AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 O'nun Gayesi Başyücelik'ti...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
INSAN

INSAN


Mesaj Sayısı : 892
Reputation : 33
Kayıt tarihi : 17/05/09

O'nun Gayesi Başyücelik'ti... Empty
MesajKonu: O'nun Gayesi Başyücelik'ti...   O'nun Gayesi Başyücelik'ti... EmptySalı Mayıs 25, 2010 9:08 pm

[img]http://anadoluhaberim.com/upload/resimler/haber/31357_398308111670_98105406670_4683026_4582124_n.jpg[/img]

[color:cec0=green][size=24]

O'nun Gayesi Başyücelik'ti[/size]
[/color]



[size=18]
25 Mayıs 1983, Türk ve İslâm dünyasının hayatını mânâlandıracak, ona niçin yaşadığını ve misyonunun ne olduğunu ta ruh kökünden gelen bir reçete ile sunacak bir mütefekkirin, bir İmam-ı Gazali emsalinin 5 asırdır beklediğimiz bir insanın, Üstad Necip Fazıl Kısakürekin ötelere, ötelerin de ötesine kavuştuğu gündür. Bugün O'nun perde arkasından güzel bir haber olan hakiki diyara gidişinin 27. Yıldönümündeyiz.
Evet Üstad Necip Fazıl Kısakürek vefat edeli 27 yıl oldu. Üstad, Türk edebiyatının son 2 asırdaki mücedidi-yenileyicisiydi. Üstad, Türk tarihinin son 4 asırdaki ilk ve tek ekol kurucusuydu. Üstad, Türk fikir ve siyaset hayatının yürüyen bir kalesiydi. Üstad şuydu, buydu… Üstad, bütün bunların ötesinde, hayatın bütün şubelerinde ölçülendirme ölçülerini yeniden belirleyen mütefekkir üstü bir mütefekkirdi. İşte Üstad’ı şiirde, fikirde, siyasette vs. öncü, yenileyici, ekol kurucusu yapan şeyin kaynağı, başta da ifade ettiğimiz gibi, onun misyon bakımından çağımızda, İmam-ı Gazali’ye eş bir misyonu üstlenmiş olmasıydı.

Nasıl İmam- Gazali Hz.leri devrinde, İslâm dünyası büyük bir manevi- fikrî buhran içerisinde kıvranıyor, yol arıyor, yepyeni bir dünya görüşüyle, tekrar canlanıp, yürüyüşüne devam etmek istediyse, bugün de Türkiye merkezli olmak üzere, Filipinler’den Fas’a kadar bütün İslâm dünyası aynı ızdırap içerisinde kıvranıyor.

İslâm Dünyası yepyeni bir ruh arıyor. İslâm dünyası, İslâm’ın hakikatlerini hayata hâkim kılacak ölçüleri, şuurumuza zerkedecek vasati ölçülerin kurucusu bir mütefekkir arıyor. Mütefekkirleri, fikir adamları yetiştiren Üstad, bir mütefekkir yetiştiren mütefekkirdir.



“Güneş yenilenmez, güneşe bakan göz yenilenir” diyordu Üstad. “İslâm, eskimeyen, pörsümez yeni” diyordu Üstad. İslâm’ın ölçüleri yerli yerinde durduğuna göre, o ölçüleri çağımız müslümanının şuuruna zerkedecek vasıta sistem-tatbik fikrini kuracak bir nesli yetiştirmenin derdindeydi. Zaten, bütün mücadelesinin de “bu şuuru kuşanmış bir gençlik” olduğunu defalarca yazmış ve söylemiştir.

Üstad, bütün eserlerim, İdeolocya örgüsü’nü tamamlamak için yazılmıştır, der. Hattâ daha da ileri giderek, “BU ESER, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi,

bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım. Şiirlerim de,

piyeslerim de, hikâyelerim de, ilim ve fikir yazılarım da

sadece bu eserin belirttiği bina etrafında bir takım “müştemilât”dan başka bir şey değil…

“İdeolocya Örgüsü”nün ne büyük bir gaye olduğunu anlatır, bizzat eserinin giriş bölümünde.

İdeolocya Örgüsü, Müslüman Türk milletinin önderliğinde, bütün Türk ve İslâm âlemini tek bayrak altında toplayacak bir milli devletin adıdır. Bu devletin adı da, bizzat kendisinin koyduğu “Başyücelik Devleti”dir.

Üstad bu eserinde, ideal bir millî-İslâmî devlet şemasını ortaya koymuştur. Yani, Tarihçi-yazar Selman Kayabaşı’nın “Teşkilat” isimli eserinde, Batılı-Amerikalıların ağzından Türk milletinin içindeki sevdayı ifade ettiği bir devlet özlemidir. Eserleri gençliğin çok büyük ilgisini çeken, onlarca baskı ve yüzbinleri aşan satış rakamlarıyla Kayabaşı, şöyle ifade etmiş Türk milletinin bu özlemini Teşkilat’ta: “Büyük millet olmanın en büyük özelliği intikam alabilmektir. Türkler, savaşın 1918 yılında bitmediğine inanıyor ve intikam hissiyle yaşıyor. Türkler, Osmanlı’dan ve Abbasi’den daha büyük sünnî bir devlet kurmak özlemi içinde yaşıyor.

İşte Üstad bu özlemi fikirleştirerek, işgalci Batıcılar (liberal, laik işgalciler) 90 yıl önce idrakleri iğdiş edilmeye başlanmış Müslüman Türk milletinin idrakini tekrar kazanmasını sağlamanın kavgasını vermiştir.

Bizzat kendi ifadesiyle “bütün derdi Başyücelik”ti.

Bu yolda mücadele etmek, “ben Müslüman bir Türk- Anadolu çocuğuyum” diyen herkesin üzerine farzdır.
[/size]


Kayseri Gündem/Fazıl Duygun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
INSAN

INSAN


Mesaj Sayısı : 892
Reputation : 33
Kayıt tarihi : 17/05/09

O'nun Gayesi Başyücelik'ti... Empty
MesajKonu: Geri: O'nun Gayesi Başyücelik'ti...   O'nun Gayesi Başyücelik'ti... EmptySalı Mayıs 25, 2010 9:12 pm

[img]http://anadoluhaberim.com/upload/resimler/haber/24323necipfazıl.jpg[/img]

[size=24][color:4d94=yellow]
Sistem Karşısında Gerçek Muhalefet[/color]


[/size]

[size=18]
Necip Fazıl Kısakürek, ölüm yıldönümünde dualarla anılıyor.

1940-80 arası dönemde Büyük Doğu dergisini çıkararak tek parti yönetimini ve yapılan yanlışları eleştiren Üstad'ın cenazesine katılan onbinlerce üniversite öğrencisinden Sıkıyönetim Komutanlığı'nca gözaltına alınanlar olmuştu.

Büyük şair, mütefekkir ve yazar Necip Fazıl Kısakürek, vefatının 27. yılında özlem ve rahmetle anılıyor. Sultan'üş Şuara lakaplı Necip Fazıl, arkasında bıraktığı kütüphanelik çapta eserlerle vatan ve iman sevdalısı milyonlarca insanı arkasından sürüklemeye devam ediyor. Ölümünün üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen çağa ışık tutan fikirleri nedeniyle unutulmayan Necip Fazıl, 79 yıllık yaşamı boyunca bir 'çile' hayatı sürdü.
[color:4d94=yellow]
ÇOCUKLUĞU DEDESİNİN YANINDA GEÇTİ[/color]

Hayata 26 Mayıs 1904'te İstanbul'da gözlerini açan Necip Fazıl Kısakürek; şair, yazar ve fikir adamı kimliği ile tanınıyor. Babası Abdülbaki Fazıl Bey, Mekteb-i Hukuk mezunu olup Bursa'da âzâmülazîmliği, Gebze savcılığı ve ömrünün son yıllarında Kadıköy hakimliği görevlerinde bulunurken annesi Mediha Hanım ise Girit muhacirlerinden... Çocukluğunu dedesi Maraşlı Kısakürekzade Mehmet Hilmi Efendi'nin Çemberlitaş'taki konağında dadılar ve mürebbiyeler arasında geçiren Necip Fazıl, okuma-yazmayı 4-5 yaşlarında öğrendi.

1912 yılında Gedikpaşa Fransız Mektebi'nde okuyan Necip Fazıl, ardından Amerikan Mektebi'nde okumaya başladı ve sırasıyla Büyük Dere Emin Efendi Mahalle Mektebi'nde, Büyük Reşit Paşa Nümûne Mektebi'nde okudu. Daha sonra Vaniköy Rekber-i İttihad Mekteb-i Fünunu Bahriye'ye (Askerî Deniz Lisesi) giren Necip Fazıl'ın bu dönemde devrin önemli isimleri, hocaları arasında yer aldı. 1920'de babasını kaybeden Necip Fazıl, Bahriye Mektebi'ni yarıda bırakarak 1921'de Darülfünun Felsefe Bölümü'nde okumaya başladı. Buradaki öğrenimini de bitiremeyen Necip Fazıl felsefe eğitimi için Fransa'ya gitti.
[color:4d94=yellow]
ARVASİ HAZRETLERİ İLE TANIŞTI HAYATINDA YENİ BİR SAYFA AÇTI[/color]


12 yaşında şiire başlayan Necip Fazıl, ilk şiir kitabını daha 17 yaşında iken yayınladı ve daha sonra da şiirleri Milli Eğitim Bakanlığı'nın ders kitaplarında okutuldu. Genç yaşta yazdığı tiyatro eserleri, dönemin tiyatrolarında aylarca kapalı gişe sahnelendi. Fransa'dan döndükten sonra yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta dönemin şairleri arasında anılır hale getirdi. Henüz 30 yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile takdir toplamayı sürdürdü. Dönemin şairleri tarafından çok sevilen Kısakürek, 1934 yılı itibariyle hayatında yeni bir sayfa açtı ve Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile tanıştı.
Arvasi Hazretleri ile tanıştıktan sonra bir dönüm noktası yaşayan Üstad, İslami kimliği ile öne çıkınca dönemin entelektüelleri tarafından soyutlanır. Bu süreçte ders kitaplarından şiirleri ve fikirleri çıkarılan Üstad, bu dönem itibariyle yazdığı eserlerinin hemen hepsinde üstün bir ahlak felsefesini savunur.

[color:4d94=green]
İNANMIŞ ADAMLARIN OMZUNDA GÖMÜLDÜ[/color]

'Çile' adlı şiirinde “Son gün olmasın dostum çelengim top arabam/Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam” ifadelerini kullanan Üstad; 79 yaşında, 27 yıl önce bugün vefat etmişti. Vefat yıldönümünde mezarı başında inançlı insanların akınına uğrayacak olan Üstad'ın cenazesi onbinlerce gencin omuzlarında Eyüp Sultan kabristanındaki yerine defnedilmişti. 26 Mayıs 1983'te toprağa verilen Üstad'ın cenazesi Sıkıyönetim Komutanlığı'nın karşı çıkmasına rağmen Fatih'ten Eyüp Sultan'a kadar eller üzerinde götürülmüş, defin sonrası çok sayıda genç gözaltına alınmıştı.
[color:4d94=yellow]
GÖKYÜZÜNDEN HABERSİZ UÇURTMA UÇURMUŞUM[/color]

Felsefe ve şiirde zirvede iken Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile tanışarak tasavvuf yoluna giren Necip Fazıl, 1940 yılında yazdığı bir şiirinde hocasını şu mısralarla anlatıyor:
"Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel,
Bir akşamdı ki, zaman donacak kadar güzel."
“Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
“Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!”
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”

======================
[size=24][color:4d94=red]
Üstad'ın Müslüman gençliğe hitabesi![/color]
[/size]

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allah'ın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
(…)Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

(…)'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım!' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur!' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

(…)Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

(…)Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

(…)Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! / Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...
[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
O'nun Gayesi Başyücelik'ti...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Tarih :: BD - İBDA Mücadele Tarihi-
Buraya geçin: