[color:c210=red][size=24]
Üstad'dan Anadolu Gençliğine[/size]
[/color]
[img]
http://img03.blogcu.com/images/s/e/n/senbirgulsun/necip_faz_l_1256546714.jpg[/img][size=18]
GENÇ ADAM !
· Genç adam, düşün! Evvelâ, insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün!
· Senin yaşadığın devirde insanların meşin toptan birer kafa taşıdığını ve bu topu dolduran
havanın en basit fikri bile kavurup kül edici bir kezzap buharı olduğunu düşün!
· Düşünmeyi düşün; düşünülecek her şey ondan sonra kuyruğa girer. Filozof: “Mademki
düşünüyorum, öyleyse varım!” der. Ya biz ne diyelim?..
· Bırak filozofu, milozofu: Kâinatın ve insanlığın Ufku, bir ân düşünceyi bilmem kaç yıllık
ibadete denk tutar ve şöyle buyurur: “Yarabbi; bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster!”
Aziz varlığın aziz aynası fikir… Düşün!
· Seni karartmak isteyen tesirler evvelâ sende mücerret fikir istidadını, yani varlık şiarını
körletmekle işe girişti. Bunu düşün!
· Hiç bir kaptan haritadan, hiç bir şoför kilometre işaretinden, hiç bir doktor röntgen camından
şüphe edemez. Fakat sen, Tanzimattan bu yana, önüne sürülen bilgi ve hakikat unsurlarından
şüphe edebilirsin!.. İlimde bile dolandırıldın? Bunu düşün!
· Düşün ki, genç adam, Masonluk, Yahudilik, Kozmopolitlik, daha bilmem ne ve ne, Türk
bütünlüğünü çürütmeye memur, gizli ve maskeli tesirler eliyle, senin için yalancı tarih
kitapları düzülmüş, zehirleyici telkin iklimleri kurulmuş, kök kurutucu aşılar hazırlanmıştır;
ve senin, gayet mazur olarak, bunlara inanman, kapılman, bağlanman sağlanmıştır. Düşün!
· Beynelmilel fesat erkân-ı harbiyesi Yahudiliğin, kâh emperyalist, kâh komünist, kâh liberal
cepheden, fakat daima murakabesiz bir taklitçilik ve hesabı görülmemiş bir ilericilik telkiniyle
yürüttüğü bu tesir, her şeyden evvel, senin, mutlak temele dayalı mükemmel ahlâkını
didiklemeyi hedef tutar.
Ondan sonra kafanı herc-ü-merce uğratmak, senin bütün gerçek
kahramanlarını düşürmek ve sahtelerini, yani emirleri altındakileri yükseltmek…
Bu iş için siyasî recüllerden, sözde ilim adamlarına, sanatkârlara iş ve servet otoritelerine kadar, devir devir, müstemleke - şahsiyetler bulmakta hiç zorluk çekmemişlerdir. Düşün!
· Sana sürdürülen bu kaba ve nefsânî hayatın ötesine, varlık sebebine, hakikatlerin hakikatine
ait uyandırıcı telkinler, senden cüzzam illeti gibi kaçırılmış, sana lâşe gibi gösterilmiştir.
İnsanoğlunun biricik meselesi olan sonsuzluk iştiyakı ve onun ahlâkı, yaşanmaya değer
hayatın hesabı ve onun duygu ve düşünce ölçüleri, onlarca sebze hâllerinin süprüntü eşyasıdır.
Düşün!
· Bunlar sende, dimağî cihazı kişniş şekerinin tanesi kadar küçültüp, hazım ve tenasül
cihazlarını alabildiğine şişirmekten ve urlaştırmaktan başka yol takip etmediler. Bu gidişi
görüp seni tezgâha çekecek ve beyninle tabanın arası büyük ruh imarına tâbi tutacak bir rejim
de hiç bir gün kurulmadı.
· Sen yalnız düşün!
· Suç senin değildir!
· Suçu irca edeceğin vâhidleri, sınıfları ve şahısları düşün! Düşün!
· Sen, düşünmeyi düşünmekten başlayarak düşün, yeter!
[color:c210=olive]
GÖRÜNMEYEN GENÇ[/color]
· Ortada görünmeyen bir genç var… Şu veya bu vilâyet lisesini tamamladıktan sonra, üzerinde
acemi terzi elinden çıkmış soluk ve buruşuk bir caket ve pantolon, çekingen ve kaygılı, yılgın
ve kuşkulu, dilsiz ve iddiasız, sokaklardan kırgın kırgın ve hep yere bakarak geçen genç
adam…
· Bu genç Adam; ortalıkta görünmeyen bu genç adam, köylüsünden üniversitelisine kadar şu
müşterek vasıfların tablosunu çizer:
· Apışmış ve donmuş… Eşya ve hâdiselere hâkim ve menbaından mansabına kadar tezatsız
bir oluş çizgisi üzerindeki insanların emniyet hissinden uzak… Yırtık, şirret, arsız mizaçlara
yabancı… Hakkın, söylenemez ve konuşulamaz bir şey olduğunu görmekten gelen bir
tevekkül içinde.
· Bu genç adama dikkatle baksanız, onu, Firavunun ehramına taş taşıyan bir esir sanırsınız…
Halbuki, o “ebâ an Ceddin” bu vatanın sahibidir.
· Bu genç Anadolu genci!..
· Düne kadar bu genç adam, inanılmış bir dâvâ etrafında ve ancak ev sahibine düşen bir çile
borcu altında, Viyanadan Yemene kadar bütün taarruz ve müdafaa yollarımızı al kaniyle
asfaltlamış, böyleyken hor görülmüş ve değerlendirilmemiş; bugün ise –ne siz sorun, ne ben
söyleyeyim- yakasının içinde büzülmüş kalmıştır.
· Bugünün genç adam tipini, dedesi başka, babası başka, mescidi başka, mektebi başka,
mahallesi başka, meydanı başka, köyü başka, kasabası başka; kitabı, dergisi, gazetesi başka
başka istikametlere çekerken, o, sadece bir bünye sırriyle ayakta kalabilmekte ve bin yıllık
Anadolu tarihinin hazin ve değişmez tecellisine bağlı, her şeyi boyuna içine akıtmakta, içinde
biriktirmektedir.
· Ortalıkta görünmeyen bu gençtir ki, Türk gencinin hakikî tohumu ve tohumluğudur; ve
bütün dâva, cemiyet meydanında onun sâyedar ağacını yetiştirmekten ibarettir.
· Bu genç olma ve oldurulma yolundadır.
[color:c210=yellow]
ANADOLU GENÇLİĞİNE[/color]
· Anadolu gençliği! Sen kimsin, biliyor musun? Ruhunu, malını îman köküne dayadıktan sonra dünya çapında bir devlet kurmuş… Peşinden, vecd ve aşk çığırı kapanınca, ev ve hak sahipliğinden koğulmuş… Derken İran transitli Şark fesadlariyle, Makedonya transitli Garp fesadları arasında çürütülmek istenmiş… Derken, vatanın boğaz tokluğuna azat kabul etmez ırgadı haline getirilmiş…. Ruhuna, şuursuz fedâkarlık ukdesi olarak:
Adı Yemendir;
Gülü çemendir!
Giden gelmezmiş,
Acep nedendir?..
Dedirtecek kadar dâsitanî bir hayret ve dehşet havası üflenmiş… İran ve Bizans kırması İstanbul efendileri tarafından “bir sürü Etrâk-i bîidrak” diye anılmış… Nihayet topyekûn sindirilmiş, yıldırılmış, apıştırılmış; ezdirilmiş, bezdirilmiş, zaman ve mekân dışına sürülmüş… Dünyanın en şanlı taarruz devresini takip eden üç asırlık hazin müdafaa ve kahharî bozgun çığırını nihayet tam tasfiye hükmiyle idrâk etmiş… Haritadan büsbütün silineceği ve artık İslâm düşmanı emperyalist Garp Firavunları hesabına Haymana ovasını sulamaya memur edileceği anda, hâlâ kanının tortusunda yanan son varlık hummasiyle şahlanıvermiş…
Millî Kurtuluş hareketini idare edenlerin, göz çıkaracak kadar ön plâna dikili şahıs bahaneleri gerisinde, göze görünmeyecek kadar arka plânda, bizzat sadece din ve devlet uğrunda bu vatanı kurtarmış… Fakat ondan sonra, bir takım şahısların yoktan var ettiği bir topluluk sıfatını giyerek maddî ve mânevî vergilerin en ağırına matrah teşkil etmiş…
Maddede başkaları tarafından kurtarıldığı rivayetine karşılık, ruhta; aynı başkaları tarafından doğrudan doğruya harap edilmiş… Ve sadece rakı şişeleri, iskambil kâğıtları, verem ve firengi mikropları ve bir takım kasket şekilleri arasında yalnız bırakılmış… Üstelik, canlı cenazesinin başında tamtam dansı şivesiyle “Efendimiz sensin!” diye bağrıla bağrıla, kendisini tarihte efendi kılan bütün mukaddesat kıymetlerinin çalındığına şahit olmuş…
[color:c210=olive]
BİR NESLİN SON ÖRNEKLERİ[/color]
· Sen bizdesin ve biz sendeyiz. Biz, senin içinden, seni sana anlatmıya ve seni vatanından
başlıyarak eşya ve hâdiselere hâkim kılmaya doğru ilk cereyanı açmış olan kol…
· Bütün ümidimiz sensin! Zira gençlik adına, yine göz çıkaracak kadar ön plâna dikilmek
istenen ve millî marş yerine “Samba” ve “Rumba” teganni eden birkaç sahte inkılâp gencinin
arkasında ve yine göze görünmez plânda, vatan sahipliği hüviyeti sende kalmakta; ve bu
hüviyetin ilâhî cevheri, bu zamana kadar damarlarına ve zerkettikleri en şenî zehirlere rağmen
hâlâ “damarlarındaki kanda mevcut” bulunmaktadır.
· Vazifemiz, seni mânâ dolandırıcılarının derhal gözlerini çıkaracak kadar keskin bir noktaya
dikmek, ön plâna çıkarmak; ve “Efendimiz sensin!” diye sana 27 yıl söylenen yalanı
gerçekleştirmektir!
· O da, senin, Hak ve hakikate kul ve Hak ve hakikat rehberlerine âlet olmanla tahakkuk
edecektir.
[color:c210=olive]
SON VE TEK KIVILCIM
[/color]
· Şu bu kemmiyet böbürlenmelerine paydos! Aslına bakarsanız, arsadaki odun yığınının gizli
bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Odunların üstüne, yıllar ve asırlardır, yağmadık
yağmur, düşmedik kar kalmadı. Onları küf basmış, pas yutmuş, rutubet bürümüş; üstelik Garp
dünyasının bütün kanalizasyonları bu odunların üzerine akmıştır.
· İşte, arsadaki böyle bir odun yığının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Kim
bilir hangi muazzez velînin mangalından sıçradık, hangi mübarek müminin fenerinden
damladık, hangi muhterem mustaribin sigarasından düştük de; bu, süngerlerden daha ıslak ve
çöp tenekelerinden daha kirli odun yığınının bir köşesinde karargâh kurduk.
· Bu odun yığını, uzaklarda, çok uzaklarda, ormanı temsil eden ve hergün bir ağacı daha
köklerinden koparılıp mahut arsadaki yığına atılan münezzeh Türk milletinin içinde menhus
bir zümredir; ve işte biz, böyle bir odun yığınının gizli bir noktasında tek bir kıvılcım
noktasıyız!
· Dâva, bu odun yığınını, büyük ve ebedî oluş hummasiyle çatır çatır yakmak, onun
alevleriyle güneşi soldurmak; ve üzerinde, kir, pas, küf, rutûbet, ne varsa, hepsini birden
buhara çevirmek…
· Ateş, her pisliği yiyen, süpüren, götüren, yok eden ateş, mânevî ateş; sana âşığız!
· Doğru ama, bu odun yığını öyle bir kütle ki, üzerine, Şarkın ve Garbın bütün petrol kuyuları
dökülse yine alev alacağa benzemiyor! Onu ıslatmak, onu küfletmek, onu pisletmek, onu
rutûbet süngeri haline getirmek için, bazı sihirbazlar, babadan oğula menfi bir tarikat edebiyle
el ele verip tam bir asır çalıştılar! Biz ki onun gizli bir köşesinde tek ve son kıvılcım
noktasıyız, onu nasıl yakar, tutuşturur, alevlerle sarabiliriz?
· Biz, işte, Allahın böyle bir harikaya memur ettiği, pis sularda boğulmuş kimbilir hangi yanık
bağrın sönmiyen ve istikbale sıçrıyan son zerresiyiz! Fırtınalar içinden geçtik, kasırgalı
denizler üzerinden aştık, lâğım akıntılarını bir saman çöpüne sarılıp geçtik, yine sönmedik,
yine bugünlere vardık; ve şimdi mahut odun yığınının gizli bir köşesinde pırıldamaktayız!
· Allahını ve Allahının Sevgilisini seven bu son tek kıvılcım noktasının üzerine titresin, onu
Nuh’un gemisindeki son insanın son menî nutfesi gibi muhafaza etsin, onu gayet büyük bir
ihtiyat ve itina ile üflesin, genişletsin; ve Allahtan lûtfedeceği mucizeyi beklesin!
· Bekleyiniz!
N.F.K/İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ'NDEN[/size]