GÜLEN MARKA PREZERVATİF HABERİ DE DERGİ TOPLATMIŞTI
30.03.2011
Türkiye günlerdir hayalet kitap avını konuşuyor. Son Ergenekon dalgasında tutuklanarak cezaevine konulan Gazeteci Ahmet Şık'ın yazdığı 'İmamın Ordusu' adlı kitap dosyası, savcılık kararıyla 'örgütsel döküman' olduğu gerekçesiyle her yerde aranıyor.
Dünyanın da şaşkınlık ve kaygıyla izlediği bu süreç, kimine göre ülkenin cemaat devleti olma yolundaki adımları. Fethullah Gülen kitap aranması konussunda bir ilgisinin bulunmadığı yönünde okyanus ötesinden açıklama yapsa da yaşananlar karşısında herkes şaşkın...
Türkiye bu döneme bir günde gelmedi. Yıllardır derinden yapılanan Gülen cemaati, son bir kaç yıldır hem Gülen'e hem de cemaate yönelik eleştiri ve haberlere karşı olağanüstü bir sindirme ve örtbas etme kampanyası yürütüyordu.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de üç yıl önce Antalya'da yayınlanan bir derginin, kapağında Gülen'le ilgili bir habere yer vermesinden dolayı geceyarısı baskınıyla toplatılmasıydı.
O günlerde Antalya'da yayınlanan Son Nokta adındaki haber dergisi, Antalyalı bir girişimcinin Türk Patent Enstitüsü'ne başvurarak, ‘Fethullah Gülen’ ismiyle bira, rakı, şarap, prezervatif ve cinsel oyuncaklar üretme talebini kapağına taşıyınca ortalık karışmış, cemaat üç saat içinde derginin basıldığı matbaa dahil olmak üzere tek bir sayı dahi kalmayıncaya kadar piyasadan silmişti.
Haber çok çarpıcıydı. Türk Patent Enstitüsü, bu başvuruyu onaylamış, markanın daha sonra da Çağlayan A.Ş. isimli bir başka şirket tarafından tescil ettirildiği ortaya çıktımıştı. Bir başka çarpıcı ayrıntı ise her iki şirketin de İzmir'deki adresinin ortak olmasıydı. 2002 yılında yapılan ikinci başvuruyu 12898 numarasıyla onaylayan TPE'nin bu kararıyla Fethullah Gülen isimli nükleer reaktör bile üretilebilir hale geliyordu...
Fethullah Gülen adının bir prezervatif markası olmasıyla ilgili başvuruyu kapağına taşıyan Son Nokta dergisinin sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni olan İdris Özyol’la bu baskının ardından konuşmuş ve yaşadıklarını anlatmasını istemiştik.
Bir dönem Yeni Şafak Gazetesi'nde de çalışmış olan Özyol, yaşadıklarının ardından 'üzgünüz, yenildik' açıklaması yapmış ve eklemişti: "Türkiye’de bir Fethullah Gülen Devleti tasarlanıyor."
Basılmamış kitap toplatma girişimlerinin henüz uzakta olduğu o günlerde Özyol'a göre, "Gülen cemaati devlet içinde devletten daha güçlüydü.
İdris Özyol, o günlerde yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
PREZERVATİF'TEN BİRA'YA GÜLEN ADIYLA 43 ÇEŞİT ÜRÜN İÇİN MARKA TESCİLİ YAPILDI
-Fethullah Gülen adının bir marka olarak Türk Patent Enstitüsü’nce tescilinin yapılması olayını kapağınıza taşıdınız ve arkasından çeşitli baskılara maruz kaldınız. Bu süreci kısaca anlatabilir misiniz?
- Bir kere öncelikle bir haber bu. Bu insanların da haberin içeriğine bir itirazları yok. Sonuçta o cemaatin bir yayınevi tarafından Fethullah Gülen adı, 43 farklı alanda marka olarak tescil ettirilmiş.
-Neler var bu 43 başlığın içinde?
-Bunların içinde torna da var, nükleer reaktör de var cinsel malzemeler de var. Japon içkisi bile var. Aslında burada Fethullah Gülen cemaatinin bilinçaltıyla ilgili kronik bir sıkıntı da var. Yani burada anılan ürünler birisi tarafından üretilebilir düşüncesi var. Örneğin günün birinde Fethullah Gülen adıyla bir bira üretilmesin gibi bir amacı var bu girişimin. Bu işi biz şimdiden kapatalım deniyor. Ancak bu sağlıklı bir düşünce değil.
-Bir paranoya mı var bilinçaltında?
-Tabi canım, o halde MHP’liler de Devlet Bahçeli adına böyle bir marka tescili yaptırsınlar, CHP’liler de ******’a… Bu durum aynı zamanda Fethullah Gülen adının cemaatin bilinç altında bir marka olarak görüldüğünü de gösteriyor. Bu sağlıklı bir düşüncenin ve ideolojinin yapabileceği bir girişim değil. Düşünün, sosyalistlerin Mustafa Kaçaroğlu’nu koruyalım diyerek adına bir marka tescili alabileceklerini ben zannetmiyorum. Çünkü sağlıklı bir şey değil bu. Şimdi haberle ilgili olarak bana, “biz Fethullah Gülen adını bu tehlikelerden korumak için marka tescili aldık, haber doğru” dediler. Haber doğru ama gazetecilik de burada başlıyor. Onun için normal bir şey bu ancak bardağın neresinden baktığınıza bağlı. Benim açımdan bu normal bir şey değil, haber değeri taşıyan bir olay. Bardağın bir tarafı da boş yani. Şimdi bu şirketler Fethullah Gülen’in kitaplarını basan, dağıtan şirketler.
-Buradan yola çıkarak örneğin Fethullah Gülen marka bir doğum kontrol hapı üretilip pazarlanabilir mi? Çünkü devasa bir pazar da var ortada…
-Tabi tabi… Şimdi habere tepki gösterdikleri nokta kapaktaki sunuş biçimi ve kapak tasarımıydı. Haberin prezervatif boyutuyla kapağa çıkarılmasıydı.
'ZAMAN GAZETESİ'NDEN ARADILAR'
-Nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?
-Dergi dağıtım şirketinin deposundaydı. Biz önemli kapakları binlerce kişiye e posta ile duyuruyoruz. O sabah Zaman Gazetesi’nden aradılar beni, “dergiyi nerede bulabiliriz” diye. Ben de derginin ertesi günü bayide olacağını söyledim. Sonra gece saat 23 civarında beni tanıyan birisine telefon açtırdılar.
-Ne konuştunuz peki?
-“Görüşmemiz gerek, sakin bir yerde görüşelim” dedi telefondaki kişi. O ana kadar o çevreyle olan ilişkilerini bilmediğim ama iyi tanıdığım birisiydi. Sonra randevulaştık ve buluştuk. Gece bizim dergiyi basan matbaacıyı da almışlar. İstanbul’dan, Savcılıktan aldırdıkları tedbir kararını bana tebliğ ettiler. “ Fethullah Gülen adı bizim için çok önemli, saygın bir isimdir, onun bu biçimde lanse edilmesinden büyük rahatsızlık duyduk, haber doğru ama bu biçimde sunulması yanlıştı” vs gibi konuşmalar geçti aramızda. “Savcılıktan böyle bir tedbir kararı alındı ama bu işi bir yine de rıza ile yapalım” denildi. Yani gecenin bir yarısı kepenkler açılmış, matbaacı “uyarılmış”, bir takım işadamları devreye girmişler falan. Tabi durumu hukuki sürece sokmadan gittim, dağıtımdan kendim aldım dergiyi. Bir de matbaadan kaç tane basıldığının bilgisini almışlar ve bizden sayıyla aldılar.
-Bir anlamda hukuku kullanarak aba altından sopa göstermek gibi değil mi bu süreç?
-Yani matbaaya gelen kişilerin içinde Polis var, Avukat var bilmem ne var. İş zaten hukuki sürece doğru gidiyor. Zaten bir basın açıklaması yaptım sonrasında, elinize geçti mi bilmiyorum; orada “yenildik” dedim…
'EZİLMİŞSİN, YAPACAK BİR ŞEYİN YOK...'
-Evet, açıklamanız ulaştı bana. Sizi “yenildik” demeye nedir. Bunu açar mısınız?
-Maalesef ki şu; keşke daha güçlü olsam. Keşke göze alabilsem, diyor insan böyle durumlarda. Fakat elim kolum bağlı. Elin kolun bağlıyken, çaresizliğin verdiği bir psikolojiyle baş başa kalınca koyuyor insana böyle şeyler. Ağlamak istiyorsun. Kendini bir taraftan dik tutmaya çalışıyorsun ama bir yandan da ezilmişsin, yapacak bir şeyin yok.
-Bir taraftan da “gönüllü” bir geri çekilme, toplatma görüntüsü verilmiş sanırım. Ofise geliniyor, dergiler sayılıp alınıyor; özgür basın, demokrasi ve hukuk kavramları sizin vicdanınızda nasıl bir yere oturuyor şimdi. Yani bu yenilmişlik psikolojisinin arkasında neler yatıyor?
-Şimdi dergiyi yeterli sermayemiz olmadığı için zaman zaman matbaaya borçlanarak bastırıyoruz. Bir kere buradan bağlanıyoruz. İkincisi, matbaanın yaptığı başka işler de var doğal olarak. En başta da söylediğim gibi bir takım insanlar matbaayı arayarak ekonomik güçlerini kullanıyorlar. Bu işi çöz diyorlar. Durum sizden çıkıyor ve başkalarını da tehdit eder hale geliyor. Bu yolla bir baskı kuruluyor. Dolayısıyla kendinizi riske atarken başkalarını da düşünmek durumunda kalıyorsunuz. Bir kere bu ekonomik bir güç ve bunu kullanıyorlar. Diğer taraftan devlet içinde de örgütlü bir güç, hatta açıklamamda da değindim; belki de devletten daha güçlü bir güç bu! Şimdi rıza ile oldu gibi bir görüntü yaratılıyor ama rıza özgür iradeyle olan bir şeydir. O anda ‘eyvallah’ diyorsunuz ama durumun çaresizliğinden kaynaklanıyor bu. O anda işin nereye kadar gideceğini düşünmek bile istemiyorsunuz, son derece insani şeyler bunlar.
AMERİKA'DAN 'BU İŞİ BİTİRİN' TELEFONU
-Amerika’dan açılan uyarı telefonlarından söz edildi bir de. Bunların içeriği neydi İdris Bey, neler konuşuldu bu telefon görüşmelerinde?
-Sadece bana değil, çevremdeki insanlara da telefonlar açıldı. Ancak Amerika’dan direkt olarak bana açılmadı telefon. Ama Amerika’dan “bu işi bitirin” diye telefonlar açıldığını ben biliyorum. Aranan insanlardan, aktarılanlardan biliyorum. Amerika’dan açılan telefonlarla Ankara’dan, İstanbul’dan buraya bir takım adamlar geliyor. Antalya’daki temsilcileriyle görüşüp üç dört saat içinde bir operasyon yapıyorlar. Bu herhalde topu topu üç saat içinde olmuş bitmiş bir süreç. Ortada organize bir yapı var.
-Buradan Gülen’le ilgili yeni bir tartışmaya gelmek istiyorum. Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’ın Nazım Hikmet’e yapılanı Gülen’e yapmayalım türünden açıklamaları oldu ve Gülen ve Nazım Hikmet’in yurtdışında yaşama nedenleri arasında paralellik kurarak, Gülen’in bir düşünür olarak Türkiye için önemli bir figür olduğunun altını çizdi. Şair İdris Özyol olarak bunu nasıl yorumluyorsunuz?
-Nazım Hikmet muhalif bir şairdi ve yaşamına yönelik bir tehdit olduğu için yurt dışına çıktı. Yurtdışında gittikçe büyüyen bir cemaati ir tarılanlardan veruyor şimdi?vesairesi yoktu. Bütün şairler ve düşünürler gibi yalnız bir adamdı. Şimdi Fethullah Gülen’i bir düşünür ya da filozof olarak görmek felsefeye haksızlık olur. Said-i Nursi’nin devamı olan bir figür. Bunu pratize etmiş, yurt içinde ve dışında örgütlenmiş bir güç odağıdır. Bir güç odağını düşünür olarak görmek, sanatçı, şair olarak görmek mümkün değil. Düşünün bir şair, bir düşünür adına marka tescili yaptırmazdı herhalde. Böyle garip bir şey olamaz ki.
TÜRKİYE'DE 'FETHULLAH GÜLEN DEVLETİ' TASARLANIYOR
-Kişisel deneyiminizden yola çıkarak Gülen cemaatinin yapılanmasına ilişkin neler söyleyebilirsiniz. Bu yaşadığınız sürece genel olarak da baktığınızda nasıl bir fotoğraf görüyorsunuz, neler tasarlanıyor Türkiye’nin geleceğine ilişkin?
-Tasarlanan şey, bir ‘Fethullah Gülen devleti’ bana göre. Devlet, insanların arasındaki ilişkileri düzenleyen, güvenliğini sağlayan, özgürlükleri koruyan bir kurumdur. İnsanlar arasında sorunlar yaşandığı zaman devreye giren bir mekanizma. Aksi halde devlete ihtiyacımız yok. Şimdi ben Fethullah Gülen cemaatinin kafasında yüz tane çiçeğin açtığı bir dünya olduğunu zannetmiyorum. Fethullah Gülen yandaşlarından oluşan bir devlet projesi var. Demokrasiyle, cumhuriyetle, insan hakları ve evrensel değerlerle, bu değerlerin oluşturduğu yapıdan nasibini almış bir yapılanma olduğunu da zannetmiyorum.
İŞTE O HABER
İşte İdris Özyol’un Gülen cemaati tarafından uyarılarak, dergisinin toplatılmasına neden olan haberin çarpıcı ayrıntıları…
Antalya kökenli bir girişimci Fethullah Gülen marka prezervatif ve bira üretmek için patent aldı. Türk Patent Enstitüsü'ne başvuran girişimci, Fethullah Gülen marka ürünlerin üretimini tescil ettirdi. 24 Mayıs 2002 tarihinde tescil edilen markanın kullanımı 10 yıl süreyle Nil Basım Yayın AŞ'ye ait. 42 farklı emtia sınıfı için alınan patentte birbirinden ilginç ürünler yer alıyor. Bunlardan en ilginci 10 numaralı sınıf. 10 numaralı sınıfta Fethullah Gülen isimli ürün üretme hakkını elinde tutan Nil AŞ, buna göre masaj aletleri, cinsel amaçlı aletler ve malzemeler, biberonlar, kulak tıkaçları, idrarını tutamayanlar için çarşaf üretebilecek. Bu grupta doğum kontrol aletleri ve prezervatif de yer alıyor. 05 numaralı sınıftan alınan marka tescili de doğum kontrol hapından gebelik testi ürünlerine, hayvan spermlerinden hijyenik külotlara, zayıflama çaylarından deodoranta kadar onlarca üründe Fethullah Gülen ismini kullanma hakkını veriyor. Buna göre Nil AŞ, Fethullah Gülen adıyla deodorant üretebilir ve aynı isimle ürettiği doğum kontrol haplarını piyasaya sürebilir.
JAPON İÇKİSİ BİLE VAR
Fethullah Gülen adıyla üretilebilecek bir başka ürün grubu da oyunlar. Bu grupta tavladan dominoya, okeyden kızma biradere, damadan yılbaşı süslerine kadar onlarca ürün yer alıyor. 32 numaralı ürün grubunu da kapsayan marka tescil belgesi Nil AŞ'ye bira, bira yapımında kullanılan preparatlar, bira mayaları gibi ürünleri piyasaya sürme olanağı sağlıyor. Firma, Fethullah Gülen ismiyle gazoz, kola, sahlep, domates suyu, şurup, soda, tonik gibi içecekler de üretebilir. İçecekler bununla da sınırlı değil. 33. sınıfta şarap, likör, alkollü içeceklerin hazırlanması için alkollü bileşimler, süt karışımlı alkollü içecekler, konyak, viski, rakı, kokteyller ve aperatifler bulunuyor. Hatta firma bu isimle Japon içkisi "sake" bile üretebilir. Dünyanın bir çok ülkesinde örgütlenen Fethullah Gülen cemaatinin bu özelliklerini bilenler, sake üretim hakkının Japonya'daki çalışmalar için önemli bir araç olacağı şeklinde espri yapıyorlar.
SNACK-BARLAR AÇILABİLİR
Nil AŞ'nin Fethullah Gülen ismiyle aldığı mal ve hizmet listesinde tütün grubu da bulunuyor. 34. grup malları da tescil ettiren firma, buna göre işlenmiş veya işlenmemiş tütün, sigara, puro, enfiye, sigarillos, çiğneme tütünleri, pipo, ağızlık, küllük, tütün kutuları, sigara kesicileri, pipo temizleyiciler, puro ve sigara tabakaları, nargile, çakmaktaşı ve çakmak üretme hakkını elinde tutuyor. Marka tesciline göre Fethullah Gülen TV isimli bir televizyon kanalı kurma, Fethullah Gülen FM açma, cep telefonu ve uydu ile iletişim hizmetleri verme, haber ajansı çalıştırma hakkı da Nil AŞ'nin. Şirket isterse aynı isimle diskotek de işletebilir. Çünkü marka tescilinde eğlence hizmetleri de tarif edilmiş durumda. Buna göre, eğlendirme ve eğlence parkı hizmetleri, lunapark çalıştırma, balo düzenleme, tatil kampı açma hakları da tescil edilmiş. Bir başka olanak da Fethullah Gülen isimli kafeteryalar. Nil AŞ istersen Fethullah Gülen ismiyle bir kafetarya zinciri kurabilir. 42. ürün ve hizmet grubunda kantin, catering, kokteyl hizmetleri, snack-bar hizmetleri gibi başlıklar da yer alıyor. Bu durumda Türkiye'nin her yerinde Fethullah Gülen adıyla snack-barlar açılabilir.
DETERJAN'DAN PONPONA
İzmir Gaziemir'de faaliyet gösteren firmanın Antalya kökenli ortağı, Fethullah Gülen'in isim hakkını aklına gelen bütün sektörlerde tescil ettirmiş. Firma bu isimle deterjandan çamaşır suyuna, arap sabunundan şampuana, mazottan oduna, motor yağından fitile, bebek mamasından diyet gıdalarına, gebelik testinden yara bandına, dikiş makinasından çöp öğütme makinasına, mutfak robotundan çatal bıçağa, idrarmetreden su sayacına, can yeleğinden elektrikli battaniyeye, korseden varis çorabına, kat kaloriferinden fön makinasına, sanayi tipi fırından nükleer reaktöre, çöp kamyonundan arazöze, cenaze yıkama aracından bisiklete, yattan kotraya, sandalda feribota, av tüfeğinden havai fişeğe, kravat iğnesinden saat kordonuna, kronometreden şarap kadehine, müzik aletlerinden hortuma, çantadan valize, cüzdandan güneş şemsiyesine, asfalttan beton direklere, koltuktan kanepeye, pudra ponponlarından tuvalet kutularına kadar aklınıza gelebilecek her şeyi üretebilir.
İSİM HAKKIN ÇAĞLAYAN'IN
Fakat Fethullah Gülen markasının tescilinde sorun yaşanıyor. Aynı marka için 25 Mayıs 2002 yılında İstanbul firması Çağlayan Basım Yayın A.Ş. de 12898 nolu bir başvuru yapmış. Bu başvuru 1 Eylül 2004'te tescil edilmiş. Nil A.Ş.'nin marka başvurusu 23 Mart 2001'de koruma altına alınmış, ama marka hakkı artık Çağlayan A. Ş.’ye ait. Çünkü firma 3 Ekim 2001'de başvurusunu geri çekmiş. Fethullah Gülen markalı mamuller üretme hakkı artık Çağlayan A.Ş.'nin. İstanbul Bulgurlu'daki şirketin marka tescil belgesi 8 Eylül 2004'te hazırlandı ve firmaya gönderildi. 97 bülten nolu tescil 9 Mayıs 2005'te gazetede yayınlandı. Gazete numarası ise 372. Fethullah Gülen markasının logosu da 30 Nisan 2003'te tescil edildi. Fakat Türk Patent Enstitüsü'nün kayıtlarında Nil AŞ hem İstanbul Altunizade'de, hem de İzmir Gaziemir'de görülüyor. İstanbul Bulgurlu'da kayıtlı Çağlayan A.Ş.'nin de ikinci adresi İzmir Gaziemir. Üstelik Nil A.Ş. ile tamamen aynı: Sarnıç Yolu No: 5 Gaziemir... Her iki şirketin de Fethullah Gülen cemaatine ait olduğu iddiaları marka tescili başvurusunun ayrı bir yönü.
Yusuf Yavuz
Odatv.com