AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ÖZELLEŞTİRME TALANI

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ÖZELLEŞTİRME TALANI Empty
MesajKonu: ÖZELLEŞTİRME TALANI   ÖZELLEŞTİRME TALANI EmptyPaz Ekim 10, 2010 4:43 pm

“TÜRK” (!) TELEKOM PEŞKEŞİ /Emin Çölaşan
BUGÜN size ilginç bir rapordan söz edeceğim.

Hazırlayanlar Telekomcular Derneği Başkanı Zafer Tekbudak, Başkan Yardımcısı Fazlı Köksal ve derneğin yönetimi. Hepside yıllardır bu kurumda çalışan uzmanlar. Raporun adı:

“Türk Telekom’un Özelleştirilmesi, Bir TALAN’IN Hikayesi”

Bu rapor dernek tarafından bana gönderildiği gibi, bütün medya kuruluşlarına ve köşe yazarlarına da gönderilmiş. Ancak bu büyük peşkeş konusuna ne medya değindi, ne de bizim köşe yazarları. Elbette değinemezler çünkü bir bölümünün işine gelmez, geri kalanlar da “Aman Tayyip’i durup dururken kızdırmayalım” diye korkar.

Adı Türk Telekom olan, ancak hükümet tarafından yabancılara satıldığı için artık Türk olmakla uzaktan yakından ilgisi kalmayan bu kuruluşun, özelleştirme adı altında satılması, Türkiye’ye atılan korkunç bir kazıktı. Rapor işte bu olayı baştan sona anlatıyor ve peşkeşi her yönüyle gözler önüne seriyor. Önce bu raporun Sonsöz’ünü size aktarayım.

“Türk Telekom’un özelleşmesi ve özelleştirilmesi sonrası yaşananların bir kısmını bilginize sunduk. Anlattıklarımız, anlatabileceklerimizin küçük bir bölümüdür.

Bu çalışmayı yaparken yalnızca kamuya açık bilgilerden yararlanabildik. Bildiğimiz, ancak belgelerle doğrulatamadığımız pek çok vurucu olayı sizlerle paylaşamadık.

İnanıyoruz ki Türk Telekom’un özelleştirilmesi, öncesi ve sonrasıyla bir gün mutlaka Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları ve müfettişleri tarafından ciddi bir biçimde araştırılacak ve olayın vahameti (korkulacak durumu) tüm açıklığı ile ortaya çıkacaktır.”

61 sayfadan oluşan bu raporun tamamını okudum. Bazı bölümler teknikti ve çok fazla anlamadım. Ancak öteki bölümleri okudukça, bu vurgunu, peşkeşi, yabancı sermayeye yapılan bu inanılmaz kıyakları içime sindire sindire, uzmanların ağzından belgelerle öğrendim.

Hepimiz biliyoruz ki bu hükümet işin en kolay yolunu buldu! Örneğin vatandaşın elinde para yok, kaynak yok, kredi alma durumu yok!.. Bu durumda ne yapmalı? Evin eşyalarını satıp vaziyeti bir süre öyle idare etmeli!

AKP’nin yaptığı da aynen bu. Paran mı yok satmaya başta memleketin malını mülkünü, altın yumurtlayan tavuklarını… Fabrikalar, limanlar, havalimanları, araziler, okul ve hastane binaları, Sümerbank fabrikaları, Et ve Balık Tesisleri, Telekom ve daha niceleri.

Türkiye’yi yılardır bu yöntemle idare ediyorlar. Her şeyimizi, ulusal varlıklarımızı eşe dosta, yerli ve yabancı işbirlikçilere, Arap sermayesine, AB ve ABD sermayesine, yandaş partililere peşkeş çekip parasıyla ülke yönetiyorlar. Gün gelecek elde mülk kalmayacak… Ve işte o zaman iş işten geçmiş, elde satacak mal kalmamış olacak. “Onu da bizden sonra gelecek iktidar düşünsün” diyorlar.

Telekom’un satışı baştan sona korkunç bir olay. Türkiye’nin bu en büyük, en kazançlı şirketi yabancılara kelepir fiyata satıldı ve devlet bu işten çok büyük zarara uğradı. Milyarlarca dolar zarar… Altın yumurtlayan, devlete en büyük geliri sağlayan bu kuruluşumuzu 2006 yılında sadece 6 milyar 550 milyon dolara sattılar.

Santralları, bütün binaları, arazileri, araç gereçleri, “Türk” adı, müzesi, spor kulübü, kasasın da 122 trilyon nakit para olan personel sağlık yardım sandığı ve aklınıza gelen her şeyle birlikte satmayı içlerine sindirdiler.

Fiyat dünya koşullarına göre çok ucuzdu. Böyle bir kurum için ölmüş eşek fiyatına eşdeğerdi. O kadar ki satış öncesinde yabancı firma yetkilisi “Biz 10 milyar doların altında alamayacağımızı düşünüyoruz” dedi.

Ancak gelişmeler bu kadarla bitmedi. AKP hükümeti, Telekom’u satın alan yabancı sermaye ye milyarlarca dolarlık kıyaklar yapmayı sürdürdü. Telekom satıldı, hemen ardından Kurumlar Vergisi oranı yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürüldü. Böylece elin Arap’larına peşkeş çekilen bu kuruluşa sadece Kurumlar Vergisi nedeniyle son dört yılda 1 milyar dolar ek kazanç sağlandı. Raporda soruluyor: “Acaba öteki talipler bunun yapılacağını bilseler, ona göre teklif vermezle miydi?”

Raporda, Türk Telekom’a satıştan sonra sağlanan çok büyük parasal kıyaklar rakamlarla anlatılıyor:

“2010 yılı sonu itibariyle Türk Telekom’un özelleştirme gelirini, bu kuruluşun Hazineye yüklediği yük, sıfırlayacaktır. İmtiyaz sözleşmesinin süresi 2026 yılında dolduğu zaman Türk Telekom’un Hazine’ye bindireceği yük yaklaşık 25 milyon dolara yükselecektir… Ve bu rakamları en alt düzeyde tutuyoruz.”

Telekomcular Derneğinin raporu devam ediyor:

“Özelleştirme öncesinde Türk Telekom’a yöneltilen eleştirilerin başında, çok fazla personel çalıştırıldığı geliyordu. Özelleşince personel sayısı ve personel giderleri azalacaktı. Dört yılda 24 bin kişi işten çıkarıldı, personel sayısı yüzde 47 azaldı. Ancak aynı sürede personel giderleri yüzde 10 arttı. Bunun nedeni, sonradan transfer edilen üst düzey yöneticiler ile danışmanlara üç, hatta dört sıfırlı maaşlar ödenmesi olabilir.”

Vatandaş, en büyük kazığı evindeki, iş yerindeki sabit telefonlardan yiyor. Bunlar Telekom’a ait. Nitekim toplum da bu kazığın farkına varmış olmalı ki, raporda şu rakamlar veriliyor:

“Özelleştirme yapılırken sabit telefon abone sayısı 19 milyon dolaylarında idi. Günümüzde yüzde 20 azalarak 16 milyona düştü.

2005 yılında 53 milyar dakika olan sabit telefon trafiği yüzde 57 azalarak 23 milyar dakikaya geriledi.

Sabit telefon trafiği 2005 yılında toplam telefon trafiğinin yüzde 59’unu oluştururken şimdi sadece yüzde 17.

Türk Telekom özelleştikten sonra görüşmeler böyle azaldı, ancak gelirleri düşmedi. Tüm tespitler, özelleştirme sonrasında sabit telefon ücretlerinin arttığını göstermektedir.” (Hani düşecekti!)

Raporda ilginç bir saptama daha var. Özelleştirme, Türk Telekom’a siyasi müdahaleyi sona erdirmiyor. İşte birkaç somut örnek:

“Telekom, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın ismini verdiği üç okul yaptırdı. (Bu Kuruluşun sorumlusu Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım.) Erzincan’ın İliç İlçesinde Binali Yıldırım Meslek Okulu, Osmaniye’de Binali Yıldırım Yatılı Bölge Okulu, Erzincan Merkezde Binali Yıldırım İlköğretim Okulu!”

Türk Telekom’da siyaset olur mu? Olmaz!

Son bir şey sorayım. Yabancılara satılan, başka deyişle peşkeş çekilen ve adında da şimdi bile Türk sözcüğünü taşıyan Telekom’un, ”Türk olmakla“ ne ilgisi var? Bu soruya da bir yanıt veriliyor.

Osmanlı Meclisi’nde ünlü Türk (Osmanlı) düşmanı, Rum Mebus Boşo Efendi vardı. Bir gün

“Bu yaptığın ihanettir, sen ne biçim Osmanlı’sın“ eleştirisine yanıt verirken söylediği söz tarihe geçmiştir:

“Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlı ise ben de o kadar Osmanlıyım!”

Boşo Efendi ne kadar Osmanlı ise, Harriri isimli Arap’ın sahibi olduğu bizim Telekom da o kadar Türk!

Bu ilginç raporu hazırlayıp özelleştirme adı altında gerçekleşen Telekom vurgununu, Telekom peşkeşini bizlere bir kez daha belgelerle ileten Telekomcular Derneği’ne teşekkür ediyorum. Belki ilgilenen olur diye, Derneğin internet adresini de size veriyorum: www.telekomculardernegi.org.tr
Özelleştirme adı altında yapılan korkunç vurgunların, peşkeşlerin hesabının bir gün mutlaka sorulacağına inanıyorum
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ÖZELLEŞTİRME TALANI Empty
MesajKonu: Geri: ÖZELLEŞTİRME TALANI   ÖZELLEŞTİRME TALANI EmptySalı Kas. 02, 2010 1:16 pm

Özelleştirme operasyonunun sonuna gelinmek üzere. Bir yollar kaldı..

--------------------------------------------------------------------------------

Tarih : 02.11.2010 04:52:49


--------------------------------------------------------------------------------

Özelleştirme operasyonunun sonuna gelinmek üzere. Bir yollar kaldı.. Onların da eli kulağında. Elimizden çıkan kurumların listesi de hikayeleri de uzayıp gidiyor... Hele bazıları var ki.. Türkiye'de gerçekleştirilen büyük özelleştirme operasyonu fı

--------------------------------------------------------------------------------





Karakter boyutu :
Özelleştirme operasyonunun sonuna gelinmek üzere. Bir yollar kaldı.. Onların da eli kulağında. Elimizden çıkan kurumların listesi de hikayeleri de uzayıp gidiyor... Hele bazıları var ki..
Türkiye'de gerçekleştirilen büyük özelleştirme operasyonu fırtınasının sonuna gelinmek üzere. Bu operasyonun arkasında dış sermayenin itkisi olduğu artık bilinmeyen birşey değil. Felsefesi, kaynakları sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için kullanmak olan kamunun kasasını açıp, bütün serveti kamudan özel sektöre aktarmak olan bu kuruluşların başında-Cihan Dura'nın da belirttiği üzere-"İngiltere’de mukim Adam Smith Enstitüsü, ABD’deki “Heritage Foundation” (Miras Vakfı), özelleştirmenin küresel promosyonundan sorumlu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın dairesi olan Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve özelleştirmeyi Türkiye gibi ülkelere dayatmakla görevli Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası geliyor.
IMF “istikrar paketleri” ile, Dünya Bankası “yapısal uyum programları” ile bu görevlerini yerine getiriyor. Kredileri-gittikçe daha fazla-özelleştirme koşuluna bağlıyorlar.
Türkiye'de 1984 yılında çıkan özelleştirmeye ilişkin ilk yasa Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Yasası içinde düzenlendi. Sonrası malum. Ülkemizde devlete ait kurumlar son 10 yılda tüketildi adeta. Bu kurumların içinde çok stratejik olanlar da bulunuyor.
Türkiye'nin yatak odası "Telekom"
Haber-Sen yöneticilerinin benzetmesi ile "Türkiye’nin yatak odası" Telekom'un satılması bunlardan biri. Stratejik öneme sahip haberleşme ağımızı satın alan Lübnan’dan Oger Telecom ile Telecom İtalia’nın ortak şirketi. İhalenin sonuç haberini İtalya ekonomi gazetesi Il Sole 24, ‘İtalyan Telekom, TurkTel’i fethetti’ başlığı ile duyurmuş.
Yıllık-sadece faaliyet-kârı 1.5-2 milyar dolar arasında olan Telekom'un 3 yıllık karına satılması oldukça vahim. Telekom'un ardından İngiliz cep telefonu operatörü Vodafone'un Telsim'i alması da haberleşme sektörümüzdeki yabancı istihbaratının rahatlıkla dolaştığı spekülasyonlarını yükseltti.
Petrol Ofisi ve Tüpraş'ın stratejik önemi
Petrol arama-üretim (TPAO), taşıma (BOTAŞ), rafine etme (TÜPRAŞ) ve pazarlama (POAŞ) bir petrol sanayimizin bütünlüğü ile önem taşıyan bu kuruluşların başına gelen de farklı olmadı. 2000 yılında özelleştirilen Petrol Ofisi ve 2005 yılında özelleştirilen TÜPRAŞ, bu bütünlüğün en önemli halkalarını kopardı. Petrol Ofisi ve TÜPRAŞ özelleştirmeleriyle, ekonomimizin yanında, milli savunmamıza da önemli darbeler indirildi. Petrol Ofisi’nin 1977 yılına ilişkin raporunda, şirket hakkında verilen şu bilgiler kurumun strateji önemini bakın nasıl ortaya koyuyor:
“II. Dünya Savaşı’ndan önce, yabancı sermaye ile kurulmuş olan şirketler görünüşte kamu hizmetinde yurt dışından ithal ettikleri petrol ürünleriyle sivil ve askeri ihtiyaçları karşılıyordu. Bu şirketlerin başlıcalarını Socony Vakum, Corp Steau Romono, Neft Sendikat ile Shell teşkil ediyordu.
“Ancak, aşırı kârı hedef tutan yüksek fiyat politikaları, kendi ürünlerini satmayı amaçlayan monopolist tutumları ile bu şirketler ulusal çıkarlara aykırı faaliyet gösteriyorlardı. Zamanla, petrol arama, sondaj, rafinaj, üretim ve dağıtımının ulusal petrol şirketlerince yürütülmesi artan bir önem ve zorunluluk taşımaya başlamıştı. II. Dünya Savaşı’nın başlaması, Neft Sendikat petrol şirketinin tasfiyesine yol açtı. Bu durumdan yararlanılarak Ruslar’dan tüm tesisler satın alındı ve 1940 yılında 10 bin lira sermaye ile ilk ulusal şirket olan Petrol Limited kuruldu. Çok kısa zamanda petrol piyasasında büyük gelişmeler kaydedildi ve iş hacmi arttı… Petrol Limited’in varlık ve hizmetlerini devir alarak Petrol Ofisi kuruldu…
Kıbrıs Harekatı sırasında Petrol Ofisi desteği
Ödenmiş sermayesi olmamasına rağmen başariyle faaliyetlerini sürdüren kuruluşumuz 20.5.1957 yılında K.1092 sayılı Koordinasyon Heyeti karariyle NATO Enfrakstrüktür programı gereğince Silahlı Kuvvetler Akaryakıt Tesisleri ve Boru Hatları’nın idare, işletme, bakım ve korunması ile görevlendirildi. Petrol Ofisi 3780 sayılı Milli Koruma Kanunu’nun 4648 sayılı Yasayla değişik 6. maddesine dayanılarak K-103 sayılı Koordinasyon Heyeti ve 2/15169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 14.2.1941 tarihinde Petrol Limited’in varlık ve hizmetlerini devralarak kuruldu ve faaliyete geçti. Petrol Ofisi, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı’nda önemli rol oynadı. Bu rol, Petrol Ofisi’nin 1975 yılı için hazırlanan raporunda aşağıdaki biçimde ifade edilmektedir: “Ofisimiz, yalnızca yurt içindeki tüm resmî ve özel akaryakıt ve madeniyağ ihtiyaçlarını başarılı bir şekilde karşılamakla kalmamış, bu başarısını Kıbrıs’ta da sürdürmüştür.
“Ulusumuzun, kendisine amaç edindiği Yurtta Sulh, Cihanda Sulh politikasının bir gereği olarak ve anlaşmalar ile sağlanmış olan haklarına dayanarak, Kıbrıs’taki soydaşlarımıza karşı girişilen hareketleri sona erdirmek üzere gerçekleştirdiği Kıbrıs Türk Barış Harekatı sırasında Ofisimiz, üstün bir görev anlayışı içinde tüm Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılayarak Barış Harekatının başarı ile gerçekleştirilmesinde önemli bir katkıda bulunmuştur. Bugün de, gerek halen Kıbrıs’ta bulunan Barış Kuvvetlerimizin ve gerekse sivil akaryakıt ve madeniyağ ihtiyaçlarının karşılanması Ofisimizce etkin bir biçimde sürdürülmektedir. “Silahlı Kuvvetlerimizin Kıbrıs Barış Harekatındaki başarılarına katkıda bulunmaktan kıvanç duyan Ofisimiz bu nedenle Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri 1. Ordu Komutanlığı tarafından takdir edilmiştir.”
Tüpraş özelleştirmesinde pazara çıkan iplik
Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi (TÜPRAŞ) özelleştirmesindeki yolsuzlukları gün yüzüne çıkaran Petrol İş Sendikası bilindiği gibi Ocak 2004'te yüzde 65'i 1.3 milyar dolara satılan TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine karşı çıkmıştı. Rus menşeli OAO Tatneft ile Zorlu Holding'e satılan hisse bu karşı koyuş üzerine mahkeme tarafından iptal edilmişti. Yeni ihalede TÜPRAŞ'ın yüzde yüzde 51'i, 4.14 milyar dolara Koç-Shell ortak girişim grubuna satıldı. 6 ayda yüzde 400'e yakın fiyat artışı olamayacağı için ihalede yolsuzluk yapıldığı tartışmaları yaşanmıştı.
Ofer’in oyunu bozuldu!
TÜPRAŞ ihalesinde ikinci kez yolsuzluk duyumu alan sendika TÜPRAŞ'ın yüzde 14.76'sının İsrailli işadamı Sami Ofer'e satışı üzerine gitmiş ve bu araştırma mahkemede sonuçlanmıştı. Bu usulsüzlüğü Mustafa Öztaşkın'dan dinleyelim: "2006 yılında 1 Mart'ta TÜPRAŞ'ın 14.76'sını adeta apar topar satılacağını duyumunu aldık. Hiçbir duyuru yapılmadan 3 Mart 2006'da yani iki gün sonra Sami Ofer'e hisseler satıldı. Hemen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na başvurduk. Düşüncemiz şuydu: Bu şirkete önceden bu hisseler pazarlandı. Satışa iki gün içinde yasal kılıf uyduruldu. Bunun altında mutlaka bir çıkar oyunu vardı. Başvurumuz sonuçlandı. Usulsüzlük kararı verdi mahkeme. Satış da iptal edildi. Şimdi hisseler geri alınacak. Umuyoruz ki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı suçlular hakkında cezai işlem başlatır."
Elektrik özelleştirme projesinden "elektrik alamıyoruz"
Özelleştirilmesine karar verilen fakat yılan hikayesine dönen elektrik ihalesi de ülkenin yabancılara adeta peşkeş çekilmesinin bir numunesi gibi. 2005 yılında "Enerji ihaleleri yabancıya hazırlanıyor" başlıklı yazısında Güntay Şimşek "Maliye Bakanlığı uhdesinde hazırlıkları sürdürülen ihale şartnameleri ne hikmetse yabancıların ilgisini çekecek tarzda düzenleniyor. Şartname elektrik dağıtımında Avrupa ve dünyada söz sahibi 7 büyük şirketin ilgisini çekmek üzere öylesine ağır hazırlanıyor ki, bu şirketlerin de yeterlilik alması zor görünüyor. Üzerinde düşünülmesi gereken şu; Elektrik Dağıtım İhaleleri'ne katılacak yabancı şirketler, Türkiye'nin bakir kaynakları üzerinde sermaye yapmaktan öteye Anadolu'ya ne getirebilirler? " diye sormuştu.
Elektrik kurumları "devletin elveda dediği güç"
İyibilgi'nin elektirik özelleştirmelerinin gündeme geldiği dönemde fikrine başvurduğu Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Erol Celepsoy "Kamu bir an önce ülke için stratejik öneme sahip elektrik kurumlarını tek elde toplayıp planlama yapmalı. Özelleştirme sevdasından vazgeçmeli. Planlama olmaması yüzünden ülkemizdeki enerji kaynaklarını kullanamıyoruz." demiş ve eklmeişti: IMF'yi yöneten şirketlerin elektrik kurumlarını alarak ülkede güç sahibi olmayı planlıyor. Bu şirketlerin de Türkiye'de bazı taşeron kurumlarla şimdiden planlarını uygulamaya başladı. Bu şirketlerin içinde medya kurumlarına sahip olan şirketler de var, bazı kurumlara da sus payı verildi." Hükümetin ihale için düzenlediği şartnamelerle, Türkiye'deki şirketlere imkan tanımadığını beliryen Celepsoy, "Herşey ortada, ülkedeki enerjiyi bağımlı hale getirmek istiyor, doğalgaza enerjisine bağımlılık yaratıp, ardından doğazgaz yetersizliği bahane edip, nükleer enerji santrali kuralım diyorlar" yorumunu yapmıştı.
Yabancı bankalar: piyasa oyuncuları
Bankalarımızın özelleştirmeler ve batık bankaların BDDK tarafından satılamsı ile %60'ı yabancı kontrolüne girmek üzere. İlk kez 2001 yılında Demirbank’ın satılması ile başlayan Türk bankalarının yabancı sermayeye devri ilerleyen yıllarda hızla devam etti. Kısa sürede bankalarımızın % 30’unu satın alan yabancı sermaye, bu bankalar aracılığı ile geçtiğimiz Haziran ayında toplu döviz alımları yapıp, bu dövizleri piyasadan çekerek ciddi bir döviz krizine neden olup piyasaları alt üst ettiler. Geçtiğimiz aylarda Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu tarafından üç bankamız Yunan şirketlerine satıldı. Oyakbank’ın satış görüşmeleri ise sürüyor. Halkbank'ın satışı ise hala gündemdeki yerini koruyor. İyibilgi'ye konuşan Prof.Dr. Esfender Korkmaz, bankaların yabancı sermayenin eline geçmesiyle ülkenin içine gireceği durumu şöyle özetliyor: “Bankacılık ülkenin siyasetini önemli ölçüde tayin eder. Bankalar yabancılaşırsa ulusal politika uygulamak imkânsızlaşır.
Artık ekonomiyi bankalar belirleyecek
Ayrıca banka sahipleri siyasileri etkilemek ve yapmak istediklerine zemin hazırlamak için medyaya el atıp, bu kurumları da yönlendirecektir. Finans sektörünün medyayla olan ilgisini kesmek ve reklâmlarını denetlemek şart.” Bankaların devlet denetiminde olduğunu hatırlatan Esfender Korkmaz, yabancı bankaların karlarını dışarıya transfer edeceğini ve cari açığı bu yüzden arttıracaklarını, bankaların batması halinde bunun zararını yine Türkiye’nin çekeceğini hatırlatıyor. Son tahlilde Türkiye’nin sıcak paraya mahkum edildiğini anlatan Prof. Korkmaz, “şimdi de bankalar yabancılara teslim ediliyor. Artık siyaseti ve ekonomiyi bankalar belirleyecek” şeklinde bir öngörüde bulunuyor.
Bankalara ipotekliyiz
Bunun yanında yabancı bankaların yurt içi ihalelerde kendi yandaş şirketlerine teminat vermesi muhtemel ki bu da, yerli sermaye için büyük bir kayıp. Özellike de yabancı bankalar inşaat sektöründe hizmet veren yerli şirketlerin kabusu olmuş durumda. Öte yandan satılan bankalarda çiftçinin, memurun, işçinin, emeklinin evinin, tarlasını ipotekleri var. Bankaların kötü niyetle faizleri arttırması ile bu ipotekli araziler, evler bankaların eline geçebileceği de göz ardı edilmemeli.
İşte yabancıya satılan bankalarımız:
* Demirbank'a el konularak 350 milyon dolara HSBC'ye satıldı. El konulmadan önce 1.5 milyar dolar üzerinde pazarlık ediliyordu.
* TMSF elindeki Sitebank'ı Yunan Novabank'a sattı.
* TEB'in yüzde 50'si Fransız BNP'ye satıldı.
* Yapı Kredi, TMSF tarafından Unicredito-Koç ortaklığına satıldı.
* Dışbank, Fortis'e satıldı.
* Garanti Bankası'nın kontrol hissesinin yarısı GE Finance'a satıldı.
* C Bank'ın kontrol hissesinin tamamı İsrail Bank Hapoalim'e satıldı.
* Finansbank, Yunan NBG'ye satıldı.
* Tekfenbank, Yunan EFG'ye satıldı.
* Denizbank, Dexia'ya satıldı.
* Şekerbank'ın kontrolü Kazakistan'dan Bank Turan'a geçti.
* Adabank, bir Kuveyt finans kuruluşuna satıldı.
* Oyakbank, Halkbank ve Akbank özelleştirme kuyruğunda bekliyor.
Sığınacak limanlar İsrail ve ABD trafiğinde
KKTC'inin limanlarını yabancılara açması konusu uluslarası krizlere neden olabilecek stratejik önemde iken, Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)’ne ait limanlar 1996 yılının sonunda Özelleştirme İdaresi tarafından satışa çıkarıldı ve iki yıl gibi bir süre içinde hızlı bir şekilde özelleştirildi. Özelleştirilen limanlar çok öneme sahip bölgelerde. İskenderun, Kuşadası, Tekirdağ, Sinop, Ordu, Giresun, Hopa, Trabzon, Rize, Marmaris, Alanya, Mersin limanı özelleştitlen limanlardan birkaçı. Bu özelleştirmelerin birçoğu hukuka uygun bulunmamasına rağmen yargı kararı uygulanmadı. Özelleştirilen limanların devredildiği isimler arasında hortumcu Hayyam Garipoğlu, Alaadin çakıcı gibi isimlerin çıkması oldukça korkutucuydu. Son zamanlarda özelleştirilen limanların ardından "İsrail'in Cem Uzan'ı" Sami Ofer, çıkmay başladı. Açık ya da paravan şirketlerle ihalelere giren Ofer, Kuşadası, Antalya limanı gibi önemli limanlara kapak attı. Galataport'u ihalesinin kazandı fakat ihale iptal edildi. Zeytinburnu limanı ihalesini de paravan şirketlerle kazandığı iddia edilen Ofer'in kontrolündeki limanlardan İsrail'e sıkı bir trafik olduğu konuşuluyor. Mersin Limanı ise sessiz sedasız Singapurlu PSA Şirketi'ne satıldı. Mart tezkeresi sırasında ABD'nin gözdesi olan limanın satışında yargı bir sakınca görmedi. Liman İş Sendikası'na ait bir açıklamada Mersin Limanı dışarıya açılan bir kapı olduğu Mersin ve İskenderun limanının satılmasının ABD’ye yeni kapılar açılacağını vurguluyor. Bu limanların satışı Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin bir ayağıdır.” diyen Liman-İş Mersin Şube Başkanı Recep Özbey yaptığı açıklamada, İncirlik Üssü’nü kullanan ABD’nin Mersin ve İskenderun limanlarını da kullanmak istediğini belirtiyor.
Uzayan yollara elveda....
Hükümetin mevcut otoyol ve köprüler için özelleştirme kararı aldığını açıkladı. Bu kararı Arap sermayesinin isteği üzerine aldığı öğrenildi. Ülkenin güvenlik birimleri için öneme haiz olan otoyol ve köprülerin satılması konusunda beis görmeyen idareciler, bunun yanında yaptıkları yabancıya mülk satışı düzenlemesi ile ülke topraklarını yabancı şirketlerin almasının önünü açtılar. Özellikle GAP bölgesinden toprak alan yabancıların, üniveriste bahçesinde dahi özelleştirme idaresince satılan topraklara konuşlandıkları gözlemlendi. Çıkacak petrol yasası ile de ülkedeki petrolleri arayıp bulup alacak olan yabancı sermayenin elimizde avucumuzda bıraktığı birşey kalmayacak. Özel sektörde cirit atan yabancı sermayeli şirketlerin yüksek gelirli ve stratejik kamu şirketlerine de sahip olmasıyla önce ekonomiye sonrasında da, ekonominin verdiği güçle siyesetimize yön vermeyeceğini kim iddia edebilir?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

ÖZELLEŞTİRME TALANI Empty
MesajKonu: Geri: ÖZELLEŞTİRME TALANI   ÖZELLEŞTİRME TALANI EmptySalı Kas. 02, 2010 11:59 pm




[img]http://www.odatv.com/images/2010_11/2010_11_01/anayollarini-bile-satan-zihniyet-0111101200_l.jpg[/img]


[size=24][color:f85f=orange]
TÜRBAN KAVGASI BU SATIŞ İÇİN[/color]


[/size]



Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı ve Yazar Orhan Özkaya, Türban tartışmalarının özelleştirmelerin üzerini örttüğünü söyleyerek uyardı: “yakında devlet, kendi binalarında kiracı olabilir!”

Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin satışının türban tartışmalarıyla örtüldüğünü söyleyen Özkaya, köprülerle ilgili satış kararının, iş işten geçtikten sonra Resmi Gazete’de yayımlanınca anlaşıldığını dile getirdi. Köprülerle birlikte 2 bin km uzunluğundaki otoyolun da satış tahtasında olduğunu hatırlatan Özkaya, “Sanki bize büyü yapıldı, uykuya yattık, transa sokulduk. Bu arada iki bin kilometre uzunluğundaki otoyolların da satışı aradan çıkartılıverdi” değerlendirmesinde bulundu.

AKP hükümetinin bu satışlardan elde edeceği gelirle daha çok seçim atlatabileceğine işaret eden Özkaya, “bir de buna sıcak para olgusu eklenince Pirus zaferlerinin bitmesi olası değil” dedi.

İşte Orhan Özkaya’nın değerlendirmeleri…
[color:f85f=yellow]
YOL KENARLARINDAKİ İŞLETMELER FİRMALARA GEÇİYOR[/color]

Biz günlerce türbanlı öğrencilerin “temel hak ve özgürlükleri”nden sayarak tartıştığımız ve YÖK Başkanı’nın yazılı emriyle çözülüveren, muhalefetin de desteği ile uzlaşılan bu “sorunu”, ilkokula kadar indirgemeyi başardık. Hem de “Devrim Yasaları”na karşın. ‘Kamusal alan da neymiş!’ bastırmalarıyla oyalanırken ülkenin şah damarları sayılan otoyolları ve İstanbul’un kumbarası Boğaz Köprülerinin de 25 ya da 49 yıllığına elden çıkarılıp, 2011 yılında yine yandaşlara pazarlanma olasılığına seyirci kaldık. Türban açmazında Yargıtay Başsavcısı muhalefette yalnız kalırken, O’na gösterilen tepkiler linç düzeyine kadar çıktı. Ancak bu sırada Boğaziçi ve Fatih Köprülerinin üzerine türban örtüldüğünün farkına, iş işten geçtikten sonra, bunların satış kararının Resmi Gazetede yayınlanmasıyla anladık. Köprülerle birlikte 2 bin km uzunluğundaki otoyollar da satış tahtasında. Sanki bize büyü yapıldı, uykuya yattık, transa sokulduk. Bu arada iki bin kilometre uzunluğundaki otoyolların da satışı aradan çıkartılıverdi. Artık Kara Yolları Genel Müdürlüğü’nün de geleceği tartışmalı hale gelecek; zira bu kurum da işlevi tamamen bir büro çalışmasına indirgendiği için görevini valilikler yapabilecek ve ilerde devirde bu şekilde yapılacak. Tıpkı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, işlevi özel bankacılığa dönüştürülen İller Bankası gibi. Köprüleri ve yolların bakımı ve onarım hizmetlerini satın alan firma yapacak. Köprü ve yol kenarlarındaki bütün tesisler; dinlenme, benzinlik ve işletmeler firmanın üzerine geçmiş olacak. Bu alanlarda firma istediği işletmeyi ve tesisi açmaya sahip olacak. İstediği zammı yapabilecek ancak Kara Yolları Genel Müdürlüğü’nden onay almak koşulu ile…
[color:f85f=yellow]
BÖLÜNMÜŞ YOLLAR DA SATILABİLİR[/color]

İşte Karayolları Genel Müdürlüğü’ nün işlevi sadece bürokratik bir kaç kalemden ibaret kalacak. Bu arada satılacak otoyolla da belli oldu: Edirne-İstanbul-Ankara Otoyolu, İzmir-Çeşme Otoyolu, Toprakkale-İskenderun Otoyolu, İzmir-Aydın Otoyolu, Pozantı-Tarsus-Mersin Otoyolu, Gaziantep-Urfa Otoyolu, İzmir Çevre Otoyolu, Tar sus-Adana-Gaziantep Otoyolu, Ankara Çevre Otoyolu gibi… Bir gün bölünmüş yollarda satılarak gündemi işgal edebilir. İnsan düşünmeden edemiyor; acaba sırada DSİ mi var, diye! Çünkü barajlar da satış tahtasına kondu konacak; gün sayıyor, bir başka ‘ipte cambaz’ olayında gündemden kaçırılır mı?
[color:f85f=yellow]
KÖPRÜ ZAMLARI RUTİNLEŞECEK[/color]

Artık bundan sonra “köprüye yine zam yapıldı, otobanlara zam geldi!” diye, sızlanma devri geçmiş olacak. Belki benzin zamları gibi bu da rutine dönüşecek, günlük haftalık zamlar kapıda... Hiç anlamadan algılamadan alışmış olacağız!

Halk, kurbağa gibi kısık ateşli suda haşlanıyor, haşlanmaya alışıyor. Özelleştirmeler, KİT’ler önce politik tercihler adına yandaşlar tarafından doldurularak, sonra halkın sırtında kambur hale getirilerek, haklılık payı varmış gibi halka algılatılarak yapıldı. Bu, Özal’ın 12 Eylül faşist darbesinin arkasına sığınarak halkımıza dayattığı, hiçbir karşı çıkışa aldırmadan 24 Ocak kararları çerçevesinde uyguladığı küreselleşme uyum politikalarıyla mümkün oldu. O dahi, 1983 yılında Necdet Calp’le girdiği tartışmayı halkın önünde yaptı. Sadece köprünün hisse senetlerini sattı. 2003 yılında ise mevcut iktidar, bu uvertür alıştırmayı hoyratça uygulama alanına koydu.

Önceki Maliye Bakanı’nın, “…Ne komünist devletmiş ki, sat sat bitmiyor; ama ben bitireceğim!” söylemleriyle, oy çokluğunu kanun gibi algılama aymazlığına sığınarak işi, çığırından çıkaracak noktalara taşıdı. Halktan ve muhalefetten dişe dokunur direniş gelmedikçe ülkemiz, 3996 sayılı 12 Eylül ürünü olan “Yap-İşlet-Devret” yasasıyla bugününki içinden çıkılmaz duruma getirildi.
[color:f85f=yellow]
‘YUMUŞAK GEÇİŞE’ ALIŞTIRILAN HALK[/color]



Halk, 3996 sayılı yasanın çekiciliğine (!) alıştırılarak önce bir tesisin devlete yük olmadan sadece arsa karşılığı yapılması ve 49-99 yıllığına işletme hakkının devri, sonra da bunun süre dolumu sonunda geri dönüşünün olacağına inandırıldı. Böyle bir yumuşak geçişe alıştırılan halk, zaman süreci çalıştığı için geri dönenlerin henüz olmadığını ve dönüşte de elde kalanın tesisin posası, çöpü olacağını anlamaya başlamakta. Maliye Hazinesi’ne ait Vakıf Üniversiteleri’yle Antalya Kemer’deki gibi çok yıldızlı otellerin arazileri, çıkartılan bir genelge ile sahiplerine, güncel (rayiç) değer üzerinden satıldı. Zaten Maliye Hazinesi elindeki tüm arazileri, taşınmazları güncel değer üzerinden üzerindeki işgalcilere, kullanıcılara son çıkardığı çok sayıda yasayla ve 23.07.2010 tarihinde yürürlüğe soktuğu “4706 sayılı Torba Yasa”yla da 2B alanlarını dahi satabilmekte.
[color:f85f=yellow]
AKLA HAYALE GELMEYECEK ALANLAR SATILABİLİR![/color]

Halkımızın bütün bunları takip edebilme olanağı kalmamış, sadece gündeme takılan olayların peşinden koşturuyor. İktidar, bu satışlardan elde edeceği gelirle daha çok seçim atlatabilir; bir de buna sıcak para olgusu eklenince Pirus zaferlerinin bitmesi olası değil. Zira ülkenin kaynakları henüz bitecek gibi değil; her türlü kamusal üretim; sağlık, eğitim, yollar, köprüler, barajlar, hastaneler, okullar, limanlar, havaalanları, demiryoları, bankalar, Galataportlar, Haydarpaşaportlar, demir-çelik tesisleri, madenler, elektrik santralleri, elektrik dağıtım kurumları, HES’ler, fabrikalar, kıyılar, ormanlar, 2B alanları, sular, dereler, akarsular, tarih, müzeler, belediye hizmetleri, sit alanları, ören yerleri ve denizlerin parsellenerek balıkçılık adına yerli ve yabancılara ‘deniz çiftliği’ olarak satılması gibi, akla hayale gelmeyecek alanlar ticarileştirilerek satılabilir.
[color:f85f=yellow]
MUHALEFETİN TAVRI ÜMİT KIRICI[/color]

İlerde devlet, kendi binalarında kiracı olabilir; bunları Arap Şeyhlerine 49-99 yıllığına devrederek sahiplenmelerinin ‘hukuksal’ yolunu bula bilir ki; bununla ilgili basında çıkan haberler mevcut idi. Böylece iktidarını daha uzun yıllar sürdürebilmenin finansal ve siyasal boyutunu yakalayabilir. Halkın bu duruma alışması sorun olmaktan çıkartılmış iken, böyle bir durumun gerçekleşme şansının olmadığından söz etmek mümkün değil. Bir gün halkın mezarlıklarının dahi AVM’ler için satılırsa şaşmamak gerek. Sıra buna alıştırmaya geldi. AHİM kararlarıyla Yetimhane Ekümenik papaza teslim edildiği gibi, Vakıf mülklerinin, yabancı dini alanların devredilmesi bir gün karşımıza çıkarsa, bunun, “5737 sayılı Vakıflar Yasası”yla mümkün olduğunu anımsamalıyız. Bütün bu olup bitenler karşısında yeni heyecanlar arayan muhalefetin, özelleştirmeleri kabullenmesi ve “satacak ne kaldı!” diye söylem geliştirmesi ümit kırıcı. Böyle olunca da mevcut iktidar, kendisini sağlam zeminde hissetmeye devam eder.

Yusuf Yavuz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ÖZELLEŞTİRME TALANI Empty
MesajKonu: Geri: ÖZELLEŞTİRME TALANI   ÖZELLEŞTİRME TALANI EmptyÇarş. Kas. 03, 2010 12:08 pm

örtünmeye karşı olan bir zihmiyetin, AKP'nin yanlışlarını, AKP'nin şhasında örtüye, türbana bağlaması.

İşte AKP'nin İslam'a ve müslüöamlara verdiği en büyük zararlardan biri de bu. Bu çerçevede, belki karşı olmayacak adam da AKP'ye karşı olmak adına türbana, örtüye tavır alıyor. Sahte kutuplaşmalar da böyle oluşuyor.

AKP'nin türbanı istismar ettiği bedahet. Amerikancı politikalarını örtmek için kullandığı ve sahte kutuplaşmayı bu yönden kışkırttığı da.

İşte mesele de burada, AKP'nin tuzağına düşmememde. O anlayış, idrak ve basireti gösterebilmede. Devrim yasaları değil bahse konu olan, o yasaların bağımsızlıkla alakası yok. O yasalar tasavvur edilen başka bir medeniyet için. Burada dava bağımsızlık, senin bağımsızlığın elden gitmiş, devrim yasaları diye tutturmuş. Bağımsızlığı olmayan AKP'nin türban diye tutturması gibi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ÖZELLEŞTİRME TALANI Empty
MesajKonu: Geri: ÖZELLEŞTİRME TALANI   ÖZELLEŞTİRME TALANI EmptyÇarş. Kas. 10, 2010 10:01 pm

Madencilikte Çok Uluslu Tekellerin Önü Açılıyor

Sky Turk
Açik Istihbarat'in Resmi
E-Posta Grubu
AçikIstihbaratTürkiye'ye Üye Olun



www.acikistihbarat.com 09.11.2010


Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Maden Mühendisleri Odası, 6 Kasım tarihinde yürürlüğe giren Maden Kanunu Değişikliği ile bugün sektörün yaklaşık yüzde 80‘ini oluşturan küçük ve orta ölçekli boyuttaki firmaların sektördeki hakimiyetinin kırılacağını ifade ederek, çıkarılan yönetmeliğin, orta ve küçük ölçekli madenciliği tamamen bitireceğini ve çok uluslu tekellerin önünü açacağını savundu.

Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin, 6 Kasım 2010 tarih ve 27751 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini ifade eden Maden Mühendisleri Odası, yönetmeliğin sektörün sorunlarını çözmek bir yana yeni sorunları da beraberinde getireceğini ileri sürdü.

-ÇANTACILIĞI YARATAN BAKANLIĞIN KENDİSİDİR-

Yönetmelik çalışmaları sırasında ‘çantacılık sona erecektir, sanal madencilikten gerçek madenciliğe geçiyoruz’ denilerek asıl niyetin gözden kaçırıldığını iddia eden Maden Mühendisleri Odası,

“Oysa çantacılığı(arazi spekülatörlerini) yaratan bakanlığın kendisidir. Çünkü bakanlık ‘30 bin arama ruhsatı verdik’ diyerek övünmekte, bu durumu gelir kaynağı olarak görmektedir, ancak işletmeye alınabilen maden sahası sayısı bu rakamın çok çok altındadır”

dedi.

Açıklamada ayrıca, Bakanlığın görevinin, Türk madenlerinin ülke ekonomisine katkı sağlayacak şekilde üretimini planlamak ve yönetmek olduğu ifade edilerek

“Gerçekten çantacılık denilen ruhsat ticareti önlenmek istenseydi Odamızın ‘Arama döneminde ruhsat devrinin yapılmaması’ önerisi yasaya konulur ve haksız ruhsat ticareti engellenirdi. Bu yönetmelikle ruhsatlar büyük sermayenin elinde toplanacak ve zaten var olan ruhsat tekeli daha da artacaktır”

denildi.

-KAMU YARARI ÖNCELİKLİ GÖZETİLMELİ-

Madenlerin, milyonlarca yılda oluşan tüketildiğinde yenilenemeyen kaynaklar olduğunu ifade eden Oda,

“Bu nedenle mutlaka etkin bir planlamayla ülkenin ihtiyaçları göz önüne alınarak çevreye duyarlı bir şekilde ve kamu yararı öncelikli olarak üretilmelidir. Madenlerin aranmasında, bulunmasında ve işletilmesinde mühendislik bilim ve teknolojisini, uluslararası kabul görmüş normları kullanmak önemlidir. Ama daha da önemlisi bu kaynaklarımızın sömürülmesine ve talan edilmesine karşı durmaktır”

dedi.

Bu konunun yönetmelikte de dikkate alınmadığını ve ciddi yanlışlar yapıldığını sözlerine ekleyen Maden Mühendisleri Odası

“Maden Kanunundaki ve yönetmelikteki değişiklikler için ortaya konulan gerekçeler, ülkemizin ve madencilik sektörünün genel sorunlarını kavramamış, buna yönelik çözümler üretmemiştir. Piyasa ekonomisinin taleplerine göre yapılan düzenlemelerin zaten bu doğrultuda olması da beklenmemelidir”

dedi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

ÖZELLEŞTİRME TALANI Empty
MesajKonu: Geri: ÖZELLEŞTİRME TALANI   ÖZELLEŞTİRME TALANI EmptyÇarş. Kas. 10, 2010 10:05 pm

Bu habere eklenmesi gereken bir küçük detay var.

Çantacılık denilen, madenlerde arama ruhsatlarının ilgisiz kişilere verilmesi hadisesi ki bu kişiler bu ruhsatları gerçek madencilere yüksek bedelle satarak geçim sağlarlar.

bahse konu çantacıların babası, AKP Kayseri İl başkanı olan zat, kendisine Türkiye' coğrafyasının kırkta biri kadar bir alan için AKP tarafından arama ruhsatı tahsis edilmiştir. Yani düşünün, 7 yüz küsur bin km2 alanın kırkta biri ki, 20 bin km2'ye yakın bir alan... Şimdi de çantacılığı bitireceğiz diye, hem bu adamlar köşe edilecek hem de gerçekten iş yapan küçük madencinin işi elinden alınacak.

Köylü memet ağa, dönüm hesabından anlar, ne bilsin 20 bin km2'yi derseniz, 1 km2 = 1000 dönüm hesabıyla, 20 milyon dönüm ki Konya ili yüzölçümünün yarısı kadar bir alanı hayal etmeye çalışın... Türkiye'nin kırkta biri...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ÖZELLEŞTİRME TALANI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» HALK ve HAK DÜŞMANI AKP

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: Ve Diğer (Siyaset)-
Buraya geçin: