AKINCILAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKINCILAR

AKINCILAR FORUM
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 SON OSMANLI PADİŞAHI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
4yüz80dokuz

4yüz80dokuz


Mesaj Sayısı : 275
Reputation : 9
Kayıt tarihi : 17/05/09
Nerden : istanbul

SON OSMANLI PADİŞAHI Empty
MesajKonu: SON OSMANLI PADİŞAHI   SON OSMANLI PADİŞAHI EmptyPerş. Haz. 04, 2009 2:36 pm

Mehmed Ali Bayram


SON OSMANLI PADİŞAHI

Tarihe mazlum padişah olarak geçen Sultan Mehmed Vahdettin’e ait bu sıfatı, mahalli seçimler öncesi açılan bir pankart sebebiyle tekrar duyduk. Tarihin sosyal ve siyasi olarak cemiyeti alâkadar eden hadiseleri belli bir düzen ve disiplin içinde kaydeden ilmi tarafı yanı sıra ondan devşirdiği malzemeyi kendi fikri yapısı içinde eriterek bir yandan fikri bütünlüğünü ve anlamını örgüleştiren, diğer yandan da cemiyetine onun pratiğine ait ip uçlarını veren; yani bakmakla görmek, boş gözlerle seyretmekle mânâlandırmak arasındaki farkı gösteren ulvi ve mücerret bir yanı vardır.

Son üç asırlık hastalıklarımız arasında başı çeken “ucuzculuk” illetinin musallat olduğu davalardan biride bu anlamıyla tarihtir. Çilesiz, dertsiz, meşakkatsiz, anlayışsız tarih; tarih görüşü. Hemen hemen herkes tarafından bilindiği zannedilen, hakkında türlü türlü ahkâmlar kesilen biçare mevhum. Ne yazıktır ki eğer böyle olmasaydı, o pankart hiçbir zaman hazırlanamaz, gün yüzüne çıkamaz, akıllara dahi gelemezdi. Herhangi bir talihsiz tarafından akledilse ve cemiyet meydanına çıkarılsa dahi, tıpkı yine mazlumlar arasında yer alan Genç Osman’ın Yeniçeri güruhu tarafından katledilmesi üzerine “Alçaklar, Genç Osman’a nasıl kıydınız!” diyerek katillere hücum eden fedai gibi binlercesini bulurdu karşısında.

Büyük Doğu Mimarının müthiş tesbiti: “Osmanlı sultanları arasında delisi, çocuğu, ahmağı, basiretsizi çıkmıştır ama asla ne kâfir, ne de hain zuhur etmiştir”. Zamanlarının şartları içinde kendi dahilleri olarak ya da olmayarak tahta çıkmışlar, yönetim liyakatinden uzak olarak başkalarının elinde kukla olmuşlar fakat ihaneti akıllarına dahi getirmemişlerdir. Buna saray içinde ilk defa kadın hâkimiyetini kuran meşhur Hürrem Sultanın oğlu, sefih Sarı Selim’de dâhildir. Kaldı ki, cürümlerinin başında Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı hâl etmek bulunan ünlü üçlü paşaların güdücülüğü altında bulunan masonluk ve hıyanet şebekesi İttihat ve Terakki komitesinin bir oldu bitti halinde Devlet-i Âliye’yi içine sürükledikleri bir cihan harbinin orta yerinde tahta çıkan ve ıstırap içinde olup bitenleri izlemekten başka elinden bir şey gelmeyen ve nihayetinde de üzüntüsünden vefat eden Vahdettin Han kıyas unsuru olarak söz konusu ise; Çünkü kıyas ancak benzerler arasında mümkündür.

