Nurullah AYDIN
22 Ağustos 2009
[color:4fbb=yellow][size=18]
Türkiye’nin Vizyonu ve Amacı![/size][/color]
Belirgin bir misyonu ve vizyonu olmayan bir devletin, bağımsız güçlü etkin olması mümkün değildir. Bir kurumun tüm mensupları tarafından bilinen ve benimsenen bir misyon/vizyon olmadan ciddi bir ilerleme kaydedemez.
70 milyonluk nüfusu, binlerce yıllık devlet tecrübesi olan bu ülkenin herkes tarafından bilinen ve benimsenen vizyonu ve ortak amacı sürekli teryüz edilmektedir.
Türkiye; ortak bir amaçla üretken hale getirilmelidir. Ama nasıl?.
Bilinen ve benimsenen ortak bir amaçla, herkes ilerlemeye katkıda bulunmaları konusunda ikna edilmelidir. İnsanlar, nereye gitmeğe çalıştığını net bir biçimde göremedikleri ve kendilerine nasıl bir geri dönüşüm sağlayacağını kavramakta zorlandıkları bir yapıya katkıda bulunamazlar.
Türkiye’nin öncelikleri doğru tespit edilerek bilinmelidir. Halk için neyin gerçekleştirilmek istendiği yani amaç önemlidir.
Amaç;
Osmanlı gibi İslamiyet’e hamilik yapmak ve Müslümanlar için iyi bir yer oluşturmak mı?
Türk dünyasının öncü gücü ülke mi?
Yeni Osmanlı olarak federatif bölgesel ülke mi?
Komşularıyla sorunlu bir ülke mi?
İçe kapalı, kendi kendine yeten bir ülke mi?
İsrail gibi dünyayı kendi insanlarının daha rahat hareket edebileceği bir yer haline getirmek mi?
Japonya gibi dünya teknolojisinde öncü olmak ve halkına bu zevki tattırmak mı?
Amerika gibi dünyaya hükmetmek mi?
Norveç gibi halkına zenginlik, özgürlük ve refah sunmak mı?
Kendi içinde herkesin düşlerinin peşinden gidip kendini ifade edebileceği bir “Türkiye Rüyası” yaşatmak mı?
Türkiye’nin önceliği konusunda herkes farklı yaklaşım içinde olabilir. Ancak; gerçekleşmesine herkesin katkıda bulunabileceği belirgin bir önceliği olmalıdır.
Bu ülkede yaşayanlar yönünü; tarihi geçmişine, bulunduğu coğrafyaya, sahip olduğu değerlere bakarak tayin edecektir.
Türk Milleti’nin her bireyi; ülkesi adına neyi gerçekleştirmeye adayacağını bilmelidir. Bu bilinçlendirme yapılmalıdır.
AKP iktidarı ile Türkiye’nin ortak amacı/ortak hedefi” tersyüz edilmiştir.
Avrupa; bir birlik kurdu. Japonya neredeyse yok olma aşamasından gelip dünyanın en güçlüleri arasına girdi. Komünist Çin, dünyaya açıldı.
Dünya bu kadar değişim yaşamışken, başkalarına endekslenmiş bakış, Türk Milleti’nin engin vizyonuna da, kendi idrak düzeyimize de haksızlıktır.
Dünyaya açılmak, bilimde, sanatta, teknolojide, ekonomide ve siyasette öncü, güçlü ve caydırıcı olmak gerekir.
Artık içe kapanmacı ve savunmacı bir anlayıştan, etkin anlayışa geçmemiz; küreselleşme gemisinden atlamaya çalışmak yerine kaptan koltuğunu hedeflemeye başlamamız gerekir.
Yakın bir gelecekle ilgili vizyonlar, planlar, programlar, stratejiler, Türkiye adına başka merkezler tarafından hazırlanıyor. Bu raporlardan halk haberdar değildir. Halk bu raporları kendi amacı olarak benimsemiş değildir.
Gelişen ve değişen Dünya konjöktörüne göre bir vizyon ve ortak bir amaç hazırlamanın gereği açıktır.
Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde insanlar kendilerini tanıtırken mesleklerinden, ürettiklerinden bahsederken biz kendimizi “doğduğumuz şehir, soyumuz ve dinimizle” tanımlıyoruz. Bunlar bizim kutsallarımız ve bunlarla gurur duymalıyız. Ancak bunlar bizim kendi çabamızla, kendi seçimimizle elde ettiğimiz şeyler değildir.
İnsanımız kendini, ülkeye ve insanlığa katkısıyla tanımlamak yerine, soyut şeylerle tanımlama durumuna düşürülmüştür. Çoğunun üretme konusunda bir planı, bir projesi olmadığı içindir..
Ülkeyi sevmek; ülkenin gelişmesine, ilerlemesine, saygın güçlü hale gelmesine katkı ile anlam kazanır.