tertiplendiğini bilemiyoruz. Süreci şaşkınlıkla seyrediyoruz. Silivri’de elimiz kolumuz bağlıdır. İnsanlık haysiyetine yakışmayan ağır ithamlara ve yalanlara maruz kalıyoruz. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bu nasıl gazetecilik?Bu sadece bizim sorunumuz mu?

Odatv’ye virüs yoluyla gönderilen ve aynı anda otomatik olarak kendikendine silinen, hiç görmediğimiz sözüm ona belgeler üzerine ne yalanlar inşa ediliyor böyle?

Biliyoruz ki; Gün gelecek bu tertipler tek tek ortaya çıkacak. Bugün gazete köşelerinde ve televizyon ekranlarında, tertipçilerin aleti olarak bizi infaz edenler, yarın yüzümüze bakamayacaklardır.

“******’a şantaj yapıldı” sözünü TV ekranlarında sarf eden Nagehan Alçı ve benzerleriyle ilgili her türlü yasal hakkımızı, sonuna kadar kullanacağız.

Soner YALÇIN

Odatv.com


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 5:57 pm

Kanser hastalarının gözaltına alınması cinayete tam teşebbüstür
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat 5 Mart 2011

Mümtaz İdil kanser.
Neredeyse her hafta hastaneye gitmektedir.
Ağır bir kanser tedavisi görmektedir.
40 kiloya kadar düştü.
Ergenekon bahanesiyle 3 Mart 2011 günü gözaltına alınan Odatv Ankara temsilcisi gazeteci-yazar A. Mümtaz İdil, bugün hastaneye kaldırıldı.

Uzun süredir yemek borusu kanseri teşhisi nedeniyle tedavi gören İdil, bu rahatsızlığı nedeniyle İstanbul’a sorgulanmak üzere gönderilmemişti.
Gözaltında tutulduğu Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde rahatsızlandı.
Gece İbni Sina Hastanesi’nin acil servisine kaldırılan İdil, göğüs hastalıkları bölümün tedaviye alındı.
Mümtaz İdil’in yoğun bakımda olduğu bildirildi.
+++++++++


Doğan Yurdakul kanser.
Odatv’den arta kalan zamanlarda hastaneye gidiyor.
Ve sadece kendi tedavisiyle meşgul değil.
Eşi Güngör Yurdakul da kanser tedavisi görüyor.
3 Mart'ta gözaltına alındı.
Kanser olduğunu bile bile ileri demokrasi gereğince kelepçe vurdular
++++++++++++++
Mehmet Yoleri
"Müvekkilim Emekli Albay Mehmet Yoleri 1996 yılına kadar Güneydoğu'da görev yapmış, çarpışmalara katılmış ve harp psikozu geçirmiş olup 1998 yılından bu yana psikolojik tedavi görmektedir.
Bu durumda iken Balyoz darbesi gerekçesi ile tutuklanmıştır.
Kendisi 2 kere kalp krizi geçirmiş olup aynı zamanda şeker hastasıdır, günde 4 kez insülin kulanmaktadır.
Psikiyatrik tedavisini surdurmek üzere Silivri Cezaevinden Bakirkoy Ruh ve Sinir hastalıkları hastahanesine sevk edilmiştir.
Avukatı olarak hastanede ziyarete gittigimde albayı tanıyamadım.
"Müşahade odasına koyduk" diye tek başına bir hücreye koymuşlar.
Tuvalete gitmek için sesini duyuramıyor, idrarını pet şişeye yapıyor.
Etraftaki odalardan ruh hastalarının çığlık sesleri geliyor.
Kendisine şeker hastalarına uygun gıda verilmiyor.
Kısaca Albay hastanede değil, sanki ÇILDIRTMA MERKEZİNDE.
Oğlu Mert kendisini bu halde görünce bana: "Avukat amca babamı bu hastaneden kurtar, ben Silivri Cezaevine razıyım" dedi.
1) Müvekkilim Albay Mehmet Yoleri, 1. Ordu Komutanlığının seminerine katılmamıştır.
2) Emniyet Müdürlüğü'nün yaptığı inceleme sonucunda, Balyoz Harekat Emri'nde bulunan 2 imzanın Albaya ait olmadığı tesbit edilmiştir.
Bu durumda kendisini suçlayacak belge ve kanıt olmadığı halde tutuklanmıştır.
Eşi Aralık 2010'da kanser ameliyatı olmuş ve halen kemoterapi tedavisi görmektedir.
Pazartesi günü, TEDAVİ İSTEMEDİĞİMİZİ belirterek Cezaevine geri gönderilmesini isteyeceğim.
Esas balyoz, hiçbir günahı olmayan Yoleri ailesinin başına indirilmiştir.
Müsebbipleri tarih önünde bunun vebali ile karşılaşacaklardır.
26.02.2011
Avukat Eyüp Sabri Gürsoy"
++++++++++++++
Ve hâlâ bu zulme "ileri demokrasi" diyenler mevcut...
"Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir"
Pir Sultan Abdal

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:01 pm

Aydınlardan gözaltı bildirisi
‘Bardağı taşıran son damla’
VATAN - 05.03.2011


Ergenekon operasyonunun 18. dalgasında, 9 gazetecinin gözaltına alınmasına Türkiye’nin önde gelen işadamı ve akademisyenlerinden tepki geldi. Aralarında İshak Alaton, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ve Prof. Dr. Şerif Mardin’in de bulunduğu 13 aydın bir araya gelerek bildiri yayınladı.
Yayınlanan bildiride aydınlar, Ergenekon davasını önemsediklerini ancak yargılama sürecinin uzamasının vicdanları rahatsız ettiğine dikkat çekti. Son olarak Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasından ise endişe duyulduğuna vurgu yapıldı. Yayınlanan bildiride şu ifadeler kullanıldı:

“Son yıllarda Türkiye’nin yakın tarihindeki bazı karanlık olayların aydınlatılmasına yönelik önemli davaların başlatılmış olması, kuşkusuz, demokrasi açısından çok önemli bir gelişmedir. Ergenekon davasını da bu kapsamda değerlendiriyoruz. Ancak, üç buçuk yıldan beri süren soruşturma ve yargılama süreci boyunca kamuoyunun vicdanını rahatsız eden uygulamalar olmuştur ve bugün gelinen nokta tatmin edici olmaktan uzaktır. Adaletin gerçekleşmesi için yasal süreçlere saygıyla ve sabırla yaklaşmak gerektiğinin bilincindeyiz. Bununla birlikte, uzun tutukluluk sürelerinin, zayıf kanıtların ve anlaşılmayan gözaltına alma nedenlerinin, bu dava ile ilgili kuşkuların artmasına neden olduklarını da gözlemlemekteyiz. Ergenekon üyeliği suçlamasıyla tutuklanan gazetecilere dün Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın eklenmesi ciddi bir endişeye kapılmamıza neden olmuştur.”

Ergenekon davası başka amaçlar için kullanılmasın
“Meslek hayatlarında en üst düzeyde etik ölçütlere uygun davranmış ve Ergenekon ve benzeri türü örgütlenmelerin ortaya çıkartılmasında önemli katkılarda bulunmuş bu iki gazetecinin Ergenekon üyeliğinden tutuklanmalarının, bardağı taşıran damla olduğunu düşünüyoruz. Bu noktadan sonra, Ergenekon davasının selameti ve yasal süreçlerin doğru mecralarda ilerleyebilmesi açısından, bu davanın başka amaçlar ve hesaplar için kullanıldığına yönelik şüphelere yol açan uygulamalara son verilmesi ve davanın en kısa zamanda sonuçlandırılması, acil bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.”

BİLDİRİDE İMZASI BULUNANLAR
* İshak Alaton (Alarko Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı)
* Hakan Altınay (Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Direktörü)
* İbrahim Betil (Toplum Gönüllüleri Vakfı Başkanı)
* Ayhan Bilgen (Mazlum Der eski Genel Başkanı)
* Prof. Dr. Ayşe Buğra (Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi)
* Prof. Dr. Üstün Ergüder (Sabancı Üniversitesi İstanbul politikalar Merkezi Direktörü)
* Prof. Dr. Seyfettin Gürsel (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi Direktörü)
* Prof. Dr. Ahmet İnsel (Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi)
* Prof. Dr. Şerif Mardin (Sosyolog)
* Osman Kavala (İşadamı, liberal solun etkin isimlerinden)
* Müge Sökmen (Metis Yayınları kurucu ortağı, editör, çevirmen)
* Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır eski baro başkanı, CHP Genel Başkan Yardımcısı)
* Prof. Dr. Binnaz Toprak (Siyaset bilimci, CHP Parti Meclis Üyesi)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:01 pm

'Kaygı duyuyorum'
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gazetecilerin gözaltına alınmasını değerlendirdi. Milliyet'ten Fikret Bila'ya konuşan Cumhurbaşkanı Gül çarpıcı açıklamalarda bulundu:


06.03.2011 - VATAN


‘Savcılar titiz davranmalı’

Gül, “Olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum” dedi


Ergenekon davası kapsamında gerçekleştirilen son gözaltılar sadece Türkiye’de değil, dünyada da tepkilere neden oldu.
Gazeteciler, meslek örgütlerinin öncülüğünde İstanbul ve Ankara’da protesto yürüyüşleri yaptılar. Farklı görüşlere sahip gazeteciler ve yazarlar bu tepkide birleştiler. Gözaltılara sadece basından değil siyasi partilerden ve sivil toplum kuruluşlarından da tepki geldi. Avrupa Birliği Komisyonu ve ABD Dışişleri Bakanlığı endişelerini ifade ettiler. Uluslararası basın kuruluşları da tepki verdiler.

Takdiri gölgeliyor

Tartışmalar sürerken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istedim. Cumhurbaşkanı Gül’le dün İstanbul’dan telefonla konuştum. Gelişmeleri nasıl değerlendirdiği yönündeki soruma şu karşılığı verdi:

“Yargının, hâkim ve savcıların işine karışmam söz konusu olamaz. Ancak olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum.”

‘Daha titiz davranılmalı’

Cumhurbaşkanı Gül, savcı ve hâkimlerden beklentisini de şöyle dile getirdi:

“Savcılardan ve mahkemelerden sorumluluklarını yerine getirirken daha titiz davranmalarını; insanların ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak şekilde davranmalarını beklemekteyim.”

Gül’ün özeni

Cumhurbaşkanı Gül, özlü ve çok önemli bir değerlendirme yaptı. Konunun yargı sürecinde olduğunu dikkate alarak kelimelerini özenle seçerek konuştu. Kuvvetler ayrılığı ilkesine özen göstererek gelişmeleri, Türkiye’nin dış görüntüsü ve kamu vicdanındaki yeri açısından değerlendirdi.
Tartışmalara ve uluslararası tepkilere yol açan uygulamaların kamu vicdanına sığmadığı ve Türkiye’nin görüntüsünü de gölgelediği saptamasında bulundu. Bu saptamanın Cumhurbaşkanı tarafından yapılmış olmasının, hem iç hem dış kamuoyu açısından anlamı büyük.

Cumhurbaşkanı Gül, savcılar ve hâkimlerle ilgili değerlendirme yaparken de yargının bağımsızlığı ilkesini koruyan bir üslup kullandı. Sadece beklentisini ifade etmesi bu özenin göstergesiydi. Talimat anlamına gelecek, yargıya müdahale algısı yaratacak veya bu yönde istismar edilebilecek bir ifade kullanmadı.

Cumhurbaşkanı’nın gelişmelerin Türkiye’nin görüntüsünü gölgelediğini ve bundan kaygı duyduğunu ifade etmesi de üzerinde dikkatle durulmalıdır.

Üzüntü verici

Cumhurbaşkanı Gül, bu halk hareketleri başlamadan yıllar önce İran’ın başkenti Tahran’da toplanan İslam Konferansı’nda, bu ülkelere değişim önermiş; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kadın-erkek eşitliği konusunda çağrılar yapmış, yönetimleri halkların sesine kulak vermeleri konusunda uyarmıştı.

Bugün, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da hızla yayılan ve dikta rejimlerini birer birer yıkan büyük bir değişim süreci yaşanıyor. Gül’ün Tahran’daki sözlerinin değeri bugün daha iyi anlaşılıyor. On yıllarca otoriter yönetimler altında kalmış bu ülkelerin geleceklerini inşa etmelerinde Türkiye örnek gösteriliyor.

Böyle bir süreçten geçerken örnek gösterilen Türkiye’nin demokratik-hukuk devleti nitelikleriyle bağdaşmayan; basın özgürlüğü ve kişi hakları açısından sorgulanmasına yol açan uygulamalara sahne olması gerçekten kaygı ve üzüntü verici.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:08 pm

[quote]Gül, “Olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum” dedi[/quote]

Saldırganların saldırı cesareti kırılıyor demektir ki bu da iktidarlarının sonunun yakınlığına işaret. Bir saldırıyı başlatıp sonuna kadar götürebilmek, sebat işi. Savaşı dayanıklılar kazanır.

Ve... Sel gider, kum kalır. Bu da geçer Ya HÛ!

Büyük hesaplaşma devam ediyor.

Taraflar bir yanda işbirlikçiliğe, işgale karşı savaşan her kesimden gerçek vatanseverler, diğer tarafta arkasında Amerika ve Haçlı Yahudi batı emperyalizmi olmak üzere her kesim içindeki işbirlikçi, teslimiyetçi unsurlar.

Top atılır kalasaından
Hak saklasın belasından
Köroğlunun narasından
Her yan gümbür gümbürdenir

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:10 pm

Evrensel gazetesinin şaşkınlığı
++++++++++++++++++++++++++

Ali Serdar Bolat 6 Mart 2011

Son gözaltılar üzerine Evrensel bakın ne yazıyor:



Evrensel Gazetesi Haber Merkezi:
"Halkın Ergenekon davasının halka karşı suç işlemiş kesimlere ve darbecilere yönelmesi beklentisinin aksine, son operasyonda hükümetle ters düşen gazeteciler hedeflendi."

Şaşkın sosyalist işte böyle olur.
Amerikancı hükümetin "halka karşı suç işlemiş kesimlere ve darbecilere yönelmesini" bekler.
Sadece kendisi değil, halk da Amerikancı AKP hükümetinden böyle bir beklenti içindeymiş...
Göktanrı hiçbir sosyalisti böyle acıklı bir duruma düşürmesin.

sol.org.tr bu saçmalığı şöyle yorumluyor:
"Ergenekon'un son tutuklamalarla yanlış yöne gittiğini söyleyen Evrensel'in bu davadan hâlâ beklentisi olması şaşkınlık yarattı."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:16 pm

Yandaş medya bu kez çok yavaş
06.03.2011 - 08:20
Daima gözaltılar başlamadan önce belgeler yayımlayan, hedef gösteren yandaş medya bu kez oldukça ağır hareket ediyor. Oda TV baskını ile ilgili belgeleri yeni yayımlamaya başlayan yandaş basın, Şener ve Şık konusunda ise oldukça tutuk davranıyor.

Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasının ardından gösterilen tepkiler yandaş basını da felce uğrattı. Daha önceki tüm operasyonlarda önceden yaptıkları yayımlarla ve gözaltıların ardından yayımladıkları içeriden sızan bilgilerle operasyonu destekleyen yandaş basın bu kez oldukça yavaş hareket ediyor.

14 Şubat’ta Oda TV’de ve yöneticilerinin evlerinde yapılan aramaların ardından çok sınırlı haber ve belge basında yer almıştı. Bu belgeler içinde en çok dikkat çekeni “Ulusal Medya 2010” adlı belgeydi. Avukatlar Feza Yalçın ve Hüseyin Ersöz, Odatv’deki bir bilgisayara, Eylül ayında gönderilen bir trojan (virüs) e-postası ile birtakım dosyaların bırakıldığını ileri sürmüştü. Bu belgenin suçlama yaratmak amacıyla aynı anda yaratıldığını ve aynı anda silindiğini belirten avukatlar “Bunu kanıtlamamıza karşın hâkim ‘bu konuları fazla anlamam’ diyerek tutuklama kararı verdi” demişti.

Bu belgenin yanı sıra suç unsuru olarak basına sunulan bir diğer belge de Soner Yalçın’ın CHP’den Halk Tv’yi istediğini gösteren bir mektuptu. Hiçbir suç unsuru içermeyen bu belgenin delil gibi gösterilmesine, soL’da daha önce yayımlanan haberlerde dikkat çekilmişti.

Şener’e suç bulundu
Şener ve Şık hakkında argüman üretmekte zorlanan yandaş basının imdadına Taraf yazarı Emre Uslu yetişti. Şener’in yazdığı, ”Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” adlı kitabın bir projenin ilk kitabı olduğunu daha önce de yazdığını belirten Uslu, şöyle dedi:

24 ve 28 Ağustos 2010 tarihlerinde yazdığım yazılarda Ergenekon operasyonlarını yapan Emniyet ve Savcılık ekibini hedef alan proje kitaplar yazdırıldığını ifade etmiştim. Bulgu ve bilgilerimi o yazılarda paylaşmıştım. Nedim Şener’in Dink Cinayetleri adlı kitabının proje kitaplar serisinin ilki olduğunu Hanefi Avcı kitabının da ikincisi olduğunu belirtmiştim.

“Güvenini askere bağlayan Emniyet’teki yapı çoğunlukla makam hırsları nedeniyle başka bir koalisyon ortağı aradı. Bu noktada 'Sonergil' ve Ergenekon bu kişilere ulaşıp bir koalisyon oluşturdular” diyen Uslu, bu ekibin, kendisiyle işbirliği yapmayan Emniyet’teki ekibin görev yerlerinin değiştirilmesini istediğini yazdı. Bu ekibin daha önce yaptıklarının açığa çıkmasından korktuğunu bu nedenle de görevdekilere saldırdığını öne süren Uslu, Şener’in kitabının da bu açıdan önemli rol üstlendiğini iddia ediyor:

Bu stratejik saik ile Ergenekon yapıları ve çoğunlukla Ankara’da konuşlu Emniyetçiler bir yandan derin ilişkilerini pekiştirmeye çalışırken bir yandan da perdeler ve sütreler kullanarak ortak hedefe doğru ateş etmeye başladılar. İlk ateşte hedeflenen Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek ikilisinden düşen Ramazan Akyürek’di ve burada Nedim Şener’in azımsanmayacak katkısı oldu. Yılmazer Şener’in ateşiyle düşmeyince devreye Avcı girdi. Ancak o da Yılmazer’i indiremedi. Bunun arkasından ekipler güç birliğine gitti ve ortak hedefe özellikle seçime gidilirken vurmaya devam kararı alındı. Avcı kitabından umduğunu bulamayan Emniyet ekibi sütre olarak Ergenekon sürecinden yıpranmamış ama hoş ilişkilerinin olduğu “gazeteci”leri devreye soktu.

Gazetecilik dersi vermeyi de ihmal etmeyen Uslu, Şener’in “bu işe neden gönüllü” olduğunu da şöyle “açıklıyor”:

Peki, o gazeteciler neden bu işe gönüllü oldu? İlk bakışta bu soru mantıklı gibi görünebilir ama o gazetecilerden biri zaten bu işi gönüllü yapıyordu. Daha önce de projelere imza atmışlığı vardır. Ayrıca bu gazetecilerden biri vurup da düşüremediği o Emniyetçi ile olan mücadelesini şahsileştirmiş ve bu nedenle de kendini güvende hissetmiyordu. Bu bağlamda Ergenekon ve Emniyet çetesi için ortak düşman olan o müdür, o gazeteci için de zaten ortak düşmandı. Dolayısıyla aynı amaç için o Emniyetçilerle bir alışverişe girmesi beni hiç şaşırtmıyor. Kinin keskinleştiği yerde gazetecilik ölür zira.

“Diğer gazeteciyi bilmem ama...”
Yazısında Ahmet Şık’ın adını anmaktan kaçındığı görülen Uslu “İkinci gazetecinin durumu biraz daha karmaşık” dedikten sonra, onun da gözaltına alınmasının nedenini açıkladı:

Bildiğim şu: O gazetecide önlenemez bir cemaat karşıtlığı olduğu iddia ediliyor. Bu bakımdan o Emniyetçilerin o gazetecinin Ergenekon’daki temiz siciline rağmen içinde bulunduğu cemaat karşıtlığını maniple edip kendi amaçları doğrultusunda bir kulvarda yürümeye zorlamış olabilirler mi diye sormak gerekiyor? Yoksa bir kişinin cemaati baş düşman ilan etmesi de doğal onunla mücadele etmesi de. Ama o düşmanlığı Ergenekon koalisyonuna kiraya verirseniz istemediğiniz sahillere sürüklenebilirsiniz de...

“Oda TV’den devam edelim”
Şener ve Şık ile ilgili bilgi belge üretemeyen yandaş basın, Oda TV’de yaklaşık 20 gün önce yapılan aramalarda ele geçirildiği söylenen belgeleri yayımlamaya başladı. Toplantılarda tutulan notlar olduğu belirtilen bu belgeler, ne zamana ait oldukları gibi bilgiler de içermeden basında geniş yer buldu.

Ergenekon sürecini destekleyen yazarların bile “acaba” demesine neden olan son gözaltılardan sonra, “herşeye rağmen desteklemek gerekiyor” görüşünde direten köşe yazarları da oldu. Yeni Akit yazarlarından Ali İhsan Karahasanoğlu, “Tanıyın bu ikiyüzlüleri” başlıklı yazısında “Tanıyın bu hokkabazları! Biz aramalardan geçerken sessiz bile kalamadılar, tahrik ettiler, kışkırttılar, hedef gösterdiler. Gazeteci arkadaşlarının, haksız yere gözaltına alınmasını, keyfi kararlarla cezaevine girmesini, iftiraya maruz kalıp acı çekmesini istediler” diyerek gözaltıları eleştiren köşe yazarlarına yüklendi.

"Şimdi desteğe ihtiyaç var"
Gözaltıları en fanatik şekilde savunan, Habervaktim yazarı Yener Dönmez oldu. Dönmez, “Tepkiler ne kadar acıklı. Bir tarafta şiddetli tepki verenler, diğer tarafta ‘pısırık sağcılar’. Hepsi bir ağızdan operasyona yükleniyorlar. Sağ cenahtan yaranma duygusuyla hareket edenlerin zavallı hallerine bakar mısınız? Nedim Şener demokratmış, Ahmet Şık bugüne kadar Ergenekoncularla mücadele ediyormuş” sözleriyle dile getiren Dönmez, “Sağ cenahtaki meslektaşlarım! Veli Küçük alınırken sizin desteğinize ihtiyaç yoktu. Zaten herkes destek veriyordu. Bir destek verilecekse, şimdi” diyerek taraflaşma çağrısı yaptı.

Bugün gazetesinden Gültekin Avcı, terör örgütü talimatıyla yazı yazmanın terör suçu olduğunu söylerken, yine Bugün gazetesinden Tarık Toros ise “Gözaltına alınan ya da tutuklanan gazeteci sayısı abartı değil” iddiasında bulundu.

(soL - Haber Merkezi)


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:17 pm

3 Mart günü gözaltına alınmış olan gazeteci Nedim Şener dün tutuklandı

Ali Serdar Bolat 6 Mart 2011



Milliyet gazetesi muhabiri Nedim Şener'in evinde arama yapılması sırasında komşuları pencere ve balkonlara Türk bayrağı asarak tepki göstermişledi.



Şener, polis aracına bindirilirken "Gözaltına mı alındınız" sorusuna "Evet, Hrant için, adalet için" diye cevap vermişt.

"Hrant'ı ulusalcılar, milliyetçiler öldürdü" diye yaygara yaptılar.
Milletin beynini yıkadılar.
Beyni yıkananlar İP İstanbul İl Merkezini basmaya kalkışacak kadar sersemletilmişlerdi.
Halbuki Hrant, Fethullahçı çete tarafından öldürülmüştü.

Sonunda gerçekler daha geniş çevrelerce anlaşılmaya başlandı.
Soruşturma, AKP hükümeti ve Fethullahçı çete tarafından savsaklanıyordu.
İhmali olan devlet görevlileri hakkkında soruşturma izni verilmiyordu.
Cenazede ABD ve AB elçilerinin arkasından yürüyen aldatılmış kitleler ise hala gerçekleri görmüyordu, çünkü onları aldatanlar derin bir sessizliğe gömülmüşlerdi.
"Ulusalcılar öldürdü" diye yaygara yapanlar, devlet görevlilerinin cinayeti önlemediklerini ve soruşturmayı savsakladıklarını görmezden geliyorlardı.
Dink Ailesi de gerçekleri görmüştü. Ama "Ulusalcılar yaptı" diye hedef şaşırtan Dink'in sözde "yakın" arkadaşları, Dink Ailesinin feryatlarına kulaklarını tıkadılar.

Nedim Şener olayın üzerine gitti. "Dink cinayeti ve istihbarat yalanları" isimli bir kitap yayımladı.


Bundan önce yazdığı kitaplar zaten hakkında ferman çıkarılması için yeterli idi. Dink kitabı bardağı taşıran damla oldu.
Şener, “Hrant Dink kitabını yazdığım ve perde gerisindekileri deşifre ettiğim için beni de alacaklar” diye açıklama yapmıştı.

Dink'in katili 20 yılla yargılanırken, cinayetin perde arkasını açığa çıkarmaya çalışan gazeteci, yazdığı bu kitap yüzünden 32,5 yılla yargılanıyordu.



Bu kitap bir dokümantasyon / belgesel.
Ergenekon Dava dosyasında Fethullah örgütü hakkında mevcut olan tüm belgeler yorum yapılmaksızın veriliyor.



Maliye Bakanı Kemal Unakıtan şahsında Türkiye'nin en büyük hayali ihracat ve naylon fatura organizasyonunu Gazeteci Nedim Şener bu kitapta açıklıyor...
"Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, hazırladığı vergi affı sayesinde 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davadan kurtulacakmış. Ya ne olacaktı?" - Hasan Pulur, Milliyet
"Gördünüz mü devletinin yasalarına saygılı bakanı? Bu kadar dikkatli ve saygılı bakanın 'Vergi Barışı' başlığıyla getirdiği aftan yararlanarak, yasaya aykırı eylemleri nedeniyle hesap vermekten kurtulan bir kişi olduğunu bilmeseniz, gururdan gözleriniz yaşarabilir." - Oktay Ekşi, Hürriyet
"Unakıtan ne gibi suçların gölgesi altında Türkiye Cumhuriyeti'nin Maliye Bakanlığı'nı üstlenmiş: Evrakta sahtecilik... Hayali ihracat..." - İlhan Selçuk, Cumhuriyet

1994 yılından bu yana Milliyet gazetesinde muhabir olarak çalışan Nedim Şener, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başarılı ekonomi muhabiri, Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü ve Sedat Simavi Gazetecilik Ödüllerinin sahibi oldu.

2003 yılında Merkezi Berlin'de bulunan Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün (Transparency International) "Dürüstlük Ödülü" yarışmasında Türkiye'yi temsil etti.
Yazarın 2001 yılında Tepeden Tırnağa Yolsuzluk , 2002 yılında Naylon Holding, 2004 yılında Güncel Yayıncılık tarafından Uzanlar - Bir Korku İmparatorluğu'nun Çöküşü ve aynı yıl Kod Adı Atilla kitapları yayımlandı.