Şimdi mücerret tip olarak az kişi tarafından bilinen, müşahhas yanıyla ise daha da az kimse tarafından tanınan birinden bahsetmek istiyoruz; “Molla Yunus”… Okuyucularımızın yanlış bir intibaya kapılmaması için hemen söyleyelim ki bu molla bildiğimiz molla karakterlerinden değil. 1. Cihan Harbi esnasında ilan edilen seferberlik sırasında ikamet etmekte olduğu köyde kendisinden başka okur-yazar olmadığı gerekçesi ile askere alınmayan Molla Yunus, yabancı olmak manasına her enteresan tip gibi İttihatçı. Dahası, sıkı bir cumhuriyetçi. Öyle ki, Cumhuriyet devrimlerinin propagandası işinde önemli roller üstleniyor, bulunduğu Rize ilinde Cumhuriyetin halk tarafından kavranılması ve benimsenmesi meselesinde aktif görevlerde bulunuyor. Rize’de Latin harflerini ilk öğrenen ve halka öğretmeye başlayan o. Ayrıca şapka devrimine dini hassasiyeti nedeniyle karşı çıkan halk kadrosunun karşısında da sıkı bir rejim yandaşı-Osmanlı karşıtı.

Bu kez daha aşina olduğumuz biri; Son Osmanlı Padişâhı (!) 1. Recep Tayip. O da Molla Yunus gibi dini literatüre ait bir kavramı kendisine lakap edinmiş; “Hoca”…Ve yine onun gibi lakabına manada tam zıt bir seciye arz etmekte… İslamcı kesime yakın durup, haliyle, tavrıyla İslamcı gibi görünürken kendisinin de sık sık söylediği gibi aslında İslami kaygıları olmayan, İslamcı olmayan biri… İktidar yolları tâ 1990’lı yıllarda Yahudi danışman Üzeyir Garih eliyle açılan bu adam, etrafına diktiği mumdan adamların üzerinde iktidar endişeleri çeken Necmettin Erbakan’ı İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başına gelir gelmez boğma teşebbüsüne girişmiş ve Erbakan’ın etrafında şahsiyetli adam görmeye tahammülü olmayan yanı da Tayyip Erdoğan’a yardımcı olmuştur. Refah Partisi içinde herhangi bir kopma teşebbüsü açığa çıkmadan parti lideri gibi il il dolaşmaya başlamış ve çekirdek kadrosunu oluşturmuştur. Daha sonra ceza mı, mükâfat mı olduğu bilinmez dört aylık Pınarhisar macerası Erdoğan’ın halk nezdinde sahip olması gereken prestiji ona gerçek anlamda sağlamış ve saf (!) bakışlı halk katında kahraman mevkiine oturmasını bilmiştir.

nereye1Tahliye olur olmaz, 28 Şubat cuntasının büyük kan kaybettirdiği Milli Görüş cenahının içine, yakın yol arkadaşı Abdullah Gül eliyle resmi olarak ilk kez ayrılık tohumlarını ekmiş; fakat Milli Görüş çatısı altında bu işin olmayacağı kanaatine vararak ayrılıp kendi partisini kurmuştur. AKP, gerek resmi, gerekse de gayr-i resmi kuruluş amacı olarak yönetim kadrosu ağzıyla her neyi gösterirse göstersin esasında içinde bulundukları hareketin zor zamanda olmasından faydalanmak gibi hiçte etik olmayan bir doğumla bu ülkede Kanuni devrinden beri elde edilmeye çalışılan İslam’ın ve Müslümanların sulandırılması vazifesini üslenmiştir. Ve iktidara gelir gelmezde bunu her icraatıyla göstermiştir.

Anadolu coğrafyası, emperyalist güçler tarafından planlanan yabancılaştırma politikalarına son dönemlerde görülmemiş bir yükseklikte maruz bırakılmış ve işin garibi belkide iktidarda İslamcılar (!) olması hasebiyle de halk tepkisi sıfıra indirilmiştir. AB rüyası ve ABD dayatmalarıyla Tüpraş’ın Yahudi Offerlere satılması örneğinde olduğu gibi memleket satışa çıkarılmış, yanı başımızda cereyan eden Irak savaşında tam zıd bir cephede saf alınarak “Ahmak Fil” ABD’nin Iraklı kardeşlerimizi katledişi seyredilmiş, dahası incirlikten kalkan uçaklarla destek verilmiştir. Ebu Garib cezaevinde olduğu gibi vahşet defalarca belgelenmesine rağmen yokmuş gibi davranılmış, böylece de Tayyip Erdoğan kendisi ve partisi adına kalplerinin, aslında “Muhakkak ki Müslümanlar kardeştir!” ilahi ölçüsü dâhilinde atmadığını göstermiştir. Yine İsrail’in günlerce süren Filistin kuşatması ve bombardımanı sırasında aynı sağır tavrı takınmışlar, en azından Venezüella Devlet Başkanı kadar olsun hassasiyet göstermek yerine birkaç kuru gürültüyle yetinmişlerdir.

İç politika da kadını ve erkeğiyle, genciyle-yaşlısıyla, Kürdüyle-Türküyle, zenginiyle-fakiriyle, işçisiyle-patronuyla, askeriyle-siviliyle topyekun hakikatiyle derdin tek ve onunda İslam’a saf ve som haliyle muhatab olamama olduğu gerçeği usta bir göz boyayıcılık ile sümenaltı edilmiştir. Kadına vaad edilen başörtüsü yasağı meselesi yine yasak edilmiş, erkeği sosyal, siyasi ve iktisadi yükler altında kambur edilmiş, genci başı boşluğa, ihtiyarı ise atalete ve gereksizler çöplüğüne mahkûm edilmiştir. Kürd’ünden Türk’üne, Lazıyla ve Çerkeziyle bütün kavimler haklarından, yerlerinden, yurtlarından, asli davalarından edilmişlerdir. Zengine barınmak istiyorsa daha da fazla çalması gerektiği ihtar edilmiş, fakir dipsiz kuyulara gömülmüş, işçiyle patronu, insanı harekete sevk edenin para değil ahlâk olduğu gerçeği unutturularak kısır bir kavgaya mahkûm edilmişlerdir. Asker dizginlenemeyince iyiden iyiye amerikan güdümüne sevk edilmiş, kısacası bütün Anadolu insanı olması gerektiği mevkii haricindeki çukurlara düşürülmüştür.

AKP ve onun başındaki şahıs olarak Tayyip Erdoğan asla İslamcı yahut gerçek anlamda İslami kaygı ve hassasiyete sahip biri olmamıştır. O ve partisi, 11 Eylülde Şeyh Usame ve yiğit askerleri eliyle alnının orta yerinden mermiyi yiyen ABD’nin hayatta kalabilme adına ortaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesinin yalnızca Türkiye ayağıdır; istasyon şefidir! O, Şu, Bu, her hangi biri olabilirdi. Onlarda Recep Tayyip verdiler; Maksat, tıpkı şu an Türkiye de salkım saçak ortaya dökülen-tasfiye edilen Ergenekonvari diktatör yapılar elinde yaşanan baskılar, zulümler ve katliamlarla iyiden iyiye ajite olan, onların tabiriyle radikalleşen İslamcı kitlelerin havası alınsın, savaşma duygusundan arındırılsın, böylece de Amerikan (dolayısıyla da İsrail-Yahudi) menfaatleri muhafaza edilsin.

Osmanlı garip bir devletti. Son nefesini verdiği demlerde bile dünya devletleriyle farklı farklı cephelerde savaşabiliyordu. En düşük demlerinde bile hakkaniyet ve adalet duygusuna sahipti. Onun bu garipliği belkide kuruluşundaki safiyetten, belki de Yavuz Selimler eliyle zirvesine ulaştıkları tepelerin yüksekliğindendi. O, ne ittihatçıların, ne de Tanzimatçıların elinde bile halkından ve haktan bu kadar uzaklaştırılmamıştı. O bir cihan devleti idi, kuruluşunu bile emperyalistlerin paylaşamama problemine borçlu bir devletçik değil; Tabii Sultanları da aynı makamın yöneticileri…

Başta söylediğimiz gibi: Tarih, hiç mi hiç anlaşılmayan bahis… Molla Yunus ve madde de ve mana da torunu Recep Tayyip Erdoğan biribirlerine ne kadar yakın ve Mazlum padişah Vahdettin Handan ne kadar uzaklar!


[url=http://www.mukaddim.com/]MUKADDIM den....[/url] iktibastir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
SON OSMANLI PADİŞAHI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Akıncılar (Osmanlı)
» OSMANLI'YA KARŞI HATALIYDIK

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
AKINCILAR :: SERBEST KÖSE :: Diğer Bölümlere Uymayan Konular-
Buraya geçin: