AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| sıcak-soğuk | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: sıcak-soğuk Paz Tem. 04, 2010 9:54 pm | |
| osmanlıdan sonra tüm islam dünyasında iktidara gelen müstemleke-sömürgeci -işgalci güçler batının uzantısı oldukları için islam dini ve islami yönde ki oluşumlarla ölümüne mücadeleye girmekten çekinmemişlerdir.. özelde t.c genelde tüm islam dünyası bu tip oluşumların sahnelendiği bir tiyatro çadırından farksızdır..
işin farkına varıp bu batı tezgahını şiddet yoluyla bu açmazdan kurtulma mücadelesi verenlerde batının fikri-teknik-eğitim- modelini kullanma yoluna gittiklerinden sonuç batı dünyasının eliyle yine onların istediği şekilde yol almaya mecbur kaldılar.
halkı islam olan tüm kavim liderlerinin batıya karşı gebelikleri olduğu için batının sözü dışına çıkmaları kendilerinin çukura yuvarlanmalarına sebep olacağından ne fantezelerinden vazgeçtiler-vazgeçiyorlar nede yönetim sevdalarından ..
klasik soğuk savaş dönemide sadağallahul azim diye bitince klasik değerlerle olayları değerlendirmelerde iyiniyetle rejimin canına ot tıkamada bahene edeceğimize nerdeyse mevcut rejimin pisliklerini savunur hale gelebiliyoruz..
şimdi içinde yaşadığımız ve nefeslendiğimiz bu çağda olaylar tarihi akışıyla sayun yatağını bulması için yürürken serde olan türk hissiyatıyla fikrimizin vazgeçilmez olduğunu değil de pısırık aşağılık rejimin saklambaç oyunundan medet umar hale gilyoruz..bu durum ise yukarda da bir cümleyle değindiğim gibi yine onların tezgahına düşmek manasına gelir..
batının doğuya karşı kendi arasında ki kavgası kapitalist-menfaat yaklaşım tarzı genetik yapısı olduğu kesin amma doğuya karşı düşmanlıkta ağızbirliği ettiklerini de gözden kaçırmamak lazım gelir diye inanıyorum..
doğu baştan başa şırnaktan yemenin fizan köyüne kadar parçalı bir vaziyetteyken batının numaradan bazen sıcak bazen soğuk daranışını kendi iç dünyasında ki parçalanmışlığı ile bir görme hatasına düştüğüne müddetçe batı dünyasının kurmacasından kurtulamayacağı gibi oynannan büyük oyunu da fark edemeyecektir..
güncel konular geçmişin bir yansıması olup tarihi belleğmiz şuur kaybına uğradığı için biz olayı yeni imiş gibi algılama hatasına düşerken batı ise bu konulara gününden önce hazırlıklı ve hangi adımı atacağını bilmektedir..
burda tek problem islam dünyasında yaşayan halkların hesapsız atraksiyonları ile dengesini kaybeden halkı müslüman batılı-batıl rejimlerin efendileri kendileri ile birlikte rejim sahiplerinin hainliklerinin ortaya çıkma korkusudur..
gazze-mavi marmara --şu olay bu diyar fark etmez hepsi birbirinin aynı olup rejimlerin bu olaylardan tek korkusu hesapsız gelişen bu olaylarla batı uzantılı rejimlerinin devrilme korkusudur.. yoksa dokuz vatandaş gemide vurulup şehit edilmiş - askerin başına çuval geçirilmiş -güneydoğuda asker pkk tarafından vurulmuş - gariban çocukları işsizmiş-gençler ünüversiteye giremiyormuş- vs.vs bu gibi olaylar efendi makamında oturan soysuzların umurunda değil wesselam.. bize düşen olayları rejime nasıl yönlendiririz ?? biz olayları kendi lehimize nasıl kullanırız olmalı diye inanıyorum..
yazılanları azya gönüldaşımız yerden yere vurmazsa devam ederim :))) şaka bir yana geç oldu sözümde tükendi azya bahanesiyle bitirmiş olayım..
saygı ve hürmetlerimle | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: sıcak-soğuk Ptsi Tem. 05, 2010 1:52 am | |
| [size=18]Birbirimizi yerden yere vurmaktan kaçmayacağız.
Tenkid, dayanışmalı fikir oluşumunun basamağı yapacağız ki, ilerleyebilelim. Yeri gelir birbirmize en ağır eleştirleri de yapabiliriz. Mesele, şu ki, nefsimize ağır gelse de bu eleştirilere katlanmak mecburiyeti altındayız. Eleştirlere katlanamayan adam, değil mi ki, nerde, kılıçla düzeltirim lafını etme hakkına sahip olabilsin?
Yoksa, "oh oh, o da çalışıyor, bu da çalışıyor" şeklinde, dışımıza yöneltmekten, eleştirmekten çekinmedğimiz hallere kendimiz düşmüş olmaz mıyız?
İş yapan adam, yaptığı işin karşılığında eleştirilmeyi göze alacak. Eleştirilmeyi istemiyorsa, nefsine eleştiri ağır geliyorsa, meydana çıkmasın ki, er meydanıdır, söz meydanıdır, oynaş olmaz.
Devrimci bir harekette, eleştiri bahsi çok önemli bir yer tutar. Eleştirnin olmadığı yerde, halinden memnuniyet var demektir. Mevcudu korumacı zihniyet hakim demektir. Ben bilirim havası, abicilik vs türü yanlış yapılanmaların teşekkül ettiği ortamlarda eleştirye de tahammülsüzlük başgösterir. Neticede, bu yapılanma, hareketin önünü açmaktan öte, tıkayıcı olur. Alttan gelen kadroların eleştirlerine kulak tıkamakla, o kadroları adam yerine koymamak manası ortaya çıkar. Nihayetinde olacak olan, alttan gelen kadrolar gelişim sağlamaz. Bünyede yer tutanlar da üsttekinin kararlarına katılım sürecinde yağcılık yapanlar, menfaat umanlar ya da mevzuda sözleyecek sözü zaten olmayanlardır. Tabi böyle bir ortam, her türlü sızmaya ve fitneye de davetiye çıakrtır. Eleştiri ne kadar ağır olursa olsun, eleşrilen, buna katlanmak mecburiyetindedir. Yeter ki usulüne uygun olsun ve düpedüz hakaret içermesin. Davanın kıymetleri itibarsızlaştırılmasın.
Ben de bu satırları, yazının sadece bana takıldığınız yerine bakarak yazdım. Üsttekileri bilahare okuyuyacağım. Eleştiri hakkım baki...[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: sıcak-soğuk Ptsi Tem. 05, 2010 10:37 am | |
| [quote]osmanlıdan sonra tüm islam dünyasında iktidara gelen müstemleke-sömürgeci -işgalci güçler batının uzantısı oldukları için islam dini ve islami yönde ki oluşumlarla ölümüne mücadeleye girmekten çekinmemişlerdir.. özelde t.c genelde tüm islam dünyası bu tip oluşumların sahnelendiği bir tiyatro çadırından farksızdır..[/quote] İslam düşmanlığı, temayül olarak, Osmanlı hayattayken vücuda gelmiş bir bahis ki, bütün faturayı Osmanlı sonrası rejimlere kesmek insafsızlık ve haksızlık olur. Kaldı ki, bu rejimlerin asıl buğz edilecek tarafı İslam düşmanlığı da değil, idrakleri iğdiş etmeleridir. Meseleyi, ana ekseni, temel çelişkiyi İslam düşmanlığı zaviyesinden koyarsak, bu çerçevede bir yanlış hedeflendirme de sözkonusu olabilir. Buna nazaran da ittifaklar, dost ve düşman kutupların tayininde de yanlış yapma durumunda kalacağız demektir. [quote]işin farkına varıp bu batı tezgahını şiddet yoluyla bu açmazdan kurtulma mücadelesi verenlerde batının fikri-teknik-eğitim- modelini kullanma yoluna gittiklerinden sonuç batı dünyasının eliyle yine onların istediği şekilde yol almaya mecbur kaldılar.[/quote] İşte bahsettiğiniz bu açmazın sebebi de idraklerin iğdiş edilmiş olması saikiyledir. Şimdi mesele: [quote]halkı islam olan tüm kavim liderlerinin batıya karşı gebelikleri olduğu için batının sözü dışına çıkmaları kendilerinin çukura yuvarlanmalarına sebep olacağından ne fantezelerinden vazgeçtiler-vazgeçiyorlar nede yönetim sevdalarından ..
klasik soğuk savaş dönemide sadağallahul azim diye bitince klasik değerlerle olayları değerlendirmelerde iyiniyetle rejimin canına ot tıkamada bahene edeceğimize nerdeyse mevcut rejimin pisliklerini savunur hale gelebiliyoruz.. [/quote]
Mevcut rejimden ne anlıyoruz. Bu gün için, halihazırda mevcut rejimi kim temsil ediyor, nasıl ve niçin? Bu sorulara ezbere soydan değil, düşünerek, en ince gamızalarına kadar nüfuz ederek, ezbere olmayan soydan cevap vermeden, mücadele, yanlış hedeflendirmeler üzerinden yanlış yollara sapar.
Ki: [quote]bize düşen olayları rejime nasıl yönlendiririz ?? biz olayları kendi lehimize nasıl kullanırız olmalı diye inanıyorum..[/quote] İşte bütün mesele. Klasik soydan ezbere yaklaşım şu oluyor, ki bu da rejimin mevcut gerçek yüzünü görmemize mani: Allahsız Kemalist rejim... İyi de, Kemalistlerin hepsi Silivri'ye tıkılmışken, böyle bir ifade, ancak, iktidardan nimetlenmeye çalışan, kemik artıklarıyla beslenme derdinde olan Vakit ve benzerlerine yakışır. Biz avangard-öncü rolü ve misyonu icabı, bu dille, devrim sürecinde bir ilerleme sağlayamayız artık. O dil geçmiş zamanın konjonktürel yapısına göre şekillenmişti ve o zaman evet, Kemalistim diyenler hakim unsurdu, temsil makamındaydı. Şimdi, iktidarın mürted-münafık takımına dvredilmesiiyle beraber, konjonktürün de değişmiş olmasına istinaden yeni bir dil ve yeni çözümlemeler üzerinden yeni politikalar gerekmekte ki, yapılması gereken de bu. Burada, iktidarın temel karakteri değişmiyor. Temelde, kendisine o gün Kemalistim diyenlerle, bu gün müslümanım diyenler aynı çanağın yalayıcıları: AB-D ve İsrail. O gün konjonktür icabı nasıl müslümanlar ezilen konumundaysa, bu gün de ezilenler Kemalistler. Ama süregiden tezgah ve menfaat aakışı hep aynı yönde, değişmeyen bir tek o; kuklalar değişse de kuklacı aynı kaalmış. RTE'nin iktidarı, süreç içerisinde bir zaruretti. Süreç, Adnan Menderes'in iktidara getirilmesiyle başladı ki, bu çizgiden olmak üzere Demirel, Özal, Erbakan ve nihayet RTE. BUrada asıl belirleyici saik, islamcı mücadelenin gücü ve potansiyeli ki, iplerini Amerika ve İsrail'in ellerinde tuttuğu rejim, barajın patlamasına mani olmak için, müslümanlar güçlendikçe, rengi daha islaamileşen birilerini piyasaya sürmekte tereddüt etmemişlerdir. Onlaar için ideolojiler değil, menfaatler önemlidir. İktidarda kimin olduğu değil, anlaşmaalarındaki devamlılık mevzubahistir. O sebeple, dönem dönem, askeri darbelerle, siivil darbeyle iktidar yaptıklarını görevden uzaklaştırmak zorunda kalmışlardır. Menderes Rusya ile olan münasebetleri sebebiyle, islamın önünü kesme gayeli sivil bir darbeyle getirildiği iktidardan, askeri bir darbeyle uzaklaştırılmıştır. Demirel de benzer saiklerle benzer bir darbeye maruz kalmış olsa da asılmamıştır. Özal ölmüş, Erbakan düşürülmüş... Tabiri caizse, rejimin bir yerlerini kurtarma vazifesiyle işbaşı yaptıkları halde, o rejimin gadrine uğramışlar. Bütün bu süreç içerisinde, 90'lı yıllar. Amerika'nın, dünya üzerinde tek kalması. Üstad'ın yıllar öncesinden ifade ettiği, türkiye'nin zıt kutuplardan esen rüzgarın kendi üzerinde toslaşmasından dolayı muvakkaten ayakta kaldığı ve bu rüzgar kesildiğinde ne olacağı meselesi. Bu varoluş meselesini bizim gibi biir çok insan da farketti. Belki bizim şansımız, Üstad'ın yıllar öncesinden bize bunu iihtar etmiiş olmasıydı. Ve bu çerçevede de yeni arayışlar başladı. Ki, kırılma noktası, Rusya'nın yıkılıp, soğuk savaşın bitmesinin hemen akabinde, Amerika'nın 1991 senesinde Irak'a saldırması olmuştur. Bu noktada dikkat edilecek husus, kirli geçmişi, katliamları, Irak'ın Kemalizmi denilecek Baas lideri olmasına bakılmadan, Amerika'ya bayrak açması hasebiyle Saddam'a verilen karşılıksız destektir. Bu süreç içerisinde, varoluşunu artık bu dünya düzeni içersinde mümkün görmeyen dışımızdaki unsurlar da tepkilerini koymaya başladılar ki, bunda en bariz ve ilk hamle olarak, Torumtay'ın istifasını ele alabiliriz. İlk defa ve hayati bir konuda, Türk askeri, Amerika'ya "hayır" diiyebilmiştir. Amerika 91'in acısını hiç unutmadı. Burda tabi Torumtay'ın bu karşı koyuşu tek başına bir şey ifade etmeyebilirdi. Ama "Saddam sen oradan, biz buradan" sloganı etrafında, parça parça çıkışlar, bütün bir "biz" keyfiyetiş içinde, Özal işbirlikçisine geri adım attırdığı giibi, malum 1. Panik Operasyonu da bu vesileyle gerçekleşti. Süreç çelişkiler ve tezatları bünyesinde barındırır, barındırmıştır. Kemalizm, kendi içinde farklılaşmaya başladı, derin çelişkiler oluştu. 28 Şubat 1997, Kemalizmin bildik İslam düşmanı kadrolarına verilen son "iş"ti... "Yanlış hesab İbda'dan döner" haykırışı ertesi 99 cevabıyla da bütün hesaplar alt üst olurken, bu arada beklenmedik mallar pazara geldi hesabı, İslam dünyasına yapılan 91 saldırısının misillemesi halinde 11 Eylül baskını. Amerika'nın Afganistan derken Irak'a saldıracak olması. Ecevit'in buna karşı çıkışı. ANASOL-ME hükümetinin devrilişi ve AKP'nin iktidara getirlmesi. RTE'nin o günlerde "tezkereye hayır demek bana hayır demek" diyerek kardeş katline ne kadar istekli olduğunu bağırarak ispat edişi. Nihayetinde tezkere çıkmadı ve Çandar vee Biran'ın da Volfoviitz'le yaptıkları görüşme akabinde itiraf ettikleri üzere, ABD'nin faturayı TSK'ya kesmesi. Çuval derken Ergenekon operasyonları. Evin içine girmiş ABD, buna kapıyı arkadan açan -bu sefer- AKP ve sebebi ne olursa olsun bunlara karşı koymaya çalışan bir kısım Kemalistler. Vatan ve din müdafaası bir ayniyet olmuş ve bu mücadelenin bu gün için asıl hedefine AB-D ve İsrail'in güdümündeki AKP-Fetullah koalisyonu oturmuşken, bunlara karşı mücadele verenleri ne yapacağız? Bu adamlar, karşı oldukları kadarıyla, AKP, Fetullah ve AB-D israil koalisyonuna tavırlarıyla doğru bir iş yapmıyorlar mı? Ama bunlar şöyle böyle... BUna da cevabı başşka bir konuda vermiştim, tekrarlayayıım: Mesele AKP olup, onun doğru yaptkları gündeme gelince, AKP'nin hain ve mürtedliği, -tabii ki olması gereken o- "o başka mesele" denilerek tecrid edilirken, aynı tavır niçin bunlara gösterilmez. Aynı tavır AKP'ye karşı olanlara gösterilmezse, o zaman, söylenen sözlerde samimiyet olmaz ve bu da tavırlarımızın şuurumuzun muhtevasını ele verici olması hasebiyle, AKP'cilik, Fettoşçuluk diye damgalanmaya hak verir. Şimdilik bu kadar, bayağı uzun oldu. devam ederiz inşallah. | |
| | | | sıcak-soğuk | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|