AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ODATV'YE SALDIRI

Aşağa gitmek 
3 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyPtsi Şub. 14, 2011 3:42 pm

Konunun ilk mesajı :

Odatv neden basıldı

Son yaptıkları haberde, Ergenekon denilerek Türkün kültürüne, orduculuğuna yapılan saldırının organizasyonunu bizzat ABD eliyle yapıldığını ve bu saldırıda kullanılan polislerin coniler tarafından eğitildiğini isbat eden video kayıtlarını yayınladıkları için.

Evet, emri veren Bush, eğitimi veren coni, uygulayan BOP Eşbaşkanı ve Fetullahi örgütün polis içindeki uzantıları.

İşte, ODATV'nin basılmasına sebep haber:


İŞTE AMERİKALILAR’IN ERGENEKON POLİSLERİNE VERDİĞİ EĞİTİMİN BELGESİ




İngilizce kursuna zaman ayıramıyor musunuz? Tıklayın!

Bu görüntüler Ergenekon Davası’nın kaderini değiştirecek

14.02.2011 01:31

Karakter boyutu :

--------------------------------------------------------------------------------

Yarbay Mustafa Dönmez, Zir Vadisi’nde bulunan askeri mühimmatın sorumlusu olarak 2 yıldan beri tutuklu. Ergenekon üyesi olmakla suçlanıyor. Dönmez bugün savunma yapmaya başlayacak.

Aşağıda Dönmez’in yargılandığı davayla ilgili olarak sizi şok edecek 3 video bulacaksınız.

Ancak videolardan önce bugün davada savunmaya başlayacak yarbay ile ilgili önemli bilgiler verelim…

SAKINCALI PİYADE

Yarbay Mustafa Dönmez, TSK’nın içindeki “sakıncalı piyade”lerden. 68 kuşağından gelen bir babanın çocuğu olan Dönmez, 1980’de ODTÜ’de öğrenciydi. Üniversitede sol görüşe yakın olan Dönmez, bir eylemde yaralandı. Bundan sonra okulu bıraktı. Ailesinin desteği ile Kara Harp Okulu sınavlarına girdi. Sınavda 6. oldu. Harp Okulu’na girdi ve 1985 yılında mezun oldu.

Mustafa Dönmez, muharip değildi. Karargahta görev yapıyordu. Tutuklandığında “ikmal subayı” olan Dönmez, bugüne kadar milyonlarca liralık satın alma gerçekleştirdi ve bilinen usulsüzlüğü olmadı. Aziz Nesin’den Attila İlhan’a kadar pek çok isimle tanışıklığı olan Dönmez’in kendisinin de pek çok dergi de yazısı çıktı. Dönmez’in son yazısının başlığı “Mustafa Kemal ve Tam Bağımsız Türkiye”. Dönmez’in yazdığı dergi, tutuklanmasının ardından kapatıldı.

Peki Dönmez’in başına bunların gelmesini sağlayan başka bir özelliği var mı?

TSK’DAKİ CEMAATE KARŞI

Mustafa Dönmez, orduda cemaate karşı kişiliği ile biliniyor. Cemaate mensup pek çok subayı deşifre eden Dönmez, TSK içinde mevcut yapılanmanın ev toplantıları ile örgütlendiğini ortaya çıkardı. Cemaate alternatif olarak TSK’da kültür çalışmaları yapan Dönmez’in hayatı 2009 yılının Ocak ayında önce Sapanca’daki yazlık evinde, ardından da orada bulunan bir kroki aracılığıyla Zir Vadisi’nde askeri mühimmat bulunduğu iddiasıyla değişti. Dönmez bu nedenle tutuklandı.

Şimdi size Dönmez’in adının gündeme gelmesine neden olan Zir Vadisi kazılarıyla ilgili üç görüntü izletelim…

AMERİKALILAR KURS VERDİ

İlki Zir Vadisi’nde bulunan bir mühimmat ile ilgili. Bombanın adı “datasheet” okunuşu “detaşit”. Zir Vadisi’nde bulunan malzemenin içinde çıkan bu bomba türünü Türk polisi tanımaz diyebilirsiniz. Gerçekten de polisin bu bombayı aldığı eğitimle tanıması mümkün değil. Ancak aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde bu bombayı tanıma konusunda polisin Zir Vadisi kazısından sadece 2 gün önce Amerikalı uzmanlardan eğitim aldığını bizzat polislerin ifadesi ile izleyeceksiniz.



İzlemek için görseli tıklayın

İnsan sormadan edemiyor. Polis iki gün önce ABD’lilerin aldığı eğitim sayesinde tanıdığı bombayı iki gün sonraki kazıda nasıl buluyor? Bu ne tesadüf. Mustafa Dönmez de kazının olduğu gün Zir Vadisi yakınlarındaki 5 ABD’li istihbaratçının ne işi olduğunu soruyor haklı olarak?

Bu kadar değil…

YOUTUBE’A BİZDEN ÖNCE KOYMA

Aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde ise polis, Amerikalı eğitmenlerine “Abi” diye hitap ediyor. Ve içlerinden biri cep telefonuyla mühimmatın görüntülerini çekiyor. Bir diğer polis çeken polisi uyarıyor: “Youtube’a bizden önce atmayın!” (Mühimmatlarla ilgili bir başka polis videosu haberimiz için tıklayın )



İzlemek için görseli tıklayın

Mühimmat ile ilgili olarak ilginç bir ayrıntı verelim. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenlerin bir benzeri Yarbay Mustafa Dönmez’in de başına geliyor. Polisin gönderdiği belgelerde Dönmez’de bulunduğu hakkında rapor verilen 472 adet merminin, gerçekte Dönmez’de bulunmadığını Emniyet mahkemeye yazdığı yazıyla kabul ediyor. Kısacası 473 mermi “sehven” Mustafa Dönmez’de bulunuyor.

MALZEME “SIFIR”

Son görüntülerimiz ise Zir Vadisi’nde bizzat kazıların yapıldığı noktadan. Kazıya tanık olan bir binbaşı ile bir başçavuşun konuşması. İkili arasında geçen konuşmadan hem bulunan malzemenin hem de kutularının “sıfır” olduğu anlaşılıyor. 7 Ocak 2009 günü yapılan konuşmada yapılan tespit, bulunan mühimmatın henüz kar görmediği hatta hiç ıslanmadığı. Sadece bir hafta önce Ankara’da okulların kar nedeniyle tatil edildiği hatırlanırsa bu biraz garip bir durum. Buradan hareketle iki asker malzemelerin “en fazla iki günlük” olduğu sonucuna varıyor. Malzemenin üzerindeki gazetelere bakıldığında ise gazetelerin de yeni olduğu görülüyor. Binbaşı kazıyı inandırıcı bulmadığını “eski kitaplar bunlar” sözleriyle gösteriyor.



İzlemek için görseli tıklayın

KAZILAR NEDEN GECE YAPILIYOR

Son olarak şunu söyleyelim. CMK’nın 118. Maddesi yapılan aramalar için şu kısıtı koyuyor: “(1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. (2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz. (CMK 118. Madde)” Bu kazılarda 2. Fıkraya dair hallerin olmadığı açıkça ortada olmasına rağmen, polis bu aramaların tamamını gece yapmayı tercih ediyor. Aramaların gündüz gözüyle yapılmasını nedense uygun bulmuyor.

Bugün savunmasını yapmaya başlayacak “sakıncalı piyade” Mustafa Dönmez, ne zaman ağzını açsa kendisine bir “polis komplosu” yapıldığını anlatıyor, TSK ve emniyette cemaat örgütlenmesine vurgu yapıyor.

Görüntülere bakınca Mustafa Dönmez’e “haksızsın” demek mümkün mü?

Barış Terkoğlu

Odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 7:22 pm



Terörist Kime Denir? Gazeteci Kime Denir?



Bülent ESİNOĞLU



Dürüstlerin tahammül edemedi yalan türü; insanın gözünün içine baka baka söylenen yalandır.



“Gözümün içine baka baka yalan söylüyor” der. Çünkü bu son yalan onu çok üzmüştür. Hatta kızdırmıştır.



Çünkü yalan,

Güvensizlik yaratır. Ona güvenenleri hayal kırıklığına uğratır,

Aşılması zor yalıtım oluşturur,

Yalan söyleyende, yüzsüzlük davranışını geliştirir.



Siyasi iktidarın sahip olduğu yetenekler bütünüdür, yalan.

Şerefsizlikte son noktadır.

Pişkinliğin son safhasıdır.



Gözünün içine baka baka yalan söyleyen birisi, artık karşısındakini ciddiye almıyor demektir.



Büyük bir yalanın inşası, küçük küçük yalanlardan olur.



Ergenekon Yalanı da, küçük küçük yalanların bir araya getirilmesi ile inşa edildi.



Gözünüzün içine baka baka yalan, sadece yalan söyleyeni değil, karşısındakini de kirletir.



Zaten yalanlar ortamı kirlenme ortamıdır. Bu gün toplumun bu kadar kirlenmesinin nedeni, yönetenlerden başlamıştır.



Siyaset yalan söyleme sanatı değildir.



Yalancıların ve hainlerin en temel özelliği korkak olmalarıdır. Korktukça yalan söylerler. Yalan söyledikçe korkarlar.



Hainler korkak olduğu ve hıyanetlerini gizleme zorunda oldukları için yalan söylerler.



Ve yalanda git gide uzmanlaşırlar. Hıyanetler ortaya çıkınca, daha fazla yalan söyleme durumunda kalırlar.



Artık onların hayatının temel parçası yalandır. Yalansız yaşayamazlar. Yalansız iktidar olamazlar.



Ama yalan haini her gün biraz daha çukura götürür.



Hain korkar, korku hainin beyninin yarısını alır. Yarısı ile de yalan söylemeyi sürdürür.



Gazeteciler onların yalanlarını ifşa ettikleri için hainler gazetecileri hiç sevmezler. Yalancıları severler. Kendisinin söylediği yalanları çoğaltanları severler.



Şimdi çıkmışlar diyorlar ki, gazetecilikten kimseyi Silivri’ye tıkmadık. Onlar gazeteci değil, teröristtir.



Bu terörist tanımını Amerika’dan ithal ettiler.



Amerika işgal ettiği ülkelerde, kendisine direnen kişileri terörist tanımı içine soktu.



Amerika Afganistan’ı işgal ediyor. Vatanını savunmak için Amerika’ya direnenleri de, terörist ilan ediyor.



Yani vatan savunusu ile terörist özdeş oluyor.



Bizde de, PKK’ya karşı savaşanlar, yani topraklarını savunanlar terörist ilan ediliyorlar.



Bunun için gözümüzün içine baka baka gazetecilere terörist diyorlar. Daha önce de askerlere terörist dediler.



Yani Amerika’nın ağzı ile konuşuyorlar. Kim vatan savunması mevzisine girerse, o terörist oluyor.

Yalan söylüyorsun diye avazımızın yettiği kadar bağırırsak, yalancılar daha az yalan söyler.

8.3.2011, bulentesinoglu@gmail.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 8:13 pm

[quote]
Alıntı:
*Ne Genelkurmay Cumhuriyeti ne de Medya Cumhuriyeti.*



İyi güzel de, niye "ne de BOP Eşbaşkanı!" demezler, diyemezler?

Aslında, "ne gk, ne medya" derken, tıpkı "kahrol amerika zalim saddam" demeleri gibi...

Başın başına, Amerika'nın burda ne işi var sualini alacaksın.

Yoksa, AKP'nin anti-emperyalist olduğunu kabul ediyorsun demektir.

Yaptığı işlerin "rıza"ya matuf olduğunu sölüyorsun demektir.

AKP'yi meşrulaştırıyorsun demektir.

Düşmanın üzerine gidemiyorsun demektir.

Düşmanın üzerine gidebilmek için, düşmanı tesbit etmek gerek zira.

Düşmanı tesbit etme noktasında şaşkınlık var demektir.

Düşmanı tesbit ettin ama kesin tavır alamıyorsun demektir.

Düşmanı tesbit ettin ama kararlı değilsin demektir.

Düşmanı tesbit ettin ama düşmana karşı koyabilecek şuur ve kadroya malik değilsin, teşkilatın yok demektir.

Daha bir sürü amalar içinden birinden biri de olabilir, bir çoğu da hepsi de...

Esas hasım ve ona karşı teslimiyet ve işbirliğini red.

Bu red, ellerini kaldırıp, "ben sana teslim oldum"a red değil, onun icraatlarını mânâlandırabilme ve karşı koyabilme, kendi politikalarını üretebilme mânâsına. Yoksa, güya mücadele ediliyormuş görüntüsü... Asıl hedef orda dururken... Dağ aşma çetinliği yerine, düz ovada dolaşmak...

Teslimiyetçilik, idraklerin iğdiş olunmuşluğunun tedrici görüntüsü. Batı'ya karşı olma arzusu ayrı, bunu yapmaya kalkarken ki komik durumlar aayrı. Teslimiyetçilikten, işbirlikçilikten izler taşıması ayrı. Tedrici bir durum. Ondaki komik hal, Batı'ya karşı Batı argümanlarıyla mücadele etmeye çalışmasında olur da sende kesin tavır alamıyor oluşunda tecelli eder.[/quote]

İşbirlikçilik ve teslimiyet.

Bir an için korkudan olur, şundan olur, bundan olur.

Şuurlu ihanet ayrı bir durum ama adımlar bir kere geri geri gitmeye görsün, geçiş kolaydır.

Misal, 25 Ocak'ta teslim olan, teslim olduktan sonra da Kumandan'a, "teslim ol" çağrısı yaptırılan...

Mesele, "duruş"la bu bozgun halini geri çevirmede.

Ki, 99'dan sonra bir çok kadro adayında görülen, bir kısmında tesiri bu günlere kadar devam edegelen o his...

2001 çıkışı ile verilen mesaj...

Sürece AKP'nni dahil oluşu ve AKP'nin ihtilâl hareketinden çaldığı rol...

İhtilal hareketinin AKP'den çalacağı rol olmayıp -ki bu AKP'yi meşrulaştırmak demek-, AKP'nin kendinden çaldığı role karşılık kıçına tekmeyi basmak vazifesi... AKP, başaktörün rolü çalınarak kurgulanmış bir yapı. AKP'den rol çalalım demek, AKP'ni doğrulamak, kabullenmek, kendini inkar...

Zamanın ruhu deyince de, zamanüstü hakikat bbudundan haber vericiler dilinden, zamanı gelmiş olan İBDA. Bütün Fikir'in "mukaddar oluş"u...

Gerçekleşmeye gerçekleşecek de, fert fert verilecek hesap: Allhyolunu Kesen Partiyi, maniayı yoldan kaldırmak için ne yaptın?

Kötüye mani olmak, iyiyi emretmekten önce. Kötünün yayılma istidadının iyiden daha hızlı olması bakımından. Bu çerçevede de mürted-dini içten yıkan yapının iktidar olmasıyla beraber, imani tehlikenin en üst seviyey çıkması... Bütün müslümanların, sözde Amerika düşmanı oldukları halde, fiiliyatta emperyalizme destek kılınmış olmaları. "Amerika'ya hayır ama Saddam'ı dövmesine evet" demek gibi... Amerika'nın burada ne işi var sorusunu başa almazsan, "eh, Saddam da şu kadar kötülük yapmıştı, biraz da haketti, Allah'ın takdiri, it iti kırsın!" diye müthiş stratejik tahlillerde bulunabilir, hatta bu oyunda rol kapabileceğini umarsın da...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 8:37 pm

"Ergenekon!!" ve AB'nin Tek Dişli Alçakları


"Ergenekon!!" ve AB'nin Tek Dişli Alçakları

Behiç KILIÇ - 7 Mart 2011


Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre, şöyle buyuruyor: “Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın yaptıkları araştırmacı gazetecilik çalışmaları uluslararası düzeyde kabul görüyor.. Bu isimlerin Ergenekon darbe planlayıcıları gibi ulusalcı hareketlerle bağlantılı olabileceklerine inanmak zor!...”

Madamın yediği halta bakın!..

“Benim arkadaşlarım, darbeci ulusalcılar gibi değil..”

Madamın arkadaşlarının çalışmaları uluslararası düzeyde rağbet görüyormuş ve onlar “Ergenekoncu” değilmiş..

Hemen belirtelim “Ergenekon” milli onurdur ve AB emperyalizminin akreditasyonunu almış olanlar asla “Ergenekoncu” değildir zaten..

“Ergenekon bizim gururumuz, kutsal değerimiz”, “Ergenekon” tanımına “terör örgütü” yaftasını yapıştırmanın amacını ararken bu “saldırının” altında “ABD-AB’nin bilinçli stratejisini” net olarak görmüştük.. (Türk milletinin ulusalcı hassasiyeti tahrip edilecek, Ergenekon hasleti bilinçli olarak karalanacak..)

“Ergenekon’a saldırı” adeta kanıksatıldı.. Ve zaman içerisinde daha da ileri gidilerek bu kutsal tutku daha da aşağılanıyor!.. “Ergenekon”u kafalarına göre bir noktaya oturttuklarına inananlar, yarattıkları “havuzun” içerisine atık dökerek iyice kirletmeyi yeni bir taktik olarak deniyorlar!..

Demek istediğim şudur.. Memleketin arazisine “Soros projesinin devşirmesi” olarak salınan ihanet şebekeleri arasından cımbızla çekilen elemanlar (son kullanma tarihi dolmuş hainler) kendi kulvarlarındaki ihanetleri bahane edilerek derdest ediliyor.. Bir taşla iki kuş vurmak için de, bu elemanlar “Ergenekon havuzuna!!” dökülüyorlar.. Aslında “Ergenekon”a en ağır saldırı da budur...

Daha açık deyimle...

Balbay’la, Özkan’la en ulusal duruşun gururu kimliklerle “Hepimiz Ermeniyiz cemaatinin” gururu, miadı dolmuş elemanı bir havuzda tutmak, hafif deyimle “şık” değildir..

Operasyonlar başladığında, Silivri’ye gönderilen milliyetçilerin, “Kemal’in askerlerinin” ardından teneke çalanların, ateş dansı yapanların iman tahtalarına ateş düşüverdi!..

“Nasıl olur da bizim adamlara dalarsınız ulaaynnn!!” diye yeri göğü ayağa kaldırıp, düne kadar canları ciğerleri iktidarı tehdit ediyorlar!! (İktidarın da boynunu bükmesi ilginçtir!..)

Bunların iktidara saldırma güçlerini kimden aldıkları da açık... “Turuncu kadro-Soros” cemaatinin ardındaki Avrupa Birliği’dir gücün iplerini tutan!..

Nitekim iktidara parmak sallayan demeçler açık seçik gelmeye başladı..

Bundan önceki AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı, Joost Lagendik diye bir zat-ı muhteremdi.. Bu kişi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin alabildiğine düşmanı olarak verdiği demeçlerle ünlüydü.. Dahası, Türkiye alanında sık sık turlar atar, etnik kimlikleri kaşır, Ermenici Kürtçü hareketlere alabildiğine destek verirdi.. Sanıyorum bir yerli gazeteci ile de evlendi.. PKK tabanlı dayatmaları insanın kanını beynine sıçratacak nitelikteydi.. Ulusalcı karşıtları bu zatın etinden sütünden yararlanmayı sürdürüyorlar, o da inciler saçmaya devam ediyor..

Size son operasyonla ilgili, öğrettiği akıllardan bölümler aktaralım..

“Bugüne kadar Türkiye içinde ve dışındaki liberallerle demokratların büyük çoğunluğu, gizli bir çete halinde hükümeti devirmeyi planlamakla suçlanan Ergenekon’a yönelik soruşturmayı destekleme eğilimindeydi...

***

Şık, Ergenekon davasının başlamasında en önemli rolü oynayan gazetecilerden biri. Nokta dergisi için çalıştığı dönemde meşhur ‘darbe günlükleri’ni Ahmet Şık ifşa etti ve o günlükler sonradan ilk Ergenekon iddianamesindeki kilit önemde kanıtlardan biri oldu.

***

Veli Küçük gibileriyle komploculuk yaptığına, kimsenin inanmadığı Şık ve Şener gibi insanları işin içine katmak gibi büyük bir riske girmekten vazgeçmektir. Tavsiyem şu: Halihazırda hapiste olan çekirdeğe odaklanın ve onları kimsenin reddedemeyeceği somut kanıtlara dayanarak cezalandırmaya gayret edin.”
Dert budur!.. “Neden bunca ulusalcı dururken bizim adamları rahat bırakmıyorsunuz?!!”

Ülkemizdeki işgalin boyutunu görün!!


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 8:54 pm

[quote:4fe6="AZYA"]Deniz ******'ın gidiş sebebi belli, RAND Raporu icabı...

BUna göre, Soner ve Oda TV Y-CHP yanında. Zaten bu yorıumlardan da belli oluyordu. O halde operasyon niçin yapıldı? Trafalar aynı olduktan sonra? Normalde bu operasyon "saçma" gözüküyor değil mi?

Bir plan tatbik edilirken, tatbik edicilerin şahsi temayüllerini de işin içine dahil etmelerini gözardı etmemek gerek.

Fetullah faktörü...

[/quote]


****** VE ILICAK’TAN ÖZÜR DİLERİM
08.03.2011 20:22


Bundan yıllar önce bir karar verdim:

Tv’lere, gazetelere demeç, röportaj vermeyecek; imza günlerine gitmeyecek, panellere, programlara katılmayacaktım.

İstedim ki; sadece yazdıklarım var olsun, fiziki varlığım gözükmesin.

Popüler kültürün “ünlü” etmek modası dışında kalmayı arzuladım.

Can güvenliğimi sağlamanın, toplum içinde rahat hareketetmenin yolu olarak da tanınmış olmamayı seçtim.

Fakat, umduğum gibi olmadı, siz ne kadar gözükmeseniz de“gizemli adam” damgası vuruluveriyor. Kimine göre ise“karanlık adam!”

Siz insanı yok eden yozluğa direndikçe, birileri sizi hep oyuna davet ediyor, size ısrarla “rol” vermek istiyorlar.

Sonuçta ne kadar istemesem de bu “rolü” dayattılar bana.

1 aydır Türkiye’nin gündemindeyim!

Silivri’de beni en yaralayan, iç dünyamı parçalayan bu çirkin, acımasız tertiptir.

Düşünsel olarak rahatım, dört duvar arasına neden atıldığımı bilecek bilinçte, olgunluktayım. Bununla mücadele ederim.

Bunu yenecek yeterlilikte görürüm kendimi.

Ama…

Kirli bir oyun oynanıyor; hem de çok kirli.

12 Mart- 12 Eylül darbelerinde bile bu kadarı görülmedi.

Darbe dönemlerinde kavga mertçeydi, açıkça söylüyorlardı “muhalif olduğunuz; düşündüğünüz; yazdığınız için sizi hapsediyoruz”…

Ya şimdi…

Şimdi bel altından vuruyorlar sadece. Tertip yapıyorlar.

“Ergenekon örgütü üyesi olma” iddiasıyla cezaevindeyim.

Bunun kavgasını veririm.

Ama medyada ******’ın, Ilıcak’ın özel hayatları yazılıp, konuşuluyor ve bunun sebebi olarak gösteriliyorum.

Evet İklim Bayraktar, bana söyledi; önce telefonda, sonra Ankara’da, Doğan- Gürgör Yurdakul çiftiyle akşam yemeği yerken yanımıza geldi; ilkkez orada tanıştık, anlattı yaşadıklarını, hatta bir ara espri dahi yaptık, güldük.

Ne bileyim, belki bizim saflığımız hiç üzerinde durmadık.

******’la yaptığım görüşmelerde dile bile getirmedim. Gerçi ne diyecektim?

Zaten kaset komplosuyla 45 yıllık siyasi hayatının en iğrenç olayını yaşamış bir siyasi lidere ne diyebilirsiniz? Böylesine ağır bir iddiayı nasıl kolayca konuşabilirsiniz? Deniz ******’a da yakın dostlarıma da söyledim. Zaten savcı da sadece 15 dakika ifade alıyor! Sahi ne oluyor? Halktv’yialmak üzere girişimde bulunduğum anda böyle bir olayın çıkması da çok enteresan değil mi? Yetmiyor Kemal Kılıçdaroğlu’nun da adı karıştırılıyor. Seçime bu psikolojik savaşla gidiyor Türkiye…

Silivri’de bu nedenle acı çekiyorum. Utanıyorum. Yıllarca itinayla koruduğum gazeteci kimliğim, adım ayaklar altında. Dört duvar arasından kahroluyorum.

Deniz ****** ile ilgili mesele bitmeden Nazlı Ilıcak’ın özel hayatı gündeme getiriliyor.

Sebep yine ben! İtibarsızlaştırma dört cepheden sürdürülüyor.

20 yıl önce ajandama yazdığım özel notlarım bugün medyaya servisediliyor. “Bakın Soner Yalçın Nazlı Ilıcak için ne yazmış?”

Bir köşede unuttuğum, genç muhabirlik dönemimden kalan ajandamdaki notlar belaltı savaşına malzeme yapılıyor.

Bu sadece Nazlı Ilıcak’a ayıp değil.

Benim de mahremim çiğneniyor. Tabi bunu şimdi kim umursar?

Vur abalıya! Öyle ya kalemimize kelepçe vurulmuş! Meydan boş!

Nazlı Ilıcak yazıyor; “Soner Yalçın beni hep fişledi!”

Ne diyeyim şimdi buna? Kızmakta haklı; buna yıllar önce bile olsa yazdığım o not sebep oldu. Siz istediğiniz kadar “hangi gazeteci, hangi gazetecinin dedikodusunu yapmaz” deyin. Bunun önemi yok artık.

Odatv’nin Ilıcak’a bir husumeti yoktu, torunu olduğunda fotoğraflı haberini yapıp kutlamadı mı? “Düşüncesine, konuşma üslubuna, tarzına kızabilirsiniz ama Nazlı Ilıcak dersini iyi çalışan bir gazetecidir” diye yazmadı mı?

Bunun da önemi yok artık!

Hiç düşünemedim böylesine pis bir tezgahla karşılaşacağımı. Aklıma gelmedi, 20 yıl önce ajandaya yazdığım notların manşetlere düşeceğini…

İnsan karşısındakini kendi gibi biliyor.

Farklı görüşlerde olabiliriz, hayatı yaşayış biçimlerimiz farklı olabilir, habere bakışımız ayrı olabilir ama bu karşıt mücadele mertçe yapılır. Bel altı vurulmaz. Namussuzluk yapılmaz.

Evleri basıp, binlerce kitap, belge, not defteri arasından bir – iki cümle bulup, bunu itibarsızlaştırma aracı olarak kullanmak hangi hukuka sığar? Bu nasıl insanlık? Evimdeki özel yazılarımdan kime ne? “Menderes’in kasasından kadın külotu çıkmasını" haber yapanlara muhalif olanlar, şimdi aynı tezgahın piyonu rolündedirler. Yazık.

Neyse, kime ne anlatıyorum ki; faşizmdir bunun adı.

Ama yine de şunu yazmalıyım:

Hiç istemediğim halde, elimde olmadan özel hayat dedikodularına sebep oldum. Bu pis tertibe gelmemek için ne yapabilirdim bilmiyorum.

Tek yapabileceğim; ****** ve Ilıcak’tan özür dilemek.

Biliyorum bu özür mektubu da “bakın yaptıklarını kabul etti” diye haber yapılacaktır, olsun. Bu benim ****** ve Ilıcak’a insanlık borcumdur.

Biz, gülü gülle tartan bir anlayışla yetiştirildik.

Dört duvarlar, kelepçeler vız gelir bize; ama bir gönül incinmesine dayanamayız. Dostun attığı gül yaralar bizi…

Üzgünüm. Hem de çok…

Ama tertipçiler bilsinler ki hiç pes etmeyeceğim.

Bu kirli oyunu tezgahlayanları, bir gün Silivri Cezaevi’ne sokana kadar mücadele edeceğim.

El mi yaman, bey mi yaman göreceğiz…


Soner Yalçın

Silivri 1 No’lu L Tipi Cezaevi F-2

Odatv.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 9:01 pm

Şimdi birileri çıkıp, "ya bu Odatv işini böyla abartmanın ne mansı var?" diyebilir.

Abartılı bir takip olduğunu kabul ediyorum ama meseleya bir "ders" gözüyle baktığımı söylemeliyim.

Bir muharebenin adım adım tahlili, analizi...

Tarafların hamleleri.

Oyun içinde dönen oyunlar.

Ve her safhada yine kendi kendimizi kontrol etmemiz, usul metodu üzerinden meselenin esasını işaretleme ve fikir çehresini gözden kaçırmama çabası ki, asıl savaş da zaten burda, zihinleri, algıları yanıltmada.

Hani, malum misal, "sen ne sallarsan salla" hesabı, emperyalizm, "sizi demokratikleştireceğim, darbecilerden hesap soracağım" diyor ya, Saddam'a da aynısını yapmışlardı yai Bakalım, onlar ne sallarsa sallasın, biz aynı şeyi tekrar edebilecek miyiz: Amerika'nın burada ne işi var?

Eh demokrasi, darbecilerden hesap sormak filan iyi güzel de kız birazcık hamile...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 9:05 pm

Ergenekon'da ilginç olay
Savcı önce sordu, sonra ben de bunu okuyorum diyerek vazgeçti

Kenan BUTAKIN / VATAN HABER MERKEZİ - 9 Şubat 2011





Son Ergenekon operasyonlarında tutuklanan gazeteci ve yazarlar, savcılık ve emniyette ifade verirken ilginç durumlarla karşılaştı. Bir kısmı medyaya yansıyan bu durumlardan sonuncusu 6 Mart’taki savcılık sorgusunda yaşandı. Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Coşkun Musluk’u ifadesini almak üzere odasına çağırdı. Çoşkun’un avukatı Hüseyin Ersöz savcılık sorgusu sırasında yaşananları şöyle anlattı:

Talat Şalk’ın kitabı

“Basın davalarından tanıdğımız Savcı Hakan Karaali, müvekkilim Çoşkun Musluk için Emniyette hazırlanan soruları ve delil tutanaklarını inceledi. Tutanaklarda suç delili olarak yer alan ve Ankara Eski DGM Cumhuriyet Savcısı Talat Şalk’ın kaleme aldığı “İmralı’da Öcalan’a Soruldu” adlı kitap dikkatini çekti. Savcı Karaali, Emniyet’in dinlemelerine takılan telefon dinlemesini Musluk’a okudu. Dinlemede Musluk, Emek isimli kitapçıda çalışan bir kişiyi arayarak “İmralı’da Öcalan’a Soruldu” adlı kitabın olup olmadığını veya bulup bulamayacağını soruyor. Savcı Karaali, Emniyetin, Musluk için hazırladığı sorularda da suç delili olarak geçen kitabı Musluk’a bu kitabı neden aradığını sordu. Ancak, bir an duraksadı. “Benim bu kitabı sana sormam hiç doğru değil” deyip, arkasında bulunan kitaplıkta aynı kitabın kendisinde de olduğunu gösterdi. Savcı Karaali daha sonra Musluk’a, “Bu kitabı ben de okuyorum. Şimdi ben sana bunu sorarsam, senin de aynı soruları bana sorman gerekir” dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 9:10 pm

******'dan iddialara yanıt!
''Canım cicimli konuştu, çok rahatsız oldum''


Oda Tv yazarı İklim Bayraktar’ı taciz etmekle suçlanan CHP eski Lideri ******, “Fotoğraf vereceğim deyince görüştüm. Sonra da aradı. Çok laubali bir üslubu vardı, canımlı cicimli konuşmaya başlayınca çok rahatsız oldum“ dedi. ******’ın avukatı dava açacaklarını söyledi

CHP eski Genel Başkanı Deniz ******, hakkında ortaya atılan “taciz iddiaları” nedeniyle Oda TV yazarı İklim Kaleli hakkında dava açacağını açıkladı. ****** taciz iddialarına avukatı aracılığı ile yazılı açıklama yaparak yanıt verdi. Avukat Muzaffer Yılmaz, ******’ın Kaleli ile Meclis’teki odasında sadece bir kez görüştüğünü, 10’dan fazla insanın bu durumun tanığı olduğunu vurgulayarak, “Bu şartlar altında bir tacizin gerçekleşmiş olabileceğine inanmak için insanın kötü niyetli ya da geri zekalı olması lazımdır” dedi. Avukat Yılmaz, VATAN’a yaptığı açıklamada da davanın en geç Cuma günü açılacağını söyledi. Uzun sürmesi nedeniyle ayrıca ceza davası açılmayacağını ifade eden Yılmaz, tazminat davası açılacağını bildirdi. Yılmaz, “Bu olay birinci yapılanın devamıdır. Aynı yerden çıkıyor, aynı beynin ürünüdür” dedi. Avukat Muzaffer Yılmaz’ın, yazılı açıklaması ise şöyle:

‘Israrla görüşmek istedi’

“24 Ocak 2011 günü Oda Tv’de gazetecilik yaptığını söyleyen bir kişi Deniz ******’ın TBMM’deki sekreteryasını bir buçuk saatte iki kez sekreterini, bir kez koruma görevlisi olmak üzere üç kez arayarak ısrarla görüşmek istemiştir. Görüşme gerekçesi olarak bazı fotoğraflar verileceği söylenmiştir. ****** bu kişi ile hiçbir şekilde daha önce karşılaşmamıştır. Bu ziyaretten önce de hiçbir telefon görüşmesi yapılmamıştır. Ziyaret Deniz ******’ın TBMM’deki odasında gerçekleşmiştir. Oda 22 metrekareliktir. 9 metrekarelik özel kalem odası ile iç içedir. Ses yalıtımı yoktur. Yüksek sesle yapılan konuşmalar koridordan rahatlıkla işitilebilir. Ziyaretin gerçekleştiği sırada 10 civarında insan kapının önünde beklemektedir. Ayrıca herhangi bir milletvekilinin özel kalemden izin almadan kapıyı açarak içeri girmesi de mümkündür. Ziyaret 15 dakika sürmüştür. Herhangi bir fotoğraf getirilmemiştir.

‘Gülerek ayrıldı’

Ziyaretçi hiçbir gerginlik yaşamadan gülen bir yüzle mutlu bir şekilde ayrılmıştır. 10’dan fazla insan da bu durumun tanığıdır. Bu şartlar altında bir tacizin ya da tecavüzün gerçekleşmiş olabileceğine inanmak için bir insanın kötü niyetli ya da geri zekalı olması lazımdır. Deniz ******’ın o gazeteci ile gerçekleştirdiği tek görüşme budur. Bu görüşmeden sonra da onu ne telefonla ne de elektronik ortamda aramamıştır, mesajlaşmamıştır. Bir daha da karşı karşıya gelmememiştir. Buna karşılık o gazeteci, Deniz ******’ı ev telefonundan gözaltına alınıncaya kadar defalarca aramıştır. Bu telefon görüşmelerinde yapılan buluşma talepleri, gece gündüz evine çağırma girişimleri, Deniz ******’ı evinde ziyaret etme istekleri kararlılıkla ret edilmiştir. Bir şantaj ve komplo projesinin yaşama geçirilmesine fırsat verilmemiştir. Bir tacize ve tecavüze maruz kaldığını iddia eden kişi derhal iddiasını ispat etmeli, konuyu yargıya taşımalıdır. Taciz, tecavüz iddialarının dile getirilmesi gereken yer gazete sütunları, TV ekranları değil, yargı merciileridir. İddia sahisine ispat imkanını sağlamak üzere konuyu yargıya bizim taşıyacağımızı bilgilerinize sunarız.”

Basın kartı yok

İklim Ayfer Kaleli, gazeteciliğin yanı sıra Sarıyer ve Küçükçekmece Belediyelerinde basın danışmanlığı yaptı. Uzun süre İstanbul’da çalışan Kaleli 2008’de Ankara’ya taşındı. 2010 Eylül ayında Odatv’de işe başladı. CHP’li yetkililer, “Basın Yayın’a sorduk, Kaleli’nin basın kartı için başvurusu da yok” dedi.


09 Mart 2011 09:17 tarihinde Kemal Simsek <kemalsimsek1963@gmail.com> yazdı:

Canlı yayında iddialara yanıt verdi
Olay Yalçın'ın dinlenen telefonundan ortaya çıktı
Çağdaş ULUS/VATAN İSTİHBARAT - 9 Mart 2011

Deniz ******'ın kendisini taciz ettiği iddialarıyla gündeme gelen İklim Bayraktar "Bu olayı sadece Gürsel Tekin'e anlattım. O Soner Yalçın'a söylemiş, o da telefonla bana sordu. Olay dinlenen telefonlardan ortaya çıktı. Olayı ortaya çıkaran ben değilim, ben bu olayı kapatmak istedim" dedi

CHP eski lideri Deniz ****** hakkındaki taciz iddialarının ortaya çıkmasıyla bir anda olay kadın haline gelen Oda TV yazarı İklim Ayfer Kaleli, dün akşam Habertürk TV'de Fatih Altay'lının sunduğu Teke Tek programına katılarak hakkındaki iddiaları yanıtladı:

* MUHARREM İNCE'NİN TEKLİFİ
Onunla bir taciz olayı yok. Bir gece saat 10'da eşimle evdeyken Muharrem Bey aradı. Telefonda sesi tuhaftı. Bir konuda konuşmak istediğini söyledi. Eve gelin dedim. Alkollüydü, arabasıyla geldi. "ana dilde eğitim konusundaki konuşmasını haber yapmanı istiyorum" dedi. Ben yapmam dedim. Seçime çok yaklaşılmıştı, seçim öncesinde CHP'yi yıpratacak bir haberi uygun bulmadım. Bunu Soner Yalçın'a anlattım.

* TACİZ OLAYI
Ben ******'ı arayıp randevu istemedim. Bunu benim kadın olarak detaylarıyla söylemem hiç yakışık almıyor. Meclis Grup toplantısında Kılıçdaroğlu, ******'ın adını anarak bir atıfta bulundu. Ben de ******'ın odasında soruyu yönetmek üzere görüştüm. Bunu bir Allah bilir bir de ben bilirim. Olaydan sonra çıktım, eşime anlattım. O da "Yutkunacaksın, onlar kendileri utansın. Ama sen bunu partideki bir yetkiliye anlat, bilsinler, sonra kapat gitsin" dedi. Türkiye'de kadınların yaşadığı tacizleri biliyoruz. Ben Meclis binasında sokakta göstereceğim tepkiyi göstersem, beni dışarı attıracak. Ben böyle birşeyi göze alabilir miyim sizce. Benim tepkim tokat patlatmaktan daha iyiydi, "Sizin kafanız mı güzel" dedim. O da "Sen çok agrasifsin" dedi. Bedensel taciz ayrı bir şeydir. Ben asla dokunarak, şiddetle demedim. Kendisi tecavüz lafını da kullanmış... Nasıl böyle konuşabiliyor. Daha sonra odadan çıkmaya kalktım. O zaman "sakin ol" dedi. Nasıl çıksaydım odadan, beni gördü 20 kişi orada.

GÜRSEL TEKİN'E ANLATTIM
Eşimle konuştuktan sonra ertesi gün olayı yüz yüze Gürsel Tekin'e anlattım. "İki gün arayla hoş olmayan şeyler yaşadım" diye anlattım. Muharrem bey olayını da anlattım. "Sizin bilmeniz gerektiğinizi düşündüm" dedim. Kötü bir şey mi yaptım? O gün kapattık bunu. Şimdi 1.5 ay geçti o olayın üzerinden.

SONER YALÇIN ARADI
Gürsel Tekin'in odasından aşağıya inene kadar ve çantamı alana kadar o sırada telefonum çaldı. Soner Bey aradı. Çok şaşırdım, çok üzüldüm. "Gürsel Bey aradı, doğru mu bunlar" diye sordu. Ben kendi bilsin diye söylemiştim Gürsel Bey'e. Ben "Tüh yine bana böyle bir şey oldu, sevdiğimiz parti içinde böyleleri de var" deriz... Bu CHP'nin problemi. "Size vatandaşlık görevi olarak söylüyorum" dedim. Soner Bey'in telefonları dinleniyormuş, bunu biliyor olması lazım. Bu duruma gelmeme sebep oldu. Ben kimseye söylemedim. Bu ortaya çıkmazdı ama bana telefonda sorulduğu için ortaya çıktı. Savcılık kayıtlarında, konuşmama, "Sizinle ilk konuşmama böyle başlamak istemezdim" diye başlıyorum.

DENİZ BEY'DEN DAHA CAZİPİNİ BULAMAZ MIYDIM: Ben ne kişileri ne kurumu ne kendimi zedelemek istemedim. Haklıyken Savcılığa suç duyurusunda bulunmadım. Bunu yapsaydım basın bülteni yayınlamak gibi olurdu. Hala nasıl benim ajan olduğumu düşünüyorlar. Burada mağdur olan benim. Beni bile koruyamazsa CHP ile olan düşüncelerimi gözden geçireceğim. Niye zarar vermek isteyim, ne çıkarım olabilir. Zarar vermek istesem kendim açıklardım. Komplo kurmak isteseydim Deniz beyden daha cazip birini bulamaz mıydım. Böyle şantaj olur mu, ne ses kaydı var, ne görüntü var?





09 Mart 2011 09:02 tarihinde Kemal Simsek <kemalsimsek1963@gmail.com> yazdı:

Kılıçdaroğlu’ndan komplo yanıtı
Vatan - 9 Mart 2011




Kılıçdaroğlu, İklim Kaleli’yle görüşmesini anlattı: “Randevu aldı görüştüm. Ancak söylenen tarzda bir görüşme olmadı. Madem görüşmemizi kayda almış açıklasın. Bana AKP üst düzey yöneticisinin özel ilişkilerini anlattı. Görüntülemek için teknik yardım istedi, reddettim. Açıklarsa asıl şoku AKP yaşayacak.” Kılıçdaroğlu, söz konusu AKP’li yöneticinin milletvekili ya da bakan olup olmadığı sorusuna yanıt vermedi.



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Odatv muhabiri İklim Kaleli’nin basına yansıyan eski CHP Genel Başkanı Deniz ******’a yönelik iddiaları ve kendisiyle görüşüp görüşmediğine ilişkin soruya ‘Bahsedilen tarihte İklim Bayraktar ziyaretime geldi ve kendisiyle görüştük. Ama görüşmenin içeriği iddia edildiği şekilde olmadı’ yanıtını verdi. Kılıçdaroğlu “Muhabiri İklim Kaleli bir AKP’li yöneticiyle ilgili iddialarda bulundu... AKP’li yöneticinin özel ilişkisinden bahsetti. Ben bu görüşmeyi anlatmak istemiyorum. Ama Bayraktar teybe aldığını söylüyor. Ben o teybin açıklanmasını isterim. Sanırım asıl şok o tarafta yaşanacaktır” dedi. Kılıçdaroğlu, “Bayraktar ile Soner Yalçın arasındaki ******’a yönelik suçlamayı içeren konuşma öyle anlaşılıyor ki dinlenen bir konuşma. Özel yaşamı ilgilendiren bu konuşma hangi sebeple medyaya servis ediliyor. Bunları servis eden kim. Başbakan’ın bunu çıkıp açıklaması lazım” diye konuştu.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 9:21 pm

ROTA

DOĞU PERİNÇEK

dperincek@ip.org.tr






Bütün Ergenekon mazlumları bölünün!



Yürüyün hanımlar ve beyler



Gazeteciler...

Tutuklanan gazeteciler için yürüyün!



Vardiyayı devralan komutan eşleri... Silivri 5. Ordu'daki eşleriniz için yürüyün!



Üniversiteler...

Öğretim üyeleri için yürüyün!



Doktorlar...

Hapisteki doktorlar için yürüyün!



Siyasiler...

Silivri kal'asındaki yöneticileriniz için yürüyün!



Vatan kimin sayesinde satıldı?



Cevizli Tekel fabrikasının o çok büyük bahçesinde işçilerle birlikte yürüyoruz. Gözyaşları yağmur sularına karışarak akıyor. Seslerimiz, yüksek duvarlara çarparak geri dönüyor: Tekel vatandır, vatan satılmaz!

İzmit SEKA'dayız. Salon hınca hınç. Binlerce işçi ve aileleriyle birlikte bağırıyoruz: SEKA vatandır, vatan satılmaz!

Gayrettepe, Avcılar, Gaziantep Telekom işçileriyle birlikte bağırıyoruz bu kez: Telekom vatandır, vatan satılmaz!

Sümerbanklarda, TÜPRAŞ'larda, tersanelerde, Seydişehir'de, Et Balıklarda, limanlarda hep böyle bağırdık: Vatandır, vatan satılmaz.

Hepsinde işçilerimize sesleniyoruz: Arkadaşlar, böyle tek tek fabrikalarda, işkollarında mücadele ederek, işyerimizi özelleştirmeden kurtaramayız. Alkışlanıyoruz.

Her görüşmemizde sendikacılarımıza anlatıyoruz; sendikaların genel kongrelerinde "Bölünmeyin, birleşin" diyoruz. Alkışlar, alkışlar...

Birleştiremiyoruz.

Hepsi satılıyor.

İşçiler kapının önüne konuluyor.



Ne sırası?

Gazeteciler, vardiyacılar ayrı ayrı toplanıp ellerini çırparak bağırıyorlar: Susma, sustukça sıra sana gelecek!

Gazeteler başlıklar atıyor: Sıra kimde?

Sanki bütün millet sıraya girmiş.

Ne sırası bu?

Bedava kömür mü dağıtılıyor yoksa makarna mı?



Astsubay ile gazeteci F-2 koğuşunda

Beşiktaş Adliyesi'nin önünü ekranlardan izliyoruz. Her tutuklananı kendi arkadaş grubu uğurluyor. Tutuklananlar birer birer Silivri'ye getiriliyor.

Ne var ki, cezaevi yönetimi gazeteciler ile subayların farklı grup olduğuna bakmıyor, hücrelerde yan yana getiriyor onları.

Ergenekon'un ilk tutuklusu E. Astsubay Oktay Yıldırım ile son tutuklananlardan gazeteci Soner Yalçın F/2 koğuşunda birleştiler.

Bu da bir başarı.

Artık günleri birlikte sayacaklar. Aynı karavanaya kaşık sallayacak ve birlikte koşacaklar.

Bakın ne güzel, en sonunda hayat sizi birleştiriyor.

Mücadelede birleşemeyenler, esarette birleşiyor.



Marks ve Lenin'in ne ilgisi var?

Marks ve Engels, Manifesto'nun son satırına, "Bütün ülkelerin işçileri birleşin!" diye yazmışlardı. Daha sonra Avrupa devrimlerinin niçin başarısız kaldığını değerlendirirken, "İşçileri köylülerle birleştiremedik" dersini çıkarmışlardı.

Devrimler Doğu'ya kayınca Lenin, "Bütün ülkelerin işçileri ve mazlum halklar birleşin" dedi.



Siz İshak Alaton ve Taha Akyol'u dinleyin

Taha Akyol, Marks ve Lenin'i sevmez. O başka cepheden konuşuyor; "Bizim Nedim, Ergenekon örgütü üyesi olamaz" diyor. (Milliyet, 4 Mart 2011)

İshak Alaton'un etrafına toplandığı alafranga aydınlarımız ve CHP'nin yeni yıldızları da öyle söylüyorlar; "Bizim çocuklarımız onlardan olamaz" gibi bir şeyler yazmışlar.



Ricciardone kulübünün sloganı

Ben de Nusret ve Deniz'e "Boş verin Marks'ı, Lenin'i, ******'ü falan" diyorum, "Gelin biz de Ricciardone kulübüne üye olalım".

Ve yeni sloganımızı buradan haykırıyorum:

Bütün Ergenekon mazlumları ve sıra bekleyenler, bölünün!

Kadehimi Ricciardone kulübünün başarısına kaldırıyorum (Kadeh dediğimin içinde Silivri karavanasının ayranı var).



GÜNÜN GAZETECİLERİ:

Bu yazımı Ergenekon gerçeğini gören 3 vicdanlı yazarımıza adıyorum: Melih Aşık, Sabahattin Önkibar, Can Ataklı

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:00 pm

Kürt Kızı Müyesser...

Fatma Sibel Yüksek



Müyesser Yıldız



"Türk'ü Tasfiye Projesi" ni yazan Kürt kızı Müyesser'in tutuklanması, sembolik biçimde "Ergenekon" ismi verilmiş olan bu alçakça tertibin Türklüğü bu topraklardan süpürme planı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Başaramayacaklar.

Bu böyle bilinsin..


--------------------------------------------------------------------------------

Gazeteci Müyesser Yıldız, Adıyamanlı bir Kürt ailenin 6 çocuğundan biri olarak dünyaya geldiğinde, köyde okuma yazma ve Türkçe bilen kimse yoktu. Kız çocuklarının kaderi, on beş yaşına gelmeden kocaya verilmek, 16'sında anne, 30'unda büyükkanne olmak ve dayakla, yoksullukla geçen çileli ömrünü ortalama 50 yaşında doktorsuz, bakımsız, ilaçsız, acılar içinde tamamlamaktı...

Müyesser'in anası, o çaresiz haliyle bu kadere razı olmak istemedi. Kızlarının da kendi yazgısını paylaşmalarından hep korktu ama biliyordu ki gücü yetmeyecek, kızları daha çocuk yaşta kucağından koparılıp kocaya verilecekti.

Şöyle dahiyâne bir çözüm üretti kendince:

Çevresinde kızlarıyla yaşıt ne kadar akraba ve komşu erkek çocuk varsa, hepsini sırayla emzirdi. Böylece, kızlar biraz büyüyüp de köyden talip çıktığında "Onlar süt kardeş, birbirlerine düşmezler" diyebildi. Kızları "kısmetsiz" bırakarak akraba evliliği yapmaktan ve köyden kalmaktan kurtardı. Canını dişine takıp her birini okula gönderdi; aç kaldı, dayak yedi, çile çekti ama evlatlarının geleceğinden bir gün olsun taviz vermedi.

İmkânsız şartlarda 6 çocuğuna da üniversite tahsili yaptırmayı başaran o mübarek ana şimdi Ankara'da alzheimer hastalığının pençesinde boğuşuyor. Kendisine bir bebek gibi bakan, saçlarını tarayan, masallar anlatan, uyutmadan başından ayrılmayan Müyesser'ini bir gün görmese kuş gibi çırpınıyor. Çaresiz ve güçsüz kalana kadar kendisini ruh kafesinin duvarlarına çarpıp duruyor...

Kendisine hiç bir şey söylenmediği halde ana yüreği hissetti ve Müyesser'in gözaltına alındığı gün ziyaretine gelenlere "Bu deli kız başınıza ne işler açtı?" diye sordu. Herkes şaşırıp kaldı, nasıl hissedebildiği anlaşılmadı. Ana böyle dedi ve sonra sustu, kendi dünyasına döndü. Ağzından o gün bu gündür tek kelime çıkmıyor...

Müyesser'e iki saat boyunca "Falanca kişiyi neden tanıyorsunuz", "Şu haberi ne amaçla yazdınız", "Şu yazınızda ne demek istediniz" gibi sorular sorduktan sonra"terör örgütü ile bağlantı" kanısına vardılar ve gecenin 3'ünde tutukladılar. Aralarında Müyesser'in can ciğer arkadaşlarından hiç ayırmadığı, her sıkıntılarına koştuğu bir takım insan müsveddelerinin de bulunduğu tipler şimdi, "Canım, belli ki savcıların elinde güçlü deliller var, bekleyelim görelim" diye yazılar yazıyorlar...

"Bekleyelim, görelim" diyenler, dört yıldır yapılan "Ergenekon" duruşmalarına bir kere olsun gitmiyorlar orada yüzlerce "delilin" nasıl çürütüldüğünü biliyorlar ama yazmıyorlar....Tertemiz hayatların karartılmasını sapkın bir zevkle izleyip fil dişi kulelerinde ahkâm kesiyorlar.

Ve hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan Müyesser gibi halktan insanları "statükoculukla", "ayrıcalıklı egemen" olmakla, "Beyaz Türklük'le" suçluyorlar. Böyle iftiralar atarken bir yandan iktidarın bütün imkanlarından azgınca yararlanıp banka hesaplarını kabartıyorlar..

Müyesser hayatında bir gün bile kendini düşünmedi. Cefakâr Kürt kadınlarının bütün özelliklerine sahipti. Her ortamda evsahibi, her sıkıntılı durumda öne düşendi. Meclis kulisinde üç kişiyi bir arada görünce hemen "Çay getireyim" diye koşardı. Getirdiği çayları evindeymiş gibi kendi elleriyle ikram eder, şekeri az olmuş diyene şeker, "ben açık içmem" diyene demlik koştururdu.

Ankara'nın görüp görebileceği en bilgili, en iyi gazetecilerinden biriydi. Tarihi, devleti, kurumları, bürokrasiyi, mevzuatı, güncel siyaseti çok iyi bilirdi. Hitabeti ve kalemi çok güçlüydü. Ankara'nın bütün kütüphanelerini evinin odaları gibi tanır, nerde hangi eser var, hangi mevzuat hangi kurumun arşivinde bulunur iyi bilirdi. Pek çok genç gazeteciyi yetiştirdi, araştırma yapmayı öğretti, gözden kaçan haber konularına dikkatlerini çekti. İşini her zaman en iyi şekilde yaptı. Basın Müşaviri iken bizlere kök söktürdü. Onun sorumlu olduğu birimlerden kolay biçimde hiç haber alamadık ama işini iyi yapan gazetecilere asla engel çıkarmadı. Doğru haberi patronu istiyor diye yalanlamadı. Yalan haberi şevkimizi kırmamak için tekzip etmemeye çalıştı ama doğru bilgi edinme yöntemleri konusunda bizleri de hep eğitti. Basın müşaviri iken elinden çok zor haber koparılan Müyesser, gazeteciyken haberi en sağlam biçimde koparan gazeteci oldu.

İstanbul'da üç gün misafirim oldu. Bir sabah elektrik süpürgesinin sesiyle uyandım. Baktım, Müyesser sabah erken kalkıp evi pırıl pırıl yapmış. Mutfaktan tertemiz kokular, ışıltılar geliyor. Bu arada bir "yabancının" halıları kaldırıp paspasları balkona çıkardığını gören evin kedisi Badi, durumdan işkillenip hır çıkarmış. Kalktım ki Badi ile Müyesser kavga ediyorlar. Badi, Müyesser'in elindeki paspası almaya çalışıyor..

(Badi ile bu şekilde tanışan Müyesser'in kanına bir da hayvan sevgisi girdi. Ankara'ya döner dönmez o kadar işinin gücünün arasında kendisini bir de sahipsiz hayvanlara adadı. ODTÜ ormanında yaşam mücadelesi veren tilkilere kar, kış demeden her gün yiyecek taşıdı. Tilkiler, vicdanı ve Allah'ı olmayan bir takım hainlerce zehirlendiler, Müyesser aylarca gözyaşı döktü.)

"Yahu Müyesser ne yaptın! Misafir sen misin, ben miyim..."

"Sen benim gönlümün misafirisin kurban" deyip bir de önüme kahvaltı koydu.

Evi temizleyip kahvaltı hazırlamakla kalmamış, iki tane de makale yazmıştı.

O günlerde "100 Yılın Hesabı/Türk'ü Tasfiye Projesi" adlı kitabını yayını hazırlıyordu. Kahvaltı ederken güldü, "Farkında mısın, Türklüğün akıbeti, benim gibi bir Kürt'le, senin gibi bir Çerkes'e dert oluyor" dedi.

Benim dedelerim de 150 yıl önce Kafkasya'da topraklarından zorla koparılmış, zorla dolduruldukları gemilerde açlıktan ve hastalıktan kırılmış, ölülerini Karadeniz'e kefensiz atmak zorunda kalmışlardı. Bilir misiniz, Çerkesler bu yüzden balık yemezler. Sevdiklerinin cansız bedenleri Karadeniz'de balıklara yem olduğundan, balık kokusundan tiksinirler. Yaşlı annem, evde balık piştiğinde hâlâ ağzını, burnunu tülbentlerle kapatıp odasına çekilir.

Ölülerini denize attılar. Limanlarda kurulan pazarlarda çocuklarını sırf yaşasınlar, bir yuvaları olsun diye çocuksuz ailelere verdiler. Çocuğun geri dönmemek üzere bir yabancıya teslim etmek zorunda kalan analardan dayanamayıp intihar edenler, inme inenler oldu. Yüzlerce yıllık altın kemerlerini, gümüş kamalarını iki domates, bir ekmek karşılığında pazarlarda sattılar.

Yurdunu kaybetmenin ne demek olduğunu Çerkesler'den daha iyi kimse bilemez. İşte onun içindir ki, kendilerine yurdunu, yuvasını açan, eşit ve itibarlı vatandaş statüsü veren, en stratejik kurumlarının yönetimini teslim eden, güzel ve iffetli kızlarını el üstünde tutan, "Çerkes gelin aldım" diye övünen Türk Millet'ine her zaman vefa duydular. Kendilerini bu büyük milletin bağrından koparmaya çalışanların oyunlarına gelmediler.

Müyesser'in Kürtleri, zaten bu toprakların çocuklarıydı. Emperyalizmin bütün alçakça oyunlarına rağmen, onlar da Türk Millet'inin bağrından koparılmayı reddettiler.Bölücülük en güçlü olduğu dönemlerde bile bizi birbirimizden ayırmayı başaramadı. Maalesef karşılıklı kan da döküldü ama yine de birbirimizden kopmadık. Allah'ın izniyle bundan sonra da kopmayacağız.

Kürt kızı Müyesser ile Çerkes kızı Fatma, Türklüğü bu derece önemsiyorlar ve yeryüzünden silinmesinden korkuyorlarsa, bilinsin ki Türklük "ırkçılıkla", bazı şuursuzların yakıştırmaya çalıştığı gibi "faşistlikle" uzaktan yakından alâkası olan bir kavram değildir.

Türklük, özgür ve onurlu yaşamanın adıdır. Türklük eşitliğin, vefanın, dünyanın en güzel coğrafyasında güven içinde yaşamanın adıdır.

Biz, kaderimizi büyük Türk Milleti'nden ayırıp kurda kuşa yem olacak kadar aklımızı peynir ekmekle yemedik. Çocuklarımızı, "Sen Kürt'sün", "Sen Çerkes'sin"...

"Ama sen TÜRK'SÜN" diyerek büyüteceğiz.

Mustafa Kemal'den böyle öğrendik; bu bilincin nesillerden kazınmasına kanımız, canımız, hayatlarımız pahasına izin vermeyiz.

"Türk'ü Tasfiye Projesi"ni yazan Kürt kızı Müyesser'in tutuklanması, sembolik biçimde "Ergenekon" ismi verilmiş olan bu alçakça tertibin Türklüğü bu topraklardan süpürme planı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Başaramayacaklar.

Bu böyle bilinsin..

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:08 pm

A. İklim Bayraktar, Ayfer Kaleli veya Ayfer İklim Kaleli...

Neden farklı isimler kullandığı, gerçek isminin hangisi olduğu bilinmiyor. Bir süredir Odatv tarafından "Başarılı Ankara muhabiri" olarak lanse ediliyor. Otuzlu yaşlarda olmasına rağmen gazetecilik backgroundu hakkında hiç bir bilgi yok. Daha önce herhangi bir gazetede çalışmamış, google araması yapıldığında sadece Çorum'da yayımlanan bir yerel gazetede ismi geçiyor.

Haberlerinde kullanılan fotoğrafları, haberciliğinin önüne geçecek ve medyanın magazin iştahını tetikleyecek nitelikte. Bir siyaset muhabirinden çok bir dizi film oyuncusunu andırıyor.

İsmi önce CHP milletvekili Muharrem İnce hakkında Soner Yalçın ile yaptığı iddia edilen telefon konuşmalarında geçti. Ergenekon soruşturma ve davalarına "sehven" yüzlerce gerçek dışı kayıt eklendiğini bilen insanlar olarak, bu tür telefon tapelerine itibar etmiyor, doğruluğunu baştan kabullenmiyoruz. Gerçek olma ihtimali telefon tapelerine oranla daha güçlü olan polis ve savcılık ifadelerinin çarşaf çarşaf yayımlanmasını da yasal ve etik olmadığını düşünüyoruz.

Bu nedenle, Odatv tarafından bir süredir "muhabir" olarak lanse edilen ancak kısa bir sürede büyük bir magazin potansiyeline dönüşen bu kişinin basına yasadışı biçimde sızmış olan savcılık ifadesini yayımlamayı kendimize yakıştırmıyoruz.

Eski CHP Genel Başkanı Deniz ******'ın kişilik haklarına yönelik ağır ağır ihlaller içeren, ayrıca gazetecilik faaliyeti ve üslubu açısından ciddi sorunlar taşıyan bu beyanları, siyasetin, medyanın ve hukukun düşürüldüğü durum açısından bir ibret vesikası olarak değerlendiriyoruz.

Eğer bu inanılmaz savcılık ifadesi doğru ise, Odatv tarafından "gazeteci" olarak lanse edilen ve basın meslek örgütlerinin de tutuklanan diğer gazetecilerle birlikte sahip çıktığı bu kişinin önümüzdeki günlerde çok daha sansasyonel biçimlerde gündeme geleceği hissedilmektedir.

Sözkonusu kişinin savcılık ifadesi basına yansımadan önce gözden kaçmayan bazı ayrıntılara dikkat çekmek istiyoruz.

5 Mart cumartesi gecesi saat 01.30'da Odatv, "İklim Bayraktar Serbest!" şeklinde bir haber geçti. Böyle bir haber, ajans bültenlerinde görünmüyordu, nitekim Odatv'den başka hiç bir mecrada da yer bulmadı. Habere göre İklim Bayraktar, savcılığa bile sevkedilmeden Emniyet aşamasında serbest bırakılmış oluyordu ki bu durum gözaltı prosedürü bakımından mümkün değildi. Diğer gazetecilerin tümü Emniyet'te susma hakkını kullanırken ve savcılığa sevkedilmeleri için önlerinde daha 48 saatlik yasal süre bulunurken, İklim Bayraktar hangi işlem sonucunda serbest bırakılmış olabilirdi?

Ancak, Odatv'nin İklim Bayraktar'ın avukatlarına dayandırdığı bu haber, on beş dakika sonra yayından sessiz sedasız çekildi; okuyucuya herhangi bir açıklama da yapılmadı.

Ve ertesi gün İklim Bayraktar, 15 dakika süren savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Adliyeden çıkışında "Adalet yerini buldu" şeklindeki standart açıklamanın yanında şu sözleri de dikkat çekti:

"Savcı Bey, sorması gereken soruları sordu..."

İklim Bayraktar'ın ertesi gün basına yansıyan ayrıntılı savcılık ifadesinin on beş dakika gibi kısa bir sürede tamamlanması imkansız görünüyordu, çünkü bütün sorulara "susma hakkımı kullanıyorum" şeklinde cevap verenlerin ifadesi bile en az iki saat zaman almaktaydı.

İklim Bayraktar, bu kadar uzun ve son derece ilginç detaylar içeren bir ifadeyi on beş dakikada nasıl verebilmişti?

Akla gelen ilk soru,

"Bu ifade Emniyet'te tanzim edildi ve İklim Bayraktar bu ifadenin karşılığında mı serbest bırakıldı?" sorusudur.

Soruyu fazla şüpheci bulanlar, Ergenekon davası tutanaklarına geçen onlarca örneğe bakabilir. O örnekler, sanıkların Emniyet'te ve Savcılık'ta ne gibi tekliflerle karşılaşabildiklerini belgelemektedir.

Açık İstihbarat
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:13 pm

Rafael Abi Sırra Kadem Bastı!- Açık İstihbarat Özel
Tür: Küresel Şebekeler
Admin tarafından gönderildi: Bugün, 08:19:14
Paylaş
39


Tayyip Erdoğan- Rafael Sadi ikilisi, giderek "Türk-İsrail dostluğunun sembolü" haline geliyordu ki Mavi Marmara olayı ipleri kopardı. İki Kasımpaşalı ayran içip ayrı düştüler.

Türk gazetecilerin "Rafael abi" diye hitap ettikleri Sadi, "Hastürk.tv" adlı bir internet sitesinden İsrail propagandası pompalamaya başladı; diğer yandan da sürpriz bir biçimde Odatv'nin yazarları arasına katıldı...

İsrail'e görev için giden gazetecilerin neredeyse tamamı kendisiyle tanışmıştır. 19 yıldır İsrail'de yaşayan Türkiye kökenli bir musevi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ziyaretleri başta olmak üzere özellikle Türkiye'den İsrail yapılan üst düzey ziyaretleri "gazeteci" sıfatıyla yakından izler. Pos bıyıkları, iri göbeği ve ağzından düşürmediği sokak argosu ile yolda görseniz tipik bir Türk esnafı zannedersiniz.

İsrail'e giden gazetecilerle yakından ilgilenir, gidecekleri yerlere arabasıyla götürür, "Yengenizi arayayım da akşam yemek yapsın, bize gidelim" bile der. Yolda trafik sıkıştığında "Hooop aloo, önüne bak önüne!" diye klasik Türk tepkileri verir.

Gelin görün ki İsrail'de doğup büyümüş bir yahudiden daha fanatiktir. İsrail'in kanlı-kansız bütün eylemlerini militanca savunur. İsrail devletine toz kondurmaz. Rafael Sadi'ye göre Mavi Marmara gemisi "terörist doluydu", baskın yapan İsrail askerleri ise barış güvercini!

Bu fikirlerini reytingi bol Türk televizyonlarında bile göğsünü gere gere savundu. Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında saatlerce İsrail propagandası yaptı.

Rafael Sadi, Mavi Marmara olayına kadar AKP tarafından da sevilip sayılan, itibar gören bir isimdi. Bu yaklaşımın başlıca nedeni, kendisinin Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kasımpaşa'dan ilkokul ve mahalle arkadaşı olmasıdır. Erdoğan İsrail'e her gittiğinde Rafael Sadi ile görüşür, iki eski arkadaş birlikte gençlik anılarını yâderlerdi.

Sadi, Türk medyasında bir süre "Başbakan'ın Kasımpaşa'dan bıçkınlık arkadaşı" postundan ekmek yedi. Bu imaj üzerinden haberler üretildi, hem Başbakan'ın "delikanlılığına", hem de Sadi'nin "Kasımpaşalılığına" sempatik vurgular yapıldı.

Erdoğan-Sadi ikilisi, giderek "Türk-İsrail dostluğunun" sembolü haline geliyordu ki Mavi Marmara olayı ipleri kopardı. İki Kasımpaşalı ayran içip ayrı düştüler.

Türk gazetecilerin "Rafael abi" diye hitap ettikleri Sadi, "Hastürk.tv" adlı bir internet sitesinden İsrail propagandası pompalamaya başladı. İsrail devletinin bülteni gibi çalışan bu sitenin neden "Hastürk" adını taşıdığı konusunda üç rivayet var.

Birinci rivayete göre "Asıl Türkler Yahudidir" mesafı verilmek isteniyor...

İkinci rivayete göre, ses çağrışımından hareketle aslında "H...tir Türk" denilmiş oluyor...

Son rivayete göre ise bu siteden televizyon yayını yapılmamasına rağmen "tv" eki kullanılarak Odatv ile özdeşlik kuruluyor...

Netice itibarıyla Rafael Sadi'nin izlerini taşıyan bu sitede, "Mavi Marmara'da cinsel taciz yaşandı" türünden gülünç ve de ağır hamaset kokan yoğun bir İsrail karapropagandası yapılıyor. "Mavi Marmara'da cinsel taciz" haberlerindeki üslübun Samanyolu Tv'nin üslubuna olan benzerliği de ayrıca dikkat çekiyor.

Rafael Sadi, Mavi Marmara olayından sonra Tayyip Erdoğan'dan kopunca bir yandan bu siteden İsrail devletinin propaganda bültenlerini yayınlamaya başladı, diğer yandan da sürpriz bir biçimde Odatv'nin yazarları arasına katıldı.

Rafael Sadi'nin katılımı ile birlikte Odatv'de ilginç İsrail haberleri okumaya başladık. Wikileaks belgeleri üzerinden sistematik bir İsrail'i aklama faaliyeti başladı. Rafael Sadi'nin sitede yayımlanan haberler üzerindeki etkisi giderek arttı.

Ve 15 Şubat'ta "Ergenekon" soruşturmaları kapsamında Odatv'ye baskın yapıldı. 4 Mart'ta yapılan ikinci bir baskınla da Odatv'ye yönelik operasyon genişletildi. İşin içine, "sarışın bayanlar", "İkinci kaset skandalı" iddiaları girdi.

Ve Rafael Sadi, 15 Şubat 2011 tarihinden itibaren Odatv'de yazmamaya başladı. "Türkiye'den gelişmeler" gibi haber başlıkları olan Hastürk tv ise Odatv'ye yapılan baskınları bir kez bile haberleştirmedi. Türkiye'de yaşanan siyasi gelişmeleri yakından takip eden bu internet sitesi, Odatv baskını yokmuş gibi davrandı.

Rafael Abi sırra kadem bastı!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:15 pm

Beter Olun ki!... - Ali İhsan Gürcihan / Açık İstihbarat
Tür: İç Politika
Admin tarafından gönderildi: Bugün, 15:34:39
Paylaş
19


Sözüm ona bir zamanlar dost geçinen Uğur Dündar bile sonra arayacağım diyerek bir daha telefona bile çıkamadı.

(Açık İstihbarat : "Cesur" gazeteci Uğur Dündar, ekranda yanında ayırmadığı Nedim Şener'in gözaltına alındığı gün, her gün sunduğu Star Haber'i sun(a)madı. )

Hele Cengiz Çandar denen kişi kendimizi bu kadarcık ifade etmemizi,”Davayı sulandırma” diye yaygara koparacak kadar bizi hafife almaya çalışan küstah birkaç yazı bile yazdı .


Beter Olun ki!...


Ali İhsan Gürcihan - Açık İstihbarat

Açik Istihbarat'in Resmi
E-Posta Grubu
AçikIstihbaratTürkiye'ye Üye Olun



www.acikistihbarat.com
09.03.2011



Güzel bir başlık değil farkındayım...
Beynim tutarlı olmaya çalışsa da, küskün yanım içten içe böyle haykırıyor..

Beter olun diyorum…

Kimlere mi ?

İşin ucu kendilerine uzanınca hukuka ve iktidara sayıp,sövmeye başlayan sözüm ona liberal geçinen gazeteci ve aydınlara.

Ve iddia ediyorum ki…

Bu kendine Müslüman basın mensupları ve aydınlar, hak ve hukuk ile demokrasiyi sadece kendilerine göre değerlendiren bencil demokratlardır.

Tutuklanan gazetecilerin hepsi için değil sadece bazıları için hak ve hukuk diyen çifte yaklaşımlı bu adamların büyük bir kısmı, özellikle Ergenekon ve Balyoz sanıkları ile ilgili görsel ve yazılı basında yargısız infaz yapanlar değil mi ?

Halen kendilerinin ve yandaşlarının konu ile ilgisi olamayacağını izaha çalışırken bile diğer sanıklar hakkında şüpheli açıklamalara ve yargısız infaza devam etmiyorlar mı ?

Birçoğu ikinci cumhuriyetçi ve tarikat uzantısı bu kişiler bir militan gibi yargısız infaz yaparken,diğer basın mensuplarının ve aydınların büyük kısmı ne yapıyordu peki ?

Azınlık birkaç kişi hariç kendilerine bir şey bulaşmasın ve rahatsız olmayayım mantığında duyarsız koca bir et yığınından farkları yoktu..

Bekle gör ve duruma göre tavır al sessizliği ya da sinsiliği ile nabza göre şerbet veriyorlardı.

Şamil Tayyar’ı,Çengiz Çandar’ı,Hasan Cemal’i,Altan’ları,Ali Bayramoğulları ve benzerlerini hadi bir kenara koyalım.

Ergenekon davası ile ilgili uğradığımız haksızlığı anlatabilmek ve sesimizi duyurabilmek için yazmadığımız aramadığımız kimse kalmadı.

32nci gün proğramında bir söyleşi ve Sayın Melih Aşık dışında cevap veren ve de sesimizi duyuran,bırakın ses duyurmayı nezaketen cevap veren kimse olmadı.

Sözüm ona bir zamanlar dost geçinen Uğur Dündar bile sonra arayacağım diyerek bir daha telefona bile çıkamadı.

(Açık İstihbarat : "Cesur" gazeteci Uğur Dündar, ekranda yanında ayırmadığı Nedim Şener'in gözaltına alındığı gün, her gün sunduğu Star Haber'i sun(a)madı. )

Hele Cengiz Çandar denen kişi kendimizi bu kadarcık ifade etmemizi,”Davayı sulandırma” diye yaygara koparacak kadar bizi hafife almaya çalışan küstah birkaç yazı bile yazdı .

Cumhuriyetle ve Ordu ile hesaplaşma kin ve sevdası ile davanın siyasi olduğunu bilmelerine ve söylemelerine rağmen haksızlıkları göz ardı edip iktidar adına psikolojik savaş yapan sözüm ona liberal aydın ve gazeteciler ile bu haksız uygulamalar karşısında rahatı kaçmasın diye duyarsız kalanların bugün iş kendilerine uzanınca hak,adalet diye seslerini yükseltmesini ciddi ve samimi bulmuyorum.

Demokrat geçinen bu kişiler bilmelidir ki ;

Haksızlığa uğrayan ilk kişi adına gerçekleri anlamaya çalışmıyor ve doğrular adına sesinizi çıkarmıyorsanız,sıra size gelince iş işten geçmiştir ve de işin ucunun nereye varacağı da artık belli değildir.

Kesinlikle bir temenni olarak değil ama sadece kendine demokrat geçinen bencillere ve sıra kendilerine gelince hak,hukuk diye ortaya çıkan bu duyarsız koca beyinlilere BETER OLSUNLAR diyorum.

NEDEN Mİ ?

Beter olsunlar ki,

Sadece kendilerinin değil ünvansız ve çulsuz sade vatandaşların da hak ve hukuku olduğunu çok iyi anlasınlar.

Beter olsunlar ki,

Demokrasi mücadelesi maskesi altında bu ülkede yalan ve yanlış neler yapıldığını kavrasınlar.

Beter olsunlar ki,

Çaresizliğin ne olduğunu ve çaresiz kalınan anda gerçek dostlarının kim olduğunu bilsinler.

Ve beter olsunlar ki,

Gerçekleri öğrenmeden insanlar hakkında yargısız infaz yapmanın ne kadar ahlaksız bir yaklaşım olduğunu öğrensinler.

Bir şekilde küskünlüğümü de yansıtan bu yazıma rağmen son söz olarak diyorum ki ;

Her ne olursa ve kim olursa olsun,haksızlığa uğrayan herkesin en azından ilke olarak yanında olma iradesi ve herkes için hak ve adaletin en kısa sürede gerçekleşmesi dileği ile.

Kalın sağlıcakla.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:22 pm

[quote]Beynim tutarlı olmaya çalışsa da, küskün yanım içten içe böyle haykırıyor..

Beter olun diyorum…[/quote]


Genel psikoloji, kendine yapılırken ses çıkarmayanlar, hatta o saldırının içinde bulunanların başına bir şey geldiğinde, "beter ol" denmesi.

Meseleyi şahsileştirici, basit insani psikoloji.

Saldırılar da bu psikolojinin işleyeceği planı üzerine uygulamaya konuluyor zaten.

"Bizim başımıza gelirken nerdeydiniz?"

"Etme bulma dünyası!"

"oh olsun!"

"it iti kırsın!"

İyi de Amerika'nın orda işi ne?

O zaman dur bi düşün bakalım, oh mu oluyor, it iti mi kırıyor yoksa işin içinde başka br şey m var? O "şey"e göre iihtilalci aksiyon ne olmalı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:34 pm

Unutulmamsı gereken Salih Mirzabeyoğlu...

Salih Mirzabeyoğlu'na saldıran "güç"le, bu gün Ergenekon saldırısını yapan "güç"ün aynı olduğu gözükmüyor mu?

Ve biz, Salih Mirzabeyoğlu'na saldıranlar içinde olup da bu gün Ergenekon saldırısıyla hedef alınanlar olsa da, beynin tutarlılığını elden bırakıp, "beter olun" demedik. Düşmanın, bizim bu karşı oluşumuzu, "Ergenekonculuk" olarak çarpıtmaya kalkışmasına karşı da geri adım atmadık, "Ergenekonsa Ergenekon, asıl sen kimsin, kimin itisin, asıl onun hesabını ver lan satılmış işbirlikçi köpek!" diye meydan okumaktan vazgeçmedik.

Bizim kendi aramızdaki mesele ayrı, Salih Mirzabeyoğlu'ndan başlayarak devam edegelen bu saldırıların, saldırganın durdurulması gereği ayrı... Zira bu saldırgan, bir tarafta Ergenekon diye saldırırken, diğer tarafta Mirzabeyoğlu'nu telegramla yok etme çalışmalarına devam etmekte.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:42 pm

Misal, bu adamlar, beklenen, olması gereken siyasî şuurda olsalar, Salih Mirzabeyoğlu'na yapılan saldırıda yer almazlar ve karşı çıkarlardı. O zaman da, tıpkı bizim bu gün Ergenekoncu diye suçlanmaya kalkmamız gibi, irticacı olmakla, teröristlikle vs itham edileceklerdi, kendi içlerindeki kimi sızdırılmış, kimi ahmak unsurlarca davalarını satmakla da suçlanacaklardı.

Peki, bu tavrın bizden gelmesinin önemi ne?

İBDA'nın en üst şuur seviyesini temsil etmesi, mücadelesini gerçek mücerret fikre istinad ettirmesinde. İdrakleri iğdiş olmuş nesiller arasındaki farkında. Meseleleri tecrid buudunda ele alıp, alakalarından soyarak derinleşme zarureti çerçevesinde, gamızaları fark etmeyi öğretmesi ve hayatın bu arazlarda yürüdüğünü göstermesinde.

Bu vatanın gerçek sahibi oluşundan, vatanı "dil" ile yeniden inşa edişinde, evlatlarına sahip çıkışından. Öncü, lider misyonu iifa etmek zaruretinden.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 10:44 pm

Kendisine en büyük kötülükleri yapabilen düşmanına bile hakkaniyetle muamele edebilmek yüceliği...

Şİmdi, TNT'de "Mentalist" diye bir dizi başladı, tavsiye ederim. Düşünce ve davranışları yönlendirebilme uzmanı demekmiş...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyÇarş. Mart 09, 2011 11:22 pm

CEMAAT GAZETECİLERİ KİMİ KANDIRIYOR




İngilizce konuşmak için kursa gitmek şart değil? Tıklayın!


09.03.2011 01:13
Karakter boyutu :
Gazeteci Faruk Mercan CNN Türk’te canlı yayına katıldı. Tutuklanan gazetecilerin Ergenekon örgütüne üye olmaktan değil de, Ergenekon mahkemesini etkileyecek kitaplar, yazılar veya haberler yazdıkları için tutuklanmış olabileceklerini söyledi.

Burada sorulacak olan soru şudur;

Şamil Tayyar, Mehmet Baransu, Yıldıray Oğur, Bülent Orakoğlu, Emrullah Uslu, Önder Aytaç, Mehmet Metiner, Sevilay Yükselir, Nagehan Alçı ve benzerlerinin yazdıkları, mahkemeyi etkilemiyor mu? Virüslü “gizli belgeleri”, daha iddianame bile çıkmadan çarşaf çarşaf yayınlamak şuk değil mi?
Ergenekon davasında sanık avukatlarının bile “davayı etkilemeye çalışmakla” suçlanarak göz altına alınmasına ne demeli?

Avukatların görevleri zaten mahkemeyi etkileyerek müvekkillerini savunmak değil mi?
Av, Vural Ergül, Av. Mehmet Cengiz gibi sanık avukatları ne yaptılar da gözaltına alındılar, tutuklandılar?

Cemaatin “dolma kalemleri” iftira dolu kitaplar yazıp sanıkları infaz edince suç değil. Manşetler atılması suç değil. Ama Nedim Şener soruşturmada göz ardı edilenleri yazınca suç, öyle mi?
Odatv, polisin Amerikalı’yla konuşmasının olduğu bandı, halka açık olan mahkemeden alıp yayınlarsa suç, Samanyolu TV internette dolaşan yasadışı dinlemeleri yayınlarsa suç değil, öyle mi?
Faruk Mercan kimi kandırıyor? Cemaat gölgesinde gazetecilik böyle yapılıyor demek ki...

Odatv.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyPerş. Mart 10, 2011 3:41 pm

ȘEYLEȘTİRME

Chosification’u duyan duymuștur.

Marx’ta ne demek Durkheim’de ne demekmiș.

Somut olguların somut çözümlemesi yapıldığında ise, bugün Türkiye’de ‘günlük yașam’ın șeyleștirildiği ileri sürülebilir.

Kahvaltıda peynir, zeytin ve çaydan önce ******’ın șey’ine bir șey olup olmadığını öğrenmek için televizyonlara saldırılır örneğin.

İlknur hanımın șeyinin, diyelim gözünün, ******’ınkine takılıp takılmadığı konusunda yeni bir șey olmuș mudur o gece?

Yeni bir açıklama, belge, kaset, kanıt vb..

Muharrem İnce’nin șeyi, diyelim kafası, hoș muymuș değil miymiș oraya gittiğinde?

Hani tıksırıncaya değin mi içmiș hapșırıncaya değin mi?

Gürsel Tekin, İlknur hanımın șeylerini, anlattıklarını diyelim, ciddiye almıș mı almamıș mı?

İlknur hanım Gürsel Tekin’e bașka bir șey Kemal Kılıçdaroğlu’na bașka bir șey için mi gitmiș acaba?

Hani Deniz ******’ınkinden farklı bir șey için örneğin.

Beșiktaș’ın șey’ine göre, savcısı mı ne, ******ın șeyi mi daha ‘darbeci’ imiș İlknur hanımınki mi?

Beșiktaș’taki öteki șey, yargıç diyelim, Zekeriya’nın șey’ini, talebini yani, nasıl hukusal bulup da yakalama emri vermișmiș?

******’ın șeyi, dokunulmazlığı olduğu için mi onu yakalamamıșlar?

Hem o șeyler polisin eline nasıl geçmiș?

Ya da polis o șeyleri daha önce mi elde etmiș?

Elinde daha çok șey varmıymıș yoksa?

Sözgelimi benimle ilgili bir șey..

Yoksa benimkiler çok daha önceden mi Zekeriya Öz’ün eline verilmiș?

Onları da, o șeye, Ergenekon davası mı ne, daha sonra mı sokacak yoksa?

O șey günü, yani șimdiki Beșiktaș savcı ve yargıçlarının yerine Cumhuriyet savcı ve yargıçlarının yeniden gelecekleri gün..

Șeyleri, sonları diyelim, nasıl olacak?

Cumhuriyet șeyini, kavramını yani, büyük harfle yazdım dikkat edilirse..

Șeyleștirdim de denilebilir; somut Türkiye Cumhuriyeti anlamında.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak.

Yazının bașından buyana Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle ilgili bir șey yazmadım oysa.

Ne polis, ne savcı, ne yargıç ne de mahkemeleriyle ilgili hiç bir șey..

O yazılan șeyler Türkiye’de ‘günlük yașam’la ilgili șeylerdi.

Halkımızın șeyleri..

Bizim șeylerimiz de denilebilir.

Polisin, savcının elinde olan; yöneticilerin ağzınlarından düșürmedikeleri.

Medyanın dilindeki șeyler..

Habip Hamza Erdem

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyPerş. Mart 10, 2011 6:40 pm

Hitler”e Göbek Atan Dişi Ajanlar



Bülent ESİNOĞLU



Tarihte etkili olmuş “dişi ajanlar” yazıp Google girdim. Karşıma Mata Hari’den başlayarak, binlerce örnek yazı çıktı.



Demek ki, ajanlar, komplolar hayatımızın ayrılmaz parçası olmuş.



Hani bazen, bırak şu komplo teorilerini diyoruz ya… Biz bıraksak, komplo teorileri bizi bırakmıyor.



Amerika ve Batının ağır saldırısı altında olan ülkemizde, gizli servislerin düzenlediği komplolar, kullandığı ajanlar gündemin bir parçasını oluşturuyor.



Bu kadar çok komplonun varlığı, iktidar kavgasında, iktidarın yabancı servisleri de kullanarak, karşıtlarını ortadan kaldırmak için yürüttüğü savaşımdan kaynaklanıyor.



Cemaat egemenliğini kesin olarak ilan edebilmesi için kendine karşı tüm güçleri tasfiye etmesi gerekiyor. Kendi dışındaki dini cemaatler de dâhil.



Siyasi iktidarın, 9 yıllık karşıtlarını yok etme sürecine bakarsak, şöyle bir planın işlediğini görüyoruz.



Saldırılacak mevzileri küçük olarak benimsemek, o mevzii düşürdükten sonra diğer daha büyük mevzi-e saldırmak şeklinde yürütmektedir.



Hatırlayacak olursak, başlangıç yıllarında, Batılı liberallerin, bölücü Kürtlerin ve diğer toplum kesimlerinin desteğini alarak, hatta CHP ve MHP’nin desteğini olarak, tertiplerine girişmişti.



Bu desteğin ne denli önemli olduğunu hatırlatmak için bir cümle; Tayyip’in Başbakan olması için CHP Anayasa değişikliğinde AKP’ye destek verdi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de MHP’nin desteğini almıştı. Şimdi her ikisini de kökten yok etmek için savaş veriyor.



Bunları önceleri cepheyi nasıl dar tuttuğunu, bir cephedeki işini bitirince öteki hasmına doğru yöneldiğini anlatmak içindir.



Bağımsızlık ve Kemalizm’in çelik çekirdeği Doğu Perinçek’i içeri alırken, diğerleri “suçları varsa yargı önünde aklansınlar” diyorlardı. Şimdi ise ****** ve Kılıçdaroğlu’nu, daha doğrusu CHP’yi yok etmeyi planlıyorlar. Sonunda sıranın CHP’ye geleceğini Perinçek çok anlatı ama pek duymak istememişlerdi.



Darbe demokrasi safsatası kullanılarak, Kemalistlerin ve Ordunun Kemalist kanadının yok edilmesinde de bu palan uygulanmıştır. Ordunun ve ******çülerin bir kısmını yanlarına alarak, diğerlerini suçlu ve darbeci gibi göstermişlerdi.



Daha sonra da Kemalistlerin ve Ordunun tamamı üzerine saldırdı.



Özetlersek, ******’ı kullandılar sonra da bir komplo ile işini bitirmişlerdi. Ancak geride bıraktıkları bir sorunun ileride başlarına bela olacağını düşünmüş olacaklar ki, ikinci bir operasyonda ısrarlı görünüyorlar.



Şimdi de cemaatin dışındaki tarikatlar ve dini guruplar seyrediyor.



Diktatörlük kendisinden başka bir güç istemez. Hatta kendisine benzeyen güç bile olsa. Çünkü iktidarın nimetlerini başka guruplar ile paylaşmak istemez.

10.3.2011, bulentesinoglu@gmail.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyPerş. Mart 10, 2011 7:33 pm



FLAŞ! Savcıdan 28 Şubat Soruşturmasına Yalanlama
10.03.2011 Perşembe 21:31Gündem Bu Habere 0 Yorum YapıldıBu Haber 1 Defa Okunmuştur 12P 14P 16P 18P

Savcı Seçen, yaptığı açıklamada, basında yer alan, ''Şantaj ve Askeri Casusluk'' soruşturması dışında 28 Şubat süreciyle ilgili bir soruşturma açıldığı yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi.

Fikret Seçen, ''İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımızın 28 Şubat süreciyle ilgili herhangi bir soruşturması bulunmamaktadır'' ifadesini kullandı.

Akşam saatlerinde, Anadolu Ajansı abonelerine şu haberi geçmişti:

''ŞANTAJ VE ASKERİ CASUSLUK'' SORUŞTURMASI -ÖZEL YETKİLİ SAVCILIĞIN, GÖLCÜK'TEKİ DONANMA KOMUTANLIĞINDA ELE GEÇİRİLEN BELGELER IŞIĞINDA 28 ŞUBAT SÜRECİYLE İLGİLİ İNCELEME YAPTIĞI ÖĞRENİLDİ
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığının, 28 Şubat süreciyle ilgili inceleme yaptığı öğrenildi.

Edinilen bilgiye göre, özel yetkili savcılık, ''Şantaj ve Askeri Casusluk'' soruşturması kapsamında Gölcük'teki Donanma Komutanlığında yapılan aramada ele geçirilen belgeler doğrultusunda, 28 Şubat sürecine ilişkin inceleme yapıyor.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyCuma Mart 11, 2011 7:17 pm

ERGENEKON TERSİNE OPERASYON!

GEÇEN GÜN YAZMIŞ VE HALK "GERÇEKTE TÜRKİYE'Yİ KİM YÖNETİYOR?" SORUYOR DEMİŞTİK.
HALKA GÖRE TÜRKİYE'Yİ YÜZDE 20-80 ORANINDA FETULLAH HOCA YÖNETİYOR DÜŞÜNÜLÜYOR DEMİŞTİK.
SON GAZETECİ TUTUKLAMALARI SADECE TÜRKİYE DEĞİL AVRUPA VE DÜNYA ÜLKELERİNDEN BÜYÜK TEPKİ GÖRÜNCE OPERASYON YAPILDI.
İLK ERGENEKON SUSURLUK'ÇULARI KAPSARKEN GELİNEN NOKTADA HER SİYASİ DÜŞÜNCEYE SAHİP YAZARIN, KOMUTANLARIN HAPİSLERE ATILMASI NETİCESİ BÜYÜK KARMAŞA VE İNANDIRICILIĞININ YOK OLMASINA NEDEN OLMUŞTU.
İŞTE BU KARMAŞA VE HALKIN VİCDANLARINDA MASUM İNSANLARIN GÖTÜRÜLÜP TUTUKLANMASI HÜKÜMETİ DE RAHATSIZ ETTİ. ZATEN BU SAATTEN SONRA ERGENEKON'UN İNANDIRICILIĞI BİZE GÖRE KALMAMIŞTIR DİYE DÜŞÜNÜYORUZ.



[color:c573=blue]ERGENEKON VE BENZERİ OPERASYONLARIN İLK EMİRLERİNİN VERİLDİĞİ ŞUBEDE GÖREV YAPAN İSTANBUL EMNİYET MÜDÜR YARDIMCISI "İMAM"LAKAPLI ALİ FUAT YILMAZER, İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ HÜSEYİN ÇAPKIN TARAFINDAN BULUNDUĞU İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNDEN ALINARAK BAŞKA GÖREVE VERİLDİ.[/color]


MALUMUNUZ HÜSEYİN ÇAPKIN GEÇMİŞTE İZMİR EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ YAPMIŞ VE İZMİRLİLERCE ÇOK SEVİLEN VE SAYILAN BİR EMNİYET MÜDÜRÜYDÜ.
SON OPERASYONLA BİZE GÖRE "DUR" DENMİŞ VE ERGENEKON ÇÖKME EYİLİMİNE GİRMİŞTİR.
ZATEN İNANDIRICILIĞI TÜRKİYE VE DÜNYA ÜLKELERİNDE KALMAMIŞTI DİYORUZ.

SAYIN BAŞBAKAN "YAZDIĞI YAZILAR SEBEBİYLE HAPİSTE OLAN BİR GAZETECİ YOKTUR" DESE DE HATIRLATALIM YİNE SAYIN BAŞBAKAN "BENİM 1 MİLYAR DOLARIM OLDUĞUNU SÖYLEYEN ŞAHIS İÇERİDE YATIYOR" DİYEREK KENDİ KENDİNE ÇELİŞKİ YARATMIŞTIR.
BAHİS ETTİĞİ İNSAN ERGÜN POYRAZ OLUP YILLARDIR SİLİVRİ HAPİSHANESİNDE ÇÜRÜMEYE DEVAM ETMEKTEDİR.
ERGÜN POYRAZ SAYIN BAŞBAKAN VE AİLESİ İLE İLGİLİ KİTAPLAR YAZMIŞ VE AİLENİN ÇOK TEPKİSİNİ ALMIŞTIR.
DÜNYA ÜLKELERİ İÇİNDE 61 GAZETECİ BASIN MENSUBUNUN HAPİSTE YATTIĞI BİR BAŞKA ÜLKE BİLMİYORUZ.(178 ÜLKE İÇİNDE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ OLMAYAN 138'NCİ ÜLKEYİZ)
BU YÜZDEN ÜLKEMİZDE "BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN" OLDUĞUNU İDDİA ETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
AYRICA HÜKÜMETİ ELEŞTİREN YAZILARI YAZANLAR İŞLERİNDEN OLMAKTA, GAZETELER EL DEĞİŞTİRMEKTE, GAZETE PATRONLARI TEHDİT EDİLMEKTE VE ELİ KALEM TUTAN KAÇ DEĞERLİ YAZARIMIZ KALMIŞTIR? DİYE SORUYORUZ.

BİR BAŞKA KONU HUKUK VE YARGI BELLİ BİR ZÜMREYE HİTAP ETMEYE BAŞLAMIŞ OLUP, BU DURUM YAKINDA BUNU YARATANLARIN ELLERİNİ YAKACAK HALE GELECEKTİR DİYE DÜŞÜNENLERDENİM.(TARAFSIZ YARGI BİR MÜDDET SONRA ONLARA LAZIM OLACAK)
SEÇİM SÜRECİNE GİRİLMİŞ OLUP SEÇİLEMEYEN ÇOK SAYIDA İNSANIN AÇIKLAMALARI İLE ORTALIK ÇOK KARIŞACAK VE HÜKÜMET BUNDAN ÇOK ZARAR GÖRECEKTİR DİYORUZ.

SAYGILARIMLA

ÜMİT BORA-ÇEVRECİ YAZAR
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyCuma Mart 11, 2011 7:25 pm

Ali Fuat Yılmazer neden görevden alındı?
10 Mart 2011

Haberi Paylaş |





Ergenekon operasyonlarını başlatan ve bir çok operasyonda görev alan İstanbul İstihbarat Şube'den sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer görevden alındı. Yılmazer'in atama kararını İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın verdi.

ARTIK TANIK KORUMA VE BOMBA İMHAYA BAKACAK
2005 ile 2007 yılları arasında Ankara'da İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olarak görev yapan Ali Fuat Yılmazer, Dink cinayetiyle ilgili kusurlu bulunan İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in yerine bu şubeye müdür olarak atandı.

İstihbarat Şube Müdürü görevindeyken terfi edip 2. sınıf emniyet müdürü olan Ali Fuat Yılmazer, İstihbarat’tan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı’na getirildi. Dün akşam yapılan yeni atamalarla Yılmazer'in sorumluluk alanı yalnızca 'tanık koruma' ve 'bomba imha' şubeleriyle sınırlandırıldı.

"Ergenekon, Balyoz, Kafes, Poyrazköy, Şantaj ve Askeri casusluk" gibi operasyonları yürüten Yılmazer'in atanmasının ardından boşalan İstihbarat Şubeden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı görevine ise atama yapılmadı. Şube, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'a bağlandı.

ŞENER VE ŞIK TUTUKLANMASININ ARDINDAN GÖREV YERİ DEĞİŞTİ
Yılmazer'in ismi, gazeteci yazar Nedim Şener'in “Hrant Dink cinayeti ve İstihbarat yalanları" ile Hanefi Avcı'nın “Haliç'te yaşayan Simonlar" kitabında da geçmişti. Yılmazer, Nedim Şener'e kitabı için dava açmış, dava Şener'in beraatiyle sonuçlanmıştı.

Görev değişikliğinin gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmasının ardından gelmesi ise dikkat çekti.

YILMAZER: ANLAM YÜKLENMESİN
Yeni görevlendirmeye ilişkin dün akşam yakın mesai arkadaşlarına değerlendirmede bulunan Yılmazer, "Çok normal bir durum. Bu bir görev değişikliği, nöbet devridir. Çok fazla anlam yüklenmemeli. Polislik mesleğinde bunlar olur. Yeni görevimizi layıkıyla yerine getirmeye çalışacağız" dedi.

NEDEN GÖREVDEN ALINDI?
İstanbul Emniyeti'nde İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı yapan Ali Fuat Yılmazer'in görevden alınması gözlerin Ergenekon soruşturmasına çevrilmesine neden oldu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'a her geldiğinde görüştüğü, 'Ergenekon, Balyoz, Kafes, Poyrazköy, Şantaj ve Casusluk Çetesi' gibi operasyonların başındaki Ali Fuat Yılmazer'in ismi ilk kez Nedim Şener'in "Hrant Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" adlı kitabından sonra duyuldu.

Son Ergenekon dalgasında tutuklanan gazeteci Nedim Şener, kitabında Ali Fuat Yılmazer'in Hrant Dink suikastinde ihmali olduğunu Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna dayanarak yazdı. O dönemde azınlıklara bakan Emniyet İstihbarat Dairesi C Şubesi'nin başında bulunan Yılmazer'in, kendisine gelen 17 Şubat 2006 tarihli "Yasin Hayal ne pahasına olursa olsun Hrant Dink’i öldürecek" bilgisini üstlerine değiştirerek bildirdiği iddia edilmişti.

Ali Fuat Yılmazer, Nedim Şener'den şikayetçi oldu ve dava açtı. Kitapla ilgili açılan davada Nedim Şener'in 8 yıl hapsi isteniyordu ve gazeteci Şener dava sonucunda beraat etti.

Yılmazer'in ismi Hanefi Avcı'nın yazdığı 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' adlı kitapta ise 'Emniyet imamı' olarak geçti. Kitapta, cemaatin Emniyet'teki temsilcisinin Ali Fuat Yılmazer olduğu belirtiliyordu. Avcı hakkında iftira ve hakaretten dava açıldı.

ERDOĞAN HER GELDİĞİNDE GÖRÜŞÜR
'Haliç'te Yaşayan Simonlar'la ilgili tartışmalar sürerken Taraf gazetesinde yazan Emre Uslu Ali Fuat Yılmazer'in ne kadar güçlü olduğuna dair bir yazı kaleme aldı. Nedim Şener'le gazete köşelerinden polemiğe giren Uslu, Ali Fuat Yılmazer'in cemaatin Emniyet'teki temsilcisi olduğu yönündeki iddialarla ilgili şöyle yazdı: "Hatırlanacağı gibi bundan bir süre önce Nedim Şener’in Dink cinayetini anlattığı kitabı nedeniyle yargılandığı davada ifade veren eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun Emniyet’teki C Masası’nı kendisine bilgi vermemekle suçladı. C Masası’nın o dönem sorumlusu Ali Fuat Yılmazer’di. Yılmazer bugün İstanbul İstihbarat Şube Müdürü... Hanefi Avcı’nın da kitabında Ali Fuat Yılmazer’i hedef alması çok şaşırtıcı değil... İstanbul Emniyet Müdürü'nün alenen muhalefet etmesine rağmen Avcı’ya göre yetersiz olan Yılmazer’in göreve getirilmesini engelleyememiş, çünkü Yılmazer’in arkasında cemaat varmış. Ben Yılmazer’in Cemaat’le bir ilişkisinin olup olmadığını bilmiyorum ama onun neden güçlü olduğunu bildiğim çok net bir bilgiye sahibim. O, bu göreve getirildi çünkü onu Başbakan Tayyip Erdoğan istedi. İstanbul’a her geldiğinde de onunla mutlaka görüşüyor Erdoğan."

BAŞBAKANLIK RAPORUNA GİRDİ
Nedim Şener, Uslu'nun yazdıklarına köşesinden şu yanıtı verdi: "Hrant Dink cinayetinde sorumluluğuna dikkat çektiğim kişi yalnızca dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü, şimdinin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer değil. Dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de var. Ayrıca dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah başta olmak üzere İstanbul polisi, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı başta olmak üzere Trabzon polisi de aynı klasmanda. Hrant Dink’i 2004’te İstanbul Valiliği’ne çağırıp ‘uyaran’ MİT’çi Özer Yılmaz başta olmak üzere bu cinayetle ilgili olarak kılını kıpırdatmayan MİT de bu listenin içinde. Dolayısıyla tek başına Ali Fuat Yılmazer’i hedef aldığım iddiası asla doğru değil. Ayrıca, Ali Fuat Yılmazer’in (Ramazan Akyürek ile beraber) Dink cinayetindeki sorumluluğu hakkındaki en önemli imza Başbakan Erdoğan’a ait. Başbakan Erdoğan’ın imzasını taşıyan Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu ortada duruyor. Bu rapor ve diğer tespitlere rağmen Ali Fuat Yılmazer’in, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı görevinde halen tutuluyor olması Türkiye gibi ülkelere has tuhaf bir durum. Korkarım; Emre Uslu ve onun gibi düşünenler, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’i sorumlu gösteren bu raporu yazanları da, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı’nı da ve o raporun altına imza atan Başbakan’ı da ‘Ergenekoncu’ diye yaftalayabilirler!!!"

Nedim Şener'in sözünü ettiği Başbakanlık raporu 10 Ekim 2008 tarihini taşıyordu. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun hazırladığı raporda, Ali Fuat Yılmazer hakkında "Trabzon Emniyeti’nden gönderilen istihbarat raporunda Dink ile ilgili ölüm ihbarı bulunmasına rağmen, 'Hedef Şahıslar Programı' başlıklı emre aykırı biçimde Dink’in korunmasıyla ilgili işlemleri yapmadığı" gerekçesiyle inceleme isteniyordu.

ŞENER VE YILMAZER BİR KEZ DAHA KARŞI KARŞIYA
Kitap ve açılan davada karşı karşıya gelen Nedim Şener ve Ali Fuat Yılmazer'in arasındaki gerginlik sürdü ve ikilinin yolları bir kez daha kesişti. Nedim Şener, Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındı ve tutuklandı. İkili arasındaki gerginliğin son gözaltılara yansıyıp yansımadığı şu an bilinmiyor.

ÇAPKIN KONTROLÜ ALTINDA TUTMAK İSTİYOR
Yapılan bir başka yorum ise İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın, son atama operasyonunu istihbaratı kendine bağlamak için yaptı. Çapkın, Yılmazer'i görevden alarak istihbaratı kendi kontrolü altında tutmak istiyor.

BAŞKA ATAMALAR OLURSA...
Peki Yılmazer'in görevden alınması Ergenekon soruşturmasını etkiler mi? Yorumlara göre Ali Fuat Yılmazer'in başka birime atanması yeterli değil. İstihbaratta başka atamalar gerçekleşirse ve kritik konumdaki isimlerin görev yerleri değişirse Ergenekon operasyonlarından bir rahatsızlık olduğu yorumu güçlenebilir.


(etha-ntvmsnbc)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyCuma Mart 11, 2011 7:29 pm

Oyun Bitti…
+++++++++++


Gazetecileri toplayıp içeri doldurdukları için demek ki…

Cumhurbaşkanı; “Kaygılı…”
TBMM Başkanı; “Rahatsız…”
AB; “Tedirgin…”
ABD; “Endişeli…”
İçişleri Bakanı; “Sıkıntılı…”
Adalet Bakanı; “Huzursuz…”
Bülent Arınç; “Hüzünlü…”

*

Sonuçta hukuksuzluk, sahiplerinin sağlığını bozmaya başladı:
Sıkıntı, rahatsızlık, mutsuzluk, tedirginlik, gerginlik, hazımsızlık, şişkinlik, sıkışma…
Niçin?..
Hukuk işliyorsa, yargı görevini yapıyorsa…
Türkiye çetelerden temizleniyorsa, terör örgütü ortaya çıkartılıyorsa, niye karnı şişsin devlet büyüğümüzün?..

*
Çünkü; başları beladadır…
Bu son dalgada yaşananlar, “Ergenekon terör örgütü” savının, aslında bir istila operasyonu olduğunu daha da kanıtladı herkese…
Dinci iktidar ile Fethullah Gülen cemaatinin el ele vererek devleti nasıl ele geçirdiklerini insanların gözüne sokuverdi...

İşte o zaman dedi zaten:
“Beyefendi neyiniz var?..”
“Sıkıştım…”

*
Şu son dalgada gidenler ile ilk dalgada gidenler arasında yaklaşık iki buçuk sene zaman var…
Demek ki dalgalar sadece “olmuş”ları değil, sonradan “olanları” ve bundan sonra “olacakları” da kapsıyor…
Geçen ay yapılan telefon konuşması beş sene önce açılan davaya “kanıt” olduğuna göre…
Daha da açıkçası; bebeler büyüyüp reşit olduklarında ve bir muhalif kitap yazmaya kalktıklarında, ya da telefonla konuşmaya başladıklarında, dalga gelip götürecek demek ki…

*
Neyse ki en akılsız kafalar, en duyarsız zihinler, en kör beyinler bile neler olduğunu anladılar.
Sokaktaki insanlar artık “Ergenekon” sürecine inanmıyorlar…
Olanlar vicdanlara sığmıyor…
Şu son operasyonla birlikte; iktidarı ve tarikatı egemen kılmak için tezgâhlanan hukuk oyunu tersine döndü… İktidarı ve tarikatı dünyaya deşifre ediyor…
Bu yüzden zaten karnı şişti beyefendinin…
Çünkü…
Oyun bitti…

Bekir Coşkun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyCuma Mart 11, 2011 7:33 pm

İstila: Doğru...

Hukuksuzluğun yapanların başlarını belaya sokacak noktaya gelmedi de doğrudur.

Şimdi, mesele, devleti ele geçirme noktasında ki, suç, dinci veya cemaat olmalarında değil, işbirlikçi olmalarında.

İşbirlikçi bu gün dinci olur, yarın Kemalist.

Bu gün RTE olur yarın Kılıçdaroğlu...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ODATV'YE SALDIRI   ODATV'YE SALDIRI - Sayfa 5 EmptyCuma Mart 11, 2011 8:07 pm

ergenekon savcisi zekeriya oz un gizlenen 4 yili




mutki'ye tayin olmadı, çine'den sürgün gitti!

ergenekon savcısı zekeriya öz, çine'deki meslektaşlarını çileden çıkardı, çinelileri canından bezdirdi. sonunda bir işadamı silahı çekip ensesine dayadı! savcı zekeriya öz, kendisini ik buçuk saat rehin tutan işadamı mehmet ocak hakkında neden şikayetçi olmadı dersiniz...

yıl 1994, aydın ilimizin çine ilçesi. savcı zekeriya öz, eşi ve çocuğuyla birlikte ilk görev yeri olan çine'ye taşındı.

yeni savcı, önce eşinin karaçarşafıyla çinelilerin dikkatini çekti. savcı öz'ün evine gelen misafirler ise haremlik ve selamlık olarak ayrılan odalarda konuk ediliyordu. kadınlar haremlikte, erkekler selamlıkta...

savcı zekeriya öz halktan gelen tepkiler üzerine karaçarşafı çıkarttırıp eşine türban ve pardösü giydirdi.

eşi kara çarşafı çıkardı ama savcı öz'ün adı çine'de hiç gündemden düşmedi. zira savcı'nın adının skandalın biri bitmeden diğeri başlıyordu.

yıl 1995, çine adliyesi. bütün adliyelerde olduğu gibi, faks ve adli sicil kaydı yaptıran yurttaşların ödediği paralar çine adliyesi'nde de adaleti güçlendirme vakfı'na aktarılıyordu.

zekeriya öz, bir gün, dönemin kıdemli savcısı ayhan uğurdan'ın kapısını çaldı.

savcı öz, vakfa aktarılan paranın bir bölümünü "paylaşma", teklifinde bulunuyordu!

kıdemli savcı, çirkin teklife büyük tepki gösterdi. kıdemli savcı ayhan uğurdan, zekeriya öz'ü hakimler ve savcılar yüksek kurulu'na şikayet etmeyi de ihmal etmedi. sonunda hem zekeriya öz hem de kıdemli savcı ayhan uğurdan soruşturma geçirdi.

zekeriya öz, çine'den bitlis mutki'ye sürüldü. ayhan uğurdan ise uğradığı haksızlığa dayanamayıp görevinden istifa etti.

zekeriya öz'ün vukuatları bununla da bitmiyor. hakkındaki soruşturma tamamlanıp sürgün cezası yiyene kadar savcı öz, yeni skandallarla çine'yi sarsmaya devam etti...

yıl 1998, çine girişindeki türkiye şoförler ve otomobilciler odası kıraathanesinin önü. savcı öz, oğlu ve babasıyla birlikte oradan geçiyordu.

mehmet ocak adlı bir işadamı, silahını çekip savcı öz'ün ensesine dayadı! işadamı ocak, savcı öz'ü kolundan tutup sürükleyerek kıraathaneye soktu. işadamı mehmet ocak, kıraathanede bulunan çinelileri dışarı çıkarırken, savcı öz'ü rehin aldığını bildirdi.

çineliler eylemi hayretler içinde izliyorlardı. zira, mehmet ocak, aynı yıl çine vergi rekortmeni olmuş, çinelilerin yakından tanıdığı bir işadamıydı!

yirmi kadar polis kıraathanenin etrafını çevirdi. ocak'a savcı'yı bırakmasını söylediler, bırakmadı... Daha sonra dönemin kaymakamı, savcısı ve komiseri araya girdileri. işadamı mehmet ocak yatıştırıldı...

mehmet ocak, tam iki buçuk saat zekeriya öz'ü rehin tutmuştu...

olaya tanık olan çineliler, ertesi gün gazetelerde bu haberi bulamadılar. ne işadamı ocak hakkında, ne de savcı zekeriya öz hakkında soruşturma açılmıştı. bu durum çinelilerin merakını daha da artırdı.

neden sonra öğrendiler ki; savcı zekeriya öz, işadamı mehmet ocak'ı haraç vermeye zorluyordu. savcı öz, arabasının benzinini de, yine ocak'ın benzin istasyonundan bedava doldurtuyordu... savcı zekeriya öz'ün, kendisini iki buçuk saat rehin tutan işadamı mehmet ocak hakkında neden şikayetçi olmadığı da böylece anlaşılıyordu!

ergenekon savcısı'nın çine skandallarını aydınlık'a anlatan emniyet yetkilileri, işadamları, politikacılar ve yurttaşlar, "işadamı mehmet ocak, haklı olarak isyan etti" diyorlar...

ergenekon savcısı zekeriya öz'ün savcılıkta ilk dört yılı böyle geçti.

fethullahçı medya tarafından titizlikle sürdürülen "ilk görev yerim mutki" yalanıyla örtülmek istenen gerçekleri, böylece açığa çıkarmış oluyoruz.

zekeriya öz, mutki'ye tayin olmadı, çine'den sürgün gitti!

mutki'nin zekeriya öz'ün ilk görev yeri olmadığı, mutki'ye çine'den gittiği, 2 temmuz 1998 tarihli ve 23390 sayılı resmi gazete'de de yazılı. hakimler ve savcılar yüksek kurulu başkanlığı tarafından yapılan atama kararlarının beşinci sayfasında şöyle yazıyor: "mutki cumhuriyet savcılığına, çine cumhuriyet savcısı 35837 zekeriya öz".

aydınlık, 28 temmuz'da adalet bakanlığı'na savcı zekeriya öz'ün "hangi tarihte, nerede göreve başladığını ve nerelerde görev yaptığını" sordu. adalet bakanlığı da "kamusal gizlilik ve kişisel gizlilik" gerekçesiyle sorularımızı yanıtsız bıraktı.

zekeriya öz, aradan 10 yıl geçmesine rağmen çine'nin adliye, polis ve işadamları çevreleri tarafından çok iyi hatırlanıyor.

çinelilerbu olayları aydınlık'a anlatırken, ergenekon savcısı zekeriya öz hakkında şu sıfatları kullanıyorlar:

"-doğru adam değildir"
"-paraya zaafı vardır"
[color:a2ce=blue]"-para zekeriya öz'ün her şeyidir!"[/color]

çinelilerin anlattığına göre, zekeriya öz çine savcısıyken, kanuna aykırı olduğu halde ticaretle de uğraştı. merkezi çine'de bulunan "istanbullular nakliyat" isimli bir firma ile araba alım satım işlerine girdi...

öz, 1951'de bulgaristan'dan bursa'ya göç eden 8 çocuklu mutaassıp bir ailenin tek erkek çocuğu. 1968 doğumlu.

teyze oğlu seyfullah vatansever, zekeriya öz'ün imam hatip'te (iHL) okuduğu yıllarda fethullah tarikatı tarafından "devşirildiğini" anlatıyor. zekeriya öz, o yıllarda fethullah gülen'in finanse ettiği yeşilırmak dershanesi'nde eğitim gördü. kurban bayramında vatandaşlardan kurban derilerini toplar, fethullahçıların vakfına verirdi.

öz'ün çocukluğu ve gençliği, bursa-yalova-istanbul hattında geçti.

zekeriya öz, 1997'de hakimlik ve savcılık sınavı'nı kazandıktan sonra, aktüel dergisi'ne verdiği bilgiye göre, bursa barosu'ndaki kaydını sildirip 35837 sicil numarasıyla savcı oldu. mutki'de 2 yıl görev yaptıktan sonra, balıkesir bigadiç'e atanıyor. 2004'ten sonra da istanbul ümraniye'ye ve sonra da beşiktaş'ta eski adıyla devlet güvenlik mahkemeleri, yeni adıyla özel yetkilendirilmiş ağır ceza mahkemeleri'ne "özel olarak" tayin ediliyor.

teyzesinin oğlu seyfullah vatansever, zekeriya öz için "****** ve cumhuriyet düşmanıdır" diyor, "****** adını ağzına almaz, beton kemal ifadesini kullanırdı... savcı olduğunu duyunca çok şaşırdım. hala da şaşkınım".

zekeriya öz, okulu bitirince bursa barosu'na kaydolur. avukatlık stajını da avukat mustafa noyan'ın yanında yapar. bursa barosu'na giriş tarihi 18 şubat 1993. 18 aralık 1997 tarihinde baro'daki kaydı silinir. ancak basının yazdığının aksine kendi isteğiyle değil, dönemin bursa barosu başkanı eski milletvekili av.yahya şimşek verdiği bilgiye göre "aidatlarını ödemediği gerekçesiyle".

[color:a2ce=blue]zekeriya öz'ün savcılık görevine başlama tarihi 1994. bursa barosu'ndaki kaydı ise 18.12.1997 tarihinde siliniyor. buna göre öz, üç yıl boyunca hem savcı hem de avukat. yasalarımıza göre bir cumhuriyet savcısı'nın iki kimliği olamaz.[/color]

ergenekon savcısı, attığı her adımda bir skandal yaratmış!

zekeriya öz'ün, 2003 yılında görev yaptığı bigadiç'te balıkesir barosu avukatlarından avukat dilek özkayıhan tarafından adalet bakanlığı'na şikayet edildiği de ortaya çıktı. şikayet üzerine bakanlık müfettişleri olayı soruşturuyor ve öz'ün cezalandırılması için rapor hazırlayıp dosyayı üst kurula gönderiyor. ancak zekeriya öz, o dönemde çıkan disiplin affı ile ceza almaktan kurtuluyor.

----------------------------------------------------------------------------------

[color:a2ce=blue]savcı öz'ün ergenekon'dan önce baktığı en önemli soruşturma, el kaide'nin avrupa, türkiye, iran, suriye, pakistan sorumlusu "louai sakka" davasıydı. zekeriya öz, israil gemisine saldırı hazırlığı yaparken yakalanan el kaideci sakka hakkında hazırladığı iddianameyle dikkatleri üzerine çekti. [/color]savcı öz, hsbc bank, istanbul'daki ingiliz başkonsolosluğu ve sinagogları bombalayan eylemciler azad ekinci ve abdülkadir karakuş'un, suriye'ye sakka'nın yanına gittiğini belirledi. öz, sakka'ya müebbet hapis talep etti. zekeriya öz, eski lübnan başbakanı refik hariri suikastıyla sakka'nın bağlantısını araştıran birleşmiş milletler soruşturma komisyonu'na da bilgi verdi. louai sakka, abd'deki ünlü ikiz kulelere yönelik büyük eylemi gerçekleştiren militanları yalova'daki terörist kamplarında eğittiğini de daha sonra açıklamıştı.

[color:a2ce=blue]tarih: 15 kasım 2005. yer: istanbul sabiha gökçen havalimanı. cia uçağı türkiye'ye louai sakka için geldi. bu uçağın geliş nedeni sonradan ortaya çıktı.

sakka'nın avukatı osman karahan'ın verdiği bilgiye göre, "4 cia ajanı kandıra f tipi cezaevinde sakka ile görüştü". cia ajanlarının cezaevi girişleri için izni veren de savcı zekeriya öz.

ayrıntıları avukat karahan'dan dinleyelim: "uçak olayından önce 2 defa müvekkilimle görüşen yabancılar, sakka'ya suriye aleyhinde ifade vermesi halinde o dönemde havalimanında bekleyen uçakla dünyanın istediği yerine götürme vaadinde bulundular. ilk görüşmeden kısa bir süre sonra 2'si türk 4 kişinin beşiktaş'taki istanbul adliyesi'nde görevli cumhuriyet savcısı zekeriya öz'den aldıkları yazılı bir belge ile cezaevine geldiler. sakka ile 4 saat süren bir görüşme olmuş. gelenlerden türkçe konuşan 2'si kendilerini emniyet görevlisi olarak tanıtmış. benzer önerileri sıralamışlar. sakka, hiç konuşmayan diğer 2 kişiden şüphelenerek bunlar türk değil mi? diye sormuş. diğerleri onlar da türk diye cevaplamışlar. ancak, bu kişilerin konuşmaları diğerlerinin kulağına aktardığını görünce sinirlenmiş bunlar cia ajanı diye bağırmış. gerginlik yaşanması üzerine bu kişiler seninle nasıl burada görüşüyorsak, gücümüzü biliyorsun. ay'a da gitsen seni infaz ederiz diyerek tehdit etmişler"[/color]

kaynak: aydınlık dergisi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ODATV'YE SALDIRI
Sayfa başına dön 
5 sayfadaki 10 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki
 Similar topics
-
» PERİNÇEK'E SALDIRI
» AKP'NİN POLİSLERİNDEN MÜSLÜMANLARA SALDIRI
»  Ahmedinejad'a bombalı saldırı!
» YAHUDİ SALDIRI HAZIRLIĞINDA
»  Moskova Havaalanına Saldırı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: Ve Diğer (Siyaset)-
Buraya geçin: