AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| RADİKAL GAY'LEŞME | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: RADİKAL GAY'LEŞME Ptsi Ekim 25, 2010 5:32 pm | |
| Radikal Gay'leşme
Fatma Sibel Yüksek Açık İstihbarat
--------------------------------------------------------------------------------
Bu cemaat yetiştirmesinin, "Yahudi sevgilim, müslüman karım ve ben" diyerek basında "grup seks" çağını açmasının, toplumda nasıl bir okuyucu tabanına oturacağı merak konusu.. Kültürel "orgy" fantazisinin bu heyecanlı uygulayıcısının gazetesini ertesi gün, karısının başörtüsünü gündeme getirenlere "Harem-i İsmet'ime girdiler!" diye hücum eden bir Başbakan'a takdim etmesi ve o Başbakan'dan "geleceğin medyası nasıl olmalı" konusunda ders alması da gülümseticiydi...
--------------------------------------------------------------------------------
Açık İstihbarat, Eyüp Can'ın Radikal gazetesindeki hormonlu değişimi müjdeleyen yazılarını "Melezlik manifestosu" olarak tanımladı. (Bkz.http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=9200).
Eyüp Can, "Yahudi Sevgilim, Müslüman karım ve ben" yazısıyla ve ertesi gün yazdığı "ne erkek ne de kadınız" yazısıyla sadece "melezlik manifestosu" yayımlamakla kalmadı, cinsel kimlik dahil tüm kimlikleri üzerinden elbise gibi çıkaran bir yeni neslin müjdesini de verdi.
Türk toplumu ve medyası artık bu "kimliksizlik çağının" değerleri ve kuralları üzerinde şekillenecekti. Eyüp Can, kendisine rol verilen küresel plan gereğince, sadece bizler gibi "Kedisi bile Türk", gay'lik kültürüyle barışmayı reddeden, dini ve milli aidiyet duyguları taşıyan gazeteci türünün son bulduğunu da ilan etti.
Artık size "Ölüler Evi'nden" bildireceğiz...
Melezlik Manifestosu'nun "muştuları" bunlarla kalmadı...
Bu sistematik kimliksizleştirmenin yoluna yıllardır taş döşeyen omurgasızlara da artık gerek kalmamıştı.Kimliksizlik toplumunun kimliksiz medyası artık yoluna kendi kadrolarıyla devam edecekti.
Daha açık söylemek gerekirse, Melezlik manifestoso ile birlikte, medyanın yakın geleceğinde "gelene ağam, gidene paşam" anlayışını yaşam biçimi haline getirmiş, hangi iktidar gelirse gelsin koltuğundan kımıldamayan tiplere de son verilmiş bulunuyordu.
Onlara, şimdiye kadar bizler direndiğimiz için sıra gelmemişti. Basındaki milli kalemler birer birer temizlendiğine göre, istedikleri kadar ağarmış saçlarına bakmadan siyah tayt ve uzun siyah ceket içine giyilmiş tiaörtle Beyoğlu'nda poz versinler, istedikleri gurme yazısını yazsınlar, istedikleri kadar Paris'in yeni açılan sosyetik lokantalarından bildirsinler...
Hatta isterlerse kırmızı şartiyer giysinler!
Belli ki yeni süreçte, yaşı 50'yi geçmiş şarap gurmeleri de tasfiye olmaktan kurtulamayacaklar.
Bu kitleleleri medya yoluyla kimlikliksizleştirme politikası eğer başarıya ulaşırsa, sıra emin olsunlar "Kürt kimliği" ve "müslüman kimliği" çemberinde gazetecilik yapan alt kimlikçilere de gelecek. Onlar, şimdilik Türklük kimliğinin yenilgiye uğratılmasında işe yaradıkları için anlayış görüyorlar. Türklük kimliği ortadan kalktığı an, onun yerine yeni bir tehlike olarak Kürtlük ve Müslümanlık geçecek çünkü...
Ve tasfiye dalga dalga diplere inecek. "Araştırmacı gazetecilik", "Ankara gazeteciliği", analiz gazeteciliği, "parlamento muhabirliği" vs. Tasfiyeden hepsi, ama hepsi nasibini alacak.
Ta ki çırılçıplak kalıp küresel tanrıların önüne kurban olarak atılana kadar...
****
Kabul etmek gerekir ki görsel olarak iyi bir gazete yaptı Eyüp Can. Tabloit gazete Türkiye'de belki de ilk kez dikiş tutabilir. Bu şekil, içerik ve dinamizmdeki bir gazeteden yakın geleceğin tek gazetecilik türü olacağı anlaşılan internet gazeteciliğine de daha kolay bir geçiş yapılacaktır. Yeni Radikal ile "Elime kağıt mürekkebi bulaşmalı benim, sayfaları şöyle haşır huşur çevirmeden gazete okuduğumu hissedemem" diyen eski kuşak gazete okuyucusunun direnci de kırılmış olacak.
Aksayan yönler ve planı tehlikeye sokabilecek durumlar hiç mi yok? Var...Örneğin, iddialı olacağım, değişim ve dinamizm ruhunu uçuracağım derken "melezlik manifestosunu" biraz fazla abartmış olabilir Eyüp Can..Ultra marjinalliğe savrulma tehlikesiyle karşı karşıya gelebilir, Müslüman mahallesinde salyangoz satma riskine düşebilir...
Bu cemaat yetiştirmesinin, "Yahudi sevgilim, müslüman karım ve ben" diyerek basında "grup seks" çağını açmasının, toplumda nasıl bir okuyucu tabanına oturacağı merak konusu.. Kültürel "orgy" fantazisinin bu heyecanlı uygulayıcısının gazetesini ertesi gün, karısının başörtüsünü gündeme getirenlere "Harem-i İsmet'ime girdiler!" diye hücum eden bir Başbakan'a takdim etmesi ve o Başbakan'dan "geleceğin medyası nasıl olmalı" konusunda ders alması da gülümseticiydi...
Radikal kadrosunun Başbakan'ı ziyaret ettiği gün, gazetenin "Radikal Hayat" ekinin üçüncü sayfasında tam anlamıyla porno bir fotoğraf vardı. Acaba Başbakan bu fotoğrafı gördü mü? Gördüyse, "Ne yaptın Eyüp sen!" diye kızdı mı, yoksa her türlü değişim ve dönüşümn öncüsü bir Başbakan olarak, "Çok güzel olmuş" mu dedi? Merak içindeyiz...
Hasılı, bir takım risklere rağmen-kuşkusuz hesaplanmış risklerdir bunlar-geleceğin toplumunun kimliksiz-cinsiyetsiz-apolitik ve "demokrasi adı verilen curcunanın yarattığı fonda diktatörler tarafından yönetilmeye eğilimli insan toplululuklarından oluşacağından onlar pek eminler. Bu yapay özgürleşme havasının, bu yapay "devrim" rüzgârlarının, yok edilmek istenen kimliklere daha fazla sarılma getirmesi olasılığına binde bir bile ihtimal vermiyorlar.
Melez, kısır, kimliksiz ve cinsiyetsiz; İnsan ırkını nicel ve nitel olarak eksiltmeyi amaçlayan planların yerel unsuru olmaktan heyecan ve vurur duyuyorlar...
Yeni Radikal'in nereye oturacağı konusunda bir fikre varmak henüz mümkün değil. Misyonerliği daha profesyonelce gizlenmiş bir apolitik "Taraf" mı? Daha da hünsalaştırılmış bir "Zaman" mı?
Bunu zaman gösterecek; ancak bir misyonu daha var yeni Radikal'in..Bu küçük gazetenin merkezinde yer aldığı bir değişim programı ile medyanın yeni sahipliğine de şekil veriliyor aslında. Radikal'in ivme merkezi olduğu bir dinamizm yaratılarak "islami medya" kimliğinden sıyrılıp "merkez medya" olma yoluna gidilmek isteniyor.
Elde yeterince televiyon ve gazete var ama ortada bir misyon, kimlik ve kitleleri sürükleme gücü yok. Hürriyet'in amiral gemisi olduğu eski medya düzenini tersine çevirip yeni roller belirlemek gerekiyor. Örneğin, "Laik statükonun temsilcisi" Hürriyet'in yerine Sabah'ı, "laik kentli kitlelerin gazetesi Milliyet'in" yerine "kentli müslümanların gazetesi" Bugün'ü, statükonun değerlerini orta sınıfa taşıyan Posta'nın yerine Star'ı...
Aslında amiral gemisi Hürriyet'in yerine Zaman'ı koymak yakışırdı ama Zaman refiklerine oranla taşıdığı büyük birikime ve sağlam alt yapıya rağmen, Fethullah Gülen ile fazla özdeşleşmiş bir gazete olarak yeniden yoğrulmayı zorlaştırıyor. Muhtemelen bir "itibar mabedi", bir prestij gazetesi olarak bir tarafta tutulacak.
Yeni medya düzeninin paryaları da olacak tabi. Medyanın yeni "zencileri" Vakit gibi gazetelerle, Samanyolu gibi televizyon kanallarıdır.
Yaptıkları iftira, karalama, uydurma, çamur atma gazeteciliği yeni basın sosyetesinin suratını ekşitmeye başlamıştır bile. Bu halleriyle, sadece profesyonellikten değil itibar ve inandırıcılıktan da bir hayli uzaklar. Samanyolu Tv'nin erkek spikerleri görünüm ve ses tonu itibarıyla (elma yanak-kırmızı dudak)yeni gay'lik kültürüyle uyumlu olsalar da içerik itibarıyla iflah olma umudunu yok ediyorlar.
Vakit bir kötü örnek olarak bir köşede tutulmaya değer. Vakit'in sakilliklerini bu yeni basın sosyetesi, "Bizi onlarla karıştırmayın" diyebilmek için kullanacaklar. Doğal olarak kendi içlerinde sınıflar da oluşmaya başlamış bulunuyor. Bu yeni sınıflaşmada kaba, bayağı, ve taşralı bir "Anadolu'da Vakit'e" dudak büken "İslamcı aristokatlar" boy gösterecek.
Artık, "Birimiz hepimiz için" kardeşliğine, taşra usûlü dayanışmalara gerek yok. Piramidin altında kalanlar, piramidin üstündekiler tarafından dışlanacak.
Taraf gazetesin, bu yeni merkez medyaya gerektiğinde kafa tutan, gerektiğinde bu yeni statükonun belli operesyonlarında çıkış noktası olabilen; yani Cumhuriyet'in eski düzendeki hali gibi bir şekle dönüşmeesi ihtimali güçlüdür.
"Muhalif" ve "ulusalcı" medyadan ise Cumhuriyet gibi "değişime" ayak uyduramayanlar birer birer silinecek. Sözcü ve Yeniçağ gibi gazetelerin, eğer bu yolda gitmeyi sürdürürlerse, ağır bir yıldırma ve yok etme operasyonu ile karşı karşıya kalacaklarını kestirmek hiç de güç değil.
Peki bu plan, kusursuz bir biçimde işleyecek mi? El değiştirme aşamassından sonra "yeniden şekillendirme" ve yeni misyon dağıtma aşaması...
Bazı tehlikeler yok değil... Örneğin hepsinin tirajları ve izlenme oranları halen beklenenin çok altında. Radikal, iddialı değişime rağmen net bir hedef kitleye odaklanmakta zorluk çekiyor. Blujean gibi gençlik dergilerinin kitlelerine mi talipler acaba? Ya da "Darbeye karşı 70 bin adım" sloganıyla yola çıkıp da büyük iktidar desteğine rağmen Taksim meydanında 200 kişiyi zor toplayan "Genç sivillere" mi umut bağlandı?
