BU ...... DA AKP'YE NASİP OLDU

Yuh Artık!... ABD Büyükelçisi Hava Sahası Kapattırdı



www.acikistihbarat.com 15.09.2010



(Açık İstihbarat : Boğaz'ın kıyısında padişahlık tahtına göz diken Tayyip Erdoğan'ın bu emelini hayata geçirebilmesi için boğazın diğer kıyısında ABD'nin taht kurmasına göz yumması doğaldır. Ümraniye'de bayram namazını miting vesilesi yapıp, Ayasofya'da bayram namazı kılamayacak olan Tayyip Erdoğan açısından da bu doğaldır.

Ankara'da ABD büyükelçiliğinin sokak kapatmasına ses çıkarmayan , askerinin başına çuval geçiren ülkenin büyükelçilik açılışına askeri bando yollayan omzu kalabalıklara bu haber ithaf olunur. ABD Büyükelçiliğinin Türk hava sahasına el koymasının şerefine verilecek kokteyle de bir mızıka bandosu yollarsınız artık. Size yakışır!)

------------------- Yeniçağ Gazetesi'nde Yayınlanan Haber --------------------------------

GÜVENLİK gerekçesiyle sokağını yaya ve araç trafiğine kapattıran İstinye’deki ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu, bu defa da İstanbul Boğazı’na uçuş yasağı koydurttu. Boğazın 2 yakasını kapsayan 43 km’lik alanda helikopter dahi uçamayacak.

ABD havamızı kapattı
Kartal yuvası olarak adlandırılan ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nu olası bir hava saldırısından korumak için İstanbul Boğazı’nı ve iki yakasını da kapsayan 43 kilometrekarelik alanda uçuş yasaklandı
İstanbul’da yalnızca Yıldız, Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayı gibi tarihi yapıları ve Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi gibi stratejik yerleri kapsayan 1500 feet’lik uçuş yasağı ilk kez Boğaz’da büyük bir alan için sürekli olarak verildi. Uçuş yasağı, 14 Temmuz 2010 günü 12.10 itibariyle, Devlet Hava Meydanları Notam Ofisi’nce tüm havayolu şirketlerine bildirildi. Yasağın merkezi için verilen koordinatlarda ise adresin İstinye’deki ABD İstanbul Başkonsolosluğu olduğu görüldü. Türkiye’de ilk kez böylece yabancı bir konsolosluğun güvenliği için 8 kilometrekaresi Boğaz sularında toplam 43 kilometrekarelik alanda uçuş tamamen yasaklanmış oldu. Polis ve askeri uçaklarla helikopterler yasak kapsamı dışında kaldı. 20 bin feet yani İstanbul üzerinden transit geçiş yapan uçaklar da yasak kapsamı dışında kalıyor.

Huber Köşkü de notamlı alanda
İstanbul üzerinde alçalmaya başlayan ve Boğaz üzerinde iniş izni için ortalama bin 500 feet yükseklikte bekleyen yolcu uçakları da notamlı alana giremeyecek. Uçuş yasağını kapsayan semtler şöyle: İstinye, Tarabya, Etiler, Kavacık, Kanlıca, Anadolu Hisarı, Çubuklu, Paşabahçe, Beykoz, Maslak, Ayazağa, Kireçburnu. Yasak denizi de kapsıyor. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile Maslak’daki gökdelenler notamlı alanda yer alırken, Boğaziçi Köprüsü ile Harp Akademileri, yasaklı alan dışında yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı’nın İstanbul’daki çalışma ofisi olan Huber Köşkü için normal koşullarda sadece Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İstanbul’da olduğu sürede geçerli notam verildiği halde, bu notamla köşk de yasaklı alan içerisinde kaldı.

DHMİ’ye şikayet
Özel havayolu şirketleri, notamın sınırlarının daraltılması için DHMİ’ye başvuruda bulundu. Şirketler, İstanbul Boğazı’nın en güzel yerlerinden biri olan İstinye merkezli notam nedeniyle, yurtiçi ve yurtdışından gelen heyetlerin Boğaz üzerinde gezi taleplerini karşılayamadıklarını bildirdi. Başvuruda, ticaret, sanayi ve turistik merkez olan İstanbul’da notamın uçuşları aksattığı vurgulanarak sınırlarının tekrar gözden geçirilmesi istendi.

Uçuş yasağın, 8 kilometrekaresi Boğaz sularında toplam 43 kilometrekarelik alanı kapsıyor.

“İstanbul üzerinde uçmak imkansız”
Uçuş yasaklarını değerlendiren özel bir havacılık şirketinin yöneticisi Kaptan Pilot O.S., uçuş yasağını doğrulayarak, “Bir helikopterin İstanbul üzerinde uçması özellikle Amerikan Konsolosluğu için verilen notamla imkansız hale geldi. Notam nedeniyle Fatih Köprüsünün ötesine geçilemiyor. Yenikapı’dan Sarıyer’e uçmak mümkün değil. Notamın sınırlarının daraltılması gerekiyor” dedi.

AKP iktidarındaki memlekette ahlaksızlık son sürat...

İşte, AKP'nin rejimin, paradigmanın, sistemin devamı, hatta ta kendisi olduğuna dair bir lnetli misal daha:



Milliyet: TECAVÜZE doymadınız mı?

21 Eylül 2010, 09:29 Anadolu Haber

TV dizilerinde gittikçe artan müstehçen sahneler milliyet yazarını da isyan ettirdi...


Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin, dizilerde yayınlanan tecavüz sahnelerinin, tecavüzün normalleşmesine hizmet ettiği söyledi ve tecavüzcü medyaya tokat gibi bir soru sordu: Tecavüze doymadınız mı?

İşte o yazı:

“Fatmagül’ün Suçu Ne?”, tecavüzün ‘kötülükleri’ni sergilemekten ziyade tecavüzün normalleşmesine hizmet ediyor. Özellikle çocuklar için çok öğretici sahneler, tebrik ederim!
“Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisi, reyting rekoru kırarak sezona giriş yaptı. Tabii ki bu ‘büyük’ başarının sebebi, dizideki tecavüz sahnesiydi. Zaten dramatik olayları kanırtmaya bayılan Türk dizicileri, ellerine böyle malzeme geçmişken tabii ki sonuna kadar kullandı.
Ulusal kanalda yayınlanan bir dizide tecavüz sahnesi çok seyredilmesi hele ülkenin en güzel ve başarılı oyuncularından biri başroldeyse herhalde anlaşılır birşey. Bana göre değil çünkü “Beren Saat tecavüz sahnesinde nasıl oynamış?” sorusu hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Kaldı ki bu merakı hastalıklı buluyorum.
Hafta boyunca tecavüz sahnesi haberleri, tecavüz sahnesi tıkla indir’leriyle geçirdik. Hülya Avşar eksik olmadı tabii, hemen kariyerindeki bu muhteşem performansla bir karşılaştırma yaptı. Dizinin yönetmeni, tecavüz sahnesinin ‘zebahlara kadar’ sürdüğünü anlatarak iyice iştahımızı kabarttı.

Ya gerçek Fatmagül’ler...
Kimse gerçek Fatmagül’leri düşünmedi. Bu ülkede yüzbinlercesi bulunan, Can Dündar’ın acıklı bir şekilde hatırlattığı üzere ensest kurbanı kadınların ne hissedeceğini kimse hesaba katmadı.

RTÜK suskun kalacak mı?
Çünkü bütün mesele, vahşi reyting cangılında varolabilmek, birbirini yemek ve para kazanmaktan ibaret. Sosyal yaralara parmak basıp farkındalık yaratmak falan tamamen hikaye. Hele böyle bir medyanın hüküm sürdüğü iklimde, tecavüzün kötülüklerini gösteriyormuş gibi yaparken (İşte yürek burkan sahne!) pornografik malzemeye çevirir, beş bin tık daha alarak nemalanırsınız olur biter. Merak ediyorum, öpüşme sahnelerinde bile ‘Türk örf ve adetleri’ni öne sürerek sansürlemeye çalışan sayın RTÜK hazretleri başta olmak üzere, ülkede muhafazakar geçinenler suskun kalacak mı? Bir de hala kalkıp “sansüre karşıyım, her şey gösterilmeli” diyen sanatçı bozuntuları çıkmıyor mu, işte orada zurma zırt diyor... O zaman çocuklar ve ensest konusunu da sansürsüz biçimde yayınlayın. Bakalım reyting rekoru kıracak mı, kırmayacak mı?

[size=18]
Isgalciler,Isgal uslerinde alanlarini ve hukuklarini genisleterek,mesrulastiriyorlar.Normal olarak görülmesini sagliyorlar.AKP nin bu isgal uslerine sagladigi imtiyazlardan bir tanesi daha ortaya cikarken,vaziyetin dehsetini farkettirmemesi de onemli basari.

Bu isgal usleri ile ilgili haklarin sadece AB-D ye taninmadigi da ayrica bilnmesi gerek.

Isgali genisleten isgalcilerin ,hedefi ,isgale karsi duranlar.

Doguda Akdamardan basliyarak,batida da Istanbulun da artik isgalcilerin hak ve hukuklarina terkedilmesi , AKP eliyle Isgal mesru hale getirilmistir.


.............[/size]

ÇALIK'IN ATV'SİNDE EŞCİNSELLİK ŞOKU !

20 Eylül 2010, 17:15 Abdulbasit KÖRÜK

Türkiye televizyonlarında bir ilk gerçekleşti. ATV de yayınlanan Kılıç Günü adlı dizide öyle bir sahne gördük ki... Bir yatakta iki erkek. Aman Allah'ım o da ne!? O an azıcık ahlakı olan insanlar bile bu diziyi izleyince kanal değiştirmek zorunda kalmışlardır. Sorulması gereken soru ise şu: Türkiye nereye gidiyor?

ÇALIK'IN ATV'SİNDE EŞCİNSELLİK ŞOKU !



Türkiye televizyonlarında bir ilk gerçekleşti. ATV de yayınlanan Kılıç Günü adlı dizide öyle bir sahne gördük ki... Bir yatakta iki erkek… Aman Allah’ım o da ne!? O an azıcık ahlakı olan insanlar bile bu diziyi izleyince kanal değiştirmek zorunda kalmışlardır. Sorulması gereken soru ise şu: Türkiye nereye gidiyor?

Her fırsatta Türk toplumunun temel değerlerine adeta savaş açarcasına saldıran çeşitli mihraklar, şimdi de televizyon dizilerini silah olarak kullanıyor. Maneviyatımızı ayaklar altına almaktan kaçınmayan Televizyon kanallarının şimdiki hedefinde ise Ahlakımız var.

Planlı bir dejenerasyon mu?

2008-2009 yayın döneminde patlak veren “Dizilerde çarpık ilişkiler ve aşırı çıplaklık” 2010’da tavan yapmış durumda. Yapımcıların reklam ve sponsorluk sektöründe kendilerine yer edinebilmek adına başvurdukları bu yöntem Müslüman olmayanların bile sınırlarını zorlar konumda… yazılan bu senaryolar, sahnelenen bu diziler planlı bir yozlaştırma hareketi mi?

Ensest ilişkilerin sevimli ve masum gösterilerek meşrulaştırılmaya çalışılması da bu oyunun bir parçası olmuş durumda.

Bunlar planlı mı acaba? Herkesin izleyebileceği bir dizi, çocukların bile uyanık olduğu bir saatte yandaş medyada. Bu çelişki değil de nedir? Bunun açıklaması sanat için mi?

Sınav Reyting Kurbanı mı oldu?

Yaptığı filmler ve dizilerle adından sürekli söz ettiren ve birbirinden başarılı senaryolara imza atan Osman Sınav’ın bu son dizisi ‘Osman Sınav’da reyting Kurbanı mı oldu?’ sorusunu akla getirdi.

AHLAKSIZLIĞIN YENİ ADI TENSEL NİRVANA!

ATV; son günlerde yandaş medya olarak anılan özel kanal. Peki, her şey reyting mi? Ahlak kavramının bile önünde mi bu reyting denilen kaygı mı var? Daha ilginci, dizide bir de bu ilişkiye(!) birde isim vermişler: Tensel Nirvana. Ne desek boş, ne yapsak boş.

Sorumlu gazetecilik anlayışı gereği dizi ile ilgili bilgi almak için RTÜK’ü defalarca arayan arkadaşlarımız tatmin edici bir cevap alamadığı gibi muhatapta bulamadı.

Fatma Gül’ün suçunu gençlerimiz çekiyor

Son günlerde kamuoyunun yaşadığı dizi şokunun etkisinden henüz kurtulamamışken, Doğan’ın göz bebeği Kanal D’de başlayan Fatma Gül’ün suçu ne?”, dizisinde tecavüz sahnesi bütün çıplaklığı ile izleyiciye gösterildi. Bu ülkenin gençliğinin ahlakı değerlerini hiçe sayan bu dizi kamuoyundan sert tepkiler alırken, yandaş medyada başlayan yeni dizi ise Ahlaksızlığın boyutlarını gözler önüne serdi.

Çalık grubunun TMSF’den devraldığı ATV’de yayına başlayan “Kılıç Günü” adlı dizi RTÜK’ün 3 maymunu oynaması sonucu yayınlanarak bir infiale sebep oldu. Dizide iş adamı rolünde iki erkeğin sapıkça ilişkisi sahnelenirken, bu konuda herhangi bir eleştiri ise yapılmıyor. Tensel Nirvana, yani ‘Bedensel özgürlük, ruhunu özgürleştirip manen alem değiştirmek.’ gibi bir isim verilerek sahneye konulan bu ahlaksızlığa komuoyundan tepkilerin artarak devam etmesi bekleniyor.

Çocukların suçu ne?

Ajans5.com ekibi olarak televizyonlarda yayınlanmaya devam eden ahlak yoksunu bu dizilere sesini çıkarmayan RTÜK’ü göreve çağırırken, şunu soruyoruz: Bizim çocuklarımızın, Fatma Güllerimizin, Ahmetlerimizin suçu ne?

Fatma ismi özellikle mi seçildi?

Televizyon dizilerinde Müslümanlar açısından önemli isimlerin kullanılması da akıllarda ayrı bir soru işareti uyandırıyor? Daha önce yayınlanan dizilerde Hüseyin isminin bir köpeğe verilmesi büyük tepki çekerken, dizilerde bu isimlerin yıpratılması amaç mı diye merak ediliyor. Son olarak Doğan’ın Kanal D’sinde başlayan Fatma Gül’ün suçu ne dizisinde Fatma isminin kullanılması da tartışmalara yol açtı.
Acaba bu Fatma isminin kullanılması İslama vurulmaya çalışan yeni bir darbe mi? Hani darbeciler yargılanacaktı. Neden İslam’a darbe vurmaya çalışanlar yargılanmıyor. Fatma ismi İslamdaki kadın isimlerinin en şereflisi, en iffetlisidir. Neden Fatma?

Kadın hakları savunucuları nerde?

Her fırsatta kadın haklarından bahseden sözde kadın hakları savunucuları, dizilerde kadınların cinsel bir meta gibi kullanılmasına neden sessiz kalıyor? Dizinin başrol oyuncusu olan Beren Saat’in önceki dizide de aile içi ensest bir ilişki ile izleyici karşısına çıkarak meşhur olmasının ardından Fatma Gül’ün suçu ne de tecavüz sahnesinde oynaması sanat ve sanatçı bu mu sorusunu akıllara getirdi.

Reyting uğruna küçücük çocuklarımızın psikolojisi bozan yapımcılar, reyting için toplum ahlaksızlaştırılıyor. Yayınlanan dizilerle ilgili RTÜK’ten bir açıklama ve ceza gelmesi beklenirken, en ufak bir açıklama dahi yapılmadı.

Burak Öztürk'ün Özel Analizi / Ajans5.com

Unutulmasın, AKP'ye en büyük desteği verenler emperyalist AB-D ve burada da anası ve çocuğuyla zina dahil her türlü sapıklığı alenen savunan Altan'lar, Çongar'lar, Kütahyalı'lar.

Şimdi gavur ağzıyla, milyon dolarlık soru diyelim: AKP'ne hayır demek, referanduma hayır demekten, sırf CHP'nin, ulusalcıların yanında görünme korkusuyla evete yönelenler, veyahut AKP bunların defterini dürüyor diyenler, AKP'nin nelerin yolunu açtığına bakıp, kimlerin yanında görüntü verdiklerinden çekinmiyorlar mı?

Din pezevenklerinin?

Mürtedleriin?

Münafıkların?

CHP din düşmanı da AKP mi müslüman?

"Fener Devleti" kurulması yolunda bir adım daha atıldı‏

Ali Serdar Bolat
16 Ekim 2010 Cumartesi



Fener Papazı Bartolomeos'un önündeki bir engel daha dini bütün (!) AKP hükümeti tarafından kaldırıldı.
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Cumhuriyet döneminde ilk defa dini bir cemaate tapu verilmiş oldu.
Devrim kanunları delindi. Cemaatler meşru hale getirilmiş oldu.
Patrik, Vatikan gibi bir "Fener Devleti" yaratma yolunda emin adımlarla ilerliyor
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Büyükada Rum Yetimhanesi AİHM kanalıyla Fener papazına geçti ve yol açıldı
23 azınlık vakfı sırada! İsteklerine ulaşırlarsa dev bir pazar doğacak

Tehlikeli bir süreç başladı
++++++++++++++++++++++

AİHM’in “Rum yetimhanesini Fener Patrikhanesine devredin” kararı sonrası toplanan Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi, tapunun Bartho’ya verilmesi için düğmeye bastı.

Müteahhit AKP’li mi?
Konuyu değerlendiren yazar Aytunç Altındal,
“İşe AİHM’in karıştırılması yanlıştı. Vakıflara kapı aralandı. Şimdi o arazilerde dev rant oluşacak. Müteahhitlere bakılmalı!” dedi.

Yetimhane papaza teslim
+++++++++++++++++++++

AİHM kararının Türkiye’ye ulaşmasıyla toplanan Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi, Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Patrikhane’ye devri için oybirliğiyle karar aldı ve tapunun Papaz Bartolomeos’a verilmesi için düğmeye bastı.

Vakfa değil, papaza teslim
++++++++++++++++++++++

Vakıflar Meclisi, devrin Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi’nin vakfına yapılmasını isteyebilirdi.
Ancak Meclis, kesinleşen kararın uygulanması ve devrin Patrikhane’ye yapılması yönünde Dışişleri Bakanlığı’na yazı gönderdi.
AİHM’den kazanılan davalarda böylece ilk kez vakıf yerine, dini bir cemaate tapu devri yapılması için karar alınmış oldu.
Tapunun, önümüzdeki hafta Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde Patrikhane tüzel kişiliği üzerine yapılması bekleniyor.


Papaza bir de tazminat verilecek
+++++++++++++++++++++++++++

Türkiye, 45 yıl süren davalar sonunda AİHM kararına uygun olarak devir yapmaya hazırlanmasına rağmen yine de Patrikhane’ye mahkeme masrafları için 20 bin euro ve 6 bin euro da manevi bedel olmak üzere toplam 26 bin Euro tazminat ödemek zorunda kalacak.

Büyükada Rum Yetimhanesi’nin devri Heybeliada, Kınalıada, Büyükada, Burgazada, ile Gökçeada’da paha biçilemeyen mülklere sahip 23 vakfın gayrimenkullerinin de önünü açtı.
Ayrıca Moda ve Bebek'teki gayrımenkuller de Papazın hedefinde.

Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olma özelliğini taşıyan Büyükada Rum Yetimhanesi binası bundan sonra “Dinlerarası Diyalog ve Barış Merkezi” olarak hizmet verecek.

Kararın emsal oluşturacağı Rum vakıfları
AİHM kararının emsal oluşturacağı diğer Rum vakıfları şöyle:
* Salkımsöğüt Aya Terapi Ayazması ve İlk Mektebi
* Edirnekapı Aya Yorgi Ortodoks Kilisesi
* Fener Katip Muslahattin Aya Yorgi Rum Kilisesi
* Edirnekapı Rum İlk Muhtelif Mektebi
* Vefa Panayia Kilisesi ve Ayazması
* Turi Sina Manastırı’na tabi Aya Yani Kilisesi ve Manastırı
* Deko Veledi Petro Sofyanos Tahta Minare Mahallesi
* Büyükada Aya Yorgi Rum Manastırı
* Heybeliada Aya Yorgi Rum Manastırı
* Heybeliada Panayia (Çam) Manastırı
* Burgazada Hristos Rum Manastırı
* Kınalıada Hristos Rum Manastırı
* Büyükada Hristos Rum Manastırı
* Büyükada Aya Nikola Rum Manastırı
* Tarabya Aya Yorgi Rum Kilisesi
* İstinye Taksiarhi Rum Ortodoks Kilisesi
* Beyoğlu Yenişehir Evangelistra Rum İlkokulu
* Gökçeada Aya Marina Kaleköy Kilisesi
* Gökçeada Aya Varmara Rum Kilisesi
* Heybeliada Hristos Manastırı
* Heybeliada Aya Spiridon Manastırı
* Tarabya Aya Eleni Rum Kilisesi
* Heybeliada Kız Yetimhanesi.

Arkasında trilyonluk rant var
++++++++++++++++++++++

Aytunç Altındal, 26 azınlık vakfının bulunduğunu ve bunların da birçok yerde gayrimenkul iddiaları olduğunu hatırlatarak, “Bunlara da kapı aralanmış olacak. İşin diğer bir yönü de devredilen arazilerde büyük rantın olması. Bu rantlardan AKP’li müteahhitler mi yararlanıyor? Ona bakmak lazım” dedi. Altındal, Türkiye’nin büyük tazminat da ödeyeceğini dikkat çekerek, “26 azınlık vakfı var. Gökçeada, Heybeli, Burgaz, İstanbul Moda, Bebek olmak üzere birçok yerde gayrimenkulleri kendi üzerlerine geçirmek istiyorlar. Olacak olan da budur. Daha büyük ve çok değerli mülkler de elden gidecek” diye konuştu. Altındal, okulun iade sürecine de dikkat çekerek şunları söyledi: “Okul iade ediliyor tamam ama bunun AİHM tarafından iade edilmesi gerekmezdi. Türkiye bu karar nedeniyle büyük meblağlarda para ödeyecek. Ama bizim önceliğimiz, bu vakıfların her birinin gayrimenkul iddiaları var. Bunların arasında Gökçeada’da, Heybeliada’da, Moda’da birçok arazi iddiaları var bunlara da kapı açılacak, diğer bütün vakıflara mallar iade edilecek.” Altındal, devredilen arazilerde birçok yeni inşaat yapıldığına dikkat çekerek şöyle devam etti: “Bu mallar, bu gayrimenkuller AKP döneminde çıkartılıyor. AKP döneminde çıkartılıyor ama oralara yapılacak inşaatlar ve o arazilere yapılacak inşaatların müteahhitleri de AKP’liler mi olacak? Esas problem bu noktada. Burada yapılacak tasarruflarda AKP’li müteahhitlerin yeri ve önemi nedir? Bu sorular önemli. Yani bu malların vakıflara iadesinde çok büyük rant var. Milyar dolarlık rant var. Bu yönüne de dikkat edilmesi gerekiyor.”


Haber:Önsel ÜNAL

AKP İHANETTE SINIR TANIMIYOR

-----------------------------------



Ayasofya CAMİ değil KİLİSE oldu

Ayasofya Camii'nde Hıristiyanların ayin yapmasına izin verildi



Paylaş | 28 Ekim 2010 Perşembe - 16:35

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 7 yüzyıl ibadet edilen Ayasofya Camii'nde Hıristiyanların ayin yapmasına izin verdi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü; Bursa'nın İznik ilçesinde bulunan, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün cami olarak tanımladığı Ayasofya'yı resmi yazışmasında kiliseye çevirdi ve 7 yüzyıl ibadet edilen Ayasofya Camii'nde Hıristiyanların ayin yapmasına izin verdi.


Ayasofya Camii, kilise olarak kullanılmakta iken, Osmanlı Devleti'nin ikinci padişahı Orhan Gazi tarafından 1331 yılında camiye çevrilmiş, bu amaçla kullanılmak üzere Mimar Sinan tarafından gerekli değişiklikler yapılarak tamir edilmişti. Ayasofya, tapu, imar ve eski eser kayıtlarında cami olarak kayıtlı bulunuyor.

ALMANLAR İSTEDİ

Alman yetkililer; Federal Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulf ve eşinin Türkiye'yi ziyaretlerinden önce St. Paul Kilisesi'nde ayin yapılması konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan izin istedi. Bakanlık, söz konusu talebi inceledi ve 20 Ekim 2010 tarihinde Alman yetkililere bilgi yazısı gönderdi. Bakanlık, Bursa ili İznik ilçesindeki Ayasofya Kilisesi'nin, ayin yapılmasına izin verilen mekanlar olarak belirlendiğini açıkladı!

BAKANLIK AYASOFYA'YI KİLİSE YAPTI!

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Abdulkadir Karaoğlu, tarafından gönderilen yazıda, şöyle denildi: “Ülkemizdeki bazı kutsal mekanların inanç turizmi kapsamında Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yılı münasebetiyle hac yeri olarak tanıtılması ile ilgili olarak (...) kurumlara bildirilmiştir.

Bu doğrultuda kültür turizminin yanı sıra alternatif olarak inanç turizminin de geliştirilmesi amacıyla Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve bakanlığımızca konu ele alınarak İzmir İli Selçuk ilçesindeki Meryemana Kilisesi ile St. Jean Bazilikası, Kapadokya'daki Derinkuyu Ortodoks Kilisesi, Kaymaklı Kilisesi, Göreme Kılıçlar Kilisesi, El Nazar Kilisesi, Ürgüp Mustafa Paşa Konstantin Eleni Kilisesi, Avanos Dereyamanlı Kilisesi, Antakya'daki St. Pierre Kilisesi, Antalya ili Derme beldesindeki St. Nikola Kilisesi (Noel Baba Müzesi) Mersin İli Tarsus ilçesindeki St. Paul Kilisesi, Isparta ili Yalvaç ilçesindeki St. Paul Kilisesi, Manisa ilindeki Sardes Örenyeri, Bursa ili İznik ilçesindeki Ayasofya Kilisesi ve Konsül Sarayı ile Denizli ili Laodicea'daki kiliseler gerekli bakım, onarım, düzenleme ve restorasyon çalışmaları yapılarak, ayin yapılmasına izin verilen mekanlar olarak belirlenmiştir. Söz konusu mekanlarda ilgili valiliklerden önceden izin alınması kaydıyla ayin, dua, dini içerikli sempozyum vb. gibi etkinliklerin düzenlenmesi uygun görülmektedir.”



KAYITLARDA CAMİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kilise olarak tanımladığı Ayasofya, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün mülkiyetinde bulunuyor. Dönemin Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ruşen Balta, Ayasofya Camii'nin müze olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı'na tahsisine onay vermemişti. Ruşen Balta, 13 Şubat 1995 tarihli yazısında, söz konusu alanın tapu, imar ve eski eser kayıtlarında cami olarak kayıtlı bulunduğuna dikkat çekmişti.

Söz konusu yazıda; 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 10 maddesinde; tahsis edildikleri maksada göre kullanılmaları gerektiğine dikkat çekilerek, “Bu bakımlardan, söz konusu Ayasofya Camii'nin müze olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı'na tahsisi mümkün olamamaktadır” denildi.



TAPU SENEDİNDE DE CAMİ
Ayasofya Camii; Bursa'nın İznik ilçesi Mahmut Çelebi Mahallesi ****** Kılıçaslan Caddesi'nde yer alıyor ve tapusu 1331 yılında kurulan Orhangazi Vakfı'na ait... Tapu senedinde, söz konusu alanın niteliği, “Ayasofyayı Sağir Cami ve Arsası” olarak gösteriliyor.


http://www.timeturk.com/tr/2010/10/28/a ... -oldu.html