AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR Empty
MesajKonu: ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR   ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR EmptySalı Tem. 13, 2010 10:51 pm

[size=24]
[color:a2e4=brown]
..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR
[/color]
[/size]



[img]http://www.odatv.com/images/2010_07/2010_07_13/..tumuze-liberal-yazarlari-sokuyorlar-1307101200_l.jpg[/img]

















13.07.2010 12:57


[size=18]Amerikan ajanlarıyla ortaklaşa düzenledikleri Ergenekon iftiraları ve anayasa düzenlemelerine hayır! Bilim adamları ‘hafıza aşısını’ hemen bulmalı.. [b]Türkiye’de henüz ‘milli, yerel’ bir darbe olmamıştır, 60 ihtilalinden 28 Şubat’a ve bugün Ergenekon darbesine kadar hepsinin arkasında ABD olduğunu hala bilmeyen mi var![/b] Bugünlerin kabarmış suları çekildiğinde hepiniz acaip deniz yaratıklarının leşlerini İçişleri ve Adalet Bakanlığı koridorlarında göreceksiniz, inşallah iş işten geçmiş olmaz..
[color:a2e4=yellow]
Amerika’nın sessiz savaşsız istila ve işgaline Hayır![/color]
[b]Dünya tarihinin ilk boynuzlu anayasası, Anadolu halkını Amerika’yla aldatıyor.[/b]
Kendileri cemaatleri partileri holdingleri Amerikan vesayetine zaten girmişler, şimdi bizleri hepimizi de Amerikan Vesayeti’ altına almaya çalışıyorlar..
Kenan Evren-Özal döneminde tüm dünya tarihinde sadece ülkemizde birkaç yıl içinde fabrikasız üretimsiz üç-beş milyar dolar kazanmayı beceren cemaatlerin holdinglerin yazarlarına demokrasi şovlarına Hayır!
12 Eylül yargılanacakmış Kenan Paşa sembolik de olsa mahkemeye çıkartılacakmış, pöhh, 12 Eylül yargılanacaksa, Evren-Özal’ın açtığı kapılardan kimler cemaatleri tarikatları polis okullarına soktu, kimler bir yılda üç-beş milyar dolar sahibi oldu, bunlar yargılansın…Yani cemaatlerin hem siyasi hem parasal kökleri yargılansın…
Cemaat tarikat vesayetine Hayır!
[b]Hukuksuz belgesiz tutuklamalara infazlara HAYIR![/b]
[b]Her sabah asansör aynasında kaşımızı gözümüzü düzeltirken bu aynanın içinde gizli kamera var mı korkularına Hayır![/b]
Otuz kırk yıllık arkadaşlarına dahi telefonda ‘telefonda olmaz kahveye gel de konuşalım’ endişelerine Hayır!
Bu ‘Amerikan Vesayeti’ anayasasının derisinden yeni bir toplum şu kopya koyun Dolly çiftliği tasarlanıyor, şimdiden başardılar bile, milyonlarca Bülenç Arınç, milyonlarca Tayyip çoktan üretildi, yüzbinlerce Hüseyin Çelik ve onbinlerce Kibariye de promosyon..
Sahtekarca ucuz şovlara siyasi tezgahlara Hayır![color:a2e4=yellow]
[b]SAHTEKARCA ASKER SİVİL ÇATIŞMASI DİYORLAR[/b][/color]
Amerika’dan Adalet Bakanlığı’na bir telefon, kafi, istediklerini içeri al istediklerini tutukla.. Adına sahtekarca asker-sivil çatışması diyorlar, başından beri yalan, [b]Torumtay Paşa niçin istifa etti, Amerikalı ajanın makamına gelip savaşa girmelisin dediği için[/b], o da, meclis var başbakan Özal var bir Genelkurmay başkanı bir ajanla savaşı niye konuşsun, dediği için, istifa etti.. O gün bugün Amerika Türkiye’ye tek telefonla ‘vesayeti’ altına almaya çalışıyor..
Amerika, Kenan Evren-Özal günlerinden bugüne polis emniyet savcı gazeteci yazar çalışmalarıyla Türkiye’yi savaşsız teslim alacak kadar İslamcı ve sağ siyasetleri kullandı..
Sayelerinde gelmiş geçmiş dünya tarihlerinde ilk defa bir ülkenin ordusuyla emniyeti açıktan sert bir iç savaşın içine sokuldu..
Balkanlar Kafkasya Orta-Doğu’da eşine rastlanmayan büyüklükte ve berekette [b]Harran Ovası’nda Toros Yaylaları’nda Karadeniz Yaylalarında iki inek yetiştirmeyi beceremeyen adamlar maşallah ekranlarda yüzlerce sığır yetiştirdi.. [/b]Irak işgalini bu sığırlar alkışladı. Amerikan ordusuna bu Teksas sığırları övücü destek yazıları yazdılar..
İftiralar, yalanlar, tezgahlar ve galeyancı medyasıyla Malazgirt savaşından Kurtuluş Savaşına bugünlere kadar Türk Ordusu ilk defa içerden işbirlikçileriyle bu kadar ağır bir saldırının hedefi haline getirildi..
[color:a2e4=yellow]
[b] ….TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR[/b][/color]
Sevgili halkım, yazarları subayları hepsi içerde, dışarıda birkaç kişi kaldı, artık sıra sizde, köy köy kasaba kasaba toplayacaklar, ‘evet’ diyenler asla abartmıyorum kızlarını ‘bisiklete’ dahi bindiremeyecek..
İran gezimde gece bir Azeri şoförün taksisindeyiz, ‘mollalarla aranız nasıl’ dedim, Azeri şoför az Türkçesiyle ‘…tümüze ağaç sokurlar’ dedi, Türkiye’den arkadaşım gülmekten kırıldı, ‘niye gülüyorsun’ dedim, bunlar bizden daha şanslı, bizimkiler ‘…tümüze liberal yazarları sokuyor’ dedim..
[b] Anadolu’nun bir çocuğu olarak buğdayı dahi ithal eden et’i dahi ithal eden bir ülkede yaşamaktan utandığım için, anayasaya Hayır![/b]
Amerikan Vesayeti anayasasına hayır, çünkü sabah kalktığımda devlet çöplüğünde eşelenen liberal yazarlar görmekten bıktım..