Çizgisi görece oturmuş bir gazeteye uygulanan bu ani değişim şokunun ters teptiği noktalar var. Belki de Eyüp Can, entellektüel karısının da etkisiyle misyonu fazla abartmanın bedelini ödeyecektir. Küresel değerlerle kaynaşmaya bu kadar heveskâr "müslümanların" bile hazmedemeyceği bir hızla yola çıkılmış olabilir.
****
Eski kadrolar tasfiye edilir, yenileri oluşturulurken de başarılı bir strateji izlendiğini kabul etmek gerekiyor. Önce İsmet Berkan'ın haremi temizlendi. Bu temizlemenin olabildiğince adil yapıldığını söyleyebiliriz. İlk elde, İsmet Berkan'ın yakını olmaktan başka hiç bir özelliği bulunmayanlarla, ile gazetenin ne politik duruşuyla, ne de başka bir özelliği ile örtüşmedikleri halde sağdan soldan buldukları torpilerle köşe kapmış olan tipler temizlendi.
Bıraksalar, Hasan Celal Güzel, o koca gövdesine bakmadan "değişim" rüzgârlarına uyum sağlamaya girişirdi ama o kadar gereksiz bir yazardı ki "kimliksizlik manifestosu" yayımlayanlar bile kendisini kaldıramadı.
Yazar ayıklamada "az okunmanın" da bir kriter olduğunu söyleyebiliriz. Sırf onun-bunun ricasıyla doluşmuş, adı sanı bilinmeyen pek çok "yazar" vardı. Bunların büyük bir bölümüne yol verildi.
Bir de Haluk Şahin gibi didaktik, eğilip bükülmesi zor "mesleki kalemler" gitti. Kalsaydı zaten kendisi de devam edemezdi. Yeni nesil yazarlardan, sanki medyada yeterince "genç sivil" yokmuş gibi, politik etkisini ve iktidarını kaybetmiş bir TSK'ya "muhalefet" yaparak "özgür ve özgün kalem" olunduğunu zanneden zorlama "genç sivil" Erdin Tokgöz'e şans tanımadılar.
Onun yerine, Cumhuriyet şehidi Uğur Mumcu'nun oğlu, çok daha işe yarardı doğrusu. Yaradı da...
Ersin Tokgöz'ün gönderilmesiyle şunu da anlamış olduk ki, bu yeni basın burjuvazisi de eskisi gibi "halk çocuklarına" kucak açmayacak.
Hem yoksul ve gariban kesimlerden gelip, hem de yeni düzende rol kapmaya çalışmak yok. Yemezler! Sadece kaleminizde değil, kanınızda da "asalet" arayacaklar...
Koskoca Altan Öymen'in orada kalışı, belli ki "renk olsun", "bizi entel İslamcı sanmasınlar" kaygısının bir sonucu. Hakkı Devrim ve Tarhan Erdem, yaş baş itibarıyla değilse de "karakter itibarıyla" değişime uyum sağlayacaklardır.
Bunun dışında, adını sanını kimsenin bilmediği yeni yazarlardan "fark yaratabilenlerin" kalıcı olmaları beklenir.
Murat Yetkin gibi "Ankara gazeteciliği" yapmaya çalışan isimler şimdilik "gerekli" olabilir ama uzun vadede onlara da ihtiyaç olmadığı ortaya çıkacak. Yazarlardan, okuyuculara sahte bir cennette yaşatmaları istenecek çünkü.
Murat Yetkin, kişilik olarak bütün uyum sağlama yeteneğine rağmen, Ankara'nın gerçeklerinden hareket ederek yazı yazdığı için zamanla rahatsız edecek. Hükümetin burnundan kıl almak zorunda kalacak çünkü... Bu tutum, ilk günlerde "gerektiğinde hükümeti de eleştiririz" imajı adına işe yarayabilir ama gazetenin değişimindeki amaç hasıl olduktan sonra Murat Yetkin'lere de ihtiyaç kalmayacaktır.
Akif Beki, Allah biliyor ya "yeteneksizler çağının" temsilcisi olarak böyle bir medya ayakta durdukça payidar olacak. Sıkılınca Başbakan'in memurluğuna, tekrar sıkılınca köşe yazarlığına dönerek ömrünü tamamlayacak...
Gazetenin internet portalındaki köşelerde yer alan hareketli yazar fotoğraflarına bakarak kimin kalıcı, kimin gidici olduğunu da anlayabilirsiniz. İlk iki gün bu hareketli fotoğraflarla insanlara maymunlar gibi poz verdirdiler. Akşama kadar komedi filmi seyreder gibi seyredip güldük.
Bu hareketli fotoğraflarda, kıçını başını güzel oynatanlar da vardı, acınacak hallere düşenler de...
Güzel oynatanlar kalıcı demektir...
Dikkatinizi çekti mi, Eyüp Can bir tek kendi köşesindeki fotoğrafını hareketli hale getirmemişti... | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: RADİKAL GAY'LEŞME Ptsi Ekim 25, 2010 10:33 pm | |
| Eyüp Can aşk hikayesindeki bu bölümü niçin çıkardı?Dün Pazartesi Eyüp Can’ın ‘doğurduğu’ yeni Radikal tuhaf bir editör yazısıyla geçen hafta yayın hayatına atıldı. Gazeteden ziyade, Eyüp Can’ın ‘Yahudi sevgilim Müslüman karım’ başlıklı yazısı tartışma konusu oldu. Bugün herkesin aklında yeni Radikal’den geri kalan tek şey o yazı. Eh durum böyle olunca ben de Eyüp Can’ın bu hikayede unuttuğu bir kareyi tamamlayarak, tabloya katkı sağlama niyetindeyim.
Doğrusu bu yazıyı yayınlayıp yayınlamama konusunda bir hayli kararsızdım. Fakat Gerek Eyüp Can’ın o yazıdaki açık ve tereddütsüz tavrı gerekse bu tavırdan dolayı aldığı övgüler(!) ve de Eyüp Can’ın eleştirilere ‘hoşgörülü’ tavrı sonunda bu yazıyı yazma cesaretini kendimde buldum.
Eyüp Can o yazıda hayatındaki değişim sürecini aşk yaşadığı kadınların kimliğiyle açıklamaya ve Radikal’deki değişimi kendisindeki değişimle birlikte tasvir etmeye çalışmıştı.
Eyüp Can’ı medyadaki birçok meslektaşımdan daha fazla tanıdığımı düşünüyorum. Hayatında ciddi değişimler geçirmiş ve bu değişimin bereketli semeresini de başarıyla toplamış bir arkadaşımızdır.
Sektörde niçin kısa sürede bu kadar parladı sorusuna tatminkar cevap verecek bir babayiğidin çıkacağını da sanmıyorum. Benim cevap bulamadığım soru Eyüp Can’ın çıktığı merdivenleri niçin ve nasıl çıktığı değil. Bu basamakları atlamakta gösterdiği ‘başarının’ hızına şaşırdığımın altını çiziyorum.
Yoksa bu kadar parlak bir gazetecinin bir yerlere gelmesini hepimiz izah edebiliriz.
Fakat Eyüp Can hem kendisindeki hem de Radikal’deki değişim sürecini anlatırken mühim bir ayrıntıyı hikayesinden çıkarmış. Ayrıntı dediğime bakmayın. Yaşına bakılırsa ömrünün büyük kısmını kapsayan bir ayrıntı. Eyüp Can, hem 1996 yılında Amerika’da âşık olduğu Yahudi sevgilisini hem de döndükten sonra Türkiye’de âşık olduğu ve evlendiği kadını söze konu etmiş ve onlarla beraberliğinde yaşadığı paradokslara dikkat çekmiş.
Bu hikâyedeki Yahudi sevgiliden bahsederken kullandığı “Evlenmeyi düşündüğüm ilk kişiydi” cümlesi beni bir hayli şaşırtmıştı.
Çünkü Eyüp Can Amerika’ya gitmeden önce âşık olduğu ve evlendiği birinci kadından ve onunla kurmaya niyetlendiği hayatından ve yol haritasından hiç bahsetmemiş. Dindar bir Eyüp Can ve başörtülü bir hanımefendi. Şimdi Eyüp Can, değişimi Amerika’daki Yahudi sevgili ile başlatmış olursa bir şeyleri eksik kalmış olmaz mı?
Söylediğim pek anlaşılmadı değil mi? Peki o zaman daha sade yazayım. Eyüp Can Amerika’ya gitmeden önce burada resmi nikahla bir hanımefendiyle evlendi. Çünkü o zaman dindar bir yapıya sahipti ve kurmak istediği hayat, o zamanki yaşam tarzına uygundu. Sonra Amerika’ya gitti ‘yahudi sevgili’ buldu değişim başladı ve Türkiye’ye döndü. Sonra o hanımefendiden boşandı Ve Elif Şafak ile evlendi.
Şimdi Eyüp Can’ın yazdığı değişim hikayesinde bu kısım eksik olursa bu değişimi ve ondan doğacak gazeteyi tam anlamış olur muyuz?
Benim bu değişimi anlama konusunda pek umudum yok. Anlayan kimseye de rastlamadım.
Eyüp Can Radikal’deki değişimi de kendi hayatındaki değişim gibi bir dönemi hiç yaşanmamış kabul edip ona göre dizayn etmeye çalışırsa buradan çıkacak gazete sağlıklı sonuca ulaşamaz.
Eyüp Can’ın değişim hikayesi, buruk bir biçimde, Doğu’dan İstanbul’a gelen türkücülerin, oradaki nikahlı eşlerini büsbütün unutmalarıyla başlayan değişime benziyor. Onlarınkini biliyoruz bunu da bilmek hakkımız değil mi?
Eyüp Can hikayesini hayatındaki kadınlar ve onların kimlikleriyle açıklamamış olmasaydı ben de bu kadın meselesine elbette girmezdim. İstedim ki hayatının en önemli kısmını oluşturan başörtülü ve nikahlı eş Amerika’da başlayan değişime nasıl kurban verildiğini de ekleyelim bu hikayeye. Nişanlılık döneminde resmi nikahla dindar biri ile evlendiğini düşünüp ve Eyüp Can'ın değişim sonrası 'dul' damgası yiyen geç bir hanımefendinin hikayesinin de bilinmesi gerek.
Umarım Radikal’in değişim hikayesi Eyüp Can’ınki gibi ‘bereketli’ olura
| |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: RADİKAL GAY'LEŞME Ptsi Ekim 25, 2010 10:36 pm | |
| Lemancılar ilk yazımla nasıl dalga geçti EYÜP CAN 25/10/2010
Madem okurların karşısında kimliklerimden sıyrıldım, tiye alınmayı da hak ettim.
Haftalık mizah dergisi Leman, yeni Radikal’in ilk günü yazdığım ‘Yahudi Sevgilim, Müslüman Karım ve Ben’ başlıklı yazımla dalga geçmiş. “Hakiki Radikal sonunda geliyor. İşte Hakiki Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni Belkıs Benli’nin gazetenin çıkış manifestosunda yazdıklarından bir bölüm: Benim ex sevgililerden Balatlı Samuel aradı geçenlerde. Şöyle Piyer Loti’de bir buluşsak da eski günleri yâd etsek, dedi. Benim kocaya söyledim ‘Ne demek, hemen buluşalım’ dedi. Samuel işte çılgın adam, sen tut buluşmaya en son sevgilisinin tüp bebek yoluyla yaptığı çocuğu da getir...”
Çok güldüm... Gülmekle kalmayıp “İyi ki hayatımızda mizah var” dedim. İyi bir mizah okuru olarak Leman, Penguen ve Uykusuz’u bu hafta ucu bana dokunduğu için daha bir keyifle okudum. Madem Radikal okurlarının karşısına ilk gün soyunup çıktım, üzerime giydirilmiş kimlikleri bir bir havaya fırlattım, elbette eleştirilmeyi ve tiye alınmayı hak ettim. Bu yüzden Lemancılara, yeni Radikal’i ilk günden ‘fiyasko’ ilan edip ağabeyce tavsiyelerde bulunan Hıncal Uluç’a, övgü ve yergi dolu ilk izlenimlerden sonra en az bir hafta beklemeyi tercih eden Ahmet Hakan’a, Radikal’in her aşamasında yapıcı eleştirisini esirgemeyen Fehmi Koru-Taha Kıvanç ikilisine, neredeyse her sabah yaptığımız gazeteyi ‘şu olmuş, bu olmamış’ diyerek sorgulayan Hasan Cemal ve Ertuğrul Özkök’e, tebrik ve tepkisini ileten medya mahallesinden tüm dostlara huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Leman’ın tiye aldığı ilk yazımı ‘vicdanlı bir gazete’ vaadiyle bitirmiştim. Aradan bir hafta geçti. Gazeteciliğimizi ve vicdanımızı sizlere açtık. Bugün size bir vaadimizi daha açmak istiyorum. Radikal sadece ‘vicdanlı’ bir gazete değil, aynı zamanda ‘kompleksiz’ bir gazete olacak. Kendisini kıyasıya eleştiren, başkalarından önce kendi kendisiyle dalga geçebilen bir gazete...
Dün Çınar (Oskay) yönetiminde hazırlanan, gün boyu elimden düşüremediğim Radikal Pazar bunun ilk örneğiydi. İşim artık daha zor; çünkü kendime sıkı bir rakip yarattım. Ezgi’nin (Başaran) ‘iki katille yüz yüze’si, Metin Üstündağ’ın ‘usta ne diyorsun bu hususta?’sı, Kaan Sezyum ve Aziz Kedi’nin beni önce delik deşik edip sonra duvara çivileyen yazıları, Sırrı Süreyya’nın ‘mesai saatinde ölmek yasak’ı, Ahmet İnsel’in ‘ateist yazar’ kimliğiyle Diyanet İşleri Başkanı’nın karşısına çıkması, Yıldırım Türker’in SDP’li üç öteki kadının sesine kulak veren ‘bir de benden dinle’si... Hangi birini anlatsam... Galiba en önemlisi tüm bu yapılanların karşılıksız kalmaması... Bizi ilk haftamızda 100 bin tiraj hedefimize ulaştıran siz Radikal okurları. Hepinize çok teşekkür ediyorum.
İşte geçen haftaya kadar 30 binlerde dolaşan Radikal’in bir haftalık yeni tiraj bilançosu. İlk gün, yani 17 Ekim Pazar günü 131 bin. Hafta içi 18-19-20-21-22 Ekim arası ortalama 93, 89, 88, 87, 89. 23 Ekim Cumartesi 108 bin. 24 Ekim Pazar ise dün öğlen gelen ilk rakamlara göre 115 bin.
Geçen hafta yola “100 bin Radikal aranıyor” diye çıktık. Henüz yolun başındayız... “Ben de Radikalim” diyerek çağrımıza karşılık veren ‘100 bin Radikal’e teşekkürler.
| |
| | | | RADİKAL GAY'LEŞME | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|