AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Ekim 10, 2010 7:25 pm


M.Şevket Eygi

Papa Borjiya Metotları Müslümanlara Yakışmaz
07 Ekim 2010, 15:29ONBEŞİNCİ asırda İtalya'da irili ufaklı bir sürü devlet ve prenslik vardı. Papalık devleti de bunlardan biriydi. Saint Pierre'in tahtında İspanyol asıllı Altıncı Aleksandr Borjiya'nın oturduğu yıllarda entrikalar, ahlaksızlık, edepsizlik, skandallar son haddine varmıştı. Papa şehvet düşkünü biriydi. Her gece Roma'nın orospuları Vatican sarayına geliyor, sabahlara kadar içilip fuhuş yapılıyordu. Bu papanın, kızı Lükres'i oğlu Sezar Borjiya ile birlikte kullandığına dair hayli iddia kitaplarda yer almıştır. Papa Borjiya, servetine göz diktiği bir Kardinali veya ileri geleni ziyafete davet eder, zehirli şarapla öbür dünyaya gönderdikten sonra mallarına el koyardı.

İsa Mesih'in öğretilerine, ahlakına aykırı her kötülük Vatican'daydı. Yalan, dolan, haram zevk ü safalar, fuhuş, zina, içki, adam öldürtmek...

Bugün Türkiye'mizde de kirli işler yapılıyor, pis oyunlar oynanıyor. Entrikaların, kirli tezgahların haddi hesabı yok.

Koskoca bir cumhurbaşkanı zehirlenerek öldürülüyor ve konu üzerinde gereği gibi durulmuyor, araştırma soruşturma yapılmıyor.

Ülkemizde insan haklarına riayet edildiğini iddia ediyoruz ama milyonlarca vatandaşın telefonları dinleniyor, bilgisayarları kontrol altında... Yatak odalarına kadar gizli kameralar konulmuştur. Ana muhalefet liderinin bile özel hayatına, yatak odasına girilmiştir.

Ülke pislik sellerine batmıştır, onlarla uğraşan yok, vatandaşların gizli hayatları, mahremiyetleri araştırılıyor.

******'ün şu meşhur Savarona yatını devletten 50 bin dolara kiralıyorlar ve denizlerde bu şahane lüks atasal yat içinde süper zenginlere karı pazarlıyorlar.

PKKterör savaşının tozu dumanı içinde uyuşturucu ticareti tam gaz devam ediyor. Bir ara uyuşturucu helikopterlerle taşınmış. Kimin, hangi kurumun helikopterleriyle?

İçki, fuhuş, kumar, sahtekarlık, hortumculuk, ihalelere fesat karıştırmak gırla gidiyor.

Yazık ki, bu fitne ve fesat, bu fısk ve fücur, bu ahlaksızlık furyasında birtakım Müslümanlar da var.

İçinde cami bulunan tarihî medresede bir Sabataycı moda defilesi tertipliyor, bu Müslümanlardan gık çıkmıyor.

Birtakım Müslümanlar Siyonistlerle, İslam düşmanı Evangelistlerle sıkı işbirliği yapıyor.

Siyonistler ve Haçlılar Müslümanların başına fantoş bir Halife geçirmek istiyorlarmış...Partisini, cemaatini, hizbini, fırkasını dininin üzerinde gören gafillerin umurunda mı?

Dinimizin istikamet (doğruluk dürüstlük)emri ayaklar altına alındı...

Hani Müslüman yalan söylemezdi...

Hani Müslüman dolap çevirmezdi...

Hani Müslüman haram yemezdi...

Hani Müslüman tecessüs etmezdi (insanların gizli ve özel hayatlarını araştırmaz, mahremiyetlerini pazara dökmezdi). Hani Müslüman, kâfirleri dost ve velî edinmezdi...

Maalesef birtakım Müslümanlar İslam ahlakının çok açık ve kesin ilkelerini ayaklar altına almışlardır.

Hizip ve cemaat asabiyeti, fanatizmi, militanlığı onların gözlerini kör etmiş, vicdanlarını dumura uğratmıştır.

İslam fazilet dinidir. Papa Aleksandr Borjiya metotlarıyla bu hak ve pak dine hizmet edilmez.

Katolikler bile o ahlaksız, dinsiz, densiz papaya lânet ediyor.

Müslüman adaletli olacaktır... İnsaflı olacaktır...Ahlaklı ve faziletli olacaktır... Müslüman gıybet etmez... Müslüman nemime yapmaz... Müslüman tecessüs etmez, insanların özel hayatlarına, mahremiyetlerine, yatak odalarına girmez... Müslüman haram yemez... Müslüman ribalı muamelelere bulaşmaz...Müslüman dünya ikbali için kafirlerle işbirliği yapmaz, onları dost ve velî edinmez...

Müslüman temiz, şeffaf, hayâlı, bilge, erdemli insandır.

Müslüman savaş hilesi dışında hile ve hud'a yapmaz.

Müslüman dosdoğrudur, Müslüman güvenilir insandır. Müslümanın fazilet ve üstünlüklerini düşmanları bile kabul ve tasdik eder.

Kafirlerle işbirliği yapanlar, İslam'ın asla kabul etmediği kirli ve gayr-i ahlakî metotlarla çalışanlar hem kendilerine, hem de Ümmet-i Muhammed'e büyük zarar veriyor.

Bütün hizmetler Kur'ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlakının ilkelerine, bilgeliğe uygun olarak yapılmalıdır.

(İkinci yazı)

Savarona Rezaletleri

SAVARONA rezaletini duymayan kalmadı. Dünya çapında zengin, dolar milyarderi Yahudi asıllı bir Kazak yatı kiralamış...İçinde Rusya'dan, Ukrayna'dan getirtilmiş çok para eden ter ü taze güzel yosmalar. Parayı çuvalla kazanan ve çuvalla harcayan zengin bir grup denizlerde keyfince içiyor, fuhuş yapıyor, eğleniyor.

Yatın basılmasına, yosmaların yakalanmasına, zen-perestlerin sorgulanmasına çok bozulan bazı Kemalistler şöyle diyor:

-Türkiye'nin her yerinde böyle işler, böyle şeyler yapılıyor. Sanki lüks otellere giden kadın ve erkeklerden nikah cüzdanı mı soruluyor? Savarona konusunda abartma var... Yanılıyorlar. Lüks otellerde Rusya'dan, Ukrayna'dan, şuradan buradan getirtilmiş o biçim yosmalarla âlem yapılırsa onlar da sorgulanıyor, yakalanıyor...

Savarona'da suç işlenmiştir.

Aslında Savarona mavi denizlerde beyaz köpükler bırakarak güven içinde yol alıyor, ilgili ve bilgili makamlar ona baskın yapmayı düşünmüyorlardı ama hesapta olmayan güçler müdahale ettiler ve skandal patlak verdi. Eskiden otellere gelip oda isteyen çiftlerden nikah cüzdanlarını göstermeleri istenirdi. Sonra ilericiler, çağdaşlar, uygarlar buna isyan ettiler ve şimdi cüzdan müzdan sorulmuyor.

Rivayete göre süper zenginlere, büyük paralar karşılığında bâkire fahişe bile bulunuyormuş. Fahişenin bakiresi olur mu diyeceksiniz. Bizde her şey olur.

İslam dinine göre haram ve yasak olan nice kötü şey yapılıyor ülkemizde. Dinsizler, densizler, donsuzlar, fâsık ve fâcirler bunları tabiî karşılıyor. Maalesef de bazı sözde dindarlar, o biçim İslamcılar da mum tutuyor. 07.10.2010
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Ekim 10, 2010 10:58 pm

[size=18]Ahlak üzerine AKP nin sundugu getirdigi seylerden söz edelim dersek?AKP nin Ahlaki, ekonomik gelisme palavrasi altinda yok ettigini söyleyebiliriz.Bati tarihinde ekonomik gelisme ve kalkinma altinda gelisen seyri,Protestan ahlakina bagliyan bir takim teoriler ureterek,Emperyalis sömürünün mesru temellerini cizerken,AKP nin bu temellerde memlekette kalkinmislik edebiyatini yapmasi,meseleyi aksettiren AYNA yönüyle ortaya ciktigini ifade edebiliriz.

Ekonomik kalkinmanin icinde yok edilen AHLAKIN ,ortadan kaldirdigi maneviyati ve ruhculugu,Emperyalist temelli ,ekonomik girisimcilik altinde iflas ettirme gayretini görmekteyiz.

AKP nin Kredi kartlari icinde sundugu Kredilendirmis hayatin,iliklerine kadar sömürülen insanlarda AHLAKi birakmadigi,Ahlaki TV dizileri icinde,sunmaya calistigi,hayali bir delikanlilikla tatmin ettirme gayretini,sergilemektedir.

Her alanda ahlakin iflas ettirilmis yada dondurulmus vasfi icinde,yokedilmek istenmesini görmekteyiz.

Kanun yoktu,neden yasakti?Ahlaksiz politikada,olmayan yasakla,ayni teamulu yillardir sergileme cehdini ,Müslümalar uzerinde kullandi.

Sahteciligini Asilmis gibi sunarak,ASLINDAN ANADOLU insanini ayirma gayretinde oldu.

Yok edilmek Istenen AHLAKI her yönüyle konusmak gerekirken,Gözlerimiz ve zihinlerimiz,TV ve medya organlarinda surekli dejenere edilmekle ,kaybedilmek,kaybettirilmek istenmektedir...[/size]


En son GÖLGE tarafından Paz Ekim 10, 2010 11:29 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: ONLAR VERGİ VERMİYOR   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Ekim 10, 2010 11:14 pm

[size=24][color:c0ab=orange]
ONLAR VERGİ VERMİYOR[/color]
[/size]
[img]http://www.odatv.com/images/2010_10/2010_10_07/doviz-spekulasyonunun-vergisi-sifir--0710101200_l.jpg[/img]

[size=18]
”TÜRKİYE’ye dolar ya da Euro getirip, TL’ye çevirdikten sonra, borsada değerlendirenler yaşadı.100 gün önce dolar getirenler yüzde 36.2, 200 gün önce Euro getirenler ise yüzde 37.2 kazanç sağlayıp diğer yatırımcıları kıskandırdılar.

36 VE 37’NİN HESABI

Sıcak (emanet) para sahipleri, Türkiye’ye getirdikleri dolar, euro ya da diğer ülke paralarını bozdurup borsada, mevduatta, hazine bonosu ya da tahvilde değerlendirerek, inanılmaz getiri sağladılar.

DPT’ni derlediği verilere göre, Türkiye’deki sıcak para stokunun Haziran sonu itibariyle, yüzde 61.4’ü borsada, yüzde 27.3’ü devlet iç borçlanma senetlerinde, yüzde 10.4’ü de mevduatta değerlendirildi. Ancak, sıcak para girişi devam etti ve yurtdışı yerleşiklerin haziran sonunda borsada 56 milyar dolar değerindeki portföy stoku 5 Ekim itibariyle yaklaşık 75 milyar dolara çıktı.

. 100 gün önce dolar bozdurup borsada değerlendirenler:

- 6 Ekim 2010 itibariyle, borsada son 100 gün içinde yüzde 22,45 getiri sağladılar.

- 6 Ekim’de tekrar dolar aldıklarında, dolardaki değer kaybının da etkisiyle borsadaki kazancı katladılar.

- Buna göre, 100 gün önce 10 milyon dolar bozduranlar, 6 Ekim 2010’da 13 milyon 630 bin dolar aldılar. Başka bir anlatımla, yaklaşık 3,5 ayda dolar cinsinden yüzde 36,2 getiri sağladılar.

- 200 gün Euro bozdurup borsada değerlendirenler:

- 6 Ekim 2010 itibariyle, son 200 gün içinde yüzde 29.2 getiri sağladılar.

- 6 Ekim’de tekrar Euro aldıklarında, Euro’daki değer kaybının da etkisiyle borsadaki kazancı katladılar.

- Buna göre, 200 gün önce 10 milyon Euro bozduranlar, 6 Ekim 2010’da 13 milyon 719 bin Euro aldılar. Yani Euro cinsinden yaklaşık 6,5 ayda yüzde 37,2 getiri sağladılar.

- Mevduat, bono ya da tahvilde değerlendirenler ise yılbaşından bu güne kadar aynı dönemde, dolar cinsinden yaklaşık yüzde 11, Euro cinsinden de yaklaşık yüzde 16 getiri sağladılar.

VERGİSİ NE KADAR?

Borsadaki inanılmaz kazancı okuyunca;

“Peki, bu kazancın vergisi yüzde kaç?”

Diye soracağınızı tahmin ediyorum.

Onu da açıklayayım; yüzde SIFIR!

Evet, yanlış okumadınız, 100 günlük bir dönemde dolar cinsinden yüzde 36 getiri sağlayan sıcak paracılar, 1 dolar dahi vergi ödemiyorlar. Tabii ki Euro cinsinden yüzde 37 getiri sağlayanlar da!

Niye mi?

Yasa böyle diyor da onun için efendim!”[/size]


Şükrü Kızılot
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Ekim 10, 2010 11:31 pm

AKP'nin büyük tehlike oluşu, süreci kemale erdirmesi, yani so kalan ızdırabı da iğdiş etmesi. Tatmin , itminan hissi. Izdırabı hissetirmeyecek narkoz tesiri ki bu saikle bütün müsbet hamle ümidinin de kırılmış olması. Ta yıllar öncesinden, Üstad'ı, motor kuvvet arayışına çıkaran failin, bütün oluş yollarını tıkayacak şekilde iktidara gelmiş olması.

Şimdi bu gün yaşananlar, AKP olmadan olmuş olsaydı, kızıl kıyamet.

Bir yerde Üstad'ın, "bunca mücadele bunun için miymiş?" dediği hâli benzer bir durum. BD mücadelsinin buzdağını hohlayarak eritmesi neticesi hayat bulan kurtçuklar, İBDA mücadelesinin kan-can pahası fethettiği alanların genişliğinden istifade ejderhalaşıp, iktidara geldiler.

Ve işin kötü tarafı, bunların "müslüman" görüntüsü saikiyle, bütün menfiliklerin de bunların şahsında İslam'a malediliyor oluşu...

Madem AKP bizim fethettiğimiz alanalrda fatihçilik oynayarak bu noktaya geldi ve madem yaaptıkları İslam'a malediliyor, ve madem bunların bu ejderha görüntüsünün bir aldatmacadan ibaret olduğunu, asıllarının parazitlikten öteye gitmediğini biz biliyoruz, o halde bunları bağırsaklardan temizleyip üzerlerine sifonu çekme işi de bize ait bir keyfiyet.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
INSAN

INSAN


Mesaj Sayısı : 892
Reputation : 33
Kayıt tarihi : 17/05/09

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPerş. Ekim 14, 2010 12:16 am

[quote:1289="AZYA"][size=18]AKP'nin büyük tehlike oluşu, süreci kemale erdirmesi, yani so kalan ızdırabı da iğdiş etmesi. Tatmin , itminan hissi. Izdırabı hissetirmeyecek narkoz tesiri ki bu saikle bütün müsbet hamle ümidinin de kırılmış olması. Ta yıllar öncesinden, Üstad'ı, motor kuvvet arayışına çıkaran failin, bütün oluş yollarını tıkayacak şekilde iktidara gelmiş olması.

Şimdi bu gün yaşananlar, AKP olmadan olmuş olsaydı, kızıl kıyamet.

Bir yerde Üstad'ın, "bunca mücadele bunun için miymiş?" dediği hâli benzer bir durum. BD mücadelsinin buzdağını hohlayarak eritmesi neticesi hayat bulan kurtçuklar, İBDA mücadelesinin kan-can pahası fethettiği alanların genişliğinden istifade ejderhalaşıp, iktidara geldiler.

Ve işin kötü tarafı, bunların "müslüman" görüntüsü saikiyle, bütün menfiliklerin de bunların şahsında İslam'a malediliyor oluşu...

Madem AKP bizim fethettiğimiz alanalrda fatihçilik oynayarak bu noktaya geldi ve madem yaaptıkları İslam'a malediliyor, ve madem bunların bu ejderha görüntüsünün bir aldatmacadan ibaret olduğunu, asıllarının parazitlikten öteye gitmediğini biz biliyoruz, o halde bunları bağırsaklardan temizleyip üzerlerine sifonu çekme işi de bize ait bir keyfiyet.
[/size]
[/quote]


[img]http://www.odatv.com/images/2010_10/2010_10_13/emekliler-yasadi--1310101200_l.jpg[/img]

[size=24][color:1289=red]
EMEKLİLER YAŞADI

[/color]

[/size]

[size=18]
Vatan yazarı Mustafa Mutlu, Başbakan’ın dün açıkladığı emekli maaşlarına zammı alaycı bir dille eleştirdi.

Mustafa Mutlu’nun bugünkü yazısının ilgili bölümü şöyleydi:

“Oh, oh, oh... Yaşadınız emekliler; iyisiniz yine...

Başbakanımız dün açıkladı; önümüzdeki yılın ocak ayından itibaren maaşlarınıza günde TAM 3 LİRA zam yapılacakmış!

Dört simit fazla yiyeceksiniz yani... Simit istemezseniz üç ekmek de alabilirsiniz... Doktor ekmeği yasakladıysa, bir kilo domates... Domates alerji yapıyorsa, üzerinize afiyet bir buçuk kilo hıyar! Ya da 100 gram kuşbaşı! O da mı olmadı: İki kalem pirzola...

“Biz dört kişiyiz, iki kalem pirzolayı nasıl paylaşacağız” diyenler, iki günlük zammı birleştirecek artık...

İyisi mi... Harcamayın o paraları, biriktirin... Ağaoğlu’ndan ev alırsınız!
***


Ne dedi Sayın Başbakan?

“Biz sekiz yılda emekli maaşlarını reel olarak yüzde 40’ın üzerinde artırdık...”

Ne anlama geliyor bu?

Şu anlama geliyor: Maaşlarınıza sekiz yılda yapılan toplam zam, sekiz yıllık enflasyondan en az yüzde 40 daha fazla...

Yoksa siz hissetmiyor musunuz bunu?

Yani; sekiz yıl önceye göre, yaklaşık yarı kat daha rahat yaşamıyor musunuz?

O zaman gözünüze dizinize dursun... Nankörsünüz hepiniz, nankör!

Hem bırakın artık şu, “Enflasyon oranları sokaktaki fiyatları yansıtmıyor” palavrasını...
***


Sakın doğal gaza, elektriğe, musluk suyuna, otobüse, minibüse, vapura yapılan zamların yüksekliğinden de yakınmayın...

Siz de doğal gaz kullanmayıverin be amcalar... Bakın iktidar partimiz torba torba kömür dağıtıyor... Varsın çevre kirlensin, mühim mi?

Elektrik harcamayın... Hem koskoca Osmanlı’da elektrik mi vardı? Padişah efendilerimiz bile şamdanlarla idare etmiyor muydu? Yakın siz de “şinanay”ı, alın yanınıza eşinizi, romantik romantik takılın... Hani eski günlerdeki gibi!

Hem belli mi olur, bakarsınız kuru ağaca can veren Allah yardım eder, şu “üç çocuk projesi”ne de katkınız olur...

Otobüs, minibüs, vapur meselesine ise hiç girmeyin...

Emekli insanlarsınız, vaktiniz bol... Hem de düzenli spora ihtiyaç duyacak yaştasınız:

Yürüyün!
***


Yukarıdaki üslup nedeniyle özür dilerim; ama günde 3 liralık zam için yapılan şovu izleyince sinirlerim bozuldu!

Açlık sınırının 915 lira olduğu bir ülkede, en düşük Bağ-Kur emeklisinin maaşı dün açıklanan 80-90 liralık zamlarla yılbaşında sadece 434 liraya yükselecek...

İşçininki de 710 lira olacak...

Bu demektir ki; gençlik yıllarında, “Yaşlanınca kimselere muhtaç olmayayım” diyerek sigortalı olan ve kucak dolusu prim ödeyen 7 milyon emeklinin en az 5 milyonu, “açlık sınırı”nın altında maaş almaya devam edecek!

Ve bu ülkenin Başbakanı buna rağmen, “Biz emeklimizi enflasyonun altında ezdirmiyoruz” diye böbürlenmeye devam edecek...

Bir de ezdirseydiniz ne olacaktı acaba?

Emeklilerden üste para mı alacaktınız?”[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Ekim 24, 2010 2:41 am

[size=24]Gaylerin gözdesi Bodrum



[/size]
Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelip Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde tatil yapan 160 gay ve transseksüel ilginç görüntüler oluşturdu.




Yaşar ANTER

MUĞLA/DHA

Tanınmış turizm şirketi Alternative Holidays aracılığıyla Fransa, Almanya, İngiltere ve Belçika’dan 10 günlük tatil için gelen 160 gay ve transseksüel turist, Bodrum’un Yalı ve Turgutreis beldelerindeki lüks otellere yerleşti. Gay turistler arasında Fransa ve Almanya’da yaşayan Türklerin de olduğu belirtildi.
Gaylerin kaldığı tatil köylerinin çevresi ve sahilinde güvenlik önlemleri alındı. Ayrıca, 4 özel güvenlik görevlisinin de otellerinden çıkıp Bodrum’daki bar ve diskolarda eğlenen gay turistlere koruma sağladığı görüldü. Çarşıdan bol bol alışveriş yapan gaylerin Gökova turu ise ilginç görüntülere sahne oldu. Tekne üzerinde dans edip eğlenen gayleri, mavi tura çıkan diğer teknelerdeki turistler meraklı gözlerle izledi. Gayler Gümbet Plajı’nda ve otellerin havuz başlarında ise sere serpe güneşlendi.

RİVİERA OLMAYA ADAY
Uluslararası Gay ve Lezbiyen Seyahat Birliği’nden (IGLTA) Carlos Kytra, Bodrum’un gayler için Riviera olmaya aday olduğunu belirterek, “Dünyanın en önemli tarih ve kültür kenti Bodrum’da yıllardır gaylere yönelik hoşgörüyü bildiğimiz için, birkaç yıldır konuklarımızın bu cennet köşede tatil yapmalarını sağladık. Türk insanının bizi sıcak ve coşku ile karşılaması Bodrum için gelecekteki projelerimizi hızlandırmamızı sağlayacak. Burada yaptığımız toplantıda, Bodrum’u gaylerin Rivierası olarak ele alıp tatil rotalarımızın en önemli kentlerinin başına aldık. Gaylerin dünyada en rahat ettiği ülkeler başında Türkiye’nin Ege kıyıları geliyor” dedi.

HEDEF 100 BİN GAY
Gaylerin Bodrum, Kuşadası, Marmaris ve Antalya programlarını yapan tur rehberi Arnold Bellenger ise şunları söyledi:
“Amacımız dünya gayleriyle Türk gaylerinin bir arada tatil yapmalarını ve tanışmalarını sağlamak. Ayrıca her yıl, kaliteli ve bol para harcanan bölgelere daha çok gay turist çekebilmek. Gaylerin Bodrum’da karşılanmaları ve rahat hareket etmeleri nedeniyle çok olumlu mesajlar aldık. Ayrıca yılbaşı ve ara tatil günlerinde de mini turlarımız devam edecek. Amacımız; AB’ye girme yönünde çalışmalarını sürdüren Türkiye’nin hoşgörü ülkesi olduğu, herkesin rahatlıkla tatil için gelebileceği mesajını vermekti. Bu kararı alırken biraz tedirginlik yaşadık. Ama Bodrum’daki ortam bizleri ve yabancı konukları çok mutlu etti. Üç beş yıl içerisinde Bodrum’da tatil yapan gay turist sayısının 30 bin, Türkiye genelinde ise 100 bine ulaşmasını bekliyoruz.”

5 OTEL İLE ANLAŞTILAR
Bellenger, IGLTA’nın Türkiye’deki ‘Prade Travel Gay Turkey Gay&Lesbian Travel’ adlı şirket aracılığıyla Bodrum’daki 5 lüks otel ile gaylerin konaklamaları için anlaşma yaptığını söyledi.

LİSTEYE BODRUM DA ALINDI
Bu arada, İngilizlerin dünyaca ünlü gazetesi Independent On Sunday ise geçen ay özel olarak çıkardığı turizm ekinde, eşcinsel çiftler için ideal balayı mekanlarını sıraladığı listeye Bodrum’u da ilave etti. Gazete, bir yılda yaklaşık 50 bin gay turistin tatil yaptığını belirterek, eşcinsellere yönelik dünyanın en iyi 10 organizasyonu tanıttı. Alternative Holidays adlı şirketin eylül ve ekim aylarında Bodrum’a düzenlediği eşcinsel turunu da duyurdu. Gazete, son 5 yıl içerisinde Bodrum’da tatil yapan gay turist sayısının 4 bine ulaştığını yazdı.

Gelecek yılki organizasyon için Bodrum tatilinde deniz sporlarının yanı sıra tarihi yerlere gezilerin düzenlendiğini, gece eğlencelerinin de tur kapsamında olduğunu ve 1 Kasım’a kadar rezervasyon yaptıranlara yüzde 10 indirim uygulanacağını vurgulayan İngiliz gazetesi, tur fiyatını ise uçak hariç kişi başına 395 sterlin olarak açıkladı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Ekim 24, 2010 4:23 pm

Türkiye boşanıyor

AKP'nin iktidara geldiği [color:ce97=red]2002[/color]'den beri [color:ce97=red](AKP'NİN İKTİDARA GELDİĞİ TARİH)[/color] boşanmalar yüzde 24 arttı. Artış hızı Ege'de en yavaş.
24 Ekim 2010, 11:56
Anadolu Haber

İki sene önce bir kısa film senaryosu üzerine çalışıyordum. Armutlu’da yaşayan ve güvencesiz çalışan genç kadın işçilerle kısa bir çalışma yapmıştım. Yazdığım hikâyenin ne kadar gerçekçi olduğunu anlamaya çalışıyor, bazı diyalogları bu genç kadınlarla tekrar yazıyordum. Filmde maddi durumlarını düzeltmek için kâğıt üzerinde boşanan bir çiftin hikâyesi anlatılıyordu.
Hikâyeyi dinleyen genç bir kadın duyduklarından hiç etkilenmeden “O normal, olur. N’apsın kız!” dedikten sonra “Sen esas bunu çek” diye anlatmaya başladı. Diğer kadınlar da olayı biliyor, başlarıyla duyduklarını onaylıyordu. Kadının kayınvalidesi ölmüş. Kayınpederinin sağlığı da iyi değil. Kocası, “Gel seni babamla evlendirelim, ölürse emekli maaşı bari ölmesin” demiş. Konuyu babaya açmışlar. “Olur mu falan” diye bir-iki ay geçmiş. Bu arada adam karısını boşamış. Kayınpeder de ikna olmuş. Geliniyle evlenmiş.
“Sonra n’oldu adama” diye sordum. “Zıpkın gibi maşallah, nikâhta keramet varmış, daha da sağlıklı” dedi. Benzer bir hikâyeyi Söke’nin bir köyünde de dinledim kısa bir süre önce.

Yeni bekârlar
AKP 3 Kasım 2002’den beri iktidarda. Klasik bir muhafazakâr program takip eden partiye göre aile her şeyden önce geliyor. Başbakan’a iki çocuk dahi yetmiyor, üçüncüyü yapmamızı salık veriyor. Aileye yapılan bunca vurguya rağmen aileler cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar tedirgin, hiç olmadığı kadar mutsuz.
TÜİK verilerine göre AKP iktidara geldiğinden beri Türkiye’de boşanmalar %24 arttı. Geçen sene 114.162 aile dağıldı. “Ne olacak! Bir sürü insan da evleniyor, modern toplumda olur böyle şeyler, endişeye gerek yok” demeyin. Aynı süre içinde evliliklerdeki artış yalnızca %16. Yani nüfus artışına yakın bir artış. 2010 daha bitmedi. Ancak ön verilere bakılırsa ilk ve ikinci çeyrekte daha önceki artışın üzerine %5.7 daha fazla boşanma görünüyor.
TÜİK verileri, hanehalkı ve muhtarlık verilerine dayanıyor. Bu nedenle en isabetli göstergeler değil. Çünkü boşanmayla sonuçlanan davaların bir bölümü muhtarlıktaki verilere yansımıyor. Adalet Bakanlığı’nın verileri ise daha isabetli ve korkunç. TÜİK verilerine göre 2008 yılında 99.663 aile dağılmış. Adalet Bakanlığı’na göre ise aynı yıl 166.389 aile yok olmuş. Aradaki fark büyük. Adalet Bakanlığı verileri boşanma artışının boyutunu değiştirmiyor ancak TÜİK istatistikleri, görünenden çok daha fazla ailenin yok olduğunu kanıtlıyor.

Bir ihtimal daha var
İntihar istatistikleri daha düşündürücü. TÜİK verilerine göre son sekiz yılda tüm Türkiye’de intihar %52 arttı. Etnik, sınıfsal ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığının görece daha sert yaşandığı Güneydoğu’da intihar %88 artarak Türkiye intiharda artış rekorunu kırdı.
Muhafazakârların ikilemi böylece açıkça ortaya çıkıyor. Kötü yönetilmiş bir ülkede; iktidar, ailenin önemi üzerinden siyaset yaparken aileler, hiç olmadığı kadar hızlı dağılıyor. Hiç olmadığımız kadar sık intihar ediyoruz ve hiç olmadığımız kadar mutsuzuz.
Yazın Amsterdam’dan iki arkadaş gelmişti ziyaretimize. “Neden” diye sormuştu oğlan, “sokaklar kavga eden, birbirine bağıran, öfkeli insanlarla dolu?” “Trafiktendir” diye geçiştirmiştim. Yalnızca ondan değil, hepimiz
biliyoruz.

Bu gidişle ‘dağılan aileler müsteşarlığı’ kurmak gerekecek
Birçok demograf eğitim düzeyi arttıkça boşanmaların da arttığını, bunun doğal olduğunu savunuyor. Son sekiz sene içinde eğitim düzeyimizde ciddi bir artış olmadı. Dahası eğitim artışı değişimi açıklamıyor. Türkiye’deki bölgesel gelişmişlik farkları ve yoksulluk daha acı bir tablo çiziyor.

Ege’de artış yavaş
Ege’de boşanma artışı en yavaş: %20. Neden acaba? Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da ise sırasıyla %36 ve %40. Bu iki bölge bir taraftan BDP’yi tercih etmeleri nedeniyle iktidar tarafından cezalandırılırken işsizlik ve yoksullukta Türkiye’de liderler. Sonuç?
Aile içi şiddet, dayak, bağrış-çağrış, mutsuzluk. Her iki gençten birinin işsiz olduğu Diyarbakır boşanma artışı konusunda sanırım dünya rekorunu elinde tutuyor. 2001’den beri artış %102! Dikkat edilirse boşanmanın daha zor olduğu, kadının iktisadi dünyasının erkeğe daha fazla bağlı olduğu yerlerden bahsediyoruz. Bu etkeni de hesaba katınca boşanma artışını düşünmek bile istemiyorum. AKP’nin yakın zamanda Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yanında ‘dağılan aileler müsteşarlığı’ kurması gerekecek.
“Bütün dünya böyle, aile artık dağılıyor” demeyelim. Zira dünyanın birçok ülkesinde eğilim 2000’den beri tersine döndü. ABD ve Kanada’da boşanmalar son on yıldır azalıyor, artmıyor.
Daha da üzücü olan, istatistiksel olarak tam saptayamasak da anektodal verilerden biliyoruz ki eskiden velayet için anne babalar savaşırken şimdi daha çok sayıda anne-baba çocukları birbirinin üzerine atmaya çalışıyor.

RADİKAL/KORAY ÇALIŞKAN

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyÇarş. Ekim 27, 2010 10:21 pm

Dikkat; Bu Dizide Gizli AKP Reklamı Yapılır!

Açık İstihbarat

-------------------------------------------------

Muhafazakâr iktidar, kendisiyle ne kadar övünse azdır; domatesin semt halinde 10 liraya çıkmasını boş bakışlarla izleyen necip milletimiz, sevdikleri bir dizi karakterinin rolüne son verilince "kitlesel" tepkiler ortaya koyuyor. Televizyon kanalının santrali kilitleniyor, facebook'a binlerce tepki mesajı yağıyor.

"Sivil ve demokratik toplum" böyle bir şey olsa gerek!


--------------------------------------------------------------------------------

Dizi filmlerin toplumu şekillendirme yönündeki işlevi biliniyor. Dizi filmler yoluyla yozlaştırma AKP hükümetleri döneminde tavan yaptı. Kanal başına ortalama 20 dizinin düştüğü "ileri demokrasimizde", ailenin yerine "komün yaşamını" empoze edeninden, eşcinsel ilişkiyi kutsayanına kadar her türlü "alternatif yaşam modeli" var.

Muhafazakâr iktidar, kendisiyle ne kadar övünse azdır; domatesin semt halinde 10 liraya çıkmasını boş bakışlarla izleyen necip milletimiz, sevdikleri bir dizi karakterinin rolüne son verilince "kitlesel" tepkiler ortaya koyuyor. Televizyon kanalının santrali kilitleniyor, facebook'a binlerce tepki mesajı yağıyor.

"Sivil ve demokratik toplum" böyle bir şey olsa gerek!

Dizilerin tek faydası, toplumun "müslüman" iktidarın öncülüğünde "modernleşmesi", kabuğunu kırması ve "statükodan" uzaklaşması değil...

Hükümetlerin eline tutuşturulan küresel politikları da alâkalı- alâkasız bu diziler vasıtasıyla içselleştiriyoruz. Aşk dizilerinde hükümet propogandasına, bebek dizilerinde parti programı reklamlarına maruz bırakılıyoruz.

İşte bir örnek:

ATV'de yayınlanan Aşk ve Ceza dizisi...

500 bin dolar masraf yapılarak kurulan lüks reklam şirketi, sevgili kavgalarından, töre cinayetlerinden, günde 5 öğün yemeğe çıkmalardan, bebek alışverişinden dolayı bir türlü iş yapamamaktadır. Şirketin sorumlusu olan iki kadın akşama kadar sevgili muhabbeti yapmakta, neredeyse on dakikada bir arabalarına atlayıp lüks lokantalara veya alışverişe gitmektedirler.

Bir gün nasıl olursa bir "iş" alırlar. Yeni müşteri, Van ve çevresini turistik marka hale getirmek istemektedir.

Şirket ortağı birinci kadın:

"Van ve çevresini turizm markası haline getirmek istiyorlar Aktamar kilisesinin açılması sayesinde dünyanın gözü Van'ın üzerindeyken tam zamanı..."

Şöyle bir alt yazıyı ekranda göremeseniz de aklınızda tutun:

"Dikkat bu dizide Gizli AKP reklamı yapılır"






Kaynak: Açık İstihbarat


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Kas. 07, 2010 11:06 pm




[img]http://www.ordumillet.com/images/baska_kapiya_basvekil_02.jpg[/img]

[size=24][color:9820=orange]

BAŞKA KAPIYA SAYIN BAŞVEKİL [/color]
[/size]

Başı açık kadınlar örtülülere destek vermeliymiş(!).. Veren de varmış ama genelde vermiyormuş(!).. Geçiniz “Pek Sayın Başvekil”, geçiniz… İnancı için mi örtünüyor diyorsunuz? Artık buna inanmıyoruz. Neden mi? Bakın anlatayım Sayın Başvekil:
Din ahlaktır. Peygamberimiz “ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim” buyurmuştu. Peki bugün sizin rantını yediğiniz türbanlıların ezici çoğunluğu nerede duruyor?


Önce sizin “Kemal abiniz”in türbanlı eşinden başlayalım. Hani şu göğsünde Amerikan bayrağı olan tişörtle okyanus ötesine selam çakan hatun… Dünyanın onurlu hangi ülkesinin bakan eşi göğsünde başka bir ülkenin bayrağı olan tişörtle gezer? Aslında siz de haklısınız. Zaten hükümetinizin varlık sebebi Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarını korumak. Eee, tabii aracılık yapan da yüzdesini almalı değil mi?


Fakir ve halkçılık edebiyatı yapan sizler, fakirin ekmeğinden KDV alırken “elmas” gibi değerli taşların KDV sini “sıfır” yaptınız. Ne büyük tesadüftür ki, bu değerli taşların ticaretini yapan “Atasay Kuyumculuk”un sahibi Cihan Kamer’in büyük ortağı olduğu Atagold Anonim Şirketi`nin diğer ortakları oğlunuz Bilal...............
.....................
.[url=http://www.ordumillet.com/Content.aspx?haberID=752&B=baska-kapiya-sayin-basvekil][size=18][color:9820=red]DEVAMI ve TAMAMI ICIN TIKLAYINIZ[/color][/size]........[/url]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Şub. 06, 2011 8:45 pm

Defne J. Foster, açık evlilik kurbanı mı? Prof. Nevzat TARHAN Diğer yazıları için tıklayın 06 Şubat 2011 22:262,836 okunma / 0 yorumHaber 7A A A A A A Bu haberi yazdır Türkiye’de sistem Halk Evleri’nin öncülüğünde bir yaşam öğretisi sundu. Evli ve 18 aylık çocuğu olan alkollü kadının başka bir erkeğin evinde kalmasını doğallaştıran anlayış sorgulanmayacak mı?
Modern yaşam tartışmaları Tanzimat’la birlikte bu toplumun hep gündeminde oldu.

Türkiye’de sistem Halk Evleri’nin öncülüğünde bir yaşam öğretisi sundu.

Bu yaşam öğretisinin son temsilcisi Hıncal Uluç oldu. Tipik çifte standart örneği; “Su testisi su yolunda kırılır” diyerek testinin o yola nasıl girdiğini görmemek gibi.

Evli ve 18 aylık çocuğu olan alkollü kadının başka bir erkeğin evinde kalmasını doğallaştıran anlayış sorgulanmayacak mı? Sorgulanacak ama kırıp dökmeden sorgulanmalı.

O kişi veya eşi “Açık evliliği” yaşam biçimi olarak seçtiyse bize ne? Biz kişileri değil olayları ve kavramları konuşmalıydık.

Resmi ideoloji öğretisinde “Rol kalıp” olarak, kadın çağdaşlık adına modern giyimli, tercihan çalışır, balolara katılır, kocasıyla dans eder, bir yudum içkisini içer, zaman zaman frikik de verir ama çocuklarının annesi sadık bir eş olarak kalır. Erkek çalışır çocuklarının eğitimine önem verir, zaman zaman sadakatsiz yapar, fakat bunu “Erkeğin elinin kiri” olarak görür, içkisiz eğlenemez, eşinin sadakatsizliğine ise kesinlikle tahammül edemez.

Bu anlayış şaman kültür ve pagan kültürden kalan “Evlilik baba evinden koca evine geçiştir” anlayışının modern versiyonudur. Cumhuriyetin kadına değer vermesi bunun için sadece şekilde kalmıştır.

Kadının söz hakkının sınırlı olduğu çifte standardın dikkat çektiği bir anlayış son yaşanan olayda da gözüktü.

Ölen kişi erkek olsaydı bile yine yaşayan kadını suçlayan bir bakıştan söz ediyorum.

Sosyal psikolojide önemli olan “Rol Kalıp”larının hoyratça değiştirilmesinin tehlikesinden söz ediyorum.

Sosyal demokrat pek çok aydının ‘Para’lanınca paralandığı ve orta yaşta hayat arkadaşını terk edip taze bir evlilikle hayatını yaşarken mutsuz çocuklar bıraktığını biliyoruz.

Açık evlilik modern yaşamın sunduğu diğer bir “Rol kalıp”tı. İki tarafta evliydiler ve çocukları vardı aynı zamanda iki taraf cinsel olarak özgürdü birbirlerine karışmıyorlardı.

Hatta 1970’li yıllarda “Açık Evlilik, Mutluluğa Götüren Yepyeni Bir Formül” isimli Nena, George O’Neill kitabı moda olmuştu.

Açık evliliğin sosyal sonuçlarını ABD toplumu yaşadı. Bu evlilikler sürmüyordu, hızlı yaşantının verdiği ruhsal hastalıklar ve özensiz yaşamın getirdiği sorunlar sonucu mutluluk sağlanmıyordu. En çok fatura da çocuklara çıkıyordu.

Acun Ilıcalı masum görünüşlü sunuşu ile ünlü ettiği kişilerle topluma nasıl rol kalıpları öğrettiğinin vicdan muhasebesini yapmayacak mı?

Rol modellerimizi sağlıklı olmayan bir biçimde sunan Milli olduğunu zanneden ama Holly Wood taklidi rol kalıplarını pazarlayan TV kanalları ve yapımcıları geleceğimize zarar verdiklerini anlamayacaklar mı?

Çok kültürlü dünyada cinsel kimliği ile erkekleri baştan çıkaran kadınlar yerine fikirleri ile topluma yön veren kadınların yüceltilmesi gerekmez mi?

Özgürlük demek sorumsuzluk demek değildir. Gelecek kuşaklara karşı sorumluluk hissetmeyen sanatçılar, yöneticiler yeni Defne Joy’lara sebebiyet verdiklerini görmeliler artık.

Yaşananların adı modernlik değil olsa olsa ilkel pagan kültüre dönüş olur. Çok beğendiğimiz Aristo kadını sahip ve efendilerden oluşan aristokrat sınıfına değil kölelerden oluşan öteki sınıfa dahil etmişti.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Şub. 06, 2011 9:18 pm

Yok Halk Evleri, yok Acun Ilıcalı...

Ortada kanlı canlı ve her şeyiyle mesul olan bir iktidar var.

Ortada bir rejim değişikliği var, Ilımlı İslam'ın paradigma haline gelişi var.


Bu iktidar şunca zamandır yeni bir şey getirememiş, bir teklifi yok, eskinin mirasını devralmış, politikasını da CHP zihniyetini hedefe koyan bir diyalektiğe dayandırmakta.

Bizden çaldığı bir diyalektik.

Ama o diyalektik, aynı zamanda alternatif teklif edendir de...

O diyalektiği adam sadece kendi oy hesapları için istismar etmek üzere kullanıyor.

Onun ağzında bu diyalektik yanlıştır

O şekilde kullanılan bu diyalektik bizim değildir.

Zira artık o diyalektik alternatif sistemi işaret etmek yerine, AKP'nin oy avcılığına yarayacak şekilde kör ve topal edilerek dilendirilen çocuklar gibi.

AKPyi aklamak ve mesuliyetten kurtarmanın aleti haline getirilmiş.

Şimdi asıl hedef, emperyalizmin ılımlı dediği, kafire sırnaşık, müslümana, gerçek islama düşman, Allahsız islamcılık. Bütün gücümüzle yüklenmemiz gereken, bütün olumsuzlukların hesabını sormamız gereken başlıca hedef noktası. Dini içten yıkan kafirler güruhu...

Rol modeller belirlenecek ve suçlu da Acun olacak öyle mi?

Acuna sıra gelinceye kadar.

Acunu var eden sisteme bir şey deme, o sistemden nemalan, sonra da Acunla uğraş. Bir zamanlar porno dergilerin poşete konulması hikayesini hatırlayan hatırlar.

Dava her şart ve zamanda sistem davasıdır.

Sistemi ayakta tutan ve buna karşı olanların davasıdır.

Meselyi bu şekilde koymazsak, bu sahte kutuplaşmaların tuzağına düşmek kaçınılmaz.

Ahlaksızlık, Halkevlerinden değil, Halkevlerini vareden sistemi, devamettirici olarak sahiplenen AKPden kaynaklanmaktadır. Sistem AKp ve fetullah sistemidir. Küfrün adı Ilımlı İslam rejimidir. Mücerret bir emperyalizm değil, AKP ve Fetullah eliyle ppazarlanan emperyalizmle karşı karşıyayız. Burada devrielcek olan Hüsnü Mübarekin adı da, RTE'den başkası değil. Bir farkla, biri İsraile açıktan destek olurken, diğeri Van Münit demekte. devrimdeki zorluk ve handikap da buradan kaynaklanıyor zaten. Asıl, Van Münit diyen Firavunluğun yüzündeki perdeleri yırtabilmek maharet. her şart altında hedefe koyabilmek. Firavunlar serisinde AKPnin resmi yer almıyorsa, hedefi netlikle işaret edemiyorsan, dış aksiyonu kendi aksiyonuna manivela yapamıyorsun demektir.

Bir de şu psikolojiye dikkat: AKPnin karşısıdna olmayı, başkasının yanında olma korkusuyla gösteremezken, iş tersi olursa, AKPnin yanında görüntü vermekten çekinilmemekte.

Emperyalizme karşıyım demekle olmaz, sen yıkmazsan yıkılmaz.

Neyi yıkacaksın?

AKPyi mi yoksa zaten yıkılmış olan eski paradigmayı mı?

AKPnin doğruları...

İyiden kötüye gidenin doğrusu da yanıştır. Nerde lafı kim söylemiş, nerde söyleyene değil de söylenene bakılması gerektiğine dair incelik...

Lafı söyleyen iyiden kötüye gidense, söylediği doğru da olsa yanlıştır. İstisanası, temel çelişki noktasında. Temel çelişkiyi doğru belirlemek şartıyla. Misal, Van Münit lafzı ki, temel çelişkinin hedefi emperyalizmle ve kuklası arasında bir iç çelişki doğurması ümidine istinaden doğru kabul edilmiş... Yoksa, bir sürü felix Culpa... İşte, Felix Culpa ile diğerini birbirinden ayırmanın ölçüsü, sisteme bağlı politika çerçevesinde, iyiden kötüye gideni temel çelişki etrafında tesbit ettikten sonra...

Diğer yanda, kötüden iyiye gelmeye çalışan veya ceseddeki dişlerin güzelliği meselesi var ki, bunda da sözü söyleyene değil, söylenişindeki sebebe, murada, kasta, maksada bakılır, farklı veya yanlış veya eksik kelime kalıplarında ifade edilmek istenen nedir? Misal, komünizm iddiacısı zamane gençliğini Üstadın mazur görmesi ve aradıkları hakikate işaret edişi. Derece derece, poltik süreçler içerisinde bu ele alış mücerret fikirden aktüel politik arenaya doğru indirilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPerş. Şub. 10, 2011 1:04 am

Cemil Çiçek bu kumarhaneyi açtı!
09.02.2011 - 08:30 Yazdır Arkadaşına gönder Dün BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık tarafından dile getirilen "Cemil Çiçek Kıbrıs'ta kumarhane açtı" iddiası, AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç tarafından milliyetçi bir dille yalanlanmıştı. Ancak Çiçek'in açılışı sırasında fotoğrafları bulunan otel, bildiğiniz bir kumarhane.

Kuzey Kıbrıs'ın bizzat Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkiyeli patronlar eliyle bir kumarhaneler ülkesine dönüştürüldüğü yıllardır bilinen bir gerçekti. Kuzey Kıbrıslıların UBP hükümetinin bütçe ve maaş kısıntılarına tepkisi, AKP hükümetinin 'yavru vatana' siyasal, ekonomik, kültürel ve dinsel müdahalelerine tepki ile birleşince ortaya çıkan krizde konuşulanlar bu gerçeği bir kez daha hatırlattı.

Kumarhane değil casino!
Dün Meclis'te BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık'ın dile getirdiği "Cemil Çiçek Kıbrıs'ta kumarhane açtı" iddiasına, milliyetçi çıkışları ile tanıdığımız AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç "KKTC'de eline Türk bayrağını, KKTC'nin bayrağını almadan Kıbrıs Rum kesimini simgeleyen bayrakla meydana inenlere bu kadar kuvvetli bir üslupla sahip çıkmanızı yadırgamadım" ifadeleri ile yanıt vermiş, ardından da Cemil Çiçek'in Kuzey Kıbrıs'ta kumarhane değil 5 yıldızlı otel açtığını dile getirmişti.

AKP'li Suat Kılıç'ın sert bir dille yalanladığı iddianın doğruluğu aslında herkes tarafından biliniyor çünkü 2010 yılı Temmuz ayında Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in de katılımı ile açılan otelin ismi her şeyi açıklıyor: Cratos Premium Hotel & Casino.



Kıbrıs'ın en lüks kumarhanesi!
Kuzey Kıbrıs hükümetinin 49 yıllığına kiraladığı arazi üzerine kurulan bu kumarhanenin 220 milyon dolara malolduğu ve Kıbrıs'ın en lüks kumarhanesi olduğu bizzat otelin internet sitesinde ifade ediliyor.

Kuzey Kıbrıs ekonomisine büyük katkı sağlayacağı belirtilen bu kumarhanenin açılışına Cemil Çiçek'in dışında Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kuzey Kıbrıs Başbakanı İrsen Küçük ve Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan katılmıştı.



Kumarhaneyi 'Barış Harekatı'nın yıldönümünde açmamız anlamlıymış!
Açılışta konuşma yapan Hükümet Sözcüsü ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek, "Cratos Premium gibi bir eserin açılışının Barış Harekatı’nın yıldönümünü daha da anlamlı kıldığını" söylemişti. Çiçek, "Bu bir şeyi gösteriyor; KKTC’nin geleceği aydınlıktır. KKTC’nin geleceği sağlamdır. Allah’ın izniyle hep beraber geleceğe emin adımlarla yürüyeceğiz. Bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de bu otelin bugün açılışa hazır hale getirilmesidir" demişti.



Kumarhanenin açılışına milletçe ilgi göstermiştik!
Cratos Premium Hotel & Casino'nun geçtiğimiz Temmuz ayında gerçekleşen açılışı Jennifer Lopez'in katılıp katılmayacağı tartışması ile günlerce gündemde kalmıştı. Neredeyse büyün yayın organlarında "Rumlar kıskanıyor" başlıkları ile verilen haberlerler günlerce manşette kalmış, sonuçta Jennifer Lopez açılışa katılmaktan vazgeçmişti.

Bütün bu çekişmeler ve kıskançlıklar bu lüks kumarhane içindi.

(soL - Haber Merkezi)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA Empty
MesajKonu: Geri: AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA   AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA EmptyPaz Mart 06, 2011 8:26 am

[color:143f=red][size=18]EŞCİNSEL İMAMLARA HAZIR OLUN[/size][/color]



Şeytan'la el sıkışmadan iktidar olunmaz 06 Mart 2011 09:25Güncel 0 yorum520 okunmaA A A A A A Bu haberi yazdır Favorilerine Ekle 'Huzur İslam'da da olsa alma' diyecek kadar net ve gelenekle çarpışan Cündioğlu, siyaseti de yorumladı: Şeytanla el sıkışmadan iktidar olunmaz dedi.
Dinç Çoban'ın röportajı

Aklımıza takılan o kadar çok soru vardır ki cevapsız bıraktığımız. Öylesine asılı durur boşlukta. Ne kimseyi haberdar ederiz varlığından ne de cevabını bulup yok edebiliriz sonsuzluğunda evrenin. Ama kimi zaman birisi çıkar, fırçanın suya dokunduğunda bıraktığı iz gibi karıştırırken berraklaştırır zihninizi. Hissedersiniz kim olduğunu. İşte böylesi gelgitlerimizden birinde biz de hissettik ve kapısını çaldık Dücane Cündioğlu'nun. Büyükada'da yeni yerleştiği evinde misafiri olduk. Yaklaşık yedi saatlik bir söyleşinin ardından sarılarak ayrıldık Büyükada'dan. Bir dahaki söyleşinin sözünü alarak. İşte dilbilim ve mantık üzerine düşünen, Türk - İslam felsefe geleneğinin derinliğini keşfetmekle meşgul olan bir üstadın sorularımıza cevapları...

- Sizin için 'Huzursuz Adam' deniliyor...
Sanırım, huzursuz ettiğimden çok, olduğum için...

- Peki, 'Huzur İslam'da!' değil mi?
Çok zaman önce 'Huzur İslam'da da olsa alma!' diye yazmıştım. Çok şükür, alanlardan olmadım.

- Ne sakıncası var huzurun?
Huzur, tıpkı neşe gibi, biraz da ahmaklığın alameti. İdrak eksikliğinin, gözü kapalılığın... Yaşamda hep ters giden bir şeyler vardır, önemli şeyler. İnsanın sinesini sızlatan, derununu yaralayan şeyler. Sinesi sızlamayan adamın huzuru olur. Çirkinliklerden müteessir olmayanın. Kaybettiklerinin bilincinde olmayanın.

- Çok şey mi kaybettiğinizi düşünüyorsunuz?
Galiba ben kaybedenlerden çok kaybolanlardanım. Kaybettiğini ararken kaybolanlar vardır ya, onlardan...

- Aradaki fark nedir?
Fark-ı azim. Kaybedenler bulmak, kaybolanlarsa bulunmak ister. Kendimi bazen o kadar çaresiz hissederim ki bir yerlerde beni bulacak birinin var olduğu umuduyla sabretmeliyim diye düşünürüm.

- Ya yoksa?
Yoksa, yok olacağız demektir. Muhakkak biri olmalı bu yüzden. Bizi arayan, bizi bulmak isteyen biri. Gözyaşlarımıza kayıtsız kalamayacak biri. Yoksa, Dostoyevski'nin dediği gibi, o takdirde her şey mübah demektir.

TANRI'DAN YİNE TANRI'YA KAÇMAK
- Bulmadıkça, hatta bulunmadıkça insana huzur yok demek ki!
'Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır' demiş bir ustamız. Aramak, aranmak huzur mu bırakır insanda? Bırakmaz. Yaşam diyalektiğinin en belirgin vasfıdır çatışma ve çelişki. Yani gürültü. Biraz gözünüzü açın, biraz kulak kabartın, o saniyede çığlıkları duyacaksınız, acıları, iniltileri. Biraz sinenizi yoklayın, oradaki sızıyı hemen fark edeceksiniz.

- Huzura hiç kavuşamayacak mıyız?
İnsan ıstıraplarıyla insandır. Istıraplardan da zevk almayı öğrenmeli. Bilenler bilir, rıza lokmasının tadına doyum olmaz!

- Nasıl tadına varılır bu lokmanın?
Tanrı'ya kaçarak...

- Kimden, neden?
Yine Tanrı'dan. 'Sen'den yine Sana sığınırım' diyen elçinin sözü iyi anlaşılmalı. Hepimiz başladığımız noktada sona erecek bir yolun salikleriyiz. Hasretten dizlerimizi karnımıza çekmiş bir halde inleyip durmamızın asıl sebebi bu!

- Huzursuzluğa yol açan gürültünün kaynağı toplumsallık değil mi?
Toplumsallık huzursuzluğa yol açan, onu var eden değil, aksine onu görünür kılan öğe. Kontur gibi, sadece belirginleştiriyor. Var oluşun özünde saklı bu gürültü, bu homurtu. Fırlatılıp atılmışız bir kere bu dünyaya. Biz kendimizi burada bulduk. Bir baktık ki buradayız. Yaşamı seçmedik, ona maruz kaldık. Şaşkınız. Biri önümüze düşsün de düşmanları tepelesin diye bekliyoruz.


ZULÜM BİLE HÜRMETE LAYIKTIR
- Karikatürle, mizahla aranız nasıl?
Yıllarca Gırgır okudum, sonra, biz büyüdük ve kirlendi dünya...

- Gülmekle aranızın iyi olmadığı anlamına mı geliyor bu?
Aksine. Tebessümü hak eden kavgaların adamıyım ben. Bütün işim gücüm değirmenlerle. Gözlerimin karalığına bakmayınız, maviler içindeyim... Gülmeye eğilim, zekanın kıvraklığı kadar hantallığının da bir sonucu. 'Neşe bir tek çocuklara ve delilere yakışır' der Tarkovsky. Karikatürde, şakada, fıkrada, alay ve istihzada ruh iki boyut içinde hareket eder. Mizah, muhatabından 'genişlik' ister bu yüzden. Ruh üçüncü boyuta, yani derinliğe ihtiyaç duyar duymaz, lunaparktaki çocuklar kaçışmaya başlar, hüzün teşrif etmiştir artık. Birdenbire bütün keskinliğiyle varlığın kokusu duyuluverir, hem de iki damla gözyaşının eşliğinde. Asıl gülmeyi, güldürmeyi becerebilenleri kutlamalı. Zor olanı iki boyutluluğa katlanmaktır çünkü.

- Kutsalı konu edinenleri de mi kutlamalı?
Kutsal olmayan, hürmete layık olmayan bir şey var mıdır bu alemde? Söyleyene aşkolsun! Nazarımca, zalimin zulmünde bile hürmete layık bir taraf vardır.

- Nedir o hürmete layık olan taraf?
Varolması. Varoluş bizatihi hürmete layıktır çünkü. Varlığın hangi formda kendini aşikar ettiği, bir mertebeden sonra teferruattır.

- Karşıtıyla var olma durumu mu?
Elbette. Eğer kötü olmasaydı, biz iyiyi hiç bilemeyecektik. İyiyi mümkün kılan şey kötüdür. Edebiyat yapmıyorum. Varlık bizatihi iyidir.

- Hiçbir şey birbirinden bağımsız değil...
Değil tabii. Yaşamın özüdür diyalektik. Diyalektiğin hakkını verdikçe sıhhat bulur insan. Hayrın da, şerrin de hakkını verdiğinde. Sadece Tanrı değil, Şeytan da şah damarından daha yakındır insana. Şeytansız bir din tasavvur edilemez. İnsanın yolculuğu, şeytanla birlikte başlar. Şeytanı yok ediniz, orada yol sona erer.

- Şeytan'ı yok edersek, Tanrı'yı da yok ederiz...
Çelişki ortadan kalkınca, hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Adem'i yoldan çıkaran Havva'ydı. Havva'yı yoldan çıkaransa yılan. Peki, yılanı yani Şeytan'ı kim yoldan çıkardı?

HEM BATI'YIZ, HEM DOĞU
- Bunlar derin meseleler. En iyisi dünyaya dönmek: Türkiye'de siyasetin gidişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet... Çatışa çatışa kendimizi buluyoruz. Şeytanımızla güreşe güreşe. Geçmişimizle, yani kendimizle kavga ede ede. Bu hakikaten bir sıhhat alameti. Onulmaz çelişkiler içinde yürümek zorunda kalması bu ülkenin en büyük talihi. Ne Batı'yız, ne Doğu ya da şöyle: Hem Batı'yız, hem Doğu. Bir türlü üstesinden gelemediğimiz çelişkiler, neredeyse varlık sebebimiz. İyi ki 'ya Batı, ya Doğu!' diyemiyoruz.

- Bu çatışmalar sebebiyle ülke kamplara ayrılmış durumda...
Yüzeydeki çatışmalara bakıp ülkenin derin katmanlarında oluşan uzlaşım alanlarını gözden kaçırmamak gerek. Çatışmanın en hissedilir bölgesi suyun üst yüzeyi. Suyun köpürtüsüne, dalgaların gürültüsüne bakmayınız, en dipte müthiş uzlaşma alanları oluşuyor. Bundan büyük nimet tasavvur edilebilir mi?

DAHA BİREYSEL VE YALNIZ OLACAĞIZ
- Bir röportajınızda, 'İktidarla irfan yan yana olmaz' demişsiniz...
İktidar kibir üretir. Kudretin en tabii sonucudur kibir. Niçin? Çünkü süreklilik ve kalıcılık vehmine yol açar. Şeytan bile Adem'e 'ebedilik ağacını' (şeceretu'l-huld) vaat etmedi mi? Yani kalıcılığın hazzını. Oysa iktidar, iddia sahibi olanların karı. İrfansa terk-i dava edenlerin, yani iddialarından vazgeçenlerin. Bu nedenle ebedilik ağacının yemişlerine talip olanlar irfan vadilerinde gezinemezler. Kutsal vadiye ayak basacak olanların Musa gibi önce nalınlarını çıkarmaları gerekir.

- İktidar sadece siyasi alanla mı sınırlı?
Asla. İktidarın kendini görünür kıldığı öncelikli iki alan var: Siyaset ve ekonomi. Paranın iktidarını nasıl unuturuz? En az Tanrı kadar somut, en az Tanrı kadar soyut olan paranın. Kapitalizmi ortaya çıkaran, ticaretin ve paranın hakkını veren üç ulus sayar Werner Sombart. Floransalılar, İskoçlar ve Yahudiler. Postkapitalist süreçle birlikte bu üç ulusun yanında Türkler de yer alacak görünüyor.

- Nasıl?
Türkler artık kapitalizmin temelindeki çıkar-haz ittifakının farkındalar. Bu farkındalık zamanla daha da derinleşecek. Karın hazzı karşı konulamazdır. Peki, bu sürecin bir bedeli olmayacak mı? Şeytanla el sıkışmanın bir bedeli? Olacak tabii.

- Türkiye şeytanla el sıkıştı yani.
Yaklaşık iki yüz yıldır. Metaforik olarak. Elini de bırakmadı hala. Hatta dindarlar ikinci ellerini de uzatarak güçlendirdiler bu tokalaşmayı. Eskiden devlet ölçeğindeydi, şimdiyse toplum ölçeğinde. Bu yönelimin kendi çelişkisini üretmemesi düşünülemez.

- Toplumsal gidişat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Siyasal açıdan daha demokratik, ekonomik açıdan daha zengin, toplumsal açıdan daha bireysel ve daha yalnız olacağımız kesin. 1930'larda Türk toplumunun yüzde 80'i köylerde yaşıyordu, şimdiyse yüzde 20'si. Bu süreç şehirleri ortaya çıkardı. Tarihimizde ilk kez gerçek anlamıyla şehirleşiyoruz. Bedenin zaferi bu! Mekan küçülecek. Aile de öyle.

Sadakat tarih oldu çünkü insanlar haz odaklı yaşıyor
- Modern insanın en büyük ıstırabı nedir sizce?
Güçlendikçe zayıflaması. Bireyselleşmesi yani. Başka bir deyişle serebral korteksin içinde tutuklu kalması. Yaşamın rasyonelleşmesinin zorunlu bir sonucu bu. Dünyayı aklen kuruyoruz. Bireyselliği ortaya çıkaransa aklın ta kendisi. Bu da -sanılanın tam da aksine- yaşamsal (hayvani) güdülerin çok ciddi ölçüde zarar görmesi demek. Çünkü ilk defa tür kendini koruma altına aldı. Bireyin payına düşense sadece haz. Bilim ve teknoloji sayesinde üreme yükü bireyin üstünden kalkıyor. Penis de, vajina da üreme organı vasfını yitirmeye başladı. Prezervatifsiz, spiralsiz cinsellik düşünülemez durumda. Yaşamın geleceği bilim ve teknolojinin elinde. İnsana düşen ise mümkün olabildiğince en çok haz, mümkün olabildiğince en az acı.

- Salt haz amaçlı bir yaşam...
Evet. Haz daha fazla hazzın talep edilmesine yol açar. Bu durum da bize cinselliğin yakın zamana kadar sapkın addedilen formlarının niçin revaçta olduğunu açıklıyor.

-Niçin?
Eşcinselliğin kadim din ve toplumlarda bir sapkınlık olarak görülmesinin temel nedeni, üreme olmaksızın sadece hazzın amaçlanmasıydı. Günah olan buydu. Bireyin üzerindeki üreme yükü kalktıkça hazzın cinsel ilişkinin neredeyse yegane nedeni halini alması kaçınılmaz görünüyor. Bu durumda taraflar niçin evlensinler? Bir süre sonra birlikte yaşamak da gereksiz hale gelecek.

-Ya sadakat duygusu?
İhanet-sadakat çifti, tıpkı siyaset ve ekonomide olduğu gibi, artık ikili ilişkilerin kurucu kavramlarından değil. Dikkat edilirse modern eşler artık ihanet ettiklerini değil, hata ettiklerini söylüyorlar. Bu yüzden de affedilmeyi bekliyorlar.


EŞCİNSEL İMAMA HAZIR OLUN
-Sonuç ürkütücü görünüyor...
Amaç salt haz olunca, cinsel ilişkinin biseksüel nitelik kazanmaması düşünülemez. Amor Lesbicus'u yazgı haline getiren bir süreçten geçiyor dünya. Modern birey hazza odaklandığında tabiatıyla hazzın formunu önemsemeyecektir. Kadın ya da erkek eşcinselliğinin bütün dünyada yaygınlaşmasının temel nedenlerinden biri de bu! Modernlik kaçınılmaz olarak bunu üretiyor.

-Dindarlar bu süreci doğru okuyor mu?
Dindarlık sadece modernliğe maruz görünüyor. O kadar! Duygusal yatırımlarını çekemediği için bu konularda düşünmeyi beceremiyor. Olguyu ister istemez görmezlikten geliyor. Ancak şehirleşmenin hızlanmasıyla birlikte yüzleşmenin başlaması da kaçınılmaz. Nitekim birkaç yıl önce, modernliğin içselleştirilmesine koşut olarak eşcinsel imamların zuhurunun beklenilmesi gerektiğine açıkça işaret etmiştim.

-Eşcinsel imamlar mı?
Batıdaki eşcinsel rahiplerin, eşcinsel kiliselerin varlığından sanırım haberdarsınızdır. Modernlik ülke ve din seçer mi? Bizde de muhafazakar eşcinseller yok mu?

Bir film seyrettim ve köşe yazarlığını bıraktım
-Bunun sonucu?
Birey yalnızlaştıkça ister istemez itiraf kurumu güçlenecek. Birey ancak kendisinden söz edebildiği sürece var olduğunu duyumsayacak ve işin garibi, ancak itiraf edebildiği takdirde var olabilecek.

-İtirafa koşullandığınızı mı düşünüyorsunuz?
Elbette. Ne yazık ki modern insanın itiraf fırsatını kollayan bir tarafı var. Yazar-çizer takımına düşense, ya yazmak ya konuşmak suretiyle var olduğunu duyumsamak. Kapı deliğinden bakan gözlerin farkına varmadıkça kimse soyunmayı tercih etmez.

-Yeni Şafak'ı bu düşüncelerle mi bıraktınız?
Ben Yeni Şafak'ı değil, köşe yazarlığını bıraktım. Keşke sorun, gazete ölçeğinde bir sorun olsaydı. Sorun benim dünyayı kavrayış tarzımla alakalı. Yazılarımın etkisinin artması çok ürkütücüydü. Yazılarıma kalbimden parçalar koymaya başlamıştım. Bu dehşet verici bir durumdu. Çok tehlikeliydi. Çünkü çok haz vericiydi. Bir film seyrettim ve hemen klavyenin başına oturup veda yazısını yazdım.

-Hangi filmdi bu?
'Baba Aziz'. Dervişliği seçen bir prensin öyküsü. Sevgilinin beni aradığından ve bulacağından emin olmuştum; aksi takdirde O, benim, tıpkı Yusuf gibi, kardeşlerim tarafından kuyuya atılmama izin vermezdi. Kendi arzumla karanlıkta kalmayı seçtim.

-Ayrılık yine de cesaret işi...
Cesaretten değil, korkudan. Belki ilginç gelecek ama korku insanı daha cesur yapar. Sallantıda olmanın zevk vericiliğinde ise kuşku yok!

İntihar caizdir
-Ölüm, sizin en başat meseleniz. Niye bu denli ölümden yanasınız?
Ölüm en temel gerçeğimiz. Yaşam kadar gerçek. İspanyol düşünür Unamuno'nun dediği gibi, ölüm, yaşamın trajik anlamı. Bütün hücrelerimiz yaşamaya ayarlı ama yine de insan 'ölüme-doğru-varlık'... Çaresiziz. Çünkü ölüme doğru bir yaşamın sahibiyiz.

-Peki ya intihar?
Bazıları için ölümü seçmenin, kullanılması zaruri bir ayrıcalık olduğuna inanıyorum.

-Geleneksel yorumla çatışmıyor mu bu açıklamanız?
İntihar, onu kimin seçtiğine bağlı. Bundan, karnesinde zayıf getirdiği için intihar eden çocuğun davranışını tasvip ettiğim anlamı çıkarılmasın. Kimseye intiharı tavsiye de etmiyorum. Bilakis biz burada yaşam karnesinde hiç zayıfı olmadığı halde intiharı seçen adamı konuşuyoruz. Mezun olmuş adamı.

-Bu canı bize Allah verdi, yine O'nun alması gerekmez mi?
İntihar edenin canını kim alıyor? Merak etmeyiniz, O istemezse bu dünyada yaprak bile kımıldamaz.

-Dini dayanaklarınız var mı?
Caizin karnı geniştir. Siz asıl haramdır diyenlerin dayanaklarına bakmalısınız.

-Peki ötenazi?
Ötenazi meselesi içler acısı. Ölüme değil, yaşama ve insana saygısı olan hiçbir bilinç ötenaziyi olumsuzlayamaz. Bilim insanları bizim gibi normal insanları bir makineye bağlayıp zorla yaşatamaz. Bireyin isteği hilafına organizmayı mekanizma aracılığıyla yaşatma zorbalığını kabul edemem. Kimse kapıyı vurup çıkma hakkımı elimden alamaz.

Akşam

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
AHLAKSIZLIĞIN BİNİ BİR PARA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» MAYMUNLAR VE PARA

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: AKP-
Buraya geçin: