AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bağ Böğrek

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
keyfiyet

keyfiyet


Mesaj Sayısı : 224
Reputation : 16
Kayıt tarihi : 18/05/09

Bağ Böğrek Empty
MesajKonu: Bağ Böğrek   Bağ Böğrek EmptyC.tesi Nis. 10, 2010 11:51 am

BAĞ BÖĞREK

[img]http://unyezile.com/akkavakkizi.jpg[/img]

Zamanın birinde bir ülkenin padişahının hiç erkek çocuğu olmazmış. Padişah, erkek evladının olmadığına, gendi si öldüğünde soyunun devam etmeyeceğini, tacının ve tahtının başkalarına galacağını düşünerek çok üzülürmüş.
Günlerden bir gün padişah, böyle düşüncelere dalmışken ak sakallı, ak saçlı ihtiyar bir adam çıkıp gelmiş. Selâm verdikten sona ona sormuş:

— Padişahım, derdin nedir? Seni üzen şey neyse söyle. Derdini demeyen, dermanını da bulamaz…
Padişah, adama bakmış. “Hayatımda ilk defa gördüğüm bu adam, benim dertli olduğunu nerden biliyo?” diye içinden geçirmiş. Selâmını aldıktan sona o da ihtiyara sormuş:
— Ey derviş baba, benim padişah olduğumu nereden bildin?..
Derviş, padişaha şöyle demiş:

— Ben senin derdini de biliyom. Padişahım senin derdin, bir erkek evladının olmayışıdır. Buna çok üzülüyosun. Tacım, tahtım kimlere kalacak diye düşünüyosun, deyince padişah, dervişin ellerine sarılarak yeniden yalvarmaya başlamış:
— Derviş baba derdimi bildiğine göre, çaresini de biliyosun. Öyleyse derdime bir çare söyle.
Bunun üzerine derviş, elini koynuna sokarak büyük, kırmızı bir alma çıkarmış. Padişaha almayı uzatırken şöyle demiş:

— Padişahım, bu almayı ikiye böl. Yarısını sen ye, yarısını da sultana yedir. Kabuklarını soyarak atına ver. Zamanı gelince senin bir oğlun, atıyın da bir tayı olacak. Ben gelene gadar sakın ikisine de ad koymayın. Onların adlarını ben vereceğim... diyerek birden gözden kaybolmuş!

Padişah saraya dönünce dervişin söylediklerini aynen yapmış. Aradan bir süre geçmiş. Sultan hamile kalmış. Al kısrak da gunnacı olmuş. Sultanın doğumundan bir erkek oğlan, al kısrağın da bir erkek tayı doğmuş. Bütün ülke sevince boğulmuş.

Gel zaman, git zaman oğlan büyümüş. Tay da binilecek çağa gelmiş. Oğlanın henüz bir adı olmadığından bütün arhadaşları oyunda ona “adsız” diye sesleniyolarmış. Vezirler de çocuğa bir ad verilmeyişine şaşırmışlar.
Bir gün birinci vezir padişaha şöyle söylemiş:
— Padişahım, oğlan büyüdü. Daha bir ad koymadın. Arhadaşlarının arasında mahcup oluyo. Ona bir ad vermenin zamanı gelmedi mi?..

Bunun üzerine padişah, divanın toplanmasını, çocuğa bir isim verilmesini emretmiş. Divanda herkes gendi ne göre bir isim teklif ederken o derviş aniden ortaya çıkmış ve padişaha şöyle demiş:
— Oğlanın adı Bâğ Böğrek olsun. Attığını vursun, govduğunu dutsun. Tayın adı da Bengiboz olsun, diyerek oğlanın sırtını sıvazlayıp geldiği gibi aniden kaybolmuş...
Padişah hariç, divanda bulunan herkes bu olaya çok şaşırmışlar.
Bâğ Böğrek büyümüş. Artık ata biniyo, gılıç guşanıyo, ava gidiyomuş. Avcılığı ve gılıçta ustalığı, ok atması dillere destan olmuş.

Bâğ Böğrek bir gün ava çıkmış. Bengiboz ülüzgâr gibi giderken, su götüren yaşlı bir gadın, atın yelinden meydana gelen bu ülüzgârdan yere yıkılıp, suyu dökülmüş. Gadın Bâğ Böğrek’in arkasından bedduâ etmiş. “İnşallah Akgavak Gızı’nın sevdasına dutulasın!” demiş…
Bâğ Böğrek, avlana avlana başka bir ülkenin topraklarına girmiş. Bakmış ki herkes okunu ve yayını alarak bir yere doğru koşuyor!.. Bunların nere gittiklerini merak ederek, birinden sormuş:
— Arhadaş, sorması ayıp olmasın da böyle herkes goşarak okuyla, yayıyla nere gidiyolar? Yoksa ülkenize düşman mı girdi?

Adam, bir yandan koşarken öte yandan da geriye bakarak Bâğ Böğrek’e şöyle cevap vermiş:
— Padişahımız gavağın üzerine bir yüzük dikdi. Kim okunu bu yüzüğün ortasından geçirirse ona gızını verecek. Biz de bu yarışa katılarak şansımızı denemek için gidiyoruz. Şansımız yardım ederse padişaha damat oluruz, demiş.
Bâğ Böğrek, de atını sürerek yarış alanına varmış. Yarışa gatılmak isteyenler sıra olmuşlar. Sırası gelen okunu atıyo, ama kimse hedefi bile dutduramıyomuş. Bâğ Böğrek de sıraya geçmiş. Gendi sine sıra geldiğinde sadağından okunu çekerek yayına yerleştirmiş. Nişan alarak besmele çekmiş. “Ya Allah” diyerek okunu fırlatmış. Ok, yüzüğün tam ortasından geçince herkes onu alkışlamış. Ama yarış burada bitmiyomuş. İkinci gün geniş bir hendekten atıyla karşı tarafa geçme yarışı yapılacakmış. Sabah yarışa katılmak üzere ülkesine dönmüş. Erkenden atına atlayarak, yarışın yapılacağı Akgavak Ülkesine gitmiş. Gendisinden önce deneyenlerin hiç biri başarılı olamamışlar. Hendeğin içi at leşiyle doluymuş.

Bâğ Böğrek, atını dörtnala sürerek hendeğin kıyısına gelmiş. Bengiboz, sanki kanatlanmış! Hendeğin iki katı genişliğinden daha fazla uzağa atlamış. Alandaki herkes, atın atlayışına hayran kalmışlar...
Meğer yarış bu gadarla da bitmiyomuş. En zor gısmı, son güne galmış. Bu yarışın ne olacağını padişah, sabahleyin ilân edecekmiş.

Sabah olunca, alana toplan herkesi yeniden büyük bir heyecan sarmış. Az sona padişahın emriyle yarışın ne olduğu ilân edilmiş. Garadağ’da padişahın çok sevdiği ve yedi renkli bir çiçek varmış. Bâğ Böğrek, bu çiçeği getirebilirse gızı alacakmış...
Bâğ Böğrek, Bengiboz’a binerek dağlara doğru sürmüş. Bengiboz, Bâğ Böğrek’e “yum gözünü, aç gözünü” demiş. Bâğ Böğrek, gözünü yumup açmasıyla gendini yedi renkli çiçeklerin arasında bulmuş. Bunlardan bir demet toplayarak atına binmiş. Bengiboz gene: “yum gözünü, aç gözünü” demiş. Gözünü yumup açmasıyla padişahın sarayının önüne gelmiş.

Artık üç zorlu yarışı da gazanan Bâğ Böğrek, padişahtan gızını alarak ülkesine dönmüş. Akgavak Gızı’nı otağına koyup, babasının odasına girmiş. Bu arada babası, oğlunun geldiğini bile farketmemiş. Babasını üzgün ve dalgın bulan Bâğ Böğrek, ona sormuş:

— Hayrola baba! Seni üzen şey nedir? Neden böyle dalgın ve üzgün duruyorsun? Ben burada değilken neler oldu?..
Padişah, oğlunun sorusuyla gendi ne gelerek şöyle cevap vermiş:
— Sorma oğlum!.. Başımızda büyük bir belâ var. Düşmanlarımız, sınıra gadar gelmişler. Onları sınırda garşılayacak kırk yiğide ihtiyacımız vardır. Bunu nasıl bulacağımı düşünüyom! deyince Bâğ Böğrek, şöyle cevap vermiş:
— Üzüldüğün şeye bak baba! Senin kırk yiğit aramana lüzum yok. Biliyosun benim otuz dokuz yiğit arhadaşım var. Bir de ben tam kırk oluruz. Ben dönene gadar Akgavak Gızı sana emanet. Dönünce düğünümüzü yaparız, diyerek babasının ve anasının elini öpüp hayır duâlar istemiş.
Sınıra giderken Bengiboz , Bâğ Böğrek’e şöyle demiş:

— Yiğidim, yalımdan iki tel gıl gopar, goynunda sakla. Ne zaman başın dara düşerse gılları birbirine sürt. O zaman ben yetişirim…

Bâğ Böğrek, Bengiboz’un söylediği gibi iki gıl goparıp, goynuna goymuş. Arhadaşlarıyla sınır boyuna gitmişler.
Uzun bir süre aramışlar, ortada düşman görememişler. Düşmanın izine rastlamayınca da, sırayla her biri nöbete galarak otuz dokuz gün geçmiş. Gene düşman görünmemiş. Nöbet sırası Bâğ Böğrek’e gelmiş. Bâğ Böğrek, geçen otuz dokuz gün içinde göremedikleri düşmanın gelmeyeceği düşünerek nöbetinde uyumuş. Otuz dokuz gündür bu fırsatı gollayan düşman erleri, nöbetçinin uyuduğunu görünce, Bâğ Böğrek ve arhadaşlarına ani bir baskın yapmışlar. Hepsini de gıskıvrak yakalamışlar. Ellerini, gollarını bağlayarak ülkelerine götürüp zindana atmışlar.
Aradan yedi yıl geçmiş. Kimse kırk yiğidin nerede olduğunu bilememiş. Artık gidenlerden herkes umudunu kesmiş.
Geçen yedi yıl içinde, esirlerin zindanda olduğunu o ülkenin padişahı bile unutmuş. Bu süre içinde esirler, ne tıraş edilmiş, ne de onlara banyo yaptırılmış. Bir gün o ülkenin büyük bayramıın şenlikleri yapılıyomuş. O gün padişah, zindandaki esirleri hatırlamış. Zindancıbaşına onların tıraş edilip, banyo yaptırılmasını ve akşama gadar da galenin surları üzerinde güneşlenmesini emretmiş.

Emir üzerine zindandan çıkarılan esirler, tıraş edilmiş. Banyo yaptırıldıktan sona surların üzerinde gezinmelerine izin verilmiş. En önce tıraş olup, banyo yapan Bâğ Böğrek, galenin duvarına oturup yollara bakıyomuş. Bu sırada aşşağıdan bir kervan geçiyomuş. Kervancıların giyinişlerinden gendi ülkesinin insanları olduğunu anlamış. Yedi yıldır hasret çeken Bâğ Böğrek, sıladan bir haber almak için bir türkü ile kervancılara şöyle seslenmiş:

Aldı Bâğ Böğrek:

Bize mesken oldu galenin daşı,
Sel gibi akıyo gözümün yaşı.
Sana diyom sana bezirgân başı,
Bizim elden ne havadis bilirsin?

Bezirgân başı, türküyü işitince adamlarına şöyle demiş:
— Bu adam bizim oraların insanına benziyo. Kim bilir gaç senedir ilinden obasından ayrıdır! Memleketten haber soruyo. İçinizden kim buna cevap verirse, önde giden deve ile yükünü ona bağışladım...

Bir kervancı cevap vermek görevini üstlenmiş.

Aldı Kervancı:

Size mesken olsun galenin daşı,
Sel gibi çağlasın gözünün yaşı,
Size kimler denir ey yiğit gişi?
Söyle bana kelâm çıksın ağzından.

Aldı Bâğ Böğrek:

Oğuz illerinden beri gelirsin,
Şu yaslı gönlüme neşe verirsin.
Anamdan, babamdan neler bilirsin?
Bizim elden ne havadis bilirsin?

Bezirganbaşı, türküyle cevap veren adamına şöyle demiş:
— Bizim ilin adamı olduğunu anladık. Adam, anasından, babasından haber soruyo. Sen de ona obasını ve kimin oğlu olduğunu sor bakalım.



Aldı Kervancı:

Gayet yüsekdesin gaflet dağısın,
Mevlam yardım etsin, gamın dağılsın.
Size kimler derler, kimin oğlusun?
Söyle bana kelâm çıksın ağzından.

Bâğ Böğrek, kervancıların Oğuzlar’dan olduğunu anlamış. Artık babasına ve iline sağ olduğunu, nerede olduğunu bildirecek habercileri gördüğüne sevinmiş. Onların öğrenmek istediklerini türküyle şöyle anlatmış:

Aldı Bâğ Böğrek:

Ben de yüsekdeyim, menzilim yırak[1]
Bir düş görmüşüm de dağlandı yürek!
Babam Oğuz beyi, adım Bâğ Böğrek,
Bizim ilden bir haberin var mıdır?

Bezirganbaşı, burada çok sevinmiş. Yedi yıldır kimsenin haber alamadığı beylerinin oğlu Bâğ Böğrek’in sağ olduğunu öğrenince, türküyü söyleyene bir deve daha vereceğini bildirerek, şöyle demiş.
— Demek beyimizin oğlu bu galede esir dutuluyo!.. Babasının beli büküldü, ağlamaktan da anasının gözleri kör oldu. Gızgardaşları da hep gara giydiler. Gendisinden hiçbir haber alamadıklarından öldüğünne ganaat getirip, üç ay önce nişanlısı Akgavak Gızı’nı da Kellecioğlu Kel Vezir’e verdiler. Üç gün sona düğünleri başlayacak. Bunların hepsini türkünün içinde de...

Adam, bezirganbaşına yalvarmış:
— Beyim, böyle kötü haberleri demesem! Zaten yedi yıldır zindanda yatıyomuş. Acı haberi duyarsa dayanamaz. Burdan kurtulması da çok zor. Bırakalım içinde bir umut olarak galsın...
Bezirgânbaşı, kervancıya çıkışmış:
— Yahu adam senden ansını, babasını soruyor. Acı da olsa doğru haberi vereceksin...
Başka bir sözü galmayan kervancı türküye devam etmiş.
Aldı Kervancı:

Babanı sorarsan beli büküldü,
Ananı sorarsan gözü dutuldu,
Gız gardaşın gara giydi oturdu,
Bir gulundan bunu duydum Bâğ Böğrek.

Bâğ Böğrek anasından, babasından, bacısından haber almış. Uğruna bir sürü zahmetlere katlandığı, dünyalar güzeli Akgavak Gızı’ndan da haber sormak istemiş.

Aldı Bâğ Böğrek:

Babamı sorarsam beli bükülsün,
Anamı sorarsam gözü tutulsun,
Gızgardaşim kara giysin, otursun
Akgavak Gızı’ndan haberin var mı?..

Aldı Kervancı:

Emmin, dayın bir araya geldiler,
“Kim bilir ki, kime galır?” dediler.
Kellecioğlu Kel Vezir’e verdiler,
Bir kulundan bunu duydum Bâğ Böğrek.

Bâğ Böğrek bahmış ki, aldığı bütün haberler garalı... Hele Akgavak Gızı’nın Kellecioğlu Kel Vezir’e verilmesi, gendinden umut kesildiğine işarettir. İçindeki umutla, düğünden önce kurtulur da yetişir miyim diye zamanını sormuş.

Aldı Bâğ Böğrek:

Emmim, dayım bir araya gelsinler,
“Kim bilir ki kime galır” desinler.
Kellecioğlu Kel Vezir’e versinler.
Gaç aya, gaç güne garar verildi?

Aldı Kervancı:

Ne yalan söyleyim kelle dikildi.
Cırıt atlarına golan çekildi.
Üç aya, üç güne garar verildi,
Gitti üç ayı da galdı üç günü...

Bâğ Böğrek düğününün çok yakın olduğunu öğrenince, bütün umutlarını yitirmiş, dünyası başına yıkılmış! Akgavak Gızı’nın üç gün sona Kellecioğlu Kel Vezir’e gelin olacağı için gözlerinden yaşlar ahmış. Daha soracak bir şeyinin galmadığını da şu türküyle bildirmiş.

Aldı Bâğ Böğrek:

Ne yalan söyleyim kelle dikilsin,
Cırıt atlarına golan çekilsin.
Üç aya, üç güne garar verilsin,
Yetiş Bengiboz ’um yâr elden gitti!..

Esirleri sayarak içeri alan zindancıbaşı, birinin eksik olduğu görünce, surun üzerinde onu aramaya çıkmış. Bâğ Böğrek de bu arada son türküyü söylüyormuş. Esirin yanına gelen zindancıbaşı, Bâğ Böğrek’e öyle bir darbe vurmuş ki, Bâğ Böğrek, bayılıp düşmüş. Meğer gralın gızı da olayı başından sonuna gadar seyrediyomuş. İçinde Bâğ Böğrek’e karşı bir sevgi doğmuş. Zindancıbaşının vurup bayıltması, onu çok üzmüş. Bulunduğu yerden zindancıbaşına seslenmiş:
— Hey zindancıbaşı! Zindancıbaşı! Esiri zindana götür de buraya gel. Hangi elin ile vurduysan, senin o elini bir öpeyim...
Zindancıbaşı, esiri kucağına alarak zindana götürüp gelmiş. Gral gızı, onu surun hemen kenarında bekliyormuş. Yaptığı işten gururlanarak vurduğu elini gıza uzatmış.
Gız öyle bir tekme vurmuş ki, adam duvardan aşşağı uçmuş! Gız, goşarak gidip belinden zindanın anahtarları almış. Bâğ Böğrek’i galdığı yerden alıp odasına götürerek ona şöyle söylemiş:
— Ben seni buradan gurtarırsam, geri dönüp beni alır mısın?..
Bâğ Böğrek, ona mertçe cevap vermiş:
— Benim bir nişanlım var. Yedi yıldır beni beklemiş. Benden bir haber alamayınca büyüklerim onu başkasıyla evlendirmeye garar vermişler. Eğer buradan gurtulursam, gidip ilk önce o düğüne engel olacağım. Ben sadece Akgavak Gızı ile evlenirim...
Bâğ Böğrek’in mert cevabı, kral gızının daha çok hoşuna gitmiş. Bâğ Böğrek’e şöyle demiş:
— Kervancı ile senin bütün söyleşmeni başından sonuna gadar duydum. Her şeyi öğrendim. Nişanlınla da evlenmene razıyım. Sana vuran zindancıbaşını surdan aşağı atarak öldürdüm. Seni burdan gurtarmak için her şeyi göze aldım. Seni aşağıya indireceğim. Buradan gidince Akgavak Gızı ile düğününü yap. Ordunu toplayarak galeyi guşat. Eğer askerlerin az ise, ülkendeki bütün boynuzlu hayvanları topla. Her birinin boynuzlarına birer mum goy. Gece onları yaharak galenin önüne gel. Esirleri babamdan iste. Vermeyecek olur da garşı koymaya çalışırsa, boynuzlarında mum yanan hayvanları göstererek galeye saldırmakla tehdit et. Onları asker sanan babam, gorhusundan senin şartlarını gabul eder.

Babamdan kırk esiri iste. Otuz dokuz arhadaşını zindandan çıkar. “Birisi eksiktir” diye yerine fidye iste. Ne verirse versin benden başka hiçbir şeyi gabul etme. O zaman babam, esirin garşılığı olarak beni vermek zorunda galacaktır. Böylece hem Akgavak Gızı, hem de benimle evlenmiş olursun...
Gralın gızının söyledikleri Bâğ Böğrek’in de aklına yatmış. Gız, ona gendisini hatırlatması için işlemeli bir mendil verdikten sona bir urganla aşağı indirmiş.

Galenin dışına çıhan Bâğ Böğrek, içinden “Bengiboz olsa da binseydim” diye düşünürken atın yalısından gopardığı gılları hatırlamış. Gılları ararken bir de türkü tutturmuş:

Göreyidim Bengiboz ’un yüzünü,
Öpeyidim dırnağını, dizini,
Akgavak Gızı’nın ala gözünü,
Yetiş Bengiboz ’um yâr elden gitti...

Türküsünü bitirip de gılları birbirine sürtünce at yanında bitivermiş. Bâğ Böğrek, atlayıp sırtına binince at, onu galdırıp yere çalmış! Buna çoh şaşıran Bâğ Böğrek, ata neden böyle yaptığını sormuş:

— Yedi yıldır birbirimizi göremedik. Gavuşmamıza sevinmedin galiba. Bu ne biçim garşılama?

Bengiboz şöyle cevap vermiş:

— Yedi yıldır sırtım bir kere açılmadı, bir tımar edilmedim. Eyerimi çıkar da sırtımın ne hâlde olduğunu bir gör hele!..
Bâğ Böğrek, golanı çözerek atın sırtına bahmış. Bir de ne görsün! Meğer Bengiboz’un sırtı hoşur yarayımış! Bunu görünce çok üzülmüş. Atın gözlerinden öpüp, onu okşadıktan sona gral gızının verdiği işlemeli mendili yaranın üzerine örtmüş. Atını yeniden eyerleyip üstüne binerek gecenin garanlığında gaybolmuş…
Gral gızı, olup bitenleri hep gözlüyomuş. Gendisini hatırlamak için, verdiği işlemeli mendilini bir beygirin sırtına goyulmasına çok üzülmüş.

Bâğ Böğrek, atının üzerinde birgaç gün yol aldıktan sona gendi topraklarına ulaşmış. Sabahleyin bir çobana rastlamış. Çoban, durmadan yola daşlar getirip yığıyomuş. Bakmış ki babasının çobanı. O, çobanı tanımış ama, çoban Bâğ Böğrek’i tanıyamamış. Çobana selâm verdikten sona sormuş:
— Çoban gardaş, Oğuzlar, yolda gördükleri daşları galdırırlar. Sen bu daşları neden yola getirip yığıyosun?
Çoban, bu yabancıya gızgın bir şekilde cevap vermiş:
— Git başımdan ey yolcu! Zaten boğün canım çok sıkılıyo. Bir de seninle uğraşmayayım!..
Bâğ Böğrek çobana tekrar sormuş:
— Çoban gardaş, seni bu gadar üzen, canını sıkan şey nedir? Bana anlat belki bir çaresini buluruz, deyince çoban anlatmaya başlamış.

— Beyimin Bâğ Böğrek adında yiğit bir oğlu vardı. Bir yarışda Akgavak Gızı adında bir güzel gazandı. Gızı eve getirdiği akşam da ülkemize düşman saldırdı. Bâğ Böğrek, yanına aldığı otuz dokuz arhadaşıyla savaşa gitti. Gidiş, o gidiş. Ne yerini bilen var, ne de sağ mı, ölümü olduğundan bir haber veren var! Yedi yıldır gendisinden haber alınmayınca öldüğüne kanaat getirdiler. Nişanlısı olan Akgavak Gızı’nı Kellecioğlu Kel Vezir’e verdiler. Şindi düğünleri oluyor. Yarın buradan düğün alayı geçecek. Beyimin nişanlısının başkasına verilmesi bana çok dokundu. Bu daşlarla düğün alayını daşlıyacağım...

Bâğ Böğrek, çobanın gendisini bu gadar sevmesine şaşırmış. Onun boynuna sarılarak şöyle demiş:
— Bâğ Böğrek bana benzer mi? Beni tanıyamadın mı çoban gardaş? Bâğ Böğrek benim...
Çoban dikkatlice bakınca, beyinin oğlunu tanımış. Orada sarmaş dolaş biraz ağlamışlar. Sona çoban, bir guzu keserek garınlarını doyurmuşlar. Bâğ Böğrek guzunun işkembesini başına geçirmiş. Gendisine bir keloğlan süsü vermiş. Çobanla giysilerini de değiştirmişler. Onun sazını da alarak düğün evine doğru yola çıharken çobana şöyle demiş:

— Çoban gardaş, ben düğün evine gidiyom. Bu sürüyü de sana bağışladım. Ananın sütü gibi helâl olsun. Haydi hoça gal...

Bâğ Böğrek, çeşmenin başına gelmiş. Bakmış ki bacısının biri su dolduruyo. Yanındaki tazı, Bâğ Böğrek’i tanıyınca oynamaya başlamış. Tazının neşesine canı sıkılan bacısı, yerden bir daş alarak tazıya fırlatırken şöyle bağırmış:
—Geberesice!.. Ağamın nişanlısı başgasına gelin gidiyo, sen keyfinden oynuyosun!..
Bâğ Böğrek, bacısına şöyle demiş:
— Bırak oynasın bacım. Zavallı hayvanın bir suçu yok. Onun da gendine göre sevinme sebebi var belki...
Gız, gendisine akıl veren keloğlana gızmış:

— Sen garışma keloğlan! Sana göre ne var? Başkasına gelin giden senin nişanlın değil ki!..
Bâğ Böğrek, zaman kaybetmeden düğün evine yönelmiş. Bahçedeki ağaca atını bağlayarak elinde sazı ile düğün evine varmış. Önüne gonulan düğün yemeğini yedikten sona şöyle demişler:
— Keloğlan, düğüne gelen oynar, ağıda gelen ağlar. Elinde sazın olduğuna göre sen bir ozansın. Haydi bakalım bize biraz neşeli havalar çal. Çal da düğünümüz şenlensin...

Bâğ Böğrek, kimden başlayayım diye etrafına bahmış. Perdenin arhasında Kelvezir’in hanımı varmış onu sesinden tanımış. Bundan başlamaya garar vererek sazının tellerine vurmuş:

Hetini de hanım hetini,
Gelirken yedim guzu etini.
Haydi Kel Vezir’in hatunı[2],
Sen oyna hanım sen oyna...

Kelvezir’in hanımı perde arhasından bağırmış:
— Kim o terbiyesiz! Atın onu dışarı!..

Gızların düğün çavuşu olan Sarı Gız, Kelvezir’in hanımına şöyle demiş:

— Bunda gızacak ne var hanım! Düğün sahibinin garnı biraz geniş olmalı. Bırak Allah aşkına, düğünün neşesini bozma... Garip keloğlan istediğini söyleyip düğüne neşe versin, deyince Kelvezir’in hanımı sesini çıkarmamış.

Sarı Gız’ı da sesinden tanıyan Bâğ Böğrek, Sarı Gız’a içinden “sıra sende” diyerek sazının tellerine yeniden vurmuş:

Mahlenizin adı Saracık,
İtinizin adı Karacık.
Gız senin sevdiğin Mustafacık,
Sen oyna Sarı Gız sen oyna...

Sarı Gız, türküyü söyleyen adam beni nasıl tanıdı diye perdeyi aralayıp bakmış. İlk önce onu keloğlan olarak görmüş. İyice dikkat ettiğinde keloğlan kılığına bürünen Bâğ Böğrek’i tanımış. Hemen Akgavak Gızı’nın odasına varıp müjdeyi vermiş. Akgavak Gızı da tam bu sırada bir bardak zehiri içerek canına gıymak üzereymiş. Akgavak Gızı, müjdenin yalan olduğunu sanmış. Sarı Gız, onu golundan dutarak şöyle demiş:
— Benimle gel de, sana göstereyim. Gendi gözünle gör bahalım, yalan mı doğru mu? Eğer Bâğ Böğrek değilse istediğini yap...

Akgavak Gızı, yuharıdan inerken Bâğ Böğrek onu görmüş. Sazının tellerine vurarak içinden “bu sefer de sıra sende Akgavak Gızı” demiş

Saraydan iner naz ile,
Eli sedefli saz ile.
Kırk ince belli gız ile,
Sen oyna Akgavak Gızı sen oyna.

Türküde Akgavak Gızı’nın adının geçmesi, onu iyice meraklandırmış. Yahına giderek perdeyi aralayıp bakmış. Onun gendisine baktığını gören Bâğ Böğrek, zamanın geldiğine garar vermiş.

Akgavak ilinin düzü,
Söyle nettin vaadimizi?
Sevdiğim Akgavak Gızı,
Sen oyna canım sen oyna.

Keloğlan’ın “Sevdiğim Akgavak Gızı” demesi, Kelvezir’in adamlarını iyice gızdırmış. Keloğlanın üzerine yürüyen birgaç gişi, onu dövmek istediklerinde Bâğ Böğrek kafasındaki guzu işkembesini sıyırmış. Üstündeki yırtık gaftanını da çıkarınca herkes onu tanımış. Düğün iyice garışmış. Bâğ Böğrek, Akgavak Gızı’nın elinden dutarak şöyle bağırmış:

— Ağalar! Sizler düğünü bozmayın! Ben nişanlımı aldım. Kelvezir’in oğluna da bacımı veriyom. İkimizin düğünü birlikte olsun…

Düğün ve şenlik kırk gün kırk gece sürmüş. Bâğ Böğrek, babasının yerine tahta geçmiş. Ülkesinin işlerini düzene goyduktan sona Akgavak Gızı’na şöyle demiş:

— Yedi yıl zindanda galdım. Oradan nasıl gurtulduğumu sana anlatmadım. Gralın gızı bana yardım etmeseydi şindi ben zindandaydım. Sen de Kellecioğlu Kelvezir’in garısı olmuşdun. Herkesin umudunu kestiği bir sırada çıkıp geldim. Beni zindandan gurtaran gral gızına sözüm var. Ben sözümün eriyim. Şindi müsaade edersen, gidip zindandaki yiğitlerimi gurtaracağım. Gral gızını da alıp geleceğim...

Akgavak Gızı da buna razı olunca, ülkesinde ne gadar boynuzlu hayvan varsa toplatmış. Mumlar yaptırıp hazırlatmış. Yeteri gadar da asker topladıktan sona arhadaşlarını gurtarmaya gitmiş.
Zindanda kaldığı ülkenin topraklarına girince, galeye yaklaşmak için ortalığın gararmasını beklemiş. Ortalık iyice gararınca da bütün hayvanların boynuzları üzerine mumları yahtırmış.
Bir ışık seli gibi galeye yahlaşmışlar. Gale gapısına gelince grala haber göndererek galeyi teslim etmesini ve kırk esiri serbes bırahmalarını istemiş.

Gral ve adamları, surlara çıkarak çevreye baktıhlarında galenin etrafının sayılamayacak gadar askerle çevrili olduğunu görmüşler. Gorhularından galeyi teslim etme teklifini gabul etmişler.

Zindandan çıkarılan esirler sayılmış, birinin eksik olduğu görülünce gral, eksik olan esir yerine mal ve altın vermeyi teklif etmiş. Bu tekliflerin hiç birini gabul etmeyen Bâğ Böğrek, gayıp olan esiri istemekte direnmiş. Bunun üzerine gral, gayıp olan esirin garşılığını Bâğ Böğrek’in belirlemesini istemiş. Bâğ Böğrek de şöyle cevap vermiş:
—Gaybolan yiğidin yerini hiçbir şey dolduramaz! Ne verseniz karşılığını ödeyemezsiniz... Madem ki bulunamıyo, onun yerine gızını ve iki deve yükü altın isterim...

Başka çaresinin galmadığını gören gral, Bâğ Böğrek’in istediklerini vermiş. Yiğitlerini gurtarıp, graldan gızını da alan Bâğ Böğrek, ülkesine dönmüş.
Gral gızı için de kırk gün kırk gece düğün yapıp muradına ermişler.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Irak, uzak
[2] Hatunu


http://gomurgenli.tr.gg/B%C2&%23286%3B-B-Oe-&%23286%3BREK.htm
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bağ Böğrek
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: UMUMİ :: Edebiyat-
Buraya geçin: