AKINCILAR AKINCILAR FORUM |
|
| Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
keyfiyet
Mesaj Sayısı : 224 Reputation : 16 Kayıt tarihi : 18/05/09
| Konu: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Cuma Nis. 30, 2010 11:17 am | |
| [b]İttihatçıların eylemlerini savunmak zorunda mıyız?
[/b]Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi kararında "suçların suçu" olarak tanımlanan "soykırım" kelimesini ilk ortaya atan kişi Polonyalı Yahudi bir avukat olan Rafael Lemkin'di
Lemkin, 1948'te uluslararası bir suç haline getirilen Birleşmiş Milletler Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi'nin kabul edilmesini öneren ve bu konuda yoğun girişimlerde bulunan bir hukukçuydu. 1921 yılında Talat Paşa'nın Berlin'de bir Ermeni genci tarafından öldürülmesi davasıyla ilgilenen Lemkin, dava dosyasından hareketle Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşananlarla ilgili bir dosya oluşturmaya başlamıştı. Profesör hocasıyla davayı tartışması sırasında Talat Paşa'nın eylemleri nedeniyle yargılanmasını gerektirecek hiçbir uluslararası hukuk kuralının bulunmadığını öğrenmesi ve hocasının bu durumu çiftçinin kümesindeki tavukları öldürmesinin hesabının kendisinden sorulamayacağı örneğiyle açıklaması Lemkin'i derinden sarsmıştı. Ermenilerin 1843-1915 arası Osmanlı yönetimi tarafından uğratıldıkları mezalim (zulümler zinciri) Lemkin'in barbarlık suçu olarak adlandırdığı soykırımı kavramlaştırmasında etkili olmuştur. Lemkin, 1933'te Madrit'te Milletler Cemiyeti'nin düzenlediği uluslararası hukuk konferansında ilk kez "soykırım" kelimesinin öncüsü olan "uluslararası hukuk suçu" kavramını kullanmıştır.
Avrupa'yı korkunç bir yıkıma sürükleyen Nazi Almanyası'nın 1939 yılında Polonya'yı işgalinden sonra orduya katılan Lemkin, Polonya'nın yenilgiye uğraması üzerine anne ve babasını geride bırakarak Amerika'ya gidecek daha sonra Nürnberg duruşmalarında danışman olarak görev yaparken bütün ailesini Nazi kamplarında kaybettiğini öğrenecekti. 1944 yılında yayımlanan İşgal Altındaki Avrupa'da Mihver Egemenliği (Axis Rule in Occupied Europe) isimli kitabında bir ulus ya da etnik grubun yok edilmesine yönelik mezalim ve katliamın adını vermişti.Yunanca Genos (ırk, soy), Latince (öldürme, kırım) kelimelerinden türettiği soykırım (genocide, jenosit). Lemkin'e göre soykırımın bir ulusun doğrudan yok edilmesi anlamını taşıması şart değildir. 1946 yılında BM Genel Kurulu, Soykırım Deklarasyonu'nda soykırımın bütün grupların var olma hakkını ortadan kaldırdığını, bunun insanlığın vicdanını şoke ettiğini belirterek,soykırımı "uluslararası hukuk kapsamına giren bir suç" olarak oybirliğiyle kabul etti. Ancak Lemkin'in arzusu, bunun ötesinde soykırımın suç olarak işlenmesinin önlenmesi ve cezalandırılmasına yönelik bir sözleşmenin yapılmasıydı. Nitekim bu arzusu da 1948 yılında BM Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi ile gerçekleşecekti. Lemkin, 1959 yılında 59 yaşındayken yoksul bir halde New York'ta bir otel odasında öldü. İnsanlar yalnız bıraktıkları bu idealist insanlık savunucusunun mezar taşına hiç olmazsa "soykırım sözleşmesinin babası" yazma inceliğini gösterdiler.
1843-1908 dönemi
1843'te Ermeniler ile birlikte Nesturilerin daha yoğun olarak yaşadıkları Hakkari sancağına bağlı Aşita (Hoşut) halkına yönelik katliama memur edilen Kürtlere komuta eden Bedirhan Bey, dağlara kaçmış Ermeni ve Nesturileri ikna ederek silahlarını toplamış, daha sonra da katliam uygulanarak öldürülen insanların büyük bir kısmı Zap Suyu'na atılmıştır. Kadın ve çocukların çoğunluğu ise köle olarak satılmıştır. Bu katliamda en az 10.000 Ermeni ve Nesturi'nin öldürüldüğü belirtilmektedir. 1877'de Osmanlı-Rus savaşının çıkmasıyla Ermenistan tekrar savaş alanına dönmüş, "gavurları kesmeli" diye bağıran askerler, Çerkezler ve Kürtler Beyazıt'ta 165 Hıristiyan aileyi kadınlar ve çocuklar dahil kılıçtan geçirmişlerdir. 1892'de Abdülhamit, Kürt aşiret reislerini İstanbul'a çağırmış, kendilerine askerî unvan, üniforma ve silah vererek 22.500 kişilik "Hamidiye" süvari alaylarını kurdurmuştur. Böylece Abdülhamit, İngiltere-Rusya dış politik dengeleri içinde oynayarak İmparatorluk içinde yaşayan bir etnik-dinî topluluğa karşı bir başka etnik-dinî topluluğu Müslüman olan-olmayan ayrımı üzerinden örgütlemiş bulunuyordu. Bâbıâli, Ermenilerin en kötü düşmanlarını onların muhafızı olarak görevlendirerek barış zamanında dahi onları ezecek bir güç yaratmış oluyordu. Ermenilere yapılan zulümler 1894 Eylül'ünde Sason katliamıyla doruğa çıkıyordu. Abdülhamit direnmeye başlayan Ermenileri isyancı ilan ederek, bunların kökünün kazınmasını emrediyordu. Bu katliamdan sonra İngiltere, Rusya, Fransa delegelerinden oluşan komisyonun Avrupalı delegeleri Abdülhamit'in bağımsız çalışmalarına izin vermemesi üzerine soruşturmadan çekildiler.
1908-1914 dönemi
Avrupa ve Amerika meşrutiyeti amaçlayan Jön Türkler'e her türlü desteği veriyordu. Hareket Ordusu'nun İstanbul'a yürüme tehdidinde bulunması üzerine Abdülhamit 24 Temmuz 1908'de meşrutiyeti ilan ediyordu. Hiçbir ayırım olmadan halk hem şaşkınlık hem de sevinç içindeydi. Ermeniler de İttihat ve Terakki'nin dışarıdan destekleyip kontrol ettiği hükümeti sevinçle karşılayarak eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganlarına inandılar. İngiltere ve Fransa kredi açarak, hazine ve donanma için danışmanlar göndererek yeni rejimi destekliyordu. 1895 ve 1896 katliamlarının sonuçlarını hafifletmek için Avrupa ülkeleri insanî yardım etkinliklerini artırdılar. Hıristiyan yetim çocuklar Doğu Anadolu'da açılan çocuk yuvaları ve okullara yerleştirildiler. II. Meşrutiyet her ırk ve dinden halklar arasında eşitlik yaratmanın güvencesi olarak görüldü. Ancak 14 Nisan 1909'da yeniden Adana'da Müslümanlarca Hıristiyanlara yönelik katliamlar başlıyordu. İTC'nin Ermeni Taşnak Partisi'yle yakın ittifakı katliamların artmasındaki önemli nedenlerden biriydi. İlk kez Ermenilerle Doğu Hıristiyanları arasında ayırım yapılmıyordu. Ermenilerin yanında Süryani-Ortodoks ve Süryani-Katolikler ve Kildaniler de öldürülüyordu. Kuşkusuz Ermenilerin zekâları ve ticarî yetenekleriyle ticaret, bankacılık, komisyonculuk alanlarında ve eczacılık, doktorluk, avukatlık gibi mesleklerde başarılı oldukları ve zenginleştikleri açıktır. Bu durum Ermenileri gayrimüslim olmaları nedeniyle içte hedef haline getirmiştir. Ermeniler ticarî ve tarımsal unsur olarak Anadolu'nun Almanlaştırılmasının önünde bir engel olmuştur.
Ümit KARDAŞ | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Cuma Nis. 30, 2010 7:41 pm | |
| ( İTC'nin Ermeni Taşnak Partisi'yle yakın ittifakı katliamların artmasındaki önemli nedenlerden biriydi )
lisede öğretilen kompozisyon tarzında giriş gelişme sonuç tarzında olan bu yazıda giriş belirli bir yahudi propangadası da yaparak mazlum rolleriyle yahudi şirinliği sergileyip son paragrafta ise ise ittihat terakki cemiyeti içindeki sabataist ( müslüman kimliğine gizlenmiş yahudi türkler ) eliye ermeni düşmanlığı ermeniler içinde ki ( pakrudini = ermeni kimliğine gizlenmiş yahudi ermeniler ) eliyle ise türk düşmanlığı yaptırarak iki halkın birbirlerine olacak düşmanlığından kendine menfaat devşiren yahudinin yazdığı türküyü söylemeyi gerçek tarih zanneden embesil bu paragrafıyla ermeni vakasının sebebini ermeniye atma cinliği sergilerken üst paragflarda abdulhamit ve kürtleri ortak suçlu gösterirken babıali diyerek entelijansiyonu suça ortak etmeyi unutmamış efendi.. vakayı çzöeceğine olayı düğüm haline getirip çıkmaza sokmaya çalışarak asıl suçlunun ortaya çıkmasını gizlememişmi sizce ?
taşnak partisimi istedi ermenilerin öldürülmelerini ?? diye sorsan bunada bir kulp takar cevaplar ya neyse biz devam edelim
( 14 Nisan 1909'da yeniden Adana'da Müslümanlarca Hıristiyanlara yönelik katliamlar başlıyordu. )
burda da düzene pas atarak küresel yahudiliğin merkezi olan ankarada kumpas kurmuş yahudi tezgahı adına suçu müslümanlara atarak biat ettiği işgalci yönetimi meşrulaştırma peşine düşmenin ötesinde suçu ermeni ile müslümanlar arasında paylaştırarak yahudiyi gözlemesini sürdürmeye devam etmiş diyebiliriz..
( Böylece Abdülhamit, İngiltere-Rusya dış politik dengeleri içinde oynayarak İmparatorluk içinde yaşayan bir etnik-dinî topluluğa karşı bir başka etnik-dinî topluluğu Müslüman olan-olmayan ayrımı üzerinden örgütlemiş bulunuyordu. )
kürtler etnik topluluk olduğunu kabul ediyorsa o zaman ulus söylemi adına yukardaki faraziyeler ne oluyor
kürtleri etnik bir unsur olarak görmüyorsa o zaman ulusçuluğu dayatması bir çelişki değilmi ?? diye adama sormazlarmı ??
faraziyesine sultan abdulhamidide katarak türk düşmanlığını görebiliriz ki buda sonuçta bu zibidinin kürdün ve türkün ortak düşmanı olduğunu göstermeye yeter..
sonuçta yahudiyi temize çıkarma adına her türlü pisliği yapmaya razı bu şahıs ve avaneleri suyu bulandırmaya devam ediyorlar vesselam.. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! C.tesi Mayıs 01, 2010 2:27 pm | |
| [size=18]Mesele, herşeyden önce, hakimi olmadığımız bir düzen, bir hukuk normu içerisinde hesaba çekiliyor oluşumuz. Bu hukuk normunu bu şekliyle kabule zorlanmamız ve bu normları bizim de meşru görmmemizin istenmesi.
