AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 MİSAL-Fatih Turplu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
4yüz80dokuz

4yüz80dokuz


Mesaj Sayısı : 275
Reputation : 9
Kayıt tarihi : 17/05/09
Nerden : istanbul

MİSAL-Fatih Turplu Empty
MesajKonu: MİSAL-Fatih Turplu   MİSAL-Fatih Turplu EmptyÇarş. Haz. 10, 2009 10:36 pm

http://www.mukaddim.com/misal.html

Copyright © Mukaddim



Fatih Turplu

MİSAL

-”Mecaz hakikate köprüdür!”-

Hikâye ve roman yazarları eserlerini ortaya çıkartırlarken, bu hummalı faaliyetleri esnasında zannediyoruz hep bir fikrin baskısı altındadırlar. “Bir yazarın içinde kitap varsa, onu kimse tutamaz!” diyen Faulkner, bize bu halden bir misal verir!

‘Hikâye ve roman yazarları’ demiştik; hele ki romancılar! Onlar, düşündüklerini bazı vakitler bir genç kızın edasına söylettikleri gibi, bunu, bazı vakitlerde ise ölüm döşeğindeki bir adamın çırpınışlarına emanet ederler…

Okuduğumuz, seyrettiğimiz karakterler çoğunlukla bir misaldirler ve bu misaller ehlince dile getirildiğinde pek kuvvetli-gerçekçi olurlar; tabiri yerinde ise bunlar misale bürünmüş fikir yahut fikre bürünmüş misaldirler…

Hayali misaller! Kuvvetini gerçeklikten alan ve hakikate yaklaştığıyla dirilip canlanan bu karakterler, bize, öyle zengin intibalar verirler ki, onlar bizlere, kapı komşumuzdan yahut Balzac’ın dediğiyle “Dünya’ya sırf kalabalık etsin diye getirilmiş adamlar”dan daha gerçekçi görünürler. Ama nasıl öyle saymayalım? Okuyucuyu tenzihen fakat cesurca söylersek, nadiren de olsa bazı sabahlar aynalara tesadüf ettiğimizden kendimizi “var” sayıp “hayatta” addetmiyor muyuz?

Oysa bir Raskolnikov çektiği vicdan azablarıyla -bize nisbetle- ne kadar canlı ve hala dipdiridir!

Bahsettiğimiz misallerin gerçekliği, dikkatimizi içinde bulunduğumuz cemiyete doğru yönelttiğimizde daha da beliriyor:

Hangi intihara kalkışanımız Şotov misali azablar ve çıkış yolları arasında kıvranmış ve savrulmuştur? Müdahale etmemizin kendimiz için tehlikeli olduğu; fakat görmezden geldiğimiz zaman canımızı emniyete almış olacağımız bir hadise ile karşılaşmış olsak Hugo’nun Jan val jan’ı gibi çekinmeden müdahale eder miydik? Balzac’ın Lizbet fişer’i gibi bir kıskançlık abidesine de rastlamayız hiç! Çoğu defa hiç kaale alınmayacak mevzulardan duyulduğunu görürüz bu kötü hissin! Ya bağlılıklarımız? Yine Balzac’ın Ektor Ülo’su kadar olsun, onun yanlış bir iş peşinde gösterdiği dirayete varamıyor ne yazık ki!

Alaya alışlarımız dahi roman dünyasının gerçekliği yanında pek silik kalır… Gog’da rast geldiğimiz ironik yaklaşımların hakikate yakınlığı ile hepimizin aynı tondaki yaklaşımlarını ayrı ayrı kefelere koyup tartalım isterseniz?

Ya ümid edişlerimiz, sabrımız? Dümo’nun Dantes’i, nam-ı diğer Monte Kristo Kontu, sabrı, ümidini hiç kaybetmemesi ve en sonunda intikamını almasıyla ne kadar şahane bir misaldir!

“İcatçı bir hayat taklidi” olan romanın, mevzuunu ve misallerini çoğu zaman içinde bulunduğumuz hayattan alıyor olmasına mukabil öyle bir “taklid” tarafı var ki orijinal ve öyle hayali bir misal ki ideali teklif vasıtası.

Mesela Stanislav Lem’in romanından sinemaya da aktarılmış olan Solaris! Solaris isimli gezegende bulunan kozmonotlar orada geçmişleri ile yüz yüze gelip hesaplaşmak zorunda kalırlar… Bizler, böyle bir durumun ‘o şartlar altında bulunan kimselerin başına geleceği’ rahatlığının esiri miyiz acaba? Sanıyoruz bu karakterler-misaller yaşadığımız cemiyetin keşmekeşinden uzak tutulmak için öyle bir mekânda bu türlü bir hesaplaşmaya itilmişler… Bu aynen Proust’un müfekkire’yi bir nevi zırha benzeterek misal vermesini hatırlatıyor; Tarkovski, karakterlerini, evvela müfekkiremizin devamlı bombardıman altında tutulduğu bir zaman ve mekândan sıyırıp, kendi içlerine- şuurlarına yönelebilecekleri bir başka zaman anlayışının ve mekân sathının içine bırakıyor…

Hülasası halinde söylemeliyiz ki romanlarda geçen karakterlerin hepsi insanoğlunun bin bir türlü hallerinden birer misaldirler ve bizlerden daha kuvvetli canlı gözükmeleri -her ne kadar tamamlığa doğru daha bütün olarak serilmişlerse de!- sırf zihinde tasarlanmış olmalarından ziyade, bizim, kendimizin silik olarak gözükmemizin sebebi, eksikliklerimizin fazlalığından dolayıdır diye düşünüyoruz…

Vudi Elın’ın bir filminde gördüğümüz bir sahneyi aktarmak istiyoruz:

Filmde bir aktörü canlandıran Elın’ın flu gözükmesi nedeniyle yönetmen ve yardımcıları evvela kameraların camlarını silerler… Çok geçmeden Elın’ın kendisinin flu gözüktüğü ortaya çıkar ve film zaman geçtikçe flu- bulanıklaşan bir adamın kendi ile hesaplaşmasını ve durumunun sebebini arayan bir aktörün hikâyesini anlatır devamınca…

Misal bu ya, bazı vakitler “acaba hepimiz flu bir hale gelmişiz de, bu görünüm, “Görüntünün odak noktasına düşmemesinden doğan durum” bizlerce normal olarak algılanmaya mı başlandı?” diye düşünmeden edemiyoruz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
MİSAL-Fatih Turplu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» OKUMUYORUZ! - F.Turplu
» McKennitt: Fatih'ten çok etkilendim
» TIMETÜRK,Fatih i,Cocuk Katili YAPTI....

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: SERBEST KÖSE :: Diğer Bölümlere Uymayan Konular-
Buraya geçin: