[color:500c=white]Barzani-Anayasa ilişkisi [/color]
[color:500c=#434343][color:500c=white]29 Nisan 2010 Perşembe 13:48 [/color][/color]
[color:500c=white]</IMG></A>[/color]
[color:500c=#000000][b][color:500c=white]Müyesser YILDIZ
Birileri bizi aylardır Anayasa değişikliğiyle oyalarken, Türkiye’nin etrafındaki kuşatmaya dikkat çekiyoruz.[/color][/b]
[color:500c=white]Nihayet o malum müjde(!) de geldi. Barzani Ankara’yı şereflendirecekmiş!.. İster misiniz Barzani’nin geliş tarihi, Anayasa paketinin ikinci tur oylamalarının tamamlanması, yani Türkiye’nin Sevr’e doğru resmi dönüşümünde en önemli aşamanın tamamlanmasına rastlasın?
Baksanıza Batılılar hep bir ağızdan, “Bu değişiklikler yetersiz, ama gerçek sivil anayasaya giden yolda önemli bir başlangıç” diyor. Demek ki devamı var!.. Sadece Batılılar mı? Başbakan Erdoğan da son olarak yazarlar için düzenlediği “demokratik açılım” toplantısında, “Anayasa değişikliğiyle Kürt meselesinin çözümü için atılacak adımların önündeki engelleri kaldıracaklarını, ondan sonra kalıcı çözümün adımlarını atacaklarını” söylemedi mi?
Barzani, PKK’ya yardım ve yataklıktan vazgeçti mi?.. Ne gezer?!.. Aksine PKK vurdukça, bizimkiler Barzani’ye sımsıkı sarılıyor. İşte sadece son günlerde verdiğimiz şehitler, işte Barzani’ye özel davet mektubu gönderilmesi!..
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Ekim’deki Erbil ziyaretinde, “PKK’lıları teslim talebinde bulunacak mısınız?” sorusuna, “Eve dönüş meselesi tabii ki güvenlik çerçevesinde ele alınır. Ne istediğimizi gayet iyi biliyorlar. İlk kez söylemiyoruz ki…” cevabını vermişti. O sırada Barzani’nin Başbakanı Behram Salih ise “Kürt açılımının başarısı” için PKK’lılara af istiyor, sözde lider kadrosunun Avrupa’ya gönderilmesi, bir kısmının da “Irak Kürdistan’ına entegresinden” dem vuruyordu!..
Geçen 7 aylık sürede ne gördük; PKK’nın Karadeniz’e çıktığını!..
Peki Barzani, “Kerkük için her şeyi göze aldık, gerekirse Irak’tan koparız” tehdidinden vazgeçti mi? O değil, biz değiştik. Artık, “Kerkük Irak’ın iç meselesidir” diyor ve Barzani’ye gönül rahatlığıyla Ankara’ya davet ediyoruz!..
Bir de Barzani’nin son şeklini verip, dağıttığı “Kürdistan Anayasa” taslağı var. Irak’ta hükümet kurulur kurulmaz, bu sözde anayasanın oylaması için bastıracak. Biliyorsunuz bu kağıt parçasının başlangıç bölümünde sadece “Kürdistan’ın dört parçası”ndan söz edilmiyor, ayan beyan “Sevr”e atıf yapılıyor.
Tarihin eş zamanlı acı oyununa bakın; Başbakan Erdoğan’ın ifadesiyle, “Kürt sorununun çözümü için atılacak adımların önündeki engelleri kaldırmak” amacıyla Anayasamız değiştiriliyor… Barzani, “Kürdistan’ın 4 parçasındaki Kürtler için Sevr’i öngören” sözde Anayasa taslağını resmileştirmek için fırsat kolluyor.
[b]ABD planı aksamadan yürüyor[/b]
Barzani’nin Türkiye’ye daveti kamuoyuna şöyle sunuldu: Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Erbil’e gitti, Mesut Barzani, Behram Salih ve KDP Başkan Yardımcısı Neçirvan Barzani ile görüştü. (Neçirvan Barzani’nin geçenlerde Ankara’ya gelip, Başbakan Erdoğan’la görüştükten sonra “Erdoğan Kerkük Irak’ın iç meselesidir dedi” açıklamasını yaptığını da hatırlatalım)
Sinirlioğlu, Barzani’yi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu adına resmen Türkiye’ye davet etmiş, ayrıca Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın selamını iletmiş. Barzani’yi bir de mektup verilmiş. Mektupta, “Türkiye'nin Irak’ın güvenliğine önem verdiği ve Kürt yönetim ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği” yazıyormuş. Sinirlioğlu, Barzani’nin liderliğinin çok önemli olduğunu söylemeyi de unutmamış.
Bu bilgilere bakınca sanırsınız ki, her şey Türkiye’nin belirlediği bir politika çerçevesinde yürüyor.
Oysa Bush döneminden beri ABD’nin öncelikli meselesinin PKK değil, Türkiye ile Barzani’yi bir araya getirmek olduğunu cümle âlem biliyor. Çünkü ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi tamamen bunun gerçekleşmesine bağlı.
Şöyle bir kronoloji çıkaralım:
AKP iktidarının “Kürt açılım”nın yol haritasını 2007’de çizen ABD derin devletinin sözcülerinden David L. Phillips, Dışişleri Bakanlığımızın da katkılarıyla hazırladığı, “Kürdistan İşçi Partisi’nin Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi” başlıklı raporunda önceliği Türkiye’nin Barzani yönetimini tanınması ve Kerkük meselesinin halline verdi. PKK üçüncü sırada geliyordu.
David L. Phillips 13-15 Nisan 2009’da Atlantik Konsey’de düzenlenen ve Türkiye’de epey tartışmalara yol açan toplantı sonrasında hazırladığı “Türklerle Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” başlıklı raporunda da ABD’nin önceliklerinin değişmediğini ortaya koydu.
Yine eski CIA’cı Henry Barkey’in, yeni yönetim işbaşına geldiğinde Obama’nın masaya koyduğu “Kürdistan Üzerindeki Çatışmayı Önleme” raporunda, “En acil olan Türkiye-Barzani ilişkilerinin geliştirilmesi ve Kerkük’ün statüsüdür. Amaç, Ankara’nın Barzani yönetimini tanımasını ve Erbil’de konsolosluk açmasını başarmaktır. Bu iki konu ABD’nin geri çekilme politikası için hayatidir. Bunların halli, çok da acil olmayan Türkiye’nin kendi Kürt vatandaşları ile ilgili problemlerinin çözümünü ve PKK’nın silahsızlandırılmasını da sağlayacaktır” denildi.
Dünya politikalarında en etkili kuruluşlardan Uluslararası Kriz Grubu’nun 8 Temmuz 2009 tarihli “Irak ve Kürtler: Tetik Hattında Sıkıntı” başlıklı raporunda da şunlar vardı:
“Üst düzey Türk ve KBY liderleri birçok vesile ile bir araya geldiler, ancak Başkan Barzani, henüz Cumhurbaşkanı Gül veya Başbakan Erdoğan ile görüşmedi. İki taraf da Türkiye’nin Kürdistan bölgesel yönetimini resmi olarak tanıması dahil, ilişkilerde anlaşmayı sağlayacak güven arttırıcı adımları kapsayan bir sürecin gerekliliğine işaret ediyor… Gül ile Barzani arasında Mart 2009’da Bağdat’ta yapılması planlanan görüşme pek çok sebeple gerçekleşemedi… Gül, Mart 2009’daki Bağdat ziyaretinde iki kez ‘Kürdistan’ kelimesini kullandı.”
Bu trafiğe bakınca, Başbakan Erdoğan’ın son ABD ziyaretinde Obama ile yaptığı görüşmede “Barzani’nin Türkiye’ye davetinin” konuşulmamış olmasına ihtimal verilebilir mi?
[b]Tarihi “dönüş” Dağlıca baskını[/b]
Türkiye-Barzani muhabbetinde “tarihi dönüşümü” sağlayan, PKK’nın Dağlıca baskınını da unutmayalım. 12 askerimizin şehit edildiği, 8’ninin kaçırıldığı bu baskından kısa bir süre sonra, üstelik TSK’nın Irak’ın kuzeyine kara harekâtını başlattığı gece Talabani Ankara’ya davet edildi ve Çankaya Köşkü’nde ağırlandı. Gül’ün yanı sıra Erdoğan ve Davutoğlu’nun her vesileyle “Dağlıca önemine” vurgu yapmaları bundan. Özellikle Davutoğlu’nun şu sözleri tarihe geçecek nitelikte:
“Ekim 2007’de Dağlıca saldırısından sonra bizim Irak’a girmemiz, Türk-Irak, Türk-Kürt çatışması gibi, ne kadar olumsuz senaryolar vardı. Bütün bu senaryolar iki yıl içinde iflas etti. Çatışma değil, diplomatik çalışmalarla ilişkiyi bu noktaya getirdik… Kuzey Irak’la çatışma değil, konsolosluk açacak diplomatik ilişki aşamasına geldik”.
Toparlarsak;
Dağlıca saldırısından sonra Talabani Türkiye’ye geldi…
Türkiye’nin “Kürt açılımı” ile birbirine girdiği sırada Davutoğlu, Erbil’e gidip, Barzani’yle görüştü…
Ve Türkiye, Anayasa değişikliği tartışmalarıyla ortadan ikiye ayrılmış, PKK da Karadeniz’de “gövde gösterisine” soyunmuşken Barzani Türkiye’ye davet edildi…
Tesadüfün (!) bu kadarına ne denir ki?!.,[/color]
[/color]