Hayır, reddediyoruz. Bu normların iki yüzlü olduğunu bildiğimiz için, temelde reddediyoruz. Bu normla içerisinde soykırım var mıydı, yok muydu tartışmaasına girmek, tuzağa düşmek olur.
Bu ileri sürdükleri gerçek bir adalet normu olsaydı, Amerika'yı da hesaba çekebilirdi değil mi? Irak'taki halihazırda devam etmekte olan soykırım, Afganistan vs.
Bir hesap verilecekse, kendi nizamımız içerisinde veririz. Tabi, herkese de yaptığının hesabını eşit ve adil şartlarda sormak kaydıyla. Yoksa böyle emperyalist devletlerin menfaatleri doğrultusunda işleyen Domuzlar Diktatoryası çerçevesinde değil.
Hukuk, hukuk olmalı her şeyden önce. Herşey yerli yerine oturtulmalı. Ancak ondan sonradır ki, şeriatın kestiği acımaz.[/size] | |
| | | turbix
Mesaj Sayısı : 161 Reputation : 7 Kayıt tarihi : 15/04/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! C.tesi Mayıs 01, 2010 5:27 pm | |
| 1-birgün menfi birgün müspet makale yayınlamak o gazetenin bir dünya görüşü var ,noktasından hareketle değerlendirilirse nasıl bir manzara ortaya çıkar?düşünün Birgün Üstad a çamur atan bir yazı yazılıyor ertesi gün Üstad mükemmel bir insan diye bir yazı yayınlanıyor bu nasıl bir yayın politikasıdır dalga mı geçiliyor? 2-gazete bir tartışma platfor mumuki her görüşten insan çıkıp yazılarını yayınlatsında gazete sadece yayınlamak la kalsın.O zaman yarın biri çıkar EFENDİMİZİ kötüler sonra biri çıkar yok öyle değil der ve olay çözülmüş mü olur? 3.Tarafsız bir gazete olmayacağına göre ve tarafsızlık şahsiyetsizlik demek olduğuna göre gazete böyle bir açıklama mı yapacak?( hak adına tarafsızlık Hakkın taraftarlığıdır ki taraftarlığın hakikatidir,zaten bu ayrı mevzu) 4-ayrıca böyle önemli mevzuları ele ayağa düşürecek şekilde el atma teşebbüsüne zemin olmak bir gazeteyi suçlamak için kanaatimce yeterli bir sebep. (unutmayalım ki Üstad tarihin Sultan Abdülhamid hz lerinde düğümlü olduğunu söylüyordu) 5-ayrıca ben bu dünyaya bir defa geldim ve hakikati bulamama ya da yanlış bulma korkusu içerisinde tir tir titremeliyim ve eminim ki benim gibi binlerce genç vardır peki insanlara hakikati bildirmeyi gaye edinen bir gazetenin bu şekildeki bir anlayışla konulara el atıp dahada şüpheli hale getirmesine karşı olmak gerekmez mi? 6-kimsenin kara kaş kara gözü için değil hakikat adına konuşulacağı için bu konuda böylesine bir uslupla bu konunun ele alınışı ve bu ele alınış ile yazılan bir makalenin yayınlamakta abes bir taraf görmeden yayın yapması dolayısı ile hem bize karşı hemde hitap ettikleri insanlara karşı sorumlu değil mi? | |
| | | turbix
Mesaj Sayısı : 161 Reputation : 7 Kayıt tarihi : 15/04/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! C.tesi Mayıs 01, 2010 6:02 pm | |
| bugün başka bir makale yayınlandı dünkü makaleyi eleştiren buna binaen yukardaki mesajı yazdım | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! C.tesi Mayıs 01, 2010 6:17 pm | |
| [size=18]Turbix'in eleştirilerine hak vermemek elde mi?
Zaman olmuş zamane, müslümana gerek divane...
Said Nursi, yazdıklarından öte, duruşuyla büyüktü ve kitlelere tesir etmesinde baş amil de bu duruşuydu. Dik duruş önemli.
Dik duruş, yani iktidarla, yani gücü elinde tutanla olan ilişki.
İktidar, karar alma, emir verme, hükmünü yürütme keyfiyeti.
Biz iktidara yürüyen bir hareket olarak, meseleleri, kendi kendilerinden ibaret göremeyiz. Kuru kuru tesbit ve teşhislerde bırakamayız, zamnımızdaki mücadelemizin yakıtı yapmak mükellefiyeti altındayız ki, bu gün iktidarın gerçekte kim olduğunu tesbit etmek, dik duruş'un nerde ve nasıl tecelli edeceğine dair de yol gösterici olacaktır.
Bu gün iktidar kim?
Kime karşı duracaksın?
Kime karşı tavır alacaksın?
Kimin yaptıklarına karşı koyacaksın?
Kimin yanlışını göstereceksin?
Güç dengeleri içerisinde kendini nerede konumlandıracaksın?
Bunları doğru tesbit edemediğin zaman, hedefi gözden kaçırır, iktidarla beraber, muhalefete muhalefet eder bir duruma düşersin.
İktidarı hedefleyen bir hareket için, yakın tehlike nedir, uzak tehlike nedir, iktidarı ele geçirme yürüşünde asıl engelleme nerden gelmektedir?
Zamaneler, iktidara yanaşmışlar, iktidarın nimetlerinden menfaatlenmekteler. Bunlar dün de böyleydi. Temelde bir çelişkileri yoktu. 28 Şubat sürecinde bile gidip yaltaklandılar. Şimdi de bazı şeyleri o zaman yanlış yaptık diye nedamet getiriyorlar. Herkese gülücük dağıtıyorlar. Neyse, mesele bu da değil. Asıl mesele, iktidar çerçevesinde kimin nerede durduğu. Dedik ya dik duruşu belirleyen mevcut iktiidardır.. İktidarın muhtevasını doğru tespit edemezsen, şekil ve sureti asıl görürsen, iktidar değişse bile, bu şekil ve surete takılı ve kakılı kaldığından dolayı, dik duruyorum zannıyla, muhalefete efelenmeyi iktidara yürümek zannedersin.
Bahsin geleceği yer belli...
Dün, Üstad tarafından "küfür ocağı" olarak damgalanna CHP, bu gün o temsil makamından düşmüştür. Dikkat edilmesi gereken asıl nokta da burası.
Şimdilik bu kadar. Yalnız aşağıya Cengiz ÇAndar'ın konuyla ilgili bir makalesini asacağım. Bilahare devam ederiz.[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! C.tesi Mayıs 01, 2010 6:19 pm | |
| [size=18] [table:54ec border=0 cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%"][tr][td:54ec class=muhabir vAlign=top width="100%"]27 Nisan 2010 [/td][/tr][tr][td:54ec class=hurtextverdana vAlign=top width="100%"] [b]Cengiz ÇANDAR[/b]
[url=mailto://cengizcandar@referansgazetesi.com]cengizcandar@referansgazetesi.com[/url]
<TABLE border=0 cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<TR> <td></TD> <td align=right>
</TD></TR></TABLE> Tarihi “?slah” etmek…
[b]Bir Amerikan Ba?kan? ki, “resmi Türkiye” onun ba?kanl??a seçilmesini içten içe hiç istemedi; çünkü o defalarca 1915'in “soyk?r?m” oldu?unu ifade etmi? ve o yönde de oy kullanm??t? ama Ba?kan s?fat?n? ta??yal? beri her iki 24 Nisan aç?klamas?nda “soyk?r?m” sözcü?ünü aleni “Realpolitik” dürtülerle kullanmaktan kaç?nd?.[/b]
Bir “resmi Türkiye” ki, Ba?bakan'? Obama'n?n 24 Nisan aç?klamas?ndan pek memnun; aç?klamay? “Türkiye'nin hassasiyetlerinin gözetilmesi” olarak gördü?ünü belirtti. Ayn? hükümetin D??i?leri Bakan? ise Obama aç?klamas?n?, “soyk?r?m” sözcü?ünü kullanmam?? olmas?na ra?men “kabul edilemez” olarak buldu?unu bildirdi. Görev iki ülke aras?nda köprüleri kurmak ya da onarmak olan Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nam?k Tan ise, Amerikan Ba?kan?'n?n aç?klamas?na yönelik en sert sözcükleri kullanan bir aç?klama yapt?; “Amerikan vatanda??, Türk milliyetçisi gruplara” hitaben “Obama ne söylerse söylesin, kabul etmeyece?iz. Çünkü bu herhangi bir bilimsel temeli olmayan siyasi bir aç?klamadan ba?ka bir ?ey de?ildir” dedi. Sevgili dostumuz, de?erli bir diplomat olan Nam?k Tan'?n 1915 konusunda “bilimsel veriler”e sahip bulundu?unu böylece ö?renmi? oluyoruz. “Resmi Türkiye”nin siyasi nitelikteki tarihi olaylara ili?kin “siyasi pozisyonlar” kar?? ç?karken ortaya koydu?u “bilim tutkusu” ba?l? ba??na ironik bir durum. Çünkü dün, bir kö?e yazar?m?z?n gayet isabetle dikkat çekti?i gibi “Türkiye kadar, demokratik oldu?unu iddia eden, fakat kat? bir ‘resmi tarihçilik' anlay??? çerçevesinde tarihini her yönüyle ‘siyasalla?t?rm??' olan ba?ka bir ülke var m? acaba?” Tarihini her yönüyle siyasalla?t?rm?? olan ülkenin resmi sözcüleri, ikide bir “bilimsel” havalara bürünüp (örne?in D??i?leri Bakan? Prof. Ahmet Davuto?lu), “tarihin ancak ve tarihçiler taraf?ndan ara?t?r?labilece?ine ve bu tür tarihi olaylar?n, o tarihi olaylarla do?rudan ilgili ülkeler, toplumlar aras?nda konu?ulabilece?ine inan?yor ve bunun siyasal boyutu olmamal?” diye oraya buraya lâf yeti?tiriyorlar. 1915 y?l?nda binlerce y?ld?r bu topraklarda ya?am?? olan ve gerek bu co?rafyan?n, gerek bu co?rafyan?n kültürünün her bak?mdan ayr?lmaz bir parças? olan 1 milyonu a?k?n bir topluluktan, büyük bir “insanl?k trajedisi” sonucunda, bugün suskun ve bast?r?lm?? 50 bin ki?i kalm?? durumda. Tarihimizin bu kara sayfas?, herhangi bir “sosyal bilim” konusu haline sokulmak isteniyor. Ve bu konu, her biri farkl? telden çalan ve yorum yapan meslekten tarihçilerin “ara?t?rmas?”na b?rak?lacak, kimse a?z?n? açmayacak. ?stenen bu. “Vicdanlar” da konu?mayacak bu konuda. “Vicdanlar”?n da konu?mas? yasak. Çünkü olay “tarihte cereyan etmi?tir, dolay?s?yla tarihçilerin i?idir.” Tarihçiler çe?it çe?it. Birinin ak dedi?ine, di?eri kara diyor. Hangi “tarihçiler” ara?t?racak? E?er tarihte cereyan etmi? olaylar, sadece “tarihçiler ara?t?rma” konusu olurlarsa, görevi yasa yapmak olan parlamentolar?n tüm milletvekillerinin de “hukukçu” olmas? ?art? aranmal?. Bu “tarihi tarihçilere b?rakal?m” buna benzer bir demagoji. Hem Obama'n?n aç?klamas?na ili?kin Türkiye'nin tepkisi konusunda kimi esas alaca??z? Ba?bakan'? m?? D??i?leri Bakan?'n? m?? Türkiye'nin Washington Büyükelçisi'ni mi? Kimi? *** *** *** Her ?eye ra?men, 2010'un 24 Nisan'? önemli bir “tarih viraj?”n?n dönüldü?ü gün olarak kay?tlara geçti bile. Obama'n?n basmakal?pla?an cinsten, ne Ermeni Diasporas?'n?, ne resmi Türkiye'yi tatmin etmeyen aç?klamas?ndan ya da Türkiye'den ve milliyetçi Ermeni ortam?ndan yükselen ezberlerin bir kez daha tekrar edilmi? olmas?ndan ötürü de?il tabii ki. 24 Nisan'?n 95 y?l sonra tarihte ilk kez Türkler taraf?ndan bir “anma vesilesi” haline getirilmesinden ötürü. Haydarpa?a Gar?'nda ve ayn? gün Taksim'de bu konudaki gösteriler, bir “tabu”nun k?r?lmas?, bir “e?ik”in geçilmesi bak?m?ndan “çok büyük” bir ad?m? ifade ediyorlar. Türkiye ile Ermenistan, aralar?ndaki ili?kileri “normalle?tirme”de ne ölçüde zorlan?yorlar, yar?-gönüllü davran?yorlar ve t?kan?yorlar ve kar??l?kl? olarak “süreç”i t?k?yorlarsa da, Türkiye'nin “sivil toplumu” gelece?in temellerini at?yor. Gelece?in temelleri ancak geçmi?le dürüst biçimde yüzle?erek at?labilir ve Türkiye'nin “sivil toplumu” yar?n “resmi Türkiye”yi de “ezber bozmaya mecbur edecek” tarihi ad?mlar atma olgunlu?una eri?mekte oldu?unu ortaya koyuyor. Bu yöndeki ilk büyük geli?me, Hrant Dink'in cenazesiydi. Kimsenin hesaplayamad??? muazzam ve kendili?inden ortaya ç?kan 200 binlik vakur bir cenaze toplulu?u, Hrant Dink cinayetinin arkas?ndaki hesaplar? bozmakla kalmad?, tarihi bir “k?r?lma noktas?”n? ifade etti. Ocak 2007. Ezber bozan ikinci büyük ve tarihi “sivil toplum” hamlesi, Aral?k 2008 tarihine ait. Onca hakaret, tehdit, kara çalma, ?antaja ra?men, alt?na 30 bin ki?iden fazla insan?n imza koymaya çekinmedi?i “1915 nedeniyle Osmanl? Ermenilerinden özür dileme” kampanyas? idi. Zincirin mant?kî, do?al ve en anlaml? üçüncü halkas? 24 Nisan 2010 tarihinde geldi. Haydarpa?a'da ve Taksim'de, 95 y?l önce ortadan kald?r?lan Ermeni yurtta?lar?n?n foto?raflar?yla Türk ayd?nlar?n?n sahneye ç?kmas?. Bu “üçlü”, Obama'n?n ne dedi?i ve demedi?inden de, Türk D??i?leri'nin proforma resmi 24 Nisan aç?klamalar?ndan da daha önemlidir. Bundan on y?llar sonra, tarih yaz?l?rken, hiç kimse 24 Nisan 2010 günü Obama'n?n aç?klamas?na ili?kin Türk D??i?leri'nin ya da Ermenistan hükümetinin de?erlendirmesine yer vermeyecek ve hat?rlamayacak ama 95 y?l sonra Türklerin ilk kez 24 Nisan'? and???n? kayda geçirecek ve unutmayacak. Türklerin, Talat Pa?a'dan, Bahaettin ?akir'den, Veli Küçük'ten, Ogün Samast'tan, Kemal Kerinçsiz'den ve benzerlerinden olu?an bir topluluk olmad?klar?, büyük bir ulus olduklar? kan?tlanacak ise, bunun ?erefi, bu tür “sivil toplum” giri?imleriyle kendi tarihlerine “ahlâk ölçüsü” koyan Türklere ait olacakt?r. En de?erli yurtseverlik de budur. Yurtseverlik, zaten öncelikle, yurtta?lar?n?n ac?lar?n? payla?maktan geçer ki, 1915'te ortadan yok olan Ermeniler, bizim yurtta?lar?m?zd?. *** *** *** 48 saat önce “1915 Tehciri”nin “son dura??” olan Suriye çölündeki Zor bölgesindeydim. Fuat Dündar, “Modern Türkiye'nin ?ifresi-?ttihat ve Terakki'nin Etnisite Mühendisli?i (1913-1918)” adl? mükemmel eserinde Zor bölgesini ?öyle anlat?yor: “Resulayn ve Nusaybin kazalar? Zor bölgesiyle, Osmanl?lar için sadece iklimsel s?n?r de?il ayn? zamanda ‘medenile?me' s?n?r? olarak alg?lan?r. 1890'larda Osmanl? medeniyetinin s?n?r?n? daha güneye, Zor'a kadar indirmek için, Osmanl? idarecileri geni? çapl? bir ‘?slahat' karar? al?rlar… Osmanl? ‘?slahat'a iki misyon yüklemi?tir: topra??n ve halk?n ?slah?… (1915'le birlikte) Önceleri nadir de olsa tek tük siyasi sürgünün gönderildi?i bölge ?imdi bir halk?n toplu olarak gönderildi?i bir bölge olur. Bir milyon civar?nda bir halk, farkl? bir ya?am biçimine sahip ve farkl? bir ortamdan (iklim ve topografik), çölümsü bir ülkeye sürülürler. Yani Ermeni tehciri, ‘?slah' edilemeyen bir halk?n ‘?slah' edilemeyen bir bölgeye sürülmesi olarak özetlenebilir.” Zor bölgesi 1915'te bizim için bir “vatan topra??” idi. Art?k ba?ka bir devletin egemenlik alan?nda. Kom?u Suriye'nin. O dönemde “?slah edilemeyen” bir bölge olarak görülen Zor, benim gözüme 2010'da bile “?slah” edilemez bir yer olarak göründü. Topografyas? “?slah”a engel. 95 y?l önceki “resmi Türkiye”nin gözündeki “?slah edilemeyen” bir halk, Osmanl? Ermenileri oralara sürüldü. Yok edildiler. Bir milyon a?k?n bir halk, binlerce y?l ya?ad?klar? topraklarda 50 bin kadar kalm??larsa, yok edildiler demektir. 95 y?l sonra ise Türkler, en az?ndan tarihi “?slah” edebileceklerini gösterdiler. Haydarpa?a ve Taksim'in önemi ve bir “gelecek güvencesi” olu?turmas?n?n önemi buradad?r… [/td][/tr][/table][/size] | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 9:13 am | |
| turbix gönüldaş suallerin gerçekten çok güzel teşekkür ederek başlayalım.. nurcuların putlarına sövmediğin müddetçe seni dinlerler.. cemil meriç
saygıya ve hürmete layık fikir işçisi olan cemil meriç işi tek cümleyle özetlemesine rağmen bende iki cümle yazarak kendimce bilgiçlik edeyim..
bir nurcu için ( şahsigörüşüm olarak yüzde 98 böyledir yüzde 2 bu katogiriye girmezki girmeyenlerde afaroz edilmiştir ) putları olan said nursi -fetullah ikilisine sövmediğin müddetçe sözünü ve fikrini desteklerler. bu sebeple bir nurcu için peygamber çokda önemli olmadığı gibi peygamberin kaale alınmasıda önemli değildir..
temeli böyle olan bir hareket içinde diğer sorularda belirttiğin hakikat -çile -muhasebe gibi değerlerden azade olmaları kendi içlerinde tutarlı olmaktadır. pragmatik yaklaşımı putları olan üzerine inşa edilmiş bir yapı putlarının dışında istediği gibi at koşturmasından daha tabii ne olabilir..
hitap ettikleri insanları 2- kısma ayırmak gerekir diye düşüüyorum. abone olmuş normal vatandaş veya abilerince abone yapılmış kişi ikinci profil ise gönüllü abone olan kendi inandıklarına iman eden şuursuz yığın..
üstad konusunda ise sebep İBDA fikriyatının farkında ve geleceğini kestiriyor olmalarındandır.
bir hareket önce yok sayılır.ikinci adımda alaya alınır üçüncü adımda hakaret ve reddedilme-dördüncü adımda ferdi ve topluca kabüle giden bir süreç başlar. inancım odur ki İBDA şu anda son süreçin içinde olması hasebiyle üstadın şahsında büyük doğu-ibda fikriyatı sulandırılarak anlaşılmaması için desteklenmemesi için son bir gayret göstermektedirler..
yazılacak çok söylenecek laf çok olsa da bir atasözüyle bitirelim. it ürür kervan yürür vesselam.. | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 9:32 am | |
| [size=18]Nurcuların Said Nursi'yi putlaştırmaları, bilmediğim bir durum. Tabi forumu takip eden Nurcu arkadaşlarca buna itiraz da kabil. Nurcu deyince de ben Fetullahîleri bu kkategoride saymadığımı peşinen belirtrmeliyim.
Diğer yandan, Ermeni meselesine yaklaşım konusundayapılan yanlış. Ki, bu yanlış, yukarda görüldüğü üzere Cengiz Çandar'ın iltifatına mazhar olunmaya kadar gitmiş durumda.
Kardeşlik, vatandaşlık, halkların dayanışması vs. adına, emperyalizmin tam da istediği noktaya gelinmekte ki, bu işi yapanlar arasında, maalesef, anti-emperyalist duruşlarında samimiyet olduğunu bildiğimiz kimi solcular da mevcut.
Kardeşlik, halkların dayanışması vs. türünden kulağa hoş gelen mefhumlar, her bir merfhum gibi zatından ibaret bir olgu olmayıp, kullanıldığı sosyal, siiyasal vs. bağlamda, kullananın niyeti ve maksadını da aşıcı kurgulanmış bir projeye hizmet edebilir, eder. Bu çerçevede de hiç kimse, "benim niyetiim aslında sadece budur" diyemez. İş, neticede, döner dolaşır sistem ve nisbet-mihrak davasına gelir dayanır.
Mihrakını kaybeden, kendi kendinden ibaret gibi gözüken çoğu hamleler, diyalektiklerin çelmesine takılırken, bu takılmdan da emperyalizm istifade eder. Tabi mihrak-nisbet için de sistem şartı. Sistem deyince de iş Bütün Fikir - Mutlak Fikir zaruretinde düğümlenir.[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 9:42 am | |
| [size=18]Peki, Ulu Hakan hesaba çekilemez mi?
Suçlanamaz mı?
Tarih önünde hiç kimse hesaba çekilemez ve suçlanamaz değil elbette. Mesele, bunun yapılacağı zemin mevcut mu? Bunu yapabilecek gerçek tarihçiler yetişmiş mi? Tarihi şahsiyetlerin kiminin lehine, kiminin aleyhine bir takım zaruretler içerisinde ilim yapılmaya zorlanılan bir ortamda, böylesi bir yargılamaya kalkışmak, haksızlıklara peşinen kapı aralamak olur.
Görüldüğ gibi tarih de kendi kendinden ibaret bir ilim disiplini olmayıp, iş yine dönüp dolaşıp, siyasete irca olmakta.
***
Bizce Ulu Hakan'ın hesaba çekilmesinde temel hüküm, onun zaaflarının, yanlışlarının bağlanacağı nirengi noktasının, bizzat kendisinin merhameti oluşu. Merhametten doğan maraz halinde, neticede şahsının ve tebaasının içine düşürüldüğü keyfiyet malum.
Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun. Allah, ruhaniyetlerini üzerimizden eksik etmesin.[/size] | |
| | | vertes AKINCI MOD
Mesaj Sayısı : 323 Reputation : 14 Kayıt tarihi : 14/06/09
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 10:23 am | |
| hatırlatana teşekkür ederim.. said nursiyi ve amerika kaçkınını putlaştırma temayülü benim şahsi inancım olmayıp nurcuların genel itikadi değerini belirtmek için yazdım.. put algılaması benim inancım olmayıp onların bakış açısını belirtmek açısından izah etmek istedim.. misal biz üstadı ve KUMANDANI allah resulünün izlerini takip eden olarak görürürüz ve mutlak fikre ve hakikati ferdiyye olan allah resulü ölçüsünde eğer hataları olursa söyleriz düzeltilmesi için belirtmekten imtina etmezken onlar ise allah resulüne aykırı olsa dahi fetullah ve said nursi söylemişse peygamberin ölçüsünü değil said nursi ve amerikan kaçkını fetoşun sözlerini ayet diye bellerler manasında yazdım.. said nursinin risaleleri elbette ki okunmaya değer ve övülmeye değer göreceli olarak söylediği sözleri dahi mutlak kabul etmek hakikat değil akılsızlığın daniskasıdır.. zaman tarikat zamanı değil hakikat zamanıdır .. sözünü alırda tüm zamanlarda geçerli kabul edersek bu bakış yüceltme değil said nursiyi putlaştırmanın tam adıdır.. bu sözde kasdedilen ile bugün dillendirirlen mana zıt mana olmasına rağmen nurcular bu sözle kendileri dışındakilere ağır ithamlarla yargılamakatdırlar ki bu bakış açısı doğru olmasa gerek diye düşünüyorum.. baştada belirttiğim gibi putlaştırma yapan ben olmayıp nurcuların kahir ekserisinin inancını yazmak adına onlara ait olduğunu belirtmeliyim.. yanlış algılamalara sebep olan benim eksik anlatımım olup farklı algılamalara sebep oldumsa özür dilerim.. | |
| | | turbix
Mesaj Sayısı : 161 Reputation : 7 Kayıt tarihi : 15/04/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 10:55 am | |
| zaman tarikat zamanı değil hakikat zamanıdır ordaki hakikat değil cemaat zamanıdır olacak...yanlış anlaşılmasın diye düzelteyim dedim | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 12:09 pm | |
| [size=18]Zamanın, tarikat zamanı değil de hakikat veya cemaat zamanı olması.
Bunu temsil makamında İBDA var.
Meseleyi anlayabilmek için okunması gereken, "Cemaat ve Aksiyon" konferansı...
Tarikatı, bildik manada dış yüz seronomonilerine riayetle mümkün bilmekten doğan sakat bir anlayış var. O sakat anlayış, kabukta kalıcı, işin künhüne vakıf olamayıcı, ezberci soy ki, yıllar öncesinden, hükümetin tekkeleri kapatması üzerine, Efendi Hazretleri'nini, "tekkeler zaten kendi kendilerini kapatmıştı" hükmüne muhatağp olmuştu.
Diğer yandan, gerçek tarikat, o dış yüz seronomilerine ihtiyaç duymadan, ehil ellerde devam etmekte.
Sohbetin tek başına erdirici olması ve bunun, "Dayanışmalı Fikir Oluşumu" vasıflandırmasıyla aplikasyonu...
Bunun yanında, dervişçilik oynamaya mahal vermemk babında da, "bize ne gelecekse, içtimai cemiyet planındaki kavgamızdan gelecek!" ihtarı.
Madem böyle bir ihtar var, o zaman, cemiyet meselelerinin kendi ilim, usul ve kaideleri ile ele alınması zarureti. Mücadelenin bu yönü. Düşamnın silahıyla silahlanma... Siyaset... Harp hiledir... İbahî yön...
Sineği sıkar yağını çıarır olma hasebiyle, birinden bir menfaat temin için adama bir şey söylerken, bu defa da arkadakilerin mızmızlanması; arkadakine dönüp durumu anlatsan, o faydayı devşiremeyecek olma...
İşte, Üstad'a Kurtçu denmesi... Ki, bu gün İbdacı olduğunu iddia eden bir çok zihniyet, belki biz de dahil, o zaman İbdayı tanımadan o söylenenlere muhatap olsaydık, biz de o kervana katılırdık. Oysa biz bu gün, Üstad'ı, peşin fikir hikmeti çerçevesinde, Büyük Doğu'ya karşı gelmeden, anlamak ve anlatmak gerektiğini öğrenmiş bulunuyoruz.. Ve bu günden o güne baktığımızda, elimize tutuşturulan ölçüyle, Üstad'ı nasıl tevil etmemiz gerektiğini de öğreniyoruz. Hal ve keyfiyet böyleyken, sanki bu hal ve keyfiyet kendi yapıp etmemizmiş gibi bir tavırla ortaya çıkmamız, sırıtır.. Arabanın gölgesiinde giderken, arabanın gölgesiinin büyüklüğüne bakıp, amma da büyükmüşüm nefsaniyetine düşmemize sebep olur. Bedelsiz verilmiş sermayenin kârını yerken, sermayeyi kendimiz kazanmışız riyasına düşülür. babasının yediği muhallebiyle avunan admın şapşallığı ortaya çıkar.
ve en önemlisi, Büyük Doğu - İBDA, dinamik olmaktan çıkıp, kendi nefsimizde statikleşir. yeni şartlarda yeni politikalar ortaya konamaz. Yeni tavır alabilmenin, kararını verebilmek için Üstad'ın gelmesi, ya da K'nın müdahalesi beklenir. Oysa bilen biir ki, sahaya indiğin zaman, hedefi gözden kaaçırmadıktan sonra, ters istikamette de yol alıyor görünebilirsin. İşte o arazinin durumu onu gerektirir. Dağ vardır, trafını dolaşman gerekir vs. Burda, zaten bu tür "sapmalar" istikametin aslına bağlı teferruat kabilinden. Siyaset vs.[/size] | |
| | | AZYA Admin
Mesaj Sayısı : 2611 Reputation : 38 Kayıt tarihi : 27/03/10
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Paz Mayıs 02, 2010 7:09 pm | |
| [b][size=18]Zaman Gazetesi Yazarına Sert Tepki![/b]
30 Nisan 2010 [url=http://www.anadoluhaberim.com/editor/3-anadolu-haber.html]Anadolu Haber[/url]
Gençlik Geliyor Mail Grup Kurucusu Ömer Faruk Karaman Zaman Gazetesi Yazarı Ümit Kardaşın 27 Nisan tarihili yazısına tepki gösterdi.
Gençlik Geliyor Mail Grup Kurucusu Ömer Faruk Karaman Zaman Gazetesi Yazarı Ümit Kardaş’ın 27 Nisan tarihili yazısına tepki gösterdi.
Kardaş yazısında Ermeni katliamını inkâr etmenin gereksiz olduğunu Abdülhamit’in de bu katliamları gerçekleştirmek için Hamidiye Alaylarını kurdurduğunu iddia etti.
[b]Karaman bu yazı üzerine yaptığı açıklamada şunlara değindi:[/b]
“Zaman Gazetesi yazarı[b] Ümit Kardaş’[/b]ı bu yazısından dolayı kınıyoruz. Osmanlı’yı ve Abdülhamit’i Ermeni katliamının müsebbibi olarak göstererek hangi amaca hizmet ettiğinin farkında olmayan bu yazı, Sevr ile ülkemize dayatılmak istenen Doğuda bir Ermeni Devleti projesinin adeta bir yansıması gibidir.
II. Abdülhamit Han tarafından kurdurulan Hamidiye Alayları ülkeye karşı çıkarılan isyanları bastırmak, bir Ermeni Devleti kurulmasını önlemek ve Rusya’nın Doğu Anadoluda’ki emellerine engel olmak için kurulduğu halde bunun aksini iddia ederek Ermeni katliamı için kurulduklarını belirten yazar acaba Ermenilerin o dönemde İngilizler tarafından desteklenerek isyan ettirildiğini ve ülkenin birlik ve beraberliğini zedeleyici faaliyetlere girerek vatan bütünlüğünü tehdit ettiğini bilmiyor muydu?
[b]Bu tarzda iddialarda bulunan bir kişinin samimiyetinden de, tarih bilgisinden de şüphe ediyoruz. Ve bu köşe yazısını Gençlik Geliyor Mail Grup olarak kınıyoruz."[/b]
[b]Ömer Faruk KARAMAN - GenclikGeliyor Mail Grup Kurucusu[/b]
haber name[/size][/b] | |
| | | INSAN
Mesaj Sayısı : 892 Reputation : 33 Kayıt tarihi : 17/05/09
| Konu: Geri: Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! Salı Mayıs 04, 2010 10:17 pm | |
| [size=18]
[color:096e=orange][b] Zaman'dan 'karakola telefon' yalanı [/b] [/color]
ANF
DERSİM - Zaman gazetesinin Dersim’in Nazimiye ilçesi Sarıyayla Jandarma Karakoluna baskın düzenleyen gerillaların ‘karakolu telefonla arayarak askerler psikolojik baskı kurdu’ iddiasının düzmece olduğu ortaya çıktı.
Zaman gazetesinin Dersim’deki karakol baskınıyla ilgili yayınladığı haber ve analizleri tam bir özel savaş yada en moda deyimiyle bir ‘Ergenekon’ çalışması…
Gazete 1 Mayıs gecesi Sarıyayla karakoluna yapılan eylem sonrası gerillalardan birisinin sabah saatlerinde karakolu aradığı öne sürdü. Oysa çatışma günü köy ve karakolunun telefon hatları gerillalar tarafından kesilmişti. Üstelik gerilla baskını üzerinden tam 2 gün geçtikten sonra ancak telefon hatları onarılmıştı.
Dersim’deki Telekom Müdürlüğü yetkilileri de eylem öncesi karakola giden telefon ve enerji hattını kesildiğini açıkladılar. Telekom yetkilileri telefon ve enerji nakil hatlarının 2 Mayıs öğlen saatlerinde ancak tamir edildiği ve karakol telefonlarının ise devrede olmaması nedeniyle herhangi bir kimsenin sabah saatlerinde karakolu aramasının mümkün olamayacağını söylüyorlar.
Ama buna rağmen, Zaman Gazetesi Muhabiri Ali Haydar Gözlü, 'Kahreden telefon görüşmesi' imzalı haberle büyük bir yalanın altına imzasını attı. Ve gazete ‘telefon’ yalanını bugün de sürdürdü. Gazete bugünkü haberinde ‘teröristler saldırı öncesi ve sonrası askerler üzerinde psikolojik baskı kurmak için telefonla aradılar’’ dedi.
Gazete bununla da yetinmeyip, telsiz konuşmalarından alıntı yaptığını iddia ederek, HPG Erzurum Eyalet Komutanını Dersim Eyalet komutanı olarak gösterdi.
Baskın yiyen karakolun bulunduğu Nazmiye ilçesine dahi gitmeyen muhabirin bu düzmece haberi ya kentteki kaynaklarının direktifiyle yazıldı, ya da gazetenin yazı işlerinde kaleme alındı.
Bir süre önce yumurta atarak protestoda bulunan öğrencileri ‘terörist’ olduğunu söyleyen Zaman gazetesi polis, kontrgerilla kaynaklı haberleriyle kafaları bulandırmaktan vazgeçmiyor.
ANF [/size] | |
| | | | Zaman yazarı Ulu Hakan'ı suçladı! | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|