[img]
http://www.odatv.com/images/2010_09/2010_09_20/mitin-afet-ablasi-nasil-kurtulur-2009101200_l.jpg[/img][size=24]
[color:cef6=orange]
MİT'İN AFET ABLASI NASIL KURTULUR?
[/color]
[/size]
[size=18]
PKK’nın sözde “ateşkes” kararının sona ermesine saatler kala, herkesin paçası tutuştu. Artık adlarını ezberlediğimiz, her olaya vakıf 170 aydın ortak bir bildiri yayınlayarak, “Çatışmaların başlamaması için adım atılmasını” istedi. Cumhurbaşkanı Gül taa Amerikalardan, “Ahmet Türk’le her zaman görüştüm. Kimseyi dışlamam” haberi gönderdi. Başbakan Erdoğan da İstanbul’dan, Ankara’ya gelip, “Güvenlik Zirvesi”ni topladı.
Şu olanlara “PTT-Paçası Tutuşanlar Toplantısı” demeyelim de, ne diyelim. Devletin düşürüldüğü bu halin verdiği “moral” bile PKK’ya en azından 1 hafta yeter… Neyse bu kadar çaba boşa gitmedi!… İmdada yetişen “İmralı Bey”i, kendisiyle yapılan “çok anlamlı ve verimli görüşmelerin” hatırına talimat verdi, Kandil de “eylemsizlik kararını, önümüzdeki hafta içinde yapılacak bir açıklamaya kadar uzattığını” duyurdu. Bakalım bu hafta özellikle okulları boykot kapsamında ne tür gelişme ve “açılımlara” tanık olacağız!..
[color:cef6=yellow]
AFET ABLA NİYE DEŞİFRE OLDU?[/color]
Habur ve Öcalan’la görüşmelerin mimarı MİT’ten son 10 gündür ilginç haberler geliyor.
Geçen hafta Sabah Gazetesi’nde MİT’in Doğu ve Güneydoğu’daki yeni yapılanması hakkında bir haber yayınlandı. Buna göre, bölgelerdeki personel sayısı 3 kat artırılacak, ayrıca PKK’nın Amanos hattında yoğunlaşması dikkate alınarak, MİT’in Mersin il temsilciliği, bölge başkanlığı seviyesine çıkarılacakmış.
Bugün yine Aslı Aydıntaşbaş, yine MİT’le ilgili bir haberle Milliyet’in manşetine taşındı. Yine diyoruz çünkü Aydıntaşbaş, ne zaman eski Müsteşar Emre Taner’i övdüyse, ne zaman A.G. isimli bayan Müsteşar Yardımcısı’nın ismini Müsteşar adayı ilan ettiyse ve yeni Müsteşar Hakan Fidan’ı - pek çoğu unsuru daha önceden yazılsa bile - tanıtıcı yazılara imza atıp, MİT - İmralı görüşmelerini normalleşmeye çalıştırdıysa, istisnasız hep manşet oldu ya da yazısı birinci sayfadan gösterildi.
Aydıntaşbaş bugün “MİT’in efsane, zeki, Kürt konusunda uzman ismi” dediği bayan Müsteşar Yardımcısı A.G.’yi açık adıyla yazıyor. Çünkü A.G’nin gerçek ismini Anadolu Ajansı haber olarak geçti. (Bu arada şunu da not edelim: MİT mensuplarının bu şekilde deşifre edilmesi kanunen suçtur.)
Pazar günü Başbakanlık’ta yapılan, hükümet yetkilileri, Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı, Emniyet Genel Müdürü, Başbakanlık ve Güvenlik Müsteşarlarının hazır bulunduğu güvenlik zirvesine MİT’i temsilen Afet Güneş katılmıştı.
Bu defa Güneş’in ismi üzerinden MİT’te “Türk dişi James Bond devrinin başlayacağı” gibi bir senaryo yazıp, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, eski Müsteşar Emre Taner’in başlattığı “yeniden yapılanma sürecini kendi uluslararası tecrübesini de ekleyerek hızlandırdığını” öne süren Aydıntaşbaş, Güneş’in açılım sürecinde İmralı ile yapıldığı sanılan görüşmelerin içinde olduğunu da “varsaydı”!..
****
Edindiğimiz bilgiler ışığında MİT’te gerçekte neler yaşandığını şöyle aktaralım:
Bayan Müsteşar Yardımcısı Güneş, teşkilatta gerçekten “efsane” kabul ediliyor. Çünkü PKK’nın kuruluşundan beri, şube müdürlüğünden itibaren bu konuya bakan, dahası İmralı ile en çok görüşen isim oymuş. Mensupların anlamadığı, PKK güçlendikçe, “efsane”nin de yükselmesi olmuş!
Yeni Müsteşar Fidan’ın, Emre Taner’in MİT’te başlattığı “yeniden yapılanma sürecini” hızlandırdığı iddiasına gelince…
Kulağımıza gelenlere göre yeni Müsteşar Fidan koltuğa oturur oturmaz, “Emre Taner’in teşkilattan izini sileceğim” demiş… Taner’in giderayak tüm birimlere atama yaptığını tespit eden Fidan, eline personel dosyalarını alıp, kimlerle çalışmak istemediğini açık açık söylemiş. Ayrıca MİT’le bir şekilde ilişiği kesilen, kendilerine yakın isimlere haber göndermiş, ilave olarak yeni isimlere kapıları açarak, MİT’te de geniş çaplı bir “kadrolaşma”yı başlatmış. Doğu-Güneydoğu ve Amanoslar hattındaki yeni düzenlemelerin ardında gerçekte bunun olduğu öne sürülüyor.
Fidan’ın, kendisiyle çalışmak istemediğini söylediği isimlerden birisi de Afet Güneş’miş. Daha ilk günlerinde gayet kibar şekilde, “Herhalde Sonbahar’da emekli olursunuz” diyerek, görev süresinin uzatılmayacağı sinyalini vermiş.
Acaba Aslı Aydıntaşbaş’ın Afet Güneş’i öne çıkarma gayretinde acaba bu söylentiler etkili olmuş mudur? Yoksa özellikle İmralı bağlantılı şu son kritik 3 ayda köprülerin altında yeni sular aktı ve Fidan’la, İmralı uzmanı Güneş’in birlikte çalışmasına mı karar verildi?
Bununla bağlantılı şu soruyu da soralım; Başbakanlık’taki Güvenlik Zirvesi’nde MİT’i neden Müsteşar Hakan Fidan değil de, Yardımcısı Afet Güneş temsil etti? Siyasi kulislerde şu seçenekler sıralanıyor:
-Generallerin karşısına, astsubaylıktan emekli Fidan oturtulmak istenmedi…
-İmralı’daki gelişmelere Afet Hanım daha vakıftı…
-Fidan, referandum süreci için çok önemli olan sözde “ateşkes”in sağlanmasının ardından izne çıktı…
-Göreve gelir gelmez sil-baştan yenilenmesi talimatını verdiği MİT Müsteşarlık lojmanına taşınıyor veya bitmediyse çalışmaları denetliyordu…
Bu vesileyle artık anlamakta iyice zorlandığımız bazı hususlara dikkat çekelim:
TSK da, MİT’te doğrudan Başbakana bağlı. MİT’in bu konumu kimseyi rahatsız etmiyor da neden, “Genelkurmay illa da Milli Savunma Bakanına bağlansın” diye kampanya yürütülüyor?
TSK’nın da istihbarat birimleri var. Onların İmralı veya varsa Kandil’le temaslarına neden “Ergenekon faaliyeti” damgası vurulurken, MİT’inki “istihbarat amaçlı devlet görüşmeleri” sayılıyor?
TSK’daki en ufak pire, deve yapılırken, MİT’in develeri (Habur, İmralı ile görüşme gibi) pire bile kadar eleştirilmiyor? MİT’e gösterilen “anlayış” ve verilen desteğin milyonda birinin TSK’dan esirgenmesinin sebebi nedir?
[color:cef6=yellow]
İMRALI’NIN İRAN’I HEDEF GÖSTERMESİ…
[/color]
“İmralı Bey”inin son olağan açıklamasında en çok dikkatimizi çeken, Hakkari saldırısına ilişkin yazdığı senaryolarda İran’ı hedef göstermesi oldu.
Tamam, İran’ın PKK/PJAK’la mücadelesinden, çok sayıda militanın idam edilmesinden çok rahatsızlar… Acaba başka bir sebebi daha olabilir mi? Türk kamuoyunda İran aleyhtarlığını artırma, dolayısıyla AKP’nin İran politikasında, ABD’nin istediği yönde değişiklik yapmasını kolaylaştırmak gibi!..
[color:cef6=yellow]
GÜL, ATALAY VE ERGİN’E SORULAR
[/color]
Hafta sonuydu, ancak devletin zirvesinden de yoğun açıklamalar geldi. Bunların unutulmadan, sorgulanması gerekiyor…
Cumhurbaşkanı Gül ABD yolunda, “Terörle şunu elde ettik” demelerine fırsat vermeden, “kendi inisiyatifimizle hareket etmemiz” gerektiğini belirtip, “Bugün harcanan gayretler 10 yıl önce harcansa, daha çok mesafe alınırdı…” tespitini yaptı.
Bir; Başbakanlıktaki dünkü acil toplantının bizatihi kendisi, “terörle elde edilenlerin” en son örneği olmadı mı?
İki; Gül “gayretler” konusunda neden 8 yıl öncesini değil de, 10 yıl öncesini işaret etti ki? 8 yıldır AKP iktidarda olduğu için mi? Ve o 8 yılın 5 yılında hem “Reform İzleme Grubu”, hem de “Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu”nun başkanı kendisi değil miydi? Elini-kolunu bağlayan mı oldu?
Uçakta Gül’e şu iki soruyu soran gazeteciyi de çok merak ediyoruz:
Biri, son Hakkari saldırısı için “Devlet kurumlarından birileri yapmış olamaz mı?” demiş.
Diğeri de seçimlerde yüzde 10 barajı konusunda şöyle bir öngörüde bulunmuş; “Bir sonraki seçimde Meclis’e Kürtler yine bağımsız girebilecek ama MHP belki girmeyecek. Türk milliyetçiliğinin olmadığı bir Meclis’te Kürt milliyetçiliği olacak...”
Devlet ve MHP düşmanlığının, üstelik devletin başının uçağında bu kadar aleniyet kazandığını görmüş müydünüz?
İçişleri Bakanı Atalay’ın dili de Hakkari saldırısını PKK’nın yaptığını söylemeye pek zor vardı, “Deliller PKK’yı gösteriyor” dedi. Bu arada şunu sordu; “O saldırıda yaralanan 15 aylık Zeynep’e bunun hesabını kim verecek?” !..
Kim, kime şikayet ediliyor?.. Hesabı verecekler belli… O saldırıyı düzenleyenler ve sadece Zeynep’i değil, 8 yıldır canı alınıp, kanı dökülen asker, polis ve vatandaşlarımızı koruyamayanlar!.. Öyleyse bu sorunun anlamı ne; Zeynep’in faturası, Habur ve “PKK açılımlarına” itiraz edenlere mi çıkartılmak isteniyor?
Ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in sözleri; BDP’lilerle yapmayı planladıkları görüşmeler için, “Görüşme talepleri neyi içeriyordu, onu bilmiyoruz, geldiklerinde anlaşılacaktı” dedi. BDP’lilerin sözde “ateşkesin devam şartlarını” görüşmek istediğini sağır sultan bile duydu. Acaba bir tek Ergin mi duymadı?!.. Ergin, şunları da söyledi:
“Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildiği günden beri hangi rejime tabiyse bugün de aynı rejime tabidir. O günkü hükümet döneminde ne yapılıyorsa, bugün de o yapılıyor. Güvenlik birimleri ihtiyaç duymaları halinde, görüşme talep ederlerse, bu görüşmeler geçmişte de olmuştur, bugünde oluyor…”
Önce Silivri’de tutuklu emekli Albay Atilla Uğur, yakalandığında gerekli istihbaratları almak için Öcalan’la görüştüklerini, ondan sonra görüşme yapılmadığını açıkladı. Ardından Öcalan, “Askerler başta görüştü, görüşmeler istihbari amaçlıydı. Sonra görüşmeler kesildi” dedi ve AKP iktidarı döneminde “sivil bir heyetle anlamlı, verimli görüşmeler yaptığını” duyurdu. Hatta “ateşkes” talebinin devletten geldiğini iddia etti.
Şu tablo bile AKP öncesi ve sonrasında Öcalan’ın “tabi olduğu rejimin” ne kadar farklı olduğunu ispatlamaya yetmiyor mu?
Aldanmaktan ve aldatmaktan yorulmayanlara ithaf olunur!..
[/size]
Müyesser Yıldız