Sabahattin Önkibar şöyle yazıyor:
"Nedim Şener gerçek bir araştırmacı gazeteci.
Hrant Dink olayında perde gerisinde hazırlanan tezgahı titiz bir gazeteci olarak deşifre etti.
Öyle olunca da baskına uğradı!
Anlayamadığım televizyonlarda, “Hrant Dink kitabını yazdığım ve perde gerisindekileri deşifre ettiğim için beni de alacaklar” diyen Nedim Şener ve onun gibilerin evinde neyin arandığıdır?
Gelinen bu noktada artık sadece sözün değil aynı zamanda hukuk ile ahlakın bittiği sorgulanacaktır.
Düşünebiliyor musunuz eğer asker ya da muhalif gazeteci iseniz direkt olarak potansiyel Ergenekon şüphelisisiniz!
Bırakın hukuk ve kanun devletlerinde, geleneklerle yönetilen kabile topluluklarında bile böyle şeyler olmaz.
Ucu açık olarak 4 yıldır sürdürülen ve somut bir olay olmaksızın tamamen efsanelere ve yakıştırmalara dayalı olarak insanları tutuklayarak ayakta tutulan bir soruşturma sürecine adalet denilebilir mi?
Maalesef toplumda Ergenekon için oluşan kesin kanaat, hukuk ambalajlı muhalif kelle koparma giyotini olduğudur."

ABD ve Avrupa Birliği'nin timsah gözyaşları
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ergenekon tertibini tüm gücüyle destekleyen ABD ve AB, kamuoyunun tepkisi üzerine Şener ve Şık için timsah gözyaşları akıttılar.
Evet, Ergenekon milliyetçi ve darbeci bir örgüttü ama, Şener ve Şık gibi gazetecilerin bu örgütle ilişkisi olamazdı.
"Tutuklananlar arasında masumların da olabileceği" söylemi, tertipçilerin halk arasında yaymaya çalıştığı bir beyin yıkama yöntemi.
Beyni yıkanan kişi, Ergenekon diye bir terör örgütünün varlığını kabul etmiş oluyor.
Tutuklananlar arasında kendi beğendiği kişi veya kişilerin yanlışlıkla tutuklandığını düşünmesi sağlanıyor.
Böylece Ergenekon tertibi halk tabanına oturtulmaya çalışılıyor.
ABD ve AB'nin izlediği ve bizim tertipçilere öğrettiği taktik bu.

AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre (Elen Flotr okunur):
"Derin şekilde kaygı verici.
Bu gazetecilerin kişilikleri gibi araştırmalarındaki profesyonel yönelim, Ergenekon gibi milliyetçi ve darbeci örgütlerle bağlantılı olabileceklerine inanmayı zorlaştırıyor.
Şener, entelektüel kesinliği ve kararlılığı beni etkiledi. Bu soruşturma bağlamında tutuklanmasıyla ilgili inanmazlığımı belirtmek isterim.
Bu davanın yürütülmesi ve uluslararası insan hakları standartlarına sıkı sıkıya uyulması konusunda Türk yetkilileri çok dikkatli olmaya çağırıyorum"
dedi.

ABD Büyükelçisi Ricciardone şunları söyledi:
"Prensipte herhangi bir dava hakkında yorum yapmıyoruz ama siyasetimiz hakkında, bütün dünyada şüphesiz yüzde yüz ifade ve basın özgürlüğünü destekliyoruz"
"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPaz Mart 06, 2011 6:39 pm

Ahmet Şık tutuklandı
++++++++++++++++++

Ali Serdar Bolat 6 Mart 2011


Ertuğrul Mavioğlu (solda) ve Ahmet Şık (sağda)

Dönemin Nokta dergisinde, Emekli Oramiral Özden Örnek'in "Darbe Günlükleri"ni yayımlayarak "Ergenekon" soruşturmasının başlatılması için zemin hazırlayan ekibin içinde yer alan gazeteci Ahmet Şık'ın ilerleyen dönemde "Ergenekon" sürecine karşı eleştirel yazılar yazmaya başlaması, tertipçileri çıldırtmıştı.

"Askerin sesi kesilirse demokrasi gelir" mavalına saf saf inanmış olan aydınlar zaman ilerledikçe yanıldıklarını anlıyorlardı.

Kadıköy Savcılığı, İthaki Yayınları tarafından 2 cilt halinde basılan "Kontrgerilla ve Ergenekon'u Anlama Kılavuzu" ve "Ergenekon'da Kim Kimdir?" kitapları nedeniyle gazeteciler Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık hakkında soruşturma açmıştı...

İmamın Ordusu
+++++++++++++

"Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazeteci-yazar Ahmet Şık’ın avukatı Bülent Utku:
"Müvekkilim, son zamanlarda hazırladığı (İmamın Ordusu) ismini vermeyi düşündüğü Fethullah Gülen’in cemaatteki örgütlenmesini anlatan kitap nedeniyle gözaltına alındığı düşüncesini bize iletti"
dedi.

Ahmet Şık, polis nezaretinde evinden çıkarıldığı sırada, "Dokunan yanar" diye bağırdı.
Anlamı: "Fethullah'a dokunan yanar"

++++++++++++

Ahmet Şık, Ergenekon Davası hakkında Bianet'e şunları söylemişti:

"Savaşın şiddetlendiği ve devam eden süreçteki ateşkes sürecinde maytap bile patlasa adres olarak PKK gösterilirdi. Şimdi ise öyle bir sürece gelindi ki her olayda Ergenekon işaret ediliyor. Alarko Holding'in kurucularından Yahudi asıllı Türk iş adamı Üzeyir Garih cinayetinden Bingöl-Elazığ karayolunda 33 erin öldürülmesine kadar bütün bu olaylar Ergenekon'un işi olduğu söylenerek ısrarla insanlarda bir Ergenekon algısı yaratıldı."

"Her iddianamede Hrant Dink'e atıf yapılıyor. Dink cinayeti kesinlikle eli devlete uzanan bir cinayet. Niye Ergenekon soruşturmasıyla birleştirilmiyor? Müdahil avukatların bu dava genişletilsin biz tetikçilerin dışındaki failleri bilmek istiyoruz çığlığını görmezden geliyor. 'Santa Maria İtalyan Kilisesi'nin rahibi Andrea Santoro'yu milliyetçi saiklerle 17 yaşındaki bir çocuk gidip vurdu' demek olur mu?"

"Medya yoluyla bilinçli bir kafa karışıklığı yaratılarak 'Türkiye'de gerçekten bir derin devlet temizliği yapılıyor' algısı yerleştiriliyor. Ergenekon soruşturması, Türkiye'de bir şeyleri soruşturuyormuş gibi gösterip ama hiçbir şeyin soruşturulmadığı, esas faili gizlemek üzerine kurulu bir dava süreci benim gözümde. Bir yıl sonra yeni tutuklamalar olmazsa Ergenekon'dan bir kişi bile cezaevinde kalmayacak."

"Derin devlet olduğu gibi kalıyor ama aktörleri değişiyor. Soruşturmayı yürütürken 'Bir numara kim?' diye bir metafor yaratıldı. Bir dolu isim ortaya atıldı. Dönemsel olarak herkes 1 numara oldu. Bu örgütün o birinci isim denilen kişisi bulunmadan bu dava kapanmaz."

"Hükümete ya da bir cemaate yönelik muhalif tutum takınan herkes kendisini bir anda bu davanın sanıkları arasında buluyor. Sürekli ucu açık kalan bu soruşturma, siyasal olarak bir takım insanların elini güçlendiriyor.

"Lobi belgesi'nde de Savcı "bir puzzle'ın boşlukları doldurur gibi isimleri yerleştirmiş. Bu yüzden de bu iddianameler çok soyut. Ergenekon'un işaret fişeği" sayılan Tuncay Güney dahil olmak üzere bir çok isim neden sanık olarak dinlenmedi?"

+++++++++++++

Ertuğrul Mavioğlu'nun Bianet'e söyledikleri:

NATO kaynaklı gladyo örgütlenmelerinin olduğu bütün ülkeler Soğuk Savaşın bitimiyle birlikte ortadan kalkan 'komünizm tehlikesi' ile artık böylesi bir yapıyı çözerken neden Türkiye'de böyle bir sürecin yaşanmadığını Mavioğlu, şu cümlelerle açıklıyor:

"Türkiye'de de buna ihtiyaç olduğu düşünülseydi bu yapı çoktan çözülürdü. Bu çerçevede esas olanın devletin veya gladyonun tasfiyesi yerine derin devletin el değiştirmesi olduğundan bu yapı varlığını hala koruyor. Çünkü Türkiye'deki işlevi sadece Sovyetlere karşı bir cephe oluşturmak değil aynı zamanda ülkedeki haksızlıkların ve adaletsizliklerin bir biçimde devamlılığını sağlamak. O yüzden Hrant Dink, Rahip Santoro, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu öldürüldü, Danıştay baskını, 1 Mayıs 1977, Maraş, 16 Mart, Bahçelievler katliamları hala çözülemedi."

(Mavioğlu'nun burada bilmediği husus, diğer NATO ülkelerinde de gladyo örgütlenmelerinin çözülmediği, aksine varlığını ele değiştirerek sürdürdüğü. Aynen bizde olduğu gibi.
Çünkü gladyo (diğer adıyla kontrgerilla), ABD'nin NATO ülkelerini denetim altına almak için kurduğu bir örgüttür.
Sovyet tehlikesine karşı kurulduğu söylemi bir aldatmacadır.)

Mavioğlu devamla şunları söylüyor:

"1985 yılından bu yana gazetecilik yapıyorum ama böyle habercilik görmedim. Savcının muhabirleri odasına çağırıp, brifing verir gibi bahsettiği haberin ertesi gün tüm gazetelerde yayımlandığını biliyoruz. Medyanın tamamı da buna bile bile lades dedi. Kaynağı belli olmayan çok sayıda haber yapılıyor. Gazeteciyseniz elinize gelen belge gerçek mi diye araştırmak zorundasınız"

"Ergenekon belgelerinin içerisindeki sahte MİT raporu gerçekmiş gibi bütün gazetelerde yayımlandı. Ardından MİT reddetti. Ancak sahte olduğu ortaya çıktığında hiçbir medya kuruluşu özür dilemedi. Üzeyir Garih'in Ergenekon'un öldürdüğüne dair Yeni Şafak'ta haber oldu. Ama şimdi hiçbir Ergenekon iddianamesinde biz buna rastlamadık. Adı anılmıyor bile. Bunların hepsi gazetecilik açısından utanç verici."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPtsi Mart 07, 2011 11:04 am

Yalçın Küçük tutuklandı
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Yalçın Küçük'ün da aralarında bulunduğu 5 kişi tutuklandı.


07.03.2011 - 02:11 - ENSONHABER





Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Ergenekon davası sanığı Prof. Dr. Yalçın Küçük, OdaTV çalışanları Doğan Yurdakul, Müesser Yıldız, Coşkun Musluk ve Sait Çakır sevk edildikleri mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Nöbetçi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi İbrahim Balık'ın, Yalçın Küçük'ü örgüt yöneticiliği suçundan, diğer şüphelileri ise örgüt üyeliği suçundan tutuklanmasına karar verdiği öğrenildi.

SAVCI ÖZ İFADELERİNİ ALDI
Prof. Dr. Yalçın Küçük ile Odatv yazarı Müesser Yıldız,Doğan Yurdakul, Coşkun Musluk ve Sait Çakır'ın savcılıktaki işlemleri 16.00 sıralarında tamamlandı. Şüphelilerin, Savcı Zekeriya Öz ile Savcılar Fikret Seçen ve Hakan Karaali tarafından ifadeleri alındı.

Prof. Dr. Yalçın Küçük, Müyesser Yıldız ve Sait Çakır'ın ifadesini Zekeriya Öz, Doğan Yurdakul'un ifadesini savcı Fikret Seçen, Coşkun Musluk'un ifadesini ise Savcı Hakan Karaali aldı. Sorgularının ardından Yalçın Küçük "Ergenekon terör örgütü yöneticisi olmak", Müesser Yıldız, Doğan Yurdakul,Coşkun Musluk ve Sait Çakır da "Ergenekon terör örgütü üyesi olmak" suçundan tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildi. Şüpheliler, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimi İbrahim Balık tarafından 19:00'dan itibaren yeniden sorgulanmaya başlandı. Altı buçuk saat süren sorgunun ardından Hakim Balık, saat 01:20 sıralarında kararını açıkladı. Hakim, şüphelilerden Yalçın Küçük'ün örgüt yöneticiliğinden diğer şüphelilerin ise örgüt üyeliği suçundan tutuklanmasına karar verdi. Şüpheliler Metris Cezaevine gönderildi.

YURDAKUL'UN AVUKATINDAN AÇIKLAMA
Tutuklamaların ardından basın mensuplarına Doğan Yurdakul'un sözlerinin ise neler olduğunu avukatı Tugay Topbaş açıkladı. Topbaş müvekkili Yurdakul'un kararın ardından, "Hukuk iflas etmiştir. Önemli olan kamuoyu vicdanının iflas etmemesidir. Biz kendimizi kamuoyunun vicdanına teslim ediyoruz" dediğini söyledi. Tutuklanan 5 ismin salı günü Silivri Cezaevi'ne nakledilecekleri öğrenildi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPtsi Mart 07, 2011 11:07 am

GAZETECİNİN EVİNE BASKIN



O çok ünlü bir gazeteciydi, çok ünlü ve çok satan bir gazetede yazıyordu. Sadece gazeteci değil, deneyimli bir araştırmacı yazardı da. Meslektaşları arasında en geniş, en zengin, dört dörtlük bir arşive sahip olduğu söylenmekteydi.



Ünlü Gazeteci son zamanlarda kafayı, hükümet üyelerinin bulaştığı büyük boyutlu yolsuzluklara takmıştı. Elinde sağlam belgeler vardı, bunları gazetesindeki köşesinden bir ucundan yayınlamaya başladı.

Önce uyarılar geldi hükümetten ve hükümete yakın çevrelerden. Umursamayınca, korkutmalar ve örtülü tehditler yağmaya başladı.

Bunları hiç önemsemeyen Ünlü Gazeteci, kör kör parmağım gözüne, der gibi hükümet üyelerinin ve yakınlarının gırtlaklarına kadar batmış olduğu yolsuzlukları, hortumlamaları belgeleriyle ortaya koyan bir kitap yazdı.

Kitabın parçalı bomba etkisi henüz tam yayılmamışken, bir gün, sabahın köründe Ünlü Gazetecinin evini polisler bastı.



Evde, kendisinden başka hiç kimse yoktu. “Avukatımı arayacağım” dedi, telefona uzanırken. Odaya doluşmuş polislerden birinin ağır eli sertçe engelledi, “kimseyi arayamazsın, kimseyle konuşamazsın!” diye buyurdu, ağır elli kaba sesli polis, “sessiz ol, otur!”



Sabahın altısında başlayan arama tam on saat sürdü. Ünlü Gazeteci kendi evinde on saat tutuklu kalmıştı.

Polisler, Ünlü Gazetecinin bilgisayarına, CD’lerine, cep telefonlarına, günlüklerine, notlarına, banka defterlerine ve tam 17 büyük karton kutusu dolu belgelerine el koyduklarını söylediler…

Baktı ki el koydukları özel eşyalarını polisler alıp götürüyor, Ünlü Gazeteci on saattir sabırla oturduğu yerden kalktı, “bunların dökümünü içeren yazılı, imzalı bir belge isterim! Hani, tutanak nerede?” diye diklenmek istedi. Ağır elli, kaba sesli polis, Ünlü Gazeteciyi elinin tersiyle itti, “tutanak mutanak yok!” deyip, diğer polislerin yüklenmiş olduğu eşyalarla çıkıp gitti.



Peki, kimdi bu Ünlü Gazeteci?

Biliyorum, şimdi hepiniz birçok ismi sıralamaya başladınız bile!

Ancak üzgünüm, bilemediniz!

Anlattığım gerçek öyküdeki Ünlü Gazeteci: Alman araştırmacı yazar Hans Martin Tillack.

Tillack, ünlü Alman dergisi Stern’in, AB’nin başkenti Brüksel’de muhabirliğini yapmaktaydı.

20 Mart 2004 günü, Brüksel’deki evi AB polisleri tarafından basılan, özel eşyaları ve yılların birikimi zengin arşivi kayıtsız kuyutsuz elinden alınan Tillack, baskından hemen sonra gazetesini, Stern’i arar. Tüm avukatlarıyla seferber olan Stern, baskını Hamburg’daki mahkemeye taşır.

1 Şubat 2005 günü, Hamburg Yüksek Mahkemesi kararı açıklar: Avropol (Avrupa Birliği Polis Örgütü) görevlileri dokunulmazlık hakkına sahip olduklarından, onlara karşı açılan dava düşmüştür.

Tillack’ın evini basan Avropol görevlilerini yargılamaya, ne Alman ne de başka bir AB ülkesi ulusal mahkemesinin yetkisi vardı!



Peki, basın özgürlüğüne ne oldu?

Hani, ifade özgürlüğü nerede?



Ben bu faşist baskının öyküsünü ve benzer daha birçok olayı, ilk basımı Kasım 2006’da yapılan ‘Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi’ adlı 756 sayfalık tamamı belgeli kitabımda anlatmıştım.[1]

Biliyor musunuz, 6. baskısını yapan bu kitabıma bugüne kadar, bir elin parmakları kadar az yazarımız hariç, bizim sözde Yaygın Ulusal Medya sahip çıkmadı!

Değil sahip çıkmak; gazetelerinde, televizyon programlarında ve internetteki sitelerinde tek bir satır yazmadılar, tek bir söz etmediler! “Avrupa Birliği’nde basın özgürlüğü yok, ifade özgürlüğü yok!” diye haykırıyor, belgeleri ortaya koyuyordum, hiç oralı olmuyorlardı. “AB, faşist bir devlet yapısındadır, işte belgeleri!” diye sesleniyordum, başlarını döndürüp bakmıyorlardı bile!



Peki, bizim sözde Yaygın Ulusal Medya neden böyle umursamaz duruyordu?

Çünkü alayı, AB Mandacısıydı da ondan!

Bir yandan halkımıza ‘ulusalcıymış’ gibi gözüküp bir yandan da AB yanlısı propaganda yürütüyor, kendilerince kurnaz, iki yüzlü bir oyun oynuyorlardı.



Peki, bu sözde ulusalcı gazeteciler, araştırmacı yazarlar haince kurnazlık yaptılar da ne oldu?

Ne olduğunu hep birlikte gördük. Düzemce Ergenekon Tezgâhı onların da evine sabahın köründe baskınlar düzenleyince, “özgür basın istiyoruz!” diye ağlaşmaya başladılar.

Hani siz AB yanlısıydınız?

Size şimdi yapılanlar, AB yasalarına uygun!

AB’de özgür basın yok!

Hem AB Mandacısı olacaksınız, hem de AB yasaları size de uygulanınca ağlaşacaksınız!

AB Mandacılarının, her kim olursa olsun, AB yasalarının bu ülkede de uygulanmasına asla bir itirazları olamaz, olursa da ciddiye alınamaz!



Bu yargılamayı çok ağır bulanlar olabilir.

Onlara söyleyeceğim şudur:

İşgali yaşıyoruz!

Bundan daha ağırı olur mu?



Yılmaz Dikbaş

3 Mart 2011, Antalya

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPtsi Mart 07, 2011 11:11 am

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün son operasyonda göz altına alınarak tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatına öyle bir açıklama yaptkı ki özrü kabahatinden beter...

Ahmet Şık'ın avukatı Atalay, Savcı Öz ile yaptıkları ilginç konuşmayı anlattı.


Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra bugün sabaha karşı tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, savcı Zekeriya Öz'ün yaptığı son açıklamaların, gözaltı sürecindeki tutum ve sözleriyle tamamen çeliştiğini belirterek, "Ergenekon artık, bir darbe teşebbüsü davası değildir" dedi ve müdahil avukatlığından çekildiğini açıkladı.

Ahmet Şık ve Nedim Şener' in de tutuklanması ile artık bu ülkede gazetecilik yapılamayacağını belirten Atalay, gözaltı sürecinde savcı Öz'ün kendisine "Ben bu son gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz" dediğini aktardı.

Atalay'ın açıklamasının tam metni:

03 Mart 2011 Perşembe günü "Ergenekon terör örgütü üyeliği" suçlaması ile gözaltına alınanlar arasındaki gazeteci Ahmet Şık'ın, gözaltına alınışından bu sabah saatlerinde Metris cezaevine götürülene kadar geçen son 3 günlük süreçte avukatı olarak, bu süreci yaşadım.

Savcılık ve mahkeme huzurunda geçen her anın dolaysız, doğrudan tanığıyım. İfade tutanaklarına zorluklarla geçirebildiklerimiz dışında, asıl yaşanan gerçeklik, karşılıklı diyaloglardır.

Anlatacak çok şey var. Ama hepsi de dehşet verici, ürkütücüdür.

Sadece bir anekdot aktarayım:

Ben savcıya, Ahmet Şık'ın Ertuğrul Mavioğlu ile 2009 yılında yazdığı iki ciltlik Ergenekon kitabından sözettiğimde, haberi ve bilgisi olmadığını söyledi. Derhal dışarıdaki arkadaşlardan isteyip, odaya getirttik. Bir yandan sorulara devam ederken bir yandan da kitaba göz gezdirdi. Eğer çok iyi ve yetenekli bir aktör değilse, kitabı ilk kez gördüğüne ve duyduğuna kalıbımı basarım.

Sordum: "Gerçekten mi ilk kez duydunuz ve ve gördünüz?"

Yanıtladı: " Evet"

Ve devamla şunları söyledi:

" Ya ben bu son gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz."

İşte, hükümetin yargının tasarrufudur dediği olayın aslı astarı budur...

Bugüne kadar, "soruşturmanın gizliliği" ilkesine hep uydum. Buna uymamın nedeni, sadece uymamanın bir suç olması ve yaptırıma bağlanması nedeniyle değildi. Ben, bu ilkenin konuluş amacının ve koruduğu hukuksal değerin doğruluğuna da inanıyorum.

Fakat gelinen noktada, bu ilke, konuluş amacının tümüyle zıddı bir bağlamda ve insanların onurunu, kişiliğini zedelemek, belirsiz ve çok uzun bir zamana yayılacağı belli olan yargılamadan önce, insanları suçlu olarak damgalamak ve peşin ceza çektirmek amacıyla kullanılıyor.

Masumiyet karinesi gereğince, haklara sahip olan bir şüphelinin haklarını korumak üzere hukuk düzeninde olan "soruşturmanın gizliliği" ilkesi yalnızca şüpheliye karşı gizliliğe dönüştü.

Somut olaya gelince, bugün soruşturma savcısı Zekeriya Öz'ün yazılı basın açıklaması benim açımdan bardağı taşıran son damla olmuştur.

12 saat önce ifade sırasında bizim yüzümüze karşı bambaşka beyanlarda bulunan savcı, basın açıklamasında ise eleştiri niteliğinde yazı yazan istisnasız herkesi muhatap alarak açıkça tehdit etmektedir.

Okumayanlar için savcı Zekeriya Öz'ün açıklamasının aşağıdaki bölümünü aynen aktarıyorum:

"Esasen Cumhuriyet Savcılığımızın hukuksal gereklilikler dışında herhangi amaç ve saikle hareket ettiğinin / edeceğinin kabulü ve kamuoyunun bu yönde asılsız değerlendirmelerle yönlendirilmeye çalışılması, büyük bir titizlik ve ciddiyetle yürüttüğümüz soruşturmaya zarar vereceği gibi adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı da açıktır. Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir"

Bilmeyenler için anımsatayım, şu anda Ergenekon davalarında yargılananlar arasında, "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve yataklık etmekle suçlanan kişiler de var.

Bugüne kadar, bu ülkenin geçmişindeki örtülü ya da açık bütün darbelerle, darbe teşebbüsleriyle ve askeri muhtıralarla hesaplaşılmasının önemine ve gereğine inanan ve Ergenekon soruşturmasını bunun için tarihi bir fırsat olarak gören birçok kişi, bu soruşturmanın bu amaçla uyumlu olmayan yönlerine ilişkin kaygı ve kuşkularını hep bilinçlerinin bir köşesinde nadasa bırakmayı tercih etmişlerdi.

Ama artık, bardağı taşıran son gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle, soruşturmanın bambaşka yerlere doğru evrilmekte olduğunu görmenin rahatsızlığı ile bu kaygılarını gündeme getirmeleri üzerine, soruşturma makamının adeta " öyleyse siz de Ergenekoncusunuz, bak gereğini yaparım ha!" olarak okunabilecek açıklamasına muhatap oldular.

Dolaysız ve doğrudan tanık olarak söylüyorum. Ahmet Şık ve Nedim Şener' in de tutuklanması ile artık bu ülkede gazetecilik yapılamaz. Tutuklananlar Ahmet ve Nedim değil, onların şahsında gazetecilik mesleğidir.

Bu karardan sonra, artık geriye dönüş yoktur. Şu andan itibaren benim açımdan "Ergenekon" zihniyeti ile siyasi, toplumsal arenada siyasi mücadele hakkım baki kalmak üzere, hukuksal alandaki mücadele pratiği tümüyle bitmiştir.

Davanın ilk başladığı andan bugüne kadar, birçok eleştiriye karşın bugüne kadar süren davadaki müdahil avukatlık statümün de sonlandırılması için, artık bu davaya inancım ve yargılama makamlarına güvenim kalmadığı için istifa edeceğimi, bu yargılamada bundan sonra, (elbette tercih ettiğim şüpheliler bağlamında) müdafi olarak görev yapmak durumunda olduğumu belirteceğim.

Yaşanan tüm hukuksuzlukları, gücümün yettiğince ulusal ve uluslar arası platformlarda dile getireceğimi belirtiyorum.

ARTIK EMİNİM, ERGENEKON DENİLEN DAVA BİR DARBE TEŞEBBÜSÜ DAVASI DEĞİLDİR.

Toplumun bu konudaki hassasiyet ve duyarlılığı kullanılarak, muhaliflerin aşama aşama cezalandırıldığı bir yargı pratiğidir.

Bu iletiyi, biraz da öfkem ve duyarlılığım zirvede iken yapıyor ve sizlerle paylaşıyorum...

Avukat Akın Atalay

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 3 EmptyPtsi Mart 07, 2011 11:38 am

Nuray Mert ve BirGün yazarları köşelerini kararttı
06.03.2011 - 15:43 Yazdır Arkadaşına gönder Gazeteci tutuklamalarını protesto etmek için Nuray Mert ve BirGün köşe yazarları, köşelerini boş bıraktılar.

Cuma günü son yılların en büyük gazeteci eylemine yol açan son Ergenekon dalgasına bazı köşe yazarları tepki vermeyi sürdürüyor.

Cumartesi günkü BirGün gazetesinde tüm köşeler karartıldı, siyaha boyandı.

Bugün ise Nuray Mert, Milliyet gazetesindeki köşesine sadece "Doğru bildiğimizi özgürce yazamayacaksak, yazmanın anlamı yok!" başlığını atarak başka bir şey yazmadı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ODATV'YE SALDIRI
Sayfa başına dön 
3 sayfadaki 10 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki
 Similar topics
-
» PERİNÇEK'E SALDIRI
» AKP'NİN POLİSLERİNDEN MÜSLÜMANLARA SALDIRI
»  Ahmedinejad'a bombalı saldırı!
» YAHUDİ SALDIRI HAZIRLIĞINDA
»  Moskova Havaalanına Saldırı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: Ve Diğer (Siyaset)-
Buraya geçin: