[img]
http://anadoluhaberim.com/upload/resimler/haber/telegram.jpg[/img][size=24]
Mirzabeyoğlu'na yapılan işkence kabul edilemez![/size]
Antiemperyalist yazılarıyla tanıdığımız Selim Afşin Salih Mirzabeyoğlu'nu örnek göstererek telegramı irdeliyor.
Abdulbasit KÖRÜK
[color:440c=red]
Zihin kontrol operasyonu: Telegram[/color]
Bilinçaltına hükmediş bahsine dâir öncelikle modern zamanların kitle iletişim araçları dikkate alınmalı diye düşünüyorum. Kitle, kitle iletişim araçlarının içinde saklı çünkü... İmha! İnsanoğlu bir zamanlar hayâl bile edemeyeceği imkânlara sahip artık. Günümüz insanı için vazgeçilmezleşen teknoloji, hayatımızı kolaylaştırıyor kolaylaştırmasına da… Durum yalnızca bundan mı ibaret?
Hızla ilerlediği dillendirilen –hattâ hızına yetişilemeyen- teknoloji, her defasında insanlığın yararına olmasa gerek…
İnsan öyle ya da böyle yaşamaya teşebbüs eden bir varlık… Pekiyi, her koyun kendi bacağından mı asılmakta? Her koyun kendi bacağından asılmakta, fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız etmekte…
***
Telegram, Vikipedi adlı sanal sözlüğün tanımlandırışına göre: Beynin belirli bölgelerine nokta vuruşları yapılarak gerçekleştiriliyor. Dünyada pek çok mağduru var, fakat kanıtlanması güç olduğu için psikiyatrik vaka olarak değerlendirmekte… Esrarengiz değil mi, iç gıdıklandırıcı, lanetli!
İnsan beyninin uzaktan kumandası, yönetilmesi ve yönlendirilmesi, ya mümkünse?
Bir nevî hükümsüzleşme bu; mankurtlaşma, yokoluş…
İleri teknoloji sayesinde dünyanın egemen güçleri ve istihbarat servisleri tarafından insan zihnine yönelik kontrol operasyonlarının yapılabilme ihtimali gözardı edilmemeli… “Teknik” bir mesele, o yüzden şüphelendirici. Mutlaka vardır, uygulanıyordur demiyorum, ama dediğim gibi gözardı edilmemeli…
Yazar Ömer Özkaya anlatıyor: “Amerika’nın Zihin Kontrol Operasyonları deneylerinin en önemli merkezlerinden birisi Guantanamo’dadır. ABD, 11 Eylül yalanıyla işgal ettiği Afganistan’da tam bir cennet buldu. 44 değişik milletten yaklaşık 800 savaşçı, buradan alınarak Guantanamo’ya getirildi. Bu tutsaklar üzerinde halen Irklara Göre Davranış Çözme Deneyleri yapılmaktadır.
[img]
http://www.haberiniz.com/images/stories/Yeni_Resimler/YAZARLAR/OZEL/telegram_2.jpg[/img]Buraya dikkat şimdi: 16 Temmuz 1977 tarihli New York Times Gazetesi’nde yayımlanan bir haberin başlığı şu: “ABD, insanlığı esir edebilecek görünmez silahlar geliştiriyor.”
Beyin; insan denilen varlığın en tesirli, en önemli, en etkili organlarından biriyken… İlgisiz kalınabilir mi?
Gelgelelim günümüzde, insan zihninin, farklı kanallardan kontrol altına alınabilmesi mümkün gözüküyor açıkçası. “Dijital terörizm” diyorlar ya hani adına…
Meselâ, kişilere suikast yaptırabilme gücünün, gizli servislerin üzerinde çalıştığı bir mesele olduğunu, cinleri dahi kullanabildiklerini işitmişsinizdir muhtemelen?
Hasan Sabbah’ın Haşhaşilerinden bu yana çok şey değişti, malûm! Hatırlayalım: 1090 yılında, Alamut Kalesi’ni alan Hasan Sabbah’ın ve tarikatının hedefi, Selçuklu Devleti’ni hırpalamaktı… Haşhaşın etkin maddesi eroinle keyif duygusuna ve cennet inancına şartlandırılan müritler, Hasan Sabbah’a itaat ederlerse hep böyle yaşayacaklarına inandırılıyorlardı. Böylece intihar saldırılarını zevkle yapıyorlardı falan…
Teknoloji, art niyetli kişilerin elinde insanlık dışı bir canavara da dönüşebilmekte! “İnsanın zihnî yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi hedefleyen sorgulama prosedürü ahlâki suçtur” deniliyor, Dünya Af Örgütü’nün 1992 yılında neşrettiği raporda…
İçeriği itibariyle Telegram; pek tabii ki bedenen, zihnen, ruhen rahatsızlandırıyor kişiyi… Yoruyor. Halisünasyonlar, insan sesleri, hafıza kaybı, davranış bozuklukları, şiddetli kalp çarpıntısı, çınlayan kulaklar, bacaklarda ağrı… olağanüstü psikolojik degisimler! Kişinin üzerine düşüveren ağırlık...
[img]
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs181.snc1/6015_1148477666412_1061695374_30453775_2878401_n.jpg[/img][color:440c=red]Peki ya Bolu F Tipi Cezaevi’nde neler oluyor?[/color]
28 Şubat sürecinden itibaren cezaevinde tutulan Salih Mirzabeyoğlu, Bolu’daki tek kişilik hücresinde, Telegram işkencesine maruz kaldığını belirtiyor. Elektromanyetik sinyallerle yerli işbirlikçi bir çete(?) kullanılarak uygulanan bu işkence metodunun; zihin kontrol maksadı güttüğünü de… Fakat evveliyatı Bolu’dan ibaret değil. 11 yıllık bir süreç... Fikirlerini beğenirsiniz yahut beğenmezsiniz, hâdise çerçevesinde bir kitap dahi yazmış durumda kendisi: “Türkiye’de pratiği -teorisi de!- benimle meşhur” diyor.
Gerçekten de böyle iğrenç bir işkenceye maruz kalıyor mu, ister istemez işkilleniyor insan: Kim, ne adına, niçin uyguluyor?
Hukuk ve vicdan gözeten herkesin rahatsız olabileceği bir durum elbette…