[b]Amerikan Vesayeti anayasasına hayır, çünkü işbirlikçi iktidar, gözüne bakamadığı insanların gözlerini oyuyor, kederini duymadıkları hayatın kaderiyle oynuyorlar..[/b]
İktidar oldukları sekiz yıldan beri, nerde sıradan bir konuşma yapsak, [b]‘yeni bir film geldi gitsek mi?’[/b] diye lafa girsek[b], ‘ama halk, milli irade bizim arkamızda’[/b] diye cevap veriyorlar.. [b]‘Gazeteler yazıyor güneşte patlamalar var’,[/b] cevap: ‘[b]milli irade bizim arkamızda, halk bizden yana..’[/b]. Şu haber spikerine ne oldu artık ekrana çıkmıyor, cevap: [b]‘Milli irade arkamızda, halk bizi destekliyor..’[/b].. [b]Türkiye Dünya Kupası’na katılsa ne iyi olurdu[/b], cevap: [b]Milli irade arkamızda halk bizi destekliyor..[/b]’[color:a2e4=yellow]
[b]OTURUP AĞLAYACAK YERİNİZ OLMAYACAK[/b][/color]
Bunun anlamı şu, potansiyel Kuddusi Okkır’lar için artık merhamet şefkat insanlık hukuk hiç yok, çünkü halk evet’le arkalarında.. Bugünün şartlarında dahi işgal kuvvetleri gibi gördüğünü içeri tıkanlar, yarın ‘evet’ dendiğinde, oturup ağlayacak yeriniz dahi olmayacak..
Allah göstermesin sandıktan ‘evet’ dendiğinde Kibariye önde liberal yazarlar arkada önce bir ‘roman havası’ sonra birlikte [b]Fatih Camii’nde hatim indirme, peşinden Süleyman Çelebi’den mevlüt ve hepsinin göğsüne iftihar onur ödülü Amerikan çapraz şeriti törenle takılır.[/b]
Ah Kara Afrika’nın, efendilerinin (Fransızca İngilizce) diliyle isyancı şiirler yazan kahraman çocukları, hepsi ‘sömürgeleşti’, [b]çünkü isyanları milli ama dilleri Fransızdı..[/b]
Efendileri Amerika’nın büyük acısı, eski Nato, Soğuk Savaş günlerinde yetiştirdikleri faşist generalleri bulamıyorlar.. Bu faşist generalleri yetiştirenler bu faşist darbeleri yapanlar şimdi elçiliklerindeki can sıkıcı partilere faşist generaller koşarak gelip neden ‘tekmil’ vermiyorlar diye, işte Türkiye’nin hukukundan siyasetine altına üstüne bu yüzden getirdiler.[color:a2e4=yellow]
[b]EN BÜYÜK ANAYASA GÜVENDİR[/b][/color]
En büyük anayasa ‘güven’dir, bu toprağın her insanını birbiriyle savaştırmak için her iftirayı sahtekarlığı deneyenler, şimdi bize ‘göklerden’ yeni bir anayasa indirmiş gibi, 60 İhtilallerinde oynanan üçüncü dünya oyunlarını yeniden tezgahlıyorlar..
Afrika’da Latin Amerika’da dahi artık zırnık kalmadı bu ‘bizim adamlar, bizim İslamcılar, bizim çavuşlar..’ ilişkisi, yaşasın Türkiye Medyası, üçüncü dünyadan da, karanlık dünyalardan da daha karambolde şimdi tapunu haritanı anayasanı işbirlikçilerin emirleriyle hizaya sokuyorsun..
[b]Referandum sonrası Hayır çıkarsa, o işbirlikçiler sadece ajanlarıyla kumar masasına yatırdıkları parayı tezgahı kaybederler, ‘evet’ çıkarsa bizler ülkemizi kaybedeceğiz![/b]
Artık ne olacaksa olsun deyip her şeye karar verip kendini gecenin karanlık sokağına atan ucuz kadınlar gibi işte yandaş yazarlar ekranlarınızda namus onur haysiyet hukuk bilmeden demeden Türkiye’yi sizden istiyorlar.. [b]Öttürdükleri işbirlikçi borazının adına ‘özgürlük’ demişler..[/b]
Ağır bir yenilgiden sonra bu yandaş güruhun normal sivil bir hayata adım atabilmeleri, rehabilite edilebilmeleri için, belki ufuktaki başka bir seçime kadar [b]Abant kampında ‘karantinaya’ alınmaları gerekir[/b], [b]köpekler zihin yorgunluğu çekmez, Pitbull’ların boynundan birkaç gün tasmalarını çözüp ormana salıverilmeliler.. [/b]Yağlı baharatlı konuşmaları tabaklarından alınmalı, ancak, morallerini düzeltmek için maaşları yeniden artırılmalı..[color:a2e4=yellow]
[b]SURATLARINA BAKIN[/b][/color]
Tayyip Erdoğan’ın, ekranlardaki bu insanların, sadece suratlarına bakın, Türkiye halkının sırtından yediği kirli bıçağı görün.. Allah’ın huzuruna Amerikan vesayeti olmadan tek başına nasıl çıkabilecekler, yoksa [b]haşa Allah’ı da tezgaha getirecek bir evanjelist ortaklık cemaatlerce çoktan ayarlandı mı?[/b] ****** de tutmadı, [b]Ergenekon’un bir numarası sonunda (haşa) Hazreti Ali yoksa Peygamberimiz mi çıkacak?[/b]
Absürd Tiyatro’nun meşhur yazarı İonescu’nun Kel Şarkıcısını hatırlayın, baba şöyle der: [b]Kızım Kel Ama Şarkı Söylemeyi Biliyor[/b].. Dispanserlere tımarhanelere kapatılacak adamları ‘ekranlarda salıvermişler, Tüsiad’ından AB temsilcilerine kadar hepsi zır cahil, vicdansız, hukuk tanımaz, ama hepsi bağıra çağıra sekiz yıldır özgürlük şarkıları söylüyor…
Kardeşlerim, gerçek anayasalar tek cümleyi ifade eder, ‘bu topraklar üzerinde yaşayan herkes hukuk karşısında eşittir’, bu kadar. Gerisi, yüzlerce madde, yüzlerce trafik işareti gibi, birbirine dolanmış labirent gibi alt fıkralar hepsi tezgahtır..
O yüzlerce girift madde cümle; hukuk karşısında herkes eşittir hakkını, birilerine devretmenin hükmen satmanın gizli yollarını düzenler..
Kardeşlerim, bu insanlar ülke bilmez özgürlük bilmez, vatan bilmez, hukuk bilmez, vicdan bilmez, merhamet tanımaz.. Bunlar yeni icad oldu.. Sadece bizler değil tüm coğrafyalar bu yeni tür faşist liberallerin gaddarlığıyla kavruluyor, satılıyor. Fikri düşünceyi bozdular, insanlığın duygularıyla oynadılar..
[b] Uzaydan yeni gelmiş başka tür mahluk bunlar..[/b]
[color:a2e4=yellow]
[b]HEDGE FONLAR GİBİ[/b][/color]
Bir isim uyduramadım, Hedge’le, Hergele, olmuyor, faşist liberal lafını ben uydurmuştum içime sinmedi, başka bir ‘biçim’ var karşımızda. Ülkemiz kendilerine ‘liberal’ sıfatını yakıştıran ancak klasik liberal, muhafazakar, milliyetçi, solcu, vb. gibi geleneksel bir sınıflamayla anlayamayacağımız yeni tür bir ‘yazarlıkla’ karşı karşıya.. Çok düşündüm, bu adamlar kimdir yazı türleri felsefeleri nedir, buldum sonunda: [b]bu yazarlar tıpkı Hedge Fonlar gibi hareket ediyor. [/b]Hedge Fonlar kapitalist piyasalarda nasıl bir rol oynuyorsa, faşist liberal yazarlar da medyada aynı metodlarla hareket ediyor..
Yüzleri kızarmıyor, fikir namusu taşımıyorlar, dün dediklerini unutuyorlar, günbegün hızla değişiyorlar, vicdan’la ilişkileri sıfır, gibi, bu yeni tür yazarları anlamak için yüzlerce şaşkın soru sorup duruyoruz.
Bu yeni ‘yazar’ türünün tarihte eşi benzeri yok. [b]Bir borsa deyimi ‘pozisyon’ yazarları da diyebilirdim[/b], duruma göre, yazdıkları yere göre tavır almalarından, [b]‘pozisyon’[/b] kelimesi de kesmedi.
Hedge fonlarının şöhretini insan evladı on yıl kadar önce Uzak-Doğu borsalarını bir gece alt üst edip piyasadan birden çekilmeleriyle tanıdı. Hedge Fonları asıl şöhretlerini son ekonomik krizde yaptı..
Nedir Hedge Fonları.. Aşırı risk alındığı için Hedge kelimesi yakıştırılmış.. 70’li yıllarda tanınmaya başladılar ama asıl güçlerini 80’lerden sonra oluşturmaya başlayıp 90’lı yıllarda dünya ekonomisinin nerdeyse yutacak kadar büyüdüler..
Hedge, aşırı riskten geliyor ama bu kelime fonun karakterini tam anlatmıyor, Türkçe’ye en yakın çeviri ‘atak fonlar’ ya da ‘serseri fonlar’ şeklinde olabilir. En önemli özellikleri ‘denetimden’ uzak oluşları, ‘yasal kontrolleri’nin zorluğu.. Hedge fonlarına ‘müsamahalı fonlar’ da diyebiliriz, ya da ‘[b]şımartılmış, kayırılmış fonlar’[/b] da, borsaları ve hükümetleri sahte muhasebe kayıtları düzenleyip kandırdıkları için borsalar için ‘tuzak’ ve özelleştirip kapacakları şirketlerin altına sahte rakamlarla ‘mayın döşedikleri’ için [b]‘kapitalizmin gerilla fonları’[/b] da diyebiliriz.
Aslında sistemin çürüklerini pisliklerini açıklarını yanlışlarını emdikleri için ‘müsamaha’ görmüş şımartılmışlar, bu yüzden [b]‘torpilli fonlar’ [/b]da diyebiliriz.
Şöyle mi anlatsak, hepimiz ekonomi dersi aldık, bir insan piyasada ne tür yatırımlar yapabilir ne tür girişimde bulunabilir?
Mesela, borsadan hisse senedi ya da devlet tahvilleri alabilirsiniz, ya da paranızı bankaya faize, dövize yatırabilirsiniz, ya da bir işletme fabrika kurabilirsiniz, ya da bankaya ipotek gösterip kredi alabilirsiniz, tüm bu işlemler ‘yasalarla’ düzenlenmiş bugüne kadar herkesin bilip yapageldiği ekonomik işlemler.. Yani hem geleneksel ticari faaliyetler hem de yasalarca didik didik kontrol edilip denetim altına alınmış yasal faaliyetlerdir.
Hedge Fonları, çok farklı.. Bir gün kapitalizmin canı fazladan dışarıdan ‘sıcak para’ çekti ve kapitalizm piyasalara hareket getirecek gerilla kapitalistleri davet etti, şöyle:
Birçok insan para koyarak büyük bir fon oluşturuyor ve bu fon’un yönetimini bir CEO’ya (başkan, genel müdüre) devredip ve ayrıca kar’dan yöneticiye büyük oranda pay veriyorlar.
Bu fon yönetimi, piyasada, ciddi ve güvenilir bankaların, sigorta şirketlerinin, yatırımcıların göze almaya korktuğu ‘riskli’ alanlarda ‘işler çevirmeye’ başlıyor.. Riskler öyle büyüyor ki, şüpheli çürük krediler alınıp satılıyor, tahminlerle on yıl sonrasının gelirleri bugünden alınıp satılıyor, ya da ülkeler arasındaki faiz vergi farklarını sıkıca istatistiklerle inceleyip parayı taşıyıp, girip çıkıp çevirip, durmaksızın kazanabilirler.
Adına ‘gözükara’ fonlar da diyebiliriz. Hedge fon yöneticileri ekonominin kabadayısı haline getiren en önemli birkaç şey, bir, hesap verecekleri yer yok denecek kadar az, iki, dünyada ekonomik verilerin hesaplanması istatistikleri matematik gibi çalışmaların yükselmesi yani ellerine şirketlere ve ülkelere dair çok fazla grafiklerin geçmesi, üç, sıkışmış ekonomiler ne olur sıcak para yatırım gelsin diye intihar çığlıklarıyla bilmeden davetiye çıkartıyor..
Mesela, Amerika, vatandaş konut edinsin diye düşük faizlerle kredi imkanı tanıdı, bu kredilerin sigortası zayıftı, [b]Hedge Fon’lar bu gittikçe çürüyen zayıf kredileri toplamaya başladı ve günü geldiğinde bu düşük kredileri ‘paraya’ çeviremedi[/b], bunun adına Balon Patladı diyorlar. Her şeye rağmen Amerika’nın en ünlü Hedge Fonları’nın ‘muhasebe kayıtları’ normal görünüyordu ama olmayan şey ‘para’ydı, çünkü çürük kredileri nakite çeviremeyecek kadar sigortadan gerçeklikten yoksundular. Yani, sistem tıkır tıkır çalışıyor, muhasebe, bilançolar her şey gözboyayan bir büyüme ve güzellik içinde, ancak, kayıtlardaki ‘varlıklar’ paraya dönüşebilir gerçek varlıklar değil..
Sonunda ‘serbest piyasaya’ tapınan kapitalizm tarihinde [b]ilk kez bir sosyalist uygulama olarak suçlanan Devlet Desteği’ni devreye soktu ve çökmekte çürümekte olan bu büyük Hedge Fonlar’a trilyon dolarlar akıtmaya başladı..[/b]
Yani, emekliler’e işsizler’e yoksullar’a dahi en düşük ‘sigorta’ ödemesini ‘devlet karışmamalı’ diye tarih boyu karşı çıkanlar, batmakta olan büyük finansal kuruluşlar olunca harekete geçiyor.. Halkın vergileriyle oluşmuş trilyon dolarları bu büyük fonları kurtarmak için devreye sokuyor..
Çünkü zaman içinde ciddi bankalar, sigorta şirketleri, saygın tedbirli yatırımcılar da Hedge Fonların serbest dalışlarının cazibesine kapılmış, ya bu fonlar’a ortak olmuş, ya da bu fonların çürük kredilerine göz yumup nice karşılıklı borç alacak ilişkisine girişmiş..
Velhasıl çökmekte olan Hedge Fonlar’a trilyon dolar desteği verilmezse aklı başında en sağlam görünen bankalar, sigortalar şirketleri, borsa, her şey kağıttan kuleler gibi çöktü çöküyor korkusu, kapitalizmin sonunu getirdi…
Geriye dönüp baktıklarında bu Hedge Fonları kim görmezden geldi, kim yasaları sıkı sıkıya sağlamlaştırmadı, kim bu fonların muhasebe kayıtlarını gözlerden kaçırdı, kimler bu fonları ‘şişirdi’, hangi ciddi merkez bankası başkanları bu fonlar’ın ciddi piyasalarda at koşturmasına sesini çıkarmayıp gizlice el altından destekledi..
Suçlu bulundu, ekonominin sıcak paraya ihtiyacı vardı, piyasaların hareketi canlılığı için elinde nakit olanların atak hareketleri ‘kan dolaşımı’ gibi heyecan vericiydi, ama bu kan gerçek bir ‘kan’ değildi..
[b] Hedge Fonlar için şunu bilelim, vicdan ahlak ülke insanlık hak hukuk asla tanımayan, mutlak kar Tanrı’dır deyip kazanmak için her yolu deneyen bu son otuz yılın canavarlarıdır..[/b]
Borsaları yağmalayan, ülkeleri batıran, madenleri şirketleri ucuza kapatan, halkın vergileriyle oluşan hazineleri sülük gibi emip yoksul coğrafyaları infilak ettiren bunlardır.[color:a2e4=yellow]
[b]YEPYENİ YAZAR TÜRÜ[/b][/color]
Halen ‘heron’ uçakları gibi tepemizde, madenleri dağları dereleri kapılacak satılacak yağmalanacak ‘av’ peşindeler..
Ve gelmiş geçmiş tarihin en pervasız bu şirketlerine Amazon Ormanları’nın yerlileri karşı koyamadı, Orta Amerika, Latin Amerika, Orta Afrika Uzak Doğu, kimse karşı koyamadı..
Ve ülkemizde oyulmadık dağ ele geçirilmedik nehir bırakmadılar. Yüzlerce üniversite sessiz, okumuşlar sessiz, siyaset sessiz, medya sessiz, kim direniyor, üç tane köylü kadını, tığ işi yün yelek ve basma entarilerle bu dev şirketlerin önüne geçecekmiş..
[b]Okuduğunuz bu kısa tarihçe aynı zamanda faşist liberal yazarların da karakteridir. Yanlış anlamayın bu yazarların Soros gibi Hedge Fon sahipleri tarafından desteklendiği gibi bir şey asla söylemiyorum. [/b]Tabii ki destekleniyorlar tamamen ayrı şey.
Ben, ekonomideki bu fonların karakteristiğinin paralel bir evrende yani siyasette aynı tür’den aynı yolları deneyen ve aynı metodlarla çalışan yepyeni bir yazar türünü ortaya çıkarttığını iddia ediyorum..
Faşist liberal yazarların tarih, felsefe, aktüalite, ideoloji, fikir, güncel olaylar karşısındaki ‘tavırlarının’ kökenini yapısını mı merak ediyorsunuz, buyurun, [b]Hedge Fon’un ne olduğunu iyice öğrenin..[/b]
[b]Siyaset dünyamızın Hedge Yazarları, tıpkı Hedge Fonları gibi, vurdumduymaz, vicdansız, atak, yüzü kızarmaz, şımartılmış, müsamaha edilmiş, yasalarla kontrol edilmeyen, gerilla taktikleri izleyen, yeni tür yazarlar olduğu iddiasındayım.[/b]
Sabahtan akşama değişen, dün yaptığını bugün unutan, ahlak vatan ülke insanlık hak hukuk demeden her yere her şekilde ‘sırf’ karlı çıkmak için vurmayı ‘liberalizm’ sanan bu yazarların, bu son otuz yılda tarihte ilk defa ortaya çıktıklarını anlatmaya çalışıyorum.
Son cümlem olsun, 19. yüzyıl yazarlarından insanlığın öğrendiği çok şey vardı, mesela ‘ölüm’ üzerine çok konuşurlardı, ‘vefa’ ‘şeref’ ‘haysiyet’ ‘insanlık’ ‘merhamet’ ‘kardeşlik’ üzerine zihinlerini çok yordular..
[b]Bu yaratıklar, ölüm korkusu, kardeşlik, insanlık, merhamet üzerine tek satır yazma zahmetine girişemezler, çünkü durdukları yer büyük şirketlerin ‘piyasa ve siyaset’ pozisyonları gereğidir..[/b]
[color:a2e4=yellow]Bu ‘pozisyon’ onların savaş cephesidir..
Amerikan vesayetiyle oluşturulmuş İslamcı, sağcı, işbirlikçi, faşist liberal cephelerin tozunu attırmak için, [b]Amerikan Vesayeti Anayasası’na HAYIR![/color][/b] [/size]
[b]Nihat Genç[/b]
[b]Odatv.com [/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR Empty
MesajKonu: Geri: ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR   ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR EmptyPaz Ağus. 22, 2010 1:10 pm

İshak Alaton: Bir yetmez, iki defa 'evet' diyeceğim


Türk Sanayicileri ve İşadamları Der-neği'nin (TÜSİAD) 12 Eylül'de yapılacak anayasa referandumunda 'tarafsız' kalacağını açıklamasının ardından başlayan tartışma sürüyor.



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bitaraf olan bertaraf olur." sözleriyle eleştirdiği patronlar kulübüne bir tepki de TÜSİAD üyesi İshak Alaton'dan geldi. Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alaton, referandumda bir 'evet'i yeterli bulmadığını vurguladı ve iki kere 'evet' diyeceğini açıkladı. İş dünyasını 'cesaret fakiri' olmakla eleştiren Alaton, zamanı gelince pozisyon alıp 'ben böyle düşünüyorum' demek gerektiğini ifade etti. Duayen işadamı, yeni darbelerin mağduru olmamak için demokrasiden yana tavır alınması gerektiğini belirtti.
Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton, referandum sürecinde yaşananlar konusunda Zaman'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Anayasa değişikliğine destek veren Alaton iki kez 'evet' demesinin iki sebebi olduğunu belirtiyor: "Birinci sebep son 8 yıldır yaşadığımız iki başlı yönetim. Bu beni de, Türkiye'yi de çok yordu ve ülkenin çok aleyhine oldu. Çünkü bir tarafta seçimleri kazanmış ve yüzde 65 ile parlamentoya girmiş bir ana parti ve o partinin karşısında küçük muhalefet partileri var. Bunun yanında tam muhalefet yapan bir de devlet var. Bunun en bariz örneği (üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması) 411'li oylama oldu. Parlamentoda 550'nin 411'inin oyuyla -ki bu Meclis'in neredeyse yüzde 80'i ediyor- geçen bir kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal ediliyor. Neye dayanıyor bu iptal? Hiç. Kendi özel mantığı var. Hükümet aleyhtarı devlet mantığıyla parlamentodan geçen kanun iptal ediliyor. Bu da çift başlı bir yönetimin en açık göstergesi. Bunun bir yerde bitmesi lazım. Bitmesinin tek yolu bu referandumda yargının tarafsız bir noktaya çekilme ihtimali. İhtimal olarak görüyorum çünkü henüz neyin ne olacağı tam belli değil. Fakat bu bir umuttur. Ben bu umuda güvenerek 'evet' diyorum. Artık sadece milletin seçtiği bir yönetimin tek ses olmasını gerekli ve kaçınılmaz görüyorum."
İshak Alaton'un referandumda evet demesinin ikinci sebebi de uzun yıllardan beri vaat edilen mevcut anayasanın tamamen iptal edilmesi ve onun yerine sağlıklı, çağdaş Batı standartlarında, Avrupa Birliği'nin kabul ettiği yepyeni bir anayasa için ilk adımın atılacak olması. "Yepyeni bir anayasa için kuvvetli bir hükümetin iktidara gelmesini bekliyorum. Bu hangi parti olursa olsun yeni hükümetten birinci beklentimiz yepyeni bir anayasa." diyen Alaton, kurucusu olduğu Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) aracılığıyla Prof. Dr. Ergun Özbudun'a hazırlattığı anayasanın ele alınmasını, tartışılmasını ve kabul edilmesini beklediğini dile getirdi. Yeni bir anayasanın 2011 seçimlerinden sonra ilk ele alınması gereken konu olduğunu vurgulayan Alarko'nun patronu, şöyle konuştu: "Böylece 30 yıl önceki 12 Eylül 1980 darbesi rezaletini son defa olmak üzere tarihe gömecek ve unutacağız. Aynı zamanda darbeler periyodunun sonu olacak. Çünkü arka arkaya gelen darbeler, bilgisayar yoluyla gösterilen tehditler, hizaya çekme ve ordunun üst kademesinin yapmaya çalıştığı darbe devamlılığı bir daha geri gelmemek üzere yerde noktalanıyor. Fakat unutulmayacak. Çünkü artık geçmişteki faili meçhullerin ele alınma, binlerce insanın acılarının işitilme zamanı geldi. Bu vatandaşlardan milletçe özür dilenmeli. Bu devletin bugüne kadar işlediği suçları kabul etmesini ve özür dilemesini bekliyorum." Alaton, Türkiye'deki Yahudi cemaatinin referandumla ilgili sessiz bir duruş sergilediğine işaret ederek, bu durumu anlayışla karşılamaya çalıştığını, ancak ne düşündüklerini bilmediğini kaydetti.
İş dünyası neden bu kadar cesaret fakiri?
Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) yanı sıra iş dünyasında da demokrasiden yana cüretkar çıkışlar olmayışını eleştirdi. İş dünyasının düşünce dünyasını anlamakta zorlandığını ifade eden Alaton, "Neden bu kadar cesaret fakiri bir toplumuz? Neden cesaret denilen erdemin kıymetinin idrakinde değiliz? Neden renksiz, neden tarafsız kalarak dertleri halledeceğimizi sanıyoruz." diye sordu. İshak Alaton, zamanı gelince pozisyon alıp 'ben böyle düşünüyorum' demek gerektiğini söyledi. Demokrasi tehditleri karşısında sessiz kalmanın en çok iş dünyasını vurduğuna işaret eden işadamı, "Mağdur olmamak için demokrasiden yana tavır almak lazım. Sanki (işadamları) renksiz kalarak bir tehlikeyi önleme çabası hissediyorum. Ancak ben tehlikenin ne olduğunu anlayamıyorum." şeklinde konuştu.
Her şeye 'hayır' diyen muhalefeti anlayamıyorum
İşadamı İshak Alaton referandum konusunda muhalefetin tutumunu eleştiriyor. 'Hayır' kampanyası başlatan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) sosyal demokrat olduğuna inanmadığını ifade eden Alaton, "Sosyal demokratlığı bir yana bırakalım, CHP'nin hayır demeyi savunmasındaki mantığı da anlamış değilim. Çünkü doyurucu bir mantıkları yok. Sadece muhalefet etmek için muhalefet ettikleri kanaatine varıyorum. Bu da belki politik beklentileri neticesi." dedi. "Böylesi bir muhalefetin ülke yönetiminde olması ne kadar mantıklı?" diye soran işadamı, bunu doğru bulmadığını, muhalefetin ülkenin çıkarı doğrultusunda karar alındığında ona destek vermesi gerektiğini söyledi. Türkiye'nin, muhalefeti her şeye hayır diyerek hareket eden bir garip ülke olduğunu kaydetti. Her şeye hayır demenin mantığını hiçbir zaman anlamadığını vurguladı. Eski MGK Genel Sekreteri Org. Tunçer Kılınç'a atfen 4 yıldızlı bir orgeneralin televizyondan dolar basacağını söylemesinin de mantık dışı olduğunu vurgulayan Alaton, şöyle konuştu: "Bu para basma hadisesi nasıl Türkiye'de ciddiye alınır ve tartışılır? Televizyondan söylüyor ve gazetelerde bu demeçlere yer veriliyor ve adama da sorulmuyor 'Sen çıldırdın mı?' diye. Mantık nerede? Bir yerde TV aracılığı ile kalpazanlığın mubah olduğunun propagandası yapılıyor."
ZAMAN
TURHAN BOZKURT
21 Ağustos 2010, Cumartesi


İşadamı Alaton, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in referandumda tarafsız kalacaklarını açıklamasını da eleştirdi. Üyesi olduğu TÜSİAD'ın toplantılarına gitmediğini belirten Alaton, bunun gerekçesini şöyle açıkladı: "Çünkü uzun zamandan beri TÜSİAD'ın duruşunun Türkiye'nin gerçekleriyle bağdaşmadığını düşünüyorum ve bunu açık bir şekilde dernekte de dile getirdim. Bunun için mesafeli davrandım. Bugün de herhangi bir şekilde değişmiyorum. TÜSİAD'ın kendine göre bir mantığı var. Ben buna iştirak etmiyorum." TÜSİAD'ın geçmişte yeni bir anayasa talebi olduğu, Başbakan'ın da oraya giden yolda ana arterleri açmaya çalıştıklarını söylemesinin hatırlatılması üzerine Alaton, şu değerlendirmeleri yaptı: [size=18]"Başbakan çok mantıklı bir şekilde izah ediyor. Ben de aynı mantıktan gidiyorum. Ve diyorum ki bu referandum ilk adımdır. Nihai hedef değildir. Bunu herkes biliyor zaten. Bir taraftan yönetimin elini bağlayacağız -şimdi yaşandığı gibi- diğer taraftan da yepyeni bir anayasa isteyeceğiz. Bunun mantığı nerede? Demokrasi arayışında olmak tavır almayı gerektirir. Demokrasi arayışında nasıl tarafsız kalınır. Ne kadar geçersiz ve mantıksız bir yaklaşım."[/size]


En son AZYA tarafından Paz Ağus. 22, 2010 1:18 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AZYA
Admin
Admin
AZYA


Mesaj Sayısı : 2611
Reputation : 38
Kayıt tarihi : 27/03/10

..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR Empty
MesajKonu: Geri: ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR   ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR EmptyPaz Ağus. 22, 2010 1:15 pm

Yahudi "evet" diyor. "İlk adım" diyor...

AB, "evet" diyor.

ABD, "evet" diyor.

İsrail, "hayır" der gibi yapıyor.

PKK, "evet" diyor.

Ne demiş Alaton?

Bir daha darbe olmasın diyeymiş... İlk adımmış... Neyin ilk adımı? demokrasinin. O ne ki? ABD'nin en sisnsi darbesi, bizim için ideoloji vasıta-silah da onlar için değil mi?

Bunun manası, ABD, AKP eliyle, rayından çıkması imkansız öyle bir rejim kuracak ki, bir daha darbe yapmanın mevzuu kalmayacak. Sistem ABD adına öyle bir tahkim edilecek ki, ABD yıllardır Kemalist görüntüsü aaltındakilere yaptıramadığını AKP'ne yaptıracak.

Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Rreferanduma evet, AKP'ne, AB-D ve İsrail'e evet demektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
turbix




Mesaj Sayısı : 161
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 15/04/10

..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR Empty
MesajKonu: Geri: ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR   ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR EmptyPtsi Ağus. 23, 2010 9:56 am

KONUŞANA BAK: ALATON DEVLETTEN ŞİKAYET EDİYOR!



Türkiye'yi boğazdan yöneten şebekenin demirbaşlarından İshak Alaton , mutad olduğu üzere Fetullahçıların amiral gemisi Zaman gazetesine demeç vermiş ve referandumda "tarafsız" kalacağını açıklayan TÜSİAD'ı eleştirmiş ve "bir değil iki kere evet diyeceğim" şeklinde bir tavır ortaya koymuş.

"Erdoğan" projesinin , İsrail'den Alon Liel'le birlikte baş mimarlarından olan İshak Alaton Zaman gazetesine verdiği demeçte ; referandumda Türkiye'de çift başlılığa son vermek için "evet" oyu vereceğini söylemiş ve iktidara karşı bir "devlet muhalefetinden" şikayet etmiş.

Aynen alıntılıyoruz :

"Birinci sebep son 8 yıldır yaşadığımız iki başlı yönetim. Bu beni de, Türkiye'yi de çok yordu ve ülkenin çok aleyhine oldu. Çünkü bir tarafta seçimleri kazanmış ve yüzde 65 ile parlamentoya girmiş bir ana parti ve o partinin karşısında küçük muhalefet partileri var. Bunun yanında tam muhalefet yapan bir de devlet var.

Bunun en bariz örneği (üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması) 411'li oylama oldu. Parlamentoda 550'nin 411'inin oyuyla -ki bu Meclis'in neredeyse yüzde 80'i ediyor- geçen bir kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal ediliyor. Neye dayanıyor bu iptal? Hiç. Kendi özel mantığı var. Hükümet aleyhtarı devlet mantığıyla parlamentodan geçen kanun iptal ediliyor. Bu da çift başlı bir yönetimin en açık göstergesi. Bunun bir yerde bitmesi lazım. Bitmesinin tek yolu bu referandumda yargının tarafsız bir noktaya çekilme ihtimali."

Dikkatinizi çekeriz : Alaton; tam muhalefet yapan devletten şikayetçi.

Alaton efendiye soruyoruz :

1) Bu ülkede devlet bırak tam muhalefet, gram muhalefet yapsaydı, sen bu ülkenin rejiminin temellerine saldıran raporlar kaleme alarak gündem belirleyen TESEV gibi bir kurumu finanse edebilir miydin?

2) Devletten aldığı ihaleler milyarlarla ifade edilen sen kim oluyorsun da devlet muhalefetinden şikayet ediyorsun? Muhalefet eden devlet mi seni bugüne kadar milyarlarca dolarlık ihalelerle ihya etti?

3) Bugüne kadar devletin her kapısında saygıyla karşılanan sen mi ; MOSSAD mühürlü koruma çemberinden boğazı seyrederken devlet muhalefetinden şikayet ediyorsun?

4) Devlet sana muhalif olduğu için mi , seni çeşit çeşit "üstün hizmet" madalyası ile ödüllendirdi? Hangi üstün hizmeti verdiğin tartışılır ama bu devleti kemiren tayfayı finanse ettiğin için sen bir sonraki devletten de "üstün hizmet" madalyasını şimdiden garantiledin Alaton efendi.

4) "Erdoğan"'ın senin rahle-i tedrisinden geçtiğini; İstanbul Belediye başkanlığı döneminde ne tür finansmanlar sağlandığını bilen biliyor. Koç'un ; "Tayyip Erdoğan'ın 1 milyar doları varmış" sözündeki o 1 milyar doların kaynağını herhalde bizden daha iyi bilirsin. Ortada bir "devlet muhalefeti" olsaydı, sen devletin gözü önünde böylesine küresel bir planın mihmandarlığını üstlenebilir miydin? Alarko kampüsünde yaptığın toplantıların kayıtları ortalığa saçılmaz mıydı?

5) Röportajında sözü Tuncer Kılınç'ın zamanında ettiği, "devlet para basmalı" sözüne getirip, "böyle bir şey olur mu, resmen kalpazanlık basın yoluyla teşvik ediliyor" şeklinde inciler döktürmüşsün.

Milyarlarca doları yönetip ekonomi cahili olmak bu kadar olur. Para basmak kalpazanlık değil, ekonomi teorisinde yeri olan, tartışmalı fakat geçerli bir yöntemdir.

Kalpazanlık ise bir suçtur ve hamiliğini üstlendiğin Tayyip Erdoğan'ın Üsküdar Adliyesi'nde halen açık olan dosyasında hanesine kayıtlı olan suçun adıdır.

Devlet karşılıksız para basıp senin gibi üç beş elitin cebine faiz olarak koyunca sorun olmayan para ; devlet bu parayı kitlelere maaş olarak dağıtınca mı sorun teşkil ediyor Alaton efendi?

Populizm sorun da, elitizm sorun değil mi?

Sen bu ülkede "devlet muhalefetinden" şikayet edecek son kişisin.

Sen bu ülkede yürüttüğün faaliyetlerin onda birini başka bir ülkede yürütsen; değil Boğaz'a nazır malikanelerde, varoşların arka sokaklarında bile yaşayamazdın.

Aaa; pardon unuttuk...

Sen o meşhur küresel lobinin üyesisin. Sen her yerde kralsın, sen her yerde devletsin.

Sen heryerde malikanelerde yaşayıp, yıllardır sırtından geçindiğin ve sürü gibi güttüğün kitlelere bir de "devlet muhalefetinden" şikayet edersin.

Devletten aldığın ihalelerle beslediğin o kursağından demokrasi kusarsın üzerimize.

Bu ülkede "Devlet" hep sen oldun Alaton; "muhalefet" ise biz.

Sen ve senin gibiler yıllardır sırtımızdan inmedin; hele bir sus da, bari kulağımız dinlensin.

Açıkİstihbarat.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MECER

MECER


Mesaj Sayısı : 93
Reputation : 10
Kayıt tarihi : 16/05/09

..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR Empty
MesajKonu: AKP nin Ponpon KIZLARI...   ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR EmptySalı Eyl. 21, 2010 5:00 pm



[img]http://www.odatv.com/images/2010_09/2010_09_21/basin-tarihi-boyle-kivrak-gazeteci-gormedi-2109101200_l.jpg[/img]

[size=24]
[color:985d=orange]
BASIN TARİHİ BÖYLE KIVRAK GAZETECİ GÖRMEDİ[/color]

[/size]
[size=18]
Kimden mi bahsediyoruz:
Mehmet Barlas.
12 Eylül 1980 darbesine yazdığı güzellemeler sonucu yargılanma ihtimali olunca "bir tek ben suçlu değilim, eğer benimle ilgili kalem oynatırsanız sizleri de yakarım" mantığıyla Sabah'ta bazı fotoğraflar yayınlamaya başladı.
Vay efendim Kenan Evren Milliyet'i ziyaret etmiş ve onu kimler kimler karşılamış.
İnanız meselemiz bunlar değil.
Bizim meselemiz şu:
Bu kadar kıvrak bir gazeteci olur mu?
Bakınız:
1960'lı yıllarda sol rüzgarlar esiyor; Mehmet Barlas sosyalist. Yazdığı kitapları unutmadık!
70'li yıllarda Mehmet Barlas sosyal demokrat.
12 Eylül 1980 askeri darbesi oluyor; Mehmet Barlas darbeyi övüyor. Sayesinde Milliyet tarihinin en cunta över gazetesi oluyor.
Turgut Özal Başbakan oluyor; Mehmet Barlas Özalcı kesiliyor.
Çiller Başbakan oluyor; Mehmet Barlas Çillerci oluyor.
DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti kuruluyor, Mehmet Barlas Ecevit'e övgüler yağdırıyor, MHP'nin nasıl barışcı bir parti olduğunu yazıyor.
Bu arada Mesut Yılmaz'a neden kin duyduğuna hiç girmeyelim. Onu Yılmaz'ın kendisi anılarında yazsın!
Ve AKP geliyor, Mehmet Barlas AKP'ci oluyor.
Durun bitmedi.
İddiaya var mısınız; CHP hükümet olsun, Mehmet Barlas Kılıçdaroğlu'nun nasıl bütünleştirici bir lider olduğunu yazacaktır.
Soru basit:
Bu kadar kıvraklık, bilgiyle mi oluyor yoksa kalıtımsal mı?
Hani ilgili zatın babasını da iyi biliriz...
Sahi bu Barlaslar'ın hikayesini kim kitap yapacak?
Ailede yok yok...
Biz mi yazsak acaba?[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GÖLGE

GÖLGE


Mesaj Sayısı : 1231
Reputation : 36
Kayıt tarihi : 16/05/09

..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR Empty
MesajKonu: Geri: ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR   ..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR EmptyÇarş. Eyl. 22, 2010 12:07 am




[img]http://www.odatv.com/images/2010_09/2010_09_21/cengiz-candarin-haritasi--2109101200_l.jpg[/img]
[size=24]
[color:abe1=orange]
CENGİZ ÇANDAR'IN HARİTASI
[/color]

[/size]


[size=18]
Eski Aydınlıkçı Gün Zileli, bir dönem beraber mücadele ettiği Cengiz Çandar'ı kendi kişisel sitesinde anlattı.

İşte Zileli'nin kaleminden Cengiz Çandar'ın haritası başlıklı yazı:

Bu yazının başlığını, daha önce Halil ve Oral hakkında yazdığım yazılarda olduğu gibi, “ideolojik yol haritası” diye düşünmüştüm önce. Hem de böylece, eski arkadaşlarım hakkında bir seri oluşmuş olacaktı. Ne var ki, Cengiz’in “ideolojik” bir “yol”u olmadığını görerek bu başlığı koymaktan vazgeçtim. Sonra “yolsuzluk haritası” koyayım dedim başlığı, biraz da espri olsun diye. Ondan da “yolsuzluk”un yapacağı yanlış çağrışımlar dolayısıyla vazgeçtim. Böylece “ideoloji” ve “yol” çıkınca geriye sadece “harita” kaldı. Tabii ki, coğrafi değil, siyasi harita.

Cengiz Çandar’ı, 1967 yılının sonlarında, MDD’cilerin atağa geçtiği dönemde tanıdım. Ben 1967 yılında henüz MDD’ci değildim ama artık MDD’ci denen gençler gözüme çarpmaya başlamıştı. Örneğin, “Mihri’nin askerleri” denen, hep birlikte dolaşan, hep birlikte yiyip içen bir grup vardı. Ersen Olgaç’ı, Serpil Çelenk’i, Tuncer Yanar’ı, Fehmi Erbaş’ı ve Cengiz Çandar’ı hatırlıyorum bu gruptan. Henüz MDD’cilik gençlik içinde esas akım haline gelmediğinden, hatta TİP’liler tarafından tecrit edilmeye çalışıldığından bu sıkı Mihrici grup, tecrit edilmeye çalışılan bütün gruplarda olduğu gibi özel bir dayanışma ve dışa kapalılık ruh hali içindeydi.

1968 yazında, benim de içinde yer aldığım MDD yanlısı Doğu Perinçek yönetimi TİP yönetiminin baskısıyla devrildiğinde, iç odada TİP’lilere karşı direnenler arasında Cengiz de vardı. O yaz, Doğu’nun yönetimini deviren TİP yanlısı Zülküf Şahin yönetimini zor duruma düşürmek ve bu yönetimin “pasifistliğini” kanıtlamak için Amerika aleyhindeki eylemlerimizi arttırmıştık. Bir seferinde Dedeman oteli çevresinde bir Amerikalı askerin yolunu çevirmiştik bir grup FKF’li olarak. Çocuğun korkudan dili tutulmuştu. Onunla İngilizce konuşan Cengiz’di. Çocuğu dövmeye gönlümüz razı olmadı, Cengiz ona sıkı bir Vietnam savaşı aleyhtarı propaganda çekti.

Doğu Perinçek ve Vahap Erdoğdu tarafından 1968 Kasım ayında çıkarılan aylık Aydınlık Sosyalist Dergi’nin yazı kurulunda Cengiz’le birlikte yer aldık. Ben, Cengiz, Atıl Ant ve Münir Aktolga, yazı kuruluna gençlik hareketinin rüzgârını temsil etmemiz için alınmıştık.

MDD’nin gençlik hareketine hakim olduğu 1969 yılında Cengiz Çandar da SBF Talebe Cemiyeti Başkanı seçildi solcu SBF öğrencisinin oylarıyla. Fakat bu arada, 1969 yılının ortalarından itibaren MDD’ci harekette de kamplaşma başlamıştı. 1969 yılının 21 Mayıs’ında, o zamanki gençlik önderlerinin Mihri Belli’nin annesinin Demirtepe’deki evinde yaptıkları tartışmalı bir toplantının ardından, Kızılay Park’ında o gece Doğu Perinçek, Ömer Özerturgut, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar ve benim katıldığım alelusul ve kendiliğinden bir görüşmede, daha sonra TİİKP adını alacak illegal örgütlenme kararlaştırıldı.

1970 yılında MDD hareketi bölündü. Aydınlık Sosyalist Dergi yazı kurulunun benim de içinde bulunduğum çoğunluğu ayrılıp Proleter Devrimci Aydınlık dergisini çıkartmaya başladı. Bu çoğunluğun içinde Cengiz Çandar da vardı. Gerçi yazı kurulunda çoğunluk olmak genelde çoğunluk olmak anlamına gelmiyordu. PDA’cılar bu bölünmenin azınlık kanadını oluşturuyorlardı aslında. Bu azınlık psikolojisi bizde, itibarlı ve sert solcu bir ideoloji arayışına yol açtı ve bölünmeden birkaç ay sonra Maoculuğu benimsedik. Cengiz de hepimiz gibi ateşli bir Maocu olmuştu doğal olarak. Ne var ki, dil bilmesine rağmen Cengiz, Halil Berktay ve Şahin Alpay gibi, bizi Maocu literatürle “aydınlatmak” konusunda o zaman çok büyük bir performans göstermemişti diye hatırlıyorum. Çünkü Cengiz, işin teorik faslındansa “caka”sıyla daha çok ilgiliydi. “Caka”sı derken şunu söylemek istiyorum: Onun için önemli olan, Maoculuğun göz alıcılığının bize de bulaşması ve bizi de olabildiğince parlak göstermesiydi. Bu yüzden daha çok Mao’nun başının etrafından yayılan “güneş ışıklarıyla” ilgileniyordu.

Bu, iktidarın parlaklığıydı. O sırada Mao, dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesinin en zirvedeki tartışılmaz lideriydi, dolayısıyla, Çin elçiliğinden size aktarılan o Mao rozetlerinde Mao’nun başından çevreye sarı güneş ışıklarının yayılıp göz kamaştırması çok doğaldı. Fakat bir süre sonra Cengiz’in gözlerinin bu güç ve iktidar ışıklarıyla hepimizden fazla kamaştığını, adeta ışığa koşan kelebekler gibi bu iktidar ışıklarına kanat çırptığını fark etmekte gecikmedim. Cengiz, sadece Mao’nun başındaki iktidar ışıklarıyla ilgilenmekle kalmıyordu, ÇKP parti hiyerarşisinde yer alan 2. adam, 3. adam ve 4. adamın başındaki ışık huzmelerini saymaya da büyük önem veriyordu. Yazı kurulu toplantılarında vb. bizi de içine kattığı ufak tartışmalar hep bu konuda olurdu. Acaba Mao’nun halefi, 2. adam Lin Biao’dan sonraki 3. adam kimdi? Çu enlay 3. adam mıydı, yoksa bu görünüşten ibaret miydi, geri planda başka 3. adamlar pusuda beklemekte miydi? vb.

Daha sonra 12 Mart geldi. Aranmaya başladık ve hepimiz bir yerlere savrulduk. O zamanki parti yönetimi (yani fiiliyette Doğu) yazı kurulu üyelikleri dolayısıyla aranmaya başlayan ve aslında ülke içinde hiçbir işe yaramayacaklarını, hatta başa bela olacaklarını düşündüğü Şahin Alpay ve Cengiz Çandar gibi bazı arkadaşları “eğitim” adı altında Filistin kamplarına göndererek başından savmaya kalkmış. 1972 yılında ortaya çıkan İbrahim Kaypakkaya bölünmesinin ve onu takiben TİİKP’nin ülke içinde ağır darbe yemesinin ardından kamptaki TİİKP’li grup arasında büyük bir bunalım ortaya çıkmış. Bu bunalım, bölünme ve karşılıklı suçlama ortamında aklını kaçıranlar bile olmuş.

Cengiz Çandar, bu bölünme ve kriz ortamında parti ile olan bağlarını gevşetmiş, hatta kopartmış ama orada bulunduğu sırada Filistin hareketinin üst düzey yöneticileriyle yakın bağlar geliştirmekten de geri kalmamış. Öyle ya, Yaser Arafat ve diğer Filistin liderlerinin kafalarından Mao’nunki kadar parlak sarı ışıklar yayılmıyor olsa da onların da kendilerine göre bir iktidar alanları vardı ve iktidar alanlarına düşkün olduğu eni konu belli olan Cengiz bu alanlara doğru kanat çırpmaya başlamıştı bile. Böylece Cengiz, 1974 affından sonra Türkiye’ye döndüğünde artık bir “Ortadoğu uzmanı”ydı. Hem de “Yaser’e dedim ki” diye konuşan cinsinden.

Cengiz’i 1970’li yıllarda izlemem mümkün olmadı. Ama 1980’li yıllarda uzaktan da olsa (zaten yakından izlemek mümkün değildi artık onu) izleyebildim. Cengiz, hem Ortadoğu’dan Amerika’ya uzanan bir süreçte tam bir “dış politika uzmanı” olmuş, hem de “Yaser’e dedim ki” repertuvarını, “Bill’e dedim ki”, “Ronald bana dedi ki”, “Margaret’le bir seferinde” noktalarına kadar genişletmişti. İnsan bu kadar uzmanlaşınca iktidar odaklarının dışında kalması mümkün değildir, katiyen değildir. Kaldı ki, Cengiz’in iktidar odaklarının dışında kalmak gibi bir isteği ya da direnci de yoktu. Tam tersine.

Cengiz, bir “dış politika uzmanı” olarak 1980 sonrasında Turgut Özal’ın ve ANAP’ın dış politika danışmanı oldu ve devlet adamları repertuvarını genişletmeye “Turgut’a söyledimdi” biçiminde devam etti. Tuhaf bir beyin yapım vardır, sözcükleri birbirine karıştırır, her seferinde birinin yerine bir başkasını kullanır ve bu yüzden beni tuhaf bulan bakışların hedefi olurum. Örneğin ıspanakla pırasayı, bezelyeyle mercimeği, Serhat’la Serkan’ı daima karıştırırım. En çok karıştırdığım şeylerden biri de “uzman”la “azman”dır. Yukarda “uzman” derken “azman” dememek için azami dikkat gösterdim ve sanırım başardım. Beynimdeki bu karışıklığın bazı gerçekçi temelleri olup olmadığını bilemiyorum tabii ki.

Daha sonra Cengiz, gazeteciliğe intisap edip uzmanlığını bu alanda da sürdürdü. 1990’lı yıllarda bir gün gazeteci yeğenim Ümit Zileli’ye rastladığında beni sormuş, “amcan ne yapıyor” diye. Ümit de, “anarşist oldu” demiş. Cengiz’in cevabı şöyle: “Hâlâ mı?” Fıkra gibi değil mi, fıkralar da gerçeklerden kaynaklanır zaten.

Cengiz’in yazılarının çoğu dış politika ve “dünya ahvali” alanındadır. Cengiz’in uzmanlık dünyası siyaset azmanları diyebileceğimiz yöneticiler çöplüğünün unsurlarıyla doludur. Onun için önemli olan, dünyayı yöneten en tepedekilerdir. Onlar ne düşünüyor, ne yapıyor, hatta özel hayatları bile bu merakın dışında değildir. Onun yaşamında da, beyninde de normal hayatlarını yaşayan, bin bir günlük dertle boğuşan insanlara yer yoktur. Onlar, büyük liderlerin yönettiği kalabalıklardır. Dünyanın nasıl bir gidişat izleyeceğine o liderler karar verir. Cengiz’in de görevi bu belirleyici unsurların eğilimlerini tespit edip aktarmaktan ibarettir.

Bu yazıda Cengiz’i Amerikancılıkla vb. suçlayacağımı umanları hayal kırıklığına uğrattığımın farkındayım. Oysa Cengiz’in Amerikancılığı sadece en büyük olana tapmasından kaynaklanır, yarın dünya iktidarı diyelim ki Çin’e ya da Rusya’ya geçsin hemen onların en yakınında (zaten bugünden de pek uzaklarında değildir) yer alacaktır. Cengiz sadece ve sadece iktidarcı ve “büyük adamcı”dır. Küçük bir ruha sahip olanların onulmaz hastalığı.[/size]

Odatv.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
..TÜMÜZE LİBERAL YAZARLARI SOKUYORLAR
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Siyaset :: AKP-
Buraya geçin: